Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 SUBAT 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Konser
salonlannda
buay
Kültür Servisi - Istanbul
Devlet Senfoni Orkestrası, bu
haftaki olağan konserlerinde,
Ctrl Maria von Web«r, Mo-
zart ve Rahrnaninofun yapıt-
larını seslendırecek. İTÜ
Maçka Maden Fakültesi G
Anfisi'nde. cuma günû saat
19.00 ve curnartesi günü saat
11.00'de gerçekleşecek olan
konserlere Emin Güven Yaşb-
çam şef, Anm Karamürsel de
solist olarak katilıyor. tD-
SO'nun 10 ve 11 şubat tarih-
lerinde vereceği konserleri
Kazuhiko Komatsu yönete-
cek. Vedat Koşal'ın Schu-
mann'ın piyano konçertosunu
yorumlayacağı konserlerde
ayrıca yine Schumann'ın 1.
Senfonisi ve Hirose'nin Festi-
val Uvertürü seslendirilecek.
Şef Kazuhiko Komatsu, or-
kestranın 17 ve 18 şubatta ve-
receği konserleri de yönete-
cek. Devlet sanatçimız Stına
Kan'ın solist olarak katılaca-
ğı konserlerde, Takemilsu, VI-
vi CemaJ Erldn ve Beriioz'un
yapıtlanna yer venlecek. İD-
SO'nun şubat ayında vereceği
son konser, 24 ve 25 şubatta
gerçekleşecek. Kamran İnce,
Scharwenka \e Beethoven'ın
yapıtlarının çalınacağı kon-
serde. Erol Erdinc. yönetimin-
deki orkestra, piyanist Seta
Tanyel'e eşlik edecek.
tstanbul Devlet Opera ve
Balesi, şubat ayında gösterile-
nnı Avrupa ve Anadolu yaka-
smda sürdürüyor. Cemal Re-
şıt Rey Konser Salonu'nda,
bu hafta cuma günü ve 20 şu-
bat tarihlerinde, saat 19.30'da
Verdi Reauiem'ı sahneleye-
cek olan IDOB. pazar günü
saat 19.30'da da Puccini Ge-
cesi gerçekleştirecek. Carnti-
na Burana 12 şubatta
19.30'da, Operet Konseri 25
şubat saat 19.30'da, CRR
Konser Salonu'nda sunula-
cak. Şubat ayında Cemal Re-
şit Rey Konser Salonu'nda iz-
lenebılecek dığer etkınlıkler
de şöyle: Saat 19.30'da, bu-
gün Cedle Oussefnin piyano
resitalı. yann Ernesto Bitetti
gıtar resitalı var. 6 şubatta Ay
angil Türk Müziği Orkestra
ve Korosu. 7 şubatta Bilkent
Uluslararası Akademik Senfo-
ni Orkestrası. 8 şubatta Gro-
ningen Gitar lkilisi bır konser
verecek. 10 şubat cuma günü
saat 20.30'dîL Don Byron "Al-
b Müzisyen Için Müzik" adlı
bır caz konsen yer alacak. 13
şubatta Hya Gruberf in ke-
man resıtali, 14 şubatta Metos
Dörtiisü, 15 şubatta Ayşegul
Sanea'nın piyano resitalı. 16
şubatta Stuttğart Oda Orkest-
rası. 21 şubatta VVanderer Üç-
lüsü. 22 şubatta David Tan-
nenbaum'un gıtar resitalı. 23
şubatta Kent Orkestrası kon-
serlen izlenebilir.
Bir geleneğin ustaları: 'Oistrakh'lar
EVtN tLYASOĞLU
Oistrakh ailesi, herhalde yirminci
yüzyıl müzik yorumcuları tarihinde
çok önemli bir yer tutacaktır. Geleneği-
ne sahip çıkan, kan dolaşımında var
olan müzik olgusunu her kuşakta yürü-
ten bir aile bu. Büyükanne opera sanat-
çısıymış. Ünlü David Oistrakh'ı yetiş-
tirmiş. David, oğlu Igor'u yetiştirmiş.
Igor Oistrakh, piyanist Natalia Zertsa-
lova ile evlenip oğullan Valery'yi yetiş-
tirmişler. Artık müzik onlar için doğai
bir ortam olmuş. Igor Oistrakh'a geçen
hafta eşi ile sunduğu resitalden hemen
önce soruyoruz: Ya Valery'nin oglu bir
pop-star olmaya kalkışırsa, aile bunu
nasıl karşılar? Igor Oistrakh'ın yanıtı
hemen hazır: "Eğer klasik dalda kötü
bir yorumcu olacaksa, iyi bir pop-star
olması kıvanç verir." Ya ülkelerindekı
yeni koşullar? Igor Oistrakh'a göre bu-
günün geleceğini politikacılar bile bil-
miyor, sanatçılar nasıl bilebilir! Ama
çok seyahat ediyor, tıpkj çocukluğunda
hayalini kurduğu gibi o otelden öteki-
ne, bir ülkeden diğerine dolaşıp duru-
yor. Artık bu özgürlüğü elde etmiş ol-
ması da güzel bir olay.
Keman çalma yeteneğinden söz edi-
yonız. Bugün küçücük yaşta birçok ke-
mancı parlayıveriyor, neden başka bir
çalgıda değil de kemanda bu harika ço-
cuklar çıkıyor? (Şu sıralarda ortalığı
kasıp kavuran 12-13 yaşında Uzakdo-
gulu kemancılara değiniyoruz). Igor
Oistrakh'a göre keman, insan bedenine
aykın duran bir çalgı olduğu için çok
küçük yaşta onunla birlikte büyümelı
çocuk. En geç beş yaşında kemanı ile
özdeşleşmeyi öğrenmeli. Eğer doğuş-
tan yetenek sahibi ise küçükten başla-
yan disiplinle küçük yaşta virtüöz ola-
rak ortaya çıkabiliyor. lyı de önemli
olan sonraki yaşlannda bu parlakhgı
sürdürebilmesi. Nice harika çocuk bili-
yoruz, harika adam olamamış. Bir baş-
ka yönden bakarsanız. Ne Menuhin. ne
David Oistrakh, ne de Igor Oistrakh
harika çocukumş, giderek birikerek
parlamışlar.
Igor Oistrakh'a göre keman, insan bedenine aykın duran bir çalgı olduğu için çok küçük >aşta onunla birlikte büyümeli.
Kan-koca birlikte çalmanın uyumu-
nu, geleneğin, birikimin yarattığı bilge-
liği: ajiliteyi, tekniğin müzikalite ile
birleşmesini, her şeyi dinledik bu çift-
ten. Hele Franck'ın sonatında o bayılt-
mayan, abartmayan gösterişsiz tavn ile
Igor Oistrakh tüm ayrıntılann altını
çizdi. En son bis olarak çaldıkları
Mendelssohn'un keman-piyano kon-
çertosunun son bölümü ise harika bir
kan-koca söyleşısiydi! Ve hoş bir ha-
ber aldık ki bu programda çaldıklan 3
yapıt (Bach/Schumann- Chaconne;
Franck'ın Sonatı ve \Vieniawski'nin
Faust fantezisı) Ankara Bilkent konser
salonlarında Umar prodüksiyon tara-
fından CD yapılmış. Böylece UPR
classics, yeni bir diziye, Bilkent salon-
lannda kayıtlan yapılacak olan "Bil-
kent Dizisin
ne başlamış oluyor.
İDSO aynı yapıüan başka
koşullarda çalsa
Geçen hafta tstanbul'un müzik dün-
yası oldukça zengindi. Istanbul Devlet
Operası'nın seslendirdiği Verdi'nin Re-
quiem'i, Igor Oistrakh'ın resitali, EKsa
Monte Dans Topluluöu, Elena Obrazt-
sova şan resitali ve IDSO'da yer alan
Cario Domeniconi'nin Drindilla adlı
konçertosunun ilk seslendirilişi gibi
olaylaryaşandı.
tDSO'nun Erol Erdinç yönetiminde-
ki konserinde ilk bölüm, Carlo Dome-
niconi'nin Drindilla adlı 73 numaralı
Orkestra solistlerine yeni statü gerek
tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası son
günlerde bir "statû" sorununu gün
yüzüne çıkarttı. Müdür Türkmen Güner.
orkestra solısti olarak orkestra üyelerinın
kadrosundan maaş alan sekiz kişinın bu
aydan ıtıbaren ödemelerinı durdurdu.
(Güher Pekinel. Süher PekineL Meral
Güneyman, Ann Karamürsel, Hülya
Saydam. Mehmet Okonşar, Gülşen Taru
ve Halit Çam) Amaç, Kültür
Bakanlığı'nın bu uygulamaya dikkatini
çekmek. Bu solistlerden bazıları hıç
çalmıyor, bazılan ikı yılda bir konser
vermeye geliyor. Her ay aldıklan 30
miryona yakın (6 ikramiye dahıl) ücreti
hesaplarsanız orkestra bünyesinden
yüklü bır rakam ödeniyor. "Solist
sanatçı" diye bir kavram olmadığı için
viyola veya trombon kadrosu gibi bir
çalgının kadrosunu işgal etmış oluyorlar.
Şimdı orkestraya yeni bır konrrfagotçu
Güher ve Süher PekineL
veya tromboncu gerekince kadrolar dolu
gözüküyor.
Doğal olarak Pekinellergıbı dünyaca
ünlü solistlenn kaşelerını ödemeye
orkestranın bünyesi elvermez. Böyle bır
statü sayesınde her yıl bu sanatçılan
Istanbul'da dmleme fırsatı buluyoruz.
(Bu arada Pekıneller de evrensel
uygulama ile ıkı yıllık bırtatıle
gırdiklerinı, bu dönemde tstanbul'da da
çalmayacaklannı duyurmuşlar).
Madalyonun bır başka yüzü ise bu
sanatçılann arasında yaşam bıçıminı bu
gclırle şekillendirmiş olanlar var.
Solıstlık çalışmalannı sürdürebılmek,
hayatını kazanmak için başka işlerle
oyalanmadan kendını müzığe veıebilmek
ıçın bu maaşa gereksinimı olanlar var.
Görülüyor kı yasalann ilen görüşlü
olmayışı, sanatçılan \e yönetıcıleri zor
durumda bırakıyor. Bu durumda ı\edı
olarak Kültür Bakanlığı'nın yasayı
yenıden gözden geçirmesı; şımdılik
maaşlan emanete alınan bu sanatçılara
kendı bünyesi ıçınde bır kadro yaratması
beklenmekte.
opusundan oluşuyordu. Bestecinin gi-
tar ve kontrbas solo için yazdığı bu
konçertoda kendisi de gitar soloyu üst-
lenmişti. Kontrbas soloyu ise Yaz Bal-
tacıgil çaldı. Küçük bir yaylı çalgılar
grubu eşliğindeki konçerto, baştan so-
na Akdeniz ve Ortadogu gizemini du-
yuruyor. Besteci, gitariste hiç soluk al-
dırmayan bir rol yazmış! Bu konçerto
belkı birkaç prova sonunda çalgılann
daha bir kaynaştığı, akıcılık kazanmış
bir yapıt olarak çıkabilirdi. Solistlerin
tartışılmaz ustalığı yanı sıra baş ke-
mancı Ayşe Bölükbaşı tertemiz sololan
ve son derece müzikal yaklaşımı ile
dikkat çekti.
Programın ikinci yarısındaki Don
Kişot ise Richad Strauss gibi büyük or-
kestranın tını zenginliklerini yoklayan.
çalgı topluluklannın kapasitesini zorla-
yan bir besteciye aitti. "Neden acaba
içinde bulunulan koşullara göre yapıt
seçilmiyor?'" düşüncesi bir kez daha
gündeme geldi. İlk kez sunulan ve algı-
laması oldukça zor bir konçertonun ar-
dından dinleyici haklı olarak daha tanı-
dıgı daha az karmaşık bır yapıtı yeg tu-
tardı. Ostelik Don Kişot gibi tempolan.
çalgı dengeleri son derece duyarlı bir
yapıtı bu salonda çalmak doğrusu cesa-
ret işiydi. Cumartesi sabahki yorumda
özellikle ilk cümlelerde tüm üflemeler
bir türlü tını birligine varamadılar. Yo-
rumun sonlanna doğru post-romantik
niteliklere daha bır uyum saglanabildi.
Rkhard Strauss'un Don Kişot'unu bir
başka sefer, daha degişik bır program
çerçevesi içinde ve daha uygar dona-
nımlı bir konser salonunda dinlemeyi
umanz. Viyolacı Mustafa Süder'in ha-
rika sololan \e çellist AH Doğan'ın
dikkatlı yorumu bu kez Don Kişot'tan
geri kalan en önemli özelhkler oldu.
Yıldız îbrahimova, ---- n ^T 1 1 1 « * 1
Türkiyede iik Mozart kı Veysel aynı albııınae
albümünü çıkanyor ^ ^
CUMHUR CANBAZOĞLU
Uzun yıllar Bulgaristan'da. kendi deyimıyle,
folkloru kullanarak özgür ve avangard caz yapan
Yıküz tbrahimwa. Türkiye'de çıkaracağı ilk albü-
münün çalışmalannı sürdürüyor. Büyük olasılıkla
Uzun tnce Bir Yoldayım adlı Veysel bestesıni albü-
müne isım olarak verecek. Miksaj asamasındakı
albüm, yurtdışında da plakçı vıtnnlerinı süsleye-
cek.Bir buçuk yıldır Türkiye'de yaşayan ve TC
vatandaşlığına geçen Îbrahimova, Silistre dogum-
lu. On yaşında piyanoya başlamış, Sofya Lisesi
$an bölümünde, konservatuann şan ve teori bö-
lümlerinde 14 yıl eğitim görmüş...
Beş dil bılen Îbrahimova, Bulgaristan'da popü-
ler olduktan sonra 1984 yılında Batı'ya açılmış.
Çeşitlı festıvallerde yer almış. 1990'da ilk kez is-
tanbul'da sahneye çıkarak bizim cazseverlerle de
tanışmış. Yıldız tbrahimova'nın diskografisinde
üç CD, ikı uzunçalar var. Bunlardan bınnı tama-
men Türkçe türkülere aynrmış. 1985'ten sonra po-
Htik nedenlerle Türkçe söylemeye ara vermiş.
îbrahimova şimdı lstanbul'da. aralarında iki
Türkçe parçanın da bulunduğu albümünü bitir-
mekle meşgul. Bundan böyle ODTÜ'deki caz
dersleriyle, ut, kanun. ney gibi sazlarla cazın kla-
sik enstrümanlannı birleştırerek elde edeceği yeni
soundla devam edecek yoluna.
- Yeni albümünüzde hangi parçalar var?
Yapımcılarla oturup düşündük, neler yapabilıriz
diye. Daha çok yurtdışı için planladık albümü.
Ama Türkiye'de üretildiği için ıki türkü koymayı
ıstedım, aynca Bulganstan'da da pıyasaya girebil-
mesi ıçin Bulgarca parça olsun istedim. Çok bili-
nen, her zaman kabul gören on üç klasikleşmiş
parça seçtım. Aranjmanlar kışiliğimi öne çıkara-
cak, dinleyene sürprizler yaratacak şekilde yapıl-
dı. Bütün parçalann aranjörü Bulgar Antoni Don-
çev; 1980'den beri beraber çahşıyoruz. Piyano, da-
vul, bas. klarnet, soprano. tenor saksafon ve klav-
yeyi de Bulgar müzisyenler çalıyorlar... Türki-
ye'deki bu ilk albümüm kaset ve CD halinde piya-
saya çıkacak. On dilde şarkı söylüyorum. Projede
Bach'tan, Mozart'tan. Gershwin'den. Bizet'den
yapıtlar var. Aynca Çingene havası, Ispanyol nala-
guenası, Samba Brazil, bir Azeri parçası 'Sene de
Kalmaz', Türkçe iki türkü 'Bir Ataş Ver' ve
'Uzun tnce Bir Yoldayım'. çok bılinen Bulgar
parçası "Dilmano Dilbero' gibi çalışmalar koyduk.
Adı büyük bir ihtimalle Uzun Ince Bir Yoldayım
olacak albümün. Yalnız sesimle söylüyorum bu
.parçayı. Albümü belli bir standartta değerlendire-
miyorum. 'Open music' diyorum, kısaca. yanı sı-
nm olmayan, ıçınde her şeyi taşıyan bir müzik.
- Türkiye'de yapılan müzigin kalitesini nasıl bu-
luyorsunuz?
Bir buçuk yıldır Türkiye'deyim, müzik çevrele-
rinı çok ıyi tanıdığımı söyleyemem. Ama her git-
tigım ülkeyle burayı kıyasltyorum. Son yıllarda
Türkiye kültürel açıdan bir kıpırdanmanın ıçınde.
Basit bir örnek vereyım, beş yıl önce kaç kişi Pa-
varotti'nin ısmini biliyordu? Bugün taksi şoförii
bile size Pavarotti'den bahsediyor. Bır ömek daha
vereyim. Ekim ayında Ankara'da CSO hipodrom-
da konser verecekti. Eşimle beraber gvttik, 200-
300 kişı gelirse ne âlâ diye düşünüyordum. Bır
başkası söyleseydı inanmazdım, o gün konseri iz-
lemeye kırk bin insan geldi. Bu önemli bir olaydır.
Kırk bin kişiyi senfonik müzik konserine topla-
mak Batı'da bile çok zordur. Yurtdışında bu kon-
seri anlatıyorum, şaşınyorlar. Burada müzik ola-
rak hep pop konuşulduğundan olumlu gelişmeler
görülefniyor. Pop eğitim ıstiyor. Popçuların ço-
ğunda bu yok. Aynca elektronik aletler kullanı-
yorlar. bu bilgileri de zayıf. Baştan sona amatör
olduklan ıçin bır şeyler yürümüyor. ama biraz da
diğer müzik türlerine bakalım.
- Bu ülkede sanata değer veriliyor mu sizce?
Türkiye'de sanat hâlâ emekliyor. Ama ben
iyımsenm. Yeni neslin dünyaya bakışı farklı, her
şeyi anlamak ıstiyor, araştınyor. Bu potansiyel sa-
natı da harekete geçırirse Türkiye dünyaya açıla-
bilir. Sanat tanmmak için çok önemli. Batı'da her
gittiğım yerde "Bulgaristan'dan mı geliy-orsunuz,
sizde süper korolar, sesler var"diyorlardı. ilgi gös-
teriyorlardı. Bulgaristan'ın imajını değiştinyordu
sanat. Şımdi Türkiye'den gelıyorum deyınce "Ni-
ye orayı seçtiniz''diye sorular soruyorlar. Türkiye
folklor açısından çok zengin; bu kaynağı sonuna
dek kullanmalıyız. Başka çaresı yok.
- Bulgarlann son dönemde müziklerini uluslara-
rası piyasaya taşıyarak önemli mesafekr aldığını
göriiyoruz. Erno-müziğin bu kadar önem kazandı-
gı bir ortamda Bulgarlar neler yapıyorlar?
Her ışın başı eğitim, yetenek de önemli ama tek
başına yeterlı değil. Sekız milyonluk Bulgaris-
tan'da dokuz müzik lisesi var. Buradan yüksek
müzik okullanna gidiliyor. Çok ıyi müzisyenler
yetiştiriyorlar. Bulgar korolannın seviyeleri çok
yüksek, durmadan yurtdışında konserler veriyor-
lar, yanşmalara giriyorlar. Örneğin 'Magic Vo-
ıces' adlı korodakıler 35 yıldır bir arada söylüyor-
lar. Bulgar müzığı de Türk müziği gıbı tek seslı.
Modernize edıyorlar, araştınyorlar. Bir de komü-
nıst rejim, sanata büyük destek verdi. temeller
sağlam atıldı. Şimdı ise Bulgar sponsorlar var.
Ben bütün konserlerimi sponsor yardımıyla dü-
zenliyorum.
- Bizde cazın gelişmesi için ne gibi önerüeriniz
olabiür?
Burada birkaç cazcıyla tanıştım. Dikkatimi çe-
ken ilk şey, bilinen klasikleşmiş şarkılan aynen
söylemeye çalışmalanydı. Cazcılar Türkiye'yi
Amerikan cazıyla tanıtamazlar ki. Avrupalılar bile
festivallerde artık standart çalmamaya, bazı yenı-
lıkler yapmaya çalışıyorlar. Her zaman özgür ve
yaratıcı olmak lazım. Tabii folklordan çıkarak de-
neylere gitmek hayli riskli. Bunu göze alamıyor-
lar.
- Bundan böyle Türkiye'den dünyaya nekri taşı-
yacaksınız?
Batı'da bır yorgunluk var, yenilik yapamıyorlar.
Doğu'ya gözlerini çevirdiler. Bazı yerli müzisyen-
lerin bizdeki bu potansiyeli görememelerini anla-
yamıyorum. Ben burada folklor ve cazı birleştir-
meyi sürdüreceğim. Cazın temel enstrümanlannın
yanına ut, kanun, ney gibi sazlan da ekleveceğım.
Bana en yakın gelen yöre şu anda Karadeniz: ama
kasete Ege'den bır parça koyuyorum. O kadar
zengin bir folklor ki, kaynak sınırsız.
Olümünün onuncu yıldönümünde Cemal Reşit Rey
VNERBIRKAN
İZMIR-Cumhuriyet'in ilk
kuşak bestecilerinin (bu saygın
öncülere. biraz da "Rus Beşleri"
benzetmesiyle, "Türk Beşleri"
adını yakıştıranlar da vardır),
doğum tarihi bakımından önde
gelen ismi, Cemal Reşit Rey'dir
(1904-1985). Geçen yıl, doğu-
munun 90'ıncı yıldönümü dola-
yısıyla anmayı bır türlü düşüne-
mediğimız, buna karşılık, adını
taşıyan konser salonu üzerinde
anlamsız firtınalar kopardığımız
bu büyük müzik adamının ölü-
mü üzerinden tam on yıl geçmış
(ölüm günü: 7 Ekim 1985).
"Onu hiç olmazsa bu yıldönü-
münde anabilsek, Türk miizigi-
ne verdiği sayısız hizmetleri bir
bir sayıp topluma daha iyi tanı-
tobüsek..." "Beşler"ın bır başka
üyesı, A.Adnan Saygun (1907-
1991) şöyle yazıyor arkadaşı
Cemal Reşit Rey için: "Bazı in-
santar vardır ki, Tanrı onları
sanki belli bir görevi yerine getir-
sinler diye dünyaya göndermiştir.
Cemal işte böyle insanlardan bi-
riydi... ilk besteci kuşağımızın,
yaşı ve eser vermeye başlayışı ba-
kımlanndan ağabevi, 'doyen'i ol-
du... Kırk yıl önce îstanbul Kon-
scrvatuvan'nda beraber hocalık
yaphk. O, kendisini henüz tanı-
madığım zamanlarda hoca,
kompozitör ve piyanist olarak
başladığı faaliyetleri ömrünün
sonuna kadar sürdürdü; talebe
yetiş,tirdi, konserler verdL şef ola-
rak konserler yönetti. otuzlu yıl-
larda kurduğu yaylı sazlar or-
kestrasını genişleterek bugünkü
Îstanbul Devlet Senfoni Orkest-
rası'nın temelini arb. geliştirdi ve
bu arada yazdı, yazdı... Ama, or-
taya koyduğu bunca eser niye ça-
lınmaz? Hani Çelebi operası?
Hani Karagöz, Keman Konçer-
tosu, kuvarteti, seksteti?- m
< "Or-
kestra ", Cemal R.Rey özel sayisı,
Ekim 1985)
"1995 - Cemal Reşit Rey'e
saygı Yıü"nın ilk anma etkınlıği,
tzmir DSO'nun 27 ocak akşamı
verdiği konserde yönetmen Hik-
met Şimşek, Rey'in üç bestesıni
almıştı o konserin programına:
Türk Sahneleri • Halk Oyunlan
Üzerine Dört Parça (1928), Ens-
tantaneler / Orkestra için lzle-
nımler (1931); Türkiye / Senfo-
nik Rapsodiler (1971). llkı, otuz
yaşına henüz geltnemiş olan, ge-
lışme yolundaki bir bestecinin,
etno-folklorik kaynaklardan ya-
rarlanarak yarattığı, Türk halk
müziği kökenli, sıcak. sevımli
bir düzenleme; ikincisi. Rey'in
mıstik yanını, Istanbulluluğunu,
Îstanbul tutkusunu yansıtan (bir
bakıma, ltalyan besteci, O Res-
pighi'nin "Roma" dizisiyle kar-
şılaştırabileceğimiz) izlenımci
(impressionnıste) bir orkestra
eseri; sonuncusu ise, ölümünden
sonra, tstanbul Filarmonı Der-
neği'nce Rey arşıvleri üzennde
yapılan araştırma sırasında bulu-
nan, çeşitli bölgelenmizin halk
türküleri ile oyun havalarından
esinli bir rapsodı-süıt. Besbellı,
uzun çabalardan sonra ortaya çı-
kanlmış bu Rey yararmalan.
Konserin "Rey" ağırhklı
programının içinde. Alman-
ya'dan çağnlmış. uzun saçlı bir
delikanlı-kemancının Paganıni
(op. 6 Re majör konçerto) yoru-
mu da vardı. Ara Malikyan, her-
halde gençlik ateşıyle. işe ol-
dukça tersten, Paganinı'nınki gi-
bi parlak virrüozıte parçalarıyla
başlamak isteyen bir kemancı.
Asıl değennı zaman gösterecek.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Söz Özgürlüğü
Hiç yol almadık diyemem. Ama daha çok uzaklarda-
yız. Çok uzaklarda...
Biri gelip soruyor:
- Şu duvan ne renge boyatalım?
Beğenimize göre kimimiz beyaz diyoruz, kimimiz san,
kimimiz mavi...
- İşte, diyorlar, böyle olacak! Bakın, sorduk, herkes
düşüncesini söyledi. Çoğunluk hangi rengi istediyse
duvarı o renge boyatacağız. Söz özgürlüğü işte budur.
Size gülünç gelebilir, ama bu renk seçimine katılma
özgürlüğü bile az buz bir özgürtük değildir, demokrasi
yolunda gerçekten önemli bir adımdır.
Bir ara dünyanın bir yerinde, büyük bir kentte (ben de
o sırada orada yaşıyordum) halkı halk adına gütpiek
üzere, birileri yönetime el koymuş, büyük bir iyi niyetle
kenti güzelleştirmeye girişmiş, ilk iş olarak da herkes
bahçe duvarlannı beyaza boyatacak diye bir karar al-
mışlardı.
Kimseye sorulmadan, tartışılmadan alınmış bir karar-
dı, tepeden inme... Onun için de aynntılar kafalarda bir-
takım sorular doğmasına yol açmıştı.
Bahçenız, dolayısıyla bahçe duvarınız yoksa, eviniz
ya da apartmanıntz kaldırıma bitişikse, ne olacak? Bü-
tün evi ya da apartmanı mı beyaza boyatacaksınız?
Cephelerde çok çeşitli gereçler kullanılır, bazısı boya tu-
tar, bazısı tutmaz... Temizlik derken her şey büsbütün
berbatolmasın!..
Bizim bahçemiz var, ama çevresi telle çevrili, duvarı-
mız yok. Telleri mi beyaza boyatacağız?
Beni en çok düşündüren ise, tam sokağımızın karşısı-
na gelen özene bezene yapılmış villanın kara taştan
bahçe duvan olmuştu. Bayağı da yüksek bir duvardı.
Hep düşünürdüm acaba ev mi daha pahalıya çıktı, yok-
sa bu duvar mı diye... Seviyordum o duvarı...
"O duvar," deyince Nâzım'ın şiiri geliyor insanın aklı-
na, ama bu o duvarlardan değıldi, çok güzel bir duvar-
dı...
Düşünün, adamın biri eline uzun saplı fırçayı almış, bir
kova da sulandınlmış kireç, kentin temizliği adına kara
taş duvarı beyaza boyuyor.
Korktuğum olmadı. Kimse o duvara dokunmadı. Biz
de bahçemizin çevresindeki telleri beyaza boyatmadık.
Bu tür akıl dışı kararların baskısı uzun sürmüyor...
Diyeceğim, duvarların rengi üzerine görüş bildirebil-
mek. duvarını istediği renge boyatmak bile önemli bir
özgürlüktür. Demokrasi yolunda ileri bir adımdır. Kimse
küçümsemesin...
Bunlar geçmişte kaldı diye gülümsüyoruz ya, gene de
gerçek bir söz özgürlüğü anlayışından çok uzaklarda-
yız... Çünkü söz özgürlüğü birtakım sıradan, önemsiz
konularda çeşitli göriişlerin bildirilmesiyle olup biten bir
çoğulculuk oyunu değildir...
Sizin ıçın son derece önemli olan, yaşamsal saydığı-
nız bir konuda birileri sizden başka türlü düşünebilirler.
Bunun gibi, devleti yönetenlerin ülke için tehlikelı say-
dıklan birtakım görüşleri de doğru bulan, tartışmak iste-
yenler çıkabilir.
Şu konu tartışılır, şu konu tartışılmaz diye bir ayırma
yapıldı mı söz özgürlüğüne nokta konmuş demektir...
Herkes her konuda düşündüklerini söylerse, bunun
kime, ne zaran olur, bir türlü anlayamıyorum...
Insanlar olumsuz yönde etkilenirlermiş!
Iyi de, hangi yönün olumlu, hangi yönün olumsuz ol-
duğu ancak düşünceler açık açık ortaya konup tartışılır-
sa anlaşılır.
Sizin her konuda her şeyi bilen, en doğru düşünen ol-
duğunuz nereden belli?
Insanlan konuşturmamak, susturmak, düşündüklerini
söyletmemek için bir sürü engel çıkarıyorsunuz... So-
runlann tartışılmasına, doğrulann araştırılmasına kesin-
likle karşısınız... Aykın bir görüş ileri sürenler, bilim
adamlan bile cezaevlerinde...
Düşünen insanları neden yıldırmak, susturmak istiyor-
sunuz?
"Voltaire tutuklanamazl'diye bir söz vardır... Bir Fran-
sız general, bir devlet adamı söylemiş...
Hem devlet adamı, hem de general...
Düşünün...
Korkmayın canım, bir şey olmaz...
Rengim Gökmen, Devlet Opera ve
Balesi'ndeki görevinden istita etti
• .\NKARA (AA) - Devlet Opera ve
Balesi'nde 3 yıl süren genel
müdürlüğü süresince, özverili bır
şekilde hizmette bulunmaya
çalıştığını söyleyen Rengim
Gökmen. 'kişisel çalışmalara ağırlık
verebilmek. mesleki yönden kendini
geliştirebilmek ve yurtdışındaki
çalışmalanna ağırlık vermek'
amacıyla istifa ettigini belirtti. Aynı
zamanda îzmir Devlet Senfoni
Orkestrasf nın da genel müzik
direktörlüğünü yapan Gökmen, 3 yıldır orkestradaki hiçbir
jükümlülüğünü yerine getiremedigini ekleyerek, bu görevi
sürdüreceğini açıkladı. Rengim Gökmen. yerine atama
yapılana kadar, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü
görevini sürdürecek.
22. Amepikan Miiak ÖtkJlleri
sahiplerini buldu
• LOS ANGELEŞ (AA) - 22.
Amerikan Müzik Ödülleri, önceki
gece düzenlenen bir törenle,
sahiplerine verildi. Pop-Rock dalında
en iyi erkek şarkıcı Michael Bolton
(solda), kadın şarkıcı Mariah Carey,
grup Ace of Base. single albüm Tll
Make Love To You' (Boyz II Men),
albüm Aslan Kral ve yeni grup da Ace
of Base olarak belirlendi. Soul ve
Blues dalında, Babyface en iyi erkek
şarkıcı, Anıta Baker en iyi kadın şarkıcı, Boyz II Men en iyi
grup, onlar tarafından seslendirilen Tll Make Love To You'
en iyi single albüm, Toni Braxton en iyi albüm ve AU-4-One
en iyi yeni grup seçildi. Garth Brooks, Country dalında en iyi
erkek şarkıcı seçilirken, bu dalda en iyi kadın şarkıcı Reba
McEntire, grup Alabama, single albüm 'VVhenever You
Come Around' (Vince Gill). albüm 'Read My Mind' (Reba
McEntire) ve yeni şarkıcı da Tim McGraw olarak belirlendi.
Heavy Metal-Hard Rock müzik dalında en iyi şarkıcı ödülü
de Nirvana'ya verildi.
Senaryo ödülü Cemal Şan'ın
• Kültür Servisî - FtDA fılm smema gazetesi ve aylık
sinema dergisi ANTRAKT tarafından ortaklaşa düzenlenen
'senaryo' ve 'sinopsis' ödülleri sahiplerini buldu. 'Türk
sinemasınm eksikliklerinden birisi olarak zaman zaman ifade
edilen iyi senaryolann yazılması ve Türk sinemasına farklı
ve çeşitli senaryolann kazandınlması; senaryo yazımı
alanında çaba harcayan. bu işe kendini vermiş ve vermek
isteyenlere katkıda bulunmak' amacıyla düzenlenen
yanşmada, Cemal Şan'ın 'Herkes İyi Herşey Kötü' adlı
senaryosu ödül kazandı.