Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 ARALIK 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Tarihi çevrede mimari sorumluluk
Koruma Yüksek Kurulu'nun 28.2.1995 gün ve 378
sayılı ilke karanyla, kültürel mirasın korunmasına
yönelik projelerde tasanmcı mimar, "'uygulamamn da
sorumlusu" kılındı. Buna göre artık mimann etkin
denetimi olmadan uygulama yapılamayacak...
Mimariye 'sanat eseri' güvencesi
12.6.1995'te yürürlüğe giren yeni Fikir ve
Sanat Eserleri Yasası hükümleriyle mimarlar
artık eser sahibi sanatçı, tasanmlan ve binalan
da sanat eseri sayılıyor. Bundan böyle binalar
yerli yersiz isteklerle yıkılamayacak...
Çevreye ve topluma duyarlı mimarlık
Mimarlar Odası'nca 27.8.1995 tarihinde yürürlüğe
sokulan mimari ÇED yönetmeliği, Oda'nın
denetimine sunulan projelerde, tasarlanan binanın
kentsel ve çevresel değerler üzerindeki etkilerinin
de önceden irdelenmesini gerekli kılıyor...
Mimarlık etiğinin yasama yılıOKTAYEKİNCİ
Uygarlık tarihinin en kökJü ve zengin
mimari birikimleriyle yoğrulan Turkiye
coğrafyası, 21. yüzyıla, bu eşsiz biriki-
mi hızla tüketen ve geçmişle bağlanm da
aynı hızla kopartan niteliksiz bir "mi-
mari görüntü" ile girecek. 19. yûzyıl
sonlannın ve hatta 20. yüzyılm ilk çey-
reğinin ayakta duran binalanyla, yine 20.
yüzyılm ikinci yansında ve heJe şu son
yıllarda inşa edilen binalar "mimarlık
kültürü" açısından kıyaslandıklannda.
nostaljıyi haklı ve kaçınılmaz kılan duy-
gulara neden oluyorlar.
Ülke düzeyinde kentleri, kasabalan.
köyleri ve dahası kıyı yörelerinde dağ-
lan, tepeleri ve giderek yüksek yaylala-
n bile önü alınamaz bir şekilde sarmala-
yan bu tekdüze ve yöresel kimliklerden
hiç esinlenmeyen mimari görüntü, de-
nebilir ki, Türkiye'nin uygarlık açısın-
dan evrensel saygınhğını da yitirmesine
neden oluyor.
Böylesine yaygın bir niteliksiz yapı-
laşma yığılması arasında gerçekten "mi-
mar eH değen" ve bu nedenle de binler-
ce yıllık bınkime yakışır bir mimari du-
yarhlık içerisinde çağı da kucaklayan
arayışlarla tasarlanmış binalar ise, "göz-
den ırak güzeder" olarak sadece özel il-
gı gösterilirse ya da bir mimarlık dergi-
sinde yer verilirse fark edilebiliyorlar.
Hele. yine bu mimar eli değen binala-
nn tasanmında eğer imar haklan da o bi-
nayı her koşulda çevredekilerden daha
farklı kılacak "özel ve ayncalıklı" kural-
lara önceden bağlanmamışsa. mimar ne
kadar duyarlı ve başanlt olursa olsun.
ortaya çıkardığı yapitın "genel doku içer-
sindeki" özgün konumunu mimarlık ka-
muoyuna bile tanıtabilmesi için aynca
özel bir çaba içersine girmesi gerekiyor.
Bu durum da ister ıstemez yine mımar-
lan "ayncalıkb imar koşullannda farka-
dilebilir bir bina tasarlamaya" doğru
yöniendiriyor. Ya da en azından böylesi
bir "işe", mesleki kariyeri güçlendirme
açısından "kaçmlmaması gereken firsat"
gözüyle bakılabiliyor...
Türkiye'de mimarlıgın içinde bulun-
duğu bu "gerüimü sürece" yön veren ko-
şullar arasında. hiç kuşkusuz "mimarlı-
ğa ve mimara gereken önemi ve tophım-
sal sorumluluğu vermeyen" b»r yasal or-
tamın varlığı başta geliyor.
Öncelikle kaçak yapılaşma. hele bu
son yıllardaki "sınırsız özgürlüğü" içe-
risinde. zaten ne proje ne de mimar tanı-
yor. Örneğin Istanbul'un yüzde 65'i ka-
çaksa. bu zaten yine yüzde 65'inin mi-
marsız yapılaştığını gösteriyor. Kalan
"nıhsatİT yüzde 35'ının ise belki yansı
mimar eli değen projelerle gerçekleşti-
ğinden. dünya mımarlığına tanh boyun-
ca örnek olan bu kente çağdaş mimari
katkının ancak "yüzde 15-20" arasında
olduğu ortaya çıkıyor. Aslında yine bu
kente şöyle bir genel olarak bakıldığın-
da, mimarlık açısından kabul edilebilir
bina oranı da bütün içerisinde aynı yüz-
de 15-20'likoranı pekgeçıyorsayılmaz.
İkinci önemli sorun. bu düşük oranda-
ki mimareli değen yapılaşmanın bile uy-
gulamada çoğunlukla "tasanmcı mima-
nn denetim dışj bırakılarak" gerçekleşi-
yor olması. Projeyle uygulama arasın-
daki farklar ve bu farklann çoğunlukla
mal sahibinindahafazlarant uctma dc-
ğişikliklere bağlı istekleriyle ortaya çık-
ması, "mimarlı *e imariı" semtlerde de
bu tür isteklerin özüne yakışır çirkinlik-
lere neden oluyor.
Hele. >ine bu mimari denetimden
uzak uygulamalar kültür varlığı niteli-
ğındekı binalar ya da SİT alanlannda öz-
gün tasanmlar ıçin gerçekleştiğinde, or-
ta yere sözde "eski eser" olan. ama eski-
siyle hiç ılgisi bulunmayan yozlaşmış ve
kültürel içerikten yoksun bina örnekleri
çıkıyor.
Mimar eli değen "azınlıktaki" yapı-
laşmanın diğer bir sorunu ise. bu yapı-
laşmaya ve giderek tasarıma yön veren
imar koşullannın kente. çevreye. kültü-
re ve topluma karşı saygısız ve duyarsız
bir mimanyı baştan öngöımüş olması.
Çoğunlukla yine haksız ve dengesiz
rant beklentilerine ya da yukarda değin-
diğim gibi "ayncalıklı bir bina sahibi ol-
ma" ısteğine dayalı prestij dürtülerine
bağlı olarak ve elbette ki yetkili kurum-
lan da bu yönde "ikna ederek" elde edi-
len bu özel imar haklan, mımariyi ve mi-
man toplumla ve kentle catışan. ılkel bir
şımanklığın tutsağı haline getiriyor...
Özetle denebilır ki Türkıye'de ımarla
ilgili hemen tüm "mevzual", sanki söz
birliği edilmişçcsıne mimarlığın "tarih-
ten gelen evrensel duyarlılığmr yapılaş-
ma sürecinden sürekli dışlamaya dönük
bir ortama hizmet ediyor. Bunun sonu-
cunu ise yine Türkiye, bu yüzyılın orta-
lanna kadar koruyabildiği mimarlık er-
demlerini ve zenginliğini yitırerek yaşı-
yor. Yine de bir şeyler yapılamaz mı?
Uygarlığımızı sürdürecek bir mimarlık
düzenıni herşeye rağmen ülkeye yeniden
kazandırmak için artık harekete geçile-
mez mı?..
• Işte 1995 yıh,bu ve buna benzer soru-
lann umutla "evefşeklindeyanıtlanma-
Kentsel doku
içerisinde o
dokunun
kültüriine ve
ölçeğine
uyumlu yapı
\apmak.sivil
mimariık
geteneğimizin
en temel
kurallan
arasında. Ne
varkison
v ılların
av ncalıklı ve
farkediür bina
yapma hırsı
vüzünden bu
geleneksel
dokulanmız
hızla tarihe
kanşıyor.-
ya başlandığı bir yıl oldu.
Bu değerlendirmeyi okuyanlar için
belki abartılı gelecek ama, yine 1995 içe-
risinde yürürlüğe giren kimi yasalar ve
kararlar, geride bıraktığımız 365 günü
"mimarlık etiğinin yasama yılı" olarak
uygarlık tarihine kazandırdı.
Türkiye'de mimarlığın "Türkiye'nin
mimari birikimineyakışır" bir hukuk or-
tamında sürebılmesi için. yakın yıllarda
hazırlıklan yapılan düzenlemeler. ardı
ardına 1995 yılında uygulanmaya bas-
landı. Hiş kuşkusuz sonuçlan önümüz-
deki yıllarda alınacak olan bu yasal dü-
zenlemeler ise önemli oranda Kültür Ba-
kanlığı ile Mimarlar Odası arasında ku-
rulan ve temelde mimarlığın bir "kültür
eylemi" olduğu konusundaki evrensel
gerçeğin her iki kurumca da içtenlikle
benimsenmesinden kaynaklanan olumlu
diyaloğun ürünü olarak ülkeye kazan-
dınldı.
Yapılarda
sanatçı
imzası...
Yine hazırlık çalışmalan önceki yıl ko-
tanlan ve son şekli de 1995 'in ilk yansın-
da venlerek TBMM'ye sunulan "5846 sa-
vilı Fikir ve Sanat Eserleri Kamınu'nun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine lüs-
kin Kanun", 12 Hazıran 1995 tanhli ve
22311 sayılı Resmi Gazete"de yayımlan-
dığında, mimarlann mesleki yetkileri ve
sanatçı haklan baglamındayıllardır özle-
mini çektikleri yasal güvencelerden
önemli bir bölümü deyürürlüğe girmiş ol-
du.
Mimarlığın herşeyden önce "telifhak-
kı" doğuran bir "yarancüığın" ürünü ol-
duğunu eski 5846" sayılı yasaya göre çok
daha açık olarak belirleyen yeni 4110 sa-
yılı yasa. mimarlık yapıtlannı "güzel sa-
nat eseri" tanımı içerisine alırken, mima-
ri da "eser sahibi sanatçı" olarak kabul
ediyor.
Bu tanımlar ise aynı anda eser (bina)
üzennde sanatçının (mimann) onayı ol-
madan değışiklik yapılamayacağı hük-
müyle de bağlannlı olduğundan, 4110 sa-
yılı yasa imar sürecindeki başıboşluga da
müdahale ediyor ve "eserini koruma" yö-
nünde mimarîan "haklannı kullanmava"
çağınyor.
Ulkemiz mimarlannın bu yönde karar-
lı davranmalan durumunda yine başıboş
imar düzenimizdeki yerli yersiz bina yı-
kımlannın da önüne geçilmesi ıçin önem-
li hukuksal dayanak oluşturan 4110 sayı-
lı yasa, mimari eserin, eser sahibi mimar
yaşadıgı sürece ve hatta ölümünü izleyen
70 yıl içersinde bile "konınması" kuralı-
nı da hükme bağlıyor.
Yine mimarlar ve toplum açısından bir
başka önemü kazanım da yasada vurgu-
lanan "eserin umuma arzı selahıyeti" çer-
çevesinde bir binanın kullanıma açılabil-
mesi (iskân iznı) için müellifi olan mima-
nn buna onay vermesi, yani bir anlamda
yine o binanın projesine uygun tamam-
lanması yönünde etkin bir denetim hak-
kını kullanması olanağıdır.
Şimdi denilebılir ki; acaba mimarlan-
mız, 1995 yılında edindikleri bu hukuk-
sal haklannı, yasanın temel gerekçesini
olusturan "fikir ve sanat eseri yaratma"
eregine uygun bir miman düzey ve duyar-
lılık içersinde kullanabilecekler midir?
Artık gerçekten her yönüyle "eser" deni-
Iebilecek binalar tasarlayacaklar mıdır?...
4110 sayılı yasa, bu tür sorulara da
"umutluyanrtlar" vennemizi saglayacak
olanaklar getiriyor. Artık mimarlar, tasa-
nmlan kendilerjne ait olan binalann üze-
rine bunu belgeleyen plaketler koyabile-
cekler. Bu uygulama ise ilerleyen yıllar
içersinde "mimari saygmbğm" önemli bir
göstergesi olacak, plaket kullanmayanlar
ise toplumun ve doîayısıyla mimarlık hiz-
metine gereksinimi bulunanlann kaygılı
ba kışlan altinda durumlannı gözden ge-
çıreceklerdir...
Kente karşı soııuıılu tasarıın
Mimari duyarhlıktan yoksun imar planlan. sonuçta >ine mimarlığın
sorgulandığı uygunsuz ve kişiliksiz }apılaşmalara neden oluyor. Mt-
mann bu sürece tutsak olmaması icinse öncelikle kentsel sorumluluk-
lannı mesleki kurallara taşıması gerekivor.
Mımarlığın sadece dar öl-
çekli bir tasarım ve herhangi
bir binayı tek başına yaratma
sanatı olmadıgı. özellikle ça-
ğımızda bu tasanm sürecinin
kentsel, çevresel, kültürel ve
toplumsal sorumiuluklarla da
yeniden yoğrulması gerektıği,
dünya mimarlık fcrumlarında
yaklaşık 10 yıldır tartışılıyor.
Nitekim özeüikle sıvil mi-
marlığın tarih içensındeki ge-
lışiminde de "bulunulan çev-
reye uvTimlu katılım" geleneği,
kültürel ve kentsel kimlığin te-
mel girdisini oluşturuyor.
Türkiye'de ise ağırlıklı ola-
rak 1985'ten sonra. miman sa-
dece "parsel içerisiBden" so-
rumlu kılan. o parselin bulun-
duğu çev reye karşı da mesleki
yükümlülükleri olduğu gerçe-
ğini giderek gözardı eden yeni
bir imar düzeni başlatıldı.
Kentsel kararlarda ve planla-
ma yetkılerinde "mimari du-
yarlıhğın" yasal önlemlerle
dı^landığı bu süreç içerisinde,
geçmişin kente ve çev reye kar-
şı etik bağlan olan mimarlık
anlayışının yerini, sadece bi-
nasıyla ilgilenen bencil bir mi-
marlık davranışı almaya başla-
dı.
Dünyadaki çağdaş özlemle-
rin ve mimarlık alanındaki
"sürdürülebiUr uygar yasam"
ilkelerinintümüyfetersi bir sü-
rece hizmet eden bu olumşuz
tutumlar üzerine. mesleğin
"kamu yaranna gelişmesini"
sağlay ıcı kurallan getırme gö-
revi bulunan Mimarlar Odası,
1992 yılında Istanbul'da "ÇED
uygulamasım" başlattı.
Üç yıl içerisinde edinilen bi-
rikim ve deneyimlerin değer-
lendirilmesi sonucunda ise bu
uygulamanın yurt düzeyinde
yaygınlaşmasını tanımlayan
"Mesleki Denetimde Çevresel
Etki D e ğ e r l e r d i r m e s i
(MD/ÇED) "YönetmeMği",
Oda'nın Merkez Yönetim Ku-
rulu tarafından onaylanarak 27
Ağustos 1995 tarihinde yürür-
lüğe gırdi.
MD/ÇED yönetmeliği, mes-
leki denetim için Mimarlar
Odası birimlerine sunulan pro-
jelerin, "tasarıma yön veren
imar kosullan sonucunda kent-
sel, kültürel ve doğal çevre de-
ğerieri ile kamu yaranna ya da
hukuka açıkça aykın bir ko-
num yaratacak" yapılaşmayı
öngörmelerı durumunda, bu
tür projelerin ÇED raporlanna
bağlanarak, gerektiğinde uy-
gulanmaması yönünde izlene-
cek kural ve yöntemleri belir-
liyor.
Bu amaçla Oda'nın genel
ÇED ilkelerinin de şubelerde
ve merkezde oluşturulacak
"Danışma Kurullan" kararıy-
la belirlenmesi kuralını getiren
yönetmelik, mimarîan bundan
böyle tasanmlanna başlarken.
ilgilendikleri parseli "çevresiy-
le biriikte" ele almaya ve öngö-
rülen imar koşullannı da mi-
marlığın topluma karşı sorum-
luluklan çerçevesinde "baştan
sorgulayarak" proje geliştir-
meye davet ediyor.
Nitekim. yine Mimarlar
Odası'nın MD/ÇED yönetme-
liğine koşut olarak 27 Ağustos
I995tarihindeki MYK karany-
la ilan ettiği "5. Ulusal Mimar-
lık Ödülleri \e Sergisi Katılma
tlketeri" de bu etkınlikte artık
başarılı tasanm ölçüsünün sa-
dece parsel ve bina ölçeğinde
değil. "bulunulan çevreye kar-
şı duyarlılık" açısından da ele
alınacağını duyuruyor.
Aynı ilke karanna göre 1996
yılındaki ulusal mimarlık
ödülieri ve sergisine katılmak
isteyen mimarlar; örneğin
"yıkmadan restore ettikleri"
kültür varlığı bina uygulamala-
ny la; ya da ayncalıklı imar ko-
şulianna karşı "favır aldıkla-
n" tasarımlanyla; benzer şe-
kilde kıyı kuşağında "toplu-
mun çevre haklannı gözeten"
projeleriyle; veya "yöresel
kimliğin sürdürüldüğü" yeni
yerleşme önerılerıyle... Türki-
ye'nin mimarlık birikimini
belgelemeyi ve yme mimari
çabalan özendimıeyi hedefle-
yen bu önemli etkinlikte "eser-
leriyle" yer almış olacaklar...
Evet, geride bıraktığımız
1995 yılı, ülkeyi \e toplumu
sarsan tüm olumsuzgelişmele-
nne ve hemen her alandaki bu-
nalımlanna rağmen. "mimar-
lığımızın uygarlıkla yeniden
buluşabilmesi" yönünde çok
önemli yasa ve kararların yü-
rürlüğe girdiği. "umutlan taze-
leyen" bir yıl olarak tarihe ge-
çiyor.
Gelecek yıllann "1995'e>-a-
kışır" bir sürece tanık olabil-
mesi için ise elbettekı öncelik-
le yine en büyük sorumluluk
mimarlara düşüyor..
Mhnari uygıdamaya mmıarca denetim
"Taşınmaz kültür varuklannın korun-
masında en önemli sorun, vapılacak mii-
dahalenin (restorasyonun) niteliğidir. Her
yapının kendine özgü sorunlan ve bunla-
ra tekabül edecek restorasyon kararlan
okJugu için, tüm yapılan kapsayacak ve
mücadelebiçimini belirieyecek genel sınıf-
landırmalann uygulamada yanuş sonuç-
lar verdiği saptanmıştır..."
Kültür Bakanlıgı Kültür ve Tabıat Var-
lıklannı Koruma Yüksek Kurulu'nun 28
Şubat 1995 günlü toplantısında aldığı
"Tasınmaz Kültür Variıklarnun Konıma,
BakımveOnanmlanna İlişkin tlke Kara-
n" ışte bu önemli saptamayla başlıyor.
Türkıye'de "restorasyon" adı altındakı
birçok uygulamayla geleneksel binalann
tümüyle yıkılarak yerlerine "Betonarme
taklitlcrinin" inşa edilmesine yasal daya-
nak oluşturan eski ilke kararlannın yeri-
ni alan bu karar. "yapılann yıkılmadan
korunmaları esashr" vurgulamasını ya-
pıyor.
Böyle olunca ve yine her yapının ken-
dine özgü koşullarda restorasyon kuralla-
nnındabelirlenebileceğı kabul edıldığin-
den. anık uygulama ıçin en büyük sorum-
luluk, bütün bu özgün kosullan belırleme
yetisine sarup olan mimara düşüyor.
378 sayılı ilkekararı. buçerçevede "mi-
marca" bir restorasyonun gerçekleşebıl-
mesi için. öncelikle rölöve çalışmasının
da yine mimarca olmasını. yani binanın
sadece resım olarak "şeklinin" saptanma-
smı değil. taşıyıcı sistemin, fiziksel özel-
hklennin ve dekoratif öğelerinın de "ko-
rumaya esas" olacak bıçimde belgelen-
mesinı öngörüyor.
Böylesi bir rölöveye bağlı olarak geliş-
tirılecek restorasyon projesinde ise bina-
nın artık "eskh/e benzeryeni biryapı" şek-
lınde değil. belli oranlarda "esidyi de ya-
satan" ve onu sevgiyle kucaklayan
"uyumlu bir yenilemenin" mimari ürünü
olarak gerçekleşmesı hedefi de yakalan-
mış oluyor.
Işte bu noktada, yine 378 sayılı ilke ka-
ranna göre. mimarın yapıyı korumak üze-
re belgelediğı rölöveye dayanarak üretti-
ği ve Koruma Kurulu'ncada uygun görü-
len onarım kurallarına bağlı olarak tasar-
ladığı restorasyon projesının. ancak "ken-
di denetimi alhnda uygulanması (inşası)
durumunda", kültür varlığının özgün nı-
teiığini yitırmeden yeniden kente kazan-
dınlabıleceğı gerçeği önem kazanıyor.
Bu nedenle de 1995'ın mimarlığa ve
kültürel mirasa belki de en değerlı arma-
ğanı olan 378 sayılı ilke karan, uygulama-
nın "projeye uygun gerçekteşmesinden"
öncelikle mımann sorumlu olduğunu. da-
hası, eğer bu sorumlu mimar binanın pro-
jeye uygun yapıldığmı belgelemezse, o
restorasyonun da geçerlı sayılamayacağı-
nı hükme bağlıyor.
Öte yandan yine bir mimann bu mes-
leki yükümlülüğü üstlenebilmesi için, mi-
marlık meslegini yapma yönündekı ge-
reklı hizmet koşullannı taşıyıp tasımadı-
ğını da o proje baglamında denetleme gö-
revıni aynı ilke karanyla Mimarlar Oda-
sı üstlenivor...
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Yazarımız Şükran Kurdakul'un yazısını rahatsızlığı
nedeniyle bu hafta yayımlayamıyoruz.
Ozerk Sanat
Kurumu'na
doğruKültür Servisi- Sanat
ortamının yeniden yapılan-
dınlması ve "Özerk Sanat
Kurumu" çalışmalannı,
"Özerk Sanat Konseyi Gi-
rişim Kurulu"yla biriikte
yürütecek olan "L'lusal Sa-
nat Kurulu" oluşturuldu.
Ulusal Sanat Kurulu, 39 sa-
natçı örgütünün katılımıy-
la gerçekleştırilen Özerk
Sanat Konseyi Girişim Ku-
rulu'nun Kültür Bakanlıgı
ile imzaladıklan protokol
gereği olarak oluşturuldu.
Sinema, sahne sanatlan,
müzik, plastik sanatlar, ya-
zın, tasanm alanlanndaki
sanat-sanatçı örgütleri tara-
fından seçtmle oluşturulan
Ulusal Sanat Kurulu; sine-
ma alanında Mahir Günşi-
ray ve Engin Ayça, sahne
sanatlan alanında Başar
Sabuncu ve Ahmet Gül-
han. müzik alanında Fuat
Güner ve .Mehmet Çınka,
plastik sanatlar alanında
Hüsamettin Koçan v e Jale
Erzen. yazın alanında Şük-
ran Kurdakul ve Haşmet
Zeybek, tasarım alanında
Oktay Ekinci ve AtiUa Er-
gür, Kurul Genel Sekreteri
Ekrem Kahraman ve bir
bakanlık temsilcisinden
oluşuyor.
Uiusal Sanat Kurulu, ça-
lışmalanna cuma günü TO-
BAV Lokali'nde düzenle-
dığı toplantıyla başladı.
Kurul. Özerk Sanat Kuru-
mu ıçin çalışmalar sûrdü-
recek; Türkiye'nin kültür
ortamının yeniden yapılan-
dınlması. yaratma özgürlü-
ğü, sanatçı hakları konu-
sunda görüşler üreterek
bunlan kamuoyunaaçıkla-
yacak.
Mart ayı içinde gerçek-
leştırilen kurultayın ardın-
dan oluşturulmasına karar
verilen, Kültür Bakanlı-
ğı'nın onayıyla resmi kim-
lik kazanan kurul, yönetim
kurulunun oluşmasının ar-
dından dünya standartla-
nnda bir sanat ortamı oluş-
ması için öncelikler belirie-
yecek, programlar ve yö-
netmelikler oluşturacak.
Kurul, sanatı ve sanatçıyı
insanlarla buluşturmayı
amaçlayan çalışmalar ya-
parken. özerk bir sanat İcu-
rumunun kısa süre içinde
oluşumu yönünde çabalara
ağırlık verecek.
Türkiye'de sanatçı sayı-
sının gelişmiş ülkelere
oranla çok düşük, eğitim
olanaklan az ve sendikal
güvenceleri yok. Türki-
ye'de sanatçılann üye ola-
bileceği sendıka Oleyis.
Yani; Otel. Lokanta. Eğlen-
ce Yerleri Işçileri Sendika-
sı. Yasal olarak Türkiye'de
sanatçının tanımı; bar. pav-
yon gibi yerlerde çalışan
insan. Bu -pek de hoş ol-
mayan- koşullar altında.
Ulusal Sanat Kurulu'nun
öncelikli görevi sanatçıyı
tanımlayarak ölçütlergetir-
mek olarak belirlenmiş. Bu
tanımlar konusunda tartış-
malann olması muhteme!,
fakat temel sorunlar ve gö-
revler konusunda fikir bir-
liği ve uygulama yönünde
kararlılık var Ulusal Sanat
Kurulu üyeleri arasında.
Sanat alanında ilk defa
olarak geniş bir kurumsa!
desteği arkasına alarak ku-
rulan Ulusal Sanat Kurulu,
Kültür Bakanlığı'yla olan
ılişkilerini ve yapılan pro-
tokolü. devletin emrinde
olmak değil; sanatçının
kendisinı devlete bir güç
olarak kabul ettirmesi. dev-
letin sanatçıyı cıddiye al-
ması gerektiğinın farkına
varması biçimınde yorum-
luyor. Kültür Bakanlığı'nın
onayıyla resmi kimlik ka-
zanan Ulusal Sanat Kurulu
ve Özerk Sanat Konseyi
Girişim Kurulu üyeleri,
ekonomık ve politık açıdan
dev lete bağlı ve bağımlı ol-
madıklannı. kendisine ait
kaynaklan tabana yaymayı
amaçladıklannı belirtiyor-
lar. Seçimlersonrası ortaya
çıkacak, iyi olmayacağı
şimdıden belli olan ortamın
ise kendilerini etkilemeye-
ceğini düşünüyorlar.
Devletin sürekliliği açı-
sından uygulamaya konan
protokolün hükümet deği-
şıklıği durumunda da sür-
mesi gerektiğını düşünen
kurul. bu anlamda devlet ve
siyaset anlayışı farklı olabi-
lecek, engellemeler yapa-
bilecek hükümetlere karşı
da hazırlıklı ve mücadele-
yi sürdürmekte kararlı.
Özerk bir sanat kurumu
oluşturma çabalan, özgür-
lükler ve mesleki güvence-
ler açısından geri kalmış
Türkiye sanat ortamı için
uzun süreden beri gündem-
de. Fakat bu girişim, geniş
bırörgüt desteğıni arkasına
almasıyla ve güçlü bir sıvil
hareket olarak belirmesiy-
le digerlennden farklı. 70'li
yıllarda başladıktan kısa bir
süre sonra dev let güdümü-
negıren ginşimler. sonraki
yıllarda bireysel çabalarla
oluşturulmaya çalışılan.
ancak kurumlaşamayan gi-
rişımler bu konudaki başa-
nya ulaşamayan çabalar.
Özerk sanat kurumu oluş-
turma yolundaki çalışma-
lar geçmiş deneyimlerden
aldığı dersle. daha güçlü ve
sağlam bir oluşum amaç-
lıyor, şu ana kadarki çalış-
malanyla bu amacını ger-
çekleştiriyor.
Turan Melik Sultan opera oluyor
B ANKARA(AA>-Türk tanhinin karanlıkta kalmış ve
fazla tanınmayan kadın liderlennden biri gün ışığina
çıkıyor. 13. yüzyılda Ay'ın Dünya'ya uzaklığını ve
yançapını binde 7 hata ile hesaplayan, matematikçi,
şair ve cerrah olan Mengücek Türklerinin kadın lideri
Turan Melik Sultan'ın hayatı opera oluyor. AÜ DTCF
Kütüphanecılik Bölümü uzmanı Özlem Göktürk,
yaptığı araştırmalar sonunda, opera için bestelenmek
üzere Turan Melik Sultan'ın hayatını anlatan bir
libretto yazdı. Mengücek Türklerinin
kadın lideri Turan Melik Sultan'ın fazla tanınmadığını,
ancak kendi döneminde çok önemli bir yeri olduğunu
belirten Göktürk. araştırmalara göre
Süleyman Ahmet Şah'ın eşi Turan Melik Sultan.'ın,
savaşta 3 bin 600 kadından oluşan "Bacılar
Taburu"nun başında bir komutan olarak görev alırken
banş dönemlerinde de toplumun kültür hayatını canlı
tutan. halkla biriikte çalışan. Darüşşifa'da şifa dağıtan,
astronomi ve matematik araştırmalan yapan çok yönlü
bir kadın olduğunu söyledi. Yaprığı araştırmaiar
sırasında Turan Melik Sultan'dan çok etkilendiğini
ifade eden Özlem Göktürk, "Böyle olağanüstü bir
kadını. bir Türk operasında tanıtmak istedim" dedi.
Eczacıbaşı Vakfı Türk filmi ödülleri
• Kültür Servisi- Eczacıbaşı Vakfı, "yılın en iyi Türk
fılmı" ile "yılın en iyi Türk yönetmeni" için 400'er
milyon liralık iki ayn ödül verecek. 15. Uluslararası
Film Festivali çerçevesinde düzenlenen Ulusal
Yanşma'da, Eczacıbaşı Vakfı, Türk sineması için
toplam 800 milyon lira değennde ödül veriyor. Yanşma
filmleri arasında, jüri tarafından "Eczacıbaşı Vakfı
Yılın En İyi Türk Filmi Ödülü" verilen filmin
yapımcısı ile "Eczacıbaşı Vakfı Yılın En İyi Türk
Yönetmeni"ne uygun görülen yönetmen, 400'er
milyon liralık iki ayn ödülle annağanlandınlacak. Jüri,
her iki ödülü, ayn filmler için verebileceği gibi gerek
duyduğunda aynı filme de verebilecek. 30 Mart-14
Nisan 1996 arasında yapılacak 15. istanbul Film
Festivali Ulusal Yanşması'na sunulacak
Türk filmleri, öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Onaran'ın
başkanlığında, film yönetmeni Mahinur Ergun. oyuncu
ve belge film yönetmeni Keriman Ulusoy, senaryo
yazan Omit Ünal ve sinema yazan Uğur Vardan'dan
oluşan ulusal büyük jüri tarafından değerlendirilecek.
Eczacıbaşı Vakfı En iyi Türk Filmi Film Ödülleri için
yanşacak yapıtlann. 19Ocak 1996 Cuma günü saat
15.00'e kadar İstanbul Film Festivali Yöneticiliği'ne
ulaştınlması gerekiyor.