22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 KASIM 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 UYCARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCİ İstanburun Karadeniz'e sığınan ilçesinde kültür ve doğa betona karşı direniyor: Şile artık yol aym ııııula... ile denilince akla elbette ki hemen "şilebezi'' geliyor. Bir de o coşku dolu ve bereketli Şılebezi Kültür Şenlikleri... Kuşkusuz Şile'nin iklimi, doğası ve şu "alçakgönüDü ahşap evleri" böylesine yumuşak ve bir o kadar da insancıl uyum içerisinde olmasaydı, belki de Şileli kadınlar böylesine "zarifbiryarancüığın" hakh gururunu taşıyamazfardı. Yine bu yarartcılığın ürünü olan şilebezi de olmasaydı. belki de o kültür şenlikleri öylesine duygu yüklü şiırlerle sarmaş dolaş geçmeyecekti. Cemal Süreya da aynı şenliklerden birinde Şıle'ye geldiğinde. bu çarpıcı kıvı kentini "denize basamaklarla. hayır salıncaklaria inen çok şirin bir yer" dıye tanımlamayacaktı. Aslında. Cemal Süreya'nın. "Şile, tstanbul 'Karadenız!'derdemez kurulmuş bir kasaba" şeklindekı tanımı bu ilçeye ilk kez ulaşanlar için sanki daha bir gerçekçi ve ortak - duvgulan yansıtıyor. Çünkü. benzer şekilde Salâh Birsel de Istanbulcian yolaçıkıp Şıle'ye varabilmek için şunun şurasında • sadece 70 km. olan sözüm ona asfalt yolu tam 2 saatte ve bınbir güçlükle aşabilmiş olacak ki "Şile" adını taşıyan şiirinin daha ilk dizelerine şöyle başlıyor: ~ "O kadar uzanacaksınız ki Alemdağ'dan Şile'ye düşeceksiniz..." Evet. Şile sanki tstanbul'dan kaçarcasına ondan uzaklaşmış: ama «muhteşem komşusundan çok da ayn ; düşmemek için Karadeniz'de rastladığı ilk kumsalın hemen yanıbaşındaki sarp > ve yeşil yamaçlara kurulmuş. Istanbul ise 1.0. 7. yüzyıldan bu yana. yani neredeyse kendi kent tarihı kadar eskiye dayanan bu sevdalı komşusuna, 2 700 yıllık tarihine ve eşsiz doğasma karşın ancak 1990'lardaSÎT kavramıyla tanışabilen Şile'de bu taiihsiz gecikmeden ötürü koruma bilinci yeterince güçlenemiyor. Eğer, geleneksel ahşap yapılara da göz diken yüksek imar rantı sonunda galip gelirse Şile özgün kimliğini tümüyle yitirebilir ve istanburun yeni gelişen herhangi bir semtindeki gibi kişiliksiz yağma yapılaşmasının altında ezilerek kalan güzelliklerini de betonlaşmaya kurban edebilir... Ahşap evlerdeki huzurlu yaşam olmasaydı, aynı zerafetin ürünü olan Şilebezi kadınlann hünerlielleri\leyaratılabilirmiydi? doğrusu hiç de vefalı davranmamış. Özellikle şu son yüzyılın son çeyreğinde, bir yandan kendi yakasına yapişan betonlaşma ve yağma yapılaşmasını "kamyonlara yükleyip n Şile'nin de üzerine üzerine göndermiş. Öbür yandan ise hiç değılse şu delik deşik ettiğı yolunu olsun biraz düzenleyip bu güzel ılçesine olan "rant borcunu" 1 ödemeyı aklına bile getirmemış. O nedenle daha yoiun yansına bile gelmeden. hele ilk kez eidenler için Şıle"ye ulaşabılmek ve Istanbul'un Karadeniz'e sığınan bu küskün güzeliyle buluşabilmek sanki bir efsane. Hiç kuşkusuz. yine aynı nedenle Şile'ye vanldığında son yıliarın üriinü olan çirkinliklerini bile "güzel" görmek ise sanki o zorlu yolun çilesini çekmenin bir tesellisi... Kimileri diyor ki yeni yapılmakta olan devlet karayolu yakında açıldığında. bu dur durak bilmeyen imar işgali iyice çığnndan çıkacak. Doğru. Böyle bir tehlike "ürkütücü düzeyde'" var. Ama. söyler misiniz: bugüne dek Şile'ye kolay ulaşılamadı da yağma ve betonlaşma kendisine geçit mi bulamadı? Istanbul'u tutsak alan talancılık artık öylesine güçlü ve yaygın bir orduya sahip ki dağ. taş, vadi. orman demeden durmadan ılerliyor. Karşısında "dur" diyecek bir kamu otoritesini de artık hiç görmeyen bu yıkım ve yağma ordusu. zaten işgal edeceği yerlere önce insanlan değil: inşaat malzemelenni taşıyor. Milyarlık villalar ormanlann içınde ve kamyon yollannın sonunda satışa hazır olduktan sonra ise sıra "müşteriler" için düzgün bir yola geliyor. Tam bu aşamaaa ise devreye artık Karayollan giri) or ve "rant harekâtı" kamu hizmetiyle de noktalanmış oluyor. Şile'de de şimdılerde işte böyle oluyor. Kendısı çırkinleşirken sadece yolu güzelleşiyor... Geçmişten bugüne Şile Şile'nin uygarlık geç- mişi neredeyse İstanbul kadar eski birtarihedaya- nıyor. I.Ö. 7 yüzyıldan bu yana Hititler. Frigyalı- lar. Romalılar, Bizansüiar ve Osmanlılar. bu tarihe kültür katan izler bırakı- yorlar. Çeşitli kaynaklara göre Şile'yi Kocaeli Yarıma- dası'na egemen olan Bi- tinya Krallığı bir ticaret ve balıkçılık köyü olarak kurmuş. Şile adının ise eski Yunancadakı "yaban çiçeği" sözcüğünden gel- diği sanılıyor ve tarih içinde "AschUVPnBee", "Artane", "Kilia" gibi isimler de yine Şile için kullanılıyor. BıtinyaKralıIII.Niko- med'ın ölümünden sonra vasivetı üzerine Roma egemenliğine gıren Şile. ımparatorDiokletion'un baskısı nedeniyle İz- mıtten kaçan Hıristiyan- lann sığındıklan birmer- kez olmuş. Daha sonra da Yıldırım Beyazıt döne- mınde Osmanlı devletine katılıncaya kadar bir Bi- zans kenti olarak yaşa- mış... Şile'nin yakın tarihi de Istanbul'un yazgısıyla aynıdır. I. Dünya Sava- şı'ndan sonra Mondros Mütarekesi'ne bağlı ola- rak "Boğazlar Bölgesi" içinde sayılan Şile, 1922'yedek Ingıliz işga- li altında kalır. Bağımsız- lık savaşının ardından 6 Ekim 1922"de Istanbul'a giren Ulusal Ordu, 7 ekim günü de Şile'yi ye- niden Türkiye'nin ege- menliğine geri alır. Bu zengin tarihin bu- gün en güçlü tanığı. kuş- kusuz 12 m. yüksekliğin- deki Şfle Kalesi'dir. Ayn- ca Yeşil Vadi yakınlann- daki Bizanslılardan kal- ma Heciz Kalesi, Hasanlı Köyü'ndekı aynı dönem- lere aıt Sankavak Kalesi, yörenin yine tarih boyun- ca önemli bir merkez ol- duğunu belgeler. Bugünkü Şile'nin sim- gesi olan büyük deniz fe- neri ise 1858'de Fransız- lar tarafından yapılmış. Sofular Köyü'ndeki ün- lü mağara ise Romalılar- dan kaçan izmitli Hınsti- yanlann kilise olarak kul- İandıklan diğer bir önem- li tarihsel yer. Şile'de ay- nca liman kesiminde'ki Bizanslılara ait Kızlar Hamamı ile kent merke- zinde Osmanlılara ait Es- ki Hamam var. 1883'te tngilizlerin inşa ettikleri "tahlisiye binalan"da geçmişe ait anılan yann- lara taşıyorlar. Şile'nin geleneksel kent dokusunu ise çoğun- luğu kestane ağacından yapılan ve doğal çevrey- îe olan uyumu mükem- mel bir peyzaj veren ah- şap sivil mimaıiık örnek- ler oluşturuyor. Batı Ka- radeniz kıyı mimarlık kültürü ile Istanbul'daki ahşap yapı sanatının yalm bir çizgide birleşmesini sımgeleyen bu evler, 1940'lara kadar yaygın yapı tarzı olarak inşaedil- mişler. Bugün ise kent içinde 160 kadar koruma karan olan örnekleri var. Ancak. Şile genelindeki yoğun imar süreci nede- niyle yıkım istekleriyle de karşı karşıyalar... Doğanın dostu, rantııı düsmanı evler Apartmanlar arasında sıkışmış bir ahşap Şile evi, hemen önünde Şilebezi işle\ en kadın he\ ke- lini sanki kendi güvencesi olarak da görüyor. Şile O kadar uzanacaksınız ki Alemdağ'dan Şile'ye düşeceksiniz. Bakacaksınız ki Cenevizler Gerineceksiniz ki gök gök Taş taş güleceksiniz Bir yalnızlığınızı yoklayacaksınız Ayazma Bir akıncılığınızı yoklayacaksınız Kumbaba Kayalan dost bileceksiniz. Affedersiniz bayanlar ürpereceksiniz Aşklannız olacak midyelerin katında Lüferlerte öpüşeceksiniz O kadar yüzeceksiniz ki yüzmenizden Karedeniz genişleyecek Salâh Birsel Şile'nin simgesi olan ünlii feneri yöresel evlerle birlikte yıllardır sevgi dolu bir komşuluk içerisinde- (Fotoğraflar: OKTAY EKİNCl) A slında. Şile'nin hep güzel kalması için. /M yanı yerel kimliğini oluşturan özgün X-t kent dokusunun ve doğaya saygılı vö- -Z JL. resel yapı karaktennin betonlaşmaya tü- müyle yenık düşmemesı için al ınmış bir dizı "yasaT"önlemlerde\ar. Geçkalın- mış bıleolsa, hiç değilse kalanı kurtarmak ve bun- dan sonra duyarsızlığa eeçit vermemek açısından 1991 ve 1992 yıllanndaki koruma \e kentsel SlT kararları büyük önem taşıyor. Belediye ile Koruma Kurulu'nun Türkiye'nin özleminiduyduğubiranlayışbirlığıiçensındebaş- lattıklan çalışmalann sonucunda. 1991 yılı eylül ayında korunması gerekli sivıl mimarlık örneğı olarak saptanan 160 kadar yapıdan 125 tanesının yoğun olarak bir arada bulunduğu eski verleşme bölgesi de 1992 yılı ocak ayında SlT statüsü ıçerı- sıne alınıyor. Bövlece. yine Koruma Kurulu'nun 20.11.1990 tarihınde ilk kez ılan ettıği Şile "Do- ğal SİT"ve "Kentsel SİT"alanları karannı izleyen kısa bir süre ıçensınde. Koruma Amaçlı İmar Pla- nı'na temel oluşturacak yapı tescıllen \e bölge sı- nınnaılışkınkararlarda 28.01.1992 "detamamlan- mışolu\or. Bu kararlara dayalı olarak üretilen ımarplanla- nnda ise özellikle sahıl şerıdi. kumsal alanlar. Kumbaba Tepesı. adacıklar ve koylar doğal SİT kapsamında koruma\a alınmış. ve Şılenın denız- den görünen siluetının daha fazla _________ bozulmaması ıçın sınırlı yapılanma kararlannın getinldığı bir kondor oluşturulmuş. Yöresel mimari kimliği taşıyan geleneksel yapılann yoğun olarak yer aldığı Üsküdar Caddesı'nin do- ğusu ile Fener Caddesi'nın batısı arasında kalan eski yerleşme böl- gesi ise yine Şile Feneri çevresinde- ki yeni yapılaşma alanı \e Maşatlık semtiyle de sınırlanacak şekilde kentsel SlT olarak planlanmış ve bu kesimde de özgün dokunun doğal \ e kültürel özellıklenv le bırl ıkte ko- runması süreci başlatılmış. Ne v ar kı bu önemli ve duyarlı ça- balarla Şile'nin eski güzelliklerinın ve o alçakgönüllü kıyı kültürünün vaşatılması için "yasal önlem- ler*"bellı ölçüde alınmış gıbı görü- nüyorsa da yine Şılenın gidereic ge- neline egemen olmava baijlayan "rant kültürünün" baskısı altında bu yasal önlemlerın yeterli sonuç ^ ^ ^ ^ ^ ^ _ ^ verip vermeyeceğı ise tartışma ko- nusu. Özellikle kımı tescıllı ev sahıplen. daha ön- ce yanıbaşlarında ınşa edılen \a da iki sokak öte- de yükselen apartmanlann sahıplenne sağladığı yüksek ranttan yoksun kalmanm gerilımı ve pani- ğı içerisinde, yakın yıllara kadar sev ıp okşadıkları o güzelim ahşap ev lerı şimdi artık "tahta baraka- lar" dıyerek deyım yenndeyse lanetliyorlar. 193Ö'lardan. 1940'lardan kalma bu "kestaneev- ler"ın neresinın "eskieser" sayıldığını ısyan eder- cesine sorgulajan bu insanlar. koruma konusunun hem kendi kışıliklen hem de Şile'nin geleceğı ve esenlıği açısından ne kadar büyük ya^amsal önem taşıdığı konusunda aydınlatıcı çabalardan ve kül- türel etkınliklerden de yoksun durumdalar. Böyle olunca da bir yandan turistık broşürlerine sadece o kestane ağacından yapılmış sevımlı Şile evlennın fotoğrafını basarlarken öbür yandan yine "rurizm adına"(!) aynı evlerı hemen yıkıp yerine kültür yoksunu garip bınalan dikmenın çelişkısıni yaşı- yorlar. Nitekim. bu çelişki. Mimarlar Odası'nın 14 Ekim 1995 günü Şile'de belediye ile birlikte düzen- lediği "Koruma vetmarSorunlan" konulu panel- de hemen tüm yönlerıyle ortaya çıktı. Başlangıçta hemen herkes Şile'nin tarihsel ve doğal güzelliklerınin korunmasından yana konuş- malar yaparken panelin tartışma bölümünde söz alan kımı Şıleliler bu korumanın getırdiğı "ekono- mik öz>«riyi" artık gösteremeyeceklenni belırttı- ler. Mimarve fotoğraf sanatçısı Prof. Dr. RehaGü- naj'ın vıllardır Şile'yi tanıtmak ıçın sürdürdüğü ça- baîan da "koruma kararlanna nedcn olduğu için" kızgınlıkla karşılayan bu "vefasız" Şıleliler. duyar- lı sanatçının yine Şile'de beton bir v illa ya da apart- man dairesı almak yerine eski bir ahşap evi alıp onarmış olmasına bile sanki tepkılıydıler. Belediye Başkanı Şeceattin Güney ise bir yan- dan son günlenn en önemli çevre sorununu oluş- turan Karakiraz Köyü'ndeki dev çöp dökme ala- nından yöresını hakh olarak kurtarmaya çalışırken öbür yandan aynıormanlık doğanın aslında bir par- çası sayılan ahşap evlerı betonlaşmanuı hışmından kımm koruyacağı konusunda tam bir kararsızlık ve açmaz içındeydi. Ekonomik geleceklerıni artık tümüyle "imar haklanna" bağlayan Şilelılerin eski evlenni yık- ma konusundakı ısrarlan karşısında. hem "seçmen- lerini kollamak"hem de yasalan uygulamak gıbı ıçınden çıkılması zor bir sıyası gerilım içerisinde çözüm arayan Belediye Başkanı Güney, sonunda tüm sorumluluğu "devletin ilgisizliğine" bağlaya- rak şöyle rahatlıyordu: "- Biz belediye olarak tarihi Şile Kalesi'ni onar- mak için devlerten kredi bile alamıvoruz. \ atandaş bu evleri nasıl vc hangi parasıyla onaracak?-" _____________ Kuşkusuz, başkanın bu ser- zenişinde haklılık payı büyük olmasına karşın galiba asıl so- run Şile'deki genel imar anla- y ışının korumav ı değıl, yıkma- yı özendiren duyarsız kararla- nndan kaynaklanıyor. Eğer Şile, örneğin bir Kuşa- dası, Marmaris vb. yerler gıbı tunzm denilince sadece büyük otellen ve tatıl konutlan sıtele- rinı tercıh ederse elbette ki asıl güzelliğıni oluşturan doğal ve kentsel dokusunun gerçekte "en değerii rurizm potansiyeü- ni"oluşturduğunun da farkına varamayacaktır. Yine bu > an- lış tercih yüzünden yöresel de- ğerlerini tümüyle yitirdiğinde ise artık son pişmanlık hiç fay- da vermeyecektır. Ama, eğer yine Şile, Türkiye'deki benzer yerleşmelerde bugün artık "fa- cia"boyutuna geîen gelişme- ___________ lerden ders alarak özellikle kendisınin de vaktıyle çok iyı bıldiğı "pansiyonculuğu"temel tunzm ve ımarpo- lıtıkası olarak yeniden benimserse işte o zaman bütün bu "koruma gerilimleri" de ortadan kal- kabilır ve geleneksel yapılar, yine geleneksel halk konukseverliğınin insancıl turızmıne hızmet ede- bılır. Elbette bunu da aslında Şilelilenn tek başlanna kabul edıp benimsemelerı yetmıyor. Gerçekten. dev letın de artık özellikle tunzm kredilenni "yıkıa betonlaşmaya"değil: korumacı projelere ve buna da>alı pansiyonculuğa akıtması gerekiyor. Hele Toplu Konut ldaresi'nin birkaç yıldır söz verdiği "geleneksel konutlara onanm kredisi" u>- gulamasına hiç değılse şu "HABÎTATın hahnna" artık başlaması. sıra hemen Şile'ye gelmese bile çok şeyı değıştirecek ve belki de umutlan coşhırup koruma bılıncmi de yeniden yükseltecek... Evet. Deyim yenndeyse Şile bugün her yönüyle bir karar aşamasmda. Yalnız bırakıhrsa rant ekonomısı bu güzelliği hemen yutup yok etmek üzere. Ama des- tek venlır ve korumadân yana bir dırenış cephesı de oluşturularak devletin de ilgısi yönlendinlebilir- se Karadenız'in en ünlü ve büyük feneri yine hep o güzel doğası ve dokusu ile parlamasını sür- dürebılir... Üstelik. Istanbul'a artık yeni biryolladabağlan- mış olarak... elediye Başkanı Şeceattin Güney bir yandan son günlerin en önemli çevre sorununu oluşturan Karakiraz'daki dev çöp dökme alanmdan yöresini kurtarmaya çalışırken öbür yandan ahşap evleri betonlaşmanın hışmından kimin koruyacağı konusunda tam bir kararsızlık ve açmaz içindeydi. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL 1. Uluslaranası Eskişehir Festivali'nin Ardından... Küreselleşmenin beraberinde önemli ölçüde bir tekdüzeleşmeyi de getırdiği bir dünyada -neyse kü- hâlâ kentlerin kültürel ve sanatsal kimliklerinin ağır bastığı, bu kimliklerin kentler için önemlı bir saygın- lık kaynağı olduğu zamanlan yaşıyoruz. Geçen haftalarda, 7-15 Ekim 1995 tarihlerı arasın- da gerçekleştirilen 1. Uluslararası Eskişehir Festıva- li, bu bağlamda ele alındığı takdirde. bir yandan çok zengin bir tarih ve kültür geleneğıyle öte yandan da banndırdığı ikı üniversiteyle geniş boyutlu sanatsal etkinlikler için çoktandır en elverışli zemini oluşturan Eskişehirin hak ettiği bir kimliğin tescili diye nitelen- dirilebilir. Festivalin Zeytinoğlu Eğıtim, Bilim ve Kültür Vak- fı tarafından düzenlenmiş olması ise kuşaklar boyu aynı kentte yaşayanların kentlerine sahip çıkma bi- çimlerinin, başka deyişle "kentsoyluluğun" çok an- lamlı bir ömeğini oluşturmuştur. Eskişehir'deki iki üniversiteden bıri olan Anadolu Üniversitesi bünyesinde. tiyatro ve müzik bölümleri bulunan bir Devlet Konservatuvarı ile sanatın çeşitli dallarında eğitim veren bir Güzel Sanatlar Fakülte- s/'nin, aynca sinema, televizyon ve ıletişim sanatları alanlarında öğrenci yetıştiren bir iletişim Bilimlerı Fa- kültesi'nin bulunduğu düşünülürse uluslararası bir festivalin çekirdek sayılabilecek doğal izleyici kitle- sinin bu kentte hazır olduğu da kendiliğinden anla- şılır. Zaten uygulama da bu doğrultuda gerçekleşmiş. 1. Uluslararası Eskişehir Festıvali'ne ünıversite öğ- rencılerinin izleyici olarak katılımı, rekordenebilecek birtabloyu sergilemiştir. Yetkililerden edindiğimiz bil- giye göre festival etkinlıklerinin yaklaşık on beş bin kişi tarafından izlenmiş olması ise böyle bir etkınlığin ne oranda "zaten beklenmiş" olduğunun bir başka göstergesidir. Festival çerçevesinde müzik, tiyatro ve dans sa- natlarının yanında, örneğin "Fransız Fılmleri Hafta- sı" gibi bir sinema etkinliğine ve yeni kurulan Eski- şehir Fotoğraf Sanatı Derneği'nce (EFSAD) düzen- lenen "Frigya'dan Eskışehir'e"ad\\, Eskişehir çerçe- vesindeki arkeolojik eserleri konu alan bir sergiye de yer verilmiş olması, gelecekyıllarda festivalin kapsa- mının çok daha genişleyeceğine ilişkin ipuçları diye yorumlanabilir. Bu arada, 1. Uluslararası Eskişehir Festivali'nin önemli bir yıldönümüyle>4nado/u Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'run onuncu kuruluş yıldönümüy- le buluşması, festivalin başlangıç tarihi olan 7 ekımin ise tamamı AÜ Devlet Konservatuvan Tiyatro Bölü- mü'nü bitirenlerden oluşma Eskişehir Tıyatora Kum- panyas/'nın, yani Eskişehir'de kurulan -ve festıvale "Rumuz Goncagül" adlı oyunla katılan- tek özel ti- yatronun birınci yaş gününe rastlaması, kanımızca bu etkınlığe ayn bir anlam keızandırmıştır. Eskişehir'deki bu uluslararası festivalin bir başka önemi, bu gibi etkinlikler bağlamında üniversitelerle işbirliği yapmanın ne kadar verımlı sonuçlardoğura- bileceğinin açıkça ve örnek niteliğiyle ortaya çıkmış olmasından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de Zey- tinoğlu Vakfı ile Anadolu Üniversitesi arasında bu festival için organik bir ortak çalışma zemini oluştu- rulmuş, üniversite kampusunun etkinlıklere açılma- sının ötesinde üniversite. çeşitli bırimleriyle festiva- lin tanıtımına da geniş ölçüde katkıda bulunmuştur. Daha ilk yıl festival yönetimi ile üniversite arasında böyle bir organik bağın kurulabilmiş olması, hiç kuş- kusuz gelecekte daha üretken karşılıklı etkileşimleri gündeme getirebilecektir. Öte yandan festivalin adındaki "uluslararası" söz- cüğünün göstermelik olarak kalmamış olması. örne- ğin Alman Petersen Dörtlüsü, Ingiliz blues sanatçısı Otis Brand, Yıldız İbrahimova-Ognian Videv Caz ıki- lısi ve Lınga Danse Projet gibi gerçekten uluslarara- sı nitelikteki topluluk ve sanatçıların katılımlannın ger- çekleşmesi, bu işın daha başlangıçta ne kadar cid- di tutulduğunu göstermektedir. Bu nokta. özellikle gelecek yıllarda beklenen katılımlann sağlanması ba- kımından önem taşımaktadır. Festivalin ardından bazı kişi ve çevrelerce bu et- kinliğin gerekliliği konusunda dile getirilen kuşkula- ra gelince bunlar, 'heryeni'ye kaçınılmaz olarak eş- lik eden olgular sayılmalıdır. Bir zamanlar. İstanbul Festivali'nin ilk yıllarında da bu gibi kuşkulara rast- landığı, ama yıliarın akışı içerisinde bu etkinliğin Is- tanbul'un uluslararası kimliğının ne kadar aynlmaz bir parçasınadönüştüğü unutulmamalıdır. "Burayahar- canan para, başka amaçlara harcansaydı daha iyi ol- maz mıydr?" gibilerden sorular, her zaman kültür ve sanat etkinliklerinin kaderinin neredeyse değışmez birparçası olagelmiştir. Ama Ikinci Dünya Savaşı'nın bitiminden hemen sonra, neredeyse dörtte üçü aç ve açıkta olan Viyana halkının, kentte önce opera bi- nasının yeniden onarılıp hizmete açılması yolunda oy kullanması örneğinin de çok açık biçimde sergiledi- ği gibi, sanat, her zaman toplumların en büyük "aç- lıklanndan" biri olagelmiştir. Bu satıriarı yazarken Anadolu Üniversitesi'nin sa- nata gönül vermiş eski rektörü Prof. Dr. Yılmaz Bü- yükerşen'in bir konuşmamız sırasında söyledıkleri- ni anımsadım. Prof. Büyükerşen, o konuşmada, "Es- kişehir, tarihi boyunca bu ülkede hep önemli 'ilk'/e- rin beşiği olmuştur, bundan sonra da neden olma- s/n?"demişti. İstanbul. Ankara ve Izmir gibi üç bü- yük kentin ardından, bu çapta bir uluslararası etkin- liği gerçekleştiren ilk Anadolu kentinin Eskişehir ol- duğunu düşününce, yukarıda ahntıladığım sözü de anmadan edemedim. Bundan böyle yalnız Zeytinoğlu Vakfı'na değil, ama Eskişehir'de yardımı dokunabilecek bütün kişi ve kurumlara düşen, bu festivalin gelecektekı boyut- lannın gelişmesi için hiçbir çabadan kaçınmamak- tadır. Atatüpk'ün evliliği TRT'de ANKARA (UBA)-Atatürk'ün Latıfe Hanım'la yaptığı evliliği ile boşanmasının övküsü. TRT tarafından bir TV filmiyle ekrana getınlecek. Senaryosunu. rejısör Halit Refiğ'in yazdığı filmin çekiminin 1996 yılı sonuna kadar tamamlanması beklenıyor 1989 yılında Kültür Bakanlıği tarafından 10 Türk yazanna ısmarlanan Atatürk senaryolan içinde yer alan "Gazı ile Latife "nin senaryosu ÎRT'den onay alınca. TRT ve Kültür Bakanlığı arasında çekim protokolü imzalanması planlanıyor. Kültür Bakanlığı'nın 50 milyar lira bütçe katkısında bulunacağı filmde iki başrol, 48 bırinci derece rol ve 3 bin de figüran \ar. Atatürk'ü canlandırmak için Rutkay .Azız. Lemı Bilgın, Cüne>t Çalışkur gibi aktörler. Latife Hanım'ı canlandırmak için de Zuhal Olcay ile Serap Aksoy düşünülüyor. Italyan sanatçılardan sergi ANKAR4(.\A)-TCDD ve ftalyan Kültür Merkezi işbirliğiyle düzenlenen, iki Italyan sanatçının "Uzaklık Sanıldığından da Yakın" adlı resim sergisi dün açıldı. TCDD Gar Sanat Galerisi'nde düzenlenen sergıde, ressam Manna Piatti ve Oscar Fonti'nin tabloları yer alacak. Sergi 15 kasıma kadar, pazargünlen hanç. her gün saat 08.30-17.30 saatleri arasında gezılebilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle