Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29MAYIS1994PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
GÜNDEMDEKİ SANATÇI MELİHFEREÜ
ONATKUTLAR
Bir kültüryönetidsi1981 yılının bir gûz günü, İstanbul
Festivali'ni düzenleyen Kültür ve Sanat
Vakfi'nın Taksim Gümüşsuyu'ndaki
bürosunun kapısından içeri girerken
doğrusu oldukça kanşık duygular için-
deydim. Bir süre önce Vakfın Genel
Müdürü Sn. Aydın Gün bana yönetim
kurulu üyeliği önermiş. daha sonra da
Genel Koordinatör Avni Akyol imzalı
bir yanyla bu öneri resmileştirilmişti.
O yıllarda bir kısım aydın arasında
festivale bir "mutlu azınlık eğlencesi'"
gibi bakılıyor. aynca Vakfın kuruculan
arasında çok sayıda iş adamı bulun-
masmdan ötürü benim çevremde çok
sempati duyulmuyordu. Benim bu tür-
den ön>argı ve antipatilerim yoktu.
Tersıne bir çöl olan kültür yaşamımızda
her olumlu girişime olumlu yaklaşıyor-
dum.
• İyi bir tenor sesi vardı.
Amerikan
üniversitelerinin
yetenekleri
yüreklendiren ortamında
bir müzik topluluğuna
katıldı. Bu çalışmalar
onu Başkan Nixorf ın
Beyaz Saray'daki noel
kutlamalannda
söylemeye kadar
götürdü...
Yönetim ve ıcra kurullannda başta
Nejat Eczacıbaşı, Cevat Memduh Altar,
Tayfım İndirkaş; Sinema Festivalfnde
Şakir Eczacıbaşı, Hül>a Uçansu, Vecdi
Sayar. öbür festivallerde Cevza Aktüze,
Görgün Taner, Vasıf Korhun. Dikmen
Gürûn L'çarer; özverili yöneticıler Asu-
maa Bayram, Zeliha Kaya ve burada
isimlenni tek tek veremediğim vakıf
çalışanlanyla geçirdiğim olağanüstü
çahşma yıllannı anlatmam olanaksız.
Bir müzik festivali ile başlayıp sonunda
yıhn neredeyse yansını kaplayan. caz,
sinema, tiyatro. plastik sanallar etkin-
liklenyle genişleyen bu büyük kültür
üretim merkezi, benim gibi birçok kişi-
ye, sık sık içine düştüğümüz karanlığı
aralayan umut kapılanndan biri, en
önemlilerinden biri oldu.
Bu nedenle, nerdeyse ilk yıldan baş-
lavarak Vakıf ta Genel Müdür olarak
görev yapmaya başlayan, gelişmede
çok büyük emeği geçen Sayın Gün'ün
iki yıl önce başka bir görev için Vakıf-
tan aynfenasıyla oluşan boşluğun nasıl
doldurulacağı hem bizler hem de kamu-
oyJ için ciddi bir soru işareti oluşturdu.
Nejat Bey'ın, bu sorunun çözümü için
ne sıkıntılar çektiğini, nasıl kapsamlı
araştırmaya giriştığini yakından bilen-
lerdenim. Nejat Eczacıbaşı. önce ilkele-
ri saptadı bizlerle birlikte. Yeni Genel
Müdür yalnızca sanat ve kültüre yakın
bir kişi olarak düşünülmemeli, aynı za-
manda kendini kanıtlamış. deneyimli,
profesyonel bir yönetici olmahydı.
Bu özellikleri kendi kişiliğinde top-
layan birini kolayca bulrnak da doğ-
rusu bana pek olası gelmiyordu.
Bu yüzden iki yıl önce bir şubat günü
Nejat Bey. biz icra kurulu üyelerini.
yeni genel müdür adayı ile tanıştırmak
ve görüşlerimizi almak üzere bürosuna
davet ettiğinde. oraya yoğun kuşkularla
gitum. Söz konusu adayın adı Melih Fe-
reli ıdı. Yaşamöykûsü dosyamda duru-
yordu ama. ben bu adı daha önce hıç
duymamıştım. Yaşamının büyük bölü-
mü Ingiltere'de gecmişti. Robert Kolej
Yüksek Bölümü'nde. Amerika'da oku-
muştu. Makine mühendısiydi. Lucas
adlı ünlü yedek parça markasının yöne-
ticilerinden biriydi ve ... mandolin çalı-
yordu.
özal'ın ünlü prensler serüveninin.
birkaç istisna dışında. başımıza kimlen
musallat ettiğini yakından bildiğimden
bu "tersiııe beyin göçü" masalına çok
kuşkuyla bakıyordum. Ama en çok o
"mandolin" sözüne takılmıştım. Benim
bildiğim, her Türk çocuğu mandolin ça-
lardı. Bunun bir "sanata yakınlık" gös-
tergesi olarak dile getirilmesini tuhaf
bulmuştum.
Nejat Bey'in odasmda, sanşma yakın
kurnral, ince yapılı, temiz görünüşlü,
nazik, otuz beş kırk yaşlannda genç bir
adamla tanıştık. Hafıf sinirli gibi görü-
nen, kararü. ilkeleri olan ve bunlan çe-
kinmeden dile getiren, ama son derece
kibar bir adamdı. Biz onu tanımıyor-
duk ama, o herkesi tanıyordu. Ülke ve
dünya kültürü ile yakından ilgiliydi.
• Olağanüstü yetenekli
pek çok çocuk gibi
Melih Fereli için de
müzik, asıl ilgi alanı
olması gerekirken, hep
yan uğraş olarak kaldı.
Ama onun için o yan
uğraş her zaman asıl
uğraş oldu...
tevazı insana o günü anımsaüyorum.
Kahkahalarla gülüyoruz.
"Çok heyecanlıydım o gün" diyor.
"Hiç öyle görünmüyordun.." diyo-
rum.
"Sen bir de bana sor!" diyor. "Hete bir
sabah altı buçukta Londra'daki evimde,
Nejat bey'in telefonuyla uyantşunı anlat-
sam... "Günaydın Melih' dedi, "Sorum-
luluktan kaçamazsın. Yoksa İngiltere'-
yi Türkiye'den daha çok mu seviyor-
sun?' Bu sözler dokuntnuşttı bana..."
Bey'di. Notalan harflerden önce öğren-
dim..."
Duruyor ve dalıyor.
Onun daldığı belirsizliği artık çok iyi
biliyorum. Olağanüstü yetenekli pek
çok çocuk gibi Melih Fereli için de mü-
zik, asıl ilgi alanı olması gerekirken hep
yan uğraş olarak kaldı. tlkokulda ve
istanbul Erkek Lisesi'nde çok parlak
bir öğrenciydi. Başta anne olmak üzere
aile, onun konservatuvara girerse daha
da duygulu büyüyeceğini, "hayata ab-
lmak"ta güçlük çekeceğini düşünüyor-
du. Bu nedenle, müzigi pekala bir yan
uğraş olarak sürdürebilirdi.
Melih görünüşte karşı çıkmadı buna.
Ama onun için o yan uğraş her zaman
asıl uğraş oldu. Bu nedenle evde, Medi-
atör marka kocaman radyonun arkası-
ndaki kafesten içine bakıp söyleyenleri
görmeye calışırken bir gün kendisini o
koronun içınde buldu. Halil Bedii Yö-
netken'in onayıyla Radyo Çocuk Ko-
rosu'nagirdi.
Yıllarca sürdü Çocuk Korosu çalı-
şmalan. Lisede Fikri Çicekoğhı müzik
(Fotoğraf: FİLtZ KUTLAR)
En çok şaşıran bendim. Çünkü Do-
ğan Kardeş'te birlikte çahşma mutlu-
luğunu bulduğum Vedat Nedim Tör-
den tevarüs ettiğim bir alışkanlıkla, bu
ülke dünyanın neresinde bir kültür
adamı yetiştirse haberli olmaya çalış-
mıştım. Melih Fereli ıse Cem Niansur-
un arkadaşı olmanın dışında bana hiç-
bir şey çağnştırmıyordu. Sonunda iro-
nik olmamaya çalışarak, "Galiba..." de-
dim, "Mandolin de çalıyormuşsunuz..."
Güldü. Espriyi hemen anladı. "Evet"
dedi, "hem de çok iyi çalıyorum galiba.
Londra'da solist olarak birçok konser
verdira." Yanıt yeterliydi.
O gün biraz daha onun Londra Phil-
harmonia Chorus'taki üyeliği ve yöne-
ticiliği: Vakfın profesyonel yönetim so-
runlan ve başka şeylerden konuştuk ve
hepimiz son derece memnun el sıkışa-
rak aynldık.
Şimdi aradan bir buçuk yıl geçti.
Karşımda oturan dost. keytflı, mü-
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı"nın
Genel Müdürü Melih Fereli'nin yaşa-
möyküsünün aynntılannı bilenler bu
sözlerin nıçın bu kadar önemli oldu-
ğunu anlayacaklardır. Sanat, sevgi, so-
rumluluk ve Türkiye... Bu kavramlar
1948 yılında, bir göçmen ailesinin çocu-
ğu olarak IstanbuPda. Şişli EtfaKde
dünyaya gelen Melih Fereli için birer
tılsım değerine sahiptirler.
Trakya'daki Fere kasabası
Batı Trakya'nın Fere kasabasmdan
Mehmet Bey'le gene Batı Trakyalı Mu-
alla Hanım bir erkek çocuklan doğdu-
ğunda Keşan'da oturuyorlardı. Tica-
retle uğraşan Mehmet Bey 1953'te
İstanbul'a taşındı. "tlkokulu Fındıkza-
de'de Hekimoğlu Ali Paşa'da okudum.
Miidüriimüz Bahattin Alagöz, müzisyen
Alagözler'in babası, müzik meraklısıydı.
Ama ben mandoline (gülüyor) okuldan
önce başladım. Mandolin nocam Veli
hocasıydı. Onu yüreklendirmeyi sür-
dürdü. Sonrakı yıllarda AFS ile gjttiği
Amerika'da, dönüp girdiği RC Mühen-
dislik bölümünde bir süre uyuyan mü-
zik tutkusu, master için gittiği ABD
Virginia'da yeniden canlandı...
İyi bir tenor sesi vardı. Amerikan üni-
versitelerinin kişisel yetenekleri yürek-
lendiren ortamında üniversite müzik
topluluğuna katıldı. "New Virgimans"
topluluğuna. Tam bir profesyonel dı-
sipliniyle sürdürülen bu çalışmalar onu
Başkan Nixon'm Beyaz Saray'daki
Noel kutlamalannda söylemeye kadar
götürdü.
Oysa öbür yandan annesinin dediği
gibi "hayat" sürüyordu. Makine mü-
hendisi olarak çoktan profesyonel kari-
yeri başlamıştı. Lucas'ın Türkiye tem-
silcisiydi. 1978*e kadar teknik uzman ve
yönetici olarak çalıştı. parlak bir kariye-
re sahip oldu.
Sonra îngilterc'de Lucas'ın merke-
zine cağırdılar onu.
Biraz kaygıyla yüzüne bakıyorum:
"Peki müzik? Bu yıllarda unuttun mu
onu?"
Gözleri parlıyor:
"Unutur muvum. Ama burada pek
oianak yoktu. fngiltere'ye gider gitmez,
daha ilk günden korolan incelemevebaş-
ladım. fngiltere, klasik korolar yönünden
dünyanın en zengin ülkelerinden biridir.
Üç ünlü korosu vardır. Ben bunlardan
Philhartnonia'vı seçtim. Hemen başvur-
dum. Çünkü başında üniü şef Riccardo
Muti vardı. Beni auditiona aldılar. Çok
şaşırdım, çünkü auditi#nda ne konser-
vatuvar sordular ne de hoca. Dinlediler
ve hemen kabul ettiler. Yüzü mutluluk-
la aydınlanıyor:
"Gec açan bir çicek gibi. 1978-92
arasında Philharmonia'da hem korist
hem de yönetici olarak geçirdiğim yıllar,
yaşamımın en unutuimaz yıUarıdır. O
koroda bütün büyük şeflerle konser
yaptık. Muti, Maazel, Giuilini, Davies,
Mckoras, Sinopoli, Sir George Solti \e
daha nkeleriyle. Bütün büyük solistlerle
çalıştık. Tunieler, TV' yayınlan, plaklar,
CDIer yaptık. Cnlü Concertgebouw Or-
kesrrası'nın 100. kunıluş yildonümünde
kapanış konserini biz verdik. Mahler
81e. Orada büyük dosrluklar kurdum.
Sadece müziklc değil, tiyatro ile de ilgi-
lendim İngiltere'de. Hiçbir önemli oyunu
kaçırmadım."
Bir an duruyor:
"Ama gene de itiraf etmeliyim ki" di-
yor "O yıllann da en büyük mutluluğu
gene Türkiye ile ilgili. 1985'te Philhar-
monia ile tstanbul Festi>ali"ne geldik ve
'MessiarT icra ettik. O gün mutluluktan
neredeyse ağlayacaküm..."
Sözünü kesiyorum:
'Hayalimden bile geçmezdi'
"Aklma gelir miydi bir gün o festivali
düzenleyen vakfm başma gececeğin?"
"Nerdeer diyor. "Hayalimden bile
geçmezdi. Ama o gün başka bir Türkiye
ile karşılaştığımı düşündüm. Bir kültür
Türkiyesi ile. \'e bunu da sevgili Nejat
Bey'e borçluyuz. Bu nedenle iki yıl önce
Cem Man^ur bana Nejat Bey'in önerisi-
ni bikiirdiğinde inanılmaz ölçüde heye-
canlandmt... Sonrasını biliyorsun..."
Melih Fereli de şimdilerde bızler gibi
hem mutlu hem de mutsuz. Mutlu, çün-
kü müzikten sinemaya, tiyatrodan caza
tüm etkinlikler hep başanyla sonuçlaru-
yor. Mutsuz, çünkü ülkede, art arda
yaşanan toplumsal, ekonomik, kültürel
krizlerle her şey zorlanıyor. yozlaşıyor,
erozyona uğruyor.
'Nejat Bey'e söz verdiıtı...'
"Bu nedenle" diyor, derin bir ınançla,
"Ben, tKSV'de ğöreve çağnldığımda
duyduğum heyecandan daha fazlasmı
şimdi duyuyorum. Bu kunımun, bu yoz-
luk içinde ne anlama geldiğini şimdi daha
iyi anlıvorum. lşin içine girdikçe hem ilgi
alanlan. hem izle>icileri hem de çalışan-
ları açLsından. kendi toplumunun yozlaş-
masını, kendi murfağının olanaksızlı-
klanm bunca gizli rutmayı başararak,
işini yürüten bu olağanüstü kuruma hay-
ranltğrm artıyor. Ve dhorum ki, ben is-
tendiğim sürece bu görevde kalmaktan
gurur dujacağım. Nejat Bej'e >e kendi-
me bu sözii verdim..."
Sevgjli Melih. iki festival arasındaki
şu günlerde bizler de. yani sanatsever-
Ier, seninle ve çahşma arkadaşlannla
gurur duyuyoruz. Ülkeyi çöl olmaktan
kurtanyorsunuz.
PENALTI
IV Al i
İstanbul Kültür ve
Sanat Vakfı
Yönetîm Kurulu,
13. Uluslararası
İstanbul Film
Festivali'nin
gerçekleştirilmesine
katkıda bulunan
tüm Bakanlık,
kurum ve kişilere
teşekkür eder.
Sa>m D Fikri Sağlar. Kültür Bakanı
Sayın Hikmet Çetın. Dışişleri Bakanı
Sayın Abdülkadir Ateş. Turizm Bakanı
Dışişleri Bakanlığı Kültür Işleri dcnel Muduriuğu
Kültür Bakanlığı Telif Haklan vc Sinema C»cncl Mutluriüğü
Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Gumrukler Ccncl Mudurluğü
Gcçicı Muafiyetlcr Şubc Muduriüğu
Türk Hava Yollan Genel MuUurluğu
TRT Genel Muduriüğu
tstanbul Valiliği
İstanbul Büyukşehir Beleüiye Baı^kanlığı
Reyuğlu Bclediye Bakanlığı
Kadıkoy Bcledıye Ba^kanlığı
Ercümtnt Akman
Federal Almanya (umhuriyctı Ka^konM>U»lıığıı
Alman Kültür Merkezi. istanbul
Yurdaer Ahıntaş
ANS
Asya Film
Kutlug Ataman
Atlas. Nehir İletisim A S.
Atolye MD
Avşar Film
Dr. Suphi Ayvaz
Ba^ak Sigorta
Ate> Benice
British c;ouncil İstanbul
Unci
Cumhuriyet Ga7cte;.i
Çanakkale beramik Kalebodur
ÇASt^I)
Çırağan Palace Hutel. Kempin*>ki İstanbul
Dadaş Sin Tic Ltd. Şti.
Metin Deni7
DHL, Worldwide Express
Diet &x:a Cola
Divan Oteli. Ntanbul
Dove
Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı
Ekpar l'lusiararası Inşaat Taahhüt San. ve Tic. A.Ş.
Bulent Erkmen
Fransa BaşkonMiloslugu
Fransa Dışişlen Bakanlığı
Fransi2 Kültür Merkezi, istanbul
Defiie Halman
Talat Halman
Hıllaş Ud
Hürriyet Gazetesi
IBM
İFM
İstanhul Film Ajamı
Italya DiM.slcn Bakanlığı
Italya BaşkonsoloMuğu
Italyan Kültür Mcrkczi. İManbuI
E»en Kan>l
Kentel Film GmbH
Kodak (Ncar Ea-st) Inc Lstanhul. Türkiye Şubt>i
Isnıct Kıırtulu»
LX.. Waikikı
LEVI'S
Betul Mardin
The Marmanı. Istaııhu!
Mo> Matbaa.M
MaM Fılmıılık Ud. *.ti.
Mınıar sm.ın l nı\v*rsiteM Sinema Tekvi/yon Merke/ı
Mınc Film
MııhteMnı Film
NumlvrOnı- FM
Old Spke
Onıomatık Mikn> Hiıu.
Panıııkbank
Bılgın Perı-meci
l'c>lon\.ı (umluınycti Ka^konM>U>%luğu
Rcn.uılt-MaİN
RPM-IUdar
Sabah Ga/etesi
SE-SAM
SODF.R
SPI Intemational
Standard Film %e \idco
SuperFre>h
Tanıtım Cirafik
TckMiIbank
Oğuzhan Tenan
Türsak
t.üncyt Türcl
IIIP Türkiye
Umut Sanat Ürünleri Tic. Ltd. Şti.
Wımcr Bro». Tütkiye
Tun<; Yalman
Yeni Yapımlar Yondcr Ltd.
Yeşilcam Filmcilik
Atıf Yılma/-
Young and Rubicam-Reklamcvi
Yönetim A.S.
ZFilm
MEMET BAYDUR
Ferit Celal Güven
Kağıdı kalemi alıp masa başında hikaye yazmaya gi-
riştiğimde sekiz yaşındaydım. Belli belirsiz anımsıyo-
rum o ilk hikayeyi. Içinde köpekler vardı. Uzun bir yolcu-
luk vardı. iki yıl ilkokulda okuduklarımdan, bana anlatı-
lan masallardan, şimdi yerinde yeller esen Gölbaşı si-
nemasında seyrettiğim Disney filmlerinden etkiler
vardı. Yazı yazmayı çabucak bıraktım. Bisiklete binmek
ve futbol gibi daha önemli, daha ciddi işlere verdim ken-
dimi. Derken trto oldum. Sağlık memurlan gelip evin
kapısınasarı birzarf astılar: Bulaşıcı hastalık. Birayyat-
tığım odada küçük bir kitaplık vardı. Kitapların çoğu Milli
Eğitim Bakanlığı klasikleri ve Varlık Yayınlan ydı...
Can sıkıntısından okumaya başladım. Moliere, İbsen,
Çehov... SaH Faik, Erskine Cadvvell, William Saroyan,
Albert Camus, Hemingvvay ve Faulkner.
Bütün kitaplığı okudum sırayla iki kere. Önce soldan
sağa, sonra sağdan sola. Bulaşıcı hastalık işime yara-
mıştı. Babaannemin uykularını kaçırırdım İhtiyar Adam
ve Deniz'i en küçük ayrıntısına kadar anlatarak. Baba-
annem Türkçe öğretmeniydi. Bana o yıllarda şaşırtıcı
gelen bir şey söylemişti. Ona göre Aziz Nesin komik de-
ğil, hüzünlü hikayeler yazıyordu. Bunu hiç unutmadım.
Neyi hiç unutmadım? Bir yazının iki türlü okunabilece-
ğini. Bana komik gelen bir şeyin, bir başkasına acı vere-
bileceğini hiç unutmadım. Tatil aylarında gidip haftalar-
ca kaldığım Ferit Celal Güven'in evinde daha büyük bir
kitaplık vardı. Feneryolu'nda, bir korunun hemen yanın-
da bir evde, birkaç yıl, yaz boyu o kitaplığı didikledim.
Okuduklarımı aksamüstü, balkonda çay içilirken Ferit
Celal Güven'e ve eşi Fahime Güven'e anlatırdım. Olan-
ca ciddiyetleriyle tartışırlardı benimle. Birçok arkadaşı-
mın paylaşamadığı bir hava eserdi evde: Herkes için,
sınırsız bir söz özgürlüğü. Babam da Ferit Celal Güven'-
in elinde yetiştiği için, evde herkes her konuda aklına
geleni söylerdi. Herkes diğerini dinlerdi. Birçok konuk
gelip giderdi, ilkokulu bitiriyordum, Vedat Amca (Gün-
yol) ve Ruhi Su'yu orada tanıdım. Ben ve kardeşim Ah-
met, Güngör Güven'in oğulları, kuzenlerim Murat, En-
gin ve Ferit, birçok yazm ve sanat adamının arasında
dinleyerek, oynayarak, azarak büyüyorduk yavaş ya-
vaş.
Yirmi sekiz yıl önce kağıdı kalemi alıp yine masa başı-
na ama bu kez "yazar olmak" için oturduğum zaman
Ferit Celal Güven'in, bu güzel insanın hayatımdaki öne-
mini iyice kavramıştım. Mustafa Kemal Atatürk'e ilk gö-
nül verenlerden. İlk Meclis'ten 1950 yılına kadar içel Mil-
letvekili. Türksözü gazetesinin kurucusu, başyazarı.
Yeni Ufuklar'm başyazarı, Halkevleri Başkanı, Aydın Fe-
rit Celal Güven. Babaannemin kızkardeşiyle evli. tanıdı-
ğım en güleryüzlü, en hoşgörülü otorite, enişte-dede.
Müdahalecibiraydındı, bir aydınlanmainsanıydı; ince
zevklerin, derin bir öğrenme ve öğretme tutkusunun in-
sanıydı. Çocukluğumun ilk günlerinde başlayan dostlu-
ğumuz (evet, dostluğumuz, bunu böyle yazmamdan
hoşlanırdı) öğrenim için gittiğim Londra'dan mektuplaş-
malarımızla, ölümüne kadar kesintisiz sürdü. Gerçek bir
beyefendiydi. Lisedeyken, daktilosunun önüne oturur,
duru, temiz, güzel Türkçesiyle dikte ettiklerinı yazardım.
Kurtuluş Savaşı öncesi, genç bir zabitken, Adana'da bir
kır kahvesinde Mustafa Kemal'le ilk karşılaşmasını an-
latmıştı. Büyük bir bilgi ve görgü hazinesiydi. Mizah duy-
gusu son derece gelişmiş bir insandı. Geçmişi, deneyi-
mi, bilgisi, hoşgörüsüyle özellikle son yıllarında her şey-
le ince ince dalga geçerdi. Hemen hemen her şeyle.
Yalnızca iki şeye hoşgörüsü, tahammülü yoktu Ferit
Celal Güven'in. Bağnazlık, yobazlık, tutuculuk bir; sö-
mürgecilik ve ona bağlı bütün ayrıntılar, iki... Sürekli bu
iki konu üstünde yoğunlaşırdı. Laikliğin öneminden, de-
ğerinden, ondan uzaklaşmanın başımıza öreceği çorap-
lardan, dine saplanıp kalmamizın kimlerin-işine ve nasıl
yarayacağından sözü açar, insan için de, uluslar ıçın de
en önemli olgunun bağımsızlık olduğunu; ama ulusça
bağımsız olmadan insan bağımsızlığına ulaşmanın pek
bir işe yaramayacağını söylerdi.
Din sömürüsüne karşı hiçbir hoşgörüsü yoktu. Bağım-
sızlık ülküsü ise, onca, hayatı hayat yapan en değerli ol-
guydu.
Kitapların önemini, klasik müzik plaklarının nasıl mu-
hafaza edilmesi gerektiğini, meyve ve sebze ile bes-
lenmenin yararını, insanlara, en başta da çocuklara sü-
rekli sevgi ve saygı ile yaklaşmanın gerekliğini, doğru
bildiklerimizden odün vermeden direnmeyi, en çok acı
çektiğimiz, en üzgün anlarımızda uygar bir insan gibi
davranmanın gizlerini ve başka birçok şeyi Ferit Celal
Güven'den öğrendim ben. Öğrendiğimiz hiçbir şeyi de
unutmadım. Bellek yalnızca aktın değil, yüreğin de saa-
tini kuruyor. Onu elbette sevgiyle. saygıyla, ama en çok
da özlemle düşünüyorum şimdi.
'Türk Musikisi'
tartışıld
Kültûr Senisi - Tarih Vakfı
ve İTÜ Türk Musikisi Devlet
Konsenatuan Mezunlan
Derneği'nin ortaklaşa düzen-
ledikleri 2. İstanbul Türk Mü-
ziği Günlcri "Türk Musikisi-
nin Toplumsal Boyutu ve Mu-
siki Dernekleri" konulu bir
panelle sona erdi. Gönül Pa-
çacı'nın yönettiğı panelde
Prof. Dr. Hüsrev Hatemi ile
Yılmaz Karakoyunlu Türk
müziği eğitiminin tarihçesini
ve Türk müziği eğitiminde
musiki derneklerinin yerini ir-
delediler.
Türk müziği eğitiminin,
devletin bağımsızlğınının bile
bir müzik aletiyle. davul ile.
temsil edildiği Osmanlı dö-
neminde başladığının vurgu-
landığı panelde. bu dönemde
müzik eğitiminin, sarayda.
tekkelerde. meşk silsilelerin-
de. orduda ve musiki cemivet-
lcrindc sürdürülcrek Türk
müziginin kuşaktan kuşağa
geçmesinin sağlandığı açı-
klandı.
Bu toplu eğitim odaklan-
ndan ayn olarak, filmlere bile
konu olan aşk öykülerine yol
açan. özel hocalar ile müzik
eğitimi uygulamasının da
yaygın olduğu belirtildi. 19.
yüzyılda sadece İstanbul'da
Türk müziği eğitimi veren 300
tekkenin butunduğunun an-
latıldığı panelde. okullaşma
sürecinin gecikme!.inden do-
ğan Türk müziği eğitimi boş-
luğunu Türk müzigi dernekle-
rinin doldurduğu vurgulandı.
Günümüzde İstanburda. en
eşkisi 1918 ynhnda kurulan
Üsküdar Musiki Cemiyeti
başta olmak üzere 60 ayn
Türk Müziği Derneğinin faa-
liyetlerini sürdürdüğü de be-
lirtildi.
'Istanbul'u Sevmek' sergisi
Kültür Servisi - Uluslararası Lions Klübünün düzenlediği
"İstanburu Sevmek" adlı sempozyum ve sergjlerden
oluşan etkinliğin beşıncisi bugün Kadıköy Kültür ve Sanat
Merkezi'nde başlıyor. Etkinlikler kapsamında bugün saat
19.00'da"tstanburunDünü, Bugünü ve Yanru" konulu
bir sempozyum ve Olcayto Eryükserin "Değişen İstanbul"
başlıkh dia gösterisi gerçekleş^tirilecek. Aynca Serdar
Samancıoğlu'nun yağlıboya istanbul tablolan, Ömer
Faruk Acar'ın İstanbul Yalılan maketleri ileçeşitli
koleksiyonlardan derlenmiş kartpostal. tahvil, eski sokak
tabelalan. İstanbul gravürleri, İstanbul fotoğraflan,
tarmvay maket ve biletleri, tüneljctonlan gibi İstanbul'un
tarihine ışık tutan çeşitli malzemelerin sergileri de açılacak.