19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20EKİM1995CUMA 10 DIZIYAZI Yapay cennetin çocıMan B izans dönemınde ormanlık alan olan Tophane"de Hıris- tiyanlann yıida bır kez ziya- ret ettiklen bir manastır var- mış. Bır efsaneye göre İs- kender. Hint seferindetı dönerken ya- nında getirdiğı esirleri buradaki birma- ğaraya hapsetmiş. Bu esirler gulyabanı gibi, korkunç bey az de\ ler ve olağanüs- tü veteneklerı olan sıhırbazlarmış ve ha- reket edemesınler dıye ellerı. ayaklan hurma liflerıyle bağlanıp tılsımlanarak. mağaralara kapatılmışiar. Kış bastırdı- ğında İskender'in izniyle bu sihirbazlar tılsımla yapılmış gemılere bindinlip İs- tanbul'ukorumalan ıçindenızeındirilir- mış. Sihirbazlar 40 gün sonra tekrar ge- risin geriye mağaralanna görürülürmüş. Tophane Parkı"nda bir banka oturup. gözlerimız kapalı. kulaklanmızda şeh- rın uğultusu. efsanenın aıt olduğu za- manları düşlüyoruz uzun uzun. Sonra iç mahallelere doğru yürüyoruz. Kıvnla kivnla bırbinne bağlanan sokaklar, eskı evler. bağnşarakoyunlaroynayan küçük çocuklar... Tophane'nin ara sokaklanndan tekrar kıy ıya dönüyoruz. Kılıç Alı Paşa Camıi, büyük bir ağırbaşlılıkla duruyor karşı- mızda. Yanından vızıldayarak akan tra- fığe aldırmıyor. sessiz \e vakûr. III. Ah- met tarafından yaptınlan Tophane Çeş- mesi hâlâ "kopmuş musluklanyla fazla süslü bir Lale DevTİ anırT. Çeşmenin yalağında bir evsız kıvrılmış. uyuyor. Çoğu Taksim \ e Aksaray çe\ resinde ya- şayan, sayıları hergeçen gün daha da ar- tan ev sizlerden biri. Onlar çoğalıy or, biz kanıksıyoruz. Ne yasal bir düzenleme var onlan koruyacak ne toplumsal bir hareket Hastalanıp ölene ya da gece ka- ranlığında bir arabanın tekerleklen al- tında kalana kadar yaşıyorlar sokaklar- da Arada sırada. nedense polis hepsini toplay ıp şehir dışına atıyor, onlar bir yo- lunu bulup geri dönüyor. sessizce ara- mıza kanşıvorlar. Biz onlan kör gözle- rimizle seyrediyoruz akıp gıden yaşamı- mız sırasında. Bu öy le korkunç bır şehır- li duymısu ki utanmamak mümkün de- ğil. Kayıp ruhlar Ev sizlerle birlıkte bır de tınerci çocuk- lar \ar Istanbul sokaklannda yaşayan. Biz. onlar dayokmuşgıbıdavranıyoruz. Ikisi. Fındıklı'dakı NusretiyeCamiı'nın bir kuytusunda anıden çıkıyor karşımı- za. Restore edilirken. herhalde parasız- lıktan ınşaatı yarım bırakılmış camiınin a\ lusunda bir köşe bulmuşlar kendileri- ne. orada uyuyorlarmış gece. Cüneyt 19, Salih 18 yaşında oldugunu söylüyor, a- ma her ikisi de en fazla 15 yaşında gıbi görünüyorlar. Tinenn kokusu onlan ne- şe denızinde sarhoş edıyor. Babalannın kendini nasıl astıöını. annelerinin kam- • III. Ahmet tarafından yaptırılan Tophane Çeşmesi, hâlâ "kopmuş musluklarıyla fazla süslü bir Lale Devri anıtı". Çeşmenin yalağında bir evsiz kıvrılmış, uyuyor. Çoğu Taksim ve Aksaray çevresinde yaşayan, sayıları her geçen gün artan evsizlerden biri. Ne yasal bir düzenleme var onlan koruyacak, ne toplumsal bir hareket. Hastalanıp ölene ya da gece karanlığında bir arabanın tekerlekleri altında kalana kadar yaşıyorlar sokaklarda. • Bir de tinerci çocuklar var Istanbul sokaklarında yaşayan. ikisi, Fındıkh'daki Nusretiye Camii'nin kuytusunda aniden çıkıyor karşımıza. Cüneyt 19, Salih 18 yaşında oldugunu söylüyor, ama en fazla 15 yaşında görünüyorlar. Tinerin kokusu onları neşe denizinde sarhoş ediyor. Babalannın kendini astığını, annelerinin kamyonun altına atlayarak intihar ettiğini, geceleri çok üşüdüklerini ve bir gün mutlaka zengin olacaklarını anlatıyorlar. yonun altına atlayarak nasıl intihar ettı- ğinı. kardeşlerinin izlerini çoktan kay- bertıklenni. geceleri çok üşüdüklerini ve bir gün mutlaka zengin olacaklanm ne- şe içinde anlatıyorlar. Otobüslerin bagajlanna saklanıp şe- hirlerarası yolculuklar yapmayı, arada sırada büfecıde emanet duran güzel el- biselerini alıp kızlarla buluşmayı ve ka- çak olarak girdikleri limanda hamallık yapıp kazandıklan parayı biriktirmeyı çok seviyorlar. Bunlan. hele hele tinerle olan arkadaşlıklannı anlamak hiç zorde- ğıl. devietın neden yoklarmış gibi dav- randığını da... Yahya Efendi Dergâhı Yıldız Parkı'nın vanından iki yüksek duvar arasındanN;ıkan yola sapıyoruz. Dünyamız birden değişivenyor. Tıpkı 26 yıl önce anlatılan atmosferi solumak şa- şırtıyor bızı. "Gelip geçeni pek olmayan ISSE bir yol bu. Du\arları arasında öyle dimdik de\am ediyor. Yolıın ortasında bir kemer kapı. Gechorsunuz, sağlı sol- lu yüksek duvaıiara bakarak kemer ka- pının altından..." Birden büyü bozulu- yor. 26 yıl öncesinin yabanı otlarla kap- lığı düzlüğü ve bu düzlüğün ortasındaki kepenkleri kapalı. eski ahşap konağı yok artık. Onlannyerineüçerkatlılüksapart- manlar yapılmış duvarlann ardına. Ka- pıdakti bekçi. bize uzaylıymışız gibi ba- kıyor. Biz bir şey sormadan yanımıza ge- liyor. - Ne aramıştınız. dıyor. - Öylesine geziyoruz. - Yolun ılersinde bir şey yok boşuna gitmeyin. - Burada bir zamanlar eski bir konak varmış? - Valla ben bilmem. İki aydır burada çalışıyorum. Her halde yıkılmıştır. - Pekı bu evlerde kimler oturuyor? - Kimler oturacak, senin. benim gibi ınsanlar. Mümkün mü? Boğazı tüm heybetiyle seyreden bu kuytu tepede. ne bizım gü- cümüz yeter oturmaya ne de onunki. Bekçilik yapıyor ya garip bir koruma iç- güsü onu böyle konuşturuyor olsa ge- rek. Ona kıılak asmayıp yolun sonuna kadar gidiyoruz. Bır zamanlar aşağıya i- nen yol apartmanlann dış bahçe kapısıy- la kesilmiş "özel ıtıülk'' 1 olmuş. Ama Yahya Efendi Sokağı'nın eski tabelası kaldınlıp Yahya Efendi Çıkmazı yapıl- mamış nedense. Çıktıgımız yolu gerisin geriye ıniyo- ruz. Oysa Çetin Altan'ı büyüleyen o es- ki ahşap konağı görebiimeyi nasıl ıster- dım. Bu birbiri ardına sıralanmış küçük lüks apartmanlar. düşlere fırsat vermeye- cek kadar itici görünüyorlar gözüme. Gerisin genyeiniyoruzyokuştan. Bir za- manlar arnavutkaldınmı olan yol asfalt- lanmış, yolun büyüsüne de toz düşürül- müş. Kemer kapının arkasında Mecidi- ye Camiı'nın mınaresi görülüyor, ama yaldızları çoktan yıpranmış. Yokuşu inerken solda Yahya Efendi Dergâhı'na doğru uzanan yola sapıyo- ruz. Birmezarlık denizi karşılıyor bura- da bizı. Boğaz'ın bu gözlerden ırak te- pesinegizlenmış mutlu mezarlarbunlar. Insan hiç mezarlıkta keyıflenir mi? Biz keyıflenıyoruz. Çılgın birot kokusu. top- rağın kokusuyla kanşıyor. başımızı dön- dürüyor. Burada ölümden korkmuyor in- san. sanki kaçınılmaz son daha bir ro- mantik geliyor. Birbırine dayanmış, bü- yüyen ağaçlarla kay naşmış yüzlerce yıl- lık mezar taşlanyla göz göze gelip gü- lümsüyoruz. Ölüm burada hoş gözükü- yor gözümüze. Yahya Efendi, Kanuni Sultan Süley- man'ın sütkardeşi. Kanuni'ninbabası i. Sultan Selim"in Trabzon valıliği sıra- sında Kanuni"yle aynı yıl dünyaya gel- miş. Süt kardeşi tahta çıkınca da Trab- zon'dan aynlıp İstanbul'a yerleşmiş. A- ma burada şehir ha> atına kanşmayıp Be- şiktaş sırtlannda aldığı bahçeli evde in- zivaya çekilmeyi tercıhetmış. Halk, Yah- ya Efendi'nin kerametleri olduğuna ina- nırmış ve zamanla evi dergâh haline gel- miş. Dünya işlerinden elıni eteğini çeken Yahya Efendi, Üveysi tarikatının piri sı- fatıyla şeyhlık yapmış ve mutasavvufa- ne şıirler yazmış. 1570 yılında öldüğün- de de evinin bahçesine gömülmüş. Za- manla ünlü kişiler ve tarikat üyeleri de buraya gömülmeye başlanmış. Küçük dergâhın etrafında şöyle birdo- laşıyoruz. Mezarlık set set aşağılara ka- dar iniyor. Yaşlı bir adam. elinde yemek torbası, mezarlığı kendilerine ev edin- mış köpek yavrulannı beslıyor. Az iler- de keyifle Boğaz'ı seyreden iki küçük ev var. Birinde dergâhın bekçisi yaşıyor. 10 yıldır burada görev liymiş. Yukanda- ki konağın bir zamanlar yandığını ve sonradan orayı Alarko'nun aldığını söy- lüyor. Apartmanlar da Alarko'nun ma- lıymış. - Çok güzel bir yer burası. diyoruz. - Yasayana güzel. dıyor bekçi gözünü toprağa dıkerek. Yarın: Boğaziçi talanı Aşiyan'ın penceresinden BoğaziçiMLALLA SÜMER Ya:ar-Fotoğrafçt P lanını ünlü şaırimızin çizdıği üç katlı Aşi- yan Müzesi, Robert Kolej'le bıtişik. yemyeşıl ağaçlar arasında, püfür püfür rüzgâra karşı, Boğaz"ın dantelimsi kıyı- lannı tepeden gözetleyen, şale tarzında, bodrumkatı ve kuzey duvan kâgır, diğer bölümle- n ahşap çok güzel ve asude yaşanabılecek bir yu- vadır. Te\fik Fikret'in 30. ölüm yıldönümünde (19 Ağustos 1945) Edebiyat-ı Cedide Müzesi olarak halkaaçılmıştır. TevfikFikrefi toplumsal şjirleny- le -dürüst insan yönüyle- ezilenlerden yana oluşuy- la sevmemek mümkün mü? Yıllarca Aşiyan Mü- zesi'nde müdırelik \apan Jale Munar arkadaşıma gıpta etmışımdir: Böyle şahane manzarah bır yu- vada y ırmi beş yılını geçirebilmek. Robert Kolej gi- bi bir kültür y uvasıyla iç içe olabilmek, her kula kıs- met olmaz. Aşıyan'ın dık yokuşunu tirmanırken vanp göre- ceğim güzelliklen düşündükçe ve arkadaşımla ya- pacağım dostça sohbetlen özleyerek: kendimi Pe- gasus atı gibi kanatlı hissedıyordum. Bahçesinden Boğazıçi'ningüzelliklerinibakışlanmlaokşayarak en kırgın günlerimde bile mutlu olabıliyordum. Bodrum katındaki mutfakta çay lanmızı demlerken. aynı katın küçük odasında kış günlerı sohbet eder- ken hep Fikret'i. o güzel ınsanı düşünürdüm. Jale Munar şiirler okurdu. Üst katta. Abdiilhak Hâmit ve Recaizade Mahmut Ekrem'e ve hanım şaırleri- ınize ait anılar. Dünyanın en güzel manzarasına Aijiyan'ın üst kat penceresinden bakmanızı öneri- rim. 1946 yazında tanışmıştım Emirgân Korusu ile. Henüz halka açık değildı. Nafıa Müsteşan. değer- • Aşiyan'ın bodrum katındaki mutfakta çaylarımızı demlerken. aynı katın küçük odasında kış günleri sohbet ederken hep Fikret'i, o güzel insanı düşünürdüm. Üst katta, Abdülhak Hâmit ve Recaizade Mahmut Ekrem'e ve hanım şairlerimize ait anılar... li bestekâr Fehmi Tokay için bir pıknık davetı veri- liyordu. Korunun içindeki tanhı köşkleri gezerken duyduğum hayranlık tüm ömrüme yetti. Beni en çok etkileyen: Boğaz'a hâkım San Şale ve yama- cındaki göletin içindeki sungertaklidi taşlardan ya- pılmış kaskadlar oldu. Patıkamsı merdivenler ve köprülerle mağaramsı bölümlere geçiş gizem do- luydu. Klasik Türk evi tarzındaki Pembe Köşk ve neoklasik stildeki Beyaz Köşk daha az ilgimi çek- mişti. Emirgân Korusu beni esir etti: En mutlu ve en hüzünlü günlerimde ona koştum. Mutsuzken, doğanm kuca|ına sığınıp huzura kavuşmak için: mutluyken, diger insanlan da peşimden sürükleye- rek güzelliklerden onların da haz duymaları için. I\'. Murat, 1635te "Servili Orman" adıyla ün yapan: Baltalimanı-lstinye Koyu arasındaki arazi- yi Emirgûneoğiu lasmasb Kulu Han'a verdıkten sonra, bu ağaçlıklı arazi, Mirgûn diye anılmaya baş- lamıştır. 19. yüzyılın ikinci yansında. Abdiilaziz, Emirgân Köyü'nün gerisindeki arazıyi ve korulu- ğu Mısır Hidivi İsmail Paşa'ya verince. Hidiv. kı- yıdaki büyük ahşap sarayın arka bahçesi olan ko- rulukta (472.000 metrekare) üç güzel köşk daha yaptınp çevrelerini park halinde tanzim ettinr. Hı- divin ölümünden sonra. varislennden Sat\et Lütfi Tozan'a geçen koru. Istanbul Belediyesi'nce satın alınıp 1943 "te halkaaçılmıştır. Sarı Köşk 1979'da. Pembe Köşk 1982'de Türki- . ye Turing ve Otomobil Kurumu'nca restore edildi. Beyaz Köşk ise, klasik müzik icra edilen bir me- kândır. 1960'tan beri her yıl mayıs ayında İstanbul Belediyesi'nce Emirgân Korusu'nda Lale Bayramı düzenlenmektedir. Said Halim Paşa \ahsı Mısır Valısi Kavalalı IVIehmed Ali Paşa'nın toru- nu olan Said Halim Paşa, 1913'te Osmanlı Devle- ti'nin sadrazamı olarak göreve getırilmiş; 1921'de Roma'da vurularak öldürülmüştür Turizm Bankası. 1968'de satın aldığı bu tarihi yalıyı 1980-84 arasında restore ettırmiştir. Yalının bahçesi, yaz aylannda restoran olarak, nhtım plaj olarak hizmete açılmıştır. Yalı. Başbakanlık yazlık konuru olarak da kullanılmakta. resıni davetler ve- rilmektedır. 19. yüzy ılın ikinci yansında munarPet- raki Adamanri'nın tasanmıyla yapılan yahya; ce- makânlı harem ve selamlık girişlerinden girılir. De- niz tarafında: Venedık-AItın-Japon Odalan yer al- mıştır. Giriş katında büyük bır yemek salonu. Se- lamlık girişinin duvarları Kütahya çınisi panolarla süslenmiştir. Murano avizelen. duvar ve tavanlar- daki sedef ve bağa kaplamalar, altın yaldızlarla ya- lı, günümüzde de tarihi değerini korunıaktadır. Kaş yaparken göz çıkarmak I. ve II. Boğaz Koprülerı yapılırken koskoca bir tanhi de hırpadalık: L'lu çınarlan. pırnal meşele- rıyle zengin yeşıllıkler içindeki Goksu mesıre ala- nı şantiye olarak kullanılma şanssızlığına uğradı. Mısır kazanlarının kurulduğu Göksu Çayın'nda hoşça vakit geçirmeye gıtmeyen Istanbullu mu var- dır? Artık Göksu'da romantizm kalmamış: dere, ça- mur deryası haline gelmiştir. Nerede o sandal se- faları? 18. ve 19. yüzyıllann panayıryeri olan: sultan- ların. şehzadelerin. dilberlerin. halkın iltifat eniği tarihi Göksu'yu Abdülhak Şinasi Hisar ve A. Ca- bir Vada ıyi ki: resmetmişler. kala kala bu resım- ler kalacak. Nigoğos Balyan'ın imzasını taşıyan Küçüksu (Göksu) Kasn, 1856'da Abdülmecitdöneminde in- şa edilmiştir. Barok tarzı bina. rokoko tarzı süsle- melerle zenginleştirilmiştir. Deniz yönü üç dikey bölümden oluşur: Dışbükey olan iki yan bölüm ve düz bölüm. İki kollu barok merdiven. mermer fıskıyeli süs havuzu ile çeşme. dört sütunlu giriş kapısı ile; zen- ginleştirilmiştir düz bölüm. Yan cepheler v e arka orta bölümde, üst katta bal- konlar ve yerlere kadar uzanan pencereleriyle Kü- çüksu Kasn, çok hareketli birgörünüm kazanmak- tadır Abdülaziz döneminde, Galler Prensi (sonradan VII. Edward olarak tahta çıkmıştır), Eflâk Buğdan Prensi Jean Alexandre. Küçüksu Kasn'ndaağırlan- mışlardır. \: Vlehmed Reşad (1909-1918) ve son halife Abdülmecid Efendi'nin kullandığı: cumhu- nyet dev rinde de önce Atatürktarafından. sonra çe- şitli devlet kabullerinde kullamlan Küçüksu Kas- rı. 1983'ten sonra müze olarak görevini sürdür- mektedir. SÜRECEK ANKARA...ANKA... MÜŞERREF HEKİMOĞLU Başkent Öyküleri Galiba 14. Lui döneminde, Paris'teki sarayda, gor- kemli birtoplantı. Fransa'nın en şık, en güzel kadın- ları, tüm Soyluları, sanatçılar, yazarlar dalgalanıyor salonlarda. Kralın yanına yaklaşıyor tüm konuklar, bir bakışını, birgülüşünü yakalamak için yanş var nere- deyse. Kalabalıktan bir konta sesleniyor kral, elini sı- kıyor, soruyor sonra: - İspanyolca biliyor musunuz sayın kont? ' - Çok üzgünüm majesteleri, bilmiyorum. Kral başka bir gruba doğru yürüyor bu kez, baş- ka şeyler konuşuyor. ispanyolca bilmediğini söyle- yen kont da düşünmeye başlıyor. Bu soru nereden. kaynaklanıyor acaba? ispanyolca bilseydi ne ola- caktı? Sorular birbirinı izliyor kafasında, sonra gülüm-. süyor, düşler kunmaya başlıyor. İspanyolca bilseydi nelerolabileceğini taşarlıyor. O aralık Fransa-ispan- ya arasında diplomatik ılişkiler ne düzeyde bilmem ama krajın sorusunu bu doğruItudayorumluyor soy- lu kont. İspanyolcayı iyi öğrenirse Madrid'e elçi yol- lanabilır. Kralın sorusunun anlamı bu, diye karar ve- riyor. Vargücüyle çalışıyor ve Madrid sarayında bir soylu gibi konuşacak kadar öğrenıyor İspanyolcayı. Bir süre sonra sarayda yine toplantı var, yıne görkem- li kalabalık, güzel kadınlar, soylu konuklar. Kral do- laşıyor salonlarda, bizim kont da kralın çevresinde, dikkatini çekmek için çaba gösteriyor ve başanyor. Kral gülerek selamlıyor onu, sonra soruyor: ; - İspanyolca öğrendıniz mi sayın kont? i Beklenen an geldi diye umutlanıyor kont. j - Evet majesteleri, İspanyolcayı iyi öğrendim. Madrid yolu görünüyor diye sevinirken kral gü-; lümsüyor: - Çok iyi, Cervantes V anadilinden okuyabilirsiniz şimdi. Herhalde daha çok seversiniz. j Yürüyüp gidiyor kral... • • • Son günlerde başkent çevrelerınde çok anlatılan bir öykü bu. Bir de at öyküsü var. At yarışlannı bü- yük tutkuyla izleyen biri arkadaşına geliyor soluk so- luğa: - Yedi gece atlan gördüm rüyamda. - Nasıl gördün? - Yedi numaralı atı gördüm durmadan. - Peki ne yaptın, yedi numaralı at için oynamadın mı yarışlarda? - Evet oynadım, tüm paramı ona yatırdım. - Peki sonuç? - Yedinci geldı!... Bu öyküleri kimler anlatıyor, kimler dinliyor, kahka- hayı basıyor derseniz bir başka öykü var. Kaç kez yazdım ama kalemin ucuna geliverdi şımdi. Bir ge- mi limandan demir alıyor. açık denizlere, uzak ülke- lere gidecek. Birden üç kişi tırmanıyor kaptan köş- küne. "Biz de tayfa olacağız", diyorlar. "Çokyarar- lanırsınız". Kaptan bakıyor, tayfaya hiç gereksinım yok, ama bu üç kişi ne işe yarar diye merak edip so- ruyor: - Peki nedir sizin özelliğiniz? Biri atılıyor: - Ben çok iyi duyarım. Öteki acele ekliyor: - Ben çok iyi görürüm. Üçüncü hiç konuşmuyor. - Peki sen, diye soruyor kaptan. - Benim de canım sıkılır. \ Kaptan duraklıyor, iyi duyan, uzağı gören tayfala- " ra her zaman gereksınim var, ama canı sıkılan binni ne yapsın. Ama onu da alıyor. İki tayfanın arkadaşı diye ayırmıyor, gemi denize açılıyor derken. Biraz yol alınca üç tayfa kaptana koşuyor soluk soluğa. - Ufukta bir gemi, diyor iyi gören tayfa. Kaptan köş- künde de güzel bir kız var, gergef işliyor. Kaptan şa- şınyor, ufuktaki gemiyi o görmemiş henüz, oysa tay- - fa neler görüyor! Öteki kanşıyor söze. - Işte ben de duydum, gergef ışleyen kız iğnesini düşürdü yere. Kaptan duraklıyor, üçüncü tayfaya bakıyor, o da gülümsüyor: - Benim canım da bunlara sıkılır işte! ! Sizin canınız da sıkılıyor mu sevgili okurianm? Can ' sıkıntılannı, bunalımlan. çirkinlığı, gözümüzü, kulağı- • mızı örseleyen konuşmalan aşmak, unutmak için sa- nat olaylarına yöneliyor kımi başkentliler. Çirkinlikle- re karşın güzellikler üretenleri selamlıyor. Güzel bir sergi geziyor, güzel bir konser dinliyorlar. Idil Biret'in elleriyle dünyayı kucaklıyor, barışı düşlüyor. Idil gidi- yor, Ayşegül geliyor, ardından Verda sesleniyor, Hü- seyin Sermet, Fazıl Say derken Emre Şen'in Ro- ma'daki başansını kutluyor müzikseverler. Değerli kemancımız Suna Kan istanbul konserierinden son- ra Isvıçre ve Almanya'da konserler vermeye gidiyor. Neredeyse elli yıldır keman çalıyor, ama düzeyini hiç yitirmiyor. Tersıne artılar ekliyor ustalığına. Gizemi, sevgi ve saygı. Özüne. sanatına, halkına sevgiyle, saygıyla çalıyor yıllar boyunca. Başustalığına bu ne- denle yeni boyutlar katıyor. Siyasal çalgıcılar hayli acemi diye canımız sıkılıyor ama ne yapıyoruz? Son olaylar iyi sergiledi gerçek çizgilerini. O çizgilerı değıştirmek de bızim görevimız değil mi? BULMACA SEDAT YAŞAYAS 1 2 3 4 5 6 7 SOLDAN SAĞA: 1/ Balık av lamada kullamlan küçük kıyı teknesi.2/Bi- ber...Kadastroha- ritalarında parsel- ler topluluğu. 3/ Büyük yankı uyandıran utanç verici olay. 4^ Ha- raret... Kimyasal enerjıyı elektrik enerjisine çevıren aygıt. 5/Bırtürde- nız taşımacılığı... Kitap getirmemış " peygamber. 6/Yerli malı sim- geîeyen harfler... "Ihsanedi- ci" anlammda Allah'ın sıfat- lanndan bin. 7/Toplulukla il- gilı, kolektıf... Bır nota. 8/ Şehirlerı yangına karşı koru- duguna ınanılan Japon tann- sı... Yer ölçmeye yarar dü- ğümlü ıp. 9/ Çarşılarda ay nı işi yapan esnafın bulunduğu bölüm. YTKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Kartalın kanat kemığınden yapılan üflemeli bir halk çalgısı. 2/ Notada durak işareti... Bademden yapılan şerbet. 3/Haşlanmış bulgur. taze soğan, maydanoz ve baharatla yapılan bir tür yemek... Kent. 4/Jo- keylerin gıy diği kenarsız başjık... Yunan abecesinde bir harf. 5/ Paylama... Yunan mıtolojısınde aşk tannsı. 6/ Çocuklan uyutmak ıçın söylenen türkü. 7/Bircins sert çikolata... Gal- yumun sımgesı. 8/Tavır, davranış... Kısabacaklı bır köpek cınsı. 9/Dağcılık.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle