22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 SUBAT 1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Konser salonlannda buay Kültür Servisi - Istanbul Devlet Senfoni Orkestrası, bu haftaki olağan konserlerinde, Ctrl Maria von Web«r, Mo- zart ve Rahrnaninofun yapıt- larını seslendırecek. İTÜ Maçka Maden Fakültesi G Anfisi'nde. cuma günû saat 19.00 ve curnartesi günü saat 11.00'de gerçekleşecek olan konserlere Emin Güven Yaşb- çam şef, Anm Karamürsel de solist olarak katilıyor. tD- SO'nun 10 ve 11 şubat tarih- lerinde vereceği konserleri Kazuhiko Komatsu yönete- cek. Vedat Koşal'ın Schu- mann'ın piyano konçertosunu yorumlayacağı konserlerde ayrıca yine Schumann'ın 1. Senfonisi ve Hirose'nin Festi- val Uvertürü seslendirilecek. Şef Kazuhiko Komatsu, or- kestranın 17 ve 18 şubatta ve- receği konserleri de yönete- cek. Devlet sanatçimız Stına Kan'ın solist olarak katılaca- ğı konserlerde, Takemilsu, VI- vi CemaJ Erldn ve Beriioz'un yapıtlanna yer venlecek. İD- SO'nun şubat ayında vereceği son konser, 24 ve 25 şubatta gerçekleşecek. Kamran İnce, Scharwenka \e Beethoven'ın yapıtlarının çalınacağı kon- serde. Erol Erdinc. yönetimin- deki orkestra, piyanist Seta Tanyel'e eşlik edecek. tstanbul Devlet Opera ve Balesi, şubat ayında gösterile- nnı Avrupa ve Anadolu yaka- smda sürdürüyor. Cemal Re- şıt Rey Konser Salonu'nda, bu hafta cuma günü ve 20 şu- bat tarihlerinde, saat 19.30'da Verdi Reauiem'ı sahneleye- cek olan IDOB. pazar günü saat 19.30'da da Puccini Ge- cesi gerçekleştirecek. Carnti- na Burana 12 şubatta 19.30'da, Operet Konseri 25 şubat saat 19.30'da, CRR Konser Salonu'nda sunula- cak. Şubat ayında Cemal Re- şit Rey Konser Salonu'nda iz- lenebılecek dığer etkınlıkler de şöyle: Saat 19.30'da, bu- gün Cedle Oussefnin piyano resitalı. yann Ernesto Bitetti gıtar resitalı var. 6 şubatta Ay angil Türk Müziği Orkestra ve Korosu. 7 şubatta Bilkent Uluslararası Akademik Senfo- ni Orkestrası. 8 şubatta Gro- ningen Gitar lkilisi bır konser verecek. 10 şubat cuma günü saat 20.30'dîL Don Byron "Al- b Müzisyen Için Müzik" adlı bır caz konsen yer alacak. 13 şubatta Hya Gruberf in ke- man resıtali, 14 şubatta Metos Dörtiisü, 15 şubatta Ayşegul Sanea'nın piyano resitalı. 16 şubatta Stuttğart Oda Orkest- rası. 21 şubatta VVanderer Üç- lüsü. 22 şubatta David Tan- nenbaum'un gıtar resitalı. 23 şubatta Kent Orkestrası kon- serlen izlenebilir. Bir geleneğin ustaları: 'Oistrakh'lar EVtN tLYASOĞLU Oistrakh ailesi, herhalde yirminci yüzyıl müzik yorumcuları tarihinde çok önemli bir yer tutacaktır. Geleneği- ne sahip çıkan, kan dolaşımında var olan müzik olgusunu her kuşakta yürü- ten bir aile bu. Büyükanne opera sanat- çısıymış. Ünlü David Oistrakh'ı yetiş- tirmiş. David, oğlu Igor'u yetiştirmiş. Igor Oistrakh, piyanist Natalia Zertsa- lova ile evlenip oğullan Valery'yi yetiş- tirmişler. Artık müzik onlar için doğai bir ortam olmuş. Igor Oistrakh'a geçen hafta eşi ile sunduğu resitalden hemen önce soruyoruz: Ya Valery'nin oglu bir pop-star olmaya kalkışırsa, aile bunu nasıl karşılar? Igor Oistrakh'ın yanıtı hemen hazır: "Eğer klasik dalda kötü bir yorumcu olacaksa, iyi bir pop-star olması kıvanç verir." Ya ülkelerindekı yeni koşullar? Igor Oistrakh'a göre bu- günün geleceğini politikacılar bile bil- miyor, sanatçılar nasıl bilebilir! Ama çok seyahat ediyor, tıpkj çocukluğunda hayalini kurduğu gibi o otelden öteki- ne, bir ülkeden diğerine dolaşıp duru- yor. Artık bu özgürlüğü elde etmiş ol- ması da güzel bir olay. Keman çalma yeteneğinden söz edi- yonız. Bugün küçücük yaşta birçok ke- mancı parlayıveriyor, neden başka bir çalgıda değil de kemanda bu harika ço- cuklar çıkıyor? (Şu sıralarda ortalığı kasıp kavuran 12-13 yaşında Uzakdo- gulu kemancılara değiniyoruz). Igor Oistrakh'a göre keman, insan bedenine aykın duran bir çalgı olduğu için çok küçük yaşta onunla birlikte büyümelı çocuk. En geç beş yaşında kemanı ile özdeşleşmeyi öğrenmeli. Eğer doğuş- tan yetenek sahibi ise küçükten başla- yan disiplinle küçük yaşta virtüöz ola- rak ortaya çıkabiliyor. lyı de önemli olan sonraki yaşlannda bu parlakhgı sürdürebilmesi. Nice harika çocuk bili- yoruz, harika adam olamamış. Bir baş- ka yönden bakarsanız. Ne Menuhin. ne David Oistrakh, ne de Igor Oistrakh harika çocukumş, giderek birikerek parlamışlar. Igor Oistrakh'a göre keman, insan bedenine aykın duran bir çalgı olduğu için çok küçük >aşta onunla birlikte büyümeli. Kan-koca birlikte çalmanın uyumu- nu, geleneğin, birikimin yarattığı bilge- liği: ajiliteyi, tekniğin müzikalite ile birleşmesini, her şeyi dinledik bu çift- ten. Hele Franck'ın sonatında o bayılt- mayan, abartmayan gösterişsiz tavn ile Igor Oistrakh tüm ayrıntılann altını çizdi. En son bis olarak çaldıkları Mendelssohn'un keman-piyano kon- çertosunun son bölümü ise harika bir kan-koca söyleşısiydi! Ve hoş bir ha- ber aldık ki bu programda çaldıklan 3 yapıt (Bach/Schumann- Chaconne; Franck'ın Sonatı ve \Vieniawski'nin Faust fantezisı) Ankara Bilkent konser salonlarında Umar prodüksiyon tara- fından CD yapılmış. Böylece UPR classics, yeni bir diziye, Bilkent salon- lannda kayıtlan yapılacak olan "Bil- kent Dizisin ne başlamış oluyor. İDSO aynı yapıüan başka koşullarda çalsa Geçen hafta tstanbul'un müzik dün- yası oldukça zengindi. Istanbul Devlet Operası'nın seslendirdiği Verdi'nin Re- quiem'i, Igor Oistrakh'ın resitali, EKsa Monte Dans Topluluöu, Elena Obrazt- sova şan resitali ve IDSO'da yer alan Cario Domeniconi'nin Drindilla adlı konçertosunun ilk seslendirilişi gibi olaylaryaşandı. tDSO'nun Erol Erdinç yönetiminde- ki konserinde ilk bölüm, Carlo Dome- niconi'nin Drindilla adlı 73 numaralı Orkestra solistlerine yeni statü gerek tstanbul Devlet Senfoni Orkestrası son günlerde bir "statû" sorununu gün yüzüne çıkarttı. Müdür Türkmen Güner. orkestra solısti olarak orkestra üyelerinın kadrosundan maaş alan sekiz kişinın bu aydan ıtıbaren ödemelerinı durdurdu. (Güher Pekinel. Süher PekineL Meral Güneyman, Ann Karamürsel, Hülya Saydam. Mehmet Okonşar, Gülşen Taru ve Halit Çam) Amaç, Kültür Bakanlığı'nın bu uygulamaya dikkatini çekmek. Bu solistlerden bazıları hıç çalmıyor, bazılan ikı yılda bir konser vermeye geliyor. Her ay aldıklan 30 miryona yakın (6 ikramiye dahıl) ücreti hesaplarsanız orkestra bünyesinden yüklü bır rakam ödeniyor. "Solist sanatçı" diye bir kavram olmadığı için viyola veya trombon kadrosu gibi bir çalgının kadrosunu işgal etmış oluyorlar. Şimdı orkestraya yeni bır konrrfagotçu Güher ve Süher PekineL veya tromboncu gerekince kadrolar dolu gözüküyor. Doğal olarak Pekinellergıbı dünyaca ünlü solistlenn kaşelerını ödemeye orkestranın bünyesi elvermez. Böyle bır statü sayesınde her yıl bu sanatçılan Istanbul'da dmleme fırsatı buluyoruz. (Bu arada Pekıneller de evrensel uygulama ile ıkı yıllık bırtatıle gırdiklerinı, bu dönemde tstanbul'da da çalmayacaklannı duyurmuşlar). Madalyonun bır başka yüzü ise bu sanatçılann arasında yaşam bıçıminı bu gclırle şekillendirmiş olanlar var. Solıstlık çalışmalannı sürdürebılmek, hayatını kazanmak için başka işlerle oyalanmadan kendını müzığe veıebilmek ıçın bu maaşa gereksinimı olanlar var. Görülüyor kı yasalann ilen görüşlü olmayışı, sanatçılan \e yönetıcıleri zor durumda bırakıyor. Bu durumda ı\edı olarak Kültür Bakanlığı'nın yasayı yenıden gözden geçirmesı; şımdılik maaşlan emanete alınan bu sanatçılara kendı bünyesi ıçınde bır kadro yaratması beklenmekte. opusundan oluşuyordu. Bestecinin gi- tar ve kontrbas solo için yazdığı bu konçertoda kendisi de gitar soloyu üst- lenmişti. Kontrbas soloyu ise Yaz Bal- tacıgil çaldı. Küçük bir yaylı çalgılar grubu eşliğindeki konçerto, baştan so- na Akdeniz ve Ortadogu gizemini du- yuruyor. Besteci, gitariste hiç soluk al- dırmayan bir rol yazmış! Bu konçerto belkı birkaç prova sonunda çalgılann daha bir kaynaştığı, akıcılık kazanmış bir yapıt olarak çıkabilirdi. Solistlerin tartışılmaz ustalığı yanı sıra baş ke- mancı Ayşe Bölükbaşı tertemiz sololan ve son derece müzikal yaklaşımı ile dikkat çekti. Programın ikinci yarısındaki Don Kişot ise Richad Strauss gibi büyük or- kestranın tını zenginliklerini yoklayan. çalgı topluluklannın kapasitesini zorla- yan bir besteciye aitti. "Neden acaba içinde bulunulan koşullara göre yapıt seçilmiyor?'" düşüncesi bir kez daha gündeme geldi. İlk kez sunulan ve algı- laması oldukça zor bir konçertonun ar- dından dinleyici haklı olarak daha tanı- dıgı daha az karmaşık bır yapıtı yeg tu- tardı. Ostelik Don Kişot gibi tempolan. çalgı dengeleri son derece duyarlı bir yapıtı bu salonda çalmak doğrusu cesa- ret işiydi. Cumartesi sabahki yorumda özellikle ilk cümlelerde tüm üflemeler bir türlü tını birligine varamadılar. Yo- rumun sonlanna doğru post-romantik niteliklere daha bır uyum saglanabildi. Rkhard Strauss'un Don Kişot'unu bir başka sefer, daha degişik bır program çerçevesi içinde ve daha uygar dona- nımlı bir konser salonunda dinlemeyi umanz. Viyolacı Mustafa Süder'in ha- rika sololan \e çellist AH Doğan'ın dikkatlı yorumu bu kez Don Kişot'tan geri kalan en önemli özelhkler oldu. Yıldız îbrahimova, ---- n ^T 1 1 1 « * 1 Türkiyede iik Mozart kı Veysel aynı albııınae albümünü çıkanyor ^ ^ CUMHUR CANBAZOĞLU Uzun yıllar Bulgaristan'da. kendi deyimıyle, folkloru kullanarak özgür ve avangard caz yapan Yıküz tbrahimwa. Türkiye'de çıkaracağı ilk albü- münün çalışmalannı sürdürüyor. Büyük olasılıkla Uzun tnce Bir Yoldayım adlı Veysel bestesıni albü- müne isım olarak verecek. Miksaj asamasındakı albüm, yurtdışında da plakçı vıtnnlerinı süsleye- cek.Bir buçuk yıldır Türkiye'de yaşayan ve TC vatandaşlığına geçen Îbrahimova, Silistre dogum- lu. On yaşında piyanoya başlamış, Sofya Lisesi $an bölümünde, konservatuann şan ve teori bö- lümlerinde 14 yıl eğitim görmüş... Beş dil bılen Îbrahimova, Bulgaristan'da popü- ler olduktan sonra 1984 yılında Batı'ya açılmış. Çeşitlı festıvallerde yer almış. 1990'da ilk kez is- tanbul'da sahneye çıkarak bizim cazseverlerle de tanışmış. Yıldız tbrahimova'nın diskografisinde üç CD, ikı uzunçalar var. Bunlardan bınnı tama- men Türkçe türkülere aynrmış. 1985'ten sonra po- Htik nedenlerle Türkçe söylemeye ara vermiş. îbrahimova şimdı lstanbul'da. aralarında iki Türkçe parçanın da bulunduğu albümünü bitir- mekle meşgul. Bundan böyle ODTÜ'deki caz dersleriyle, ut, kanun. ney gibi sazlarla cazın kla- sik enstrümanlannı birleştırerek elde edeceği yeni soundla devam edecek yoluna. - Yeni albümünüzde hangi parçalar var? Yapımcılarla oturup düşündük, neler yapabilıriz diye. Daha çok yurtdışı için planladık albümü. Ama Türkiye'de üretildiği için ıki türkü koymayı ıstedım, aynca Bulganstan'da da pıyasaya girebil- mesi ıçin Bulgarca parça olsun istedim. Çok bili- nen, her zaman kabul gören on üç klasikleşmiş parça seçtım. Aranjmanlar kışiliğimi öne çıkara- cak, dinleyene sürprizler yaratacak şekilde yapıl- dı. Bütün parçalann aranjörü Bulgar Antoni Don- çev; 1980'den beri beraber çahşıyoruz. Piyano, da- vul, bas. klarnet, soprano. tenor saksafon ve klav- yeyi de Bulgar müzisyenler çalıyorlar... Türki- ye'deki bu ilk albümüm kaset ve CD halinde piya- saya çıkacak. On dilde şarkı söylüyorum. Projede Bach'tan, Mozart'tan. Gershwin'den. Bizet'den yapıtlar var. Aynca Çingene havası, Ispanyol nala- guenası, Samba Brazil, bir Azeri parçası 'Sene de Kalmaz', Türkçe iki türkü 'Bir Ataş Ver' ve 'Uzun tnce Bir Yoldayım'. çok bılinen Bulgar parçası "Dilmano Dilbero' gibi çalışmalar koyduk. Adı büyük bir ihtimalle Uzun Ince Bir Yoldayım olacak albümün. Yalnız sesimle söylüyorum bu .parçayı. Albümü belli bir standartta değerlendire- miyorum. 'Open music' diyorum, kısaca. yanı sı- nm olmayan, ıçınde her şeyi taşıyan bir müzik. - Türkiye'de yapılan müzigin kalitesini nasıl bu- luyorsunuz? Bir buçuk yıldır Türkiye'deyim, müzik çevrele- rinı çok ıyi tanıdığımı söyleyemem. Ama her git- tigım ülkeyle burayı kıyasltyorum. Son yıllarda Türkiye kültürel açıdan bir kıpırdanmanın ıçınde. Basit bir örnek vereyım, beş yıl önce kaç kişi Pa- varotti'nin ısmini biliyordu? Bugün taksi şoförii bile size Pavarotti'den bahsediyor. Bır ömek daha vereyim. Ekim ayında Ankara'da CSO hipodrom- da konser verecekti. Eşimle beraber gvttik, 200- 300 kişı gelirse ne âlâ diye düşünüyordum. Bır başkası söyleseydı inanmazdım, o gün konseri iz- lemeye kırk bin insan geldi. Bu önemli bir olaydır. Kırk bin kişiyi senfonik müzik konserine topla- mak Batı'da bile çok zordur. Yurtdışında bu kon- seri anlatıyorum, şaşınyorlar. Burada müzik ola- rak hep pop konuşulduğundan olumlu gelişmeler görülefniyor. Pop eğitim ıstiyor. Popçuların ço- ğunda bu yok. Aynca elektronik aletler kullanı- yorlar. bu bilgileri de zayıf. Baştan sona amatör olduklan ıçin bır şeyler yürümüyor. ama biraz da diğer müzik türlerine bakalım. - Bu ülkede sanata değer veriliyor mu sizce? Türkiye'de sanat hâlâ emekliyor. Ama ben iyımsenm. Yeni neslin dünyaya bakışı farklı, her şeyi anlamak ıstiyor, araştınyor. Bu potansiyel sa- natı da harekete geçırirse Türkiye dünyaya açıla- bilir. Sanat tanmmak için çok önemli. Batı'da her gittiğım yerde "Bulgaristan'dan mı geliy-orsunuz, sizde süper korolar, sesler var"diyorlardı. ilgi gös- teriyorlardı. Bulgaristan'ın imajını değiştinyordu sanat. Şımdi Türkiye'den gelıyorum deyınce "Ni- ye orayı seçtiniz''diye sorular soruyorlar. Türkiye folklor açısından çok zengin; bu kaynağı sonuna dek kullanmalıyız. Başka çaresı yok. - Bulgarlann son dönemde müziklerini uluslara- rası piyasaya taşıyarak önemli mesafekr aldığını göriiyoruz. Erno-müziğin bu kadar önem kazandı- gı bir ortamda Bulgarlar neler yapıyorlar? Her ışın başı eğitim, yetenek de önemli ama tek başına yeterlı değil. Sekız milyonluk Bulgaris- tan'da dokuz müzik lisesi var. Buradan yüksek müzik okullanna gidiliyor. Çok ıyi müzisyenler yetiştiriyorlar. Bulgar korolannın seviyeleri çok yüksek, durmadan yurtdışında konserler veriyor- lar, yanşmalara giriyorlar. Örneğin 'Magic Vo- ıces' adlı korodakıler 35 yıldır bir arada söylüyor- lar. Bulgar müzığı de Türk müziği gıbı tek seslı. Modernize edıyorlar, araştınyorlar. Bir de komü- nıst rejim, sanata büyük destek verdi. temeller sağlam atıldı. Şimdı ise Bulgar sponsorlar var. Ben bütün konserlerimi sponsor yardımıyla dü- zenliyorum. - Bizde cazın gelişmesi için ne gibi önerüeriniz olabiür? Burada birkaç cazcıyla tanıştım. Dikkatimi çe- ken ilk şey, bilinen klasikleşmiş şarkılan aynen söylemeye çalışmalanydı. Cazcılar Türkiye'yi Amerikan cazıyla tanıtamazlar ki. Avrupalılar bile festivallerde artık standart çalmamaya, bazı yenı- lıkler yapmaya çalışıyorlar. Her zaman özgür ve yaratıcı olmak lazım. Tabii folklordan çıkarak de- neylere gitmek hayli riskli. Bunu göze alamıyor- lar. - Bundan böyle Türkiye'den dünyaya nekri taşı- yacaksınız? Batı'da bır yorgunluk var, yenilik yapamıyorlar. Doğu'ya gözlerini çevirdiler. Bazı yerli müzisyen- lerin bizdeki bu potansiyeli görememelerini anla- yamıyorum. Ben burada folklor ve cazı birleştir- meyi sürdüreceğim. Cazın temel enstrümanlannın yanına ut, kanun, ney gibi sazlan da ekleveceğım. Bana en yakın gelen yöre şu anda Karadeniz: ama kasete Ege'den bır parça koyuyorum. O kadar zengin bir folklor ki, kaynak sınırsız. Olümünün onuncu yıldönümünde Cemal Reşit Rey VNERBIRKAN İZMIR-Cumhuriyet'in ilk kuşak bestecilerinin (bu saygın öncülere. biraz da "Rus Beşleri" benzetmesiyle, "Türk Beşleri" adını yakıştıranlar da vardır), doğum tarihi bakımından önde gelen ismi, Cemal Reşit Rey'dir (1904-1985). Geçen yıl, doğu- munun 90'ıncı yıldönümü dola- yısıyla anmayı bır türlü düşüne- mediğimız, buna karşılık, adını taşıyan konser salonu üzerinde anlamsız firtınalar kopardığımız bu büyük müzik adamının ölü- mü üzerinden tam on yıl geçmış (ölüm günü: 7 Ekim 1985). "Onu hiç olmazsa bu yıldönü- münde anabilsek, Türk miizigi- ne verdiği sayısız hizmetleri bir bir sayıp topluma daha iyi tanı- tobüsek..." "Beşler"ın bır başka üyesı, A.Adnan Saygun (1907- 1991) şöyle yazıyor arkadaşı Cemal Reşit Rey için: "Bazı in- santar vardır ki, Tanrı onları sanki belli bir görevi yerine getir- sinler diye dünyaya göndermiştir. Cemal işte böyle insanlardan bi- riydi... ilk besteci kuşağımızın, yaşı ve eser vermeye başlayışı ba- kımlanndan ağabevi, 'doyen'i ol- du... Kırk yıl önce îstanbul Kon- scrvatuvan'nda beraber hocalık yaphk. O, kendisini henüz tanı- madığım zamanlarda hoca, kompozitör ve piyanist olarak başladığı faaliyetleri ömrünün sonuna kadar sürdürdü; talebe yetiş,tirdi, konserler verdL şef ola- rak konserler yönetti. otuzlu yıl- larda kurduğu yaylı sazlar or- kestrasını genişleterek bugünkü Îstanbul Devlet Senfoni Orkest- rası'nın temelini arb. geliştirdi ve bu arada yazdı, yazdı... Ama, or- taya koyduğu bunca eser niye ça- lınmaz? Hani Çelebi operası? Hani Karagöz, Keman Konçer- tosu, kuvarteti, seksteti?- m < "Or- kestra ", Cemal R.Rey özel sayisı, Ekim 1985) "1995 - Cemal Reşit Rey'e saygı Yıü"nın ilk anma etkınlıği, tzmir DSO'nun 27 ocak akşamı verdiği konserde yönetmen Hik- met Şimşek, Rey'in üç bestesıni almıştı o konserin programına: Türk Sahneleri • Halk Oyunlan Üzerine Dört Parça (1928), Ens- tantaneler / Orkestra için lzle- nımler (1931); Türkiye / Senfo- nik Rapsodiler (1971). llkı, otuz yaşına henüz geltnemiş olan, ge- lışme yolundaki bir bestecinin, etno-folklorik kaynaklardan ya- rarlanarak yarattığı, Türk halk müziği kökenli, sıcak. sevımli bir düzenleme; ikincisi. Rey'in mıstik yanını, Istanbulluluğunu, Îstanbul tutkusunu yansıtan (bir bakıma, ltalyan besteci, O Res- pighi'nin "Roma" dizisiyle kar- şılaştırabileceğimiz) izlenımci (impressionnıste) bir orkestra eseri; sonuncusu ise, ölümünden sonra, tstanbul Filarmonı Der- neği'nce Rey arşıvleri üzennde yapılan araştırma sırasında bulu- nan, çeşitli bölgelenmizin halk türküleri ile oyun havalarından esinli bir rapsodı-süıt. Besbellı, uzun çabalardan sonra ortaya çı- kanlmış bu Rey yararmalan. Konserin "Rey" ağırhklı programının içinde. Alman- ya'dan çağnlmış. uzun saçlı bir delikanlı-kemancının Paganıni (op. 6 Re majör konçerto) yoru- mu da vardı. Ara Malikyan, her- halde gençlik ateşıyle. işe ol- dukça tersten, Paganinı'nınki gi- bi parlak virrüozıte parçalarıyla başlamak isteyen bir kemancı. Asıl değennı zaman gösterecek. DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Söz Özgürlüğü Hiç yol almadık diyemem. Ama daha çok uzaklarda- yız. Çok uzaklarda... Biri gelip soruyor: - Şu duvan ne renge boyatalım? Beğenimize göre kimimiz beyaz diyoruz, kimimiz san, kimimiz mavi... - İşte, diyorlar, böyle olacak! Bakın, sorduk, herkes düşüncesini söyledi. Çoğunluk hangi rengi istediyse duvarı o renge boyatacağız. Söz özgürlüğü işte budur. Size gülünç gelebilir, ama bu renk seçimine katılma özgürlüğü bile az buz bir özgürtük değildir, demokrasi yolunda gerçekten önemli bir adımdır. Bir ara dünyanın bir yerinde, büyük bir kentte (ben de o sırada orada yaşıyordum) halkı halk adına gütpiek üzere, birileri yönetime el koymuş, büyük bir iyi niyetle kenti güzelleştirmeye girişmiş, ilk iş olarak da herkes bahçe duvarlannı beyaza boyatacak diye bir karar al- mışlardı. Kimseye sorulmadan, tartışılmadan alınmış bir karar- dı, tepeden inme... Onun için de aynntılar kafalarda bir- takım sorular doğmasına yol açmıştı. Bahçenız, dolayısıyla bahçe duvarınız yoksa, eviniz ya da apartmanıntz kaldırıma bitişikse, ne olacak? Bü- tün evi ya da apartmanı mı beyaza boyatacaksınız? Cephelerde çok çeşitli gereçler kullanılır, bazısı boya tu- tar, bazısı tutmaz... Temizlik derken her şey büsbütün berbatolmasın!.. Bizim bahçemiz var, ama çevresi telle çevrili, duvarı- mız yok. Telleri mi beyaza boyatacağız? Beni en çok düşündüren ise, tam sokağımızın karşısı- na gelen özene bezene yapılmış villanın kara taştan bahçe duvan olmuştu. Bayağı da yüksek bir duvardı. Hep düşünürdüm acaba ev mi daha pahalıya çıktı, yok- sa bu duvar mı diye... Seviyordum o duvarı... "O duvar," deyince Nâzım'ın şiiri geliyor insanın aklı- na, ama bu o duvarlardan değıldi, çok güzel bir duvar- dı... Düşünün, adamın biri eline uzun saplı fırçayı almış, bir kova da sulandınlmış kireç, kentin temizliği adına kara taş duvarı beyaza boyuyor. Korktuğum olmadı. Kimse o duvara dokunmadı. Biz de bahçemizin çevresindeki telleri beyaza boyatmadık. Bu tür akıl dışı kararların baskısı uzun sürmüyor... Diyeceğim, duvarların rengi üzerine görüş bildirebil- mek. duvarını istediği renge boyatmak bile önemli bir özgürlüktür. Demokrasi yolunda ileri bir adımdır. Kimse küçümsemesin... Bunlar geçmişte kaldı diye gülümsüyoruz ya, gene de gerçek bir söz özgürlüğü anlayışından çok uzaklarda- yız... Çünkü söz özgürlüğü birtakım sıradan, önemsiz konularda çeşitli göriişlerin bildirilmesiyle olup biten bir çoğulculuk oyunu değildir... Sizin ıçın son derece önemli olan, yaşamsal saydığı- nız bir konuda birileri sizden başka türlü düşünebilirler. Bunun gibi, devleti yönetenlerin ülke için tehlikelı say- dıklan birtakım görüşleri de doğru bulan, tartışmak iste- yenler çıkabilir. Şu konu tartışılır, şu konu tartışılmaz diye bir ayırma yapıldı mı söz özgürlüğüne nokta konmuş demektir... Herkes her konuda düşündüklerini söylerse, bunun kime, ne zaran olur, bir türlü anlayamıyorum... Insanlar olumsuz yönde etkilenirlermiş! Iyi de, hangi yönün olumlu, hangi yönün olumsuz ol- duğu ancak düşünceler açık açık ortaya konup tartışılır- sa anlaşılır. Sizin her konuda her şeyi bilen, en doğru düşünen ol- duğunuz nereden belli? Insanlan konuşturmamak, susturmak, düşündüklerini söyletmemek için bir sürü engel çıkarıyorsunuz... So- runlann tartışılmasına, doğrulann araştırılmasına kesin- likle karşısınız... Aykın bir görüş ileri sürenler, bilim adamlan bile cezaevlerinde... Düşünen insanları neden yıldırmak, susturmak istiyor- sunuz? "Voltaire tutuklanamazl'diye bir söz vardır... Bir Fran- sız general, bir devlet adamı söylemiş... Hem devlet adamı, hem de general... Düşünün... Korkmayın canım, bir şey olmaz... Rengim Gökmen, Devlet Opera ve Balesi'ndeki görevinden istita etti • .\NKARA (AA) - Devlet Opera ve Balesi'nde 3 yıl süren genel müdürlüğü süresince, özverili bır şekilde hizmette bulunmaya çalıştığını söyleyen Rengim Gökmen. 'kişisel çalışmalara ağırlık verebilmek. mesleki yönden kendini geliştirebilmek ve yurtdışındaki çalışmalanna ağırlık vermek' amacıyla istifa ettigini belirtti. Aynı zamanda îzmir Devlet Senfoni Orkestrasf nın da genel müzik direktörlüğünü yapan Gökmen, 3 yıldır orkestradaki hiçbir jükümlülüğünü yerine getiremedigini ekleyerek, bu görevi sürdüreceğini açıkladı. Rengim Gökmen. yerine atama yapılana kadar, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü görevini sürdürecek. 22. Amepikan Miiak ÖtkJlleri sahiplerini buldu • LOS ANGELEŞ (AA) - 22. Amerikan Müzik Ödülleri, önceki gece düzenlenen bir törenle, sahiplerine verildi. Pop-Rock dalında en iyi erkek şarkıcı Michael Bolton (solda), kadın şarkıcı Mariah Carey, grup Ace of Base. single albüm Tll Make Love To You' (Boyz II Men), albüm Aslan Kral ve yeni grup da Ace of Base olarak belirlendi. Soul ve Blues dalında, Babyface en iyi erkek şarkıcı, Anıta Baker en iyi kadın şarkıcı, Boyz II Men en iyi grup, onlar tarafından seslendirilen Tll Make Love To You' en iyi single albüm, Toni Braxton en iyi albüm ve AU-4-One en iyi yeni grup seçildi. Garth Brooks, Country dalında en iyi erkek şarkıcı seçilirken, bu dalda en iyi kadın şarkıcı Reba McEntire, grup Alabama, single albüm 'VVhenever You Come Around' (Vince Gill). albüm 'Read My Mind' (Reba McEntire) ve yeni şarkıcı da Tim McGraw olarak belirlendi. Heavy Metal-Hard Rock müzik dalında en iyi şarkıcı ödülü de Nirvana'ya verildi. Senaryo ödülü Cemal Şan'ın • Kültür Servisî - FtDA fılm smema gazetesi ve aylık sinema dergisi ANTRAKT tarafından ortaklaşa düzenlenen 'senaryo' ve 'sinopsis' ödülleri sahiplerini buldu. 'Türk sinemasınm eksikliklerinden birisi olarak zaman zaman ifade edilen iyi senaryolann yazılması ve Türk sinemasına farklı ve çeşitli senaryolann kazandınlması; senaryo yazımı alanında çaba harcayan. bu işe kendini vermiş ve vermek isteyenlere katkıda bulunmak' amacıyla düzenlenen yanşmada, Cemal Şan'ın 'Herkes İyi Herşey Kötü' adlı senaryosu ödül kazandı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle