Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20ŞUBAT1994PAZAR CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
Vitrindeki biryüzmü yalnızca?Sanatçının siyasetle ilişkisi kısa bir süre öncesine kadar iktidara aday olmaktan çok, iktidan
eleştirmek yönündeydi... Siyasete atılan sanatçılar sayesinde, siyaset 'sahne' si yenilenebilir mi?
TUNA ERDEM
Sanat vepolitika birbirlerinden soyutlanamayacak kadar iç
içe geçmiş kavramlar. Kimi zaman salt politika için sanat
yapılmasmı, kimi zaman ise sanatıpolitikadantamamen
ayırmayı savunan akım vefikirler gelip geçmiş olsa ve bizim
kigibiülkelerde sanatçılar politika yaptıkları gerekçesiyle
cezaevlerine ve sürgünlere yollansa da, bu iç içelik hatta
karşılıklı bağımhlık ilişkisi şüpheye yer bırakmayacak kadar
açık artık. Ancak sanatmpolitikayla ilişkisi kısa süre öncesine
kadar "iktidara aday" olmaktan çok 'iktidan eleştirmek "
yönündeydi. Sanatçılann "politikayasoyunmaları"iseson
yıllarda ortaya çıkan bir olay. Dünyada bu konuda, eski
sinema oyuncusu Ronald Reagari ın ABD Başkanhğı, yazar
Vaclav Haveiin Çekoslovakya Cumhurbaşkanlığı gibi sayısı:
örnek oluştu kısa sürede. Türkiye 'de ise önümüzdeki yerel
seçimler dolayısıylayoğunluk kazanan bir olgu haline geldi.
Zülfü Uvaneu'nin İstanbul Büyük Şehir Belediye
Başkanhğı 'na aday olması, Fatma Girik'in Şişli Belediye
Başkanhğı nı benimseyerek yeniden bugöreve talip olması,
HaHlErgün 'ün Beyoğlu Belediye Başkanhğı adaylığı, Bartş
Manço nun Kadıköy Belediye Başkanhğı 'na aday oiup ailevi
nedenlerle geri çekûişi, Cem Karacamn Belediye Meclisi
adaylığı gibi olaylar politika sahnesini canlandırıverdi bir
anda. Peki bu gelişmelerin politikaya ve sanatçının
konumuna negibiyarar ve zararları olacak? Ülkemizin zaten
çok az yetiştirebildiği sanatçılar politikanm çarkları arasında
harcanıp gidecek mi, yoksa iyice yozlaşan siyaset ortamt
sanatçılar sayesinde yenilenip kendine migelecek?
Siyaset sanatçılann emeklilik hobisine midönüşecek yoksa
siyasi partiler sanat çıları sadece "siyaset vitrini"ne konulacak
birer ünlüyüz olarak mıgörecekler?
Bu soru işaretlerine yanıt bulmak amacıyla sivil toplum
örgütlerinin temsilcilerine sanatçılann politikaya girmesi
konusunda düşüncelerini sorduk:
OKTAYAKBAL
(Türkiye Vazarlar
Sendikası
Başkanı):Sanat
. adamlan öteden beri
t^ S ı ü ^ ^ H I yurt ve ulus sorunlanyla
* * * ^ Ö P yakındanv :
*- ilgilenmişlerdir.
Dünyanın her yanında
bu böyledir. Politika
yurttaşlık görevi
olduğuna göre elbette ki
herkes bu konuda
üzerine düşen görevi
yapacaktır. Fakat bizde politik görevlere aday
olanlar ya da aday olması istenenler yalnızca
şarkıcı, türkücü ve fılm oyunculan oluyor.
Yani yaratıcı olmayanlar, icraci olanlar.
Partilerin peşinde koştuğu bir tane yazar, şair,
romancı varmı? Yok. Çünkü onlar için kendi
amaçlan uğruna faydalanacaklan insan
laamdır bu da popüler türkücüler ve
şarkıcılardır.
Bu bile faydalı birşey ama Türkiye"de
sanatçılann politikada etkili olabilecegine
inanmıyorum.
YURDANUR SALMAN
(PEN
Vazarlar
DemeğiGenel
Sekreteri):
Onaylamıyo-
rum. Herkes
kendi işini
yapmalı. Bu
şu anki
konjonktüriin
koşullann
yarrattığı bir
durum.
Politikacılara güven azlığından ortaya
çıkan özel bir durum. Ama uzmanhk
diye de bir şey var.
Bence toplum sanatçıdan sanatçı
olarak yararlanmalı. Sanatçılann
birikimleri o kadar değerli ki, ya da o
kadar değerli olmalı ki, toplum
onlardan sanatçı olarak çok daha
fazla yararlanabilmeli.
PROF. DOĞ AN KUBAN
(İstanbul 3.
No'lu Kültfir
ve Tabiat
Varlıklanm
Koruma
Başkanı):
Toplum un
herhangibir*
kesiminden
gelen her
hangi bir
kişinin
politika
yapması konusunda kısıtlama
olmamalı.
Ama bu tamamen sanatçının
kimliğine bağlı. Partiler tarafından
yapılan seçimler, sanatçılann bu işi
yapıp yapamayacağına göre değil, en
çok kim oy toplar diye düşünülerek
yapılıyor.
Bana çok ciddi gözükmüyor ama bu,
sanatçılann kendi kimliğinden değil
seçenlerin tavnndan kaynaklanıyor.
DOÇ. MURAT BELGE
(Helsinki
Yurttaşlar
Meclisi
Türkiye
Temsilcisi):
Karmaşık bir
olay, çok
çeşitli
yorumlar
getirilebilir.
Popüler
isimlerle oy
artürma
ihtiyaandan doğuyor. Belediye yönetimi bir
ekip işidir, aday ekipsiz çalışamaz. Sanatçı bu
alandan çok uzak bir kişi olarak görülüyor ama
iyi bir ekip bulunduğunda o da herkes kadar
yapabilir bunu. Belki belediyeciliğin bir ekip işi
olduğu yavaş yavaş anlaşılmav a başlanıyor.
Ama bu henûz çok bilinçaltı bir anlayış, ön
planda oy toplama kaygısı var.
Bu durum aynca klasikleşmiş Türk poli tikacısı
tipınin çürüdüğünü, iflas ettiğini, bu tipin insan
önüne çıkamaz hale geldiğini gösteriyor. Halk
artık siyasette kaşarlanmış adamı sevmiyor,
sanatçıyı kendi vicdanına daha yakın
hissediyor. Altta işte böyle olumlu bir tarafı var.
gibi bir durum var. Sanatçılann halk nezdindeki
sempatilerinin partilere kanalize etmek için,
sanatçı açısından da toplum açısından da haklı
olmayan bir oyun sahneleniyor.
Bir aydın ve demokrat olarak bunun istismar
edilmesi beni rahatsızediyor. Sanatçı adaylar
arasında bu işi bileğinin hakkı iîe yapabilecek
kişiler var ama toplumun ihtiv açlannı
karşılamaya yeterli olduklan için değil.sanatçı
kimliklennin arkasında gizlenerek geldikleri için
olaya sıcak bakamıyorum.
AHMETGULHAN
(Tiyatro Oyunculan
Derneği
Başkanı):Yaratıcı
güçlenni politikada
kullanabilirvehizmet
etme sorumluluğunu
taşıyabılirlerse
sanatçılann
politikaya ginnesınin
çok yararlı olacağı
kanısındayım. Sadece
Teodorakis, Melina Mercury gibi ileri görüşlü,
örnek birdünya için çalışan güzel örnekleri var
bunun.
Ancak sanatçılann partiler tarafından sadece
medyadaki ünleri için kullanılmalannı yanlış
buluyorum.
TÜRKER İNANOĞLU
(Sinema Eserleri
Sahipjeri Meslek
Biriiği Başkanı): Buna
değer bir sanatçı
olursa olumlu
karşılıyorum. Değer
bir sanatçıdan da
kamuoyunda
saygınhk kazanmış
kişiyi kastediyorum.
Mesela Zülfü Livaneli
bu esvaplan üzerinde
toplayan bir
arkadaşımız. Artık sanatçılann da ülke
meselelerinde boy göstermesi gerekir.
sanatçılann değil. demokratik örgüt ve meslek
kuruluşlannın da politikaya katılması
gerektiğini düşünüyorum çünkü bugüne kadar
bu örgütler politikaya sıcak bakmadıklan için.
politika vasıfsız, eğitimsiz insanlara kaldı.
Sanatçılann katılımının faydalı ve yararlı
olacağına inanıyorum. Tabii sanatçıdan ne
kastettiğinize bağlı bu. Sorumluluğu
omuzlayabilecek sanatçılar faydalı ve yararlı
olabilir.
PROF.DR.TÜRKAN
SAYLAN
HAŞMETATAHAN
(68'liler Vakfı Başkanı):Her meslek grubu ya da
etki grubu gibi sanatçılann da özellikle kendi
meslek sorunlanna eğilebilmek için politikada
aktif yer alması doğrudur.
Ancak bu genel doğrunun dışında son
zamanlarda yoğunlaşan, deyim yerindeyse,
siyasi partilerin sanatçılardan medet umması
(Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği
Başkanı)İnsanlar
niteliklivse, gerçekten
iyi işler
yapabileceklerse, hangi
meslekten olursa olsun
politikaya atılmasıru
çok olumlu
buluyorum. Dünyada
Havel. Neruda.
HÜSAMETTİN KOÇAN
(Plastik Sanatlar
Derneği
Başkanı):Olumlu
buluyorum. Bence
sanatçılar ve kadınlar
politikada ağırlıklı
olarak temsil edilmeli.
Çağdaşlaşmayı düz bir
mantıkla teknolojik
gelişme olarak
algılıyoruz oysa
sanatçılar ve kadınlar
demokrasiyi kökleştirerek çağdaşlaşmayı
sağlayabilirler. Bu yüzden mutlaka politikaya
gŞrmeleri gerekir. Bilim adamlan da politikaya
girmeli. Politika, bunu meslek haline geürmiş
olanlann kontrolünden çıkanlmalı.
Sanatçı adaylann artmasıyla Belediye
Başkanhğı seçimlerinde oy kullanmam da
kolaylaştı doğrusu. Sanatçılar, bilim adamlan
ve kadınlar Türkiye'de siyasetin kalitesinin ve
seviyesini yükseltecek. Çağdaş sanat da
yaygınlaşacak böylelikle.
Sanatçı duyarlılığı, yenilikçiliği, önyargısızlığı ve
çağın insanı olma inancı mutlaka politikaya
yansımalı.
TULUİSÖNMEZ
Sanatçılann politikaya
girmesi sanatı mı
bozar, politikayı mı
bozar diye
düşünüyorum ve
doğrusu şüphe içinde
kalıyorum.
Politika öyleesnek bir
şey ki doğrusu
politikaya giren
sanatçılaraacınm.
Gerçek sanatçı zaten
sanatında politika
yapar, politikayı eleştirir. Sanat politikanm çok
üzerinde, politika aşağı düzeydedir. Ancak bu
üst düzeyden bakarak politikayı eleştirebilir
sanatçı. fşin güncel yanına baktığımızda örneğin
bir Banş Manço kendi işinde
başanlı değil ki politikada başanlı
olsun. Üstelik Belediye Başkanhğı
politika da dcğıldir. tam anlamıyla
kamuya hizmet demektir. Zülfü
Livaneli'de folkloristtir. banşçıldır.
güzel öyleyse kendi yerindc dursun.
Zaten o sanatıyla politikav ı
eleştiriyor.
Hem sanatından kaybedecek hem
İstanbul kaybedecek. Çünkü
belediyecilik büyük bilgi veözveri
gerektiren komplike biriştir.
[stanburuyönetmek Bizans
İmparatorİuğıfnu yönetmek gibidir
\ e Bizans gibi İstanbul da çökebilir.
Kısacası sanatçılann politikaya
girmesinin ne sanatçıya ne de
politikaya bir yaran vardır.
TUNCEfc
CÜCENOĞLU
• •
B
1 L
H H (Çağdaş Oyun
^ H Ya/arları
W^A Derneği
^ B Başkanı):San-
&&"•! atçıolmak.
JB ülkesineve
J7\ dünyaya karşı
yf j sorumlu
JjM olmayı
W\ gerektirir.
^ 1 Eğerbu
m sorumluluk bir
görevi de yüklüyorsa sanatçıya.
politikaya da girmelidir,
kaçmamalıdır böyle bir görevden.
Bu zorunlu görevin e.ı tipik örneği.
aynı yıllarda bu ülkede bu dünyada
yaşamaktanonurduyduğum •
dostum Zülfü Livaneli'dir. Tüm
ilerici kesimleri bir çatı altında
toplayacak bir isim gerekiyordu
İstanbul'da.
Livaneli de aydın sorumluluğuyla
kabul etti görevi. iyi deetti.
İnanıvorum ki Livaneli ekibini
oluşturacak ve başanyı yakalayıp,
olması gereken birleştiriciliği
örnekleyecektir. Üstelik hiç bir şey
deyitirmeyecektir.
Yeni girdiği bu dünya ona ilerisi için
müthiş bir rfıalzeme zenginliği
getirecek. yeni yaratılar için
birikimlersağlayacaktır. Kuşkusuz
o dünyanın da Livaneli'den
öğreneccği çok şey olacaktır.
Çünkü o bir sanatçıdır ve politikayı
da bir sanatçı duyarlılığı ve
gerçekçiliğiyle uygulamayı
başaracaktır.
ALİRIZADİZDAR
(Çağdaş Hukukçular Derneği
İstanbul Şube Başkanı):Sanatçılann
politikaya girmeleri insan haklanna
uygundur. Her insarun politikaya
girme hakkı vardır ve bunu yapıp
yapmamak kendi bileceği iştir.
Kendisinegüvenen. politikada
başanlı olabilecegine inanan her insan
politikaya girebilir. İnsan
Haklan Sözleşmesi olsun,
BirleşmişMılletler
Sözleşmesi olsun seçme ve
seçilme hakkı herkese
tanınmıştır. Anayasal bir
haktır, tabii birhaktır. Bu
haklarda çifte standart
olmaz. Sanatçının
dışardan gelip. parti içinde
yıllarca çalışmış insanlann
önüne geçmesi durumu da
partinin iç işidir. "Sanatçı politika yapamaz"
demek insan haklanna aykındır. Sanatçının
sanatçı kimliği dışında bir birikimi, deneyimi
varsa bunu topluma aktarmak zorundadır.
Bu kendi sistemi içinde gerçekleşir örneğin
Amerika'da bir Ronald Reagan Başkan. bir
Clint Eastvvood Belediye Başkanı oldu. Reagan
Amerikan kapitalizminin acımasız sistemine
uygun bir başkanhk yaptı. Bizde ise sanatçı ki
bu sadece sinema oyuncusu değil. edebiyatçı,
ressam, müzisyen de olabilir. toplumla iç içe
olduğu için, toplum için var olmalı, birikimıni
toplum için kullanmalıdır.
PENALT1
MEMET BAYDUR
Soğan, Lahana, Cyrano
halo Calvino, 24 Aralık 1982 tarihli La Repubblica ga-
zetesinde çok ilginç bir yazı yayınlar: Cyrano Ay'da. Ga-
lileo'nun dini liderlerle başı dertte iken, onu destekleyen
Parisli bir hayranı, yazdığı bir yazıda ilginç bir evren
modeli önerir. Bu Parisli aydına göre, evren bir soğana
benzer. Bu soğan, yüzlerce ince kabuk tarafından ko-
runmaktadır ve bu kabuklar, milyonlarca başka soğanın
özünü besleyen değerli bir merkezi korumaktadır. So-
ğanın ortasında küçük dünyamızı ısıtan, hayatı mümkün
kılan Güneş vardır. Bu milyonlarca soğandan yola çıka-
rak, Güneş sistemine ve çözümlemesine geçmek müm-
kündür. Gördüğümüz ya da görmediğimiz bütün yıldız-
lar, bu evrenin maviliği içinde dolaşan her şey Güneş'-
ten kopmuştur. Onları besleyen bir ana merkez olma-
saydı ateşlerini nasıl sürdürebilirlerdi diye soruyor Gali-
leo'yu destekleyen Parisli aydın kişi.
Kimdir bu düşgücüne sahip gökbilimci? 1619 ile 1655
yılları arasında yaşamış Savinien de Cyrano isimli biri.
Biz onu Rostand'ın ölümsüz oyunundaki adıyla, Cyrano
de Bergerac olarak tanıyoruz tiyatro yoluyla. Yukarıdaki
alıntı ise Cyrano'nun otuz yaşlarında kaleme aldığı Öbür
Dünya ya da Ay'ın Devletleri ve Imparatorluklan adlı ki-
taptan. Bilim-kurgu yazarlarının öncüsü olarak sayabi-
leceğimiz Cyrano de Bergerac, yazılarındaki fantezileri-
ni zamanmın bilimsel bulguları ve aydınlanma çağının
sihir gelenekleri üstüne kuruyor. Böyle yaptığı için de
ancak üç yüz yıl sonra anlayabileceğimiz şöylerden söz
ediyor! örneğin astronotların yerçekimi olmadan hare-
ketedebilmeleri, çok evreli roketler, sesli kitaplar.. evet,
sesli kitaplardan söz ediyor kitabında. Aleti kurarsınız,
iğneyi istediğiniz bölümün üstüne yerleştirirsiniz ve bir
çeşit ağıza benzeyen borudan çıkan sesleri dinlersiniz.
Edison değil Cyrano de Bergerac yazmış bunları. Cal-
vino'ya göre Cyrano'nun şiirsel düşgücü, onun kozmik
duyumsamalarından kaynaklanıyor. Doğrudan Lucreti-
us atomizm'indeki duygu yoğunluğuna bağlı buluyor
Calvino, Cyrano'yu. Yeri gelmişken söyleyeyim, Lucre-
tius'un enfes birçevirisi vardı Türk Dil Kurumu ödülünü
kazanmış. Tomris ve Turgut Uyar'ın ortak çalışmasının
ürünüdür o çeviri. Yeni basımı yapıldı mı, bilmiyorum.
Gerçek bir başucu kitabı.
Cyrano de Bergerac'ın kitabına dönersek, ciddiyeti
ironiye sarmış, ne zaman dalga geçtiği belli olmayan
usta bir kara mizahçıyla karşılaşıyoruz. Manda iliğinden
yapılmış sihirli bir merhemi koltuk altlarına sürerek yük-
seliyor kitapta Cyrano Ay'a doğru. Bu doğaldır diyor,
çünkü Ay, hayvanların iliklerini emermiş o zamanlar.
Şimdi nasıldır bilmiyorum. Ay, birçok şeyin yanında cen-
neti de içeriyor Cyrano'ya göre. Üstelik hınzırca "dünye-
vi" olarak tarif ediyor bu Ay cennetıni. Dünyadan hava-
lanıp dosdoğru Ay cennetındeki Hayat Ağacı'nın üstüne
iniyor Cyrano. Ünlu elmalardan birinin üstüne! Ay'daki
cennette uzun zaman barınamıyor, kovuluyor oradan ve
Ay'ın şehirlerinde dolaşmaya başlıyor. Bu şehirlerin ba-
zıları hareketedenşehirler. Yılın mevsimlerine göre yer
değiştiriyorlar. Diğer şehirler toprağa vidalanmış gibi
durağanlar. Onlar da kış aylarında yeraltına iniyorlar
korunmak için. Bir gezi rehberi olarak Cyrano, zaman
içinde gezinen, dünyaya çeşitli yüzyıllarda düşmüş bir in-
san gibi konuşuyor. Socrates şeytanı gibi.
Bu bilge rehber, ay insanlarının et yemediklerini, seb-
zelere ise değişik bir açıdan yaklaştıklarını anlatıyor. Ay.'i
insanları, yalnızca doğal ölümle aramızdan ayrılan Aa-"'
hanaları yerler çünkü bir lahanayı keserek topraktan
ayırmak, onu öldürmek demektir. Cyrano'ya göre insa-
noğlu, cennetten kovulduğundan beri, insanlann Tanrı
gözünde bir lahanadan farkı yoktur. Insanlar yeryüzün-
de Tanrı nın görüntüsünü temsil etmekten uzaktırlar ar-
tık. Ruhlarımız O'ndan uzak düştüyse, ellerimiz, ayakla-
rımız, ağzımız, alnımız ve kulaklarımız da O'ndan uzak
demektir. Lahanalann yaprakları, filizleri, kökleri, yü-
rekleri ye kafalarıyla aramızda bir fark kalmamış de-
mektir. İnsan ile lahana arasındaki derin uçurum kapan-
m/£f//\Akılvezekâ konusunda Cyrano, lahanalarınölüm-
süz bir ruha sahip olmadıklarını kabulleniyor, ama öte
yandan lahanalann evrensel akılda küçük dahi olsa bir
payları olabileceğini öne sürüyor. Lahanalann bu saklı
kalmış bilgisine henüz vakıf olamamış olmamızı, henüz
onların yolladığı mesajları anlayıp çözümleyecek kadar
gelişmemiş olmamıza bağlıyor.
On yedinci yüzyıl ya da zamanımız yazarı olarak han-
gi süzgeçten geçirirsek geçirelim, akılcı ve şiirsel nite-
likleriyle olağanüstü bir yazar Cyrano de Bergerac. Öz-
gürlükçü, Kopernikus astronomisini savunan, kül yut-
maz bir aydın. Ama aydın yönünü yazar nitelikleriyle
gölgede bırakıyor. Calvino'nın dediği gibi, düşünceleri-
ni, teorilerini, savunmalarını biratlıkarıncaya bindiriyor
önce, öyle yazıyor yazacağını. Düşüncelerin tutarlığın-
dan önce, onları söyleme lezzeti ve özgürlüğü ön plan-
da. Düşünsel öykünün başlangıcı. Bir tezi kanıtlamak
için yazılmamış sayfalar. Düşüncelerin görünüp yittiği
ve birbirlerini rahatsız ettiği, o düşünceleri bilen okurla-
rın keyif alacağı, oyunsu karakterlerini göz önünden ayı-
rmadan ciddiye alınır yazılar. Borges'ten Cortazar a
Oğuz Atay'dan Oğuz Atay'a kadar birçok yazarı anım-
satıyor okuruna.
Bu kitap ne yazık, Cyrano öldükten sonra yayımlan-
mış. Sansüre uğramamış haliyle yayımlanmasıysa yir-
minci yüzyılda. Oysa bu güzelim şair-şövalye ve joker,
bu yazar ve maceracı. yaşarken ünlüymüş. Ben Cyrano
de Bergerac'ı önce Sabri Esat Siyavuşgil'in çevirisiyle
tanıdım. Tiyatronun kapısından bir süvari hızla içeri da-
lar. Kapıcı ardından koşar. "Duryahu! Duhuliye!" Süva-
ri, ben bedava girerim der. Neden? Yanıtı unutulmazdır:
Hassa suvari boluğunde neferim! Böyle başlar Cyrano
de Bergerac oyunu. Mücap Ofluoğlu'dan sonra Müşfik
Kenter oynadı bu oyunu. Olağanüstü yorumlar. Müşfik
Kenter'in üç beş kişilik bir kadro ve mınımal dekorla Cy-
rano yorumu bir tiyatro şölenıydi bence.
Tiyatro sahnesine Gaİileo'yu. Kopernik'i. Cyrano de
Bergerac'ı. Brechfi, Edmond Rostand'ı Moliere'ı,
MongoKier'i, Peter Pan ı, lcarius'u Ahmet Çelebi'yı
Beryl Markham'ı çıkaran bir oyun yazmayı duşünurken,
irlandalı sinemacı Neil Jordan'ın üç beş satırı çıktı karşı-
ma.
"Kadın, soğanın sahtekâr olduğunu düşünüyordu,
kandırıkçı soğan! İki yüzlü! Eir ortası, bir merkezi olaca-
ğını düşleyerek soydukça soyuyordu soğanı. Bu kabuk,
bu kabuklar zinciri bir yerde bitecek. Bitmeli. İşte bura-
da artık soğanın kendisi başlıyor diyebileceği bir nokta
olmalı. Kadın soğanı soydukça soyuyordu ve merkeze
ulaşamıyordu bir türlü. Bir kabuk, bir ince zar daha çıkı-
yordu karşısına. Giderek küçülen sıkılmış yumruklar
gibi. Offdiye içini çekti, neredeyse üzgün."
Ankora Devlet Opera ve Balesi
Kültür Servisi - Ankara Devlet Opera ve Balesi Öylesine
Bir Dinleti' adlı temsille İzmit turnesineçıkıyor. Kültür
BakanlığYnın sanatın her türünün yaygınlaştınlması,
opera ve bale gibi sanat türlerinin de Anadolu"da
tanıtımını sağlamak amacıyla başlattığı küçük ölçekli
temsillerin İstanbul. Ankara gibi kentlerin dışına
taşınmasının ilk örneğini oluşturan İzmit turnesi, aynı
zamanda Kocaeli'de sergilenen ilk opera temsili olma
özelliğini taşıyor. Yetkililer 25-26 şubat tarihlerinde
Sabancı K.ültür Sitesı'nde sergilenecek temsilin ilgiyle
karşılanmasını bekliyor.