22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 EKİM1995SALI 12 KULTUR DERCİLER ARASINDA TEOMAN AKTİ1REL Dü sorunu ve eleştiri tarbşmasıDergilerarasındagezinirkenyanımız- da ne iğne. ne çuvaldız, ne eleştiri, ne \ e- riştin olacak. Şöyle birdeğini. bir dokun- durma. bir duyuru. bir tanıtma. belki bir dürtü... Düşünmeye. tartışmaya birçağ- n. Ara sıra, elimiz erdiğince yabancı der- gilere uzanmayı deneyeceğiz; taşra der- gilenne. yerel dergilere ılgi çekmeye, so- runlannı dile getirmeye çabalayacağız. Kimbilir ne güzel, ne çok dergiler ya- yımlanıyordurbilımyurtlannda. ünıver- sitelerde. fakültelerde? Elimize geçtikçe. gözümüze iliştikçe söyleşime girmek di- leginde\iz... (Adresimiz: Cumhuriyet Gazetesi, Kültür Bölümü Yönetmeni Handan Şenköken.) Üç dört yıl önce Sayın Ahmet Koca- man, Kamile İmer'in "Dil ve Toplum" adlı kitabını tanıtırken şöyle diyordu: "Dil incelemelerini geniş açılı bir biçim- de ele alan alanlararası çalışmalarda son elli yılda önemli gelişmeler sağlanmıştır. Başlangıçta bulanıklık, belirsi/lik içinde görünen bu karnıa bilinı alanlarından özcllikle ruhdilbilim ve toplumdilbilim giiniimüziin gözde çalışma alanlan hali- negelmişlerdir. Ruhdilbilim genişanlam- da dil ile zihin arasındaki ilişkilene eğilme- si bakımından ilgi çekerken. toplumdil- bilim dil ile toplumun etküeşimini bütün boyutlan ile ele almaktadır. Dilbilim ile toplumbilimin kesişme noktasında yer alan toplumdilbilimin inceleme alanlan arasında toplum kümelerinin düsel kim- likleri. dile karşı takınılan loplumsal ta- \ır. öiçünlü \e ölçünlü olmayan dil biçim- leri. ulusal dil kullanım düzenleri, dil de- ğişkeleri ve kullanım düzlemleri ikidilli- lik. çokdillilik gibi konular bulunnıakta- dır." Ankara'da yılda bir kez yayımlanan "Dilbilim Araştırmalan 1995" (Bizim Büro Basımevi. Selanik Cad. T811 Kı- zılay Ankara) dergi biçimindeki yapıtın "ÖnsöaTünde şu bilgüere yer veriliyor: "1994 yılı. dil sorunlarının. özellikle Türkçenin kullanımı ile ilgili sorunların yoğun olarak tartışıldığı bir >ıl oldu. Dil- bilimciler önce 8. Ulusal Dilbilim Toplan- üsı için İstanhul İ'nivershesi'nde bir ara- ya geldiler. Bunun ardından 4-6 Ağustos 1994'te Almanyanın Mainz kentinde 7. Uluslararası Türk Dilbilim Toplannsıya- pıldı. Her iki toplanti da Türk dilbilimi tartışmalarına yeni boyutlar kazandıran tartışmalar için ortam hazırladı. Bıınla- nn ardından Dil Derneği'nin Ekim 1994'te düzenlediği Kitle lletişim Araç- lannın Dili' konulu toplantı, basından yeterli ilgiyi görmese de, dilciler ve dil ko- nulanna yakınlık duyanlar arasında ve- rimli tartışmalara tanıklık etti. 1994'ün son günlerinde DTCF'de dü/enlenen 'Kentleşme ve Dil' konulu toplantı ken- di içinde bütünlüğü olan. konulan dil- kiiltiir-toplum bağlamında irdeleyen bir toplantıydı; butoplantıdavapılan konuş- malan iîginç bulacağınızı düşünerek ya- yımlıyoruz. Türkçe konusunda ilginç yazılar Bu çerçevede dilbiiim araştırmaları 1994'te duyurduğumuz toplumdilbilim özel böliimüne gelen yazılardan bir top- lamı da sunuy oruz... Dilbilim Araştırma- lan 199S'te sesbilimden edinbilime uza- nan geniş bir çerçevede yer alan öteki ya- zıları da ilginç bulacağınızı düşünüyo- ruz." Gerçekten ilginç yazılarla karşılaşıyo- ruz. Ömeğin: RuşenKeleş'in 'Kentleşme ve Türkçe*. Talat Tekin'in 'Kentlileşme ve Türkçe'. Doğan Aksan'in 'Kentleşme ve Dile Yansımasf, Kamile İmer'in yine 'Kentleşme ve Türkçe', Ahmet Koca- man'ın 'Kentleşme ve Dil', yine Kamile İmer'in "Toplumsal SüreçkTİn Dile Yan- sıması", Arda Denkel'ın 'Dil ve Evrim'. Ünsal Özünlü'nün 'İletişimde Patlama- lar\ Lütfıye Oktar'ın 'Yazılı İletişimin Toplumsal Boyutlan", \ b.... Bu türlü incelemelerin. araştırmalann gerek dil gerek Türkçe konulannda. tar- tışmalarda yararlı. verimli. daha bir bi- linçli ve düzeyli sonuçlara. ürünlere ula- şacağımızı umuvoruz. Yine Ankara'da yayımlanan AÜ TÖ- MER'in Dil Dergisi (Sayı: 34 - Ağustos 19951 de ilginç konular içermekte. Türk- çenin yazım kurallanyla ilgili tartışma- lar sürüp girmekte. Dr. Ender Ateşman "Yazım Kılavuzlanmız" başlıklı ıncele- mesinde bu alandaki karmaşaya dikka- timizi çekiyor. Eleştirilerveönerilerbö- lümünde - incelediği 5 kılavuzu göz önünde tutarak- şu sonuca. yargıya varı- yor: "Hiçbir yazım kılavuzu tek başına kullanılabilirdurumda değildir. Dili doğ- ru kullanmak isteyenler, yazım kılavuzu- nun y anı sıra dört-beş başka sözlüğe da- ha ihtiyaç duymaktadırlar. Hatta bazı sözlükkr ve ansiklopediler daha kapsam- lı ve daha güvenilir sözcük listeleri niteli- ğindedirler. Oysa, bir va/ım kılavu/un- dan beklenen, özellikle mesleği geregi sık ve çok yazmak zorunda olan kişilerin. el- lerinin altında bulunan yazım kıla\uzu- na bakarak en kısa zamanda istedikieri bilgive ulaşmalaruıı sağlamasıdır. Vazun kılavuzlarından hiçbirisi, bu biçimiyle kullanıcının gereksinimini karştlayacak nitelikte değildir." Dil Dergisi'nin yine bu sayısında Ve- nedik Üniversitesi Türk Dili Öğretim Üyesi AsımTanış,"TürkCumhuriyetle- ri - Türk L luslan arasında Ortak Dil - Ortak Türkçe I" konulu yazısında. "Şimdi söz konusu olan, bu yüz> ıllar bo- \unca olmuş dağılma\ı. parçalanma>ı derleyip toplamak, bir ara>a getirmek- tir" dedikten sonra "Gerçekte Italva'da- ki durum. a>rılık. Türk cumhuriyetleri uluslannın konuştuklan diller arasında- kilerden çok daha derin. kapatılmaz gi- bi görünmekle birlikte bunda başarıh olunduğuna göre, Türk cumhuriyetleri - Türk uluslan arasındaki ortak diİ-ortak Türkçe sorunu çok daha kolay \e kısa sü- ee \«yetkince gelişmesineortam hazırlan- nıası >olundaki her türlü çaba>a destek vermemiz, en doğal görevimiz olmalıdır" divor. Varlık dergısının yine bu sayısında Al- pay Asar. "Teknik İİerleme ve Sosval Ya- şama Evreninde Kütüphane Bilinıi" ya- zısında kütüphane bilimi ka\ ramı çerçe- \esi içinde ş,u ilginç göriişünü ileri sürü- yor: "Günümüzde artık bilim adamlan ve yazariar yapıtlarını bilgisa>ar orta- mında pa\laşuna açmaya başlamışlardır. ^> eniyaratılar bu şekilde pa\ laşılırken, es- kileri de tarayıcılar (optik okuyucu) \a- sıtasıyta bilgisayarortamına transfer edö- mekte \e hatta dil çevirici programlar yardımıyla bu dokümanlan arzuladığı- nız dilde alnıa şansına ka\ uşnıaktasınız. Örneğin bir internet kullanıcısı Yati- kan'da bulunan Öklit el >azmasına e\in- den ulaşabilmekte ve onu istediği dile çe- virebilmektedir. Dola>ısı>la artık ne bu yazmanın kataloglanması, sınıflandınl- ması \e yerleştirilmesi sorunu \arlığını sürdürebilmektedir ne de bu işler için milyariarca liralık yatırımlara gerek kal- mel İdeolojik Davanaklan tzerine" ya- zısı düşündürücü yazılar. Lmberto Eco'dan iki küçük alıntı; "Mein Kampf (Kavgam), eksiksiz bir siyasal program bildirisidir. Naziliğin bir ırkçılık \e Ari ır- kına mensup seçilmiş insanlar kuramı vardı; kesin bir şekilde tanımladığı bir yozlaşmışsanatfentartete Kunst) anlayı- şına, bir irade gücü ve üstün insan (Über- mensch) felscfesine sahipti. ....İtalyan faşizmi, bir Avrupa ülkesin- de iktidara geien ilk sağcı dikta rejimi ol- muş ve daha sonralan başgösteren tüm benzer hareketler Mussolini'nin rejimi- ne özgü bir model olarak bakmışlar- dır. İtalyan faşizmi askeri bir komiin- yon, bir folklor. hatta bir giyim kuşam tarzı yaratan bir rejimdi; kara göm- lekleriyle, Armani'nin, Benetton'un veya Versace'ın görüp görebileceğin- den çok daha fazla etki yapmıştır." Eleştiri. eleştirmen tartışmalan aylar- dır sürüp gidiyor dergilerde. Iyi bir ge- lişme. Çünküeleştirilen değerleryaşam- lannı koruyabilirlerancak. Öyle sanıyo- rum ki. okurlar daha çok kendilerini eği- A nkara'da yayımlanan TOMER'in Dil Dergisi (Sayr. 34-Ağustos 1995) de ilginç konular içermekte. Türkçenin yazım kurallanyla ilgili tartışmalar sürüp gitmekte. Dr. Ender Ateşman "Yazım Kılavuzlanmız" başlıklı incelemesinde bu alandaki karmaşaya dikkatimizi çekiyor. österi dergisi yıllann eleştiımenlerini tanıtmayı sürdürüyor. Eylül sayısında tanıtılan Feridun Andaç. "Eleştiri benim için erişilen değil, dönüştürülen bir yazınsal söyleyiştir" diyor. Şimdi biz, Ataç'ı eleştiri tarihimizin yapıtaşı olarak alabilir miyiz? Peki, Tahir Alangu'yu, Cevdet Kudret'i? Ya Sabahattin Eyuboğlu'nu? rede çözülebilir" diye belirtiyor. 25 yıl- dır yurtdışında Türkçenin yabancılara öğretimi> le uğraşmakta olan Sayın Asım Tanış. şöyle buyurmaktan da geri dur- muyor. "Vahudiler iki bin yıl sonra bir arayagelebiliyor, birlik kurabiliyor da ne- den Türk uluslan bir arava gelemesin. ortak dil konuşmasın? Bunu istemeyen- lerin. engelleme\e çalışan ya da çalışa- cakların amaçları yalnızca Türk düş- manlığıdırT Demek Venedik'tenbakınca işler böy- le kolay ve kısa göriinüvor. İnsan yinede tarihten birtakım "kahramanlarr anım- sarnadan edemiyor. Öyle ya. "Hitler bü> ük bir Alman ol- mak isteyen bir A\ustur\alıydı; tıpkı Korsikalı Napolyon'un bü> ük bir Fran- sız. Gürcü Stalin'in büyük bir Rus. Ma- kedonsalı İskender'in büyük bir \unan- lı olmayı istemeleri gibL." Evet, nereye baksak hep dil sorunu çı- kıyor karşımıza. Varlık dergisinin Ekim 1995 sayısında da Yusuf Çotuksöken, "Dilimize Nasıl Sahip Çıkıyoruz?" diye sordııktan sonra: "Dilvedünyagörüşle- rimiz, düşünce namuslanmız. sa\ gı anla- yışlanmız çok değişik de olsa. Türkçe'nin yabancı dillerin boyıınduruğundan kur- tarılması. kendi öz benliği içinde özgür- maktadır. Bu durumda kütüphanecile- rin, arşKistlerin. dokümantalist, enfor- manist, çevirmen, yayıncı \e dahi diğer pek çok mesleğin ve bilim adamının ne olacağı şimdiden düşünülmelidir." Özel- likle kitaplıkçıların bilgisine sunulur. Taşizm içimizde mi?• • > ' Sabit Kemal Ba> ıldıran da. "Şiirde Ka- palılık" başlıklı yazısında handiyse şair- İerin kendi kendilerine gelın güvey ol- duklannıdiyesi' "Günümüzdekapalışi- ir üreten şairler arasında bir yakınlık var. Divanşairlerikendi sınırlan içinyaayor- lardu günümüzdekiler ise kendi zümre- leri için \azı\oriar. Yazar sa>ısı artnıası- na rağmen okur sayısı artmıyor." Sırası gelmişken söyleyiverelim: Yazı okuyana okur, ses okuyana da okuyucu desek. olmaz mı° Okur yazar diyoruz ya! Önümüzdeki aylarda şiirde açıklık, kapalıhk sorununun daha sık gündeme geleceği şimdiden söylenebilir. sanıyo- rum'' " Varlık dergisinin ekim sayısının ger- çekten ilginç yanı "Faşizm İçimizde mi?" sorusunu ortava atmış olması: Ge- rek l'mberto Eco'nun "Ur-Faşizm ya da Ebedi Faşizm" \ azısı. gerek Etven Mah- çupyan'ın "Türkiye'deFaşizmin Muhte- tecek. kendilerine yol gösterecek kıla- \yz eleştirmenler anyorlar. özlüyorlar. Ürünleri değerlendirecek.. işlevini, nite- liğini pek iyi kestiremesem. bilemesem de bir "Tıy^atro Eleştirmenleri DerneğT bile var ülkemizde. Bakarsınız. "yazın eleştinnenleri", "resim eleştirmenleri"", vb. eleştirmenleri dernekleri de kurulur yakında. Gösteri dergisi 80"li yıllann eleştirmenlerini tanıtmayı sürdürüyor. Eylül say ısında tanıtılan Feridun Andaç, "Eleştiri benim için erişilen değil, dönüş- türülen bir yazınsal söyleyiştir" dıyor. Şimdi biz. Ataç'ı eleştiri tarihimizin ya- pıtaşı olarak alabilir miyiz? Peki. Tahir Alangu'vu. Cevdet Kudret'i? Ya Saba- hattin EyOboğlu'nu? Sonra kimler geli- yor usumuza: Fethi Naci, Asım Bezirci. Mcmct Fuat, Selahattin Hilav. Mehmet H.Doğan, Doğan Hı/lan, Konur Ertop. Atilla Özkınmlı, Murat Belge, Füsun Akadu Gürsel Aytaç, Ahmet Oktav Tah- sin \'üceL Bema Moran.J' Orhan Koçak da (Ekim sayısında), "Her Üçüncö Dünya ülkesi gibi 150 yıl- dır bir kültürel taşralaşma süreci içinde- yiz. Bilginin üretim \e dolaşunında edil- gin konumdayız** diye bir saptamada bu- lunduktan f. nra. en çok yararlandığı eleştirileri belirtiyor: "Selahattin Hilav, Murat Belge, Ahmet Oktay. Güven Tu- ran, Hilmi \a\ uz, Enis Batur. Bunlar he- men aklıma gelen adlar. Jale Parla ve ye- nilerden Süha Oğuzertem'in çahşmala- n. Bir de yapıtın "ruhunu" arayan eleşti- riler var. Sadece sev dikleri yazariar üze- rinde çalışan clcşrirmenlcrin y azılarıdır bunlar; zaaflara gözlerini kapamazlar belki. ama asıl araştirdıklan şey yapıtın hayslyetidir, orada bağışlanmayı veya kurtanlmayı bekleyen şeye yöneldikleri sezilir. Tanpınar, Cemal Süreya. Füsun Akath, Mehmet Doğan. yine Ahmet Ok- tay, Oğuz Demiralp, daha yenilerden de Nurdan Gürbilek, F.vrvn Erem, Ramis Dara..." Bir de bizde eleştirmen yok. derler. Üşenme) ip bu adlan gerek okurlar. ge- rek yazariar için saydım. Eleştirmenler de birbirlerini daha yakından tanıyabilir- ler belki... Yalnız dikkatimi çeken başka bir nokta oldu. O da şu: Ne yazık ki ya- şamını sürdüremeyen "Çağdaş Eleştiri Dergisi'ni anan olmadı. "Eleştirinin bi- limselliği'"ne uzak durdukları için mi? Yalnız. "Çağdaş Eleştiri Dergjsi*1 mı son verdi yayımına? "Metis Çeviri dergisi" de öyle değil mi?.. Tahsin Yücel'in, "Eleştirinin ABC'si**ni de anan olmadı0 Görmedıler. okumadılar mı yoksa?... Okurlar merak ederler belki diye belirt- tim. Metis Seçkileri arasında yayımla- nan Roland Barthes'ın "Yazı ve Yorum" adlı yapıtta yer alan "Eleştiri N'edir?". "Eleştiri ve Ğerçek" denemeleri de anı- verelim bu arada. Daha meraklı okurlar için de VValter J.Ong'un "Sözlü ve Yazı- lı Kültür" adlı kitabının (Metis Yayınla- rı Eylül 1995) "Yeni Eleştiri ve Biçimci- lik", "Yapısalcıük", "Metinciler ve Kur- gusökümcüler", "Sözey lem ve Alımia- ma"bölümlerini salık \eririz. Eleştiri ve eleştirmen tarnşmalan Eleştin konusunu bugünlük rahmetli hocaın Sabahattin Eyuboğlu'nun 1936'dayazdığı Eleştin Üstjine 1 (Sanat Üzerine Denemeler). Cem Yayınevi, ls- tanbul 1974) başlıklı denemede sözü şöyle bağlıyor: "ReneLalou'nuneleştir- mene aşılamak istediği ilkeler: Birinci ilke: Ahlaksal ve bilimsel dü- rüstlük: eleştirilen kişi üstüne duygulan- mızı unutnıak. konuyu iyke bilmek yada bilmedi0ni açıkça söy lernek. tkinci ilke: Z.ihinsel akışkanhk; bize ya- bancı bir düşünceyi kendi görüşlerimizi işe kanştınnadan izleyebilmek. ÜçUncü ilke: Açık görürlülük; eserin özüniİNcbiçiminikavramak.sınırlannın nerede hittiğini görmek. Dördüncü ilke: Ruhsal yoğunluk ya da derinlik; yabancı bir özü benimsemeye- rekonu.yerinegöretercümectmek, nak- letmek ya da yeniden yaratmak, bir ese- ri eieştirirken yeni bir eser y apmak..." Görüyorsunuz ya. meğer ne zormuş, eleştirmen olabilmek! Ama siz siz olun. boşverin böyle ilke- lere. Nasıl olsa ülkemizde eleştiri. şiir yazmak denli kolay. Ancak. Paul Va- lery'nin şu sözü kulağınıza küpe olsun: "Ama her gerçek şair, birinci dereceden bir eleştirmendir", Ona inanmazsanız. Ergin V ıldızoğlu'nun Adam Sanat dergi- sindeki (Ekim sa\ ısı. ss. 51 -71) "Bir şi- ir Tartışmasının Bıraktığı Tortular - Ba- zı Temalar ÜzerineÇeşitlemeler''ini oku- yun. Gerçekten yararlanırsınız. "Bilim ve Ctopya" dergisini de anma- dan geçmeyelim. Ne hmzırlıklar var için- de!... Yabancı dilde ögretim gibi ölüm- süz bir konuya el ve dil atmak gibi yü- reklilik göstermiş Dr. Hüseyin İçen, (temmuz-ağustos sayılan). Birinci yazı- da: "Yabana dille.bilinıseKaratıcılık de- ğil öykünmccilik oluşur" deniyor. tkinci yazıda: "Türkçeyetersizmi?" diye soru- luyor. "Dilimiz de toplumumuzun ayna- sı. Dolayısıy la. iş dilimi/iıı değil. bilim ve sanatımızın gelişmişlik düzeyiyle ilgili. Herhangi bir buluşun, bilgi kırıntısı- nın. kavramın. yeniliğin ortaya çıktığı bir toplumda. onu adlandıracak bir terim mutlaka bulunacaktır. Bundadeğişik yol- lar izlenebilir. Terim yabancı dillerden alınabilir: halk tarafından kurallara uy- gun ya da aykırı olarak uyduruiabilir; buluşu yapan bilim adaoiınca ya da dil- ciler ve konunun uzmanlaruıdan oluşan topluluklarca. Türkçe'nin kök-ek ilişki- lerine uygun olaraktüretilebilir." Çağımı- zı. güpümüzü avdınlatan daha ne yazılar yayımlanmıyor bu dergide de. Ahhh! Dergi çıkarmak hevesi. tutku- su!...Okumasevinci. Istanbul Üniversi- tesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Iktisat III. sınıf da dergi çıkarmaya başlamış. Beşın- ci sayışa ulaşmışlar. Size de ulaşabilir- ler belki. Adı ne güzel: "Çakütaşr. Ne alçak-engin gönüllü... 'Cezanne, resmin Ejnsteîn'ı ınıydı?' Kültür Servisi- Paul Cezanne. modern re- sım sanatının tartışmasız en büyük ustalann- dan biri. Sanatçı. yüzyılımızı düşünsel an- lamda biçimlendiren önemli insanlar arasın- da yer alıyor. Çalışmalannı salt resimle sınır- larnamış bu ünlü sanatçı, bilim ve felsefe gi- bi alanlarda da yetkin bir kişılige sahip. Şair RainerMariaRilke'nın "gerçeğin ustası"ola- rak nıtelediği Cezanne'nı konu alan "Cezan- ne on viewT adlı sergı, bugünlerde Paris'te açıldı. 1980"dekiPicassove"l992'dekiMatİ5- sesergılerinden sonra en fazla ilgiyi toplayan "Cezanne on Vıevv", "Cezanne. resmin Eins- tein'ı mıydı? " sorusunu da gündeme getin- yor. Resim sanatına getirdiği yeni anlayış ve teknığin yanısıra özeîyaşamı vekışıliği iiede hâlâ konuşuluyor Cezanne. Gençlik döneminde kadınlarla olan ılişkı- lennde sorunlar yaşayan sanatçı bu yüzden, onlara karşı bir tür sav unma psikolojısi geliş- tirmişti. Kadınlardan nefret ettığinı her fırsat- taaçığa vuran Cezanne. bu özellığivle yakın anVadaşı EmileZolanın "L'Oeuvre"adlı ro- manındaki Claude Lentier karaktenne ilham kaynağı olmuştu. Kendini bıletatının edeme- yen. kendine yönelık sevgısızliğıni kadm düş- manlığına çevıren bir ganp adam...Bu garip adamın sorunu sadece kadınlarla değil. çev- resindekı hemen herkesleydı. Paris'in sanat çevrelerinde "güç bir insan"olarak nitelenen Cezanne. bir keresınde meslektaşı Manefye. "Elinizisıkamayacağım bay Manet.çünküel- lerimi neredeyse bir haftadır y ıkamadım" di- yerek dıyalog kurmaktan kaçmmıştı. Cezanne. her ne kadar zor bir insan olsa da kendisiyle ilgili yakıştırmalardan yeterınce alınnor. hatta üzülüyordu. Ne de olsa kendi gerçeğıvle karşılaşnıak hoşuna gitmiyordu sanatçının. Ne var kı kadmlara duyduğu nef- ret. sonsuza dek sürmedı. 1869'da karşılaştı- ğıHortense Pkjuet. yaşamında büyük bir de- gışıme yol açtı Cezanne'nın. 19 yaşındaki genç kadın. sanatçının kadınlarla ilgili saplan- tılannı bir anlamda tedavi ederek. ona tüm sevgisinı sundu. Çıftın. 1872 \ılında doğan çocukları Paul de.beraberliklenni güçlendir- dı. Cezanne ve Hortense I886'da evlendiler. Genç kadın, kocasının bir sanatçı olduğunu hıç bir zaman unutmayarak ona karşı son de- rece anlayışlı davrandı. 1870'li yıllarda ressam dostuCamille Pis- saro ile olan yakın ilişkisi de. sanatında yeni bir dönemin başlangıcını müjdeliyordu. Iç hesaplaşmalardan uzaklaşan Cezanne, bu de- fa izlenimcilik çizgisinde ilerleyerek. çıplak gerçeklere yöneldi. Bu dönemdeki yapıtları. geçmışe oranla daha renkli ve olduğu gibiy- dı. Yeni bir resim teknıği deneyen Cezanne. karmaşık ıç dünyasını keskin gözlem gücûy- le bırleştirerek önemli yapıtlara ımzasını at- t\. Sanatçı. modern sanatm çok önemli bir parçası olan sovutlamanın (abstraction) ilk örneklerıni de bu dönemde verdi. Cezanne. modern resmin ressam- filozofu olarak. kendınden sonra gelen nıce önemli sanatçıyı etkıledi. Cezanne'nın çocuklan ola- rak nitelendirilen PicaLsa veBraque. onun izinden gıderek yeni buluşlar ve yeni teknik- lerin öncülüğünü yaptılar. Ancak. şunu da be- lirtmek gerekir ki. Cezanne. bütün büyük yapıtlarını biraz da karanlık iç dünyasına borçluydu. Modern resim sanatının büyük ustalanndan C ezanne'ın Paris'te sergile- nen yapıtları, Picasso ve Matisse'den sonra en fazla ilgiyi göriiyor. YAZI ODASI SELİM İLERİ Sonbahar Yağmurları Dünden beri yağmur yağıyor. Sonbahar büsbütün geldi. Ablamın söylediğine bakılırsa, 'kestane kara- sı' fırtınası bu yıl biraz uzun sürmüş. Büyüklerimiz fırtınalann adlannı, ne zaman çıka- caklannı. kaç gün süreceklerini bilirlerdi. Annean- nemle annemin babaannesini bu konuda birer mev- sim takvimi saymak gerekir. Yazdan sonbahara, on- ların saptayımlannda, günler usul usul, sayılı fırtına- ların, kuş göçlerinin, yaprakdökümünün, gündönüm- lerinin günlerine dönüşür; bir gün de sonbahar büs- bütün çıkagelirdi. Istanbul'da şehir hayatının kendine özgü bir son- bahar kültürü vardı. Doğduğum ev dışta tutulursa, Kadıköyü'nden Ci- hangir'e taşınırtaşınmaz, gerçı kaloriferlı evde yaşa- maya başlamıştık ama, soba kültüründen habersiz değildim. Değişik değişiksobalıevlerdezamanlanm geçti. Oemin andığım babaannenin Horhor'daki evinde çini soba vardı. Fildişi rengınde miydi, uçuk pembe, filizi miydi, pek hatıriamıyorum. Yalnız çinisi boydan boya çatlaktı, o aklımdan çıkmamış. Babaanne, iki katlı, nohut oda bakla sofa evini çi- ni sobayla ısıtırdı. Üst katta küçücük, bir başka çini soba kurulurdu. Bazı odalar sıcacık. bakla sofa buz gibiydi. Sofadan sıcak odaya koşarak girerdik. Anneannemlerin demırdöküm sobaları vardı. Üs- tünde -buhar tutsun diye- su ısıtılır, kaynayan su fo- kurfokurfokurdardı. Bu ev Kadıköyü'nde. Yoğurtçu Parkı'na inen yokuşta, Şifa'nın tam karşısında, ka- iorıfersiz bir apartmandı. Büyücek oturma odasında dev saksılarda yaz kış çiçekli, adeta ağaççık begonyalar dururdu. Soba oturma odasına açılan yemek odasına kuruluyordu. Bilmem neden, sonbaharla birlikte, duvar saatinin tiktakları daha vurgulu işitilirdi. Bir ahbabımızın evinde 'yemekpişiren soba' var- dı. Yemek pişiren sobaya çok şaşırırdım. Bu adı ben takmıştım ve kendisini her görüşte, kardeşinin bizim evde olmayışına yeriniyordum. Ekşi elmalı turta bile pişiriyordu. Yemek pişiren soba mutfağın yanında duruyor, bo- rulan uzaya uzaya dört bir yanı sardıktan sonra, ga- liba pencereden dışarıya çıkıyordu. Galibadiyorum, çünkü pencere camındaki soba borusu çaplı kesik yeri yine görür gibiyim. Yemek pişiren sobaya, büyüklerimiz beni üzmek istercesine 'kuzina' diyorlardı. Çocukların sözlerine büyüklerin burnubüyükçe bir gönül indirmeyişleri oluyor... Sonbahar, hele sonbahar yağmurları okulda ders- lerin yoğunlaşması demekti. Ders yılı başlangıcında kırmızı. lacivert kaplı defterlerimizin yaprak uçları hiç de kıvnk-kıvrık durmazken, sonbahar kışa evrildik- çe, yağmurlar günlerce sürünce. yaprak uçları kıvrı- lır-kıvrılır, defîerlerimiz kabardıkça kabarırdı. Defterlerimiz, ders kitaplanmız kırmızı kap kâğıdıy- la kaplıysa etiketlerimiz ille kırmızı; yok, lacivert kap- lıysa, etiketlerimiz de ille lâcivertti. Işık ve karanlık Bazı defalar yağmur diner, bulutlar kaçışır, okul çı- kışı, günbatımında Istanbul'u, denizi, karşı kıyıları birdenbire çok keskin renkler içinde görürdük. Öyle günlere tuhaf bir bağlılığım vardı: Sonraki günler çok mutlu geçecek sanırdım. Ama sonbahar ışıklan çabuk sönerdi. Sonbaharın keskin renkli ışıklan sönünce akşamın ışıklan başlıyordu. Sözgelimi 'Müsyü' Aleko'nun tez- gâhındakı koca ampullü ışık! Büyüklerimizin bazen Müsyü, bazen 'Müsü', bazen de sadece Aleko diye hitap ettikleri Aleko Bey lakerda satardı. Üçgen kestmli camlann yan yana üçgenler oluş- turduğu camekânın ardında lakerdalar dilim dilim kesili dururdu. O koca ampul belleğime çakılıp kal- mak için dört beş yıl yandı durdu. Sonbaharda sinema salonlarının ışıkları sönüyor, eşsiz filmler başlıyordu. Eşsiz filmlerin ışıkları artık başka bir hayatın, başka dünyaların, büyülü, erişe- meyeceğimiz ışıklarıydı. Zaten sonbahann ilk ve henüz sıcak günlerinde ga- zeteler Beyoğlu sinemalarının oynatacağı filmleri ilan ederdi. Kimileyin yanm, kimileyin dörtte bir sayfa bu ilanlarda Yeni Melek'te. Atlas'ta, Emek'te o mevsim hangi filmlerin gösterileceğini öğrenir, birçok hayal- lere dalardık. Hayallerle yetiştiğimizden olacak, şimdi bana her şey o kadar, öylesinetatsız. çirkin, bayağı geliyor. Fa- kir ve kalabalık Istanbul bir keder yumağı. Yanı ba- şında Hollyood sinemasının arabesk kopyası. Bu yazdıklarıma 'nostalji' diyorlar. Oysa 'şehir kültürünün sona erişi' denmeli. Gürültüsü patırtısı. trafiği, hava kirlilıği, pisliği, pa- halılığı ve karanlık çehresiyle istanbul, artık sonba- har yağmurlarında bile arınamıyor. Ankara'dan ülkeye yayılan karanlığı adeta Istan- bul simgeliyor... Köksal Toptan, SODBt Başkam Koçyiğifle gönüştü ANK.ARA(.A,A)-Kültür Bakanı Köksal Toptan. Sinema Oyunculan Derneği Başkanı Hülya Koçyiğit'i kabul ederek, Türk sineması sorunlan üzerine görüştü. Toptan. yaptığı konuşmada. Kültür Bakanlığf nın görevinin sanatçılara amirlik yapmak olmadığını. îürkıye'de dığer sanat dallannda olduğu gibi sinemanın da bazı sorunlarla karşı karşıya olduğunu hatırlatan bakan Toptan. bu sorunlann aşılabilmesi için devlet desteğine ihtiyaç olduğunu ifade etti. SODER Başkanı Hülya K.oçyiğit ise bakan Toptan'ın görevde olduğu süreee. sanatçılann sorunlarına büyük bir ilgi gösterdiğinı ve özellikle sanatçılann sağlıİdanna büyük bir hassasiyetle yaklaştığını ifade etti ve bu desteğıni sürdürmesini istedi. Sacha Distel, St.Joseph 125.yıl balosunda Kültür Senisi-Saint Joseph'liler Derneği, okulun kuruluşunun 125. yılını kutlamalan için düzenlenen 125. Yıl Balosu'na Sacha Distel ve 26 kişilik Grand Orchestre'ı getiriyor. 15 kasım akşamı 20.00'da Svvissotel Fujı Balo Salonu'nda gerçekleştinlecek balo biletlen üyeler için 3 milyon. dernek dışmdan katılacaklar içinse 5 milyon olarak belirlendi. Mega Movie, 2 yaşında Kültür Servisi - Aralık 1993 ten bu yana çıkmakta olan Mega Movie adlı ücretsiz sinema dergisi. yayın hayatında ikinci yaşını doldurdu. 30 bin baskı yapan j derginin öncelikli bir bölümü tstanbul, Ankara. tzmir, Bursa, Eskişehir. Adana ve Antalya'da, bir bölümü de diğer Anadolu sinemalannda dagıtılıyor. Sadece sinema dünyasından haberlere yer veren dergide. geçmiş sezon ile rakamsal kıyaslama. Agâh Özgüç ve Hayn Caner'in yazıları. gösterimdeki filmler yer alıyor. Ücretsiz olarak dağıtılan dergi yüksek bir abone sayısına sahip.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle