Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İAYFA CUMHURlYET 13EKİM1995CUMA
2 OLAYLAR VE GORUŞLER
Yüceltme Değil, DoğalaDayarana
MELtH CEVDET ANDAY
G
azetemızın 9 ekim günkü
Olaylann Ardındakı
Gerçek başhkh yazıda
şöyle deniyordu: "Ülke-
mizde insan haklanmn
ihlal edildiği tartışmala-
n, sınırlanmızı aşmış ve A\ rupa İnsan
Haklan Komisyonu'nun "ki^sel başvu-
ru' hakkıtanunasındansonra uluslarara-
sı boyutlara erişmiş.tir.''
Sonra şu haber:
"Araştınnalara göre çocuklar, e\de,
okulda. karakokla ve cezaevinde şiddete
uğrmor. Herhangi bir suçtan cezaevine
düşen tjocuklann vüzde 8J0"i dövülüyor.
Metris, Bayrampaşa eezaeslerindekisüb-
yan koğus.larındayapılan araştınnada ço-
cukların vüzde 22"sinin okulda ve yiizde
13'ünün de işverinde dayak yedigi belir-
lendi."
Dünvanın neresınde olursa olsun. in-
san haklanmn çığnenmesine artık her-
kesbaşkaldınvor Avrupa İnsan Haklan
Komisyonu bunun tanıtıdır. Demek bu
kutsal haklann korunması konusu. ulus-
lararası biryargı dizgesine baglanmışbu-
lunuyor; bu dizgeyi benimsemiş olan
de\ letlerden hiçbin artık. "Benkendi ge-
leneklerimi mgulanm. benim rçiş,terime
kanşamazsınız" diyemeyecektir. dıye-
mez.
Ne mutluluk verici bir uyanıştır buî
tnsanın onuruna saygı duyulması zo-
runluğu. bu yüce yaratığın...
Neler söylüyorum. daha on beş gün
önce. burada, bu köşede, insanın yücel-
tilmesinin. doğuda ve batıda ne ters so-
nuçlar doğurduğunu yazan ben değil mı-
\im? O yazıda. do|anın insanı ötekı ya-
ratıklardan üstün tutması. kayırması dı-
ye bir anlayışın saçmalıgını belirtmeye
kalkmadım mı? Prof. TahsinYücel'in şu
sözlerini tanık göstermedim mi'1
" İnsanı cankların en gelışmişi olarak
nitelerken nesnelbir gö/.lemi dile getirdt-
ğimiz sö>knebiür. Ama onu yeryüzünün
en yüce >aratığı olarak gösterirken, san-
ki her şey insanın gereksinimterini karşı-
tamak. gönlünce yaşamasını sağlamak
için yaratümış gibi. "Her s,ey insan ıçin-
dir'derken,a>nıolçüdenesnelkaldtğıtnız
söylenebitir mi?"
Öyle ya, bu yüceltme. ınsanm insanı
sömürmesine dek \armadi mı? Sömü-
rülme insan onuruna saldırı değil midir?
Şımdi nasıl oluyor da gene o gerekçe ile
(yüceltme volu ile) insan haklan koruyu-
culuöuna kalkabilivoruz?
Fransız Dili ve Edebıyatı İnceleme ve
Araştırmaları ortak kitabı Frankofoni
dergisinin"?. sayısında. konumuzla ilgili
çok~güzelbırçah$.mailekarşılaşmakbe-
ni sevindırdi Hacettepe Ünıversitesi
Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü öğre-
tım üyesi Sayın Doç.Dr. NecdetSumer'in
"İnsan Haklan Yolunda İlk Adım: Doga
(Physis) - Yasa (Nomos) KarşrthğT adh
incelemesi yukarıdaki sorulara aydınhk
ge'ıriyordu. Doğa-yasa karşıtlığına ılk
değinenler Eskı Yunanlılar olmuşlardır
"Yunan a>dınlanmasının bir \üzü felse-
fenin doğuşu ise, yani doğa \e insan dün-
yası uzerinde akhn eleştirel ışığının par-
İaması ise. öbür vüzii toplunısal yaşam
alanı olarak demokrarik bir politeia'nın
kurulmasıdır." Bu da insan haklan soru-
nunu içerır. ıster i^emez. Ancak insan-
lığm uzun yıllar yaşadığı buyrukçu yö-
netinıden msan haklan sorununa gelin-
mesı hiç dekolay olmamı^tır. Bunun için
insanın köleleşmesinin önlenmesi gere-
kıyordu; Perikles. "Ctegüriük politik ya-
şamın denektaşıdır, yasalar önünde eşit-
İik ve yasalara savgı esastır"dıyordu
Sayın Necdet Sumer, burada "No-
nTOs"un iki anlamı uzerinde durmaktadır.
Bunlardan biri yazılı yasa, insanın koy-
duğu yasadır. ikincisi ise bir ülkenin ge-
lenekleridir. Bu ikincisi tannsal istence
bağlanmıştırhep Oysa "Ajdınlanmado-
ğanın da insanla birliktc ışığa kavuşma-
sıdır." Atina'da aydınlanmacı i^levleny-
le ortaya çıkan sofıstler. geleneksel ya-
saları ve töreleri sorgulamayabaşladılar.
Doğal hukuk kavramı. uzun süre. güç-
lü olanın haklı da olduğu anlamına gel-
miştir. Bundan insanlann es.it oldukları
düsünce \e ınancına \armak için gerek-
li ilerleme. insanın işlenmemiş dogasın-
da bulunan erdeme güvenmekle gerçek-
leşmis.tir.
Doğal hukuk kavramımn yenı anlamı
is,te burada ortaya çıkıyor: K.öleliğin yad-
smması. dünv a y urtta^hğu insanlann bir-
hği.
Sayın Sumer. incelemesinin bir verin-
de şövle diyor
"SoRstlerin physis'i nomos'a karşı sa-
vunmalan insan haklanmntemelindeya-
tan "doğal hukuk"un kaynağıdır."
Şu sözlerin de altını çızmi^im.
"HıristiyanOrta<;ağrnda, öbür adr»la
Skolastik dönemde doğanın \erini doğa-
üstü, insan vapısı yasanın yerini de tanrı-
nın >asası almıştır. Aklın ürettiği verimli
karşıttiklar ise aklı dı^la>an.eleşririlemez,
dokunulamaz. ger(;eklik ötesi bir doğru-
lar dünyası varatılarak ortadan kaldırü-
mışhrr
Burada önemli olan. baştan beri uze-
rinde durduğumuz insan haklanna inan-
manın hangi ılkeye dayandığı ya da da-
vanacağıdır. Şu satırlan da birlikte oku-
yalınv.
"Fakat insan doğasının kendisi doğa
degildir ve onda doğaya ters bir şe> \ar-
dır. Burada,fa;indedoğabilimsel >asalan
(doğal zorunluluğu ve düzeni) banndı-
ran doğa ile insan haklanna kaynakuk
eden, insana özgü doğa arasında bîr a\-
rım yapılmakta. hatta daha da öte. bir
karşıtlık görülmektedir... Gerçekte insan
haklannın 1984'te yazıva dökiilmesi, ya-
zılmamı^doğalhukukun nomos'a dönüş-
mesi demektir."
Prof. Kı«juradi"den alıntılanan parça-
nın bir tümcesı de ^övle:
"Ancak, insanlann koyduğu bu ilkele-
rin türetildiği ana öncüller arasında. in-
san doğasının bilgisi bulunmaktadır."
Demek artık "yüceltme" değıl. "do-
ğaya uyma" söz konusudur.
Dil İvösesi:
Bir yerde, "Gerelc. ve gerekse de..."
dıye \azıldığını gördüm. ille kullanmak
gcrekiyorsa. "Gerek gerek_." dıye yaz-
mah; ikıncısınin "gerekse" dıye yazıl-
ması yanhîj. "ve gerekse de" denmesı ise
a^ın yanlıştır. Hem Türkeesı. "O da~^
bu da_." demek dururken "gerekr
e ne
k var'.
PENCERE
Tekvip...
ARADABIR
MEHMET ZAMAN SAÇLIOGLU (*)
lşıkf
Boyave
Siyasal Partiterimb
Newton, cam bir prizmanın, güneş ışığını yedi ana
renge ayırdığını; her şeyi aynntılanyla görmemizi sağ-
layan bu yüce ışıgın, yedi ana rengin birleşimtyle oluş-
tuğunu anladığı tarihte; ressamlar, bu yedi rengin, bo-
ya olarak birbırlerine katıldıgında, siyaha yakın bir bu-
lanık gri elde edildiğıni biliyorlardı.
Tüm ana renklerin ışık olarak karışımı, gün ışığını ve-
nr, bilgilerimizi bılime ve usa uygun biçimde düzenle-
diğimizde elde ettiğimiz aydınlık gibı.
Tüm ana renklerin boya olarak karışımı, siyahı, renk-
stzliği verir; bilgilerimizi bilime ve usa uymadan deger-
lendirmeye kalktıgımızda ulaştığımız karanlık gibi.
Işık aydınlatır, boya örter.
Komünistlere "kızıl", serıatçılara "yeş//", sözde sen-
dikalara "san" renklerinın yakıştırılması Newton'a ka-
dar gitmıyor. Bu "renklendırme
1
' ile, bizim siyasal par-
tilerimize de birer renk yakıştırmak olası; ama beni dü-
şündüren, onlan ışık renkleri olarak mı, boya renkleri
olarak mı ele almak doğm otur? Gün ışığıntn bol oldu-
ğu meydanlarda toplumlanna verdiklen sozlen, Meclı-
simizin gün ışığı eksik salonuna gırdiklerinde unutan
partilerimizin bu renk degışımi. ışık yöntemiyte açıkla-
namaz; ancak boya karışımlanna gore açıklanabilir.
Çünkü, partilerimizin kanşımı, siyahı, karanlığı çağınyor
yazık ki.
RP, değişik tonlanyla renk dairesinin yeşil diliminin
temsilcisidir. Yeşil, kırrrnzıya zıttır. Kırmızı, sosyalizrtii
simgeler. Bu zıtlık, yalnızca siyasal düzeyde deîjil, dü-
şünsel düzeyde dedogrulanmıştır. Şeriatçrtann dogma-
tik düşüncesi ile sosyalizmin düşünce sistemi olan di-
yalektik materyaüst düşünce de yeşil ile ktrmızının zıt-
lığını taşır. Kırmızının en sıcak tonu, gercek bir komü-
nistı tantmlayan kızıldır, En sıcak renk olan kızılın tam
karşısında renklerin en soğuk ve duygusuzu turkuvaz
yer alır. Turkuvaz. Türke özgü bir ararenktir. Bir yanı ka-
pitalıst maviye giderken, öbüryanı yeşile uzanır. Turku-
vazın ıçinde az miktarda bulunan beyaz, tarıkatçılann.
bir türlu "biiim" olamayan "i/im"lerinin boya beyazıdır;
gun ıştğıyla ilişkısi yoktur. Çokuluslu ortaklıklan olan
Suudi karıştmlı şenatçılar turkuvaz renktedir.
Mavı, liberalızmın özgür mavi denizinin rengidir. Kı-
yılarda ulusal ve sıcak. açıklarda derın, soğuk ve kö-
pekbalıklarıyla dolu lacivert bir okyanustur bu. Her ül-
keyi sarar, gel-gitlenyle yaptığı aşınma (erozyon) ulusal
toprakları. uluslararası sulara çeker. Okyanusların ftrtı-
naları, kıyılardakı zayıfyapılan yıkar. Bufırtınalardan an-
cak iç denizler etkilenmez. Ülkernizde, mavi liberailiz-
min çarpanbalıklı kapıtalisti DYP'dır. Bu parti, yolların
yürümekle aşınmayacağını söyleyen; ama yürüyenle-
rin yollarda aşınmasını görmezden gelen. turkuvaz fötr
şapkalt muhendis bir binici sayesinde şahlanmış; saçı
san. gözü kara bir hanım biniciyle kum pıstte dörtnala
ve göziükle koşarken defalarca burktuğu bileğini her an
kırabilecek hale gelmiş bir beyaz beygirdir.
Kod adı nasyonel sosyalızm olan sadomazoşist ırk-
çılığın rengi. hastalıkları çagnştıran sarıdır. Sanya, par-
tilerimiz arasında en çok MHP yakındır. MHP'nin san-
sı, bir yandan yeşile doğru zengin tonlara ulaşır. Nas-
yonel sosyalizmin yalnızca adı "sosyaüzm" sözcuğü
yüzünden kırmızıyta kanşarak turuncuya uzanır görü-
nüyorsa da bu bir aldatmacadtr. Çünku bütün ülkeler-
de. nasyonal sosyaüst kod adlı ırkçılar, en iyi karışım-
larını ordu ve sermaye ile birleşerekgerçekleştirirler. (Bi-
zim ordumuz, politik renk dairesinin dışında olduğun-
dan. ona ancak "saydam" ya da "renksiz"diyebiliriz!..)
Bu partinin sansı, ülkemizde yeşil ile karışır, ama baş-
ka ülkelerde olduğu gibi, kolay kolay kapitalist maviy-
Ie karışıp, kendine özgü bir renk oluşturamaz. Boya
kimyasının çözümleyemediğı bir sorundur bu.
Güneşin altında uzun zaman kalsa da solmayan iki
renk vardır. Mavıler ve maviye dönük morlar. (Bkz. gü-
neş altında uzun zaman kalımış gazeteler.) Maviler, in-
sanın bireysel kazanç hırsı; morlar da insanın roman-
tik, sosyalıst vicdanı sayesinde ayakta kalırtar. Aniaşı-
lacağı gibi. morlar. yükselenyenı degetierin yarattığı de-
ğişimlerden etkilenen ve mavi kapitalistlerle tutkuyla
birleşen solgun kırmızı sosyal demokratlardır. Bu ren-
gin temsilcisi olan SHP destekli CHP'nin durumu, dili-
mizdeki "morarmak" deyimini de çağrıştınr. Morun zrt
rengı sarıdır. Aristokrasi, tarihte, altın takılan (altın san-
sı ırkçı sarıyla karıştırılmamalıdır) en iyı gösteren giysi
rengı olarak moru ve mavi moru yeğlemiştir. Boma im-
paratorlannın gtysıleri de menekşe rengı idi. Brutus,
Cassius un da etkisiyle, meclisin basamaklanndaCa-
esar'ı bıçakiarken, aklından. "Caesar'ı öidürmeden,
duşüncelenni yok etmenın mümkün olmadığı"n geçi-
riyordu. Caesar'ın kırmızı kanı, mor-menekşe pelerine
bulaşırken son sözü "Sen de mı Brutus" olmuştu. (Sö-
zümüz CHP'den dışarı.)
iki büyuk partimiz daha kaldı renklendireceğim. llki,
zengin kırmızı tonlan son yıllarda zaman zaman az bir
san etkisiyle turunculaşan, zaman zaman saydamla-
şan, ama her zaman yeşil ve mavi diliminin karşısında
yer alan DSP. Havakurenin (atmosfer) havasız mavi yük-
sekliklerine kanat açan beyaz güvercinin, kırmızı bir
ateşkuşu olması gerekirdi.
Son partimiz ise acınacak bir durumdadır. Renk ku-
ramından habersiz, turkuvaz kaftanlı, lacivert torbalı,
yeşil takkeli bir muhendisin, dört rengin karışımından
asla parlakve doygun bir renkçıkmayacağını bilmeme-
si sonucu. boz bulanık bir renge bürünen ANAP. Yeni-
den dört renge sahip olmaya çalışan bu partiye söyle-
necek hiçbir söz yok.
İnsan gözü, on milyon renk tonunu birbirlnden ayırt
edecekbir duyarlılıktadır. Bunu bilimsel kaynaklar söy-
lüyor. Ama gün ışığında olursa...
(* ı M.Z. Saçlıoğlu. Marmara Unıversitesı Güzel Sanat-
iar Fakültesi'nde Renk Bilgisi dersleri vermektedir. Bu
gülmece yazı&ının renge ılişkın satırlanna güvenilebilır.
Yenihükümet, bütçe ve güvenoyu
Prof. Dr. BEDÎ N. FEYZtOĞLU
Y
enicumhuriyethükümeti 50'nci
hükümetin istifasından 15 gün
sonra kuruldu. 51. hükümet.
Doğru Yol Partisi'nin bir azın-
hk hükümeti olarak önce
TBMM'den güvenoyu alması
ve hemen ardından 1996bütçesini geçirmek zo-
runda bulunması nedeniyle, cmümüzdeki 75-80
gün bu kabine için yaşamsal (hayati) önemde-
dır.
TBMM'de halen 428 üye olduğuna göre. mil-
let\ekillerinin tamamı toplantıya katılsa bile.
215 olumlu oy. hükümetin güvenoyu alması için
yeterlidir.
51. hükümetin Meclis'ten güven aldığını var-
sayalım. Anayasaya göre hükümetin düşürülme-
si için 226 oy gerekeceği ve destek \ermeyen
partılerin Meclis'teki sayıları da buna ula^ama-
yacagı cihetle. hükümet için gensoru ya da gü-
vensizlik istemi ile düşülmesi tehlikesi de söz
konusu değildir.
Ne var ki konu bütçenın görüşülmesı \ e oyla-
masına gelınce durum biraz değışıktir. Şöylc ki.
bütçenin nihai oylamasında kınrnzı oylar. be-
yazlardan fazla çıkarsa bütçe reddedilmıs olur.
Bütçenin kabulü ya da reddi, oylamaya katı-
lan üyelerden olumlu ya da olumsuz oy \ eren-
lerin sayısma göre belirlenir. Başka bir deyisle
bütçenin reddi için parlamentonun üye tam sa-
yısının yandan bir fazlasına (kısaca 22t> kırmı-
zı oya) gereksinim yoktur. Bütçe oylamasınaka-
tılanların sayısma göre yandan bır fazla kırmı-
zı oy (ret) çıkması bütçenin reddedilmesi için ye-
terlıdır.
Demek oluyorki yeni hükümetin programının
tartışılması üzerine verilecek güvenoyundan
sonra onun gensoru ya da güvensizlik oylan ile
dü^ürülmesi için mutlaka 226 oya gereksinim
bulunduğu halde. bütçenin reddi için oylamaya
katılanlann çoğunluğunun ktrmızı oy vermesi
yeterli gelecektir.
Böyle olunca. 51. hükümetin düşürülme teh-
lıkesi bütçe oylaması sırasında daha fazladır.
Burada, maliye literatüründe ve desktlerin
uygulamasında,bütçenin reddi halininhüküme-
ti düsürmeyeyeterli olup olmadığınıntartıs.ılma-
sı gerektr.
Genel kabul gören anlayışa göre demokratik
ülkelerde bütçenin reddi. kabınentn düşmesini
gerektirir; otoriter rejimlerde ise bütçenin par-
lamentoca reddi. ıktidarda bir değıs,iklik yap-
maz.
Uygulamaya bakıldığında. bütçenin reddi ln-
giltere'de Sir VVilliam Pitt hükümetinin düşme-
sini gerektirmiş. Fransa'da da bütçenin reddi
Brogliekabinesinin çekilmesi sonucunu vermiş-
tir. Prusya'da ise Bismark. dört y ıl süre ile büt-
çesi parlamentonun 1. meelisinee reddedildiği
halde. iktidarda kalmaya devam etmis.tir.
Bizdeki duruma gelince: 1965 yılında bütçe-
nin reddi. tsmet tnönü kabinesinın düsmesine
neden olmuş. 1970'te Sükyman Demirel hükü-
meti de ıktidardan uzaklaşmak zorunda kalmı^-
tır.
Başka ülkelerde. birkaç yüzyılda bir iki defa
göhilen bütçenin reddi olayı. bizde be^ yıl ara ile
iki kez gerçekleştiği ve yeni hükümet hakkında
da sözkonusu olabileceği için. uzerinde biraz da-
ha durmakta yarar vardır.
Ismet Inönü'nün koalisyon hükümetinin son
yıltnda. 1965 bütçe tasarısı. TBMM'de görüşü-
İerken bütçenin tümü üzerindeki konus.malann
yeterligi ve maddekr« gecilmesi a^amasındabir
önerge verilmts.tİT.
tnönü. bu önerge üzenne yapılaeak oylamayı.
güvenoylaması sayacağını beyan etmiij ve oyla-
ma sonucunda kırmızı oylar. beyazlardan fazla
çıkınca derhal istifa etmiştir.
1970 yılında ise Meclis'teki bütçe görüşme-
lerinin aynı aşamasında, yanı "bütçenin tümü
üzerindeki görüşmelerin yeterligi ile maddelere
geçilmesine karar verilmesi sırasında^muhale-
fet açık oylamaya gıdtlmesini istemiştir. Yapüan
oylama sonunda, bu kezde kırmızı oylar. beyaz-
lardan fazîa çıkmıştır.
Ne var ki Demirel hükümeti, bunu "güvenoy-
laması" sayacağı hususunda birbeyanda bulun-
madığı cihetle. oylama sonunda istifa etmemis.-
ÜT. 1970"in Şubat aymın o günlerine ait basvnı
gözden geçirilirse degişik görüs.lerin ileri sürül-
düğü ve hükümet adına da değişık demeçler ve-
nldiği görülür. O halde. 1970 Şubat avındaki
bütçe ile ılgilı ara oylamada. hükümetin derhal
çekilmemesini. siyasal bır dırenme denemesı mi
saymak. yoksa hukuksal açıdan nasıl açıklamak
gerekecektır.
1961 Ana\asasfmn94. maddesi.(1982 Ana-
yasası'nın 162. maddesi gibi) bütçe kanunu ta-
sarısının mali yılbaşinakadarkararabaglanma-
sını buyurmaktadır. Bu kararın bütçey i kabul \ a
da ret sekhnde oluşması. ancak bütçe görü^me-
lerinin sona ernıesi üzerine içtüzük gereğınce
yapılaeak oylama sonunda anlaşılacaktır.
Bu itibarla. arada. v ani bütçe görüşmeleri he-
nüz dev am ederken "tümü üzerindekigörüşme-
lerin yeterligi ve maddelere gecilmesi" iitemı ile
yapılan bir ovlamada fazla çıkan kınmzi oyla-
rın. dar anlamda hukuksal anlamı. bütçenin ınad-
delerine geçilmeyıp tümü üzenndeki görü^me-
lere devam edilmesidir.
Hükümet. mali y ıl sonuna kadar. bır ümit gör-
se yanı bu hususta vapılacak ıkınci ya da üçün-
cü bır oylamada bevaz oylann kırmızı oylardan
fazla çıkacagına inansa, bütçenin tümü üzerin-
deki görüşmeleri devam ettirip bu a^amadakı
oytamanın yınelenmesini ısteyebilırdi. Ne var ki
böyle bir ümidı voksa o zaman. hiç değilse bır
geçici bütçe hazırlanarak ülkenin bütçesız kal-
masını önlemek için. işi uzatmadan. bu oylama-
yı bütçenin kesin reddi sayıp çekilmesı aerekir-
di.
Aslında maliye kuramına (teorisine) ve ana-
yasaya göre demokratik ve parlamemer sistem-
lerde bütçe reddedilınce. hükümetin düşmesi ge-
rektiği cihetle. 1970 Şubatı'nda, Demırel hükü-
meti de bır-iki günlük birkararsızhktan sonra de-
ğışik usul denemelertne gınşmeden. bütçenin
reddinın doğal sonuçlarına uvmus ve ıktidardan
çekilmi^tir.
Yeni kurulan 51. cumhunyet hükümetine oy
vermeyecek milletvekilleri için 226 sayısına
ulaşmadan hükümeti düşürmenin bır yolu. "büt-
çenin reddi" müessesesi olabileceği gibi Çiller
hükümetinin bır seçim hükümeti değil de bır "ic-
raat hükümeti" ışkvi yapabılmesi için gereklı
asıl güv enoyu da ancak 1996 Bütçe Kanunu'nun
TBMM'de onaylanmasıyla sağlanmıs, olacaktır.
Güneş dürülüp ışığı kalmadığı zaman
Yıldızlar düşüp söndüğü zaman
Dağlar yürütüldüğü zaman
Doğurması gereken develer başıboş bırakıl-
dığı zaman
Yabani hayvanlar, bir araya toplatıldığı zaman
Denizler kaynaştınldığı zaman
Caniar bedenlehe birleştirildiği zaman
Kız çocuğun hangi suçtan ötürü öldürüldüğü
kendisine sorulduğu zaman
Amel defterleri açıldığı zaman
Gök yerinden oynatıidığı zaman
Cehennem alevlendirildıği zaman
Cennet yaklaştınldığı zaman
•
Peki, bu zaman hangi zaman?..
Kıyamet zamanı!..
Yukarıda okuduğunuz şiir, şiir degil, Kuran-ı
Kerim'in Tekvir sûresinden ilk 12 ayettir...
Evet, güneş kimi zaman "dürülür" siyah görü-
nür; her şeyin sonu yaklaşmıştır..
Sanki kıyamet kopacaktır'...
•
Türkiye'de kıyamet koptu kopacak...
Eli kulağında...
Peki, hangi gün?..
Azınlık hükümetinin Meclis'te güvenoylaması-
na başvurduğu gün, kıyamet günüdür...
Medyada yazılantara, çizilenlere, söylenenle-
re, yorumlara bakılırsa, Türkiye'de hükümetin
sonu, kıyamet zamanı gibi algılanıyor...
Osmanlf da padişahın halledilmesi (tahttan in-
dirilmesi) küçük kıyametti, bizim çok partili re-
jimde hükümet değişecek diye niçin büyük kı-
yamet koparılıyor?.. Batı'daki gibi, partilerin ikti-
dara gelgitleriyle yaşanacak bir doğal demokra-
si düzeni olsaydı, Tansu Hanım güvenoyunu
hayat memat sorunu sayar mıydı?.. Mebus pa-
zarlan kurulur muydu?.. Milletvekilleri kendilerini
satılıga çıkanriar mıydı?.. Medya bu kirli ortam-
da açık ve kapalı tezgâh kurar mıydı?..
Türkiye'de kıyamet koptu kopacak...
Gök yerinden oynayacak...
Dağlar yürüyecek...
•
Çünkü ülkemizde Başbakanlık koltuğuna otu-
ran kişinin iki dudağı arasına bakan çıkarların
çapı hiçbir demokratik düzende olmayacak bü-
yüklüktedir. Başbakan, koca bir holdingi, isterse
abad ediyor, isterse kızdığı işadamının iflahını
kesiyor; müteahhide büyük bir işi ihale edebili-
yor ya da adamın canına okuyabiliyor. Devlet
bankalannın yöneticıleri siyasal iktidarın başının
gözünün içine bakıyorlar. bankanın genel mü-
dürü, kime nasıl kredi vereceğini yukandan ge-
len buyruklara göre sapttyor. En yukandan en
aşağıya dek devletten nasiplenen sözde piyasa
ekonomisi düzeni kurulmuş!.. Bu yüzden, her
hükümet değişiminde, ülkede büyük bir kıya-
met kopuyor.
•
Tekvir sûresınin dördüncü ayeti 'doğurması
gereken bütün develer başıboş bırakıldığı za-
man", beşinci ayeti "yabani hayvanlar toplatıl-
dığı zaman" kıyametin kopacağını yazıyor.
Oysatersi yapıldı...
Doğurması beklenen develerin başı bağlandı,
yabani hayvanlar piyasaya salıverildi...
Yıne de kıyamet kopacak mı?..
ım
Orhan Oğuz'un yönefmenliğ'mi
yapftğı tilmde Cüneyi Arkm
farkh bir kimlikle karşımıza çtkıyor.
Güçlü, başantı, saygm bir iş adamı..
Aynt zamanda oğlu için
her Çedakarlıği yapabilecek yürekli
bir babal Karanlık dünyasmdo
zaySMora asla yer vermeyen
bu adam günün birinde bir
genç kıza yenik mi düşecek?
Fikret Kuşkan ve Sedet Ecer'in
güçlü oyunlanyla Cüneyf Arkm'a
eşlik effiği bu filmi kesinlikle
kaçırmayml
HBB
İyi TV