Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 AĞUSTOS1994 CUMA CUMHURIYET SAYFA
KULTUR 13
YENİ
BAŞLAYANLAR
• DISPARA/İNTİ-
KAM ATES1: "Ay Çaıme-
la"yı çekmesinden sonra dört
yıldan fazla bir zamandır setler-
den uzak olan ünlü tspanyol
yönstmen Carios Saura'run
gen dönûş fılmi olan "Dfepa-
ra/tntikam Ateşi" bugün Be-
yoğlu Sıneması'nda gösterime
ginyor. Filmın başoyunculan-
ndan Antonio Banderas da üç
yıllık aradan sonra ülkesı Is-
panya'ya dönerek Disapara'da
gazeteci rolûnü üstlendi.
Italya - lspanya ortak yapırnı
olan filmin konusu Giorgio
Scerbacenco'nuri "Spara che ti
passa" adlı öyküşünden alındı.
Francesca Neri'nin, 'Banderas-
yal' birlikte başrol oynadığı fil-
min senaryosunu ıse Saura
Enzo Moırtekooe ile birlikte
yazdı.
Yönetmenin deyişiyle "dra-
matik bir aşk öyküsü" olan fılm
günûmûz kent yaşamıyla ilgili,
tempolu, yoğun ve gerçekçi bir
dratn. Antonio Banderas 'Di-
sapara'da büyük bir tspanyol
gazetesinin gösteri sayfasmda
yaa yazan bir muhabiri oynu-
yor.
Francesca Neri ise cesur bir
sirk binicisini canlandınyor.
Tesadüfen karşılaşır ve birbir-
lerine aşık olurlar, ancak bir ci-
nayet bu ilişkiyi sona erdirir.
Saura, gazetelerde okuduğu-
muz ve tamamen bizden uzak
sandıgımız şiddet ve cinayet
olaylanran, anıden kendi ya-
şanumızda da patlak verebi-
leceğinı anlatmaya çahşıyor.
•VUMUSJUC TEN: Or-
han Aksoy'un yönettiği ve Ek-
rem Bora ile Meral Oğuz'un
başrollenni paylaştığı "Yumu-
şak Ten" de bugün gösterime
girecek fümler arasında bulu-
nuyor. Senaryosunu da Orhan
Aksoy'un yazdığı filmde Ek-
rem Bora iki mutsuz evlilik ya-
şamış bir işadamı olan Eroi'u,
Meral Oğuz ise yaşlı bir adamla
evli, mutsuz ve gizemli bir
kadını canlandınyor.
Erol bir pavyonda karşılaş-
üğı kadınla tutkuyu, duyguyu
ve cinselliği yaşar, ancak kadın
ortadan kaybolur. Konsomat-
ris olarak tanıdığı. sürprizlerle
dolu bu gizemli kadınla yeni-
den karşılaşan Erol, onun evli
bir kadın olduğunu öğrenir.
Aralanndaki ilişki tutkuya dö-
nüşür ve onu kaybetmemek için
her şeyi yapmaya karar verir.
Aksoy'un son fılmi olan
'Yomuşak Ten'de Duygu Anka-
ra, MeHem Savcı, Abdurrah-
ımn Palay, Aydın Tezel ve ko-
nuk oyuncu olarak Mahmııt
Cevher rol ahyor.
Basketbol maçı şeııliktir
Nick Nolte, "Beyaz Gölge"nin koçu Ken Howard'ı yineleyen bir rolle karşımızda: "Mavi Nokta"
YEDİRENK
. . .
SUNGU ÇAPAN
1980'li yıllann başmda, biricik resmi
kanala talim ettiğimiz televizyonun si-
yah-beyaz çağlannda, çoluk çocuk her-
kesi ekran başına çeken sevimli bir dizi
vardı: "Beyaz Gölge" Yediden yetmişe
tûm millete basketbolu sevdiren, hatta
belirgin 12 Eylül baskısının eylemsiz-
leştirip aklım fıkrini dondurduğu genç-
lığin, o 'nefti' dönemde, spor salonlan-
ndan sokak köşeleri-
ne dek hanl hanl bas-
ketbolûn peşine düş-
mesine ve bu Ameri-
kan kökenli, son de-
rece dakik ve hızlı
oyunu neredeyse fut-
bol kadar benimse-
mesine yol açan bu
popüler TV dizisi,
zenci ya da çeşitli
azınhk kesimlerden
gelen gencecik
oyunculannın sorun-
lanyla sürekli haşır
neşir yardımsever,
sportmen ve idealist
koç (basketbol co-
actı'u) rolündeki sı-
radan oyuncu Ken
Howard'ı da üne ka-
vuşturmuştu 15 yü
kadar önce.
Dahası, basketbo-
lümûzün o yıllardaki
uluslararası başanla-
nnda, Ennan'U, Efe'-
li ulusal takırrumızın
Balkanlar'da başa
güreşen, Avrupa'da
da rakiplerine kök
söktûren, zorlu bir
team'e dönüşmesin-
de de uzaktan uzağa
etkili olmuştu. Kimi-
tniz Şalami, kimimiz
Coolidge kesilmiştik
hatta. Şimdi yeniden
renkli olarak TV 3'te
gösteriliyor "Beyaz
Gölge", ama artık
eski tadı pek yok ekranda 15 yıllık bir
dolgu program olmaktan öteye doğru-
su.
Gençlik yaşamından ve kıyasıya spor
mücadelesinden kesitler sunmasının
yanı sıra, modern yaşamın hasir alü et-
tiği bazı değerlere sahıp çıkıp tutuculu-
ğa. bağnazlığa ve ırkçılığa karşı dura-
rak, her hafta, her yeni bölûmü
sabırsızlıkla beklenip ilgiyle izlenen sü-
rükleyici bir ekran tefrikasına dönüşen
"Beyaz Gölge" dizisinin bunca tutulup
popülerleşmesinde, insanal içeriğinin
de önemli payı vardı genelde. Bu bilgi-
lendirici basketbol muhabbetiyle başla-
mamızın nedeni, bu hafta seyrettiğimiz
"Blue Chips - Mavi Nokta" fümi.
Koç Ken Howard'ın yerini Nick Nol-
te'nin aldığı ve üç aşağı beş yukan yıllar
öncesindeki "Beyaz Gölge"nin başan
formülünü 1990'îara uygulayan "Mavi
Nokta", sözüm ona amatörlüğün ge-
çıkuk. Şimdiye dek basketbolu ya da
beyzbolu (genelde sporu) konu edine-
rek kafamızı ütüleyen Hollywood yapı-
mlan arasında (sözgelişi) Gene Hack-
man'li "Best Shot" vb gibisinden, nispe-
ten akılda kalabilmiş bir filmden fazlası
yok. "Mavi Nokta"nın eksiğı olduğu
ileri sürülebilir hatta. Ron Shehon'un
senaryosu, her yıl milyonlarca dolann
döndüğü, Amerikan kolej basketbo-
lündeki amatörcülük sorununu ele alıp
sonuçta modern yaşamı her alanda git
Mavi NOktO (Blue Chips) Yönetmen: WiUiam Friedkin /
Senaryo: Ron Shelton / Kamera: Tom Priestley / Müzik: Nile Rodgers,
Jeff Beck, Jed Leiber Oyuncular: Nick Nolte, Mary McDonnell, Ed
O'Neill, J.T. Walsh, AlfreWoodward, ShaquiUe O'Neal, Robert WuW
/1994 ABD (UIP) Beyoğlu Fitaş, Kadıköy Moda, Altunizade
Capitol sinemalannda.
çerli olduğu bir Los Angeles okul bas-
ketbol takımı antrenörünün, ne pahası-
na olursa olsun başanya erişme müca-
deksinin ve karşıhğjnda ödediği bedehn
öykûsünü aktanyor. "Hayatta kazan-
mak istiyorsaıuz bunun karşılığım da
mutlaka ödemeye hazır olun!" gibisin-
den bir mesaja bağlanan "Mavi Nok-
ta"dan, bir kez daha "Başarnun bedeli
hiç de ucuz değUdir!" dersimizi alarak
gide lekeleyen paranın kmandığı(!) bir
ahlak sorunsalı çevresinde döneniyor,
bildik klişelerle. Hollywood'un işini bi-
lir, iyi teknikçi, becerikli. memur yönet-
menlerinden olup geçrruşte kalmış ünlü
"The French Connection - Kanumın
Kuvveti", "The Exorcist - Şeytan" ya da
"Cruising" gibı ünlü fılmleriyle seçkin-
leşmiş WUliam Friedkin'ın anlatımı, bü-
yük ölçüde "Beyaz Gölge"nin reçetcsi-
Gizli 'Woody Allen toplu gösterisi' devam ediyor, sırada 'Manhattan' var
New York aydın kesimindenportreler
Yaz mevsimine yayılmış görünen Be-
yoğlu'ndaki gkli Woody Allen toplu
gösterisi sürüyor. Festival sonrası gös-
terime çıkanlan Aımie HaH, Seks
Hakkında Bilmek Istediğmiz Herşey,
geçen hafta televizyonda yayımlanan
Bir Yaz Gecesi SeksKomedisi, aylar öne
seyrettiğimiz şimdıhk son fılmi Manhat-
tan Mystery Murder-Bir Cinayet Sım
gibi VVoody Allen yapıtlanndan sonra,
bu hafta da koltuklan yenilenip daha
rahat hale getirilmiş, şirin 'oda sine-
mamız'da (meraklısı Beyoğlu Pera'dan
söz ettiğimızı anlamıştır) üstadm Man-
hattan'ını seyrediyoruz, ilk görüşümüz-
den yülar sonra.
VVoody Allen'in düşlerinin kadınını
anlattığj Annie Hall'ün ardından 1979'-
da çektiği ve bu kez doğup büyüyüp ye-
tiştiği New York'u mekan olarak kulla-
narak usta kemeraman Gordon Willis'-
in harika siyah-beyaz görüntüleri eşli-
ğinde.George Gershvnn müriğiyle bâş-
tan sona bezeyerek adeta bu büyük
kente ithaf ettiği 'Manhattan', ustanın
'saçma' duygusunu ödünç aldığı mane-
vi babası Groocno (Arşak Palabıyık-
yan) ve unutulmaz Marx Karde^er et-
kilerini içeren, gag ve espn bombardı-
manı niteliğindeki ilk dönem kaba gül-
dürülerindeki gibi maskaralık yapmayı
artık bırakıp, hüzünlü ve ciddi takılma-
ya başladığı döneminin ürünü, birina
tekil ş^ıhıs ağayla anlaülmış bir başka
başyapıtı.
Allen adeta kendini oynuyor
Beceriksizce aşk arayışlanna, mutlu-
ğun yakalanıp muhafaza edilebilmesine
ve kalıcı ilişküerin olanaksızhğına ıbş-
kin, New York'lu bir lngmar Bergman
ya da Manhattan'lı bir Michelangelo
Antonmni çizgisindeki 'Manhattan'da.
adeta kendini oynuyor Allen. Bütün
kaygjlan, eziklikleri, saplanülan. kor-
kulan ve bunahmlannın gemi iyke azı-
ya aldığı, kırkını dönmüş ve yaşlanmay-
la birlikte tüm komplekslerini zar-zor
zaptedebilen, televizyon için güldürü
skeçlerrkaleme alan, tatminsiz komedi
yazan Isaac Davis karakterinin, ashnda
bal gibi Woody Allen olduğunu anla-
mak hiç de güç değil, 'Manhattan'da.
Üstadın içinde yetiştiği, çok iyi tanıdığı,
bildiği. New York'un, o mızmız sorun-
lanna gömülmüş, fıldişi kulelerindeki
aydın ve bohem sanatçı (ve de Yahudi
tabii ki) çeyrelennde geçen filmin kişile-
ri, kaçış için durduk yerde kendilerine
çeşitli problemler yaraüyorlar adeta.
Eğlenceli ve duygusal güldûrii
öteden beri hayatm anlam(sızhğ)ına,
sanat-yaratma aracılığıyla ölümsüzlü-
ğü yakalayabil(eme)menin de boşu-
nalığına ilişkin derin tasalara boğul-
muş, seydiği klarnetçi Woody Herman'-
dan esinlendiği adıyla Woody Allen
Koenig Steward'ın 1970'li yıllann son-
lannda artık palyaçoluk, stand-up ko-
medyenlik meskesini çıkanp dramaük
dönemini başlattığı "Annie Haü"la In-
teriors'u kadar oturaklı ve önemli bu
başyapıu, yıllar sonra seyrettiğimizde
de ilk günkü kadar taze ve çarpıcı geldi
bize, artık kırkh yaşlannı süren tatmin-
siz güldürü yazanyla kendimizi birazcık
özdeşleşürdığımizden midir nedir?
Gershvvin'in müziği
Başka bir kadın için onu terk etmiş
lezbiyen, eski kansının (Meryl Streep)
evlilik yasamlannı yazıp yayımladığı fe-
minist kıtabının öfkeden morarttığı
kahramamrmz yazar Isaac Davis'le,
yakın çevresinin yaşamından acı-tatlı
büyük romanlar yazabilmek, Humpb-
rey Bogart gibi olmak ve güzel kadı-
nlann kalbini elde etmek. 'Fena halde
sevrnek, sevilmek isteyen' VVoody Al-
len'in. ilk dönem deüdolu farslanrun
dışına taşarak Annie Hall ve Interiors
fılmleriyle girdiği değişim evresini
yansıtan 'Manhattan', gökdelen ve
köprü silueüyle kaynaşmış New York
görüntüleriyle açıhrken fonda yazar
Isaac Davis'in (yani Woody Allen'in)
kitabının birinci bölümünü başlatan
cümlelerini dinliyonız, üstadın kendi
sesinden-. 'Chapter One...'
Daha 17. bahanndaki, ilik gibi, öğ-
ki öykûsünü, yine bir aile teması üstüne
değışik bir çeşitleme biçiminde an-
lattığı. inceliklı gözlemlere. duyarlı izle-
nimlere dayanan bu sıyah-beyaz
yapıtını, seyretmeraiş sinemaseverlere
kesmkes sabk verebiliriz özetle.
Uzunca bir süredir fılmlerinde baş
köşeye oturttuğu ve beraber yaşadığı
Mia Farrow'dan tantanalı bir şekilde
aynlması, evlatlık kızı Soon-Yi'yle (ay-
nen bu Manhattan fdmindeki gibi) takı-
lması, vb. skandallarla Hollywood'daki
saygmhğı bir ölçüde yaralanmış olsa da,
kuşkusuz günümüz Amerikan (ve 20.
yüzyıl dünya) kültüründe özel bir konu-
Manhattan/Yönetmen: VVoody ADen/Senaryo:W. Allen, MarshallBrickman/Kamera:
Gordon Willıs/Müzik: George Gershwin/Oyuncular: Woody Allen, Dianel Keaton, Mariel
Hemingway, Meryl Streep, MichaelMurphy, Anne Byrne,TisaFarrow/1979 (UIP) Beyoğlu
Pera Sinemasfnda.
ne sadık kalınarak kotanlmış "Mavi
Nokta"yı çekilir kılıyor. Amigo 'ponpon
kızlar'ın gösterileri, azgınca bir genel
histeriye dönüşen kazanma ve kutlama
sahneleri, hızb baketbol çekimleri ve çe-
kici bir şenlik atmosferine bürünen bas-
ket maçının renkli atmosferini yansıtan
görüntüler eşlığinde ^yağ gibi kayan'
fılm, bir çırpıda tüketiliveriyor. 'Bir ant-
renörün kazanmak uğruna vereceği
ödünlere, yapacağı uzlaşmalara, boyun
eğeceği baskdara' vb. koşullara kafayı
takarak bu fılme sı-
vanan yönetmen
Friedkin, seyirciye
bugün ABD'deki
amatör sporlann
(ashnda resmen pro-
fesyonel!) ne kadar
sert koşullarda
yapıldığına ve bu işin
gün geçtikçe daha
büyüyen, başh başı-
na ticaret haÛne gel-
diğine ilişkin bir fıkir
verebiliyor vermesi-
ne, ancak sonucun
parlak olduğunu
söyleyebilmek pek
olası değjl.
Sinema yaşamı-
ndan önce okul
takımında oynayıp
ünlü bir Amerikan'
futbolu yıldıa ol-
mayı hayal eden
Nick Nohe, filmin
lokomotifliğıni her
zamanki 'asi. roman-
tik, sert, ama altın
yürekli keş' tavı-
rlanyla üstlenerek
hayranlannın ve
basketbolseverlerin
ağzına bir parmak
bal çalarak fılmi ye-
nilir yutulur hale ge-
tiriyor; öyküye
orasından burası-
ndan kanştınlmış
öteki ünlülerle bir-
likte. NBA'in (Ame-
rikan Ulusal Basket-
bol Federasyonu) şu andaki yükselen
genç yıldızlanndan, basket potasına
çatırtılı smaçlar atmaktan başka kar-
puzlan da koltuğuna sığdırmış, sanki
rap'çi, yeni Michael Jordan, zebella zen-
ci ShaqıriUe O'Neal'le, 1980'lerin beyaz
sayı kralı Boston Celtics'li Larry Bird ve
Bob Cousy, vs gibi eski basketbol
yıldızlan da boy gösteriyor "Mavi Nok-
U"da.
Ama çahştırdığı takım maç kazana-
maz hale gelmiş, meslek yaşamı düşüşe
geçrniş, taraftann, okul - üniversite yö-
neticilerinin ve basının artık yaşlandığı
gerekçesiyle aleyhine döndüğü, eski
kansıyla (Mary McDonnell) dokunaklı
bir ilişkiyi sürdüren coach Pete Bell ro-
lündeki Nick Nolte çekip götürüyor fıl-
mi özetle.
Nick Nolte'e çok uyan bir rol
Başanya ulaşacak yeni bir takım
oluşturmak amacıyla yollara düşüp ye-
teneku' amatörleri keşfederek "para ve
ikilemler labirentinde kişiüğini bozma-
dan' yoluna devam eden, sonunda da
kazanmak ve başan uğruna bir anlık
zayıflığa kapılıp üçkağıtcıhğa alet olup
kendini mesleğine ve basketbola ihanet
etmiş sayarak işi bırakan koç Pete Bell
kompozisyonu, yaşlandıkça olgunla-
şan, bir zamanlar Hollyvvood'da 'Gol-
den Boy Mr. Alcohol!' etiketiyle dışla-
nan, ne var ki içkinin pençesinden kur-
tulup yeniden doruğa tırmanan Nick
Nolte'e tam cuk oturmuş! Koçtan
beklenen başan talepleri ve baskılar
karşısında neredeyse göbeği çatlayan
Nick Nolte'miz fınalde, yengi sonrası
basın toplanüsında, öteden beri onu sı-
kışüran 'önyargriı, solcu' gazetecinin
safında yer alarak, bütün gerçekleri açı-
klamaktan da sabnmıyor dobra dobra.
Basketbolseverler için
"Mavi Nokta" öncelikle basketbolse-
verlerin filmi kuşkusuz. Her basketbol
maçının rengarenk bir festival coşkusu-
na sahip olduğunu varsayarsak, bu bil-
dik yollardan ama beceriyle tezgah-
lanmış yepyeni Nick Nolte filminin,
sımrlı da olsa, bir şenlik atmosferini
yansıttığını söyleyebiliriz. Çok önemli
ve kalıci saymasak da filmsiz geçen şu
sıcak ağustos günlerinde vakit geçirme-
ye yanyor "Mavi Nokta". Ab|ilmıştan
birazcık ?.ynlan yanıysa finali. Özellikle
basketbol tutkunlan ve Nick Nolte
hayranları için.
UĞUR KÖKDEN
Doğu-Baü Gökkusağı
Bir süredir Galatasaray'da, Vedat Nedim Tör Müzesi'-
nde ilginç ve parıltılı bir sergi karşı konulma çekiciliğini
sürdürüyor. Doğu-Batı Arası Bir Gökkusağı adını taşı-
yan bu sergi, birbirini izleyen ve bütünleyen dört ayn
sergiden ikincisi. ilki, Kudret ve Hüner adını taşıyordu.
Birinci sergi, Islam uygarlığının ilkyıllarından XV. yüzyıl
sonlarına dek uzanan bir dönemin vedeğişik iktidarların
simgesi sikkelerin serüveniydi denebilir.
Dinarlar (altın para), dirhemler (gümüş para) ve fels-
lerden (bakır para) oluşan bu bütün, aynı zamanda
sikkenin iki yüzünün ortak öyküsü sayüır. Yani bir yüzde
iktidarın ve gücün anlatımı, öbür yüzdeyse görülen, an-
cak anlaşılamayan, gizini stradan sahibine kolay kolay
açıklamayan örtülü bir güzellik. Tanrmın ve insanın bir-
birine karışan, birincisi ikincisine eklenmiş ortak ege-
menliği.
Yapı Kredi Bankası'nın koleksiyonları arasında yer
alan kırk bin değişik sikkenin birer yazgı gibi birbiriyle
kesişen ve birinin öbürüyle hem barış içinde hem savaş
halinde yaşadığı dört aşamalı öyküsü.
Yüzyıllar boyu sarı madenin yaşattığı, efsaneyle iç içe
gelişen para tarihinin bu altın zinciri, günümüzde, ma-
denden kağıda dönüşen iğreti bir iktidarı da gözler önü-
ne seriyor. Geçmişte silahın ve kanın üstüne oturan güç,
seçim yoluyla degişiklığe yerini bırakınca, altın "sikke
kesmek" de kağıt para basmakla yer değiştirdi. Ama,
her iki uygulamada da, sikkenin ve kağıdın tasarımını
yapan, onları kalıba döken, madenini döven, kabartma-
sını ve '??af"tını gerçekleştiren; renk ustahğını ve baskı-
sını ortaya koyanlar, hep karanlıkta kalmış. Unutuluşun
büyük gecesi, onları gün ışığına çıkarmıyor. Şu koşullar
bile, zaman içinde ikttdar gücünün uçuculuğunu; buna
karşılık sanatın kalıcı, direnen ve ölümsüz yanını bir kez
daha vurgulamıyor mu?
Islamiyetin ilk sikkesi, uluslararası gecerlik taşıyan
Sasani(lranparası)altınınaHalifeöm«rdöneminde"/ce-
lime-i şahadef'm eklenerek kullanılmasıyla kendini
gösteriyor. Bu uygulamaya, Anadolu Selçuklularının ilk
döneminde de rastlıyoruz. Kudret ve Huner sergisinde
sekiztanesi yer alan bu sikkeler, aynı zamanda Dört Ha-
life yönetiminin ekonomi politikası üstüne önemli bir
ipucu taşımıyor mu?
Bütünüyle özgün bir sikke, Emeviler döneminde orta-
ya çıkmış. Beşinci halife Abdülmelik Bin Mervan zama-
nında kestirilmiş. Daha sonra, Endülüs Emevileri döne-
mi sikkeleri, Abbasi sikkeleri, hepsi birer tarih belgesi
olarak birbiri ardından geliyor. Tıpkı bir iktidarın yerini
öbürünün alması gibi. Abbasi altınlarındadönemi yansı-
tan değişik bir sanat anlayışı, yazı ve suslemelerdeki
değişimler dikkati çekicı. özellikle, Halife Harunreşld'in
ismıni taşıyan altın dinarda görüldüğü gibi.
Bu arada yıllar yılları, paralar paraları izler.
Abbasilerin ardından Tolunoğulları, Fatimiler, Eyyubi-
ler, Memluklar kendi sikkelerıni kestirirler. Her saltana-
tın adına hutbe okunur, her yeni devlet kurucusu -bir
bakıma, eski serhat valisi- kılıç kuşanır. Altının üstüne
düşerek yansımalara yol açan parlak ışık gibi, değişik
iktidarların serüveni, bir sikkeden obürüne bir an parıl-
dar, sonra döner. Gerçekten bir dönem herkesin elde
ettiği; ama, hiç kimsenin sahip olamadığı, sonra her in-
sanın sırası gelince zorunlu olarak terk ettiği altınlar. O
altın ki kuşkusuz bir tuzak insan için...
Şu anda ziyaretçilere açık olan, dizinin ikinci sergisi,
Selçuklu sikkelerme ayrılmış. Sergi kataloğunun sunuş
yazısını yazan Enis Batur, çağlar ve uygarlıklar arasın-
da dolaşan bu ilginçvekapsamlı denemesinde, "Selçuk-
lu'yu bir ucu Doğu'da öteki Batı'da yer alan bir gök-
kusağı olarak okumalı" diyor. Dolayısıyla, serginin adı
da buradan alınma: Doğu-Batı Arası Bir Gökkusağı. As-
iında, bu sergiler dizisi, sikkeden sikkeye gerçekleştiril-
miş uzun bir yolculuğun seyir defterine benziyor.
Geçmişe açılan pencerenin bu ikinci kanadı, Büyük
Selçuklu Devleti'nden Anadolu Selçuklulanna uzanan
üç yüz yıllık bir zaman dilimini kucakiıyor. Başkent Rey-
de Tuğrul Bey adına kesilen tasvirli altın madalya (orta-
lama bir sikkenin dört katı ağırlıkta ve yaklaşık üç katı
çapında), "Devletin Dayanağı" Sultan Alparslan altın di-
narı, Melikşah sikkesi, bu görkemli dönemin bellibaşlı
örnekleri.
Anadolu Selçukluları çağı, çeşitli sultanlar, melikler
(eyalet valisi), dahası bir de düzmece sultan -Keykavus
oğlu Slyavuş- adına kesilmiş sekseni aşkın sikkeyle
temsil edilmiş, Gökkusağı sergisinde. Ama, bu dönemin
ilginç özelliği, zaman zaman Bizans paralarını andıran
bakır sikkelerin de kesilmesi (I. Mesud dönemi, sözgeli-
mi.)
Ayrıca, kimi sikkenin ön yüzünde Imparator Alexlus
Comnenus'un tasviri yer almış; arka yüzdeyse, "Sultan-
ül Muazzam" Mesud'un Arap harfleriyle adı ve sanı.
Bunlann dışında, süvarili Süleyman Şah (I.S.1201) altın
sikkeleri. Konya ve Kırşehir baskılı. Gene, Mezopotam-
ya'dan bu yana geleneği süren çifte arslan ve güneş tas-
virli, Sıvasta kesilmiş II. Keyhusrev adını taşıyan gü-
müş dirhemler. İki din ve iki kültürün tek bir parada yan-
yana gelişi.
Dördüncü Kılıçarslan adına basılan dirhemin arka
yüz ibaresiyse, başlıbaşına dikkat çekici: "Minnet Al-
lah'adır."
Ağustos sonunda sona erecek Gökkusağı sergisinin
üçüncü ve dördüncü dilimlerini beklerken, kıvanç verici
bu çalışmaların yanına hazırlayıcısı Şennur Aydın ile
serginin değerli tasarımcısı Samih Rıfafı ve onların kişi-
liğinde, tüm sikkelerin ölümsüz -ama, unutulmuş bilin-
meyen- isimleri sanatçılarını gecikerek de olsa kutla-
mak gerek.
NobelödülüsahibiyazarElias
CanettiZürih'teöldükesitler sunan 'Manhattan', hayli eğlen-
celi, duygusal ve dokunakb bir güldürü
(güldürü demek ne kadar doğru, orası
da ayn bir tartışma konusu) denemesî.
Gersfavdn'in en tanınmış bestelerinden
Rhapsody in Blue'nun ezgüeri eşliğınde.
siyah-beyaz Manhattan görüntüleriyle
açılan filmde, Cirershwin müziğinin de
ağırbkb bir rolü olduğu söylenebibr.
Gershwin müziğiyle özellikle yeğlenmiş
siyah-beyaz görüntülerinin getirdiğı
nostaljik tat da, görmezden gebnecek
gibi değil aynca.
'Manhattan'da Woody Allen humo-
ru, kahramanımız Isaac Davis'in ka-
rakteri ve amaclan arasındaki karşıt-
lıktan besleniyor. Kuşkulan, kaygüa-
nyla sürekü kendine işkence eden, şey-
tan azapta gerek misali, durmadan vıdı
vıdılaıia kendini oyan, ezik büzük,
takıntıb, kıbksız, sersem-sarsak bir ka-
rakter yazar Isaac Davis. Amaçlanysa,
renci bir genç kızla, sanşın dilber
Tracy'le (Mariel Hemingway) merci-
meği fınna verme denemelerine girişen,
ne var ki aralanndaki yaş farkmı gitgide
daha çok dert edinen, tatminsiz yazar
kahramanımız, derken öğretmen arka-
daşı Yale'in (Michael Murphy), sanat
haberieri kovalayan gazeteci veentelek-
tüei metresi Mary'nin çekicibğine
kapıhveriyor çok gecmeden. Mary'den
(Annie Hall'ün unutulmaz Diane Kea-
ton'u) karşıbk görünce de, nihai tercihi-
ni yapacakür son tahblde...
Aile teması üzerine çeşitleme
Üstadın 'New York gerçekçüiğT tar-
zında, başanlı bir bicimde yararlandığı
büyük kent dekorunda koşuşturup du-
ran, ilişkikri hep vaktinden önce sona
erip haddinden fazla başan >e güç peşjn-
de sürüklenen nevTotik kentülerin' hakı-
ma sahip Woody Allen, sinemanın ken-
dine özgü, çağdaş yaratıcüanndan, ben-
zersiz ustalanndan ve yabana atılmaya-
cak önemdeki yazar-yönetmenlerinden
bıri yıne de.
Yaklaşık çeyrek yüzyıldır fıbnlerin-
de, öykülerinde tasarlayıp kurduğu fan-
tezileri, hayalleri kendi yaşamında uy-
gulamaya kalkışınca pobtikacılarla an-
tisemitistler tarafından 'ensest düşkünü
bir Yahudi' olarak tu kaka edilen Wo-
ody'ciğin, birbiriyle uyuşup örtüşen ya-
şamı ve yapıtlan bakımından hatın
sayılır bir örnek oluşturan 'Manhat-
tan'ı, üstadın dokunakb ironısi, Gersh-
wın müziğiyle bezeli anlatımı, siyah-
beyaz görüntüleri ve oyunculanyla bir
kez daha seyredilmeyi kesinlikle hak
ediyor bizce.
Yeni mevsim öncesi, telaşının piya-
sayı sardığı şu günlerde kuş kusuz keyif-
li bir seyıriik 'Manhattan.'
Kültûr
Servisi- No-
bel ödülü sa-
hibi yazar
Elias Canet-
ti geçen haf-
ta sonu Zü-
rih'te öldü.
89 yaşında
yaşama
veda eden
yazann,
1941 yıbnda
yine Zürih'-
te ölen James Joyce'un mezannın
yanına gömüldüğü bildirildi.
Zürih kent konseyi sözcüsü Ca-
netti'nin huzur içinde öldüğünü be-
lirtti. Yazar için 25 Eylül'de Zürih
Kent Tiyatrosu'nda bir anma töre-
ni düzenlenecek.
Elias Canetti
Canetti, 1905 yıhnda Bulgaris-
tan'da doğdu.
Anne ve babası tspanyol-Yahu-
di'ydi. Ailesi 1911 yıbnda Manc-
hester'a, iki yıl sonra da Viyana'ya
taşındı. Böylece İngilizce ve Al-
manca öğrendi.
Yapıtlannda Almanca'yı kul-
lanan yazar, Zürih ve Frank-
furt'ta eğitirn gördü.
İlk önemli romanı 'Auto Da 1-e'
1935 yıbnda ortaya çıkü. Nazi Al-
manyası'nın 1938 yıbnda Avustur-
ya'yı işgal etmesinden sonra, eşi
Veza ile Vıyana'dan aynlarak Pa-
ris'e gitti. Oradan da Londra'ya
geçtiler.
1930'lu yülarda yazmaya başla-
yan Canetti, ancak 1960'ta en bü-
yük yapıtlanndan bin olarak kabul
edilen 'Masse und Macht-Kitleler
ve Güç' ile üne kavuştu.
1970'b ve 80'b yıllarda otobiyog-
rafik yapıtlan 'The Tongue Set
Free', 'The Torch in my Ear' ve
'The Play of the Eyes' ile başan ka-
zandı.
Anılannı içeren yeni kitabını ölü-
münden kısa bir süre önce tamam-
lamıştı. Bu kitap yakında yayınla-
nacak.
1981 yıbnda Nobel edebiyat
ödülünü kazanan Canetti, 1966
yıbnda Alman eleştirmenler ödülü-
ne, 1972 yıbnda Georg Buechner
ödülüne, 1977 yıbnda da Gottfried
Keller ödülüne değer görüldü.
Yazann önemli yapıtlan ara-
sında 'Die Blendung-Yansıma',
'Die Hochzeit-Nikah' ve 'Komedie
der Ehelkeit-Kibir Komedisi' bulu-
nuyor.