Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31 EKİM1995SALI
12 KULTUR
DERCİLER ARASINDA TEOMAN AKTİ1REL
Dü sorunu ve eleştiri tarbşmasıDergilerarasındagezinirkenyanımız-
da ne iğne. ne çuvaldız, ne eleştiri, ne \ e-
riştin olacak. Şöyle birdeğini. bir dokun-
durma. bir duyuru. bir tanıtma. belki bir
dürtü... Düşünmeye. tartışmaya birçağ-
n. Ara sıra, elimiz erdiğince yabancı der-
gilere uzanmayı deneyeceğiz; taşra der-
gilenne. yerel dergilere ılgi çekmeye, so-
runlannı dile getirmeye çabalayacağız.
Kimbilir ne güzel, ne çok dergiler ya-
yımlanıyordurbilımyurtlannda. ünıver-
sitelerde. fakültelerde? Elimize geçtikçe.
gözümüze iliştikçe söyleşime girmek di-
leginde\iz... (Adresimiz: Cumhuriyet
Gazetesi, Kültür Bölümü Yönetmeni
Handan Şenköken.)
Üç dört yıl önce Sayın Ahmet Koca-
man, Kamile İmer'in "Dil ve Toplum"
adlı kitabını tanıtırken şöyle diyordu:
"Dil incelemelerini geniş açılı bir biçim-
de ele alan alanlararası çalışmalarda son
elli yılda önemli gelişmeler sağlanmıştır.
Başlangıçta bulanıklık, belirsi/lik içinde
görünen bu karnıa bilinı alanlarından
özcllikle ruhdilbilim ve toplumdilbilim
giiniimüziin gözde çalışma alanlan hali-
negelmişlerdir. Ruhdilbilim genişanlam-
da dil ile zihin arasındaki ilişkilene eğilme-
si bakımından ilgi çekerken. toplumdil-
bilim dil ile toplumun etküeşimini bütün
boyutlan ile ele almaktadır. Dilbilim ile
toplumbilimin kesişme noktasında yer
alan toplumdilbilimin inceleme alanlan
arasında toplum kümelerinin düsel kim-
likleri. dile karşı takınılan loplumsal ta-
\ır. öiçünlü \e ölçünlü olmayan dil biçim-
leri. ulusal dil kullanım düzenleri, dil de-
ğişkeleri ve kullanım düzlemleri ikidilli-
lik. çokdillilik gibi konular bulunnıakta-
dır."
Ankara'da yılda bir kez yayımlanan
"Dilbilim Araştırmalan 1995" (Bizim
Büro Basımevi. Selanik Cad. T811 Kı-
zılay Ankara) dergi biçimindeki yapıtın
"ÖnsöaTünde şu bilgüere yer veriliyor:
"1994 yılı. dil sorunlarının. özellikle
Türkçenin kullanımı ile ilgili sorunların
yoğun olarak tartışıldığı bir >ıl oldu. Dil-
bilimciler önce 8. Ulusal Dilbilim Toplan-
üsı için İstanhul İ'nivershesi'nde bir ara-
ya geldiler. Bunun ardından 4-6 Ağustos
1994'te Almanyanın Mainz kentinde 7.
Uluslararası Türk Dilbilim Toplannsıya-
pıldı. Her iki toplanti da Türk dilbilimi
tartışmalarına yeni boyutlar kazandıran
tartışmalar için ortam hazırladı. Bıınla-
nn ardından Dil Derneği'nin Ekim
1994'te düzenlediği Kitle lletişim Araç-
lannın Dili' konulu toplantı, basından
yeterli ilgiyi görmese de, dilciler ve dil ko-
nulanna yakınlık duyanlar arasında ve-
rimli tartışmalara tanıklık etti. 1994'ün
son günlerinde DTCF'de dü/enlenen
'Kentleşme ve Dil' konulu toplantı ken-
di içinde bütünlüğü olan. konulan dil-
kiiltiir-toplum bağlamında irdeleyen bir
toplantıydı; butoplantıdavapılan konuş-
malan iîginç bulacağınızı düşünerek ya-
yımlıyoruz.
Türkçe konusunda ilginç yazılar
Bu çerçevede dilbiiim araştırmaları
1994'te duyurduğumuz toplumdilbilim
özel böliimüne gelen yazılardan bir top-
lamı da sunuy oruz... Dilbilim Araştırma-
lan 199S'te sesbilimden edinbilime uza-
nan geniş bir çerçevede yer alan öteki ya-
zıları da ilginç bulacağınızı düşünüyo-
ruz."
Gerçekten ilginç yazılarla karşılaşıyo-
ruz. Ömeğin: RuşenKeleş'in 'Kentleşme
ve Türkçe*. Talat Tekin'in 'Kentlileşme
ve Türkçe'. Doğan Aksan'in 'Kentleşme
ve Dile Yansımasf, Kamile İmer'in yine
'Kentleşme ve Türkçe', Ahmet Koca-
man'ın 'Kentleşme ve Dil', yine Kamile
İmer'in "Toplumsal SüreçkTİn Dile Yan-
sıması", Arda Denkel'ın 'Dil ve Evrim'.
Ünsal Özünlü'nün 'İletişimde Patlama-
lar\ Lütfıye Oktar'ın 'Yazılı İletişimin
Toplumsal Boyutlan", \ b....
Bu türlü incelemelerin. araştırmalann
gerek dil gerek Türkçe konulannda. tar-
tışmalarda yararlı. verimli. daha bir bi-
linçli ve düzeyli sonuçlara. ürünlere ula-
şacağımızı umuvoruz.
Yine Ankara'da yayımlanan AÜ TÖ-
MER'in Dil Dergisi (Sayı: 34 - Ağustos
19951 de ilginç konular içermekte. Türk-
çenin yazım kurallanyla ilgili tartışma-
lar sürüp girmekte. Dr. Ender Ateşman
"Yazım Kılavuzlanmız" başlıklı ıncele-
mesinde bu alandaki karmaşaya dikka-
timizi çekiyor. Eleştirilerveönerilerbö-
lümünde - incelediği 5 kılavuzu göz
önünde tutarak- şu sonuca. yargıya varı-
yor: "Hiçbir yazım kılavuzu tek başına
kullanılabilirdurumda değildir. Dili doğ-
ru kullanmak isteyenler, yazım kılavuzu-
nun y anı sıra dört-beş başka sözlüğe da-
ha ihtiyaç duymaktadırlar. Hatta bazı
sözlükkr ve ansiklopediler daha kapsam-
lı ve daha güvenilir sözcük listeleri niteli-
ğindedirler. Oysa, bir va/ım kılavu/un-
dan beklenen, özellikle mesleği geregi sık
ve çok yazmak zorunda olan kişilerin. el-
lerinin altında bulunan yazım kıla\uzu-
na bakarak en kısa zamanda istedikieri
bilgive ulaşmalaruıı sağlamasıdır. Vazun
kılavuzlarından hiçbirisi, bu biçimiyle
kullanıcının gereksinimini karştlayacak
nitelikte değildir."
Dil Dergisi'nin yine bu sayısında Ve-
nedik Üniversitesi Türk Dili Öğretim
Üyesi AsımTanış,"TürkCumhuriyetle-
ri - Türk L luslan arasında Ortak Dil -
Ortak Türkçe I" konulu yazısında.
"Şimdi söz konusu olan, bu yüz> ıllar bo-
\unca olmuş dağılma\ı. parçalanma>ı
derleyip toplamak, bir ara>a getirmek-
tir" dedikten sonra "Gerçekte Italva'da-
ki durum. a>rılık. Türk cumhuriyetleri
uluslannın konuştuklan diller arasında-
kilerden çok daha derin. kapatılmaz gi-
bi görünmekle birlikte bunda başarıh
olunduğuna göre, Türk cumhuriyetleri -
Türk uluslan arasındaki ortak diİ-ortak
Türkçe sorunu çok daha kolay \e kısa sü-
ee \«yetkince gelişmesineortam hazırlan-
nıası >olundaki her türlü çaba>a destek
vermemiz, en doğal görevimiz olmalıdır"
divor.
Varlık dergısının yine bu sayısında Al-
pay Asar. "Teknik İİerleme ve Sosval Ya-
şama Evreninde Kütüphane Bilinıi" ya-
zısında kütüphane bilimi ka\ ramı çerçe-
\esi içinde ş,u ilginç göriişünü ileri sürü-
yor: "Günümüzde artık bilim adamlan
ve yazariar yapıtlarını bilgisa>ar orta-
mında pa\laşuna açmaya başlamışlardır.
^>
eniyaratılar bu şekilde pa\ laşılırken, es-
kileri de tarayıcılar (optik okuyucu) \a-
sıtasıyta bilgisayarortamına transfer edö-
mekte \e hatta dil çevirici programlar
yardımıyla bu dokümanlan arzuladığı-
nız dilde alnıa şansına ka\ uşnıaktasınız.
Örneğin bir internet kullanıcısı Yati-
kan'da bulunan Öklit el >azmasına e\in-
den ulaşabilmekte ve onu istediği dile çe-
virebilmektedir. Dola>ısı>la artık ne bu
yazmanın kataloglanması, sınıflandınl-
ması \e yerleştirilmesi sorunu \arlığını
sürdürebilmektedir ne de bu işler için
milyariarca liralık yatırımlara gerek kal-
mel İdeolojik Davanaklan tzerine" ya-
zısı düşündürücü yazılar. Lmberto
Eco'dan iki küçük alıntı; "Mein Kampf
(Kavgam), eksiksiz bir siyasal program
bildirisidir. Naziliğin bir ırkçılık \e Ari ır-
kına mensup seçilmiş insanlar kuramı
vardı; kesin bir şekilde tanımladığı bir
yozlaşmışsanatfentartete Kunst) anlayı-
şına, bir irade gücü ve üstün insan (Über-
mensch) felscfesine sahipti.
....İtalyan faşizmi, bir Avrupa ülkesin-
de iktidara geien ilk sağcı dikta rejimi ol-
muş ve daha sonralan başgösteren tüm
benzer hareketler Mussolini'nin rejimi-
ne özgü bir model olarak bakmışlar-
dır. İtalyan faşizmi askeri bir komiin-
yon, bir folklor. hatta bir giyim kuşam
tarzı yaratan bir rejimdi; kara göm-
lekleriyle, Armani'nin, Benetton'un
veya Versace'ın görüp görebileceğin-
den çok daha fazla etki yapmıştır."
Eleştiri. eleştirmen tartışmalan aylar-
dır sürüp gidiyor dergilerde. Iyi bir ge-
lişme. Çünküeleştirilen değerleryaşam-
lannı koruyabilirlerancak. Öyle sanıyo-
rum ki. okurlar daha çok kendilerini eği-
A
nkara'da
yayımlanan
TOMER'in
Dil Dergisi (Sayr.
34-Ağustos 1995)
de ilginç konular
içermekte.
Türkçenin yazım
kurallanyla ilgili
tartışmalar sürüp
gitmekte. Dr. Ender
Ateşman "Yazım
Kılavuzlanmız"
başlıklı
incelemesinde bu
alandaki karmaşaya
dikkatimizi çekiyor.
österi
dergisi
yıllann
eleştiımenlerini
tanıtmayı
sürdürüyor. Eylül
sayısında tanıtılan
Feridun Andaç.
"Eleştiri benim için
erişilen değil,
dönüştürülen bir
yazınsal söyleyiştir"
diyor. Şimdi biz,
Ataç'ı eleştiri
tarihimizin yapıtaşı
olarak alabilir
miyiz? Peki, Tahir
Alangu'yu, Cevdet
Kudret'i? Ya
Sabahattin
Eyuboğlu'nu?
rede çözülebilir" diye belirtiyor. 25 yıl-
dır yurtdışında Türkçenin yabancılara
öğretimi> le uğraşmakta olan Sayın Asım
Tanış. şöyle buyurmaktan da geri dur-
muyor. "Vahudiler iki bin yıl sonra bir
arayagelebiliyor, birlik kurabiliyor da ne-
den Türk uluslan bir arava gelemesin.
ortak dil konuşmasın? Bunu istemeyen-
lerin. engelleme\e çalışan ya da çalışa-
cakların amaçları yalnızca Türk düş-
manlığıdırT
Demek Venedik'tenbakınca işler böy-
le kolay ve kısa göriinüvor. İnsan yinede
tarihten birtakım "kahramanlarr anım-
sarnadan edemiyor.
Öyle ya. "Hitler bü> ük bir Alman ol-
mak isteyen bir A\ustur\alıydı; tıpkı
Korsikalı Napolyon'un bü> ük bir Fran-
sız. Gürcü Stalin'in büyük bir Rus. Ma-
kedonsalı İskender'in büyük bir \unan-
lı olmayı istemeleri gibL."
Evet, nereye baksak hep dil sorunu çı-
kıyor karşımıza. Varlık dergisinin Ekim
1995 sayısında da Yusuf Çotuksöken,
"Dilimize Nasıl Sahip Çıkıyoruz?" diye
sordııktan sonra: "Dilvedünyagörüşle-
rimiz, düşünce namuslanmız. sa\ gı anla-
yışlanmız çok değişik de olsa. Türkçe'nin
yabancı dillerin boyıınduruğundan kur-
tarılması. kendi öz benliği içinde özgür-
maktadır. Bu durumda kütüphanecile-
rin, arşKistlerin. dokümantalist, enfor-
manist, çevirmen, yayıncı \e dahi diğer
pek çok mesleğin ve bilim adamının ne
olacağı şimdiden düşünülmelidir." Özel-
likle kitaplıkçıların bilgisine sunulur.
Taşizm içimizde mi?• • > '
Sabit Kemal Ba> ıldıran da. "Şiirde Ka-
palılık" başlıklı yazısında handiyse şair-
İerin kendi kendilerine gelın güvey ol-
duklannıdiyesi' "Günümüzdekapalışi-
ir üreten şairler arasında bir yakınlık var.
Divanşairlerikendi sınırlan içinyaayor-
lardu günümüzdekiler ise kendi zümre-
leri için \azı\oriar. Yazar sa>ısı artnıası-
na rağmen okur sayısı artmıyor."
Sırası gelmişken söyleyiverelim: Yazı
okuyana okur, ses okuyana da okuyucu
desek. olmaz mı° Okur yazar diyoruz
ya! Önümüzdeki aylarda şiirde açıklık,
kapalıhk sorununun daha sık gündeme
geleceği şimdiden söylenebilir. sanıyo-
rum'' "
Varlık dergisinin ekim sayısının ger-
çekten ilginç yanı "Faşizm İçimizde
mi?" sorusunu ortava atmış olması: Ge-
rek l'mberto Eco'nun "Ur-Faşizm ya da
Ebedi Faşizm" \ azısı. gerek Etven Mah-
çupyan'ın "Türkiye'deFaşizmin Muhte-
tecek. kendilerine yol gösterecek kıla-
\yz eleştirmenler anyorlar. özlüyorlar.
Ürünleri değerlendirecek.. işlevini, nite-
liğini pek iyi kestiremesem. bilemesem
de bir "Tıy^atro Eleştirmenleri DerneğT
bile var ülkemizde. Bakarsınız. "yazın
eleştinnenleri", "resim eleştirmenleri"",
vb. eleştirmenleri dernekleri de kurulur
yakında. Gösteri dergisi 80"li yıllann
eleştirmenlerini tanıtmayı sürdürüyor.
Eylül say ısında tanıtılan Feridun Andaç,
"Eleştiri benim için erişilen değil, dönüş-
türülen bir yazınsal söyleyiştir" dıyor.
Şimdi biz. Ataç'ı eleştiri tarihimizin ya-
pıtaşı olarak alabilir miyiz? Peki. Tahir
Alangu'vu. Cevdet Kudret'i? Ya Saba-
hattin EyOboğlu'nu? Sonra kimler geli-
yor usumuza: Fethi Naci, Asım Bezirci.
Mcmct Fuat, Selahattin Hilav. Mehmet
H.Doğan, Doğan Hı/lan, Konur Ertop.
Atilla Özkınmlı, Murat Belge, Füsun
Akadu Gürsel Aytaç, Ahmet Oktav Tah-
sin \'üceL Bema Moran.J'
Orhan Koçak da (Ekim sayısında),
"Her Üçüncö Dünya ülkesi gibi 150 yıl-
dır bir kültürel taşralaşma süreci içinde-
yiz. Bilginin üretim \e dolaşunında edil-
gin konumdayız** diye bir saptamada bu-
lunduktan f. nra. en çok yararlandığı
eleştirileri belirtiyor: "Selahattin Hilav,
Murat Belge, Ahmet Oktay. Güven Tu-
ran, Hilmi \a\ uz, Enis Batur. Bunlar he-
men aklıma gelen adlar. Jale Parla ve ye-
nilerden Süha Oğuzertem'in çahşmala-
n. Bir de yapıtın "ruhunu" arayan eleşti-
riler var. Sadece sev dikleri yazariar üze-
rinde çalışan clcşrirmenlcrin y azılarıdır
bunlar; zaaflara gözlerini kapamazlar
belki. ama asıl araştirdıklan şey yapıtın
hayslyetidir, orada bağışlanmayı veya
kurtanlmayı bekleyen şeye yöneldikleri
sezilir. Tanpınar, Cemal Süreya. Füsun
Akath, Mehmet Doğan. yine Ahmet Ok-
tay, Oğuz Demiralp, daha yenilerden de
Nurdan Gürbilek, F.vrvn Erem, Ramis
Dara..."
Bir de bizde eleştirmen yok. derler.
Üşenme) ip bu adlan gerek okurlar. ge-
rek yazariar için saydım. Eleştirmenler
de birbirlerini daha yakından tanıyabilir-
ler belki... Yalnız dikkatimi çeken başka
bir nokta oldu. O da şu: Ne yazık ki ya-
şamını sürdüremeyen "Çağdaş Eleştiri
Dergisi'ni anan olmadı. "Eleştirinin bi-
limselliği'"ne uzak durdukları için mi?
Yalnız. "Çağdaş Eleştiri Dergjsi*1
mı son
verdi yayımına? "Metis Çeviri dergisi"
de öyle değil mi?.. Tahsin Yücel'in,
"Eleştirinin ABC'si**ni de anan olmadı0
Görmedıler. okumadılar mı yoksa?...
Okurlar merak ederler belki diye belirt-
tim. Metis Seçkileri arasında yayımla-
nan Roland Barthes'ın "Yazı ve Yorum"
adlı yapıtta yer alan "Eleştiri N'edir?".
"Eleştiri ve Ğerçek" denemeleri de anı-
verelim bu arada. Daha meraklı okurlar
için de VValter J.Ong'un "Sözlü ve Yazı-
lı Kültür" adlı kitabının (Metis Yayınla-
rı Eylül 1995) "Yeni Eleştiri ve Biçimci-
lik", "Yapısalcıük", "Metinciler ve Kur-
gusökümcüler", "Sözey lem ve Alımia-
ma"bölümlerini salık \eririz.
Eleştiri ve eleştirmen
tarnşmalan
Eleştin konusunu bugünlük rahmetli
hocaın Sabahattin Eyuboğlu'nun
1936'dayazdığı Eleştin Üstjine 1 (Sanat
Üzerine Denemeler). Cem Yayınevi, ls-
tanbul 1974) başlıklı denemede sözü
şöyle bağlıyor: "ReneLalou'nuneleştir-
mene aşılamak istediği ilkeler:
Birinci ilke: Ahlaksal ve bilimsel dü-
rüstlük: eleştirilen kişi üstüne duygulan-
mızı unutnıak. konuyu iyke bilmek yada
bilmedi0ni açıkça söy lernek.
tkinci ilke: Z.ihinsel akışkanhk; bize ya-
bancı bir düşünceyi kendi görüşlerimizi
işe kanştınnadan izleyebilmek.
ÜçUncü ilke: Açık görürlülük; eserin
özüniİNcbiçiminikavramak.sınırlannın
nerede hittiğini görmek.
Dördüncü ilke: Ruhsal yoğunluk ya da
derinlik; yabancı bir özü benimsemeye-
rekonu.yerinegöretercümectmek, nak-
letmek ya da yeniden yaratmak, bir ese-
ri eieştirirken yeni bir eser y apmak..."
Görüyorsunuz ya. meğer ne zormuş,
eleştirmen olabilmek!
Ama siz siz olun. boşverin böyle ilke-
lere. Nasıl olsa ülkemizde eleştiri. şiir
yazmak denli kolay. Ancak. Paul Va-
lery'nin şu sözü kulağınıza küpe olsun:
"Ama her gerçek şair, birinci dereceden
bir eleştirmendir", Ona inanmazsanız.
Ergin V ıldızoğlu'nun Adam Sanat dergi-
sindeki (Ekim sa\ ısı. ss. 51 -71) "Bir şi-
ir Tartışmasının Bıraktığı Tortular - Ba-
zı Temalar ÜzerineÇeşitlemeler''ini oku-
yun. Gerçekten yararlanırsınız.
"Bilim ve Ctopya" dergisini de anma-
dan geçmeyelim. Ne hmzırlıklar var için-
de!... Yabancı dilde ögretim gibi ölüm-
süz bir konuya el ve dil atmak gibi yü-
reklilik göstermiş Dr. Hüseyin İçen,
(temmuz-ağustos sayılan). Birinci yazı-
da: "Yabana dille.bilinıseKaratıcılık de-
ğil öykünmccilik oluşur" deniyor. tkinci
yazıda: "Türkçeyetersizmi?" diye soru-
luyor. "Dilimiz de toplumumuzun ayna-
sı. Dolayısıy la. iş dilimi/iıı değil. bilim ve
sanatımızın gelişmişlik düzeyiyle ilgili.
Herhangi bir buluşun, bilgi kırıntısı-
nın. kavramın. yeniliğin ortaya çıktığı bir
toplumda. onu adlandıracak bir terim
mutlaka bulunacaktır. Bundadeğişik yol-
lar izlenebilir. Terim yabancı dillerden
alınabilir: halk tarafından kurallara uy-
gun ya da aykırı olarak uyduruiabilir;
buluşu yapan bilim adaoiınca ya da dil-
ciler ve konunun uzmanlaruıdan oluşan
topluluklarca. Türkçe'nin kök-ek ilişki-
lerine uygun olaraktüretilebilir." Çağımı-
zı. güpümüzü avdınlatan daha ne yazılar
yayımlanmıyor bu dergide de.
Ahhh! Dergi çıkarmak hevesi. tutku-
su!...Okumasevinci. Istanbul Üniversi-
tesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Iktisat III.
sınıf da dergi çıkarmaya başlamış. Beşın-
ci sayışa ulaşmışlar. Size de ulaşabilir-
ler belki. Adı ne güzel: "Çakütaşr. Ne
alçak-engin gönüllü...
'Cezanne, resmin Ejnsteîn'ı ınıydı?'
Kültür Servisi- Paul Cezanne. modern re-
sım sanatının tartışmasız en büyük ustalann-
dan biri. Sanatçı. yüzyılımızı düşünsel an-
lamda biçimlendiren önemli insanlar arasın-
da yer alıyor. Çalışmalannı salt resimle sınır-
larnamış bu ünlü sanatçı, bilim ve felsefe gi-
bi alanlarda da yetkin bir kişılige sahip. Şair
RainerMariaRilke'nın "gerçeğin ustası"ola-
rak nıtelediği Cezanne'nı konu alan "Cezan-
ne on viewT
adlı sergı, bugünlerde Paris'te
açıldı. 1980"dekiPicassove"l992'dekiMatİ5-
sesergılerinden sonra en fazla ilgiyi toplayan
"Cezanne on Vıevv", "Cezanne. resmin Eins-
tein'ı mıydı? " sorusunu da gündeme getin-
yor. Resim sanatına getirdiği yeni anlayış ve
teknığin yanısıra özeîyaşamı vekışıliği iiede
hâlâ konuşuluyor Cezanne.
Gençlik döneminde kadınlarla olan ılişkı-
lennde sorunlar yaşayan sanatçı bu yüzden,
onlara karşı bir tür sav unma psikolojısi geliş-
tirmişti. Kadınlardan nefret ettığinı her fırsat-
taaçığa vuran Cezanne. bu özellığivle yakın
anVadaşı EmileZolanın "L'Oeuvre"adlı ro-
manındaki Claude Lentier karaktenne ilham
kaynağı olmuştu. Kendini bıletatının edeme-
yen. kendine yönelık sevgısızliğıni kadm düş-
manlığına çevıren bir ganp adam...Bu garip
adamın sorunu sadece kadınlarla değil. çev-
resindekı hemen herkesleydı. Paris'in sanat
çevrelerinde "güç bir insan"olarak nitelenen
Cezanne. bir keresınde meslektaşı Manefye.
"Elinizisıkamayacağım bay Manet.çünküel-
lerimi neredeyse bir haftadır y ıkamadım" di-
yerek dıyalog kurmaktan kaçmmıştı.
Cezanne. her ne kadar zor bir insan olsa da
kendisiyle ilgili yakıştırmalardan yeterınce
alınnor. hatta üzülüyordu. Ne de olsa kendi
gerçeğıvle karşılaşnıak hoşuna gitmiyordu
sanatçının. Ne var kı kadmlara duyduğu nef-
ret. sonsuza dek sürmedı. 1869'da karşılaştı-
ğıHortense Pkjuet. yaşamında büyük bir de-
gışıme yol açtı Cezanne'nın. 19 yaşındaki
genç kadın. sanatçının kadınlarla ilgili saplan-
tılannı bir anlamda tedavi ederek. ona tüm
sevgisinı sundu. Çıftın. 1872 \ılında doğan
çocukları Paul de.beraberliklenni güçlendir-
dı. Cezanne ve Hortense I886'da evlendiler.
Genç kadın, kocasının bir sanatçı olduğunu
hıç bir zaman unutmayarak ona karşı son de-
rece anlayışlı davrandı.
1870'li yıllarda ressam dostuCamille Pis-
saro ile olan yakın ilişkisi de. sanatında yeni
bir dönemin başlangıcını müjdeliyordu. Iç
hesaplaşmalardan uzaklaşan Cezanne, bu de-
fa izlenimcilik çizgisinde ilerleyerek. çıplak
gerçeklere yöneldi. Bu dönemdeki yapıtları.
geçmışe oranla daha renkli ve olduğu gibiy-
dı. Yeni bir resim teknıği deneyen Cezanne.
karmaşık ıç dünyasını keskin gözlem gücûy-
le bırleştirerek önemli yapıtlara ımzasını at-
t\. Sanatçı. modern sanatm çok önemli bir
parçası olan sovutlamanın (abstraction) ilk
örneklerıni de bu dönemde verdi.
Cezanne. modern resmin ressam- filozofu
olarak. kendınden sonra gelen nıce önemli
sanatçıyı etkıledi. Cezanne'nın çocuklan ola-
rak nitelendirilen PicaLsa veBraque. onun
izinden gıderek yeni buluşlar ve yeni teknik-
lerin öncülüğünü yaptılar. Ancak. şunu da be-
lirtmek gerekir ki. Cezanne. bütün büyük
yapıtlarını biraz da karanlık iç dünyasına
borçluydu.
Modern resim sanatının büyük ustalanndan C ezanne'ın Paris'te sergile-
nen yapıtları, Picasso ve Matisse'den sonra en fazla ilgiyi göriiyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Sonbahar Yağmurları
Dünden beri yağmur yağıyor. Sonbahar büsbütün
geldi. Ablamın söylediğine bakılırsa, 'kestane kara-
sı' fırtınası bu yıl biraz uzun sürmüş.
Büyüklerimiz fırtınalann adlannı, ne zaman çıka-
caklannı. kaç gün süreceklerini bilirlerdi. Annean-
nemle annemin babaannesini bu konuda birer mev-
sim takvimi saymak gerekir. Yazdan sonbahara, on-
ların saptayımlannda, günler usul usul, sayılı fırtına-
ların, kuş göçlerinin, yaprakdökümünün, gündönüm-
lerinin günlerine dönüşür; bir gün de sonbahar büs-
bütün çıkagelirdi.
Istanbul'da şehir hayatının kendine özgü bir son-
bahar kültürü vardı.
Doğduğum ev dışta tutulursa, Kadıköyü'nden Ci-
hangir'e taşınırtaşınmaz, gerçı kaloriferlı evde yaşa-
maya başlamıştık ama, soba kültüründen habersiz
değildim. Değişik değişiksobalıevlerdezamanlanm
geçti.
Oemin andığım babaannenin Horhor'daki evinde
çini soba vardı. Fildişi rengınde miydi, uçuk pembe,
filizi miydi, pek hatıriamıyorum. Yalnız çinisi boydan
boya çatlaktı, o aklımdan çıkmamış.
Babaanne, iki katlı, nohut oda bakla sofa evini çi-
ni sobayla ısıtırdı. Üst katta küçücük, bir başka çini
soba kurulurdu. Bazı odalar sıcacık. bakla sofa buz
gibiydi. Sofadan sıcak odaya koşarak girerdik.
Anneannemlerin demırdöküm sobaları vardı. Üs-
tünde -buhar tutsun diye- su ısıtılır, kaynayan su fo-
kurfokurfokurdardı. Bu ev Kadıköyü'nde. Yoğurtçu
Parkı'na inen yokuşta, Şifa'nın tam karşısında, ka-
iorıfersiz bir apartmandı.
Büyücek oturma odasında dev saksılarda yaz kış
çiçekli, adeta ağaççık begonyalar dururdu. Soba
oturma odasına açılan yemek odasına kuruluyordu.
Bilmem neden, sonbaharla birlikte, duvar saatinin
tiktakları daha vurgulu işitilirdi.
Bir ahbabımızın evinde 'yemekpişiren soba' var-
dı. Yemek pişiren sobaya çok şaşırırdım. Bu adı ben
takmıştım ve kendisini her görüşte, kardeşinin bizim
evde olmayışına yeriniyordum. Ekşi elmalı turta bile
pişiriyordu.
Yemek pişiren soba mutfağın yanında duruyor, bo-
rulan uzaya uzaya dört bir yanı sardıktan sonra, ga-
liba pencereden dışarıya çıkıyordu. Galibadiyorum,
çünkü pencere camındaki soba borusu çaplı kesik
yeri yine görür gibiyim.
Yemek pişiren sobaya, büyüklerimiz beni üzmek
istercesine 'kuzina' diyorlardı. Çocukların sözlerine
büyüklerin burnubüyükçe bir gönül indirmeyişleri
oluyor...
Sonbahar, hele sonbahar yağmurları okulda ders-
lerin yoğunlaşması demekti. Ders yılı başlangıcında
kırmızı. lacivert kaplı defterlerimizin yaprak uçları hiç
de kıvnk-kıvrık durmazken, sonbahar kışa evrildik-
çe, yağmurlar günlerce sürünce. yaprak uçları kıvrı-
lır-kıvrılır, defîerlerimiz kabardıkça kabarırdı.
Defterlerimiz, ders kitaplanmız kırmızı kap kâğıdıy-
la kaplıysa etiketlerimiz ille kırmızı; yok, lacivert kap-
lıysa, etiketlerimiz de ille lâcivertti.
Işık ve karanlık
Bazı defalar yağmur diner, bulutlar kaçışır, okul çı-
kışı, günbatımında Istanbul'u, denizi, karşı kıyıları
birdenbire çok keskin renkler içinde görürdük. Öyle
günlere tuhaf bir bağlılığım vardı: Sonraki günler çok
mutlu geçecek sanırdım.
Ama sonbahar ışıklan çabuk sönerdi.
Sonbaharın keskin renkli ışıklan sönünce akşamın
ışıklan başlıyordu. Sözgelimi 'Müsyü' Aleko'nun tez-
gâhındakı koca ampullü ışık! Büyüklerimizin bazen
Müsyü, bazen 'Müsü', bazen de sadece Aleko diye
hitap ettikleri Aleko Bey lakerda satardı.
Üçgen kestmli camlann yan yana üçgenler oluş-
turduğu camekânın ardında lakerdalar dilim dilim
kesili dururdu. O koca ampul belleğime çakılıp kal-
mak için dört beş yıl yandı durdu.
Sonbaharda sinema salonlarının ışıkları sönüyor,
eşsiz filmler başlıyordu. Eşsiz filmlerin ışıkları artık
başka bir hayatın, başka dünyaların, büyülü, erişe-
meyeceğimiz ışıklarıydı.
Zaten sonbahann ilk ve henüz sıcak günlerinde ga-
zeteler Beyoğlu sinemalarının oynatacağı filmleri ilan
ederdi. Kimileyin yanm, kimileyin dörtte bir sayfa bu
ilanlarda Yeni Melek'te. Atlas'ta, Emek'te o mevsim
hangi filmlerin gösterileceğini öğrenir, birçok hayal-
lere dalardık.
Hayallerle yetiştiğimizden olacak, şimdi bana her
şey o kadar, öylesinetatsız. çirkin, bayağı geliyor. Fa-
kir ve kalabalık Istanbul bir keder yumağı. Yanı ba-
şında Hollyood sinemasının arabesk kopyası.
Bu yazdıklarıma 'nostalji' diyorlar.
Oysa 'şehir kültürünün sona erişi' denmeli.
Gürültüsü patırtısı. trafiği, hava kirlilıği, pisliği, pa-
halılığı ve karanlık çehresiyle istanbul, artık sonba-
har yağmurlarında bile arınamıyor.
Ankara'dan ülkeye yayılan karanlığı adeta Istan-
bul simgeliyor...
Köksal Toptan, SODBt Başkam
Koçyiğifle gönüştü
ANK.ARA(.A,A)-Kültür Bakanı Köksal Toptan. Sinema
Oyunculan Derneği Başkanı Hülya Koçyiğit'i kabul
ederek, Türk sineması sorunlan üzerine görüştü.
Toptan. yaptığı konuşmada. Kültür Bakanlığf nın
görevinin sanatçılara amirlik yapmak olmadığını.
îürkıye'de dığer sanat dallannda olduğu gibi
sinemanın da bazı sorunlarla karşı karşıya olduğunu
hatırlatan bakan Toptan. bu sorunlann aşılabilmesi için
devlet desteğine ihtiyaç olduğunu ifade etti. SODER
Başkanı Hülya K.oçyiğit ise bakan Toptan'ın görevde
olduğu süreee. sanatçılann sorunlarına büyük bir ilgi
gösterdiğinı ve özellikle sanatçılann sağlıİdanna
büyük bir hassasiyetle yaklaştığını ifade etti ve bu
desteğıni sürdürmesini istedi.
Sacha Distel, St.Joseph 125.yıl
balosunda
Kültür Senisi-Saint Joseph'liler Derneği, okulun
kuruluşunun 125. yılını kutlamalan için düzenlenen
125. Yıl Balosu'na Sacha Distel ve 26 kişilik Grand
Orchestre'ı getiriyor. 15 kasım akşamı 20.00'da
Svvissotel Fujı Balo Salonu'nda gerçekleştinlecek balo
biletlen üyeler için 3 milyon. dernek dışmdan
katılacaklar içinse 5 milyon olarak belirlendi.
Mega Movie, 2 yaşında
Kültür Servisi - Aralık 1993 ten bu yana çıkmakta olan
Mega Movie adlı ücretsiz sinema dergisi. yayın
hayatında ikinci yaşını doldurdu. 30 bin baskı yapan j
derginin öncelikli bir bölümü tstanbul, Ankara. tzmir,
Bursa, Eskişehir. Adana ve Antalya'da, bir bölümü de
diğer Anadolu sinemalannda dagıtılıyor. Sadece
sinema dünyasından haberlere yer veren dergide.
geçmiş sezon ile rakamsal kıyaslama. Agâh Özgüç ve
Hayn Caner'in yazıları. gösterimdeki filmler yer
alıyor. Ücretsiz olarak dağıtılan dergi yüksek bir abone
sayısına sahip.