01 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 AĞUSTOS1994 CUMA CUMHURIYET SAYFA KULTUR 13 YENİ BAŞLAYANLAR • DISPARA/İNTİ- KAM ATES1: "Ay Çaıme- la"yı çekmesinden sonra dört yıldan fazla bir zamandır setler- den uzak olan ünlü tspanyol yönstmen Carios Saura'run gen dönûş fılmi olan "Dfepa- ra/tntikam Ateşi" bugün Be- yoğlu Sıneması'nda gösterime ginyor. Filmın başoyunculan- ndan Antonio Banderas da üç yıllık aradan sonra ülkesı Is- panya'ya dönerek Disapara'da gazeteci rolûnü üstlendi. Italya - lspanya ortak yapırnı olan filmin konusu Giorgio Scerbacenco'nuri "Spara che ti passa" adlı öyküşünden alındı. Francesca Neri'nin, 'Banderas- yal' birlikte başrol oynadığı fil- min senaryosunu ıse Saura Enzo Moırtekooe ile birlikte yazdı. Yönetmenin deyişiyle "dra- matik bir aşk öyküsü" olan fılm günûmûz kent yaşamıyla ilgili, tempolu, yoğun ve gerçekçi bir dratn. Antonio Banderas 'Di- sapara'da büyük bir tspanyol gazetesinin gösteri sayfasmda yaa yazan bir muhabiri oynu- yor. Francesca Neri ise cesur bir sirk binicisini canlandınyor. Tesadüfen karşılaşır ve birbir- lerine aşık olurlar, ancak bir ci- nayet bu ilişkiyi sona erdirir. Saura, gazetelerde okuduğu- muz ve tamamen bizden uzak sandıgımız şiddet ve cinayet olaylanran, anıden kendi ya- şanumızda da patlak verebi- leceğinı anlatmaya çahşıyor. •VUMUSJUC TEN: Or- han Aksoy'un yönettiği ve Ek- rem Bora ile Meral Oğuz'un başrollenni paylaştığı "Yumu- şak Ten" de bugün gösterime girecek fümler arasında bulu- nuyor. Senaryosunu da Orhan Aksoy'un yazdığı filmde Ek- rem Bora iki mutsuz evlilik ya- şamış bir işadamı olan Eroi'u, Meral Oğuz ise yaşlı bir adamla evli, mutsuz ve gizemli bir kadını canlandınyor. Erol bir pavyonda karşılaş- üğı kadınla tutkuyu, duyguyu ve cinselliği yaşar, ancak kadın ortadan kaybolur. Konsomat- ris olarak tanıdığı. sürprizlerle dolu bu gizemli kadınla yeni- den karşılaşan Erol, onun evli bir kadın olduğunu öğrenir. Aralanndaki ilişki tutkuya dö- nüşür ve onu kaybetmemek için her şeyi yapmaya karar verir. Aksoy'un son fılmi olan 'Yomuşak Ten'de Duygu Anka- ra, MeHem Savcı, Abdurrah- ımn Palay, Aydın Tezel ve ko- nuk oyuncu olarak Mahmııt Cevher rol ahyor. Basketbol maçı şeııliktir Nick Nolte, "Beyaz Gölge"nin koçu Ken Howard'ı yineleyen bir rolle karşımızda: "Mavi Nokta" YEDİRENK . . . SUNGU ÇAPAN 1980'li yıllann başmda, biricik resmi kanala talim ettiğimiz televizyonun si- yah-beyaz çağlannda, çoluk çocuk her- kesi ekran başına çeken sevimli bir dizi vardı: "Beyaz Gölge" Yediden yetmişe tûm millete basketbolu sevdiren, hatta belirgin 12 Eylül baskısının eylemsiz- leştirip aklım fıkrini dondurduğu genç- lığin, o 'nefti' dönemde, spor salonlan- ndan sokak köşeleri- ne dek hanl hanl bas- ketbolûn peşine düş- mesine ve bu Ameri- kan kökenli, son de- rece dakik ve hızlı oyunu neredeyse fut- bol kadar benimse- mesine yol açan bu popüler TV dizisi, zenci ya da çeşitli azınhk kesimlerden gelen gencecik oyunculannın sorun- lanyla sürekli haşır neşir yardımsever, sportmen ve idealist koç (basketbol co- actı'u) rolündeki sı- radan oyuncu Ken Howard'ı da üne ka- vuşturmuştu 15 yü kadar önce. Dahası, basketbo- lümûzün o yıllardaki uluslararası başanla- nnda, Ennan'U, Efe'- li ulusal takırrumızın Balkanlar'da başa güreşen, Avrupa'da da rakiplerine kök söktûren, zorlu bir team'e dönüşmesin- de de uzaktan uzağa etkili olmuştu. Kimi- tniz Şalami, kimimiz Coolidge kesilmiştik hatta. Şimdi yeniden renkli olarak TV 3'te gösteriliyor "Beyaz Gölge", ama artık eski tadı pek yok ekranda 15 yıllık bir dolgu program olmaktan öteye doğru- su. Gençlik yaşamından ve kıyasıya spor mücadelesinden kesitler sunmasının yanı sıra, modern yaşamın hasir alü et- tiği bazı değerlere sahıp çıkıp tutuculu- ğa. bağnazlığa ve ırkçılığa karşı dura- rak, her hafta, her yeni bölûmü sabırsızlıkla beklenip ilgiyle izlenen sü- rükleyici bir ekran tefrikasına dönüşen "Beyaz Gölge" dizisinin bunca tutulup popülerleşmesinde, insanal içeriğinin de önemli payı vardı genelde. Bu bilgi- lendirici basketbol muhabbetiyle başla- mamızın nedeni, bu hafta seyrettiğimiz "Blue Chips - Mavi Nokta" fümi. Koç Ken Howard'ın yerini Nick Nol- te'nin aldığı ve üç aşağı beş yukan yıllar öncesindeki "Beyaz Gölge"nin başan formülünü 1990'îara uygulayan "Mavi Nokta", sözüm ona amatörlüğün ge- çıkuk. Şimdiye dek basketbolu ya da beyzbolu (genelde sporu) konu edine- rek kafamızı ütüleyen Hollywood yapı- mlan arasında (sözgelişi) Gene Hack- man'li "Best Shot" vb gibisinden, nispe- ten akılda kalabilmiş bir filmden fazlası yok. "Mavi Nokta"nın eksiğı olduğu ileri sürülebilir hatta. Ron Shehon'un senaryosu, her yıl milyonlarca dolann döndüğü, Amerikan kolej basketbo- lündeki amatörcülük sorununu ele alıp sonuçta modern yaşamı her alanda git Mavi NOktO (Blue Chips) Yönetmen: WiUiam Friedkin / Senaryo: Ron Shelton / Kamera: Tom Priestley / Müzik: Nile Rodgers, Jeff Beck, Jed Leiber Oyuncular: Nick Nolte, Mary McDonnell, Ed O'Neill, J.T. Walsh, AlfreWoodward, ShaquiUe O'Neal, Robert WuW /1994 ABD (UIP) Beyoğlu Fitaş, Kadıköy Moda, Altunizade Capitol sinemalannda. çerli olduğu bir Los Angeles okul bas- ketbol takımı antrenörünün, ne pahası- na olursa olsun başanya erişme müca- deksinin ve karşıhğjnda ödediği bedehn öykûsünü aktanyor. "Hayatta kazan- mak istiyorsaıuz bunun karşılığım da mutlaka ödemeye hazır olun!" gibisin- den bir mesaja bağlanan "Mavi Nok- ta"dan, bir kez daha "Başarnun bedeli hiç de ucuz değUdir!" dersimizi alarak gide lekeleyen paranın kmandığı(!) bir ahlak sorunsalı çevresinde döneniyor, bildik klişelerle. Hollywood'un işini bi- lir, iyi teknikçi, becerikli. memur yönet- menlerinden olup geçrruşte kalmış ünlü "The French Connection - Kanumın Kuvveti", "The Exorcist - Şeytan" ya da "Cruising" gibı ünlü fılmleriyle seçkin- leşmiş WUliam Friedkin'ın anlatımı, bü- yük ölçüde "Beyaz Gölge"nin reçetcsi- Gizli 'Woody Allen toplu gösterisi' devam ediyor, sırada 'Manhattan' var New York aydın kesimindenportreler Yaz mevsimine yayılmış görünen Be- yoğlu'ndaki gkli Woody Allen toplu gösterisi sürüyor. Festival sonrası gös- terime çıkanlan Aımie HaH, Seks Hakkında Bilmek Istediğmiz Herşey, geçen hafta televizyonda yayımlanan Bir Yaz Gecesi SeksKomedisi, aylar öne seyrettiğimiz şimdıhk son fılmi Manhat- tan Mystery Murder-Bir Cinayet Sım gibi VVoody Allen yapıtlanndan sonra, bu hafta da koltuklan yenilenip daha rahat hale getirilmiş, şirin 'oda sine- mamız'da (meraklısı Beyoğlu Pera'dan söz ettiğimızı anlamıştır) üstadm Man- hattan'ını seyrediyoruz, ilk görüşümüz- den yülar sonra. VVoody Allen'in düşlerinin kadınını anlattığj Annie Hall'ün ardından 1979'- da çektiği ve bu kez doğup büyüyüp ye- tiştiği New York'u mekan olarak kulla- narak usta kemeraman Gordon Willis'- in harika siyah-beyaz görüntüleri eşli- ğinde.George Gershvnn müriğiyle bâş- tan sona bezeyerek adeta bu büyük kente ithaf ettiği 'Manhattan', ustanın 'saçma' duygusunu ödünç aldığı mane- vi babası Groocno (Arşak Palabıyık- yan) ve unutulmaz Marx Karde^er et- kilerini içeren, gag ve espn bombardı- manı niteliğindeki ilk dönem kaba gül- dürülerindeki gibi maskaralık yapmayı artık bırakıp, hüzünlü ve ciddi takılma- ya başladığı döneminin ürünü, birina tekil ş^ıhıs ağayla anlaülmış bir başka başyapıtı. Allen adeta kendini oynuyor Beceriksizce aşk arayışlanna, mutlu- ğun yakalanıp muhafaza edilebilmesine ve kalıcı ilişküerin olanaksızhğına ıbş- kin, New York'lu bir lngmar Bergman ya da Manhattan'lı bir Michelangelo Antonmni çizgisindeki 'Manhattan'da. adeta kendini oynuyor Allen. Bütün kaygjlan, eziklikleri, saplanülan. kor- kulan ve bunahmlannın gemi iyke azı- ya aldığı, kırkını dönmüş ve yaşlanmay- la birlikte tüm komplekslerini zar-zor zaptedebilen, televizyon için güldürü skeçlerrkaleme alan, tatminsiz komedi yazan Isaac Davis karakterinin, ashnda bal gibi Woody Allen olduğunu anla- mak hiç de güç değil, 'Manhattan'da. Üstadın içinde yetiştiği, çok iyi tanıdığı, bildiği. New York'un, o mızmız sorun- lanna gömülmüş, fıldişi kulelerindeki aydın ve bohem sanatçı (ve de Yahudi tabii ki) çeyrelennde geçen filmin kişile- ri, kaçış için durduk yerde kendilerine çeşitli problemler yaraüyorlar adeta. Eğlenceli ve duygusal güldûrii öteden beri hayatm anlam(sızhğ)ına, sanat-yaratma aracılığıyla ölümsüzlü- ğü yakalayabil(eme)menin de boşu- nalığına ilişkin derin tasalara boğul- muş, seydiği klarnetçi Woody Herman'- dan esinlendiği adıyla Woody Allen Koenig Steward'ın 1970'li yıllann son- lannda artık palyaçoluk, stand-up ko- medyenlik meskesini çıkanp dramaük dönemini başlattığı "Annie Haü"la In- teriors'u kadar oturaklı ve önemli bu başyapıu, yıllar sonra seyrettiğimizde de ilk günkü kadar taze ve çarpıcı geldi bize, artık kırkh yaşlannı süren tatmin- siz güldürü yazanyla kendimizi birazcık özdeşleşürdığımizden midir nedir? Gershvvin'in müziği Başka bir kadın için onu terk etmiş lezbiyen, eski kansının (Meryl Streep) evlilik yasamlannı yazıp yayımladığı fe- minist kıtabının öfkeden morarttığı kahramamrmz yazar Isaac Davis'le, yakın çevresinin yaşamından acı-tatlı büyük romanlar yazabilmek, Humpb- rey Bogart gibi olmak ve güzel kadı- nlann kalbini elde etmek. 'Fena halde sevrnek, sevilmek isteyen' VVoody Al- len'in. ilk dönem deüdolu farslanrun dışına taşarak Annie Hall ve Interiors fılmleriyle girdiği değişim evresini yansıtan 'Manhattan', gökdelen ve köprü silueüyle kaynaşmış New York görüntüleriyle açıhrken fonda yazar Isaac Davis'in (yani Woody Allen'in) kitabının birinci bölümünü başlatan cümlelerini dinliyonız, üstadın kendi sesinden-. 'Chapter One...' Daha 17. bahanndaki, ilik gibi, öğ- ki öykûsünü, yine bir aile teması üstüne değışik bir çeşitleme biçiminde an- lattığı. inceliklı gözlemlere. duyarlı izle- nimlere dayanan bu sıyah-beyaz yapıtını, seyretmeraiş sinemaseverlere kesmkes sabk verebiliriz özetle. Uzunca bir süredir fılmlerinde baş köşeye oturttuğu ve beraber yaşadığı Mia Farrow'dan tantanalı bir şekilde aynlması, evlatlık kızı Soon-Yi'yle (ay- nen bu Manhattan fdmindeki gibi) takı- lması, vb. skandallarla Hollywood'daki saygmhğı bir ölçüde yaralanmış olsa da, kuşkusuz günümüz Amerikan (ve 20. yüzyıl dünya) kültüründe özel bir konu- Manhattan/Yönetmen: VVoody ADen/Senaryo:W. Allen, MarshallBrickman/Kamera: Gordon Willıs/Müzik: George Gershwin/Oyuncular: Woody Allen, Dianel Keaton, Mariel Hemingway, Meryl Streep, MichaelMurphy, Anne Byrne,TisaFarrow/1979 (UIP) Beyoğlu Pera Sinemasfnda. ne sadık kalınarak kotanlmış "Mavi Nokta"yı çekilir kılıyor. Amigo 'ponpon kızlar'ın gösterileri, azgınca bir genel histeriye dönüşen kazanma ve kutlama sahneleri, hızb baketbol çekimleri ve çe- kici bir şenlik atmosferine bürünen bas- ket maçının renkli atmosferini yansıtan görüntüler eşlığinde ^yağ gibi kayan' fılm, bir çırpıda tüketiliveriyor. 'Bir ant- renörün kazanmak uğruna vereceği ödünlere, yapacağı uzlaşmalara, boyun eğeceği baskdara' vb. koşullara kafayı takarak bu fılme sı- vanan yönetmen Friedkin, seyirciye bugün ABD'deki amatör sporlann (ashnda resmen pro- fesyonel!) ne kadar sert koşullarda yapıldığına ve bu işin gün geçtikçe daha büyüyen, başh başı- na ticaret haÛne gel- diğine ilişkin bir fıkir verebiliyor vermesi- ne, ancak sonucun parlak olduğunu söyleyebilmek pek olası değjl. Sinema yaşamı- ndan önce okul takımında oynayıp ünlü bir Amerikan' futbolu yıldıa ol- mayı hayal eden Nick Nohe, filmin lokomotifliğıni her zamanki 'asi. roman- tik, sert, ama altın yürekli keş' tavı- rlanyla üstlenerek hayranlannın ve basketbolseverlerin ağzına bir parmak bal çalarak fılmi ye- nilir yutulur hale ge- tiriyor; öyküye orasından burası- ndan kanştınlmış öteki ünlülerle bir- likte. NBA'in (Ame- rikan Ulusal Basket- bol Federasyonu) şu andaki yükselen genç yıldızlanndan, basket potasına çatırtılı smaçlar atmaktan başka kar- puzlan da koltuğuna sığdırmış, sanki rap'çi, yeni Michael Jordan, zebella zen- ci ShaqıriUe O'Neal'le, 1980'lerin beyaz sayı kralı Boston Celtics'li Larry Bird ve Bob Cousy, vs gibi eski basketbol yıldızlan da boy gösteriyor "Mavi Nok- U"da. Ama çahştırdığı takım maç kazana- maz hale gelmiş, meslek yaşamı düşüşe geçrniş, taraftann, okul - üniversite yö- neticilerinin ve basının artık yaşlandığı gerekçesiyle aleyhine döndüğü, eski kansıyla (Mary McDonnell) dokunaklı bir ilişkiyi sürdüren coach Pete Bell ro- lündeki Nick Nolte çekip götürüyor fıl- mi özetle. Nick Nolte'e çok uyan bir rol Başanya ulaşacak yeni bir takım oluşturmak amacıyla yollara düşüp ye- teneku' amatörleri keşfederek "para ve ikilemler labirentinde kişiüğini bozma- dan' yoluna devam eden, sonunda da kazanmak ve başan uğruna bir anlık zayıflığa kapılıp üçkağıtcıhğa alet olup kendini mesleğine ve basketbola ihanet etmiş sayarak işi bırakan koç Pete Bell kompozisyonu, yaşlandıkça olgunla- şan, bir zamanlar Hollyvvood'da 'Gol- den Boy Mr. Alcohol!' etiketiyle dışla- nan, ne var ki içkinin pençesinden kur- tulup yeniden doruğa tırmanan Nick Nolte'e tam cuk oturmuş! Koçtan beklenen başan talepleri ve baskılar karşısında neredeyse göbeği çatlayan Nick Nolte'miz fınalde, yengi sonrası basın toplanüsında, öteden beri onu sı- kışüran 'önyargriı, solcu' gazetecinin safında yer alarak, bütün gerçekleri açı- klamaktan da sabnmıyor dobra dobra. Basketbolseverler için "Mavi Nokta" öncelikle basketbolse- verlerin filmi kuşkusuz. Her basketbol maçının rengarenk bir festival coşkusu- na sahip olduğunu varsayarsak, bu bil- dik yollardan ama beceriyle tezgah- lanmış yepyeni Nick Nolte filminin, sımrlı da olsa, bir şenlik atmosferini yansıttığını söyleyebiliriz. Çok önemli ve kalıci saymasak da filmsiz geçen şu sıcak ağustos günlerinde vakit geçirme- ye yanyor "Mavi Nokta". Ab|ilmıştan birazcık ?.ynlan yanıysa finali. Özellikle basketbol tutkunlan ve Nick Nolte hayranları için. UĞUR KÖKDEN Doğu-Baü Gökkusağı Bir süredir Galatasaray'da, Vedat Nedim Tör Müzesi'- nde ilginç ve parıltılı bir sergi karşı konulma çekiciliğini sürdürüyor. Doğu-Batı Arası Bir Gökkusağı adını taşı- yan bu sergi, birbirini izleyen ve bütünleyen dört ayn sergiden ikincisi. ilki, Kudret ve Hüner adını taşıyordu. Birinci sergi, Islam uygarlığının ilkyıllarından XV. yüzyıl sonlarına dek uzanan bir dönemin vedeğişik iktidarların simgesi sikkelerin serüveniydi denebilir. Dinarlar (altın para), dirhemler (gümüş para) ve fels- lerden (bakır para) oluşan bu bütün, aynı zamanda sikkenin iki yüzünün ortak öyküsü sayüır. Yani bir yüzde iktidarın ve gücün anlatımı, öbür yüzdeyse görülen, an- cak anlaşılamayan, gizini stradan sahibine kolay kolay açıklamayan örtülü bir güzellik. Tanrmın ve insanın bir- birine karışan, birincisi ikincisine eklenmiş ortak ege- menliği. Yapı Kredi Bankası'nın koleksiyonları arasında yer alan kırk bin değişik sikkenin birer yazgı gibi birbiriyle kesişen ve birinin öbürüyle hem barış içinde hem savaş halinde yaşadığı dört aşamalı öyküsü. Yüzyıllar boyu sarı madenin yaşattığı, efsaneyle iç içe gelişen para tarihinin bu altın zinciri, günümüzde, ma- denden kağıda dönüşen iğreti bir iktidarı da gözler önü- ne seriyor. Geçmişte silahın ve kanın üstüne oturan güç, seçim yoluyla degişiklığe yerini bırakınca, altın "sikke kesmek" de kağıt para basmakla yer değiştirdi. Ama, her iki uygulamada da, sikkenin ve kağıdın tasarımını yapan, onları kalıba döken, madenini döven, kabartma- sını ve '??af"tını gerçekleştiren; renk ustahğını ve baskı- sını ortaya koyanlar, hep karanlıkta kalmış. Unutuluşun büyük gecesi, onları gün ışığına çıkarmıyor. Şu koşullar bile, zaman içinde ikttdar gücünün uçuculuğunu; buna karşılık sanatın kalıcı, direnen ve ölümsüz yanını bir kez daha vurgulamıyor mu? Islamiyetin ilk sikkesi, uluslararası gecerlik taşıyan Sasani(lranparası)altınınaHalifeöm«rdöneminde"/ce- lime-i şahadef'm eklenerek kullanılmasıyla kendini gösteriyor. Bu uygulamaya, Anadolu Selçuklularının ilk döneminde de rastlıyoruz. Kudret ve Huner sergisinde sekiztanesi yer alan bu sikkeler, aynı zamanda Dört Ha- life yönetiminin ekonomi politikası üstüne önemli bir ipucu taşımıyor mu? Bütünüyle özgün bir sikke, Emeviler döneminde orta- ya çıkmış. Beşinci halife Abdülmelik Bin Mervan zama- nında kestirilmiş. Daha sonra, Endülüs Emevileri döne- mi sikkeleri, Abbasi sikkeleri, hepsi birer tarih belgesi olarak birbiri ardından geliyor. Tıpkı bir iktidarın yerini öbürünün alması gibi. Abbasi altınlarındadönemi yansı- tan değişik bir sanat anlayışı, yazı ve suslemelerdeki değişimler dikkati çekicı. özellikle, Halife Harunreşld'in ismıni taşıyan altın dinarda görüldüğü gibi. Bu arada yıllar yılları, paralar paraları izler. Abbasilerin ardından Tolunoğulları, Fatimiler, Eyyubi- ler, Memluklar kendi sikkelerıni kestirirler. Her saltana- tın adına hutbe okunur, her yeni devlet kurucusu -bir bakıma, eski serhat valisi- kılıç kuşanır. Altının üstüne düşerek yansımalara yol açan parlak ışık gibi, değişik iktidarların serüveni, bir sikkeden obürüne bir an parıl- dar, sonra döner. Gerçekten bir dönem herkesin elde ettiği; ama, hiç kimsenin sahip olamadığı, sonra her in- sanın sırası gelince zorunlu olarak terk ettiği altınlar. O altın ki kuşkusuz bir tuzak insan için... Şu anda ziyaretçilere açık olan, dizinin ikinci sergisi, Selçuklu sikkelerme ayrılmış. Sergi kataloğunun sunuş yazısını yazan Enis Batur, çağlar ve uygarlıklar arasın- da dolaşan bu ilginçvekapsamlı denemesinde, "Selçuk- lu'yu bir ucu Doğu'da öteki Batı'da yer alan bir gök- kusağı olarak okumalı" diyor. Dolayısıyla, serginin adı da buradan alınma: Doğu-Batı Arası Bir Gökkusağı. As- iında, bu sergiler dizisi, sikkeden sikkeye gerçekleştiril- miş uzun bir yolculuğun seyir defterine benziyor. Geçmişe açılan pencerenin bu ikinci kanadı, Büyük Selçuklu Devleti'nden Anadolu Selçuklulanna uzanan üç yüz yıllık bir zaman dilimini kucakiıyor. Başkent Rey- de Tuğrul Bey adına kesilen tasvirli altın madalya (orta- lama bir sikkenin dört katı ağırlıkta ve yaklaşık üç katı çapında), "Devletin Dayanağı" Sultan Alparslan altın di- narı, Melikşah sikkesi, bu görkemli dönemin bellibaşlı örnekleri. Anadolu Selçukluları çağı, çeşitli sultanlar, melikler (eyalet valisi), dahası bir de düzmece sultan -Keykavus oğlu Slyavuş- adına kesilmiş sekseni aşkın sikkeyle temsil edilmiş, Gökkusağı sergisinde. Ama, bu dönemin ilginç özelliği, zaman zaman Bizans paralarını andıran bakır sikkelerin de kesilmesi (I. Mesud dönemi, sözgeli- mi.) Ayrıca, kimi sikkenin ön yüzünde Imparator Alexlus Comnenus'un tasviri yer almış; arka yüzdeyse, "Sultan- ül Muazzam" Mesud'un Arap harfleriyle adı ve sanı. Bunlann dışında, süvarili Süleyman Şah (I.S.1201) altın sikkeleri. Konya ve Kırşehir baskılı. Gene, Mezopotam- ya'dan bu yana geleneği süren çifte arslan ve güneş tas- virli, Sıvasta kesilmiş II. Keyhusrev adını taşıyan gü- müş dirhemler. İki din ve iki kültürün tek bir parada yan- yana gelişi. Dördüncü Kılıçarslan adına basılan dirhemin arka yüz ibaresiyse, başlıbaşına dikkat çekici: "Minnet Al- lah'adır." Ağustos sonunda sona erecek Gökkusağı sergisinin üçüncü ve dördüncü dilimlerini beklerken, kıvanç verici bu çalışmaların yanına hazırlayıcısı Şennur Aydın ile serginin değerli tasarımcısı Samih Rıfafı ve onların kişi- liğinde, tüm sikkelerin ölümsüz -ama, unutulmuş bilin- meyen- isimleri sanatçılarını gecikerek de olsa kutla- mak gerek. NobelödülüsahibiyazarElias CanettiZürih'teöldükesitler sunan 'Manhattan', hayli eğlen- celi, duygusal ve dokunakb bir güldürü (güldürü demek ne kadar doğru, orası da ayn bir tartışma konusu) denemesî. Gersfavdn'in en tanınmış bestelerinden Rhapsody in Blue'nun ezgüeri eşliğınde. siyah-beyaz Manhattan görüntüleriyle açılan filmde, Cirershwin müziğinin de ağırbkb bir rolü olduğu söylenebibr. Gershwin müziğiyle özellikle yeğlenmiş siyah-beyaz görüntülerinin getirdiğı nostaljik tat da, görmezden gebnecek gibi değil aynca. 'Manhattan'da Woody Allen humo- ru, kahramanımız Isaac Davis'in ka- rakteri ve amaclan arasındaki karşıt- lıktan besleniyor. Kuşkulan, kaygüa- nyla sürekü kendine işkence eden, şey- tan azapta gerek misali, durmadan vıdı vıdılaıia kendini oyan, ezik büzük, takıntıb, kıbksız, sersem-sarsak bir ka- rakter yazar Isaac Davis. Amaçlanysa, renci bir genç kızla, sanşın dilber Tracy'le (Mariel Hemingway) merci- meği fınna verme denemelerine girişen, ne var ki aralanndaki yaş farkmı gitgide daha çok dert edinen, tatminsiz yazar kahramanımız, derken öğretmen arka- daşı Yale'in (Michael Murphy), sanat haberieri kovalayan gazeteci veentelek- tüei metresi Mary'nin çekicibğine kapıhveriyor çok gecmeden. Mary'den (Annie Hall'ün unutulmaz Diane Kea- ton'u) karşıbk görünce de, nihai tercihi- ni yapacakür son tahblde... Aile teması üzerine çeşitleme Üstadın 'New York gerçekçüiğT tar- zında, başanlı bir bicimde yararlandığı büyük kent dekorunda koşuşturup du- ran, ilişkikri hep vaktinden önce sona erip haddinden fazla başan >e güç peşjn- de sürüklenen nevTotik kentülerin' hakı- ma sahip Woody Allen, sinemanın ken- dine özgü, çağdaş yaratıcüanndan, ben- zersiz ustalanndan ve yabana atılmaya- cak önemdeki yazar-yönetmenlerinden bıri yıne de. Yaklaşık çeyrek yüzyıldır fıbnlerin- de, öykülerinde tasarlayıp kurduğu fan- tezileri, hayalleri kendi yaşamında uy- gulamaya kalkışınca pobtikacılarla an- tisemitistler tarafından 'ensest düşkünü bir Yahudi' olarak tu kaka edilen Wo- ody'ciğin, birbiriyle uyuşup örtüşen ya- şamı ve yapıtlan bakımından hatın sayılır bir örnek oluşturan 'Manhat- tan'ı, üstadın dokunakb ironısi, Gersh- wın müziğiyle bezeli anlatımı, siyah- beyaz görüntüleri ve oyunculanyla bir kez daha seyredilmeyi kesinlikle hak ediyor bizce. Yeni mevsim öncesi, telaşının piya- sayı sardığı şu günlerde kuş kusuz keyif- li bir seyıriik 'Manhattan.' Kültûr Servisi- No- bel ödülü sa- hibi yazar Elias Canet- ti geçen haf- ta sonu Zü- rih'te öldü. 89 yaşında yaşama veda eden yazann, 1941 yıbnda yine Zürih'- te ölen James Joyce'un mezannın yanına gömüldüğü bildirildi. Zürih kent konseyi sözcüsü Ca- netti'nin huzur içinde öldüğünü be- lirtti. Yazar için 25 Eylül'de Zürih Kent Tiyatrosu'nda bir anma töre- ni düzenlenecek. Elias Canetti Canetti, 1905 yıhnda Bulgaris- tan'da doğdu. Anne ve babası tspanyol-Yahu- di'ydi. Ailesi 1911 yıbnda Manc- hester'a, iki yıl sonra da Viyana'ya taşındı. Böylece İngilizce ve Al- manca öğrendi. Yapıtlannda Almanca'yı kul- lanan yazar, Zürih ve Frank- furt'ta eğitirn gördü. İlk önemli romanı 'Auto Da 1-e' 1935 yıbnda ortaya çıkü. Nazi Al- manyası'nın 1938 yıbnda Avustur- ya'yı işgal etmesinden sonra, eşi Veza ile Vıyana'dan aynlarak Pa- ris'e gitti. Oradan da Londra'ya geçtiler. 1930'lu yülarda yazmaya başla- yan Canetti, ancak 1960'ta en bü- yük yapıtlanndan bin olarak kabul edilen 'Masse und Macht-Kitleler ve Güç' ile üne kavuştu. 1970'b ve 80'b yıllarda otobiyog- rafik yapıtlan 'The Tongue Set Free', 'The Torch in my Ear' ve 'The Play of the Eyes' ile başan ka- zandı. Anılannı içeren yeni kitabını ölü- münden kısa bir süre önce tamam- lamıştı. Bu kitap yakında yayınla- nacak. 1981 yıbnda Nobel edebiyat ödülünü kazanan Canetti, 1966 yıbnda Alman eleştirmenler ödülü- ne, 1972 yıbnda Georg Buechner ödülüne, 1977 yıbnda da Gottfried Keller ödülüne değer görüldü. Yazann önemli yapıtlan ara- sında 'Die Blendung-Yansıma', 'Die Hochzeit-Nikah' ve 'Komedie der Ehelkeit-Kibir Komedisi' bulu- nuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle