Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 MAYIS 1995 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Anadolu aydınlanması
M. İSKENDER ÖZTURANLI
Aîatiirkçü Düşünce Derneği îzmir Şubesi Başkanı
S
anat, felsefe ve siyaset ala-
nında ileri görüşlere yol
açan bir düşünce akımıdır
aydınlanma. Akla, bilime
dayanan, insanoğlunu öz-
gürlüğe ve mutluluğa götü-
reeek olan bir davranış biçimidir. "Insa-
nın aklını kulianmaya başlamasıdır."
Aydınlamanın kökeni eski Yunan'a da-
yanmaktadır. Eski çağlann belirli bir dö-
neminde akıl özgür, düşünce özgür, vic-
dan özgürdür. Ve "insan her şeyin ölçü-
sü"dür. Düşün özgürlüğüne engel olan
sistemli bir politika yoktur. Vicdan öz-
gürlüğünü savunan Sokrates,yalmz siya-
sal nedenlerlc "herkesin inanmadığına
inandığı için" ölüm cezasma yargı giy-
miştir. Ama sonuçta alalcı felsefe ege-
men olmuş, Aristotaks, "tek tann diişün-
cesine akıl yolu ile erişmiştir.- tsa'dan ön-
ce Roma'dâ da "tannlara hakaret ediür-
se, buna karşı yapılacak şeyı onlann ken-
dilerine bırakmahdır" diyen imparator-
lar yaşamıştır.
Ne var ki ortaçağın karaniığında, nasıl
olmuşsa olmuş düşünce ve akıl zincire
vurulmuş, insanoğlunun gözleri körleş-
miştir. Özgürlük ve bağımsızlık diye bir
kavram yoktur. Her şeyin kaynağı tann-
dır. Egemen olan akıl değil. akildışı güç-
lerdir. Insanın haklan yoktur, ödevleri
vardır. Insan, özgür düşünme olanağın-
dan yoksundur. Düşünce baskı altında,
akıl baskı altında, vicdan baskj altında-
dır.
tnsanlık bu baskıdan ancak yüzyıllar
sonra Rönesans ve Reformasyon hare-
ketleriyle kurtuluş yolunu bulmuş, öz-
gürlüğüne sahip çıkmaya başlamıştır.
"Akıl her şeyi çözebilir" anlayışı güç ka-
zanmıştır. Egemenlik gökten yere indiri-
lerek, siyasal iktidann ayağı topraga bas-
tınlmış, tannsal egemenliğin yerini halk
egemenliği almıştır. Insan kulluktan kur-
tulup vatandaş olmuştur. Daha doğrusu
insan, insan olmuştur. Egemenliğin gök-
ten yere inmesiyle ulusal egemenlik kav-
ramı belirginleşmiş, cumhuriyet ve de-
mokrasi. laik düşüncenin ürünü olarak
çıkmıştır ortaya.
1923 devrimcileri bu düşünce biçimi-
ni benimsemişler, Islam Ortaçağı'nın ya-
rattığı teokratik deviet sistemini ve şeri-
at düzenini terk ederek laik bir düzen kur-
mak istemişlerdir. Demokrasiye ulaşa-
bilmek için de kültür ve eğitim sorunu-
na önem vermişlerdir. Başlıca amaçlan
Anadolu'yu aydınlatmak, yüzyıllar bo-
yunca geri bırakılan Türk insanını ışıt-
mak, onun kültür düzeyini yükseltmek-
rir.
Bilindigi gibi Atatürk devrimi, "laik
bir deviet kurmuş, ama laik bir toplum
yaratamamıştır.*' Laik devleti kurmak
kolaydır. Bunun için bir yasa çıkarmak
yeterlidir. Ama laik topluma ulaşmak ko-
lay değildir. Çünkü laik toplum, her şey-
den önce bir kültür ve eğitim sorunudur.
Mustafa Kemal ve düşün arkadaşlan.
çağdaş ve laik eğitim yolunda başdöndü-
rücü bir hızla yürümüşlerdir. Tek amaç-
lan her alanda uygar insan yetiştirmek,
yaşamda, eğitimde ve sanatta uygarlaş-
mak, musikide ve tiyatroda çağdaşlaş-
maktır. Bu nedenle musikide değişim
için "Musiki Muallim Mektebi"ni ve
"Deviet Senfoni Orkestrası''n!, tiyatroda
çağdaşlaşmak için -Deviet Konservatu-
an"nı kurmuşlardır. Dilde devrim için
"Turk Dil Kurumu"nu, yaratıcı bir sanat
kaynağının folklor tabanını oluşturmak
için de "Halkevieri ve Halkodalan"nı ge-
tirmişlerdir gündeme. Eğitim sistemini
laikleştırmişler, ulusallıkla evrenselligi
bütünleştirmek istemişlerdir. Köy Ensti-
tülerini yaratan bu düşünce olmuştur.
Enstitüler, köye ışık ve aydinlık götüre-
cektir. Buokullarda "jşicindeeğitinueği-
tim içinde iş" yöntemi uygulanmaktadır.
Türk devrimcilerinin bulduğu bu yönte-
mi, o yıllann uygar dünyası tanımamak-
tadır. Köyden gelen köye gidecek ve köy-
lerkente dönüşecektır. Köyle kent arasın-
daki uçurum kalkacak, köylü efendi ola-
caktır. Türkiye, gecekondu diye bir soru-
nu yaşamayacaktır.
Ne yazık ki, bu Atatürk kunımlannın
çoğu teker teker yıkılmıştır. Halkevleri,
Halkodalan ve Köy Enstitüleri 1950'ler-
de, Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Ku-
rumu 1980'lerde. acımasızca yok edil-
miştir. Bu suretle Türk gençliği ve Türk
köylüsü boşlukta bırakılmıştır.
Mustafa Kemal ve 1923 devrimcileri,
Anadolu'nun kültür, bilim ve egitimle
aydınlanacağı kanısındadırlar. Bu neden-
le bilgisizliği ve bağnazlığı bilimin ışı-
ğında ortadan kaldırmayı amaçlamışlar-
dır. Türk gençlerine "masallara inanma-
yınız" diyen Atatürk, medrese eğitimine
son vererek laik eğitim sistemine yönel-
miştir. Özgür insan, bağımsız toplum ve
uygar ulus yaratmanın başka yolu yoktur.
Halkevleri, Halkodalan ve Köy Enstitü-
leri bu düşünceden doğmuştur.
tngiliz tarihçisi ArnoM Tbynbee,
1940'Iarda Türkiye'ye gelmiştir. Türk
devrimini yerinde incelemek istemiş, bu
arada Köy Enstitüleriyle de ilgilenmiştir.
Enstitüler hakkındaki gözlemi şöyledir
"Köylerinizle kentleriniz arasında uçu-
rum açmışsmız. Birkaç köy enstftüsünü
gördükten sonra anladım kL bu uçurum
köy enstitüterh le giderilebilir. Enstitüler,
köyle kent, halkla avdınlar arasındaki
uçurumu doldurmak için çok ustaca dii-
şünülmüş kurumlardır."
O yıllarda Amerikan eğitimciJerinden
John Dewey Köy Enstitüleri için. "Yaşa-
mım boyu düşlediğim okul modeli, Köy
EnstitüJerine benzer bir model olmuştur"
diye yazılar yazmaktadır. Birkaç yıl ön-
ce Birleşmiş Millerler'e bağlı bir kültür
ve eğitim kuruluşu olan UNESCO, tüm
dünya devletlerine bir rapor göndermiş-
tir. Bu raporda. "arük klasik eğtâmin bir
yana bn-akılması"ndan söz edilmekte ve
bizim köy enstitülerine benzer "iş içinde
eğitim, eğitim içinde iş" modeli öneril-
mektedir. Bu modelin yalnız azgelişmiş
ve gelişmekte olan ülkeler için değil, ge-
lişmiş ülkeler için de geçerli olduğu vur-
gulanmaktadır.
Işte biz, bu Atatürk kurumlannı yıkıp
attığımız ve çağdışı okullar açtığımız için
"egemenlik ulusundur" gerçeğini "ege-
menlik .•Vllahmdır*' biçimine dönüştüren
insanlaryarattık yurdumuzda. "Şeriatls-
lamdır, Anajasa Kuran 'dırw
s loganlany-
la gökleri çınlatan gençler yetiştirdik ül-
kemizde. Şeriat düzeni getinnek isteyen
partiler ve politikacılara parlamentonun
kapılannı açtık. Sıvas'ı ateşe vererek 37
aydınımızı, düşünürümüzü, ozanımızı
cayır cayır yakan bağnaz insanlar ürettik.
Bu nedenledir ki, bugün, devletin yağ-
mur dualanyla yönetilmesini ileri süren
aymazlara karşı bilimsel ve kültürel cum-
huriyeti, özgürlüğü ve aydınhğı savun-
mak tüm Atatürkçülerin görevi haline
gelmiştir. Ülkemizde aklı her türlü tut-
saklıktan, düşünceyi zincirden kurtar-
mak zorundayız. Bunun yolu da laik
cumhuriyeti, özgür düşünceyi ve Ata-
türkçülüğü savunmaktır. Laik cumhuri-
yetin yaşatılması da laik toplumun yara-
tılmasına bağlıdır.
Bu nedenlerle gereğinden çok açtığı-
mız ımam-hatip okullannı laik okullar
konumuna dönüştüremezsek... lzinli ve
izinsiz Kuran kurslannı, deviet deneti-
minden yoksun yurtlan çağdışıhktan
kurtaramazsak... Eğitim sistemimizi çağ-
daş düzeye getiremez ve kültür sorunu-
muzu çözümleyemezsek, 19 Mayıs
1919'da Mustafa Kemal'in Samsun'da
yaktığı ateşi söndürüruz. Bu ateşin sön-
dürülmesi, Anadolu'nun karanlığa gö-
mülmesi demektir. Böylesine bir sonuç,
Mustafa Kemal'e ve 1923 devrimcilerine
ihanettir.
ARADA BİR
YAŞAR SEYMAJS Sendikacı-Yazar
Korkuyu Yenmeliyiz...
Sendikada yeni bir güne; canlı televizyon prog-
ramı dönüşü, kutlama telefonlan içinde, coşkuyla
çayımı yudumlayarak başladım. Yoldaki bakışlar-
dan beni izlediklerini ve katıldıklannı anladım. Sek-
reterimin her bağladığı telefon beni yüreklendiriyor-
du. Işte tüm bu güzellikler içinde farklı bir telefon
aldım: "Kızım babam kaybettin. Güzel bir işin var.
Ne akılla ne yürekle ülkenin başbakanını eleştiriyor-
sun? Senikim vurduya götürürier. Baban dostum-
du. Söylediklenn doğnı, ama o bir başbakan." Ka-
panan telefonun ardından öfkelendim. Ama artık öf-
kem terbiye edilmişti. Rahmetli babamla dost olma-
sı onu algılamaya yetmemişti. Oysa babam yaşa-
saydı bir kadının başbakan olmasından mutluluk
duyar veonu izlerdi. Atatürk'ün kadın haklannı sa-
vunan babam, çağdaş motifleri, çağdışı olgularla oy
için süsleyen başbakanı sevmezdi.
Doğduğumuz andan itibaren korku yüreğimize
bağdaş kuruyor. Babadan kork, öğretmenden kork,
dayaktan kork, kocadan kork, doğadan kork. Kısa-
cası her şeyden ve herkesten kork. Tek güzellik
"Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak",
eline diline sağlık ozan. Oysa her gün tez için, dö-
nem ödevi için sendika odama yeni ufuklar taşıyan
gençler korkusuzca giriyor. Önyargısız ve öngörü-
lü oluşlanndan etkileniyorum. Taşıdıklan değerieri
sevgiyte haykınyoriar. Çünkü ırklannın, mezheple-
rinin, soyadlannın kendi seçimleri olmadığını biliyor-
lar. özlerindekı güzellikleri özgürce sundukları için
kırkından sonra Türklüğünü, Sünniliğini, Kürtlüğü-
nü, Aleviliğini açıklayan birinin paniğini göremiyor-
sunuz. Işte bu gençlere güveniyorum. Onlan sevi-
yorum. Onlaria direnç tazeliyorum.
Kadınlığıyla, taşıdığı değerlerle, üretkenliğiyle,
kendiyle, eviyle, toplumla barışık, düşünen ve kc-
nuşan insan olmanın yetmediğini anlayıp örgütlü ol-
ma özenini gösteren kadınlar tanıyorum. Kimsele-
ri suçlamadan, karşı cinsle el ele, mücadeleden
kaçmayan özgüvenli, soran, sorgulayan, öğrendi-
ğini örgütterin sesi olarak sunan kadınların yüreği-
ne hangi korku bağdaş kurabilir? Severken yüre-
ğin sınıf, ırk, mezhep tanımayacağını bilen dünyalı
olmaya özenli kadınları seviyorum. Onlar barıştan
yanalar. Çevrenin korunması için sağlıklannı tehli-
keye sokuyorlar. Doğasal üretimleriyle yetinmeyip
toplumsal üretime katılıyorlar. Inandıklan görüşleri-
ni korkusuzca söylüyorlar. Onlan tanıdığım için dün-
yayı kucaklıyor gibiyim. Onlara inanıyorum. Onlar-
dan biri olmaya çalışıyorum. Onlann toplumsal et-
kinlikleri, çirkinlikleri güzelleştiriyor. Onları severken
yannlara umutla bakıyo-
rum.
Gelişen teknoloji içinde
olan, endüstriyel ilişkileri
sendikalan kanalıyla kav-
ramaya çalışan işçiler,
ürettikleriyle emeğin de-
ğerinin tartışılmaz oldu-
ğunu görüp değişen ko-
şullarla yaşama alışıyor-
lar. Yeni teknolojik getiş-
melere uyumlu işçiler, ik-
tidarseven liderierinin yü-
reklerine korku salıyoriar.
Varlık nedenini unutan li-
derlerini izliyoıiar. Onları
gelişen çağı izlemeye, iş
yaşamına uyuma çağır-
makla yetinmeyip örgüt-
lerini yannlara taşımaya
zorluyorlar. Bu korkusuz
yeni dünya düzenine
uyumlu işçileri biliyor ve
seviyorum. Onlar üretim-
lerinin gücünü, güzelliğini
bildiklerinden, örgütsüz
yannları kucaklamanın
güçlüğünü, örgütlerine ve
seçtikleri liderlerine 'sıkı
sıkı sımsıkı' sanlarak aşa-
cakJar. Korkuyu yenecek-
ler. Gelişen medyayla bu-
luşacaklar. Ben onlann
içinde, onlarla olduğum
için korkmuyorum. Varlık
nedenimi biliyorum. On-
lan ve mücadelelerini se-
viyorum. Kırk yaşımda
yüreğime korkuyu salmak
isteyen amcayı sevmiyo-
rum! Çünkü demokrasi
korkusuz ve örgütlü bi-
reylerie yaşar...
\..rk
II. Abdülhamit'in 'Yıldız Yargılaması'
Müslümanlann halifesi olan bir imparatorun, Müslüman bir deviet adamını
ölüme mahkûm ettirmek için gayrimüslim yargıçlan kullanması, siyasal
maddi çıkarlann tarih boyunca dinin çok üstünde tutulduğunu gösteren
örneklerden biridir.
RUHİ MUTLU Emekli Felsefe Öğretmeni
O
rhan Asena'mn 'Yıktaz Yargda-
ması' adli oyununu. tzmir Dev-
iet Tiyatrosu Konak Sahnesi'nde
dehşet içinde izlemiştik ocak
ayında. Işkencelerden annmış
bir demokrasiye hâlâ kavuşama-
dığımız bir toplumda böyle önemli bir konunun
oyunlaştınlması ve yetenekli sanatçılanmızca ba-
şan ile sergilenmesi; öğretici, düşündürücü, bi-
linçlendirici biretkinlik. Gerici kesimin "GökSul-
tan' diye andığı, 33 yıl imparatorluğun binasın-
dan bir tuğla bile düşürmediğini savunduğu des-
potik monarşininünlüpadişahı II. Abdülhamit'in
Mithat Paşa'yı öldürtmek için kurduğu özel 'Yıl-
dız Mahktniesi'nin işleyişini izlerken sevgili
Uğur Mumcu'nun 23.02.1986 tarihli Cumhuri-
yet'teki köşe yazısınranımsadım, birkaç kez ye-
niden okudum. - •••-•-*•
Böyle bir oyunu elbette, saraylan tanıtmak ba-
hanesi ile Abdülhamit'i öven TV programlannın
düzenlendiği beş generalli Ozal döneminde izle-
mek olanaksızdı.
Böyle bir oyun, elbette Meclis kürsüsünde "Ka-
fası kopasıca sendikacılar" diyebilen bir ınşaat
müteahhıdi kültür bakanı döneminde sergilene-
mezdi. Kültür bakanlıklannın ürettiği etkinlikle-
rin niteliği, gerçek demokrasinin, insan haklan
anlayışının, çağdaşlaşmanın ölçütüdür.
Bravo Demet
Orhan Asena'mn bu güzel yapıtına oyuncula-
nn üstün başansı eklenince ızleyicinin katılımı da-
ha da kolaylaşıyor. Ancak 'Yıldız Yargdamasr
oyununda sergilenen tarihsel olgular içinde çok
önemli olan. yazann vurgulamasında yarar um-
duğum bazı gerçekler de yer almalıydı. O da 'des-
potik monarşi" niteliği yerine, sevgili hocam Prof.
Niyazi Berkes'in belirttiği gibi yanlışlıkla teokra-
tik düzen diye nitelenen Osmanlı Imparatorlu-
ğu'nun lslam halifesinin, zulüm için dini bir ya-
na atarak gayri müslim kişilere yargıçhk yaptır-
dığı 'Yıldız Mahkemesi'nin organik yapısı idi.
SuHan Aziz'ın ıntıhan ya da öldürülmesi sonucun-
daki olaylann gelişımi içinde Abdülhamit'in Mit-
hat Paşa'yı ölüme mahkûm ettirmek için kurdu-
ğu danışıkh Yıldız Mahkemesi'nin yargıçlar ku-
nılu şöyle idi: Paşaya ölüm cezası veren mahke-
merrin başkanı Ali Süruri Efendi, Mithat Paşa'nın
Tuna Valiliği sırasında aralannda çıkan anlaşmaz-
lık sonucu görevinden aynlmak zorunda kalan
Temyiz (Yargıtay) divan başkanı idi. Bu şahıs Mit-
hat Paşa'yı ölüme mahkûm ettirdikten sonra, II.
Abdülhamit tarafindan önce tstanbui Kadılığı'na,
sonra Anadolu Kazaskerliği'ne (ulema-bilginler
sınıfında en yüksek rütbe), Trabzon Valilığı'ne
daha sonra da vezirlik-bakanlık makamına geti-
rilmiştir. lzmir'de ölen Ali Süruri Efendi için Ab-
dülhamit bir de türbe yaptıımıştır.
Gelelım 'şeriata kanat gerdiği savnnulan' Ab-
dülhamit'in öbür yargıçlanna: Yıldız Mahkeme-
si'nin 2. Başkanı Hristo Forides Efendi, daha son-
ra Temyiz Mahkemesi (Yargıtay) üyeliğine atan-
dı. Mahkeme üyesi Alman dönmesi Mehmet
Emin Bey (eski adı Herman Schulenz), öbür üye
Ermeni Katoliği Nikola Codban Efendi, soruş-
turma kurulu üyesi Dikran Yusufyan Efendi ydı.
Yıldız Mahkemesi'nin ölüm karannı onaylayan
Temyiz Mahkemesi üyeleri de şunlardı: Rum İk-
yadis Efendi, Yorgi Yorgadis EfendL Müslüman-
lann ulu hakanının gayrimüslim yargıçlandır bu
kişiler. Mahkemeyi yargıçlann arkasındaki kol-
tuktan izleyen Adliye Nazın Ahmet Cevdet Pa-
şa'ya, Yıldız (cinayet) Mahkemesi'ni kurma hiz-
metınin ödülü olarak lstanbul Bebek'te şahane
biryalı verilmiştir.
Unlü mahkemenin ilginç yapısını. değerli ya-
zar Orhan Asena'mn uygun bir biçimde sergile-
meyi düşünmemesi, yapıtın önemli bir eksiğidir.
Mahkemenin fızyolojisi çok etkileyici bir us-
talıkla verilmiş, fakat anatomisi gözardı edilmiş-
tir. Bu gerçekler, yapıtın etkileme gücünü arttıran
çok önemli ögeler olarak değerlendirilebilirdi.
33 yıl imparatorluğun bir tek tuğlasını bile dü-
şürtmediği savunulan (despotik monark) II. Ab-
dülhamit yönetiminde bir tek tuğla yitirilmediği
doğrudur. Yalnızca 12-13 ülke yitirilmiştir: Sırbis-
tan, Karadağ, Romanya, Besarabya, Batum, Kars,
Ardahan, Bosna-Hersek, Kıbns, Mısır, Tunus, Gi-
rit vs. Değerli tiyatro yazanmız Orhan Asena'ya
ve Yıldız Yargılamasrru ustalıkla sergileyen Dev-
iet Tiyatromuzun değerli oyunculanna, böyle bir
oyunu sergileme özgürlüğüne olanak sağlayan o
günlerin Kültür Bakanı Sayın Timurçin Savaş'a
saygılar sunuyorum.
raliçe
seçildiğinizde
aklımızdaki klasik
sorulara yanıt
almak için hemen
mikrofonu uzattık.
Oysa siz, ne kitaptan, ne müzikten,
ne sinema ve tiyatrodan ne de
spordan haberdar'mışsınız..
Bunlar kültürün göstergeleri
olduklanndan kültürü nasıl
edineceğinizi merak ettik
ardından. Çok doğal olarak ben bu
halimle 'kültür'iim deyip çıktmız.
Bu davranış biçiminize alışık
olmadığımızdan ordan burdan
sorular sorarak sizi köşeye
süüşbrmaya çahsük. Nuh deyip
peygamber demediniz. İşte bu
nedenle sizi kutiuyorum. Yoksa 18
yaşında tüm lazianmız güzeldir.
Ancak siz özellikk güzel olduğunuz
için seçildiniz. Bunun için de
kutiuyor her şeyin gönlünfizce
olmasını diliyorum. Ancak Tansu
Çiller'i çok sevdiğinizi, fakat
Plevne'yi bilmediğinizi
söylemenize pek anlam
veremedim. Şöyle ki sorulara yanıt
verirken içinizden geldiği gibi
gerçeği yalnız gerçeği mi
söylediniz, yoksa birileri size
gazetecilere klasik yanıt vermeyi
bırak, herkesin söylediğinin aksini
söyle diye öğüt mü verdi? Çünkü
hem Tansu Çiiler'i sevecek hem de
Plevne'yi bilmeyeceksiniz... Daha
bu yıl veya geçen yıl Plevne'yi
tarihte okumuş olmanız gerek.
Üstelik üniversite sınavlanna da
hazırlanıyorsunuz... Kitap, sinema,
tiyatro vs eskiden okunup
seyredilirdi. Şimdi geçersin
TV'nin kaşısına raiting yaparak
şamdanı sevmezseniz atlarsınız
paparaziye.
Kültürlü olmanı isterken sanıyor
musun ki koca koca üniversite
bitirmiş ağabeylerin, amcalann
bırakınız ayda biri, yılda bir kitap
okumuşlar mı? Ben bile yirmi
yıldır tiyatroya gitmedim. Seninle
yapılan röportajı ikinci kez
sütunlanna alan Türkiye'nin en
eski gazetesi bile yüz bin satmıyor.
(Hmcal amcana göre bu gazete
entel gözükmek için alınır...) Siz
yine de bize bakmayınız. Boş
vakitlerinizde her zaman olduğu
gibi kitap okuyunuz. Gördüğünüz
gibi bize ne söylerseniz söyleyiniz
yüzümüz kızarmaz. Utanmayı
unuttuk biz. Kendi çocukJanmızı
düşündüğümüzden garanti olsun
diye Amerika'dan mal mülk alınz.
Cumhurbaşkanlığı ailesinden
gelsek bile mafya ile iş yapanz. 18
yaşındakJ güzel kızlar bu
çirkinliklere bulaşmasın diye de
gayret göstermeyiz. Şimdi sizi kırk
tarafa çekecek hayatmızı zehir
edeceğiz.
Bunu böyle bilesiniz...
Mustafa Aksoy
Bolu
rr.srıvAi. ö
Sonny R o l l ı n s
1
, B u d d y G u y
Roy R o g e r s
: T h e D e l t a R h y t h m K i n
fc
Joe C o c k e r ^
Y p i s h o t LeFonque'^
'te F t a t c r i n g
B r a n f o r d M a r s a l i s
PENCERE
ismet Paşa Bir Bilgeydi..
Nasıl bir bilge?..
Necdet Uğur yazıyon
"Yaşamak eşsiz bir mutluluktu onun için.
Zamana saygılıydı. Heranını değeriendirerek ya-
şamak isterdi. Bir sıkıntıdan kurtulur gibi, omuzla-
nndan ağır biryük atar gibi günün bir an önce bit-
mesini bekleyenlerden değildi. Tam tersine, bir ço-
cukyöreğinin coşku ve hafifliğiyle güne başlar, san-
ki zamanı yavaşlatarak saatlerini tada tada yaşardı.
Her gün okurdu, çağdaş kalmak için. Her gün yü-
rürdü; çiçeklerin, ağaçlann güzelliğini içine doldur-
mak, sanki doğayla özdeşleşmek için. (...)
O bir yaşama sanatçısıydı. Kendiyaşamını bir sa-
nat yapıtı yaratır gibi işleyerek yaşadı."
Anadolu, tarihinde nice bilgeyi doğurmuştur; bil-
geliğin anayurdudur.
İsmet Paşa, Anadolu toprağını simgeleyen, Ana-
dolu için savaşan bir bilgeydi.
Bu savaştan bir kesiti anlatıyor Inönü: ;
"Biz o sırada bütün kumandanlar ve subaylar, er-
lerle bihikte karavana yerdik. Çünkü çok kıt erzakı-
mız vardı. Hiçbihmiz maaş da alamazdık. Paramız
yoktu. Elimizdeki imkânları ihtiyaçlara ve karavana-
ya verirdik."
Anadolu Kurtuluş Savaşı'nın destanı böyle yazıl-
dı tarihin sayfalanna...
Necdet Uğur'un "ismet Inönü" adlı kitabı (Yapı
Kredi Yayınlan) okunması gerekli bir yapıt; okkada
hafif, içerikte dolu; Türkçesi saydam ve duru; yazar,
felsefî özünde bir insanı tarihsel coğrafyasının en-
lemleri ve boylamlanyla ele almış, tanrtıyor.
Necdet Uğur diyor ki:
"Bu, bir anılar ve izlenimler kitabıdır. İsmet Inö-
nü'nün anılan, anlattıklan ve benim izlenimlerim."
Yaşamının son on yılında İsmet Inönü ile yakın ça-
lışma "ayncalığı" olan Uğur'un kitabında Paşa, ço-
ğu zaman paşalığını bir yana bırakıyor, sıradan in-'.
sanın bunalımlarryla yüceliyor
"-Sıkıntılarolur. Çaresizlikler olur. Çıkaryol göre-
mezsin. Insan sinihi, kuşkulu, üzgün olur. Böyle za-,
manlarda ilk işim kendimi yatıştırmaya çalışmaktır.
En önemlisi budur. Kendimi sakinleştirdikten son-
ra düşünür, yapılması gerekeni bulurum ve bütün^
gücümle onu yapmaya koyulurum. Bu, gerçeğint
J
t
kabulü ile kararın birlikte yürütülmesidir. Insan elin-"-
de olmayan işlerin içinden başka türlü çıkamaz." ".
Sanki biryaşam rehberinin gizemli anahtarlannı bi--*
zesunuyor Inönü... :•
•
20'nci yüzyılın ilk yansında Anadolu, insanlık tari- ,
hinde olağanüstü bir dönüşümü yaşadı. .'
Inönü olayı şöyle tanımlıyor:
"Milli Mücadele, Türk tarihinde başlı başına birde- '*
virdir. Şu bakımdan yeni bir devir olmuştur. Tarihi-?
mizdeyeniden bir 'Uyanma' devriaçılmıştır. Başka-'.
ülkelerde bu devre 'Rönesans' devri denir. Batı ;
memleketlerinin tarihinde Rönesans devihehnde -;
memleketler her alanda, sanat, bilimde ilerlemeye,,
doğru yönelmişlerdir." '^
Uygariık tarihinin 'Rönesans, Reform, Aydtnlan-
ma' dönemleri Anadolu'da antiemperyalist bir 'kur-r
tuluş savaşı 'nı izleyen devrimle yaşanmaya başla-
1
dı.
Devrimin çalkantılan bugün bile durulmuş değil...'];
Necdet Uğur, İsmet Paşa'yı çok iyi anlamış ve an- \
latmış; saydamlaşmış bir tarih bilinci olmasaydı, ya- ";
zar, Inönü'nün kişiliğini altmış sayfalık bir kitabaalt-,0
mış santim eninde ve boyunda bir tuvale sığdıran us- tj
ta ressam gibi yansıtamazdı. ,•:
• '. >s
Uğur kitabını şöyle noktalıyor: ' /.<
"Inönü, keşke aşılabilmiş olsaydı."
: i
Inönü'nün tarihsel kişiliği, cüceler ülkesindeki Gü-
liver gibi aramızda dolaşryor.
TARİŞ
KANAVİÇE SATINÂLINACAKTIR
1. Tariş Pamuk Birliğimize bağlı kooperatiflerimizin ihttyacı
olan;
-500 Balya Kanaviçe, (40x7,5 Onz'luk)
kapalı zarf teklif almak suretiyle satınalınacaktır.
2. Bu ışe ait ıhale 04.05.1995 gunü saat 15.30'da olup,
şartnamesi; Tariş ÇSenel Müduriüğu, Satınalma Müdürlüğü, Al-
sancak / Izmir (Tel: 421 00 56 - Fax: 4210066) adresinden te-
min edilebilir.
3. Birliğimiz 2886 sayılı kanuna tabı değildir. Ihaleyı yapıp
yapmamakta, kısmen yapmakta veya kısmen dilediğine ver-
mekte serbesttir. Postadaki gecikmelec kabul edilmez.
Duyurulur.
r
PARLIAMENT SUPERBAND
JAZZ FESTIVAL 95 PROGRAMI
SONNY ROLLINS
6 HAZIRAN 1995 • 21.00
E B U D D Y G U Y
ROY ROGERS
& THE DELTA RHYTHM KINGS
JOE COCKER
"HAVE A LITTLE FAITH" world tour 95
BUCKSHOT LeFONOUE
Featuring BRANFORD MARSALİS
YER KATEGORİLERİNE GORE
BİLET F İ Y A T L A R I
600.000 TL / 400.000 TL / 250.000 TL
4 gecelik kombine biletlerde
ö z e l f i y a t l a r !
SINIRLI SAYIOAKİ KOMBİNE BİLETLERİMİZ
21 MAYIS 1995'E KADAR SATILACAKTIR.
YER KATEGORİLERİNE GÖRE FİYATLAR:
2.000.000 TL /1.250.000 TL / 800.000TL
- j
tlerioizi satış noktalanınızdan krettî kartımz'a satın alabilirsin-z.
B I L E T S * T I Ş K 0 K T A L A R I
••KK0BAM«?SUADIYE ( 2 1 6 ) 350 87 J .'•
•KKORAMA/RUMELİ. ! 2 1 2 ) 234 42 - t
.•'•KKORAMA/rAKSIM: ( 2 1 2 ) 251 28 88
-KKORAMA^GALLERIA ( 2 1 2 ) 5 5 9 54 44
t M K E Z 3 KAT ( 2 1 2 ) 282 01 70 (datı : :.
R B N D 6/9 HAZİRAN • AÇIKHAVA TİYATROSU / İSTANBUL