Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 16 KASIM 1994 ÇARŞAMBA
10 DIZIYAZI
Başlarken...
1945yılından sonra Türkiye 'nin siyasal yaşantısında
ortaya çıkan iki olıışum, ülkenin bugünkü tarihine de
egemen oldıı. Bıınlar, Demokrat Parîi (DP) ile birlikte
ulusal burjuvazinin doğrudan iktidara gelmesi ve
Türkiye 'nin Batı 'nın egemenliği altına giren ülkeler
arasında yerini almasıdır. Gerçekte söz konusu iki
olay, birbiriyle çokyakın bağlantılar içermektedir:
Ikinci Dünya Savaşı boyunca uîusal burjuvazi
yaratma yolunda yapılan girişimler başanya
ulaşamadı. Bir başka ifadeyle, Türk burjuvazisinin
savaş vılları boyunca yaşanan gelişmelere rağmen
verimîi bir kapitalist üretim aşamasına geçemeyeceği
anlaşıldı. Durum böyle olunca da liberal ekonomi
yoluyla kalkınabilmek için başvunılabilecek tek çare
kaldı; "yabancı sermaye" ve "dış krediler".
Işte sonuçîa varılan bu düşünce tarzımn, kendini
henüz palazlanmaya başlayan Türk bıırjuvazisine
kabul ettirmesi ve Batılı de\'lederin Türkiye 'ye olan
ilgisinin yeniden uyanması aynı döneme rastlar. Zaten
ister özelellere, ister devlellere ait olsım Batı
sermayesi. gerekli güvence ve kazanç koşullan
sağlandıktan sonra Türkiye'ye yardımı hiçbirzaman
esirgemedi. Türkiye 'nin açmazı ise dışyardıma dayalı
ekonomik politikâlardan çok, buyaraım ve kredilerin
kullanıhş hiçimiyle ilgilidir. 19 50 yılında iktidara
gelen Adnan Menderes'li DP ile birlikteyoğun
olarak kendini hissettirmeye başlayan dış
borçlanmava bağlı politikalar, siyasal anlamda 1961
ihtilali ile fasa bir aönem için kesintiye uğrasa da
daha sonra gelen diğer hükümetlerle Türkiye 'yi 24
Ocak Kararları 'na kadar getirdi.
Söz konusu politikalar, 24 Ocak Kararları 'nın bir
üriinü olan 1980 ihtilali vepeşinden gelen ANAP
iktidan ile birlikte adeta doruğa ulaşırken Türkiye,
aynı zamanda kaynakların rantiye vejinans kesimine
aktığı yeni bir döneme de kapüarını açmış oldu.
ANAP tan sonra gelen Süleyman Demirel iktidan da
herhangi birdeğişiklikyapmadan aynıpolitikalara
devam etti. Özal'ın ölümü ve boşalan
Cumhurbaşkanlığı makamı Demirel tarafından
doldurulunca, DYP nin genel başkanlık ve doğal
olarak da başbakanhk koltıığuna Türkiye'nin ilk
kadın başbakam unvamyla Prof. Dr. Tansu Çiller
otıırdu.
Doğal olarak Çiller depolitikada aynıyolu, hatta
kimilerine göre çok daha teslim olmuş bir şekilde
izledi. Derken herşey ekonomi tarihine "Kara
Çarşamba "olarak geçen güne geldi dayandı.
De\alüasyonla birlikte başlayan ve bazı kesimler
tarafından halenyapay olarak yaratıldığı ileri sürülen
"kriz"ve ardından gelen "istikrar paketi" son 10
yılı yoğun olmak kaydıyla geçen 49 yıllık sürede
uygulanan ekonomi politikalan Türkiye de belli bir
sermaye birikimini yaratmış olsa da ekonominin
bugün içine girdiği çıkmazın da temelini oluşturdu.
Sorunlann kaynağı dış borç1993 yılındaki yüzde 6.8'lik
kalkınma hızından sonra. Türk
ekonomisinde bu yılın başından
itibaren yaşanan gelişmeler.
özellikle 10 ay önce başlayan
ekonomik kriz. içende ve dışa-
nda adeta şok etkisı yarattı. Kri-
zin enınde sonunda patlayacağı
tüm kesimlerin üzennde birleş-
tiğı bır nokta olmasına rağmen.
ancak kriz yönetıminde ve alı-
nan istikrar tedbirlerinde garip-
likler olduğu, açık bir gerçek
olarak hala varlığını koruyor.
Türkiye, 1950 yılından itiba-
ren uygulanmaya başlanan ve
1980 yılından sonra doruk nok-
tasına ulaşan, azami dış borçlan-
maya dayalı. büyük bütçe açık-
lanna aldırmayan bir ekonomi
ve maliye politikası izledi. Bu
politikanın amacı; mılli gelır, ıh-
racat ve istihdam arttırmaya da-
yalı kalkınma hızını azamileş-
tirmek olsaydı. ne bu ölçüde bir
kriz ve ne de bu ölçüde sosyo-
ekonomik çalkantılar yaşanırdı.
Çünkü bu takdirde hem üretim
ve ihracat kapasitesındeki artış
Türkiye'nin dış borç ödeme ka-
pasitesıni büv ütmüş olacak hem
de dış borç daha ziyade kalkın-
ma projelerinde kullanılmış or-
ta uzun vadeli kredilerden ibaret
olacağı için geri ödemelerde bel-
li yıllara anormal yığılmalarol-
mayacaktı.
Dış borç temel oldu
Türkiye'de yönetime gelen
sağcı iktidarlann aralannda de-
rece farklan olmakla birlikte, dış
borç \e yabancı sermayeye ağır-
lık veren bir ekonomi yönetimi
kurduklan \e yurtıçı tasarrufla-
nn arttınlmasına fazla önem
vermedikleri bir gerçektir. Özel-
likle 1980"den sonra uygulanan
ekonomi polıtikalan incelendi-
ğinde dış borçlanmanın ekono-
minin temelini oluşturduğu ve
her şeyi tayin ettiğını rahatlıkla
görrnek olasıdır.
Öte yandan. 1994'ün ılk yan-
sında gündeme gelen ekonomik
GALERI • ATÖLYE
rn
1 ürkiye, 1950 yılından itibaren
uygulanmaya başlanan ve 1980 yılından
sonra doruk noktasına ulaşan, azami dış
borçlanmaya dayalı, büyük bütçe açıklanna
aldırmayan bir ekonomi ve maliye
politikası izledi. Bu politikanın amacı; milli
gelir, ihracat ve istihdam arttırmaya dayalı
kalkınma hızını azamileştirmek olsaydı, ne
bu ölçüde bir kriz ve ne de bu ölçüde
sosyo-ekonomik çalkantılar yaşanırdı.
bunalım ve istikrar programı
çerçevesinde alınan önlemlenn
ne genel mantığını ne de yükle-
nılen büyük ekonomik-malı
yüklennın gerekçesini anlamaya
olanak \ardır, Her ne kadar hü-
kümet 1993 yılında. tüm OECD
ülkeleri durgunluk ıçındeyken;
gelişme hızında sağlanan yüzde
6.8'lik büyüme ile övünmüşse
de ekonominin dörtnala bunalı-
ma gittiğı, dış borçlanmanın \e
bütçe açıklannın sınırlanna va-
rıldığı 1993 vılında belliydi.
Çünkü Türkiye 1993'tekibubü-
> ümeyi, 10 milv ar dolan aşan dış
ödemeler dengesi cari açığ), dış
borçlarda 15 mihar dolaıiık ar-
tışla sağlavabilmiş \e büyüme,
özel ve kamu tüketim harcama-
lanndaki büvük artışa dayan-
mıştı Dış borçlanma ile finanse
edılen bu geçıcı \ e aldatıcı refah
ekonomısi görüntüsünün doğal
olarak bır sının \ardı.
1994 bunalımı öncesi dönem-
de dö\ız kurunu. enflas>onu \e
faizleri düşük tutarak bütçe açık-
lannı azaltmayı hedefleyen hii-
kümet. bütçenin faiz yükünü ın-
dırmek için Merkez Bankası'nın
Haane'ye avansını ve dolayısıv -
la emisyonu arttırmak yolunu
denemıştı Döv ız kurunu düşük
tutmak için de dış borçlanma ile
sağlanan milyarlarca dolarük ek
dövızı Merkez Bankası kanalı
ile serbest döv ız piyasasına sür-
müştü. Yapılanlann yanlışlığı ve
uygulamadaki sakatlıklar da
açıkça görüldü.
Enflasyonun nedeni
Yüksek enflasyonu; döviz ku-
runu ve faız haddini düşük tuta-
zarar verilmıştir. Çünkü yüzde
3-5 oranını aşan enflasyonun ne-
deni. petrol şoku gibi olağanüs-
tü durumlar dışında her zaman
parasaldır. dolaşımdaki banknot
(emısyon) \e para arzı kontrol
edilmedikçe enflasyonu durdur-
ruf eğılimını arttırması (yüzde
25"e) ve yatmmcıların sermave
hasıla oranını düşürmesı. bu çer-
çevede altyapı yatırımlarının
frenlenmesı ve üretken yatınm-
lann arttırılması önerildi.
4) Gösterge olarak ödemeler
rak ve özelleştırme gelirlerinı
bütçe açıklanna tahsis ederek
önleme gayretlen l980'lerde\e
1990'larda pek çok ülkede uy-
gulanmış, ancak enflasyonun
asıl nedeni olan para arzındaki
artış kontrol altına alınmadığı
için ülke ekonomilerine sadece
293 89 78 (3HAT)
Minimaller ve Varyasyonlar
25Ekim- 10 Aralık 1994
Hüsrev Gerede Cad. Fırın Sok. No: 2 ,'ITeşvikıye/ İstanbul Tel: 0-(212) 227 03 63
Pdzar-Pazartesi hariç hergün 11.00-19.00 arası açıkbr.
BAŞAK SIGORTA
SANAT GALERİSİ
NAİM U L U D O Ğ A N
RESİM SERGİSt
14 Kasım - 9 Aralık 1994
Şehit Adem Yavuz Sok 12 Kızılay/AN'KARA
Ba$ak Sıgorta Sanat Galensı, Başak Sıgortanın bır kultur
hızmetıdır
(OPERA)
MARİA KILIÇLIOĞLU
(KLEO)
Hevkel
ZEYNEP SARIOĞLU
Resım Sergısı
14 Kasım • 3 Aralık 1994
Hancıye Konagı Sok. Sağl* ApLNo 1
THonnTtl 0212-249 931»
FARUK
CİMOK
Resim Sergisi
17 Kasım -17 Aralık 1994
Galeri Lebriz
Eytam Cad. Açık Hava Apt. No: 16/2 Nişantaşı
Tel: (0-212) 240 22 82
Galeri
Atölye
ilanlarınız için:
293 8978
(3 hat)
mak olanaksızdır.
Türkiye, özellikle 1990 yılın-
dan itibaren, 1994 devalüasyon-
larına kadar sistematık olarak
döviz kurunu büyük dış borçlan-
malar ile düşük tutmuş ve bu
yolla milli geliri 1990'da yüzde
9. 1992'de yüzde 6 ve 1993'te
yüzde 7 arttırmıştır. Nitekim dış
borçlar 1990'da 7 milyar dolar.
I992'de 5 milyar dolar ve 1993
Eylülü'nekadar lOmilyardolar
la 1992 sonun
dan itibaren artış 15 milyar do-
lardır. 1992 sonunda 55 müyar-
dengesi açığı tasarruf açığına
eşittir. Bu nedenle, tasarruf açı-
gının azaltılması ve gerçekçi dö-
viz kuru uygulanması halinde,
dış borçlanma gereksinimi pa-
ralel olarak düşer; ödemeler
dengesi kalenılerını direkt ola-
rak etkileyecek önlemlenn fay-
dası v arsa da ana faktör tasarruf
açıgıdır. Türkiye'de artma egili-
minde olan tasarruf açıgı \e bu-
nun tehlıkelerine, 1974 yılında
yinc Hüsnü Klızılvallı \c Sîihr-
sıyla sıcak para miktannın art-
masına neden oldu.
Türkiye'de 1950'lerin,
1970'lerin ve 1980'lerin temel
polıtika öğesi olan döviz kuru-
nu gerçek değerinin altında tut-
mak. her zaman felaketle sonuç-
landı. 1980'lerdeki bu uygula-
manın sonuçlan liberal dış tica-
ret \e kambıyo rejimlen nede-
nıyle mılli ekonomi açısından
çok daha yıkıcı oldu. Çünkü dü-
şük kur politikası "Hhalahn aşı-
n teş\ikine, ekonominin dış ha-
ğımlüığının artmasına, ithal ika-
me sanayilerinin yıkılmasına"
yol açarken. "ihracatın da büt-
çeve bü\ ük >ük getiren teşvikler-
le >apılabilmesi" sonucunu do-
ğurdu. Av nca, "Türki>'e'den ser-
maye kaçışını kolav laştırarak
teş\ik ederken, vabancı serma> c-
nin kar transfeıîerine de süb%an-
siyon saglanmış oldu".
Mantıksız politikalar
Devalüasyon ve istikrarpake-
ti uygulamasına karar verildik-
ten sonra 1994'te yapjlanlann
mantığını da anlamak olanaksız-
dır. Serbest piyasayı ve açık eko-
nomıyirehberalan bugünkü hü-
kümet politikası çerçevesinde
devalüasyonun gerçekçi kuru
hedef alması gerekirken. döviz
kurunu yıllık yüzde 406 faizlı
süper bono satışıyla düşük tut-
mak veya istikrannı sağlamanın
ne mantıklı ne de kısa orta vade
etkıleri çerçevesinde kabul edı-
lebilir bir yanı vardır. Devletın
yüzde 406 faizle borçlanması.
ekonomik sektörlere banka kre-
dısi arzını fıılen kuruttu ve yük-
sek düzeydeki "kredi faizleri"
nedeniy le pek çok ekonomik ış-
letmenin ciddi sarsıntılara ma-
ruz kalması kaçınılmaz oldu.
1994'eâİternâtif
dolar olan dış borç, 1994 başın-
da 70 milyar dolan aşarken söz
icoTiusu ratamr. 1^82 yıl sonuna
bakıldığında 20 mılyar dolardı.
Türkiye. 1983-93 yıllan arasın-
dakı 10 yıllık dönemde 50 mil-
yar dolarlık dış borç alırken,
1992 ve 1993 yıllan arasındakı
1 yıllık kısa dönemde 20 milyar
dolar borçlanmıştır.
Enflasyon yüzdeleri 1991-
1993 döneminde yıllık yüzde 70
dolayındaeerçekjeşmiştır. 1994
için OECD ve TÜSİAD tahmı-
nı yüzde 120'dır. Görülüyor ki
düşük tutulan döviz kuru, enf-
lasyonu düşürmemıştir.
Diğer bır gözlem de, Türkiye.
1983-93 döneminde sağladığı
ortalama yüzde 5'in altında bü-
yüme hızı için her yıl ortalama
5 milyar dolar ek dış borç yap-
mak zorunda kalmıştır. Bu orta-
ya çıkan tablo, aşağıdakı şekil-
de özetlenmiş tespitlere uygun-
dur:
1) Türkiye'nin gelişme hızı
ortalama yüzde 3'ü aştığı tak-
dirde ek dış borç alınması gere-
kir, yüzde 5 i aşan kalkınma hı-
zının gerektirdiği dış borçlan-
mayı ıse sağlama olanağı yoktur.
2)Doç Dr. Hüsnü Kızılyal-
lı'nın Türkiye Sanayici ve İşa-
damlan Derneği için Prof.
Dr.Tansu Çiller ile birlikte ha-
zırladığı 'Dış Borç Raporu'nda
ödemeler dengesi tahmınlerin-
de, büyüme hızının yılda yüzde
5-6 olması halinde dış borcun
1988-1992 döneminde yılda 5
milyar dolar artacağı göstenldı
3) Söz konusu çahşmada.
1980-85 döneminde dış borcun
artmasındaki en önemlı etkenin
hammadde ithalatının artması
olduğu ve bunun yaygın bir ne-
gatif ithal ıkamesi sürecini gös-
terdıgi. böylelikle de maliyeti
düşük. kalitesi yüksek. yerli gir-
dı sorunu yaratmayacak bir ithal
ikamesı programına gerek oldu-
ğu. tüketim mallan ithalindekı
aşın artışın frenlenmesi ve itha-
latın yıllık artış hızının yüzde
6'yı geçmemesinin sağlanması
gerektiği belırtıldı. Bu çalışma-
da aynca, Türkiye'nin dış borç
çıkmazına girmemesi için tasar-
dey Togan tarafından gerçekleş-
tinVn hir çalı<jtnaHa jşaret edıl-
Burada yapılması gereken.
spekülatif nedenlerle ilk anda
vükselme eğilimine giren döviz
kurunun: süper bono ihracı.
Merkez Bankası döviz satışı gı-
bı dev let müdahalesiyle stabilı-
ze edılmesı yerine. TL arzını
kontrol edecek ve ters yönlü spe-
külasyonlann serbest pıyasa me-
kanızması kurallannı ışleterek
doviz kunınun ısıtikraıa ka\ uş-
masını beklemekti.
miştır. Ancak Türkıye ne
1970'lerde. ne 1980 Ve ne de
r99OHarda tasarrufayığı ve ger-
çekçi döv iz kuru konulanna hiç-
bır önem vermedı Bu dönemde
vergi sistemini yavgın ve adıl
kılmak için hiçbirgayret göste-
nlmemesi buna kanıttır ve de-
vamlı dış borçlanma yoluna.gı-
dildiği için dış ödeme krızleri ve
enflasyondan bir türlü kurtula-
mamıştır.
5)Yaptıkları ortak çalışma,
Tansu Çiller'le Hüsnü Kızılyal-
h'nın. ekonomik varsayımları
tasarruf eğılımını yüzde 20'ye
çıkarmak için bır miktar ek gay-
ret gerektıreceğini ortava kov-
du. Ancak bu varsayımın gerek-
tirdiği dış borç aşın yüksek gö-
rüldüğü için kabule değer bulun-
madı. Bu senarvonun bugünkü
ekonomik-mali yapıyla yüzde
5'lik kalkınma hızının Türkiye
için getirdiği büyük dış borçlan-
ma nedeniyle çok yüksek oldu-
ğunu gösterdiği de çalışmaya
eklenmiştir.
Ters politikalar
1994 yılında istikrar paketi
uygulamayı amaçlayan Türki-
ye'nin, 1993 yılında ithalatı ve
dış borçlanmayı aşın derecede
arttıran düşük döviz kurunu
Merkez Bankası'nın dolar satış-
lan ile desteklememesi, kamu
harcamalannda tasarruflu hare-
ket etmesi, vergi kaybını önle-
mek amacıyla her türlü önlemi
alması ve para arzı artışını ya-
vaşlatması gerekirken tam tersi
politikalar uygulandı.
Hazine bonolan ve dev let tah-
vili faizleri dahil her türlü men-
kul sermaye iradı üzerindeki sto-
paj vergisınin arttınlması gere-
kirken, faiz haddini düşürmek
ve sermaye piyasasını teşvik et-
mek gerekçesiyle bu gelırler
vergisiz kalmaya devam etti.
1994'te yaşanan ekonomik
krizin de gösterdiği gibı, döviz-
mevduat arasında gidip gelerek
kargaşaya neden olan 'sıcak pa-
ra'yı daraltacak, söz konusu sto-
paj önlemi alınmazken faiz had-
dini, para arzını arttırarak düşür-
me çabası, para arzırun, dolayı-
nalımı benzen ekonomik krizle-
nn önemlı ve olumsuz bır etkı-
sı, ışadamlanmn \ e halkTrfgele-
cegi görememelerine. yatınm-
lardan kaçınmalanna. uzun va-
deyı unutarak günü geçırmeyi
yeğlemelerine neden olmasıdır.
Enflasyonu koruyup onu kısa
sürede önlemenin sakıncalannı
ıleri sürenlenn unuttuğu. v üksek
enflasvon ortamında uzun vade-
nin tümden gözden çıkarılmış
olduğudur. 1980'lerin enflasyon
ortamında risk primi nedeniyle
yükselen kredi faizleri. 1994 kri-
zi öncesinde reel olarak yüzde
30-50 oranlanna ulaşırken yüz-
de 250 nominal faızlerle ticari
bankalara borçlanan KlT'ler de
çok zor duruma düştü.
Yüksek faizlerle borçlanan
sanavi ve diğer ekonomik ışlet-
melerin yatınm yapmasının ola-
naksızlığı ortadadır. Hatta tersi-
ne üretici kesimlerin de cari fa-
aliyetlerinı ve yannmlannı kısa-
rak nakit fazlalannı faize verme-
leri, repoya yatırmalan bekJenir.
Bu ortamda en karlı sektör hali-
ne gelen bankacılık ve mali ku-
rumlann en hafıf vergi yükü ile
ödüllendirilmeleri de işin caba-
sıdır.
1994 yıhnın ilk yansında baş-
layan ve spekülatif kazançlara
prim veren, bu ortam hala de-
vam etmektedir. Bu duruma kar-
şın Türkiye'de önerilen ve yapı-
lan, her türlü yatınma ve ihraca-
ta faiz sübvansiyonu içeren kre-
diler vermektir. Gerek gelişmiş
ülkelerde gerekse 1970'lerde ve
1980'lerde Türkiye"deki uygu-
lamalar göstermiştir ki: yaygın
teşvik politikası ve vergi indı-
nmleri vasıtası ile ne enflasyon.
ne işsizlik önlenir, ne ekonomik
durgunluk giderilir. Bu kısır
döngüyü kıracak olan, enflas-
yonsuz bir ortamdır. Türkiye
1923-1938,1946-1953 'te yüzde
10 v e 1961 -68'de yüzde 6 ile fi-
yat istıkranna erişerek tarihin-
deki en yüksek gelir artış hızına
ulaşmıştır.
Yann: 5 Nisan kararları
ve enflasyon
POLITİKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Paçavra Hastalığı
Üzerinize afiyet, son bir haftayı grip denilen afetle ge-
çirdik. Buna paçavra hastalığı, Ispanyol nezlesi diyenler
de vardı. Pençesini bir attı mı bır daha günlerce kurtuluş
yoktu.
Bu yüzden, ne Kitap Fuarı'na gidebildim ne benzertop-
lantılara katılabildım. Evde yorgan döşek çakıldım kaldım.
Güngör Gencay'ın "Gerçek Sanat" dizisinden bir kita-
bım yayımlandı, onun ımzasına da gidemedim. Bereket,
bir cuma öncesi açılışa gittim de kitabı görebildim. Der-
leme yazılardan oluşmuştu; adı, "Gene Aynı Tangolar".
Kapağı Semih Poroy yaptı, resmi Erdoğan Köseoğlu
çekti. Güzelce süslendi.
Kitap Fuarı çok iyi geçiyormuş, halkın çok büyük ilgisi
varmış. Biz yatakta, yorgan döşek yatıyoruz. Ne içeride
dolaşabiliyoruz ne dışarı çıkıyoruz.
Zırrrrtelefon..
"Hasta..." diyor hanım.
Oktay Kurtböke, özel ilgi ve telaşıyla:
"Doktor çağıralım.."
"Teşekkür ederiz, ilaçlarını aldı..."
"Neler?"
"Antibiyotikler, vitamınler.."
"Bende de oldu, aman C vitamınine yuklenin!.."
' "Yazılar..." diyor sürücü Mahmut.
Köşe yazılarını veriyoruz..
Yarım yüzyıldır böyledir, hastalıktan önce yazı gelir, ıl-
kın onu sorarlar: "Yazılar?.."
Gazeteye bakacak halim yok ama, manşetlik büyük
haben hem gazeteler hem TV'ler veriyor: Bir meczup,
bunca bakan gözün önünde Anıtkabir'i basmış... Meczup
ne demek, Osmanhcanın karşıhğı olarak "de//"...Büyük-
ler Anıtkabir'i basana neden "delı" demiyoriarda "mec-
zup" diyorlar. Bir şaşırtmacı mı verıyorlar? Bu "meczup"
sözcüğünün ileride çok kokusu da çıkar, çok dokusu da..
Biz yatakta kıvranaduralım, eşten dosttan telefonlar ek-
sik olmuyor.
"Nesi var?"
"Grip."
"Gripse önemli değil! Son günlerde herkeste var. Yat-
sın, istirahat etsin, bol C viiamını alsın, bir haftaya kal-
maz geçer. Ha, ıhlamurunu unutmayın."
Benım aklım Kitap Fuarı'nda; azıcık kımıldayıp kalka-
bilsem, fuara gidebılsem, çok mutlu olacağım. Kaç yıldır
yazar olursanız olunuz, kaç kitabınız çıkarsa çıksın aklı-
nız kıtaptadır. Benim de aklım fikrım kıtapta..
Bu arada olur olmaz düşler de görüyorum. Güngör ge-
lip evden benı alıyor. "Nereye gıdiyoruz?"
"Fuara.."
Fuarda kuyruklar oluşmuş. Her okur bir kuyruğa dikil-
miş. Ellerinde kitaplar, sıralarını bekliyoriar.
"Bu sıra kimin?"
"Aziz Nesin'/n..."
"Bu sıra kımin?"
"llhan Selçuk'un."
Berıde bir sıra var ama, okurlarının elinde kitap yok; ki-
tapsız bekliyorlar. Güngör Gencay'a soruyorum:
"Bu sıra kimın?"
"Senin."
"Ellerinde kitap yok."
"Birazdan gelecek."
Biraz oluyor, karşıda kuyruklar uzuyor. kısalıyor. Bizde
hâlâ bir ses yok. Terliyorum. Terden bunalıyorum. Bakı-
yorum yataktayım. Hanım yarım bardak suyla bir hap
uzatıyor: "llacınıal!.."
Ilaçlar, kitaplar, okuıiar kayboluyor. Hasta yatağındayım.
Koca padişah bile, "Sağlık gıbisı yok!" diyor.
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Cinsel iktidarsızhk. 2/
Bilyeli yatak... Yön gös-
termek için belli yerlere
konulan işaret. 3/ Tırnak
boyası... Givim süslüme-
de, şapka. çanta. sepet
örmede kullanılan parlak
ve renkh şerit. 4/ Asya'da
v üksek bir bölge... Orta-
doğu'da bır göl. 5/ ^
doğumda dünyaya gelen
iki k d
1 2 3 4
rabere kalma. 6/ Roman.
öykü gibi anlatı türlerin-
~de gîriş BötumOne ^verite f
Suiannı bir denize ya da göle gön-
deren bölge... Ceylan. 8/ Telli bir
çalgı... Bır nota... Hile. dolap. 9/
Bilgisız, kültürsüz kimse...
Muğla'nın Fethıye ilçesi yakınla-
nnda ünlü bir antik kent.
\XKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Çınsel aşk isteği. 2/ Rus köylü-
sü... Futbolda topun dışan çıkma-
sı. 3/ Bir sorun için halkın olumlu
ya da olumsuz ka.ıısının belirmesi
amacıyla yapılan oylama. 4/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Baş,-
langıcı belli olmayan zaman. 5/ Kalıpta pişen bir tür meyveli
pasta... İskambillerle oynanan bir tür oyun. 6/ Maksim Gorki'-
nin tanınmış bir romanı... Matematikte kullanılan sabit bir sa-
yı... Küçük mağara. 7/ Küçük bayrak. 8/ Mücerret... "Olkadar
— koştular ki âsiyâb-ı devlete Çiğnemekten birbirin dolab-ı
devlet dönmüyor" (Neyzen Tevfık). 9/ Sürtme ağlannda yan-
larda bulunan takviye ipleri.
ANMA
Canımız evladımız CEMİL
BARAN'ın babası
ALİ
HAYDAR
ÖZTEMtR
Güneşler devrilir gümüş tepelerden
Gözlerini yitiririm kör karanlıklarda
Sen ağulu Diyarbekir akşamlannda,
Sen Dicle'nin yaslı sulannda,
Sen evselin hoyratlannda,
istanbul kaldınmlannda nafile çabalanm
Eve götürür beni yorgun ayaklanm.
OSMAN SUNUSİ ÖZTEMİR
BABAN
ÖZTEMtR AtLESİ ADESA
t.Ü. öğrenci kimliğimi,
pasomu kaybettim.
Hükümsüzdür.
SEMA KAHRAMAS
Romanlannız ve
Ansiklopedileriniz
yerinizden alınır.
Tel: 554 08 04