Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20ŞUBAT1994PAZAR
12 PAZAR KONUKLARI
Ekononû; neysehaüny
çıksınfabnlf
SUNUŞ: Türkiye 'de bütün ekonomik kurumlan
şoka uğratan 22 ocak devalüasyonunun ardından
çokşeyyazıldı, çizildi,söylendi. Bu sarsıntı sürerken
Merkez Bankası Başkanı Bülent Gültekin istifa eîti.
Yerine, İstanbulMenkulKıymetler Borsası Başkanı
olan ve daha önce Merkez Bankası deneyimibulunan
Yaman Törüner atandı. Piyasaların, 22 ocak
kararıylaşaşkına, vurgunyemişe dönmesinin
ardından 15-16şubatta daha ağır birşok
yaşanacağı, yüksek bir ikinci devalüasyon kararı
ahnacağı endişeleri, ogünlerdepiyasalarıngöreceli
bir sükûneî döneminegirmesiyleyatıştı. Türkiye'yi
22 ocak sarsıntısınagetirengelişmeleri,para
piyasasınınuzmanlarından Tuncay Arîun ve Yener
Kaya 'yla konuşup ekonomininfalına baktırdık.
Söyleşi Leyla Tavşanoğhı Konuklar Tuncay Artun Yapı Kredi Eski Gn.Md. Yrd. Yener Kaya Menkul Değerler Uzmanı
TUNCAY ARTUN
1949 Balıkesirdoğumlu. A V SiyasalBilgiler Fakülresi'nin İktisat ve Maliye Bölümü'nübilirdi. Doku: yıl bankalar yeminli murakıplı-
ğıyaptı. Ardından Yapı Kredi Bankası Genel Miidür Yardınıcılığı'nagetirildi. Genborsa'dagenelmüdürtükgörevinde bulımdu. 1986 '-
da kendi işini kurdu. Şu anda, İMKB'de bir araa kurumun hem salıibi hem yönetim kurulu başkanı hem de genel nnidürii.
on yaşadığınuz ekonomik kriz aşağı yukarı iki yıl önce-
sindenkemünigösteriyordu. Adeta, "Bengeb'yorum"'tü-
yerek geldi. Szce bunun ilk sinyaJterine zarruuı hissedil-
th?
ARTUN - Herkesi yanıltan bir olgu var. Sanıyorum
sız de aynı yarulgı içindesiniz. Bence Türk ekonomisin-
de yaşanan bunalım iki yıllık bir geçmişe sahip değil. 1979'dan beri
Türk bankacılığı. finans sistemi ve dolayısıyla da ekonomisı süreklı
bunalımlarla karşı karşıya. Bu yaşadığımız krizi son iki yıllık geliş-
menin bir ürünü olarak görmek pek doğru olmaz.
I980yılında, 24Ocak Kararlan'yla döviz bunalımı büyük ölçü-
de çözüldü gibi görünmekle birlikte, biliyorsunuz Türkiye 1982
yılında büyük bir banka-banker krizi yaşadı. İnanılmaz bir krizdi.
Dolayısıyla 1980 sonrası ızlenen ekonomik polıtıkalann ilk krizlı
dönemi 1982-83. yine bir askeri dönemin almış olduğu kararlarla
geçiştirilmiş gibi gözükmekle birlikte ondan sonra sık sık yinelen-
me durumu ortaya çıktı.
Benzeri bir bunalım 1988 yılında çok dddı biçimde yaşandı.
1988'in şubat \ e ekim aylannda olmak üzere iki kez üst üste > aşadı-
klanmız gerek faız oranlannın yükselmesi. gerekse de kambiyo
kurlannda değişımler olarak benzer özellikler taşıyordu. Ancak bu
yaşadığımız krizin, gerek faiz oranlanna, gerekse de kurlardakı
artışa baktığımızda. 1988 Şubat ayında yaşadığımız krizin çok
daha ötesinde olduğunu gözlemliyoruz.
1988'dekinden çok daha ciddi olduğu görülen bu knzin aşılması
için çok ciddi çabalann gösterilmesi gerekliği bir dönemdeyiz. An-
cak mevcut ekonomik politikalann sürdürülmesi ve çok söz edilen
üç y ıllık bir kararlılık döneminin çalışmalannın yapılmaması duru-
munda, bu krizin önümüzde-
ki dönem daha sık v e ciddi bo-
yutlarda yineleneceğini sanı-
yorum. Böyle bir kriz kasım-
aralık ayından beri bekleni-
yordu. Gerek ekonomik, ge-
rekse de mali çevrelerde bu
hissediliyordu. Bu, büyük öl-
çüdeTürkiye'nin bellı alanlar-
daki göstergeleriyle ılgili.
Ekonomi öyle bir noktaya
gelmiş ki can işlemler açığı 6
milyar dolara ulaşmış, dış tı-
caret açığı 12-13 milyar dolar
düzeyinde. iç borçlanma 350
trilyon lira cıvannda. Ve eko-
nomide bütün bu olumsuz ra-
kamlar varken gerek kambi-
yo-kur politikasında, gerek
dış ticaret politikasında, ge-
rekse de diğer politikalarda
kayıtsız şartsız bir liberalleş-
me tutkusuyla piyasa ekono-
misi uygulanmaya çalışılıyor.
Sıstemin reel güçleri. dün-
yanın reel güçleri düşünülme-
den kişi başına ulusal geliri
2.500 dolar olan bir ülkede
sözde bir piy asa ekonomisi bir
taraftan at koşturuyor.
Bunun bir bunalım biçi-
minde ortaya çıkması kaçını-
lmazdı. Türkiye'yle ilgili hazı-
rlanan son değerlendirme ra-
porunda Türkıye'nin kredibi-
litesinin düşürülmesi. önü-
müzdeki dönemde daha da
düşeceği biçiminde bir görü-
şün belirtilmesı de bunun bir
kıvılcımı oldu. Ondan sonra
da film koptu.
- Peki bu son krizi önlemek
için neyapılabilirdi? Ya da kriz
önlenebiür tniydi?
ARTUN - Benim kişisel gö-
ruşüm, bunun ekonomik ol-
maktan çok politik bir olay
olduğu. Türkiye'yi politik ter-
cihler bu noktaya getirmiştir.
Toplum da, bu tercihlere şu veya bu şekılde oy vermıştir.
katılmıştır. Ama gelinen noktada ortaya çıkan görüntü me\cut po-
litik yapılanma ıçinde. mevcut politik partılerin programlan doğ-
rultusunda irdelendiğınde. Türkiye'nin şu andaki ekonomik so-
runlannın kolayçözülebilirsorunlarolmadığı ortayaçıkıyor. Çün-
kü temelde. 1980'den beri süren sözde bir piyasa ekonomisi ve bu
piyasa ekonomisinin ekonomideki her tür dengeyı kendiliğinden
yerine getirebileceği biçiminde bir inanç var. Bu. sadece bir inanç.
Bugün çok tartışılan RP hin gerek ekonomik programı, gerekse de
diğer programında dayandığı dinsel inanç ve dinsel tercıh gibi ev-
rensel bir inanç, evrensel bir tercih. Söylenen o ki kapitalıst ekono-
milerde piyasa mekanızması her türlü dengeyi kendiliğinden yerine
getirir. Yeter ki devlet burnunu hiçbirşeyesokmasın.Sadece temel
işlevi, para arzındakı artışı ekonominin reel büyümesındekı artış
kadar sınırlamak olsun. Bunun dışındaki hiçbır şeye de kanşmasın.
Bu inanç. Türkiye'de 1980'den beri uygulanan ekonomik polı-
tikanın temel ilkesi olmuş. Ve ne yazık ki Türkiye'deki bütün sol ve
sağ partiler bu ınanca. gönülden olmasalar bile. kendilerine göre
çözümsüziükten, ama dünya ve Türkiye ekonomisinin gerçeklerini
teorik ve pratik olarak bılmemelennden kapılmışlar. Türkiye'de
tükenen sadece ekonomi değil. politika da tükenmiş durumda. Po-
litikadaki çözümsüzlük de ekonomideki çözümsüzlüğü büyük öl-
çüde taşıyor. Böyle bir inancın sovut olarak da. somut olarak da
var olmadığı, Türkiye ve dünya ekonomisinin reel güçleriyle çelişti-
ğini ve kişi başına ulusal gelirin 2.500-3.000 dolar olan bir ülkede
hiçbir zaman yasal altyapısı da bulunmay an bir piyasa ekonomisi-
nin geçerli olmayacağını peşinen kabul etmek \e bunu halka anlat-
mak lazım. Yine birilerinin. balka. kişi başına geliri bu kadar olan
bir ülkede sınırsız bir kambiyo lıberalızminın bu şekılde olamaya-
cagını. kambiyo kuru politikasının bu şekilde belırlenmesınin yük-
sek faız politikasının sürekli bu şekilde gündemde tutulmasının.
sonuçta maliyetinin enflasyonla ve büyük bunalımlarla halkm ödc-
yeceğini açık ve net biçimde anlatması lazım.
- Merkez Bankası 'nda hilinen bunaiım yaşantb. Bir de döviz pas-
tasından pay alan bankalar olayı patlak verdi. Bu iki olayı nasıl de-
ğerlendiriyorsunuz?
ARTUN - Bence basın orada olayın bıraz da sansasyonel tarafı-
na itibar etti. Bir döviz politikasında, kambiyo kurunun öngörüle-
nın üzerinde artması durumunda Merkez Bankası izlenmesi gere-
ken bazı adımlan attı. 250 milyon dolar gibi bir rakamın bankalara
verilmesi, satılması, devalüasyon gününe rastlamas! bence biraz
sansasyonel olarak algılandı ve aynı şekilde gazetelerin gündemine
geldi. Türk banka sistemınin böyle bir kurdcğişikliğinden 200-250
milyon dolar gibi bir pay alarak şu ya da bu şekılde kânnı
arttırdığını söylemek çok yanlış. Çünkü Türk banka sistemi. döviz
olarak çok açık pozisyonda çalışan bir sistem. Sistemde çalışan
bankalann açık pozısyonunun en son rakam olarak 4.9. yani yak-
laşık 5 milyar dolar düzeyinde olduğu söyleniyor. Ancak ben, bu
rakamın daha da fazla olacağı inancındayım. Çünkü hafta sonun-
da yapılan bazı işlemler nedeniyle sanki bankalann döviz varlıklan
daha fazla gibi gözüküyor. Dolayısıyla döviz taahhütlerine olan
oranı daha yükseltiliyor. Ama hafta sonunda yapılan işlemleri bir
yana bırakırsak bile bu 5 milyar dolar rakamını yaklaşık yüzde 15
devalüasyonla çarptığmızda ortaya çıkan rakam yaklaşık 750 mil-
yon dolar. Bunu da. yine ozamanki kurla çarpüğınızda neredeyse
15 trilyon liralık bir kayıp söz konusu. Dolayısıyla o 250 milyon
dolarlık satışın sansasyonel yanını bir tarafa bırakıp Türk banka
sisteminin böyle bir devalüasyondan aldığı ciddi yara üzenne dü-
şünmek. tartışmak daha anlamlı olur. Çünkü sonuçta onun fatu-
rası Türkıye ekonomisine bankalar tarafından yansıtılıyor.
- Devalüasyon karan doğru muydm?
ARTUN - Çok ciddi bir hataydı. Doğrusu. akademisyen olma-
yan. ama bıraz iktisatçı bir
kişi olarak. iktisat profesörü
bir başbakandan böyle bir
devalüasyon karan kesin-
likle beklemiyordum. Çün-
kü Türkiye, Mayıs 1981 "den
beri esnek kambiyo kuru
politikası uygulamaktadır.
1981"den beri Türkiyc'de
her gün devalüasyon yapı-
lmaktadır. Mayıs 1981'den
beri her gün mini devalüas-
yon yapılan bir ülkede, bir
günd'e yüzde 14-15 dolayı-
nda bir devalüasyona git-
mek kadar hatalı bir dav-
ranış biçimını düşünemiyo-
rum.
- Peki, ne yaptlmahydt?
ARTUN - Bence, böyle
bir devalüasyona gidilme-
sindcn çok. kur politi-
kasının bugüne kadar oldu-
ğu gibi yineesnekleştirilerek
zaman içinde realizeedilme-
si ve piyasada şok etkisi ya-
ratmaması için böyle bir
yöntemin yenilenmesi gere-
kirdi. Ama bundan şunu
anlıyorum ki Türkiye eko-
nomisindeki özellikle kayıt
dışı sektörün elındeki fon-
lann büyüklüğü hükümetı
de o gün esir almıştır. Yanı
ekonomik yönetim onlara
ödün vermek zorunda
kalmıştır. Bence ödün ver-
meyebilirlcrdi.
- Sizce bu ödünü niye ver-
diler?
ARTUN - Sanıyorum ki
Türkiye ekonomısını pratı-
ğiylc ve ekonomiyi tcoriylc
çok iyi bilmıyorlar. Bunu
başka türlü açıklayamıyo-
rum.
- Merkez Bankası Baş-
kankğı'na atanan Yaman
Törüner bir borsaa olarak ne kadar basarıh olabih'r? Asbnda Törü-
ner'in Merkez Bankası kökenli olduğunu biliyoruz. Ancak İMKB
Başkanı olarak ne kadar başan gösterdi ve şimdi Merkez Bankası '-
nda ne derece hasan gösterehilir?
ARTUN - Yaman benim sınıf arkadaşımdır. Esas olarak da
Merkez Bankacısıdır. Daha sonra da. kendi branşı olmayan ya da
yan branşı olan borsaya başkan olarak atanmıştır. Onun borsada-
ki performansını, Merkez Bankası Başkanlığı ile karşılaştırmak
pek doğru olmayabilir. Borsa'da da başarılı olmuştur. Ama bu,
Borsa'daki başansının aynen Merkez Bankası'nda da süreceği an-
lamına gelmez. Çünkü Türkiye'de Merkez Bankası özerk değıldir
veolamazda.
- Peki, para piyasasındaki bu dalgalanmalar bir hükümeti düşü-
rebilir mi?
ARTUN - Görebildığim kadanyla hayır. Çünkü bugün içinde
bulunduğumuz sorunlar yeni sorunlar değil. O olay da büyük ölçü-
de politik. Yani mevcut koalisyon içinde ya da mevcut koalisyon
partılen içindeki gruplaşmalarda kuşkusuz malzeme, argüman
olarak kullanılabilir. Yeni yapılanmalar ortaya çıkanlmak istene-
bılir. Ama şu anda Türkıye'nin yönetimine de, ekonominin yönetı-
mine de talip pek fazla ıştahlı kımse görmüyorum.
- Yabuzca ortada RP var...
ARTUN - Evet. Ortada salt RP varmış gibi gözüküyor. Ama
görebildiğim kadanyla RP'nin ekonomik programının çözüm ola-
mayacağı da çok rahatlıkla anlaşılıyor.
- Varsayahm ki RP iktidara geldi. Bu koşullarda ne yapabibr?
ARTUN - Mevcut ekonomik programını ya da bugüne kadarki
düşüncelerini gözden geçirdiğimizde bir şeyler yapması gerçekten
zor gibi görünüyor. Ancak bu demek değildir ki Türkiye'deki eko-
nominin sorunlan gerçekten çözümsüz sorunlardır. Tersine. toplu-
ma bazı gerçeklcn söyleyerek vc toplumun tüm kesimlerinden fc-
dakarlık isteyerek ekonomik sorunların belli bir dönem sonunda
çdzûlmesi sanıyorum o kadar zor değildir. M
Devalüasyon
zatengünlüktü
Türk ekonomisinde yaşanan bunalım
iki yıllık bir geçmişe sahip değil.
1979'dan beri Türk bankacılığı,
finans sistemi ve dolayısıyla da
ekonomisi sürekli krizlerle karşı
karşıya.RP'nin politikası çözüm değil
YENER KAYA
/950 de doğdu. IV Edebivat Faküitesi Sosvoloj, Felsefe ve Psikoloji bölümünü bitirdi. Baslıca ilgi duyduğu alanlar Osmanlı içtimai ve iktisa-
•di müesseseleri tarilü ve İslam içmai ve ikrisadi müesseseleri tarihi ve sosyometri konularmda araşiırmalar yapıı. Kastelli camiasında
sermaye piyasası ve borsaya girdi. Cumhuriyet 'te para ve sermaye köşesiyaptı. 1983 'te kendi menkul değerler şirketini kurdu.
on vasadığnmz para krizi ilk sinyaUerini ne zaman ver-
di?
KAYA - 22 ocakta başlayan kriz, esas olarak mali
piyasalan etkileyen bir krizdi. Tek başına borsayı ilgi-
lendiren bir kriz olarak görmek sanınm yanlış olur.
Para piyasalanndaki düzensizlik hemen hemen altı ay
öncesine dayanan bir olguydu.
22 ocaktan yaklaşık bir hafta önce de ıkı "rating" kuruluşunun
Türkiye'ye verdiği kötü notlar, olayı psikolojik açıdan da etkiledi.
Ve bankalar ister istemez para piyasalannda bir panik havası estir-
diler Daha çok Kapalıçarşı kaynaklı döviz spekülatörleri dövizi
pompalamaya başladılar. Merkez Bankasfnın atıl kalması. pratik
davranamaması sonucunda da borsalarda panik havası biraz daha
kronıkleşti. Bu, sadece para piyasasına değil, sermaye piyasasına
da_yansımaya başladı.
Özellikle sermave piyasasının henüzbirolgunluk dönemine gir-
memesi, bu paniği bizim kendi bünyemizde çok daha yoğun bir bi-
çimde yaşamamıza neden oldu. Bildiğiniz gibi Borsa endeksi 29
binlenn üzenndeyken 12.500'lere kadar geriledi. Dolayısıyla ben.
22 ocak knzini gecikmiş bir kriz olarak yorumluyorum. Dünyada-
ki para piyasalan elbeıte ki somut şartlar çerçevesinde gelişir. Ama
gelişmekte olan ülkelerde ise bu para piyasalan hem somut şartlar-
da hem de bazı baskı gruplannın yaptığı spekülatif hareketlerle ge-
lişebilir. Bu spekülatif hareketlerin içinde de psikolojik etkenler
ağır basar. Bu psikolojik etkenler de piyasalan çok rahat bir biçim-
de etkileyebılıyor. Bızdeki bu knzı de ben ister istemez biraz da sos-
yal-psikolojik etkenlere bağlıyorum.
22 ocakta başlayan düşüş, hiçbır bilimsel temele oturmaksızin,
hiçbir direnç tanımaksızın oldu. Bunun bilimsel olarak açıklan-
ması zor oldu. Çünkü her şeyın
birstoknoktasıvardır Her tür-
lü malın belırli bir yerde
alımının yapılması lazımdı.
Ama bir baktık ki 6.5 tnlyon-
luk cirolarda birdenbire 400
milyarlık cirolara kadar inile-
bildı. Bu, hiç kimsenin mal al-
madığını gösterdi. Ama belki
de hıç kimse mal da satamadı.
Ama bunun karşılığında teknik
olarak hiçbir direnç noktasını
tanımaksızın. amiyane tabiriy-
le. paldır küldürdüştü.
- Başbakanınuz Tansu Çilter
bir iktisat profesörü. Ekonomi-
nin başında olan ki$i. Bu kriz ön-
lenebilir miydi? Önlenmesi için
ne yapmak gerekti?
KAYA - Tabii önlenebilırdi.
1988 yılında bunun benzerini
yaşadık. O dönem Yaman Tö-
rüner Merkez Bankası'nda Ser-
maye Piyasalan Genel Müdür-
lüğü yapıyordu. 1988 yılında
devalüasyon yapıldı. Ama bu
devalüasyonu ne iktisat tarihi
yazıyor, ne bir kitap... Gazete-
lere bile yansımadı. Hemen he-
men bir hafta-on güne yaymak
şartıyla yaklaşık yüzde 18
oranında bir devalüasyondu
bu. Bunu. o zamanın Merkez
Bankası Başkanı Rüşdü Şara-
coğlu, Başbakan Turgut Özal.
Çumhurbaşkanı Kcnan Evrcn
bile bilmcdi.
Ama Türkiye'de bir devalü-
asyon yapılnvştı. Ve bu deva-
lüasyon o kadar profesyonel
bir biçimde yapıldı ki insanlar.
ış piyasalan. para piyasalan. ti-
carct ve sanayi dünyamız böyle
bir devalüasyonun yapıldığını
şok bir biçimde algılamadılar.
Sermaye pıvasalan böyle kötü
bir "crash"le karşı karşıya
gelmemiş. tican hayat dur-
mamıştı. Herkes, 22 ocakta başlayan krizin çok daha yavaş bir bi-
çimde geçebileceğini sanıyordu. Ama bazı banka ve para piyasa
çevrelen tarafından senaryolar o kadar kötü yazıldı ki. Türkiye
moratoryumun (devletin uluslararası iflası)eşiğinegelmiş. stagflas-
yonu da aşmış. resesyona geçmiş bir ülke görünümüne sokuldu.
Şımdiyse yumruk yiyip abandone olmuş boksör gıbı kendıne
gelmeye çalışıyor. Bir 15-16 şubat krizinden söz ediliyor ve bu iki
gün için 22 ocak senaryosundan çok daha kötü senaryolar yazılı-
yordu. Yaman Törüner'in Merkez Bankası başkanı olmasıyla bir-
likte piyasa yeni bir ruh kazandı.
- Yani Yaman Törüner, Merkez Bankası'na ne getirdi bu kadar
ktsa zamanda?
KAYA - Merkez Bankası yeni bir nitelik kazandt. Hiç kimsenin
bilmediği bir biçimde nitelik değjştirdi. Merkez Bankası'na başkan
olarak geldi ve ayağının tozuyla bu ışı yaptı. Merkez Bankası artık
tüccarlaştı. Yaman Törüner aynı şeyi genel müdürken de yapmıştı.
Merkez Bankası. çağdaş ülkelerde olduğu gibi şimdi ilk kez aynı
vadelcrle alıcı ve satıcı pozisyonuna girdi. Biz Merkez Bankası'nı
bankalann babası gibi görüyorsak şimdiye kadar neden bu babalık
görevıni yapmamıştı? Merkez bankalan. piyasalan stopedebılmek
için zaman zaman sadece satıcı görünür. Ya da piyasalan motive
edebilmek için de zaman zaman sadece alıcı olarak görünür. Oysa
madem iki misyonu var, bu iki mısyonu neden bir anda yapmıyor-
du? 15-I6şubatta biz 22 ocaktan çok daha kötü senaryolaryazar-
ken Merkez Bankası asli görevini hatırladı: piyasalara hem alıcı
hem satıcı olarak girdi.
- Merkez Bankası 'ndaki krizi ve döviz pastasından pay alan ban-
kalar olayını nasıl değerlendirdiniz?
KAYA -Bu.haksızkazançgibigözükebilir. ama riskli bir olaydır.
Aynı şey Borsa'da da oluyor. Bankalann, o gün itibanyla Merkez
Bankasfnın gerçekten devalüasyon yapacağından haberi olma-
ması ya da siyasi otoritenin böyle bir İcarara geç varması sonucun-
da Merkez Bankası o gün itıbanyla piyasada müdahaleciydi. Yani
Piyasa yumruk
yemişgibi
^Tansu Hanım, 'dövize elini sürenin elini
yakarım' dedi. D'övizde iki kez de
korkunç sıçramalarla karşılaştık.
Dövize ellerini sürenler çok güzel bir
şekilde yandılar. Ama herhalde tatil
köylerinde yandılar. fe
biraz önce söylediğim şeyi Merkez Bankası o gün yapsaydı bu iş
için o kadar spekülasyon olmazdı. Ama piyasalann en kanşık ol-
duğu o gün piyasalan pompalaması basının da dikkatini çekti ve
tabii ki basından etkilenen halkı da galeyana getırdı. Bu. gerçekten
haksız bir olaydı. Ama bu gerçekten siyasi otoritenin yarattığı boş-
luktan mı, teknokratlararasındaki uyumsuzluktan mı, yoksa siya-
si otoriteye yakın bazı üst düzey insanlann konuşmalardan böyle
bir şeyi seanledikleri için mi böyle haksız spekülasyon yapıldı? Bu-
nun hak4cında bir yorum yapamıyorum. O olayı ben aslında haksız
spekülasyondan çok. amatörce bir eylem biçimi olarak gördüm
- Parapiyasalanndaki dalgalanmalar bir hükümeti düşürebilir mi?
KAYA- Tabii. Biraz önce satır aralannda bir şeyden söz ettım.
Türkiye hakkında kötü senaryolan anlatmıştım. Para piyasalan-
ndaki bu tür dalgalanmalar hükümetleri değil. devletleri de zor du-
rumda bırakabilir. Bunun örneklerini, başta Latin Amerika olmak
üzere bir çok gelişmekte olan ülkede gördük. Örneğın bir Brezilya.
Meksika. Arjantin. Şili. zamanında uluslararası iflasa kadar git-
miştir. Para piyasalanndaki budengesizliklerve bunun sonucunda
hiper-enflasyon olarak tabirettiğimizçok yüksek oranlıenflasyon-
lar nedeniyle paranın artık kontrol edilemez duruma gelmesi. ülke-
nın öz parası yenne diğer sağlam ve sağhklı paralann ülke ekono-
misinde yönlendirici bir güç haline gelmesi durumunda hükümet-
ler değil. bundan dev letler bile zarar görür.
- Basbakan Çiller, 'paranızı dövize değil, devlet kağıtlannayatınu'
diyor. Sizce bu,piyasayı nasıl etkiler?
KAYA - Tansu Hanım burada olaya hem ekonomik açıdan
bakıyor. Çünkü kamunun finansmanı çok. Kamu. bir şekilde
borçlanmak zorunda. Eğer halk tarafından kamuya borç para ve-
rilecekse Tansu Hanım. 'daha küçük faızle küçük tasarruf erbabı-
na borçlanabilirim'
mantığını güdüyor. Olayın
hem de psikolojik yönü var.
Bugün elbette ki bırakın
başbakanı. hiçbir bürokrat.
vatanını seven insan. "dövı-
ze yatınm yapın" diyemez.
Rahmetli Turgut Özal dahi
böyle bir şey söyiememişti.
Sanıyorum böyle bir şeyi
söyleyen insanı bütün med-
ya organlan vatan hainliğiy-
le suçlar. Tansu Hanım. •dö-
vize elini sürenin elini ya-
kanm" dedi. Ama Tansu
Hanım'ın burada bir
şanssızlığı var. İki kez bunu
söyledı. Dö\izde iki kez de
korkunç sıçramalarla karşı-
laştık. Dövize ellerini süren-
ler çok güzel bir şekilde
yandılar. Ama herhalde taıil
köylerinde yandılar. Ama
ekonomik olarak yandı-
klannı söylemek bence
haksızlık olur.
- Peki, küçük tasarrufsa-
hibi, diyelim Hazine bonosu-
na yatırdığı parayı alahile-
cekmi?
KAYA - Martın 4'ünden
sonra enflasyonu göreceksi-
niz. Epeyce azacak. Sanıyo-
rum. şubat ayı için çift ra-
kamlı bir enflasyon oranı
görcceğiz. Bu durumda faiz-
lerin kısa vadede indirilmcs<
pek düşünülemez. Faız alı-
şkanlığı olan tasarruf sahi-
bi. yatırdıklan paraLınm
daha yüksek. belkı de aynı
faizle devlele borç verebiiir-
ler. Siyasi otoritelcr bizde ne
yazık'kı özellikle 1983'ten
sonra mali piyasalan sadece
para kaynağı olarak gör-
ı müşlerdır. Bunu da başla-
tan rahmetlı Turgut Özal'-
dır. Bu bunalım 1983yılında başlar. 1983'ten beri ıstikrazyapmak.
bütün hükümetlerin alışkanlığı haline geldi.
- Eh,geçmişte hir devlet büyüğümüz de, "Borçyiğidin kamçısıdtr"
demisti...
KAY A - Wlı. "70"li yıllarda söylenmiş bir söz bugün dahi geçerli
oluyor. Bugünkü siyasi otoritedegününü kurtarmak istiyor. Bun-
dan 25-30gün sonra biryerel seçim olacak. Bu seçımegirerken ister
istemez bazı pembe tablolar çizmek zorundalar. Her siyasi ikti-
dann yaptığı gerçeklerden bir tanesi bu. Bir pembe tablo çizmek
durumundalar. Ama olaylar ondan sonra nereye gidecektir. ona
bakmak gerekiyor.
Bugün siyasi iklidar gününü kurtarmak için pragmatik yönden
birtaktm önlemler alıyor.
Tezcan Yaramancı. KOİ Başkanı olmasından sonra gerçekten
dört dörtlüğe yakın bir özelleştirme programı hazırladı. Bu prog-
ramını hiçbir siyasi baskı olmaksızın uygulayabilirse Türkiye
20O0Tİ yıllara kadar borçlannı ödemese bile dış borçlan sabit kal-
mak koşuluyla büyümesini sürdürebilır. Muhalefet sanıyorki özel-
leştirmeyle iç borçlann ödenmesi amaçlanıyor'.' DYP. o dönem ik-
tidarda olan ANAP'ı bu şekilde suçlamıştı. şimdi ANAP. DYP'yi
bu şekilde suçluyor. Bu yanlış bir görüştür. Bence özelleştirme
yalnız kaba fınansman açığını ortadan kaldırmak için yapılmaz.
Va da dış borçları ödemek için yapılmış bir öz kay nak kullanımı da
değildir. Bu, her iki şeyin de aynı anda yapılmasıdır. Yaramancı bu
felsefeyi ortaya koydu. Bu, bir strateji olarak da ilk kez saptandı.
Çünkü her gelen daha önce günü kurtarmayı amaçlıyordu.
- RP'nin, kamuoyu yoklamalanna göre oy potansiyeHnin arttığı
beb'rtiHyor. Bu koşullarda RP iktidar olursa neyapabiür?
KAYA - RP iktidar olursa ülkey e felsefi olarak niteliksel bir deği-
şim getirir. Yeni bir ekonomik ve sosyolojik biçimlenme öngörii-
yor.
Lıberalleşme sürecinde RP'nın ülkeyı ileriye götüreceğini söyle-
mek benim kanımca yanlış olur. U