28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 ARALIK 1995 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Tarihi çevrede mimari sorumluluk Koruma Yüksek Kurulu'nun 28.2.1995 gün ve 378 sayılı ilke karanyla, kültürel mirasın korunmasına yönelik projelerde tasanmcı mimar, "'uygulamamn da sorumlusu" kılındı. Buna göre artık mimann etkin denetimi olmadan uygulama yapılamayacak... Mimariye 'sanat eseri' güvencesi 12.6.1995'te yürürlüğe giren yeni Fikir ve Sanat Eserleri Yasası hükümleriyle mimarlar artık eser sahibi sanatçı, tasanmlan ve binalan da sanat eseri sayılıyor. Bundan böyle binalar yerli yersiz isteklerle yıkılamayacak... Çevreye ve topluma duyarlı mimarlık Mimarlar Odası'nca 27.8.1995 tarihinde yürürlüğe sokulan mimari ÇED yönetmeliği, Oda'nın denetimine sunulan projelerde, tasarlanan binanın kentsel ve çevresel değerler üzerindeki etkilerinin de önceden irdelenmesini gerekli kılıyor... Mimarlık etiğinin yasama yılıOKTAYEKİNCİ Uygarlık tarihinin en kökJü ve zengin mimari birikimleriyle yoğrulan Turkiye coğrafyası, 21. yüzyıla, bu eşsiz biriki- mi hızla tüketen ve geçmişle bağlanm da aynı hızla kopartan niteliksiz bir "mi- mari görüntü" ile girecek. 19. yûzyıl sonlannın ve hatta 20. yüzyılm ilk çey- reğinin ayakta duran binalanyla, yine 20. yüzyılm ikinci yansında ve heJe şu son yıllarda inşa edilen binalar "mimarlık kültürü" açısından kıyaslandıklannda. nostaljıyi haklı ve kaçınılmaz kılan duy- gulara neden oluyorlar. Ülke düzeyinde kentleri, kasabalan. köyleri ve dahası kıyı yörelerinde dağ- lan, tepeleri ve giderek yüksek yaylala- n bile önü alınamaz bir şekilde sarmala- yan bu tekdüze ve yöresel kimliklerden hiç esinlenmeyen mimari görüntü, de- nebilir ki, Türkiye'nin uygarlık açısın- dan evrensel saygınhğını da yitirmesine neden oluyor. Böylesine yaygın bir niteliksiz yapı- laşma yığılması arasında gerçekten "mi- mar eH değen" ve bu nedenle de binler- ce yıllık bınkime yakışır bir mimari du- yarhlık içerisinde çağı da kucaklayan arayışlarla tasarlanmış binalar ise, "göz- den ırak güzeder" olarak sadece özel il- gı gösterilirse ya da bir mimarlık dergi- sinde yer verilirse fark edilebiliyorlar. Hele. yine bu mimar eli değen binala- nn tasanmında eğer imar haklan da o bi- nayı her koşulda çevredekilerden daha farklı kılacak "özel ve ayncalıklı" kural- lara önceden bağlanmamışsa. mimar ne kadar duyarlı ve başanlt olursa olsun. ortaya çıkardığı yapitın "genel doku içer- sindeki" özgün konumunu mimarlık ka- muoyuna bile tanıtabilmesi için aynca özel bir çaba içersine girmesi gerekiyor. Bu durum da ister ıstemez yine mımar- lan "ayncalıkb imar koşullannda farka- dilebilir bir bina tasarlamaya" doğru yöniendiriyor. Ya da en azından böylesi bir "işe", mesleki kariyeri güçlendirme açısından "kaçmlmaması gereken firsat" gözüyle bakılabiliyor... Türkiye'de mimarlıgın içinde bulun- duğu bu "gerüimü sürece" yön veren ko- şullar arasında. hiç kuşkusuz "mimarlı- ğa ve mimara gereken önemi ve tophım- sal sorumluluğu vermeyen" b»r yasal or- tamın varlığı başta geliyor. Öncelikle kaçak yapılaşma. hele bu son yıllardaki "sınırsız özgürlüğü" içe- risinde. zaten ne proje ne de mimar tanı- yor. Örneğin Istanbul'un yüzde 65'i ka- çaksa. bu zaten yine yüzde 65'inin mi- marsız yapılaştığını gösteriyor. Kalan "nıhsatİT yüzde 35'ının ise belki yansı mimar eli değen projelerle gerçekleşti- ğinden. dünya mımarlığına tanh boyun- ca örnek olan bu kente çağdaş mimari katkının ancak "yüzde 15-20" arasında olduğu ortaya çıkıyor. Aslında yine bu kente şöyle bir genel olarak bakıldığın- da, mimarlık açısından kabul edilebilir bina oranı da bütün içerisinde aynı yüz- de 15-20'likoranı pekgeçıyorsayılmaz. İkinci önemli sorun. bu düşük oranda- ki mimareli değen yapılaşmanın bile uy- gulamada çoğunlukla "tasanmcı mima- nn denetim dışj bırakılarak" gerçekleşi- yor olması. Projeyle uygulama arasın- daki farklar ve bu farklann çoğunlukla mal sahibinindahafazlarant uctma dc- ğişikliklere bağlı istekleriyle ortaya çık- ması, "mimarlı *e imariı" semtlerde de bu tür isteklerin özüne yakışır çirkinlik- lere neden oluyor. Hele. >ine bu mimari denetimden uzak uygulamalar kültür varlığı niteli- ğındekı binalar ya da SİT alanlannda öz- gün tasanmlar ıçin gerçekleştiğinde, or- ta yere sözde "eski eser" olan. ama eski- siyle hiç ılgisi bulunmayan yozlaşmış ve kültürel içerikten yoksun bina örnekleri çıkıyor. Mimar eli değen "azınlıktaki" yapı- laşmanın diğer bir sorunu ise. bu yapı- laşmaya ve giderek tasarıma yön veren imar koşullannın kente. çevreye. kültü- re ve topluma karşı saygısız ve duyarsız bir mimanyı baştan öngöımüş olması. Çoğunlukla yine haksız ve dengesiz rant beklentilerine ya da yukarda değin- diğim gibi "ayncalıklı bir bina sahibi ol- ma" ısteğine dayalı prestij dürtülerine bağlı olarak ve elbette ki yetkili kurum- lan da bu yönde "ikna ederek" elde edi- len bu özel imar haklan, mımariyi ve mi- man toplumla ve kentle catışan. ılkel bir şımanklığın tutsağı haline getiriyor... Özetle denebilır ki Türkıye'de ımarla ilgili hemen tüm "mevzual", sanki söz birliği edilmişçcsıne mimarlığın "tarih- ten gelen evrensel duyarlılığmr yapılaş- ma sürecinden sürekli dışlamaya dönük bir ortama hizmet ediyor. Bunun sonu- cunu ise yine Türkiye, bu yüzyılın orta- lanna kadar koruyabildiği mimarlık er- demlerini ve zenginliğini yitırerek yaşı- yor. Yine de bir şeyler yapılamaz mı? Uygarlığımızı sürdürecek bir mimarlık düzenıni herşeye rağmen ülkeye yeniden kazandırmak için artık harekete geçile- mez mı?.. • Işte 1995 yıh,bu ve buna benzer soru- lann umutla "evefşeklindeyanıtlanma- Kentsel doku içerisinde o dokunun kültüriine ve ölçeğine uyumlu yapı \apmak.sivil mimariık geteneğimizin en temel kurallan arasında. Ne varkison v ılların av ncalıklı ve farkediür bina yapma hırsı vüzünden bu geleneksel dokulanmız hızla tarihe kanşıyor.- ya başlandığı bir yıl oldu. Bu değerlendirmeyi okuyanlar için belki abartılı gelecek ama, yine 1995 içe- risinde yürürlüğe giren kimi yasalar ve kararlar, geride bıraktığımız 365 günü "mimarlık etiğinin yasama yılı" olarak uygarlık tarihine kazandırdı. Türkiye'de mimarlığın "Türkiye'nin mimari birikimineyakışır" bir hukuk or- tamında sürebılmesi için. yakın yıllarda hazırlıklan yapılan düzenlemeler. ardı ardına 1995 yılında uygulanmaya bas- landı. Hiş kuşkusuz sonuçlan önümüz- deki yıllarda alınacak olan bu yasal dü- zenlemeler ise önemli oranda Kültür Ba- kanlığı ile Mimarlar Odası arasında ku- rulan ve temelde mimarlığın bir "kültür eylemi" olduğu konusundaki evrensel gerçeğin her iki kurumca da içtenlikle benimsenmesinden kaynaklanan olumlu diyaloğun ürünü olarak ülkeye kazan- dınldı. Yapılarda sanatçı imzası... Yine hazırlık çalışmalan önceki yıl ko- tanlan ve son şekli de 1995 'in ilk yansın- da venlerek TBMM'ye sunulan "5846 sa- vilı Fikir ve Sanat Eserleri Kamınu'nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine lüs- kin Kanun", 12 Hazıran 1995 tanhli ve 22311 sayılı Resmi Gazete"de yayımlan- dığında, mimarlann mesleki yetkileri ve sanatçı haklan baglamındayıllardır özle- mini çektikleri yasal güvencelerden önemli bir bölümü deyürürlüğe girmiş ol- du. Mimarlığın herşeyden önce "telifhak- kı" doğuran bir "yarancüığın" ürünü ol- duğunu eski 5846" sayılı yasaya göre çok daha açık olarak belirleyen yeni 4110 sa- yılı yasa. mimarlık yapıtlannı "güzel sa- nat eseri" tanımı içerisine alırken, mima- ri da "eser sahibi sanatçı" olarak kabul ediyor. Bu tanımlar ise aynı anda eser (bina) üzennde sanatçının (mimann) onayı ol- madan değışiklik yapılamayacağı hük- müyle de bağlannlı olduğundan, 4110 sa- yılı yasa imar sürecindeki başıboşluga da müdahale ediyor ve "eserini koruma" yö- nünde mimarîan "haklannı kullanmava" çağınyor. Ulkemiz mimarlannın bu yönde karar- lı davranmalan durumunda yine başıboş imar düzenimizdeki yerli yersiz bina yı- kımlannın da önüne geçilmesi ıçin önem- li hukuksal dayanak oluşturan 4110 sayı- lı yasa, mimari eserin, eser sahibi mimar yaşadıgı sürece ve hatta ölümünü izleyen 70 yıl içersinde bile "konınması" kuralı- nı da hükme bağlıyor. Yine mimarlar ve toplum açısından bir başka önemü kazanım da yasada vurgu- lanan "eserin umuma arzı selahıyeti" çer- çevesinde bir binanın kullanıma açılabil- mesi (iskân iznı) için müellifi olan mima- nn buna onay vermesi, yani bir anlamda yine o binanın projesine uygun tamam- lanması yönünde etkin bir denetim hak- kını kullanması olanağıdır. Şimdi denilebılir ki; acaba mimarlan- mız, 1995 yılında edindikleri bu hukuk- sal haklannı, yasanın temel gerekçesini olusturan "fikir ve sanat eseri yaratma" eregine uygun bir miman düzey ve duyar- lılık içersinde kullanabilecekler midir? Artık gerçekten her yönüyle "eser" deni- Iebilecek binalar tasarlayacaklar mıdır?... 4110 sayılı yasa, bu tür sorulara da "umutluyanrtlar" vennemizi saglayacak olanaklar getiriyor. Artık mimarlar, tasa- nmlan kendilerjne ait olan binalann üze- rine bunu belgeleyen plaketler koyabile- cekler. Bu uygulama ise ilerleyen yıllar içersinde "mimari saygmbğm" önemli bir göstergesi olacak, plaket kullanmayanlar ise toplumun ve doîayısıyla mimarlık hiz- metine gereksinimi bulunanlann kaygılı ba kışlan altinda durumlannı gözden ge- çıreceklerdir... Kente karşı soııuıılu tasarıın Mimari duyarhlıktan yoksun imar planlan. sonuçta >ine mimarlığın sorgulandığı uygunsuz ve kişiliksiz }apılaşmalara neden oluyor. Mt- mann bu sürece tutsak olmaması icinse öncelikle kentsel sorumluluk- lannı mesleki kurallara taşıması gerekivor. Mımarlığın sadece dar öl- çekli bir tasarım ve herhangi bir binayı tek başına yaratma sanatı olmadıgı. özellikle ça- ğımızda bu tasanm sürecinin kentsel, çevresel, kültürel ve toplumsal sorumiuluklarla da yeniden yoğrulması gerektıği, dünya mimarlık fcrumlarında yaklaşık 10 yıldır tartışılıyor. Nitekim özeüikle sıvil mi- marlığın tarih içensındeki ge- lışiminde de "bulunulan çev- reye uvTimlu katılım" geleneği, kültürel ve kentsel kimlığin te- mel girdisini oluşturuyor. Türkiye'de ise ağırlıklı ola- rak 1985'ten sonra. miman sa- dece "parsel içerisiBden" so- rumlu kılan. o parselin bulun- duğu çev reye karşı da mesleki yükümlülükleri olduğu gerçe- ğini giderek gözardı eden yeni bir imar düzeni başlatıldı. Kentsel kararlarda ve planla- ma yetkılerinde "mimari du- yarlıhğın" yasal önlemlerle dı^landığı bu süreç içerisinde, geçmişin kente ve çev reye kar- şı etik bağlan olan mimarlık anlayışının yerini, sadece bi- nasıyla ilgilenen bencil bir mi- marlık davranışı almaya başla- dı. Dünyadaki çağdaş özlemle- rin ve mimarlık alanındaki "sürdürülebiUr uygar yasam" ilkelerinintümüyfetersi bir sü- rece hizmet eden bu olumşuz tutumlar üzerine. mesleğin "kamu yaranna gelişmesini" sağlay ıcı kurallan getırme gö- revi bulunan Mimarlar Odası, 1992 yılında Istanbul'da "ÇED uygulamasım" başlattı. Üç yıl içerisinde edinilen bi- rikim ve deneyimlerin değer- lendirilmesi sonucunda ise bu uygulamanın yurt düzeyinde yaygınlaşmasını tanımlayan "Mesleki Denetimde Çevresel Etki D e ğ e r l e r d i r m e s i (MD/ÇED) "YönetmeMği", Oda'nın Merkez Yönetim Ku- rulu tarafından onaylanarak 27 Ağustos 1995 tarihinde yürür- lüğe gırdi. MD/ÇED yönetmeliği, mes- leki denetim için Mimarlar Odası birimlerine sunulan pro- jelerin, "tasarıma yön veren imar kosullan sonucunda kent- sel, kültürel ve doğal çevre de- ğerieri ile kamu yaranna ya da hukuka açıkça aykın bir ko- num yaratacak" yapılaşmayı öngörmelerı durumunda, bu tür projelerin ÇED raporlanna bağlanarak, gerektiğinde uy- gulanmaması yönünde izlene- cek kural ve yöntemleri belir- liyor. Bu amaçla Oda'nın genel ÇED ilkelerinin de şubelerde ve merkezde oluşturulacak "Danışma Kurullan" kararıy- la belirlenmesi kuralını getiren yönetmelik, mimarîan bundan böyle tasanmlanna başlarken. ilgilendikleri parseli "çevresiy- le biriikte" ele almaya ve öngö- rülen imar koşullannı da mi- marlığın topluma karşı sorum- luluklan çerçevesinde "baştan sorgulayarak" proje geliştir- meye davet ediyor. Nitekim. yine Mimarlar Odası'nın MD/ÇED yönetme- liğine koşut olarak 27 Ağustos I995tarihindeki MYK karany- la ilan ettiği "5. Ulusal Mimar- lık Ödülleri \e Sergisi Katılma tlketeri" de bu etkınlikte artık başarılı tasanm ölçüsünün sa- dece parsel ve bina ölçeğinde değil. "bulunulan çevreye kar- şı duyarlılık" açısından da ele alınacağını duyuruyor. Aynı ilke karanna göre 1996 yılındaki ulusal mimarlık ödülieri ve sergisine katılmak isteyen mimarlar; örneğin "yıkmadan restore ettikleri" kültür varlığı bina uygulamala- ny la; ya da ayncalıklı imar ko- şulianna karşı "favır aldıkla- n" tasarımlanyla; benzer şe- kilde kıyı kuşağında "toplu- mun çevre haklannı gözeten" projeleriyle; veya "yöresel kimliğin sürdürüldüğü" yeni yerleşme önerılerıyle... Türki- ye'nin mimarlık birikimini belgelemeyi ve yme mimari çabalan özendimıeyi hedefle- yen bu önemli etkinlikte "eser- leriyle" yer almış olacaklar... Evet, geride bıraktığımız 1995 yılı, ülkeyi \e toplumu sarsan tüm olumsuzgelişmele- nne ve hemen her alandaki bu- nalımlanna rağmen. "mimar- lığımızın uygarlıkla yeniden buluşabilmesi" yönünde çok önemli yasa ve kararların yü- rürlüğe girdiği. "umutlan taze- leyen" bir yıl olarak tarihe ge- çiyor. Gelecek yıllann "1995'e>-a- kışır" bir sürece tanık olabil- mesi için ise elbettekı öncelik- le yine en büyük sorumluluk mimarlara düşüyor.. Mhnari uygıdamaya mmıarca denetim "Taşınmaz kültür varuklannın korun- masında en önemli sorun, vapılacak mii- dahalenin (restorasyonun) niteliğidir. Her yapının kendine özgü sorunlan ve bunla- ra tekabül edecek restorasyon kararlan okJugu için, tüm yapılan kapsayacak ve mücadelebiçimini belirieyecek genel sınıf- landırmalann uygulamada yanuş sonuç- lar verdiği saptanmıştır..." Kültür Bakanlıgı Kültür ve Tabıat Var- lıklannı Koruma Yüksek Kurulu'nun 28 Şubat 1995 günlü toplantısında aldığı "Tasınmaz Kültür Variıklarnun Konıma, BakımveOnanmlanna İlişkin tlke Kara- n" ışte bu önemli saptamayla başlıyor. Türkıye'de "restorasyon" adı altındakı birçok uygulamayla geleneksel binalann tümüyle yıkılarak yerlerine "Betonarme taklitlcrinin" inşa edilmesine yasal daya- nak oluşturan eski ilke kararlannın yeri- ni alan bu karar. "yapılann yıkılmadan korunmaları esashr" vurgulamasını ya- pıyor. Böyle olunca ve yine her yapının ken- dine özgü koşullarda restorasyon kuralla- nnındabelirlenebileceğı kabul edıldığin- den. anık uygulama ıçin en büyük sorum- luluk, bütün bu özgün kosullan belırleme yetisine sarup olan mimara düşüyor. 378 sayılı ilkekararı. buçerçevede "mi- marca" bir restorasyonun gerçekleşebıl- mesi için. öncelikle rölöve çalışmasının da yine mimarca olmasını. yani binanın sadece resım olarak "şeklinin" saptanma- smı değil. taşıyıcı sistemin, fiziksel özel- hklennin ve dekoratif öğelerinın de "ko- rumaya esas" olacak bıçimde belgelen- mesinı öngörüyor. Böylesi bir rölöveye bağlı olarak geliş- tirılecek restorasyon projesinde ise bina- nın artık "eskh/e benzeryeni biryapı" şek- lınde değil. belli oranlarda "esidyi de ya- satan" ve onu sevgiyle kucaklayan "uyumlu bir yenilemenin" mimari ürünü olarak gerçekleşmesı hedefi de yakalan- mış oluyor. Işte bu noktada, yine 378 sayılı ilke ka- ranna göre. mimarın yapıyı korumak üze- re belgelediğı rölöveye dayanarak üretti- ği ve Koruma Kurulu'ncada uygun görü- len onarım kurallarına bağlı olarak tasar- ladığı restorasyon projesının. ancak "ken- di denetimi alhnda uygulanması (inşası) durumunda", kültür varlığının özgün nı- teiığini yitırmeden yeniden kente kazan- dınlabıleceğı gerçeği önem kazanıyor. Bu nedenle de 1995'ın mimarlığa ve kültürel mirasa belki de en değerlı arma- ğanı olan 378 sayılı ilke karan, uygulama- nın "projeye uygun gerçekteşmesinden" öncelikle mımann sorumlu olduğunu. da- hası, eğer bu sorumlu mimar binanın pro- jeye uygun yapıldığmı belgelemezse, o restorasyonun da geçerlı sayılamayacağı- nı hükme bağlıyor. Öte yandan yine bir mimann bu mes- leki yükümlülüğü üstlenebilmesi için, mi- marlık meslegini yapma yönündekı ge- reklı hizmet koşullannı taşıyıp tasımadı- ğını da o proje baglamında denetleme gö- revıni aynı ilke karanyla Mimarlar Oda- sı üstlenivor... BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Yazarımız Şükran Kurdakul'un yazısını rahatsızlığı nedeniyle bu hafta yayımlayamıyoruz. Ozerk Sanat Kurumu'na doğruKültür Servisi- Sanat ortamının yeniden yapılan- dınlması ve "Özerk Sanat Kurumu" çalışmalannı, "Özerk Sanat Konseyi Gi- rişim Kurulu"yla biriikte yürütecek olan "L'lusal Sa- nat Kurulu" oluşturuldu. Ulusal Sanat Kurulu, 39 sa- natçı örgütünün katılımıy- la gerçekleştırilen Özerk Sanat Konseyi Girişim Ku- rulu'nun Kültür Bakanlıgı ile imzaladıklan protokol gereği olarak oluşturuldu. Sinema, sahne sanatlan, müzik, plastik sanatlar, ya- zın, tasanm alanlanndaki sanat-sanatçı örgütleri tara- fından seçtmle oluşturulan Ulusal Sanat Kurulu; sine- ma alanında Mahir Günşi- ray ve Engin Ayça, sahne sanatlan alanında Başar Sabuncu ve Ahmet Gül- han. müzik alanında Fuat Güner ve .Mehmet Çınka, plastik sanatlar alanında Hüsamettin Koçan v e Jale Erzen. yazın alanında Şük- ran Kurdakul ve Haşmet Zeybek, tasarım alanında Oktay Ekinci ve AtiUa Er- gür, Kurul Genel Sekreteri Ekrem Kahraman ve bir bakanlık temsilcisinden oluşuyor. Uiusal Sanat Kurulu, ça- lışmalanna cuma günü TO- BAV Lokali'nde düzenle- dığı toplantıyla başladı. Kurul. Özerk Sanat Kuru- mu ıçin çalışmalar sûrdü- recek; Türkiye'nin kültür ortamının yeniden yapılan- dınlması. yaratma özgürlü- ğü, sanatçı hakları konu- sunda görüşler üreterek bunlan kamuoyunaaçıkla- yacak. Mart ayı içinde gerçek- leştırilen kurultayın ardın- dan oluşturulmasına karar verilen, Kültür Bakanlı- ğı'nın onayıyla resmi kim- lik kazanan kurul, yönetim kurulunun oluşmasının ar- dından dünya standartla- nnda bir sanat ortamı oluş- ması için öncelikler belirie- yecek, programlar ve yö- netmelikler oluşturacak. Kurul, sanatı ve sanatçıyı insanlarla buluşturmayı amaçlayan çalışmalar ya- parken. özerk bir sanat İcu- rumunun kısa süre içinde oluşumu yönünde çabalara ağırlık verecek. Türkiye'de sanatçı sayı- sının gelişmiş ülkelere oranla çok düşük, eğitim olanaklan az ve sendikal güvenceleri yok. Türki- ye'de sanatçılann üye ola- bileceği sendıka Oleyis. Yani; Otel. Lokanta. Eğlen- ce Yerleri Işçileri Sendika- sı. Yasal olarak Türkiye'de sanatçının tanımı; bar. pav- yon gibi yerlerde çalışan insan. Bu -pek de hoş ol- mayan- koşullar altında. Ulusal Sanat Kurulu'nun öncelikli görevi sanatçıyı tanımlayarak ölçütlergetir- mek olarak belirlenmiş. Bu tanımlar konusunda tartış- malann olması muhteme!, fakat temel sorunlar ve gö- revler konusunda fikir bir- liği ve uygulama yönünde kararlılık var Ulusal Sanat Kurulu üyeleri arasında. Sanat alanında ilk defa olarak geniş bir kurumsa! desteği arkasına alarak ku- rulan Ulusal Sanat Kurulu, Kültür Bakanlığı'yla olan ılişkilerini ve yapılan pro- tokolü. devletin emrinde olmak değil; sanatçının kendisinı devlete bir güç olarak kabul ettirmesi. dev- letin sanatçıyı cıddiye al- ması gerektiğinın farkına varması biçimınde yorum- luyor. Kültür Bakanlığı'nın onayıyla resmi kimlik ka- zanan Ulusal Sanat Kurulu ve Özerk Sanat Konseyi Girişim Kurulu üyeleri, ekonomık ve politık açıdan dev lete bağlı ve bağımlı ol- madıklannı. kendisine ait kaynaklan tabana yaymayı amaçladıklannı belirtiyor- lar. Seçimlersonrası ortaya çıkacak, iyi olmayacağı şimdıden belli olan ortamın ise kendilerini etkilemeye- ceğini düşünüyorlar. Devletin sürekliliği açı- sından uygulamaya konan protokolün hükümet deği- şıklıği durumunda da sür- mesi gerektiğını düşünen kurul. bu anlamda devlet ve siyaset anlayışı farklı olabi- lecek, engellemeler yapa- bilecek hükümetlere karşı da hazırlıklı ve mücadele- yi sürdürmekte kararlı. Özerk bir sanat kurumu oluşturma çabalan, özgür- lükler ve mesleki güvence- ler açısından geri kalmış Türkiye sanat ortamı için uzun süreden beri gündem- de. Fakat bu girişim, geniş bırörgüt desteğıni arkasına almasıyla ve güçlü bir sıvil hareket olarak belirmesiy- le digerlennden farklı. 70'li yıllarda başladıktan kısa bir süre sonra dev let güdümü- negıren ginşimler. sonraki yıllarda bireysel çabalarla oluşturulmaya çalışılan. ancak kurumlaşamayan gi- rişımler bu konudaki başa- nya ulaşamayan çabalar. Özerk sanat kurumu oluş- turma yolundaki çalışma- lar geçmiş deneyimlerden aldığı dersle. daha güçlü ve sağlam bir oluşum amaç- lıyor, şu ana kadarki çalış- malanyla bu amacını ger- çekleştiriyor. Turan Melik Sultan opera oluyor B ANKARA(AA>-Türk tanhinin karanlıkta kalmış ve fazla tanınmayan kadın liderlennden biri gün ışığina çıkıyor. 13. yüzyılda Ay'ın Dünya'ya uzaklığını ve yançapını binde 7 hata ile hesaplayan, matematikçi, şair ve cerrah olan Mengücek Türklerinin kadın lideri Turan Melik Sultan'ın hayatı opera oluyor. AÜ DTCF Kütüphanecılik Bölümü uzmanı Özlem Göktürk, yaptığı araştırmalar sonunda, opera için bestelenmek üzere Turan Melik Sultan'ın hayatını anlatan bir libretto yazdı. Mengücek Türklerinin kadın lideri Turan Melik Sultan'ın fazla tanınmadığını, ancak kendi döneminde çok önemli bir yeri olduğunu belirten Göktürk. araştırmalara göre Süleyman Ahmet Şah'ın eşi Turan Melik Sultan.'ın, savaşta 3 bin 600 kadından oluşan "Bacılar Taburu"nun başında bir komutan olarak görev alırken banş dönemlerinde de toplumun kültür hayatını canlı tutan. halkla biriikte çalışan. Darüşşifa'da şifa dağıtan, astronomi ve matematik araştırmalan yapan çok yönlü bir kadın olduğunu söyledi. Yaprığı araştırmaiar sırasında Turan Melik Sultan'dan çok etkilendiğini ifade eden Özlem Göktürk, "Böyle olağanüstü bir kadını. bir Türk operasında tanıtmak istedim" dedi. Eczacıbaşı Vakfı Türk filmi ödülleri • Kültür Servisi- Eczacıbaşı Vakfı, "yılın en iyi Türk fılmı" ile "yılın en iyi Türk yönetmeni" için 400'er milyon liralık iki ayn ödül verecek. 15. Uluslararası Film Festivali çerçevesinde düzenlenen Ulusal Yanşma'da, Eczacıbaşı Vakfı, Türk sineması için toplam 800 milyon lira değennde ödül veriyor. Yanşma filmleri arasında, jüri tarafından "Eczacıbaşı Vakfı Yılın En İyi Türk Filmi Ödülü" verilen filmin yapımcısı ile "Eczacıbaşı Vakfı Yılın En İyi Türk Yönetmeni"ne uygun görülen yönetmen, 400'er milyon liralık iki ayn ödülle annağanlandınlacak. Jüri, her iki ödülü, ayn filmler için verebileceği gibi gerek duyduğunda aynı filme de verebilecek. 30 Mart-14 Nisan 1996 arasında yapılacak 15. istanbul Film Festivali Ulusal Yanşması'na sunulacak Türk filmleri, öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Onaran'ın başkanlığında, film yönetmeni Mahinur Ergun. oyuncu ve belge film yönetmeni Keriman Ulusoy, senaryo yazan Omit Ünal ve sinema yazan Uğur Vardan'dan oluşan ulusal büyük jüri tarafından değerlendirilecek. Eczacıbaşı Vakfı En iyi Türk Filmi Film Ödülleri için yanşacak yapıtlann. 19Ocak 1996 Cuma günü saat 15.00'e kadar İstanbul Film Festivali Yöneticiliği'ne ulaştınlması gerekiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle