19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURıYET 20 EKİM 1995 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Çocukluk Hastalığı PENCERE MELİH CEVDET ANDAY K âzım Karabekir Pa- şa'nın müzikle uğraş- tığı. besteler yaptığı pek bilinmez; bu bes- telere "şarkıh ibret" dermiş, "ibret~ söz- cüğü "opereCi ansıtmak tçin bulun- muş. (Şarkısız operet olurmuş gıbi.) Bu ibretlerden birini Sabahattin Eyuboğlu'dan öğTenmiştim. O da Trabzon Lisesi'nde öğrenci iken oku- lu ziyarete gelen Paşa"dan öğrenmış. Haydin arkadaşlar şirket kurahm İkrisadi hüıumlara karşı durahm Bu ıbret bestesindekı "iktisadi hü- cumlar"ın kapitalist ülkelerden gek- cek sömürü girişımlen olduğu anlaşı- lıyor da şirket kurarak bunlara nasıl karşı durulacağı açık seçik belirmiyor. Şirket kurmakbir milli savunma önle- rtıi midır. yoksa bir özel kazanç aracı mı? "Zengin olalun" denmek ısteni- yorsa nasıl bir şirket olmalı bu? Öyle ya, sanayie mi, tanma mı, ticarete mi yönelece|iz? Orası gereğince anlaşılmıyor. şirket sözcüğünün büyüsü ruhlan öyksine sarmıştır ki ne şirketi olursa olsun. ye- ter ki şirket olsun diyebiliriz.Bizde şir- ket kurma ve siyasal parti kurma he- veslerinın uyanması ikinci Meşrutiyet dönemine rastlar. Başka bir deyışk şirket ve parti eş- zamanhdır. O dönemde "teşebbüs-i şahsi" (özel gınşım) liberal ekonomı kavramınt içeriyordu,böylece de siya- sal bir yaklaşıma temel oluyordu. Kt- sacası zengin olma tutkusu. Bu tutku. o zaman birbiriyk kıyasıva dövüşen iki paninin (îttıhat veTerakki partisi ile ttilâf partisininl ortak yanıru oluşturu- yordu Siyasal geleneğimizin kaynağı budur. Çok partili dönemin başlaması ile bu şirket-parti benzerliği tam kimliği- ni buldu. Haydin arkadaşlar parti kurahm Yıllar önce Ankara'da genç bir avu- kat bana şöyle demişti: On yıl para biriktireceğim, sonra da parti kuracağım. Teşebbüs-i şahsi. Başka bir şey de- Bütün sorun başa geçip geçmemek- te düğümlenıyor. Bugünkü partilerin durumuna bu açıdanbaktığımızda,parti ıçi çatışma- lann, partilerarası savaşımdan ağırbas- tığını görüyoruz. Bu neyı gösterir0 O partilerin parti olmadığını. Bir partiye bağh üvelerin robot ol- malan gerektiğını mi savunuvorum1 Hav ır. Parti içı demokrasi denılen düzenin de bir tarihi, bir gekneğt. bir göreneği vardır. Cindoruk. Büyük Millet Meclisi Başkanı ıken. kendi partisinden olan Başbakana. "Çekil!** dedi. Gerçi ya- nm bıraktı sözünü. ("Çekil, ben gete- yim" demek istivordu) Ama bu söz DYP'lı olmasınâ da. Büyük Millet Meclisi Başkanı olmasınâ da yakışmı- yordu.Üstelik Cindoruk, güvenoyu oturumuna da katılmadı. Dahası var... Cindoruk partisinden istifa da etmedi. Bunlar siyasal kavgalar değil. Parti içi demokrasi. siyasal kavganın parti organlarında yapılmasını öngörür. böylece kamuovu o siyasal parti için- de ne gıbı yeni düşüncekr oluştuğunu öğrenir ve genel seçimkrde oyunukul- lanırken bunu göz önünde tutar. Yok- sa kışisel çekişmekr kamuoyunu ilgı- lendirmez. Siyasal parti denmegi hak etmiş ku- rumlardaönemli olan ilkekrdir.kişisei kıskançlıklar değil. Dahası var... Partilerarası savaşımlar da kişikre dönük olarak yürütülmeme- lidır. AnavatanPartisi'ninbıryetkilisi, hükümet bunahmı sırasında ne dedi. - Yeni hükümeti kurma görev i elbet- te bir DYP'liye verikcektir, fakat bu DYP"li. Çilkrolmamalıdır, gene o par- tiden bir başkası olmalıdır. Sana ne bayım! Yeni hükümeti kurmakla görevkn- dirilecek olan parti. öteki partılere, "Bizden kimi istminiz? Kimi beğeni- yorsunuz?" diye soracak değil ya! -ÇiUer olmasın da..." diyen ANÂP'hnın bu davranışı. en azından bu iki parti arasında (DYP ile ANAP arasında) bir aynm bulunmadığını gös- terir. Öyleyse birleşin ve başa geçme sa- vaşımını bir arada yürütün! Yazımızın konusu da bu ya! Ben bunca çok parti kurulmuş ol- masını siyasal düşünceknmizdeki zenginliğin göstergesı sayamıyorum. Bir örnek üzerinde durahm. SHP büvük kurultayında başkanlık ıçın Erdallnönü ık yanşan BaykaL or- taya yeni pohtıkalar atmak şöyk dur- sun, DYP ile koalisyonu ve koalisyon protokolünü onayladığmı söykmişti. 0nun istediği SHP'nvnbaşına geçmek ve böylece başbakan yardımcısı ol- maktı. ama Inönü karşısında yenik dü- şünce SHP'den aynldı. CHP'yi kurarak onun başına geçtı. Yeni kurulan bu parti, SHP'den baş- ka nitelikte miydi? Yok canım. Nıtekim iki parti birles.ti sonunda ve bir ara dönem atlatılınca Baykal başa geçti. Şimdı başbakan yardırncısı ola- cak. Neyi söykmek istiyorum? "Parti'* denikn siyasal kurumun ne olduğunu daha aniayamadık yanılmı- yorsam. Yavaş yavaş anlayacağız elbet. bu- gün yaşadığımız çekişmekrin çocuk- luk hastalığı oldugunun bilincıne vara- caâız. Dit Köşesi: Geçen gün TV'de Meclis konuşma- lannı dinkdim. Milktvekıllerinin ço- ğu -i dâhi" ile "dahryi kanştınyorlar- dı. Bu sözcüklerin ılkinde iki hece de uzun. ikincisinde ikinci hece uzundur. Yanlıstan kurtulmak için ikinci sözcük- ten vazgeçmek, onun yerine "de.. da"yı kullanmak yeter. *Odahî~ diye- ceâimıze "'O da" denz. olur bıter. TARTIŞMA 'Din adma toplanan paralar' 9 Ekim 1995 günlü Cumhuriyet gazetesi her zaman olduâu gibi gene dopdoluydu. LUuda| Ünıversitesi Tıp Fakültesi'nden. Prof. Dr. M. İsmet Taşdelen Hocamızın "Din Adına Toplanan Paralar'" başlıkh 2. sayfada yer alan yazısı, ders ahnarak okunması gereken bir makaleydi. Yazıda. Türkıye'de yaklaşık 80 bin camiden her hafta en az beşer milyonTL'nin, Çeçenistan'a, Türki cumhuriyetkre yardım adı altında toplandıâı ve binkerek 20 trilyon 800 milyar lıraya ulaştığı hesap ediliyor. bu paranın nerelere gıttiöı ya da harcandığı soruluyordu Son günlerde gündemımizi öylesıne yüzeysel ve öylesıne kanşık işlere ayırdık kı bu sorulara yanıt vermeyi unutuverdik. Oysa içinde yaşadığımız dönemin en can ahcı sorularıydı bunlar. Cumhuriyet gazetesınde yayımlanan bu yazı. sayısı artan illenmizden kaç cumhuriyet savcısınm dikkatıni cekmıştir bilemiyorum. Çünkü şu anda geçerli olan ve hangi koşullarda yardım toplanabileceğini düzenleyen 2908 sayıh Yardım Toplama Yasası var. Bu yasaya göre ancak illerde valiliklere. ilçekrde kaymakamlıklara başvurularak bir komisyon kurulacak ve bu komisyon alacağı yetki belgesı ile para toplayabikcektır. Ve de bu paranın toplanma ereğine ulaşıp ulaşmadığı denetknecektir. Bu yardımların toplanmasından qok, toplanan tutarlann yerine ulaşıp ulaşmadığı önemlidir. Bosna\a yardım olayı ve Mercümek adı belkkkrden Mİınmiş değil. Bizcebu yasa hükümkrıne uyulmadan para toplama evkmleri yasadışıdır ve mutlaka soruşturulması gerekmektedir. Toplanan bu paralann nerelere gıttigini. neye harcandıâını bilmemek de olası değil. Toplanan her kuruş. geriye laiklik ve demokrasi karşıtı hizmetkr olarak geri dönüyor. Sayın Prof. Taşdelen yazisinın sonuç kısmında din kurumlan ve camilerin vakıf konumuna getirilmesini ve sıkt denetlenmesini önermekte. Soruna çözüm olabilir mi bikmiyoruz; ama. vakıf sözcüğü bıze bir başka uygulamavı anımsatmaya vetiyor. Bu da bir başka yardım toplama uygulaması, ama zoraki yardım toplama... Bugünkrde bazı bekdıvelerde kaçak kat atmak otomasyona bağlanmış gibi... Dikyen adı bilinen bir vakfa bağış yapıp makbuzunu bekdiyeye götürüyor. attığı kaçak katın af belgesi gibi elini kolunu sallayarak geri çıkıyor. Bu vakıflann makbuzları vatandaşlann ellerinde... İnsanlar durduk yere 20 milyon. 30 milyon vakıflara bağış olarak neden yatırsın. Bu işin bir karşıhğı olmalı. Rüşvetin ayak sesleri değilse bu bağışlar nedir'1 Vakıf hesaplannı denetkyecek. bu ardı arkası kesilmeyen bağışlar bilmecesinin gizini çözecek sorumlular yok mu? Bu umursamazhk neden? Bu makbuz sahiplerinin hemen hemen tümünün bir inşaatı ve kaçak katı olduğu gerçeği. soruşturma yapmak isteyen görevlilere ıpucu olsun... Sayın Taşdelenin altını çizdiği yardımlann bir bölümü ise cami yaptırma dernekkri adına ya da Kuran kurslanna yardım olarak toplanıyor. Ortada gene açık bir yasaya aykınlık var. Tcvhid-i Tedrisat yasa&t, öğreniminin tek elden ve Millı Eğitim Bakanlığı'nın saptadığı ilkelere (Atatürkçü-laik-çagdaşl dayalı olacağını emrediyorken bu yasa hükümleri göz göre göre deliniyor. Tevhtd-i Tedrisat (eğitiminbirligı) yasasından bugüne dek verdiğimiz ödün yetti artık. Ortada masum bir dini ibadetten çok örgütlü ve ne yaptığını bikn organize suçla karşı karşıyayız. Erek Türkiye'de Atatürkçü, laik düzeni yıkmak ve yerine şeriatçı bir devlet düzeni kurmaktır. Yurtdışmda ve yurt içınde çeşitli düzeyde yaptığı örgütlenmekrk adım adım ereklerine yaklaşıyorlar. Yetişkinkrin şeriatçı düzen için çalışmalanna iki buçuk yaşmda çocuklan da alet etmekri, el işareti yaptırmalan. başlarına eski yazı ile slogan yazılmış bandajlar taktırmalan insanı çileden çıkarmaya yetiyor. Siyasetçikrimiz. bakalım ne zaman uyanacaklar bu aymazlık uykusundan (yazık ki çıkarcılık ilıkkrine işlemiş. uyanmayacaklar). Bu kez Vedat Günyol Hocamız... 15EkimlW5 günlü Cumhuriyet'te "Dinli ve Dinci" başlıklı yazısında sorumluluğunu yerine getiriyor. Sorumluluğunu bilmeyenkre karşın serzenişi ıse daha ilk satırda. "Seksen yüj aşkın yaşamımı gözden geçirinee" tümcesinde. 85 v aşına ulaşmış Vedat Günyol Hocamız, gerek yetiştirdiği öğrencileri ve gençlik yülanmızın vazgeçilmez sanat dergisi "Yeni Ufuklar" ık ve de gerekse dünya ennçlennı bir tarafa iterek edebiyata verdigi gönül ve çaba sonucu bizlere kazandırdıgı birçok yapıtı ile unutulmazlar arasında... Sayın Günyol: t. Hakkı Baltacıoglu'nun 1954 tarihli bir yaztsından dinli ve dinci arasındaki a> ınmı büyük bir ustalıkla çekerek içinde bulunduğumuz yanlışlan gözler önüne seriyor. Hem de "Seksen yıh aşkın yaşamına" karşın... "Dinli insanlar dini yaşayan insanlardır. Dinci insanlar dini sömüren insanlardır. Dinin bütün soylulugu, din olarak kalmasında. din olarak yaşanmasındadır. Din din olmaktan çıkıp da ilim. ticarvtpolitika okiu mu ister istemez. kendini. görevini vitirecektir... Dinin kutluluğu gibi korkunçluğu da ku\"vetinden gelir... Kansız yaşanamayacağı gibi dinsiz de yaşanamaz. Ancak kan damarlarda kalmalıdır. Din de böyle'. Din kendi yatağından çıkmamahdvr." Büyük güçlüklerk ve deneyimlerk kazandığımız Türkiye Cumhuriyeti'nin laik yapısını bozmak isteyen ve bu arada iç ve dış parasal desteklerk palazlanan örgütlü gerici güçkr karşısında inançlanmızı ve uğraşı yetimizden bir şey yitirmeden savaşmak zorundayız. Prof. Dr. İsmet Taşdelen'in ve Vedat Günyol'un olaylar karşısında gösterdikleri tıtizliği örnek olarak. Ve de sorumluluk duyarak.. Av.CelalÜlgen 4 Ayıplı çıkan mal'a yanıt D eğerh Avdın Aybay, yeni tüketıci yasasmda geçen "ayıplı mardeyişine gösterdiğım tepkiye karşılık olarak. 9 ekımde bu sütunlarda bir yazı yayımladı. Türkçenin giderek Türkçelikten uzaklaştınldığı şu günlerde, dil konusundaki duyarhlığı gerçekten güzel bir olgu. Anlaşamadığımız nokta, beiirli bir deyiş şeklinin, sözcüğün. sokaktaki insanca benimsenmiş olup olmaması. Benim ağabeyim ve ablalanmdan biri de hukukçu. Özürlü çıkan bir mal için "ayıplı" dediklerini hiç duymadım. Samnm Sayın Aybay da aldığı kazakta bir delik buîunca satıcısına geri götürdüğünde, "Bu mal ayıpir demiyordur. Halkımız, ayıp sözcüğünü "utanç verici" anlamında benimsemiştir. bu anlamda da kullanır. Öte yandan. teknikmesleki terimlerin Türkçeye çevrilirken anlamını yitıtmekri tehlikesine parmak basması çok yerinde. Bikn bilmeyenin yaptığı çeviri, belli bir şey kazandırmaz. çok şey yitirtir. Her mesleğin kendi dili vardır. Bilgısayar dünyasının hızla geliştiğı günümüzde. bunu çok açık olarak görüyoruz. Birçok meslek adamı. kendi aralannda konuşurken kökenınin hangi dılden olduğuna bakmaksızın belirli terımkrı. deyiş şekillerini kullanıyor. Ne var ki bu gerçek, meslek dışındakikrle konuştuklan zaman. anlaşılmasi güç sözler etmekrini gerektitTniyor. Aynca. örnegin hukuk dünyasında, sokaktaki v atandaşm işi mahkemeye düşerse. kalkıp kendisi konuşmuyor. işini bu mesleğin insanına yaptırıyor. Her mesleğin bir dili vardır ve bu dili. herkesin bilmesine gerek yoktur. Önemh olan, insanlann birbirknyk anlaşabilmesidir ve "bilmem kaça katlamak".*mega"• "•süper". "bilmem neye soyunmak". u bilmemkaç taneinsan" ve "poşet^gıbi Türkçeye aykın deyişkrden uzak durmalarıdır. Gürhan L çkan Ne Devlet, Ne Belediye İnsan Önemli •• TÜSEV, 'Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı'mn kısaltıl- mışı. Vakıf '3. Sektör' dergisini çikanyor. Derginin 'sunuş' yazısında Zekai Baloğlu yazıyor: "Üçüncü sektör, kamu sektörü (birinci sektör) ve kâr amaçlı özel sektör (ikinci sektör) yanında, vatan- daşm kâr amacı gütmeksizin gönüllü olarak kamu görevierine katıirnasını sağlar. Ulusal düzeyde vakıf- lar ve dernekier ile evrensel düzeyde uluslararası hükümet dışı kurvluşlar (NGO) üçüncü sektörü oluş- turur. (...) Birinci sektör iktidar merkezii, ikinci sektör kâr merkezii iki ayrı süreçtir. Üçüncü sektör ise va- tandaş amaçlıdır. Diğer iki sektörün egemenliğine karşı, aynı zamanda, insan hak ve özgüriüklerini ve kamu yarannı korumak için vatandaşlan ulusal ve uluslararası düzeyde bağımsız kuruluşlarda örgüt- lendiren bu sektördür. Örgütlenmesi yeterli olmayan her toplumda vatandaşlar birinci ve ikinci sektörün egemenliği, hatta boyunduruğu altında kalmayi mahkümdur, Demokratikleşme ancak bu uç sektör arasında akılcı bir uzlaşmayla gerçekleşebilir." • Dergıde yayımlanan 'Fatih Sultan Mehmet Vakfi- yeleri'nden' başlıklı yazıdan bir alıntr. "Ben ki Istanbul Fatihi-i abd-i aciz Fatih Sultan Mehmet, bizatihi alınterimle kazanmış olduğum ak- çelerimle satun aldığım Istanbul'un Taşhk mevkiin* de kain ve malumu'lhudut olan 136 bap dükkânırn aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakiı sahih eylerim. Şöyle ki: Bu gayn menkulatımdan elde olunacak nemalar- la istanbul'un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim. Bunlar ki, ellerındeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokaklan gezerler. Bu sokaklara tükürenlerin tük- rükleri üzenne, bu tozu dökerler ki, yevmiye 20 ak~ çe alsınlar; aynca 10 cerrah, 10 tabıp ve üç yara sa- ncı tayin ve nasp eyledim. Bunlar ki ayın belli gün- lehnde Istanbul'a çıkalar bilaistisna her kapuyu vu- ralar ve o evde hasta olup olmadığmı soralar, var ise şifası, ya da mümkün ıse şifayab olalar. Değilse kenj dilerinden hiçbır karşılık beklemeksizin Darülacej ze'ye kaldınlarak orada salah bulduralar. Maazallah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vaki olabilir. Böyle bir hal karşısında bırakmış oldu- ğum 100 silah ehl-i erbaba verile. Bunlar ki hayva- nat-ı vahşiyenin yumurtada veya yavruda olmadığı sıralarda balkanlara çıkıp avlanalar ki zinhar hasta- lanmızı gıdasız bırakmayalar." •k Bugünden düne doğru geniş bir açıya yayılan ta- rihimizde olumlu ve olumsuz olgulan iç içe görmek- te yarar var. Fatih Kanunnamesi, Padişaha kardeş- lerini boğdurtmak olanağını veriyor; Vakfiyesi de hal- kı düşünüyor. Yatükürük olayı?.. Sokağatükürmekyakın günlere kadar Istanbul'un göbegınde bile doğaldı. Bir zamanların Istiklal Cad-. desi'nı anlata anlata bitiremeyiz; Beyoğlu'na ceketn siz, kravatsızçtkılrnadığı günlerden dem vurulur; ama Cadde-i Kebir'in kaldmmlarında yer yer tüküniik iz- leri de sıralanırdı. Demek kı koskoca Fatih Sultan bi- le vakıf kurup adam tutarak tükürüklerin üstünü ört- mek için önlem almak zorunda kalmış... Peki, durumşimdi nasıl?.. ' Bilemiyorum... Bildiğim tükürük sorunu artık solda sıfır kalıyor; çöp dağlannın altında yaşayan kondu bölgeleri var, Istanbul kokuştu, kokuşacak. havayı solumak zehir solumaktan beter bir işkenceye dönüştü. Ne devlet, ne belediye! ^ Insanımız uyanıp bilinçlenmeden hiçbir sorunu^_ muz çözümlenemeyecek... •. Devleti yönlendiren siyasal iktidan ve yerel yöne^ timı simgeleyen belediyeyi seçip saptayan yurttaş değil mi?.. ANATÜZÜK DEĞİŞİKÜĞİ İLAN» TÜRKİYETÜTÜN, MÜSKİRAT, GIDAVE YARDIMCl İŞÇİLERİ (TEKGIDA-lŞ) ŞENDİKASI BAŞKANLIĞI'NDAN Sendikamızın 06-07-08 Ekim 1995tarihle- rinde yapılan 10. Olağan Genel Kurulu'nda, AnaTüzüğümüzün 4.. 6., 7., 8., 14., 15., 18., 19.. 20., 21.. 24., 28., 29., 32., 39., 40., 43., 52., 53., 57.. 61. maddeleri değiştirilmişve Ek Madde 1 ilave editmiştir. 2821 sayılı kanunun ilgili maddesi uyann- ca ilan olunur. TEKGIDA-lŞ ŞENDİKASI GENEL YÖNETİM KURULU İZMİR1. ASLİYE HUKUK MAHKEÎVIESrNDEN DosyaNo: 1994 54^ Güneş Siaona AŞ tarafmdan Burdurcular Nakliyat ve DışTıc. Ltd" Şti. akyhıne açılan tazminat davası sırasın- da: Davalı şirketındosyada mevcut adresıne çıkanlan teb- ligata ve emniyetçe yapılan araştırmaya göre bulunama- dığından duruşrna günü v e dava dılekçesmın ilanen teb- hğine karar verilmış olmakla duru^ma günü olan 7711.1995 günü saat 09.30'da Burdurcular Naklı>at ve Dış Tic. Ltd. Ştı. yetkıhsınin duruşmadahazırbulunma- sı veyakendısini bir v ekilk temsilettırmesme. duruşma- ya gelmedıği ve>a kendısini btr v ekilk temsil ettırmedi- ği takdirde yargılamaya yokluğunda devam olunup ka- rar verikceği, Teblıgat venne kaitn olmak üzere ılaner tebhg olunur. 28.9.1995 Basm. 47037 tLAN T.C. KARŞT\AKA 3. SULHHUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1995-693 Davacı Emın Kunter vekih tarafından davahlar M; buk Baygün, Kadır Ceyhan alevhine hâkimliğımı 1995693 esas sayılı dosyası ile açılan Karşıyaka üç Turan Mah. 25M'l 1 A pafta. 36790 ada. 21 parselde yıtlı taşınmazm taksimen veya satılarak ortakhğının derilmesı ile ılgıli davada davalı Makbule Baygün a< sinde bulunamamış olmakla. duruşma günü < 8.11.1995 günüsaat 09.00'da duruşmada hazırbulun sı. aksi halde davanın sonuçlandırılacaaı ilanen te olunur. 5.10.1995 Basın: 47046
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle