25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 EKİM 1994 PAZARTESİ DIZIYAZI J)OÖ'JİU Flütün Babası Jean-Pierre Rampal gelecekyüzyıl ve müziğin işlevini Cumhuriyet 'e yazdı Evrenselbirbelleğe doğru E şiginde bulunduğumuz bu üçüncü bınyıh bütün dünyada bugiin sivnge- leyen tek sözcük. belirsizlik... Kimi- len riskten söz edıyor. Başkalan da- ha iyimser bir yaklaşımla ve daha üstün bir insani boyut umudunu ta- şıyıp onu buluş düşüncesiyle bağdaştınyorlar. Hangilennın daha sağduyulu olduklannı şimdi- den kestırmek olanaksız; bana kalırsa XX. yüz- yılda gerçekleşen bazı olaylar, 2000 yılına gırmeden, bızleri umut dolu, değişık bir çağa şimdiden taşımış. oldu. Eğer bir kez daha bir kılit sözcük gerekiyorsa 'evrenseT sözcüğünü seçenm. Gerçekten de yüzyılımız kendıne bir bellek edinmiş olan ilk yüzyıldır. Bu nedenle üçüncü binyıl, eşi benzeri olmayan bir kültür mirasından yararlanabilecek. Geçmişte savaşlar, soygunlar, talanlar ya da sadece kazalar büyük ölçüde yazı- lı belgeyi yok etmişti. Özellikle müzik alanında, bırtek örnek sunacak olursak Berlin Kitaplığı'nda korunan çok değerli el yazıtlan 1945 tarihınde yakılmıştı. Günümüzde, mikrofilm vebilgi-işlem yardımıyla arşjvleme olanaklan. tümden kaybol- ma tehlikelerinı hemen hemen sıfıra ındirgemiş- tir. l Müzik, tüm haNdamn I zenginliği olabilip Ya kaydetme sıstemının bulunuşuna ve yön- temlenndeki gelişmelere ne demeli? Kültür ve iletişım konusunda sunduğu açıklığı. farklı kuşak- lararasındabilim alanını bölen engelleri yok edı- şîni nasıl dile getirmeli? I900'den önce ortaya çı- kan ilk silındırlerden günümüzdeki en ıncelikli teknik yöntemlere degin -DAT. Compact- Dıscs- bütün dünyadaki müzik tarihinın büyük bir bölü- mü yer almaktadır. Bundan böyle, müzik yalnız- ca 'bir halkın ruhu' olmakla kalmayıp tüm halk- lann zenginliği olabilir. Fcüx Mendelssohnona yenıden hayat kazandır- madan önce. Johann-Sebastian Bach'ın müziği nerdeyse bir yüzyıldır unutulmuştu. Bugün ev- rense! bir nıtelık kazandı. Elbette onu yorumla- yan sanatçılann katkısıyla ama onlann yanı sıra Portre 3OO'ü aşkın plak ve CD yaptı 'Flütün babasf olarak bilinen Jean-Pierre RampaLtüm dünyada yaylı çalgılar ve piyano virtüözlen kadar izleyici cekmeyi başaran ilk flütçü oldu. Verdiği sayısız konser ve gerçekleştirdiği kayıtlarla flüte yeniden 18. yüzyılda verilen önemi kazandırmayı başardı. Rampal, sahnedeki üstün perfbrrnansmt son yıllarda orkestra yöneticıliği alanına da yansıttıJean-Pierre Rampal, neredeyse Amerika"daki tüm büyük orkestralarla çalışmıştır. Boston Senfoni Orkestrası, Chicago Senfoni, Cleveland Orkestrası, New Yortc Filaımoni ve Philadelphia Orkestrası bunlardan sadece birkaçı. tlk olarak Lincoln Merkezi'nde Mostly Mozart Orkestrası'nın şefliğini yapan Rampal, o günden bu yana Atlantik Okyanusu'nun her iki tarafinda yönettiği orkestralarla eleştirmenlerin övgüsünü toplamıştır. 3 Şubat 1922 tarihinde Fransa'nın Marsilya kentinde doğan Rampal. konservatuvarda flüt profesörü olan ve Senfoni Orkestrası'nda bas. flütçü olarak çalışan babasının etkisiyle baslamış flüt çalışmalanna. II. Dünya Savaşı basladiğı sırada tıp fakültesinde öğrenci olan Rampal, Nazi işgal güçleri onu Almanya'ya mecburi hizmete yoUamak istediklerinde üçüncü smıftaydı. Almanya'ya gitmeyi reddederek Paris'e kaçtı. Burada Devlet Konservatuvan'nda derslere katılmaya baslayarak 5 ay sonra flüt bolümü birincisi olarak mezun oldu. Paris'inbağımsızlığına kavusmasının ardından Paris Operası'nda çalan ilk flütçü olarak çalışmaya başladı. Meslek yaşarru boyunca pek çok ödüle layık görülen Jean-Pierre Rampal, aynca Legion d'Honneur ve L'Ordre Nationale du Merite nişanlannın sahibi. Birbarok ustası olarak kabul edilen ünlü flütçünün müziği 17. yy'dan günümü2e kadar, Ingiliz halk şarkılanndan. Japon klasiklenne ve Hindistan ezgilerine kadar pek çok türü kapsıyor. Türkiye "de Ankara, Istanbul ve Bodrum Kalesi'nde çeşitli konserler verdi. 1987*den bu yana Paris kenti. Rampal adına Uluslararası Flüt Yarışması düzenlenmektedir. da plaklann sayesinde ölümsüzleştı. Bu. tüm mü- zikal biçimler içın geçerlidir. Folklonk müzik par- çalan toplanmasından. çağdaş edebiyatın öncü deneyımlerine kadar... Müzıkolojı alanında yapı- lan araştırmaların yardımıyla geçmı^tekı müzi- ğin bılınmezlik payı gıderek daralarak herkesin ulaşabileceğı nerdeyse ansıklopedıkbılgılerbiçi- Jean Pierre Rampal mını alı>or VVolfgang-Amadeus Mozart gıbı bir dahının bi- ze mıras bıraktığının tümünü her an dınleyebıl- mek. ıstediğimızde Rönesans ev renıne dalmak ya da Asya müzik geleneklerinın kesfıne çıkmak. artık bir düş olmaktan çıkarak somut bir gerçeğe dönüştü. Kişisel olarak. meslek yasamım boyun- ca, çok sayıda plak yapma talihine ulaştım. Bunu anımsadıkça, doğrusu gurur duymuyor değılım. Bu durumda. kendınızden bıraktığınız pay genel- likle en iyisidir ve bu pay, gelecek kuşaklara ak- tanlan mirasta yerini alacaktır. Bir tek kez bile ol- sa kendilerine, şu ya da bu plaklannın birine mü- ziği sevdirdiği söylenen sanatçılar, böylesi anla- nn yoğunluğunu iyi bilirler. Hükümetler, yöne- ticiler vs.. arasında olanaksız bir diyalogdan söz edildiği birdönemde, şunun önemini kavnyorum: Belki daha güç, ama daha derin ve gerçek olan bir başka düzeye dönmeli... Bir besteciyi, müzik sa- natçılarını ve tüm dinleyici kitlelerinı birleştıre- bilecek bağlar üzennde düşünmeli. Sanat, bınle- ri ve ötekileri tarafından. eğitimlen, geleneklen ve özellikle düşüncelen veyaşambiçımlennegö- re farklı biçimde algılanır. Bu şaşılacak bellek aracılığıyla hepımız kendımizi sorgulama olana- ğını buluruz. Bızi şu ya da bu anlatım bıçimıne gönül vermeye nelerin neden olduğu üzerine dü- şünürüz. Kısacası, bizi gerçekten etkıleyeni keş- fedenz. Müziğin. 'birieştirme', barış öğesı olduğu ço- ğu kez söylenmiştir. Hemen tüm büyük insani da- valarda varolması birrastlantı eserı değıldır. Yi- ne de konserde yasanan an. ne kadar yoğun olur- sa olsun. insanlığa yenı bir var olma nedenı sağ- lamak ıçın seferber edılebilecek çarelerle kıyas- lanamaz. Çağdaşlığın tüm erdemlerıne karşın yüzyılımızda islenen hatalann sayısı çoktur. Ben- ce bu hatalann en ağırlanndan bin, ekonomik zor- luklar çıkageldığinde kültür hizmetlerini kısıtla- maktır. Oysa kültür, her bırey için tek gerçek zen- ginlik kaynağıdır. 2000 yılının eşjğmde böylesi bir belleğe, böylesi olağanüstü bir sanatsal birikime sahip olma her şeyi değiştırebılir. Müzik sanatçı- lan, örneğin kültürün, yanı geleceğin önemli bir bölümünün, onlara bağlı olduğunu bılmelen ge- rek •Sevdirmek\ kımı zaman zengın olduğu ka- dar beceriksız bir uygarlıgı bılinçlendirmek on- lara düser. Kimse geleceği bılmez. ama herkes geçmışi öğrenebılır. Hatta, geçmiîji tanıma ıstedi- ğinı duyabilir. Gerıde kalan kültürü. olavlara en- deksli değıl de Mnırlan yok edılmıs.. kişisel oldu- ğu kadar kolektıf bir zengınleşmenin perspektifi içinde özümlemek olasıdır. İngiliz tarihçi Norman Stone 'Batı ve Gerisi'nin geleceğini Cumhuriyet 'e yazdı Her şey çokkarmaşık ve zor O ncelen Cambridge'de "Avru- pa'nın Yaydması" adında bir tarih sınavı vardı. Daha sonra bu sına- vın adı "Avrupa ve Daha Geniş Dünya" olarak değiştirildi. Şım- dilerde ise bu sına\ "BaüveGeri- sPolarak biliniyor. Bu, benim içın yaklaşmakta olan yenı binyıl hakkında yazabileceğim uygun bir konu oldu. Batı \e Orta Avrupa, geçen yüzyı- lın basında çok yaratıcı bir devre yaşadı. Zaman zaman yüzyıllann ve binyıllann bitip yenilerinin başladığı dönemlerde. acaba özel bir şey mi var diye düşünürüm. Çünkü, örneğin. 1900'lerin ba- şında siyasadan matematiğe kadar pek çok bırbi- rinden farklı konuda yeni düşünce ve buluşlann ortaya atılmasının, yeni yüzyıla nasıl şekil \erdi- ğını \e bu >enı görüşlerin nasıl artan bir heyecan ile kabul edildiğini görmek, biraz garip geliyor. Hepsi gerçekten yeni. hatta pek çoğu çarpıcı idi. Melodisiz müzik, anlamsız resim, birleşen para- lel çizgiler. ahlak kurallannı tanımayan insanlar. Freud'un 'Rüyalann Açıklamalan'eseri 1897'de yayımlandı, Lenin, Bolşevık Partisi'nı kurdu. 1908'de Einstein, Görecelik Kuramfnı buldu. Schoenberg, Picasso ve başka benzer "Ukler" ay- nt kısa zaman dıliminde ortaya çıktı. O zamanlar yaşayanlann çoğu bu olup bıten- lerin farkındabile değildi. Batı'da, ancak 1960'lar- da, ikı kuşak önce yaşamış birkaç Avrupalının dü- şünceleri büyük kitleler tarafından kavranabildi. 2000"li yıllar neler getirecek° Bu, zor bir soru, çünkü her konu öylesine zor ve karmaşık ki, in- san beyni değil hepsini, bir tekini bile tam olarak anlamakta güçlük çeker. 1900"lerde iyi eğitimlı bir Orta Avrupah; matematik. tarih, çeşitli yabancı diller ve felsefe ile tanışmış olurdu, bir konu di- ğerine katkıda bulunurdu. Keynes'in ders verdiği ilk yıllarda Cambridge'de iktısat eğitiminde fel- sefeye, mantığa. matematiğe önem \erilirdi, bu eğitımin bir de çok önemli bir ahlaki yönü vardı. Avnı şey Heidelberg'de Max VVeber'ın okuttuğu felsefe için de geçerliydi. O günlerde insan bey- ni pek çok konuya egemen olabıliyordu. Bir ko- nu hakkında basılan bütün eserler elde edilebili- yordu. Işler artık böyle yürümüyor. artık bir eki- be gereksinimimiz var. Eğer ben gelecek hakkında araştırmalar yapan bir ekibin başında olsaydım ve bana siyasi orga- nızasyonlarla ilgıli ne gibi yeni fikirlerin gelmek- te olduğu sorulsaydı, pek iyimser yanıtlar \ere- mezdim. Binyıl kadar önce Avrupa, barbar bir toplum olarak kabul edilirdi. Ama bu yargıyı de- ğiştırmek içın çok büyük çaba harcadı. Daha dör- düncü Haçlı Sefen zamanında Bizanshlar. Kons- tantinopol'ü ele geçirdiklerinde. geri kalmış Franklann onca güçlü bir teknolojiyi nasıl ürete- bildiklerine şaşırmışlardı. Onlar, gelişmiş ağır zırhlar içindeki kara cahillerdi. Kilıse, dünya ça- pında egemenlik kurmak istemesine rağmen asla teokrasiyi kuımadı ve feodalizmde serfler olma- sına karşın bazı haklar tanındığı için asla kölelik olmadı. Aynca Avrupa'da krallıklar ve şehır dev- letleri sık sık birbirleri ile savaşırlardı. öyle bir uy- garlığın büyük bir despotizmde olabileceği kadar güçlenebileceği beklenmezdi, ama öylesine güç- lendi ki. iki büyük rakibini. tslam ve Çin uygar- lıklannı geride bıraktı. Avrupa'nm kuzeybatı bölümü, Amerika ile sı- kı bağlar içinde olan Hollanda ve tngiltere gibi Protestan ve Atlantik kıyısı ülkelerinde siyasi is- tikrar, güç, refah ve bağımsızhk garip bir biçim- Portre Dgi alanı Avrupa ve Rıısya tarilıi 1941 yıhnda tngiltere Glasgovv'da doğdu. Glasgovv Akademisi'ni ve Cambridge'i bitirdi. 1962-65 yıllan arasında Viyana ve Budapeşte üniversitelerinde araştırmacı, 1965-1984 yıllan arasında Cambridge'de Rus ve Avrupa Tarihi Bölümü'nde okutman olarak çalıştı. 1984'ten bu yana Oxford"da modern tarih profesörüdür. Norman Stone'un başlıca eserleri şunlardır. •Hhler' 1980'de yayımlandı 'Değişen A>Tupa' 1983'te yayımlandı *Öteld Rıısya' 1990'da yayımlandı. Norman Stone de kaynaşmıştı Genellıkle bu saydıklarımız bır- biri ile bağdaşan özellikler değildir. Polonya tari- hine bakınca göreceğimız gibi bağımsızhk arayı- şı ülkeyi kaosa götürür. Ama Atlantik kıyısı ülke- lerde devleti temsil eden kurumlann çalışması ile de\let gücünün sınırlandınlmasıyla refah ve dü- zen sağlanmıştır. Francis Fukuyama, genış çapta aşağılanan kıtabında. özet olarak tanhin büyük ha- reketler döneminın kapandığını söylemıştir: Her- kes Atlantik insanının yerel bir kopyası olmalıdır. Atlantik kıyısında olmayan ülkelerde Ingiliz mo- delini temel alan liberal devnmler bakımından kabaca böyle oldu. 19. yüzyıhn ortalannda Gü- ney \e Orta Avrupa'ya bu uygarlık ulaştı. Hatta Japonya'ya kadar vardı. Genç Türkiye, bunun baş- ka bir versıyonunu uyguladı. IAvrupa aydmlanması dünyayı saracak mi? Amerikan Marksistı Barrington Moore'ın de- diği gibi. otokrasi ve kapitalizmin birleşmesin- den pek çok yerde faşızm doğduğu için, bu dev- rım yan yanya başarıh oldu. Fakat arkasında Amenka'nın gücü olduğu içın tkincı Dünya Sa- vaşı'ndan ve şimdi Soğuk Savaş'tan sonra Rus- ya'nın içlerine kadar ulaşarak iyice yerleşti. Yir- mi bırinci yüzyılda Avrupa aydmlanması, Ame- rika'nın küreselleşmesine bağlı olarak bütün dün- yayı saracak mı? Liberalleşme de\ nmlennın sorunu. başanlı ola- bilmeleridir. Avrupa ve başka yerlerin tarihinde, küçük ve orta büyüklükte ülkeler toplumsal iliş- kilerdebaşanlı olmuşlardı. Rönesans ltalyası'nda. Hollanda'da ve Bizans'ta bu konuda üç sorun çık- mıştı: Birincisi zenginlik ve refahın daha az zen- gin. ama asken bakımdan daha güçlü komşu ül- kelerde kıskançlık \e hırsa yol açmasıydı. Aynca zenginlik ve refahın toplum üzerinde bozucu ve zayıf düşürücü bir etkısi oluy ordu. Çünkü zengin zümreler kendi aralannda bölünüyorlar ve başka ülkelerle ışbirliği içıne ginyorlardı. Paranın, ku- şaklarboyu, ailelerin çöküşune sebep olması, Av- rupa'da sık görülen bir gerçektır. Batı toplumlan. nüfus azhğı sorunu yüzünden ve kendi insanlan pis ışlerde çalışmaya istekli ol- madıklan için, göçmensız ayakta kalamazlar. Bu sebepten her Batı toplumu. göçmen nüfusun bir kısmı. toplumun a)t tabakalarına yerleştığı için bazı toplumsal sorunlarla karşı karşıya kalmak- tadır. lşte bu nedenler yüzünden yeni Avrupa ıçın pek iyimser olamıyorum Belki, eğer Avrupa. ABD gibi tek ve büyük bir devlet olabilirse du- rum daha ümit vencı olabilir. Ama bu, Avrupa'nın doğasında yok. Kıtanın büyüklüğü, bırleşmesın- den çok. bölünmesinde yatmaktadır Ülkeler re- kabet halindedir. Zamanımızda oluşan neredeyse hiçbir buna- lımda Avrupa iyi bir çözüm üretemedi. Körfez Savaşfnda böyle oldu ve şimdi Bosna içın de du- rumun değişeceğine inanmıyorum. Parmağınızı haritanın üzerine koyup işte burada Avrupa iyi bir iş yaptı diyebilir misıniz? Dokunduğu her konu. ortak tanm politikası örneğinde gördüğümüz gi- bi bürokratikleşıyor ve bozuluyor. Abba Eban'ın dedıği gibi. ulusal hükümetler bu kanşık ortam- da zaten yeteri kadar kötü durumda ve bütün se- çenekleri tüketmeden doğru yolu bulamıyorlar. Bosna'da yaşanan felaketler. bu konu için iyi bir örnektir. Benim deneyimlerime göre Ingiliz diş politikasının son elli yıl içindeki en kötü zaman- lan, Süveyş Kanalı ile ilgilı olayları ıçıne alır. Belki Almanya (ve Türkiye) daha aktif ve etkı- li bir rol alırlarsa durum farklı olabilir. Ama bu. gerçekten olabilir mi? Her iki ülke kendi ıç sorun- lan ile öyle meşguller kı. yabancı ülkelerin mu- halefetini uyandırmayahiç istekli değiller. Türki- ye. Avrupa ile bütünleşmeyeheveslı vesıkı bir bir- likteliğe girmesi, kendisı ıçın doğru olabilir. Ge- lecek kuşaklan düşünürsek, Türkıye daha da ıler- leyen bir ülke olacak, acaba gerçekten Avrupa ile sıkı bir birleşme içinde olmak, işıne gelecek mi? Hepsinin ötesinde Avrupa'nın. önemli bir diş ti- caret açığı ile ekonomik büyümesi yavaş adımlar- la ilerlemekte. Türkiye'nın büyüme hızı Avru- pa'nmkınden daha yüksek. Okyanus ötesı ülke- lereaçılan Ingiliz ekonomisı, Avrupa'nın gelişme- ye devam eden en önemli ekonomisidir. Marga- ret Thatcher'ın liberalleşme devrimlerinin bazı sınırlan vardı, ama gelecek yirmi yıl içinde geri ödenecek yabancı kaynaklı sermayeye çekicı gel- mişti. Eğer bu liberal devrimler Avrupa Bırlığı yasalanna bağlı kalmak zorunda olsaydı. hiç ger- çekleşemezdi. NATO'nun doğu kanadı olarak ve serbest ticaret bölgesi olan Avrupa'nın tek bir Av- rupa devleti çatısı altında bırleşeceği. ufukta gö- rülmüyor. Fukuyama, serbest pazann genel ola- rak kabul edileceğıni önceden tahmin ederken ne kadar başanlı idı? Eskı Yunan'dan bu yana pek çok yazann yaptığı gibi demokrasıye saldırabilı- riz. Ama şimdilerde demokrasinin karşıtı olan ko- münizmın ve faşızmin ideolojik ıçeriğı yok. 1900'lerde her ikı fikrin kendi teorisyenleri var- dı, ama şimdi onlan nereden bulacağız? Fukuya- ma haklıydı: Ülkeler ekonomik gelişmelerinde belli bir seviyeye ulaştığında. demokrasi ve ser- best pazar için uygun bir formül oluşabilmekte- dir. Orta Av rupa v e Rusya bu seviyeye erişebilecek mi? Bu noktada önemli bir tarihi bölünme yeni- den önem kazanıyor. Batı Hıristiyan geleneğine sahip ülkelerde demokrasinin iyi yürüdüğü dik- katı çekiyor. Polonya, Slovakya ve Hırvatistan'da Katolik geleneği hüküm sürer. Bohemya ve Ma- caristan'da ise büyük çoğunlukla Katolik. ama yer yer Protestan geleneği hakimdir. 18. yüzyıldan bu yana bu ülkelenn tarihine göz atarsak ne denli güçlü olduklannı görürüz. Bu ülkeler 19. yüzyı- hn ortalanndan itıbaren kendılerini ve başkentle- nni yeniden oluşturarak 1914'ten sonra durgun taşra şehirlerinı, büyük Avrupa şehirlenne dönüş- türdüler. 1945'ten önce kım. Macanstan'ın Ja- ponya'dan daha çok Nobel ödülü kazanacağını tahmin edebilırdi11 IHer şeye Urden bakınca durum parlak göranmüyor Parlamentonun. demokratik seçimlerin ve hu- kuk devletınin yürürlükte olduğu ülkelerle Orto- doks geleneğinin hüküm sürdüğü ülkeleri bir kar- şılaştıralım. Farklar açık bir şekilde görülmekte- dır. Ortodoks geleneğine sahip ülkeler arasında Romanya, Ukrayna, Sırbistan ve Rusya sayılabı- lır Temsilcilı demokrasi tam gelışmemiştir. Ko- münızmden aynlmak zor gelmiştir ve seçmenle- rin büyük çoğunluğu suçu komşu ülkelere, azın- lıklara veya Batı'ya atmaktadır. Rusya, her za- man Batı'nın kuvvetle etkisi altındaydı ve bu an- lamda Batı tipi kurumlann Rusya'ya özgü versi- yonlannın oluşturulması her zaman gerekecektir. Zamanımızda Batı tipı anti-demokratik bir ıdeolo- ji yokrur ve tanh boyunca da Avrupa kökenli bir antı-demokratık gelenek uzun ömürlü olmamış- tır. Hıçbır tarihçi. Rusuygarlığı gibi güçlü bir uy- garlığı yok sayamaz. Sibirya ve Uzakdoğu, Japon- ya'nın yörüngesıne sürüklendiğı için böyle bir şe- yın olası olduğu bir an düşünülebilir. Rusya'nın gerçek bir demokrasi içinde bir arada kalması şüpheli olduğu halde gerçekten bütünüyle parça- lanacağını hayal edemiyorum. Her şeye birden bakınca durum pek parlak gö- rünmüyor. Zaman zaman Talleyrand'ın Fransa'da devrim öncesi rejimin son günleri hakkında söy- lediklerini hatırlıyorunv. O günleri yaşamayan Do- uceurde vtvre'in (Yaşamanın Tadı'nın) ne oldu- ğunu anlamaz. 1980'lerde komünizmın son gün- lerinde de aynı şey geçerli idi. Zorbalık hakimdi ve zulüm vardı. Zulüm her şeyden daha canlı idi ve dünyanın ortaya yeni çıkan sorunlarla yüz yüze gelmesini önledi. Douceur de vivre deyiminı çoğumuz. 1980'ler için gerçek anlamı ile kul- lanamayız, ama olacaklarla kıyaslarsak o zaman- lar douceur de vivre vardı dıyebilınz. BİTTİ POLİTİKAVEOTESI MEHMED KEMAL Okuyana Vay Limin... Bizim lise dönemimizin ünlü ve unutulmaz edebiyat öğ- retmenleri vardı, Şükrü Kurgan da bunlardan biriydi. Be- nim öğretmenim olmadı ama okuduğum lisede (Ankara Lisesi) öğretmendı. Bir masal ecesı olan Muhsine Heli- moğlu Yavuz'a Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde ho- calık etmiş. Şükrü Kurgan'ın özelliği güzel masalları an- latmak, Muhsine Yavuz'un özelliği de bu masalları bir ki- tapta derlemek. Basılmış birçok kitabı var. Kısanın kısası bir masal şöyle: "Padişah birgün müneccımbaşını çağırarak, çocukla- nndan önce mi, sonra mı öleceğini sorar. Müneccim, uzun uzun yıldızlara bakarak, 'Padişahım' der, 'Senin ömür çizgın oldukça kısa gö- rünüyor. Çocuklarından önce öleceksin.' Bu fala çok öfkelenen padişah cellatları çağırarak, 'Vu- run şunun kellesini' der. Padişaha da ölümü merak olur, öteki müneccimi çağı- rır, ona sorar. Ikinci müneccim neyi, ne zaman, nasıl söy- leyeceğini bilen bilge kişilerdenmiş. Hersabah ayna kar- şısında diline yalvanrmış. 'Ey dil, ulu orta konuşarak beni yabancılara rezıl etme! Hertürlü kaza ve bela, dilini tutmamaktan gelir. Bana di- limi tutacak gücü ver!' Müneccim, başını göğe çevırmış, uzun uzun yıldızlara bakmış, gördüklennı şöyle özetlemiş: 'Padişahım sız çok mutlu bir insansınız. Tanrı sizi çok seviyorolmalı ki hiçbir çocuğunuzun ölüm acısını görme- yeceksiniz.' Padişah, bu sözlere çok sevinir, müneccimi ödüllendi- rir ve müneccimbaşı yapar." Münecctmlerden biri 'çocuklanndan önce ölmeyecek- sın' diyor, öteki 'evlat acısı görmeyeceksin'. Ikisı de aynı kapıya çıkmıyor mu? Masal bu!.. Bundan dört, beş yıl önce llhan Selçuk'la Dıyarbakır'a kitap ımzalamaya gitmiştik. Ikimız de eski dostların hatı- rını kıramamıştık. Muhsine Helimoğlu Yavuz'u bu gidişte tanımıştık. Dıl-Tarih'ten Dıyarbakır'a sürgün gitmışti. Sür- günlüğünde boş durmamış, masallar derlemiş, masal kı- tapları yazmıştı. llhan Selçuk, otelde, dostlarıyla söyleşir- ken Muhsine de bana özel arabasıyla Diyarbakır'ı gezdir- mişti. Yıllar sonrası kenti bu kadar yakından ilk kez görü- yordum. "Koca bir Paris olmuş" diyorlardı, doğrudur. Ahmed Arif'in dizelerinde övdüğü Diyarbakır Kalesi yerlı yerındeydi. Örsan Öymen'le konyak ıçtığımız otel de. Haber saldık, geldı köyünden, Veysel Öngören. Bir özelliği daha kentın dört bir yanı asker doluydu. Şaır Ih- san Biçici'nin şiırini okuduk: "Vay Limin." Bir masal ecesı olan Muhsine bacımız sürgünden dö- neli çok oldu. Dergılerde ve gazetelerde (Cumhuriyet) ya- yımladığı yazılarını bir kıtap yaptı. Adı: Arada Bir. Bunla- ra Arada Bir değıl, Hepsı Bir demeli. Çünkü derii toplu ol- muş. Bu yazılara Aziz Nesin'den bir söz istemiş. Ne ça- re kı Aziz'imin gözleri görmüyor ki. O da gönül yazısı yaz- mış. Muhsine bacı tutmuş özel bir not düşmüş: "Ayşe'nin ve sizin, 31. sayfadakı 'Vay Lımın'i özellikle okumanızı rıca ediyorum." Okuyorum. Kitap Dıyarbakır efsaneleriyle dolu; Anahtarı da Muh- sine hocadadır. Meraklısı okur! BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Hastalara kaynatıla- rak içirilen pekmez. yağ ve baharat kanşımı. 2/ Dıştan gelip bir şeyde bel- li bir değişiklik yapan iş ya da bu işle ortaya çıkan durum... Kuzu sesi. 3/ Tabut... Mera. 4/ Aya- küstü içki içilen meyha- ne... K.ayınbirader. 5/ Taklit, sahte, kalp. 6/ Yapraklan salata gibi ye- nen kokulu bir bitki... Genellikle midenin bo- zulmasından ötürü dilin üzerinde oluşan beyaz tabaka. 7/ Belirti... Bir işletmenin ani batışı. 8/ Donuk renkli... Göreceli. 9/ Afrika yerlile- rinin kullandıklan ağaçtan yapıl- mışdavul. YLKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Tahmin. 2/ SüVeyya Dunı'nun bir filmi... Domuz yavrusu. 3/ Sa- ra hastahğına verilen bir başka ad. 4/ Hollanda'nın plaka işareti... Cüretkâr. 5/ Eski Yunan kentle- rinde pazar yeri... Deniz tarafından örtülen, derin ve parçalan- mış koylar meydana getiren gömülmüş vadi. 6/ Dinsel tören ve kurallan... Kaslann istemsiz kasılması. 7/ Yeterlilik. 8/ Güney Anadolu'da bir dağ... Bir nola. 9/ Kültür... 1958-1968 yıllan arasında İstanbul'da yayımlanan haftahk haber dergisi. Y A Y I N H A K K I C u m h U r İ y e t ' E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I M L A N A M A Z miFSAK scnaiLEn 1O. ISTANBUL FO 1 KASIM - 34 TOĞRAFG 3 KASIM 1994 PROGRAV ^ « . JL,—. FRANStZ KULTUR MEftKEZI F > n , t 2 XaB.m 1c Kaar k F O ° • Z * ^ 'OIOO*»»*: UMM1 OCNMCOt B~fO& , a w LZZETKCnKMA FtefeSl SEVtT ALJ *K t a UwMw Orı 1Wıın» 5 Ka*^ leıtna,^ Cı»nfiL»>ye( Döoem. KADlN" FotoğraHan S«« 1 3 ^ n , ,9 K.K»m MENMCT YUffTKUMAM B w ı h , o . _ _ PIER ALBEFTO CUCMO R»fc> s. * Ka»-n MCNH AKOOut. TAHIROM i a KAMh. RRAT , a M AFSM3, AMFAO, **«J, MİBFOC. , „ PB.IN VH.MZEIJ srr •>*m 1 M M 1 S«M İ ÜNLERİ BMdyM S n t GıHn«ı/tnnl 1 30 nat r^ıını /AUW • OO r* S«Mt rrılım / T^ifiı T 00 hltHı ' ÇdntMrtıM) 1 » I 3 O Cmi*ı Bmoğiu 1 3 O r* S O T « Oaten» / T«fc*«n 13O M U m / MutMr • 30 iafc.*-ıcp S«n«t M«rtwı>' v*&t KulTur MvricsB 110v> 1930 Ku*ıx M n t ı u • 3Ov* 1»3O KuMur M*rfc#B 9 3Ov* 19 30 KÜHLI MarfcsEİ ICulH» **mru*B KL*UT Marl<«cı * 3O *t 19 30 > 3 O K * 1 9 3O «.i^v* M«rtıaıı » 30 v» 19 3O KUtı*' M M . C 30 v* 1« 30 Tafcvm MtMm Tafcsım Tak>"n KONFERANS PANEL SAATt KALf*OtL KAYfc ^r»grfHM S *« " °° ÇAĞDAŞYAYINLARI *°^£fl*'*. Gazi M. Kemal Atatürk "'<*$ SÖYLEV I I I B«. Hw.:H.V.Ve!ıdedeoğk) r t, • » ^ v ı-L- 150.000Tl.(KDViçinde) Cumnurıyef Kıtap Kulubu Çağ Pazarlamo A.S. TörKocagı Cad. 39/41 (34334) Cagaloglu-lstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle