28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21KASIM1995SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Torino 13. Cinema Giovani Festivali 'nde büyilk ödülü, Çinliyönetmen Ning Ying 'in "SemtPolisi "filmi aldı Torino'daAsyakazandıCUMHUR CA-NBAZOGLL TORİNO - Torino 13. Cinema Gi- ovani (Genç Sinema) Festivali bırCan- nes > a da Venedık degildi. kapanış ge- cesınde Altın Ayı. Altın Aslan ya da Altın Palmiye dağıtılmadı. Ama Cine- ma Gıovanı. dokuz gün boyunca (10- 18 kasım) gerçek bir festival yaşattı sı- nemase\erlere. Hollyvvood'u fazladik- kate almadan. zengın tanıtım kıtapla- n. değişik dallan. 296 filmi (uzun. kı- sa. orta, video. sıyah-beyaz. renkli. bi- limkurgu. belgesel. reklam. \b.). halkın geniş. ilgısıyle Torino"da oyun değişik şekıldeoynandı. Festi\alde. film seçilırken Berlin. Cannes. Venedik'ı tercih eden üçüncü dünvanın yönetmenlerine fazla itıbar edilmemişti. Vahşı biryanşın sürdüğü festivaller piyayasında. yenı film bul- mak içın vakit yitirmek yenne ilgınç bölümler oluşturulmaya çalışılmıştı. Festıval başkanı AJberto Barbera. son gün yaptığı açıklamada. yaklaşık 450 milyar liralık bütçesıyle Cinema Gi- ovani'nin Selanik ve Valladolid festı- vallen kadar ekonomik güce ulaştığı- nı, prestij yönünden de Avrupa'da üst sıralara yükseldiğini belirtti. 13. Tonno Genç Sinema Festivali, bize göre. zengin programıyla güçlü bır festıval olma yolunda hızla ilerlıyor. ltalyanlara göre de yalnız 2004 Olim- piyatlan'nı almayı düşünen Roma ve Milano'ya örnek olacak bir organizas- yon Cinema Giovani. Brian Singer' in "The Usual Suspect" filmiyle başlayan festivalde en fazla seyırci toplayan bölüm. 196O'lı yılla- nn Brezilya sınemasına adanan "Chıe- ma Novo Brasile"ydi. Latin Amerika sinemasının bırkaç iyi pazanndan biri olan İtalya'da, sinemaseverler her Bre- zilya fılmınde salonlan hınca hınç dol- durdu. Brezilya'da bile artık göstenl- meyen fılmler, Torino ıçin özel olarak bakımdan geçirılip. ttalya'va gönde- nlmiştı. Amerikan belgeselleri bölü- mü de beklenenin üzennde seyirci top- lamayı başardı. Belgesellerle ilgili dü- zenlenen panellerde. aşın ilginin ne- deninı tartıştı konuşmacılar Ortak ka- nı, hayvanlar dünyası, doğa ya da mu- cizeler üzerine belgesellerle büyüyen- lerin altematif arayışıydı bu ılgi. Yasa- mın içinden çıkan ve şova yönelik ol- mayan Amenkan belgesel leriyletanış- tı seyirci. Belgeseller kadar kısa met- rajlı fılmlere de ilgi yoğundu. Özel TV cenneti ttalya'da. ekran kısa metrajlı çalışmalara kapalı olunca, sınemase- veriçin 600 film arasındanseçılen 100 kadar yapıtı birarada bulmak bir şans- tı ve bu şans iyi değerlendirildi. Cinema Gıovani'de, sürpnz bölüm- ler vardı. Örneğin, Angelopoulos'la "Ulis'in Bakışı"na birlikte başlav an \ e çekımler sırasında yaşamını yitıren (7 Aralık 1994) Gian Vlaria Yolonte'nin Mostar kentınde rol aldığı 15 dakıka- lık bölüm de \ardı programda. Aynca. kapanış filmı Peckinpah'nın 1969 ya- pımı ünlü vvestern'ı "Vahşi Belde"nin özgün kopyası da festıvalin ağır topla- nndan biriydi... Son gün düzenlenen ödül töreninde bır kez daha Asya sineması galıp gel- dı. Festival boyunca Litvanya filmi -Koridorius" ıle 32 yaşındaki yönet- men Robert Jan Westdijik'ın yıllar sonra omuzunda kamerayla Hollan- da'ya dönen Martin'i anlattığı "Zusje" (Küçük Kızkardeş) büyük ödulün fa- vorileri olarak gösterilmiştı. Ancak yedi Avrupa filmı arasından sıynlan "MinjingGushi" ıle (Semt Po- lisi) Çınli yönetmen Ning Ying birincı oldu. Jüri Özel Ödülü. "Zusje" ile Slo- vak yönetmen Martin Sulik'ın **Zha- rada"sı (Bahçe)arasındapaylaştınldı Kısa metrajda büyük ödül Sırbis- tan'dan G. Radovanoviç'ın "Cohımba Ubrica"sına verilirken. FIPRESCI Ödülü'nün sahibi "Pugüi'fBoksörler) filmiyle ltalyan LinoGapolicchio'nun oldu.Festıvalin yıldızı ıse, "Amate- ur"la uluslararası ün yakalayan Hal Hartlev'di. Yeni filmiyle Torino'da adeta gövde göstensi yapan Hartley'nin ~Flirt'"ü için bilet bulamayan 200'den fazla gen- cin polisle çatışması. festival tanhine geçen ilginç olaylardan biriydi. 'Yeni Ufiıklar' bölümünün yöneticisi Dimitri Eipides, kendisini bağımsız sinemanın uzmanı olarak görüyor YüzyıDık evrensel bir iletişim.. ASLISELÇUK Selanik Film Festivali, 'Yeni Ufuklar' (Nevv Horizons) bölümünün yöneticisi Dimitri Eipides, 1971 den ben Montreal ve Toronto festıvallerinde başlayan çalışmalannda. kendisıne amaç saydığı sinema sanatındaki yenileri tanıtmayı günümüze kadar sürdüriiyor Dikkatli. bılgili bir film araştırmacısı da diyebıliriz ona. Özgün \e yenı bakış açıları taşıyan her film, Eipides tarafından bu festivallerde (1992'den beri Selanik de dahil) yer almak içın kendinı şanslı sayabılir. Eipides, sanatın evrenselliğine ınanıyor. Kendisiyle 11 kasımda, Selanik'te konuşmaya başladığımda. bu 25 yılı aşan sinema tutkusunu nelere bağladığını soruyonım. EİPİDES-Sinemanın kitlelere ulaşabilme gücü benim bu işe ciddi bir biçimde deger vermemin nedenidir. Uluslan. sanat aracılığıyla önyargısız yapabilecek sinemadan daha güçlü bir iletişim yolu olduguna inanmak zor Selanik festivalinde, 1992'de. 'Yeni Ufüklar' bölümüyJe başladığım çalışmalanmda. herzamanki gibi aradığım yeni yetenekler, yenı yönetmenlerdi. Onlardaki evrensel duyarlıklar ve fikirlerdi. Bunlara da sık sık olmamakla birlikte, rastladığımı sevınçle söyleyebılirim. Dünyamızın. bugün ınsanın deneyimlerinden yola çıkarak bize sunacagı evTensel fikırlere çok gereksınmesı var. Sinema da sınırlan kolayca aşabilme özelliği ile banşçı. önyargısız fikirlerin yayılmasında, insanlar arası dostluğa katkılar getirmede etkili bir iletişım yolu. Ben. seçimlerimde bütün ülkelerin sınemacılannı kucaklayabilmeyi ıstiyonım. Sinema günümüzdekı çoğunluk örneklerde göruldüğü gibi salt ticari olmakla yetınemez. Zaten 'Yeni Ufiıklar' bölümü: duyarlılığın. sanata yaklaşımın. özgünlüğün peşınde olanlann sinemadaki ürünlenne dıkkat çekmek ıçin hazırladığım bır bölümdür. -'Yeni Ufuklar" bölümünüze izleyicinin ilgisi, tepkisi nasıl oldu? EİPİDES- 1992;de. 50-52 filmle başladım *\eni l fuklar'a. Önemli elanık Festivali'nin "Yeni Ufuklar* bölümünde duyarlılığın, sanata yaklaşımın, özgünlüğün peşinde olanlann sinemadaki ürünlerine dikkati çeken Eipides. "Dünyamızın. bugün insanın deneyimlerinden yola çıkarak bize sunacagı evrensel fikirlere çok gereksinmesi var. Sinema da sınırlan kolayca aşabilme özelliği ile banşçı, önyargısız fikirlerin yayılmasında, insanlar arası dostluğa katkılar getirmede etkili bir iletişim yolu. Ben, seçimlerimde bütün ülkelerin sınemacılannı kucaklayabilmeyi istiyorum" diyor. filmler göstenmdeydi ve bunlann yüzde 8O'ı ilk yapıtlardı. Büyük ilgiyle karşılandı. Filmler yabancıydı. elektronik alt yazılıydı Bilirsinız. bu durumda izlemek zorlaşır. Yine de büyük bir ilgiyle karşılandı. Özellikle gençler, sinemadaki bu yeni soluklara çok ilgi gösteriyor Sinema sanatı adına bu sevindiricıdır. -92'den 95'e kadar geçen sürede gösterdiğiniz film ve izteyici sayısında değişmeler oldu mu? EİPİDES-Tabıı, beni üzen bır şey oldu. 92'deki film sayısı 95'te azaldı. Bu yıl 46 filmle 'Yeni Ufiıklar* gösterilerinı yaptı. Oysa seyirci sayısı ikiye katlandı. Ustelik 92'den beri bır mekân sorunu var. Seyirci sayısı çoğalınca bölümün gösteri yaptığı Pallas Sineması da yetmez oldu. Bır çelışki de bölümün izleyıcisi ve meraklısı giderek çoğalırken film sayısının azaltılması... Bu da üzücü bir dunım Cstelik bu yoğun bölümü ıkı kışı. ben ve vardımcım Maria Golfınopoulou hazırlıyor - Siz gerçekten bir sinema tutkunusunu/. Bu rutkunuzu, kendini/i, sinema içinde nasıl tanımlarsınız? EİPİDES - Kendimi bağımsız bir sinema uzmanı olarak görüyorum. yani bağımsız sinemanın uzmanı. Çünkü sinemanın yaşaması içın bağımsız fikirlere ve vönetmenlere gereksinmesi vardır. Bu anlayış genel uzlaşmanın ötesindedır hep. Bölümümün ana fiknni bu bağımsızlık olu^turuyor. Bu yıl programımın her verinde keşifler \e araştırmalarla ılgilı büyük bıralan var: 'Amerikan bağımsızlan serisi.' Onlar sıradan olana. kâramaçlı. formüllere dayalı film yapmaya karşı dırenme geleneğini sürdürüvorlar. Bu durumun ne kadar sevinç verıci olduğunu kabul edersinız. Seçtığım filmlerde anlatım dî 1leri. konuları farklı. içinden geldikleri kültürü yansıtışlan özgün çeşitli ulusların sinemacılarını izleyicilere sunmak.. işte benım asıl görevım bu. Ben. her yıl bölümüme. henüz tanınmamış yetenekleri sinemaseverlere tanıtmak geleneğini yerleştirdim. Sonuç olarak bu, sinemasever kültürümüze çok önemli bir katkıdır. - Bölümünüze gösterilen ilgi, izleyicinin artmasıv la birlikte başta ne gibi karşılıkiar aldı? EİPİDES-1994te. FIPRESCI (Uluslararası Film Eleştirmenleı^) jürisi. bölümüm için yaptığım seçimlerden ötürü 'Yeni L'fuklar'a ödül verdi. Aynca 'GeceGölgeleri'indekı kült filmleri serisi. bölümün uzantiM niteliğındedır Gecenın geç saatlerinde alışılmi!; roller bırakılıp orada ne^eli bir sey ir başlıvor. Burada genel kabulleri sorgulayan filmler gösterilivor. Alışılmış film değerlendırmelerinin dışına çıkamayanlara yeni açılımlar getiriyor bu filmler. Bölümün düzenledıği sergiler de çok ilgi çekiyor. 1993'te, fantastık sinemanın ayrıksı ki^iliği David Cronenberg sergisi yaptık. Kanadalı yönetmenin, fılmlerinde yaratmıs olduğu objeler büyük ilgi gördü. Bu yıl da modern sinemanın babalanndan Eisenstein'ın çızimlen ve objelen sunuldu. Sergi. sinemanın 100. yılında bu buyük ustaya tarafımızdan bir teşekkür niteliğindeydi. - Yeni projeleriniz var mı? EİPİDES - Bölüme ılaveler yapmayı diisünuyorum. Selanik'te repertuvar sineması. sinematek yok. Klasiklerden bir v ıdeotek oluşturmak. sinema semınerleri düzenlemek istiyorum. Böylece insanlar sinema konusunda daha genış. bilgi sahibi olabilecekler - Bu yıl festivalde sizi en çok ne etkiledi? EİPİDES-Çok kişisel bir yanıt vereceğım. Büyük bir Türk grubu Selanık'teydi bu yıl. Ve sizin grubunuzun gelişi benim özel mutluluğum oldu. Pek çok şeyi bırbırine benzeyen bu ikı komşu ülkenin sanatla bir iç yakınlaşma kurması. dostluğu da birlikte taşıyacak. Sinema 100 vaşında... Bu da lOOvıllık evrensel bir iletişim demektir. . Biz de iki komşu. bu evrensel iletişimi festivallerde filmlerimizle. sinema ınsanlarımızla sık sık karşılaşarak güçlendırmeliyiz. Tartuffe'a tslami uyarüuııa Kültür Servisi - MoBere'in oyunu Tartuf- fe. Fransa'da yeniden yorumlanıyot Paris'te sahnelenmeye başlayan Tartuffe'da ılk deği- şıklik dekorlarda: Müslüman. Hıristıyan ve Yahudi kültürleri kanşımı bır dekor karşılı- vorönceızlevicileri. lö.yüzyıl Ispanyasıya da Batılı levantenlenn etkisinde kalmış bir Dogu kentınde geçiyor oyun. Oyun, bakımsız kalmış bir evde, Arap mü- zıklenyle başlıyor. Aile reısı Orgon, Müslü- man bır esnafla eski moda bir levanten kan- şımı bırşekildegivinir. Orgon'un kızının ni- şanlısı Valene, Batılı bir kostümle sunulur- ken hızmetçi kız Müslüman kıyafetınde ve tam bir Müslüman gibıdir. Orgon, eve gel- dıği gibi kahvesi tepsi içerisinde sunulur. Oyunun bu kanşık kültür içensinde sunul- masının amacı, evrensel bıranlam kazandır- manm yanı sıra. uyum içensinde bir arada yaşayan kültürlenn karşısındaki bir tehlike- yı vurgulamak. Batılı bir oyun neden Doğu- îu bir atmosfer içerisinde geçıvor sorusu. TartufFe'un belirmesiyle cevaplanır. Tartuf- fe. heybetli görünüşü ve güce açlığıyla ka- nşık kültürler için hem çok çekici hem de tehhkelıdir. Oyun. bu yeni yorumuyla. Mo- lıere'e bağlı kalmadan yeni bir anlam kaza- nıyor. Banşçı. karma bir kültür; Tartuffe'un sınır tanımaz güç ısteği ve köktenciliğınin iş- galıne uğrar. Elbette güç. köktencilik anla- mına gelmıyor. ama köktencilik güce her za- man ıhtiyaç duyuyor. Bırçok köktencı lıder, örneğin Hirter de TartufFe gibi güce ihtiyaç duyuyordu. gücü kullanıyordu. TartufFe benzerleri günümüzde de varlığı- nı sürdürüyor. Rabin'i öldüren köktenci Ya- hudiler. Salman Rüşdi've ölüm fetvası ve- renler ve dığerlen. Tartuffe. lider olmak is- teven. güce aç ınsan tıpı. Hepımiz ev lerımız- de bıreı Tartuffe'la birlikte yaşıvoruz. Oyun bu yönüyle hem geçmışı hem bugünü hem de olası gelecegı gözler önüne seriyor. Kızılca kıyamete beş kala SEVGt SANLI Dramaturgluk nankör ıştır. Bır damla bal uğruna bir çekı odun çığnetir adama. Dizı dızı dosyalar: 'Kaderdahanında ba- lıkavlayanlar' mı ıstersmiz. bır buçuk sav - falık metinle Osmanlı tanhınin en kanlı hailesini sunmayaçalışanlarmı? Bırtakım zırvalan okuya okuya zevkınız körelme- ye başlar. Ama kırk yılın başında gerçek bır parıltıyla karşılaşınca gönenırsiniz. Çektıklerinız. çekeceklerınız koymaz si- ze. Ahraet Oktaj'm "Kurt DJşTsı. Başar Sabuncu'nun "Şerefîye'*sı. Dinçer Sü- mer'ın "Eski Fotoğraİlar"ı. Tuncer Cü- cenoğlu'nun *Oğretmen*'i Edebi Kurul'a kıvançla önerdiğım oyunlar arasındaydı. Genç yazarlardı. Başka alanlarda çok ün- lü ama tiyatroda tartışmasız kendıni kabul ettiremeyen adlar da anımsıyorum. Aziz Nesin'ın "Çiçu"sunun sahne ışıklanna ka- vuşması bazı çabalargerektırdi Oktay Rı- fafın "Yağmur Sıkınhsı" Edebi Kurul'da okunurken yedınci sayfadan sonra "hazi- run" esnemeye başlamıştı. O gece ev e gö- türdüm. Ertesı toplantıda, mutlaka. mut- laka okunmalı. mutlaka. mutlaka oynan- malı diye haddimi aştım. Kanımca tıyat- ro dağannuı seçkin yapıtlanndan birıdır. Mahir Canova. bu kurula üye oldugu dönemde. henüz kısa pantolon giyen oğ- luCivan'ıbırakacakyerbulamazsabızim toplantılara getınrdi. Ara sıra toplantıdan çıkıp sekreter odasında bekleyen çocukla sohbet ederdim. Kım derdi kı, bu çocuk büyücek de beni gerçekten gönendiren sa- yılı oyunlardan birinı yazacak. CivanCanova'nın oyunu denınce. önce babasının yüzü suyu hürmetme kendisıne biraz kolayhk göstenldıği aklıma gelme- dı değil. Ama metnı okuyup. provanm bır bölümünü ızley ınce gördüm ki alnının te- n, alnının akıvla haketmıştir tiyatro ya- zanlar degil tiyatro yazarlan arasında yer almayı. "fannm, ulu tannm... Mümkiinse be- ni kıvamete beş kala voUayıver dünvava. Yaraitilışla >ok ediş arasında. bu ikisi ka- dar tantanalı hiçbtr olav olamayacağına göre ben bari ikincisine tanık ola\ ım..." E\ lerınde otıırup çaylannı y udumlayan bır aile. aile boyu mıkro kıyamet ıle dün- ya çapında makro kıyamet arasında ken- dılennı de binbirlerını de yemeyi sürdü- rtırler. Ana. baba. adam. kadın. tey ze belli eği- limlen. bellı geçmışlerı olan. ama geîe- cekleri olmayan -kıyamefe beş kala kimin gelecegı olabılır kı-. kişiler. kapıcı satıl- mış bile sıradan bırı değil. ermışliğını ılan etmışelegünekarşı... Daha fuayeye gırerken ev eşyalan. bır salon takımı ıle karsılaşıvorsunuz. Bu. sahnedekı eşyaların henüz bozulmamış. kaosa kanşmamış şeklıdır. Salonda seyır- cının tepesınde bir nebülözü andıran. üs- tüne ışık vurdukça tehlıkelı yansımalarla parlayan bır cısim var... Metınde o ağzı ialyaiı canavar.o bizı yutmaya hazırlanan ejderha dıye tanımlanan gök taşını akla getiriyor. Yaklaşan kıyamet mtdir. yoksa bır kıyamet oyunu mu oynanıyor? Bu oyunu izlerken de, tıyarodan aynl- dıktan sonra da bırçok soru takılacak ak- lınıza. IColtuğunuza yaslanıp gevşemek istıyorsanız bu oyun sıze göre değil. "kıyametSulannda"mnKenanl;ıkgı- bı bıryönetmenevetakımruhuylaçalışan iyi bır kadroya düşmek gıbı bır şansı ol- muş. Daha öncekı çalışmalarından özel- likle "Olmayan Kadın"dan anımsayacak- iinız. Kenan Işık başı sonu bellı. çatısı belli kurallara göre çatılmış oyunlardan tat almıyor Seyırcıyı de. kendinı de zora koşmaktan yılmayan bır yönetmen. Böy- lesıne benımsedıği bır oyunda olanca hü- nerını göstermış. Babada Alp Övken sahnede yeniden görmekten mutlu oldugumuz karızmatik biroyuncu. .Anne de Gılman 1^11106^6 Is- tanbula hoşgeldınız denıek istiyorum. Mihail Çehov'un öğütlerıne uyarcasına çeşıtlı açilardan mcelenmışgıbı ınandırı- cı boyutlar katıyor rolüne. Teyzede Tölin Oral böy le bir rolde oy uncunun kapılabi- leceğı abanma tuzağına düşmüyor. Ay- yaşça bır mutsuzluğu. mutsuzca bir ay- yaşlığı ölçüyü kaçırmadan oynamak ko- lay değil. Fazla ölçülü. adetaçekıngen ol- mayı kaldırmayacak roller de var. Dıler- dim ki Avşe Giinşiray. Nasreddin Hoca" nın kızı gıbı kızoğlan kız. altı aylık hami- leolma^ın. Gebelığıni\eçocuğunu bütün dünyaya kafa tutarcasına gıırurla taşısın. Adam'da Bülent Emin.. gerek kızkarde- şı, gerek babasıyla sevgı-nefret ılişkılerı- nı \urguladığı sahnelerdebaşarılı özellik- le. Cem Köroglu'nun dekor ve gıys,ileri. ÖnderAnk'ınışıklantakımoyunununba- şarısını perçinlıyor. Poktnius. Hamlet için şöyle der: "The- re is a method to his madness." "Bu ada- mın çılgınlığında bir vöntem var." Bazı gençlerın y azımda oUun rejıde olsun yap- tıklançılgınlıklardabıryöntenıolınadıgı- nı düşünüyorum zaman zaman. Ama Ci- \an'ın çılgınlığında biryöntem var. ALINTILAR TAHSIN YUCEL Dörtgen Cumhuriyet'in unutulmaz yazarı Uğur Mumcu'nun son yazılannda sık sık kullandığı bir söz vardı: "Bilgi sahibi olmadan fıkir sahibi olmak." Bu söz, hele onun canlı örnekleriyle sorriLrtlaştırılınca, beliriı bır yazar, be- lırli bir politikacı, hatta bir çelışki gibi görunse bile, be- lirti bir bılim adamı türünün temelsız tutumunu ve dü- şük duzeyinı çok güzel sergiliyordu. Adamlar hep yük- sek perdeden görüş belırtıyor, sorunları yağdan kıl çe- ker gibi çözümlüyoriardı, ama biraz yakından bakılın- ca, çozumlerının eksık, yanlış ya da saptırılmış verile- re dayandığı, dolayısıyla hıçbır geçerligi bulunmadığ' görulüyordu. Uğur Mumcu'nun "bilgi" ile "fikir" arasında kurd ğu bu ilişki biraz daha genişletilirse, örneğin her ik; ri, varlıklan ve yoklukları açısından, dörtlü bır kar, ilişkisı (ya da göstergebilimcilerin deyimiyle, bir tergebilimsel dörtgen) içinde ele alınacak olursa, <. cel ve geçmiş olaylar karşısındaki tutumlarımızın dukça tutarlı bır betımlemesine girişilebılir. (A) hem bilgıli, hem fikiıii (B) bılgisiz, ama fikiı (C) bilgili, ama fıkirsız (D) ne bilgili, ne fikir "Bilgi sahibi olmadan fıkir sahibi olma "nın (B) tarr karşıtı, burada kullandığımız yuvarlak deyimiyle "hem bilgili, hem fikirlı" olmadır (A). "Bilgi sahibi olup da fi- kir sahibi olmama" ya da "bilgili, ama fıkirsiz" olma (C) ve "bılgı sahibi de, fıkir sahibi de olmama" ya da "ne bilgili, ne fikirlı" olma (D) durumian da ılk ikilinin art-karşıtları olarak duşünülebılir. Dörtgenımizin geçerlilığı biraz kuşkulu görünebilir. orneğın bilgiden de, fıkirden de yoksun (D) bir sağlık lı insan tasarlanamayacağı söylenebilır. Ama, "bilg sahibi olmadan fıkir sahibi olmak'tan söz ederken, Uğur Mumcu önermesını belirli bir alanla sınırlıyord' ı. Biz de sınırladık mı sorun kalmaz: Hepımiz, nice k >- nularda, bilgiden de, fikirden de yoksunuz. En gü - cel, en yaygın olaylar konusunda hiçbir şey bilmeyt hiçbir şey düşünmeyenler de yok değil. Televizyc cular arada bir halkın arasına inip mıkrofonlarını: kaktaki adama uzattıklan zaman, açıkça görüyr' bunu: kimı yurttaşlarımız, çarpıcı biriçtenlikle,"' yorum, hiçbir şey duşünmüyorum" dıyerek nol> lar konuyu. "Hem bilgili, hem fikirli" kişilerin durumunun şılacak bir yanı yok gibi görünüyor. Bilgiyle "fikir"\n b, bınni koşullandırma bıçimi tartışılabilir kuşkusuz, ta- rihsel ya da ekonomik bır konuda bır düşünce geliş- tirecekseniz. belirli olguları bilmeniz gerekir: soyut bir konuda bır kuram geliştırecekseniz, en azından belir- li bır uslamlama yöntemıni izlemeniz gerekir. ama uyum durumunda. tartışılacak bir şey kalmaz. "Bilgili, ama fikırsız" kışıler (C) deaz değıldir. Görü- nuşte, konusunun uzmanıdıradam. yanı hekımdir, hu- kukçudur, tarihçıdır. size alanına ılişkın aynntılı bılgiler verir, kitaplan bile vardır, gene de size ilettiği bilgileri, birbırine bağlayıp yorumlayamaz, bir başka deyişle bil- giden düşünceye geçemez. Ünıversitelerde bile sık Sık rastlarsınız boylelerine. Gözlerinın önünde olup biten- lerden gereklı sonuçları çıkaramayan bireyın durumu da budur. Ne olursa olsun, dört durumun en çarpıcısı Uğur Mumcu'nun ortaya koyduğu durum (B). Kendisi bir- birınden ilgınç örneklennı vermışti bunun. Bugün de birı çıkıyor, Garip Akımı'nın tek parti döneminde hal- kı gerçeklerden uzaklaştırmak amacıyla desteklendi- ğinı kesınlıyor; bır başkası çıkıyor, 6-7 Eylül olaylann- da yönetımin yansız davrandığını ilerı surüyor. En çarpıcı örneklerden bırini de geçenlerde Tokta- mış Ateş bulup çıkardı. Onun "Insaf Yahu" başhklı ya- zısından (Cumhurıyet, 14.9.1995) öğrendığimize gö- re "çok satan" bır gazetenin ünlü bır yazarı Remuş ye Romulus anrtını I.Ö. 700den (doğru tarih) alıp İ.Ö. 7000'e (uydurma tarih) taşımış, bundan da (bilinen ilk Türkçe yazıtı Orhun Anıtları sunuyor, ancak bu anıtlar 732'den eskıye gıtmıyor diye) Türk toplumunun geri- liğı, bağnazhğı ve körluğü konusunda sonuçlar çıkar- mış. Ateş. bu yazardan bırçok ilgınç parça alıntılamış- tı, biri de şuydu: "Orhun Anıtlan'ndan itıbaren yazıyı kullanmaya başlayan ve kendisinden yedi bın yıl ön- cesıni de tümden reddeden bir beyinsel körlüğün se- faleti çileye döner..." istersenız, şu tümceden çıkan çarpıkanlamların (ya da "fıkırler"\n) bır bölumünu sıralamayı deneyelım: a) "Orhun Anıtlan'ndan itıbaren yazıyı kullanma" ediminin de, "kendisinden yedi bin yıl öncesinı de tümden reddetme" ediminin de öznesi "beyinsel kör- lük", yani yazıyı kullanmak da olumsuz bir edim, ya- zının varlığını yadsımak da; b) 'beyinselkorlük". yazıyı, oandagökten ınmişgi- bi, "Orhun Anıtlan'ndan itıbaren" kullanmış; c) yazı, toplumsal belleğın surekliliğınin bu etkin gü- vencesi, araya Türkler'in "beyinsel körlüğü'nûn gir- mesıyle, bır bencillik, unutkanlık ve yadsıma oğesı ol- muş; d) yadsıma ve unutkanlığın değışmez bir yazgı ola- rak sunulması yetmemiş, bır de halklann yazıyı ne denli geç tanımışlarsa o denli kör, bağnaz, o denlı uy- garlıktan uzak oldukları gibi aykın bır varsayım üretil- miş; e) yalnız bir kışi, yazılı Latınceyı cömertçe altı bin yıl geriye götüren yazar aşmış bu koşulu. ama o da öke- lerın büyük yalnızhğının acısını yenememiş. Ama bunlar neyı gösteriyor bize? Dörtgenımizin kü- çük bir sınıflandırma olarak kaldığını, ilişkılerin derin- liklerine doğru ılerleyebılmek için, her köşesinden ye- ni dörtgenlertüretmekgerektiğıni. Gerçekten de, "ol- ma"nın yanında "görünme'ye de, "b//me"nın yanın- da "sanma "ya ve "ınanma "ya da yer vererek bilgi ile bilgisizliğintürlerinı, bilgi ıle "fikir "\n birbınnı koşullan- dırma biçimlerini, öznenin duşünsel ve aktörel düze- yini vb. belirleyebilseydik, kuru bır sınıflandırma yap- makla kalmazdık belki. çevremizde olup bıtenleri da- ha açık bir biçimde görme olanağmı da bulurduk. Ama bilgisizliğin üretkenliği insanın başını dön- dürüyor. Hans ve Hasan gözaltmda Kültür Servisi - Istanbul Kıtap Fuan'ndan dönen karıkatünst Erdoğan Karayerın beraberinde getirdıği "Hans \e Hasan" kankatür albümlerine Stuttgart havaalanı polıslerı tarafından el konuldu. Turk ve Altnan dostluğunu simgeleyen kankatür bantlardan oluşan albüme, Türkıye'yı düşünce suçu ve ınsan hakları ihlallerinden dolavı eleştiren Almanya'nın bu tutuınu şaşkınlık yarattı. Özellikle içinde gamalı haç ve "Tıırken raus' yazılı kankatürlen ınceleyen polısler. Erdoğan Karayel ve Merhaba gazetesı sahibi Hüseyin $enol"u. 1.5 saat sorguladıktan sonra sahverdıler. Albümlere ı^e ıncelendikteıı sonra karar verıleceğı belırtılerek el konuldu. Batı Cephesinde Yenî Bin Şey Yok'a 36 milyar ANKARA(A\KA)-Remarque'nin -Batı CepheMnde Yenı Bır Şey Yok" adlı romanının onjınal el yazmasınııı düzenlenecek açık arttırmada 1 mılyon marka (yaklaşık 36 milyar TL) satılabıleeeğı bıldirıldı L>un ^iiredir kaybolduğu >anılan el yaznıaları, 1 aralık urıhınde Sotheby Müzayede Salonu'nda satışa sunulacak. Roman. 1928 yılında Berlin'de yayımlanmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle