25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20ŞUBAT1994PAZAR 12 PAZAR KONUKLARI Ekononû; neysehaüny çıksınfabnlf SUNUŞ: Türkiye 'de bütün ekonomik kurumlan şoka uğratan 22 ocak devalüasyonunun ardından çokşeyyazıldı, çizildi,söylendi. Bu sarsıntı sürerken Merkez Bankası Başkanı Bülent Gültekin istifa eîti. Yerine, İstanbulMenkulKıymetler Borsası Başkanı olan ve daha önce Merkez Bankası deneyimibulunan Yaman Törüner atandı. Piyasaların, 22 ocak kararıylaşaşkına, vurgunyemişe dönmesinin ardından 15-16şubatta daha ağır birşok yaşanacağı, yüksek bir ikinci devalüasyon kararı ahnacağı endişeleri, ogünlerdepiyasalarıngöreceli bir sükûneî döneminegirmesiyleyatıştı. Türkiye'yi 22 ocak sarsıntısınagetirengelişmeleri,para piyasasınınuzmanlarından Tuncay Arîun ve Yener Kaya 'yla konuşup ekonomininfalına baktırdık. Söyleşi Leyla Tavşanoğhı Konuklar Tuncay Artun Yapı Kredi Eski Gn.Md. Yrd. Yener Kaya Menkul Değerler Uzmanı TUNCAY ARTUN 1949 Balıkesirdoğumlu. A V SiyasalBilgiler Fakülresi'nin İktisat ve Maliye Bölümü'nübilirdi. Doku: yıl bankalar yeminli murakıplı- ğıyaptı. Ardından Yapı Kredi Bankası Genel Miidür Yardınıcılığı'nagetirildi. Genborsa'dagenelmüdürtükgörevinde bulımdu. 1986 '- da kendi işini kurdu. Şu anda, İMKB'de bir araa kurumun hem salıibi hem yönetim kurulu başkanı hem de genel nnidürii. on yaşadığınuz ekonomik kriz aşağı yukarı iki yıl önce- sindenkemünigösteriyordu. Adeta, "Bengeb'yorum"'tü- yerek geldi. Szce bunun ilk sinyaJterine zarruuı hissedil- th? ARTUN - Herkesi yanıltan bir olgu var. Sanıyorum sız de aynı yarulgı içindesiniz. Bence Türk ekonomisin- de yaşanan bunalım iki yıllık bir geçmişe sahip değil. 1979'dan beri Türk bankacılığı. finans sistemi ve dolayısıyla da ekonomisı süreklı bunalımlarla karşı karşıya. Bu yaşadığımız krizi son iki yıllık geliş- menin bir ürünü olarak görmek pek doğru olmaz. I980yılında, 24Ocak Kararlan'yla döviz bunalımı büyük ölçü- de çözüldü gibi görünmekle birlikte, biliyorsunuz Türkiye 1982 yılında büyük bir banka-banker krizi yaşadı. İnanılmaz bir krizdi. Dolayısıyla 1980 sonrası ızlenen ekonomik polıtıkalann ilk krizlı dönemi 1982-83. yine bir askeri dönemin almış olduğu kararlarla geçiştirilmiş gibi gözükmekle birlikte ondan sonra sık sık yinelen- me durumu ortaya çıktı. Benzeri bir bunalım 1988 yılında çok dddı biçimde yaşandı. 1988'in şubat \ e ekim aylannda olmak üzere iki kez üst üste > aşadı- klanmız gerek faız oranlannın yükselmesi. gerekse de kambiyo kurlannda değişımler olarak benzer özellikler taşıyordu. Ancak bu yaşadığımız krizin, gerek faiz oranlanna, gerekse de kurlardakı artışa baktığımızda. 1988 Şubat ayında yaşadığımız krizin çok daha ötesinde olduğunu gözlemliyoruz. 1988'dekinden çok daha ciddi olduğu görülen bu knzin aşılması için çok ciddi çabalann gösterilmesi gerekliği bir dönemdeyiz. An- cak mevcut ekonomik politikalann sürdürülmesi ve çok söz edilen üç y ıllık bir kararlılık döneminin çalışmalannın yapılmaması duru- munda, bu krizin önümüzde- ki dönem daha sık v e ciddi bo- yutlarda yineleneceğini sanı- yorum. Böyle bir kriz kasım- aralık ayından beri bekleni- yordu. Gerek ekonomik, ge- rekse de mali çevrelerde bu hissediliyordu. Bu, büyük öl- çüdeTürkiye'nin bellı alanlar- daki göstergeleriyle ılgili. Ekonomi öyle bir noktaya gelmiş ki can işlemler açığı 6 milyar dolara ulaşmış, dış tı- caret açığı 12-13 milyar dolar düzeyinde. iç borçlanma 350 trilyon lira cıvannda. Ve eko- nomide bütün bu olumsuz ra- kamlar varken gerek kambi- yo-kur politikasında, gerek dış ticaret politikasında, ge- rekse de diğer politikalarda kayıtsız şartsız bir liberalleş- me tutkusuyla piyasa ekono- misi uygulanmaya çalışılıyor. Sıstemin reel güçleri. dün- yanın reel güçleri düşünülme- den kişi başına ulusal geliri 2.500 dolar olan bir ülkede sözde bir piy asa ekonomisi bir taraftan at koşturuyor. Bunun bir bunalım biçi- minde ortaya çıkması kaçını- lmazdı. Türkiye'yle ilgili hazı- rlanan son değerlendirme ra- porunda Türkıye'nin kredibi- litesinin düşürülmesi. önü- müzdeki dönemde daha da düşeceği biçiminde bir görü- şün belirtilmesı de bunun bir kıvılcımı oldu. Ondan sonra da film koptu. - Peki bu son krizi önlemek için neyapılabilirdi? Ya da kriz önlenebiür tniydi? ARTUN - Benim kişisel gö- ruşüm, bunun ekonomik ol- maktan çok politik bir olay olduğu. Türkiye'yi politik ter- cihler bu noktaya getirmiştir. Toplum da, bu tercihlere şu veya bu şekılde oy vermıştir. katılmıştır. Ama gelinen noktada ortaya çıkan görüntü me\cut po- litik yapılanma ıçinde. mevcut politik partılerin programlan doğ- rultusunda irdelendiğınde. Türkiye'nin şu andaki ekonomik so- runlannın kolayçözülebilirsorunlarolmadığı ortayaçıkıyor. Çün- kü temelde. 1980'den beri süren sözde bir piyasa ekonomisi ve bu piyasa ekonomisinin ekonomideki her tür dengeyı kendiliğinden yerine getirebileceği biçiminde bir inanç var. Bu. sadece bir inanç. Bugün çok tartışılan RP hin gerek ekonomik programı, gerekse de diğer programında dayandığı dinsel inanç ve dinsel tercıh gibi ev- rensel bir inanç, evrensel bir tercih. Söylenen o ki kapitalıst ekono- milerde piyasa mekanızması her türlü dengeyi kendiliğinden yerine getirir. Yeter ki devlet burnunu hiçbirşeyesokmasın.Sadece temel işlevi, para arzındakı artışı ekonominin reel büyümesındekı artış kadar sınırlamak olsun. Bunun dışındaki hiçbır şeye de kanşmasın. Bu inanç. Türkiye'de 1980'den beri uygulanan ekonomik polı- tikanın temel ilkesi olmuş. Ve ne yazık ki Türkiye'deki bütün sol ve sağ partiler bu ınanca. gönülden olmasalar bile. kendilerine göre çözümsüziükten, ama dünya ve Türkiye ekonomisinin gerçeklerini teorik ve pratik olarak bılmemelennden kapılmışlar. Türkiye'de tükenen sadece ekonomi değil. politika da tükenmiş durumda. Po- litikadaki çözümsüzlük de ekonomideki çözümsüzlüğü büyük öl- çüde taşıyor. Böyle bir inancın sovut olarak da. somut olarak da var olmadığı, Türkiye ve dünya ekonomisinin reel güçleriyle çelişti- ğini ve kişi başına ulusal gelirin 2.500-3.000 dolar olan bir ülkede hiçbir zaman yasal altyapısı da bulunmay an bir piyasa ekonomisi- nin geçerli olmayacağını peşinen kabul etmek \e bunu halka anlat- mak lazım. Yine birilerinin. balka. kişi başına geliri bu kadar olan bir ülkede sınırsız bir kambiyo lıberalızminın bu şekılde olamaya- cagını. kambiyo kuru politikasının bu şekilde belırlenmesınin yük- sek faız politikasının sürekli bu şekilde gündemde tutulmasının. sonuçta maliyetinin enflasyonla ve büyük bunalımlarla halkm ödc- yeceğini açık ve net biçimde anlatması lazım. - Merkez Bankası 'nda hilinen bunaiım yaşantb. Bir de döviz pas- tasından pay alan bankalar olayı patlak verdi. Bu iki olayı nasıl de- ğerlendiriyorsunuz? ARTUN - Bence basın orada olayın bıraz da sansasyonel tarafı- na itibar etti. Bir döviz politikasında, kambiyo kurunun öngörüle- nın üzerinde artması durumunda Merkez Bankası izlenmesi gere- ken bazı adımlan attı. 250 milyon dolar gibi bir rakamın bankalara verilmesi, satılması, devalüasyon gününe rastlamas! bence biraz sansasyonel olarak algılandı ve aynı şekilde gazetelerin gündemine geldi. Türk banka sistemınin böyle bir kurdcğişikliğinden 200-250 milyon dolar gibi bir pay alarak şu ya da bu şekılde kânnı arttırdığını söylemek çok yanlış. Çünkü Türk banka sistemi. döviz olarak çok açık pozisyonda çalışan bir sistem. Sistemde çalışan bankalann açık pozısyonunun en son rakam olarak 4.9. yani yak- laşık 5 milyar dolar düzeyinde olduğu söyleniyor. Ancak ben, bu rakamın daha da fazla olacağı inancındayım. Çünkü hafta sonun- da yapılan bazı işlemler nedeniyle sanki bankalann döviz varlıklan daha fazla gibi gözüküyor. Dolayısıyla döviz taahhütlerine olan oranı daha yükseltiliyor. Ama hafta sonunda yapılan işlemleri bir yana bırakırsak bile bu 5 milyar dolar rakamını yaklaşık yüzde 15 devalüasyonla çarptığmızda ortaya çıkan rakam yaklaşık 750 mil- yon dolar. Bunu da. yine ozamanki kurla çarpüğınızda neredeyse 15 trilyon liralık bir kayıp söz konusu. Dolayısıyla o 250 milyon dolarlık satışın sansasyonel yanını bir tarafa bırakıp Türk banka sisteminin böyle bir devalüasyondan aldığı ciddi yara üzenne dü- şünmek. tartışmak daha anlamlı olur. Çünkü sonuçta onun fatu- rası Türkıye ekonomisine bankalar tarafından yansıtılıyor. - Devalüasyon karan doğru muydm? ARTUN - Çok ciddi bir hataydı. Doğrusu. akademisyen olma- yan. ama bıraz iktisatçı bir kişi olarak. iktisat profesörü bir başbakandan böyle bir devalüasyon karan kesin- likle beklemiyordum. Çün- kü Türkiye, Mayıs 1981 "den beri esnek kambiyo kuru politikası uygulamaktadır. 1981"den beri Türkiyc'de her gün devalüasyon yapı- lmaktadır. Mayıs 1981'den beri her gün mini devalüas- yon yapılan bir ülkede, bir günd'e yüzde 14-15 dolayı- nda bir devalüasyona git- mek kadar hatalı bir dav- ranış biçimını düşünemiyo- rum. - Peki, ne yaptlmahydt? ARTUN - Bence, böyle bir devalüasyona gidilme- sindcn çok. kur politi- kasının bugüne kadar oldu- ğu gibi yineesnekleştirilerek zaman içinde realizeedilme- si ve piyasada şok etkisi ya- ratmaması için böyle bir yöntemin yenilenmesi gere- kirdi. Ama bundan şunu anlıyorum ki Türkiye eko- nomisindeki özellikle kayıt dışı sektörün elındeki fon- lann büyüklüğü hükümetı de o gün esir almıştır. Yanı ekonomik yönetim onlara ödün vermek zorunda kalmıştır. Bence ödün ver- meyebilirlcrdi. - Sizce bu ödünü niye ver- diler? ARTUN - Sanıyorum ki Türkiye ekonomısını pratı- ğiylc ve ekonomiyi tcoriylc çok iyi bilmıyorlar. Bunu başka türlü açıklayamıyo- rum. - Merkez Bankası Baş- kankğı'na atanan Yaman Törüner bir borsaa olarak ne kadar basarıh olabih'r? Asbnda Törü- ner'in Merkez Bankası kökenli olduğunu biliyoruz. Ancak İMKB Başkanı olarak ne kadar başan gösterdi ve şimdi Merkez Bankası '- nda ne derece hasan gösterehilir? ARTUN - Yaman benim sınıf arkadaşımdır. Esas olarak da Merkez Bankacısıdır. Daha sonra da. kendi branşı olmayan ya da yan branşı olan borsaya başkan olarak atanmıştır. Onun borsada- ki performansını, Merkez Bankası Başkanlığı ile karşılaştırmak pek doğru olmayabilir. Borsa'da da başarılı olmuştur. Ama bu, Borsa'daki başansının aynen Merkez Bankası'nda da süreceği an- lamına gelmez. Çünkü Türkiye'de Merkez Bankası özerk değıldir veolamazda. - Peki, para piyasasındaki bu dalgalanmalar bir hükümeti düşü- rebilir mi? ARTUN - Görebildığim kadanyla hayır. Çünkü bugün içinde bulunduğumuz sorunlar yeni sorunlar değil. O olay da büyük ölçü- de politik. Yani mevcut koalisyon içinde ya da mevcut koalisyon partılen içindeki gruplaşmalarda kuşkusuz malzeme, argüman olarak kullanılabilir. Yeni yapılanmalar ortaya çıkanlmak istene- bılir. Ama şu anda Türkıye'nin yönetimine de, ekonominin yönetı- mine de talip pek fazla ıştahlı kımse görmüyorum. - Yabuzca ortada RP var... ARTUN - Evet. Ortada salt RP varmış gibi gözüküyor. Ama görebildiğim kadanyla RP'nin ekonomik programının çözüm ola- mayacağı da çok rahatlıkla anlaşılıyor. - Varsayahm ki RP iktidara geldi. Bu koşullarda ne yapabibr? ARTUN - Mevcut ekonomik programını ya da bugüne kadarki düşüncelerini gözden geçirdiğimizde bir şeyler yapması gerçekten zor gibi görünüyor. Ancak bu demek değildir ki Türkiye'deki eko- nominin sorunlan gerçekten çözümsüz sorunlardır. Tersine. toplu- ma bazı gerçeklcn söyleyerek vc toplumun tüm kesimlerinden fc- dakarlık isteyerek ekonomik sorunların belli bir dönem sonunda çdzûlmesi sanıyorum o kadar zor değildir. M Devalüasyon zatengünlüktü Türk ekonomisinde yaşanan bunalım iki yıllık bir geçmişe sahip değil. 1979'dan beri Türk bankacılığı, finans sistemi ve dolayısıyla da ekonomisi sürekli krizlerle karşı karşıya.RP'nin politikası çözüm değil YENER KAYA /950 de doğdu. IV Edebivat Faküitesi Sosvoloj, Felsefe ve Psikoloji bölümünü bitirdi. Baslıca ilgi duyduğu alanlar Osmanlı içtimai ve iktisa- •di müesseseleri tarilü ve İslam içmai ve ikrisadi müesseseleri tarihi ve sosyometri konularmda araşiırmalar yapıı. Kastelli camiasında sermaye piyasası ve borsaya girdi. Cumhuriyet 'te para ve sermaye köşesiyaptı. 1983 'te kendi menkul değerler şirketini kurdu. on vasadığnmz para krizi ilk sinyaUerini ne zaman ver- di? KAYA - 22 ocakta başlayan kriz, esas olarak mali piyasalan etkileyen bir krizdi. Tek başına borsayı ilgi- lendiren bir kriz olarak görmek sanınm yanlış olur. Para piyasalanndaki düzensizlik hemen hemen altı ay öncesine dayanan bir olguydu. 22 ocaktan yaklaşık bir hafta önce de ıkı "rating" kuruluşunun Türkiye'ye verdiği kötü notlar, olayı psikolojik açıdan da etkiledi. Ve bankalar ister istemez para piyasalannda bir panik havası estir- diler Daha çok Kapalıçarşı kaynaklı döviz spekülatörleri dövizi pompalamaya başladılar. Merkez Bankasfnın atıl kalması. pratik davranamaması sonucunda da borsalarda panik havası biraz daha kronıkleşti. Bu, sadece para piyasasına değil, sermaye piyasasına da_yansımaya başladı. Özellikle sermave piyasasının henüzbirolgunluk dönemine gir- memesi, bu paniği bizim kendi bünyemizde çok daha yoğun bir bi- çimde yaşamamıza neden oldu. Bildiğiniz gibi Borsa endeksi 29 binlenn üzenndeyken 12.500'lere kadar geriledi. Dolayısıyla ben. 22 ocak knzini gecikmiş bir kriz olarak yorumluyorum. Dünyada- ki para piyasalan elbeıte ki somut şartlar çerçevesinde gelişir. Ama gelişmekte olan ülkelerde ise bu para piyasalan hem somut şartlar- da hem de bazı baskı gruplannın yaptığı spekülatif hareketlerle ge- lişebilir. Bu spekülatif hareketlerin içinde de psikolojik etkenler ağır basar. Bu psikolojik etkenler de piyasalan çok rahat bir biçim- de etkileyebılıyor. Bızdeki bu knzı de ben ister istemez biraz da sos- yal-psikolojik etkenlere bağlıyorum. 22 ocakta başlayan düşüş, hiçbır bilimsel temele oturmaksızin, hiçbir direnç tanımaksızın oldu. Bunun bilimsel olarak açıklan- ması zor oldu. Çünkü her şeyın birstoknoktasıvardır Her tür- lü malın belırli bir yerde alımının yapılması lazımdı. Ama bir baktık ki 6.5 tnlyon- luk cirolarda birdenbire 400 milyarlık cirolara kadar inile- bildı. Bu, hiç kimsenin mal al- madığını gösterdi. Ama belki de hıç kimse mal da satamadı. Ama bunun karşılığında teknik olarak hiçbir direnç noktasını tanımaksızın. amiyane tabiriy- le. paldır küldürdüştü. - Başbakanınuz Tansu Çilter bir iktisat profesörü. Ekonomi- nin başında olan ki$i. Bu kriz ön- lenebilir miydi? Önlenmesi için ne yapmak gerekti? KAYA - Tabii önlenebilırdi. 1988 yılında bunun benzerini yaşadık. O dönem Yaman Tö- rüner Merkez Bankası'nda Ser- maye Piyasalan Genel Müdür- lüğü yapıyordu. 1988 yılında devalüasyon yapıldı. Ama bu devalüasyonu ne iktisat tarihi yazıyor, ne bir kitap... Gazete- lere bile yansımadı. Hemen he- men bir hafta-on güne yaymak şartıyla yaklaşık yüzde 18 oranında bir devalüasyondu bu. Bunu. o zamanın Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Şara- coğlu, Başbakan Turgut Özal. Çumhurbaşkanı Kcnan Evrcn bile bilmcdi. Ama Türkiye'de bir devalü- asyon yapılnvştı. Ve bu deva- lüasyon o kadar profesyonel bir biçimde yapıldı ki insanlar. ış piyasalan. para piyasalan. ti- carct ve sanayi dünyamız böyle bir devalüasyonun yapıldığını şok bir biçimde algılamadılar. Sermaye pıvasalan böyle kötü bir "crash"le karşı karşıya gelmemiş. tican hayat dur- mamıştı. Herkes, 22 ocakta başlayan krizin çok daha yavaş bir bi- çimde geçebileceğini sanıyordu. Ama bazı banka ve para piyasa çevrelen tarafından senaryolar o kadar kötü yazıldı ki. Türkiye moratoryumun (devletin uluslararası iflası)eşiğinegelmiş. stagflas- yonu da aşmış. resesyona geçmiş bir ülke görünümüne sokuldu. Şımdiyse yumruk yiyip abandone olmuş boksör gıbı kendıne gelmeye çalışıyor. Bir 15-16 şubat krizinden söz ediliyor ve bu iki gün için 22 ocak senaryosundan çok daha kötü senaryolar yazılı- yordu. Yaman Törüner'in Merkez Bankası başkanı olmasıyla bir- likte piyasa yeni bir ruh kazandı. - Yani Yaman Törüner, Merkez Bankası'na ne getirdi bu kadar ktsa zamanda? KAYA - Merkez Bankası yeni bir nitelik kazandt. Hiç kimsenin bilmediği bir biçimde nitelik değjştirdi. Merkez Bankası'na başkan olarak geldi ve ayağının tozuyla bu ışı yaptı. Merkez Bankası artık tüccarlaştı. Yaman Törüner aynı şeyi genel müdürken de yapmıştı. Merkez Bankası. çağdaş ülkelerde olduğu gibi şimdi ilk kez aynı vadelcrle alıcı ve satıcı pozisyonuna girdi. Biz Merkez Bankası'nı bankalann babası gibi görüyorsak şimdiye kadar neden bu babalık görevıni yapmamıştı? Merkez bankalan. piyasalan stopedebılmek için zaman zaman sadece satıcı görünür. Ya da piyasalan motive edebilmek için de zaman zaman sadece alıcı olarak görünür. Oysa madem iki misyonu var, bu iki mısyonu neden bir anda yapmıyor- du? 15-I6şubatta biz 22 ocaktan çok daha kötü senaryolaryazar- ken Merkez Bankası asli görevini hatırladı: piyasalara hem alıcı hem satıcı olarak girdi. - Merkez Bankası 'ndaki krizi ve döviz pastasından pay alan ban- kalar olayını nasıl değerlendirdiniz? KAYA -Bu.haksızkazançgibigözükebilir. ama riskli bir olaydır. Aynı şey Borsa'da da oluyor. Bankalann, o gün itibanyla Merkez Bankasfnın gerçekten devalüasyon yapacağından haberi olma- ması ya da siyasi otoritenin böyle bir İcarara geç varması sonucun- da Merkez Bankası o gün itıbanyla piyasada müdahaleciydi. Yani Piyasa yumruk yemişgibi ^Tansu Hanım, 'dövize elini sürenin elini yakarım' dedi. D'övizde iki kez de korkunç sıçramalarla karşılaştık. Dövize ellerini sürenler çok güzel bir şekilde yandılar. Ama herhalde tatil köylerinde yandılar. fe biraz önce söylediğim şeyi Merkez Bankası o gün yapsaydı bu iş için o kadar spekülasyon olmazdı. Ama piyasalann en kanşık ol- duğu o gün piyasalan pompalaması basının da dikkatini çekti ve tabii ki basından etkilenen halkı da galeyana getırdı. Bu. gerçekten haksız bir olaydı. Ama bu gerçekten siyasi otoritenin yarattığı boş- luktan mı, teknokratlararasındaki uyumsuzluktan mı, yoksa siya- si otoriteye yakın bazı üst düzey insanlann konuşmalardan böyle bir şeyi seanledikleri için mi böyle haksız spekülasyon yapıldı? Bu- nun hak4cında bir yorum yapamıyorum. O olayı ben aslında haksız spekülasyondan çok. amatörce bir eylem biçimi olarak gördüm - Parapiyasalanndaki dalgalanmalar bir hükümeti düşürebilir mi? KAYA- Tabii. Biraz önce satır aralannda bir şeyden söz ettım. Türkiye hakkında kötü senaryolan anlatmıştım. Para piyasalan- ndaki bu tür dalgalanmalar hükümetleri değil. devletleri de zor du- rumda bırakabilir. Bunun örneklerini, başta Latin Amerika olmak üzere bir çok gelişmekte olan ülkede gördük. Örneğın bir Brezilya. Meksika. Arjantin. Şili. zamanında uluslararası iflasa kadar git- miştir. Para piyasalanndaki budengesizliklerve bunun sonucunda hiper-enflasyon olarak tabirettiğimizçok yüksek oranlıenflasyon- lar nedeniyle paranın artık kontrol edilemez duruma gelmesi. ülke- nın öz parası yenne diğer sağlam ve sağhklı paralann ülke ekono- misinde yönlendirici bir güç haline gelmesi durumunda hükümet- ler değil. bundan dev letler bile zarar görür. - Basbakan Çiller, 'paranızı dövize değil, devlet kağıtlannayatınu' diyor. Sizce bu,piyasayı nasıl etkiler? KAYA - Tansu Hanım burada olaya hem ekonomik açıdan bakıyor. Çünkü kamunun finansmanı çok. Kamu. bir şekilde borçlanmak zorunda. Eğer halk tarafından kamuya borç para ve- rilecekse Tansu Hanım. 'daha küçük faızle küçük tasarruf erbabı- na borçlanabilirim' mantığını güdüyor. Olayın hem de psikolojik yönü var. Bugün elbette ki bırakın başbakanı. hiçbir bürokrat. vatanını seven insan. "dövı- ze yatınm yapın" diyemez. Rahmetli Turgut Özal dahi böyle bir şey söyiememişti. Sanıyorum böyle bir şeyi söyleyen insanı bütün med- ya organlan vatan hainliğiy- le suçlar. Tansu Hanım. •dö- vize elini sürenin elini ya- kanm" dedi. Ama Tansu Hanım'ın burada bir şanssızlığı var. İki kez bunu söyledı. Dö\izde iki kez de korkunç sıçramalarla karşı- laştık. Dövize ellerini süren- ler çok güzel bir şekilde yandılar. Ama herhalde taıil köylerinde yandılar. Ama ekonomik olarak yandı- klannı söylemek bence haksızlık olur. - Peki, küçük tasarrufsa- hibi, diyelim Hazine bonosu- na yatırdığı parayı alahile- cekmi? KAYA - Martın 4'ünden sonra enflasyonu göreceksi- niz. Epeyce azacak. Sanıyo- rum. şubat ayı için çift ra- kamlı bir enflasyon oranı görcceğiz. Bu durumda faiz- lerin kısa vadede indirilmcs< pek düşünülemez. Faız alı- şkanlığı olan tasarruf sahi- bi. yatırdıklan paraLınm daha yüksek. belkı de aynı faizle devlele borç verebiiir- ler. Siyasi otoritelcr bizde ne yazık'kı özellikle 1983'ten sonra mali piyasalan sadece para kaynağı olarak gör- ı müşlerdır. Bunu da başla- tan rahmetlı Turgut Özal'- dır. Bu bunalım 1983yılında başlar. 1983'ten beri ıstikrazyapmak. bütün hükümetlerin alışkanlığı haline geldi. - Eh,geçmişte hir devlet büyüğümüz de, "Borçyiğidin kamçısıdtr" demisti... KAY A - Wlı. "70"li yıllarda söylenmiş bir söz bugün dahi geçerli oluyor. Bugünkü siyasi otoritedegününü kurtarmak istiyor. Bun- dan 25-30gün sonra biryerel seçim olacak. Bu seçımegirerken ister istemez bazı pembe tablolar çizmek zorundalar. Her siyasi ikti- dann yaptığı gerçeklerden bir tanesi bu. Bir pembe tablo çizmek durumundalar. Ama olaylar ondan sonra nereye gidecektir. ona bakmak gerekiyor. Bugün siyasi iklidar gününü kurtarmak için pragmatik yönden birtaktm önlemler alıyor. Tezcan Yaramancı. KOİ Başkanı olmasından sonra gerçekten dört dörtlüğe yakın bir özelleştirme programı hazırladı. Bu prog- ramını hiçbir siyasi baskı olmaksızın uygulayabilirse Türkiye 20O0Tİ yıllara kadar borçlannı ödemese bile dış borçlan sabit kal- mak koşuluyla büyümesini sürdürebilır. Muhalefet sanıyorki özel- leştirmeyle iç borçlann ödenmesi amaçlanıyor'.' DYP. o dönem ik- tidarda olan ANAP'ı bu şekilde suçlamıştı. şimdi ANAP. DYP'yi bu şekilde suçluyor. Bu yanlış bir görüştür. Bence özelleştirme yalnız kaba fınansman açığını ortadan kaldırmak için yapılmaz. Va da dış borçları ödemek için yapılmış bir öz kay nak kullanımı da değildir. Bu, her iki şeyin de aynı anda yapılmasıdır. Yaramancı bu felsefeyi ortaya koydu. Bu, bir strateji olarak da ilk kez saptandı. Çünkü her gelen daha önce günü kurtarmayı amaçlıyordu. - RP'nin, kamuoyu yoklamalanna göre oy potansiyeHnin arttığı beb'rtiHyor. Bu koşullarda RP iktidar olursa neyapabiür? KAYA - RP iktidar olursa ülkey e felsefi olarak niteliksel bir deği- şim getirir. Yeni bir ekonomik ve sosyolojik biçimlenme öngörii- yor. Lıberalleşme sürecinde RP'nın ülkeyı ileriye götüreceğini söyle- mek benim kanımca yanlış olur. U
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle