25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7AĞUST0S1993 CUMARTESİ DIZI BEYAZ RUSLAR Haraşo'dan Nataşa'ya BERAT GÜNÇIKAN (Güncel fotoğraflar: SUAT KOZLUKLU) Baskırken... Bir yüzyıl. dünyanın yaşblığına bakîldığında, ufak, önemsiz bir zaman parçasıymış gibi görünüyor. Oluşumundan bu yana geçen çağlar da hesaba kaülacak olursa, bir yüzyılı önemsemeyesi geliyor insanın. Ama yirminci yüzyıl ve yaşananlar buna izin vermiyor. 1900'lerin başı. Savaşlardan gözgözü görmüyor. Türkiye, bu toz duman arasında Cumhuriyet'in doğum sancılannı taşıyor. Yaralan hala açıkta ve kanıyor. Aynı yıllarda. kuzeyde de başka kanlar akmakta. Orada da yaşanan doğum sanası. Doğacak çocuktan korkanlar kaçmanın yollannı anyor. Bulunan yol, onlan îstanbul'a atıyor. 200 bin Beyaz Rus. Amaçlan bu değil ama varlıklannın kokusunu, rengini kentin kültürüne katıyorlar. Yüzyüın sonuna gelindiğinde aynı ulusun insanlan yeni renkleri, yeni kokulanyla gösteriyorlar kendilerini. Tarih, tam da "Bu cumhuriyet eskidi, ikincisini kuralım" diyen seslerin duyulduğu Türkiye'ye denk düşüyor. Bu kez dört koldan geliyorlar. Istanbul, ne kelime. Karadeniz, İçanadolu, Akdeniz... Ne iz bırakacaklan henüz belli değil. Onu ya edebiyat tarihçileri ya da sosyologlar bulacak. Ve kadınlar... îlk gelenlere Haraşo, ikincilere Nataşa dediklerimiz. Bütün günahlan yüklenmek onlara düşüyor. Erkeğin, el kirini marifetten saydığımızdan mıdır nedir, fahişe yaftasını yapıştırmak kolayımıza geliyor. Hatta, hoşumuza gidiyor. Çünkü işin sonunda, sadece kendi okuyacağımız ya da birbirimize okutturacağımız gazetelerin ba^yfalanna, "Nataşa, Türk erkekleri için sapına kadar erkek dedi" gibilerinden geçmek var. İnsanlar, ekonomiler, politikalar değişiyor. Bu değişmeler değil bir yüzyda, yetmiş yıla büe sığıyor. Geriye aslolan, yani hayat kabyor... Bizleri de ey Istanbul ge • y ^ olmabahçe Sarayı'nın önünde bir m I hafiadır demirlemiş bekleyen Caly- m B pso gemısınin güvertesinde sıkıca - * — ^ sanndıklan paltolanyla soğuğa karşı koymaya çalışan yüzlerce kişi, san- dıklar dolusu ekmeğın filikalardan gemıye çekil- mesinı izliyor. Bu ekmeklere, birazdan gemı mut- fağında günlerdır pışirilen tek yemek olan borch çorbası katıklık edecek. Gemidekılere henüz karaya çıkma izni yok. Paylaşılan ya bizi geri gönderirlerse korkusu. Pal- tolann astanna dikilmiş keselerdeki rubleler tek- rar tekrar sayılıyor. iç çamaşırlar arasına gizlen- mış mücevherler kimselere gösterilmeden par- latılıvor Genç dudaklardan dökülen romanslar. kansını ve çocuklannı ya da kocasını geride bırakmış bir yolcunun suraüna çarparak yanm kalıyor. Bu yolcular. 1917 Ekım Detrimi'nde ve son- rasında. Rusya'da Çarlık düzenını savunmak üzere bir araya gelmiş "karşı devrinı" ordusu- nun, devrim sonrası Rus>ası'nda yeğlenen adıyla Beyaz Ordu'nun kılıç artıklandır. Tann ve Çar adına savaştıklan uçsuz bucaksız Rus steplerinde kimı kez Anıiral Kolchak'ın. kimı kez General Vrangel'in komutasında oradan oraya savrul- muşlar \e Budyenı'nın efsaneleşmış kızıl süvarile- rinin önünde İcaça kaça sonunda Odessa ve Si- vastopol limanlanndan kalkabilen gemilere ka- pağı atmışlardır. Kızıl Ordu"nun kılıçlanndan kerlen, gemilerle Karadeniz'i geçer ve Boğaziçi'- ne demir aıarlar. Uzun süren bir savaştan yenik çıkmışlığın acısıyla, hastalık, yokluk içinde. pek neşeyle karşılamaz İstanbuîlu. bu yeni konuklannı. Hı- sarlannda işgal ordusunun bayraklan sallanan, sokaklannda Senegalli. Hintli. Cavajı sömürge askerleri. gaydalı İskoç kıtalan gezen İstanbullu- lann üzerindedir yıkılan imparatorluğun yükü. Savaş zengınleri Şişli'de, Nişantaşı'nda bu çok uluslu. bu kozmopolit toplumda "Türkler"! tem- sil ederken, onlann payma Fatih. Aksaray ve ke- nar semtler ve yoksulluk düşer. Gerçi. Beyoğlunun, Tepebaşı'nın. Boğaz yah- lannın neşesi kesilmemiştir hiç. Ama işgal İstan- lu'nda bu neşeyı yaşayanlar işgalciler ve bu iş- galden hiç de rahatsızhk duymayan hatta keyfıni çıkaran, hatta kesesini dolduran levantenlerdir. Rusya'dan kaçıp gelenlere. sabık ordulannın adından esinlenerek bir ad yakıştınlır: Beyaz Ruslar. Beyaz Ruslar'a da önce işgal İstanbulu'nun tuzu İcurulan, levantenler, Hristiyan azınlık ve iş- galciler sahip çıkarlar. Musevi OrAhaim Hasta- nesi, Hahambaşı Becerano, Yugoslav Sefareti, Bulgar Hastanesı. İtalyanlar. Amerikalılar. İngi- lizler ve Fransızlar tedaviden bannmaya, ışten, yemege tüm olanaklannı seferber ederler. Hilal-ı Ahmer Cemiyeti de rnerkezi Pariste bulunan Fransızlar Kadınlar Birliği ile Cenevre Kızılhaçı'n- Ukrayna'nın Harkoff kentinde bir pazar günü. Timçenko ailesi. birlikte çıkılmış bir gezinin anısını sonsuz kılmak istiyor. Yıl 1908. Çok değil. on iki yıl sonra, kimileri ölecek. kimileri öldürecek, kirai- leri de başka topraklara vuracak kendini... paçayı kurtanp gemilere doluşan Beyaz Ordu su- bay ve askerlerinin yanısıra gemilerin kamara- lannda, üklım tıklım dolu güvertelerinde bınler- ce. belki de yüz binlerce Rus aristokratı, papaz, büyük toprak sahıbi. onlann arasına kanşıvermiş orospular ve macereperestler bulunmaktadır. Hepsmin kaderi daha 1916'larda bellı olmuş- turaslında. 1916"lann kayn'ayan Rusyası'nda... Bınncı Dünya Savaşı'nın ortasında, Çar Nikola"- nın ordusu Karpatlar'da Macarlar'a, Alman- lar"a, Türkler'e ve Avusturyalılar'a karşı savaş- maktadır. Aynı tanhlerde Petrograd'da. Mosko- va"da. yüzyılın başından bu yana adım adım iler- leyen sosyalist hareket artık ^ _ ^ _ ^ ^ ^ _ gücünü göstermeye başlar. Bu iki kentte devrimci baş- kaldınlar birbirini ızler. Çar Nikolanın cephe gerisinde tuttuğu birliklerinin gücü yetmez bu isyanlan bastı- rmaya. Çarlık sarayı. grevle- n zor kullanarak, işçıleri iş- ten çıkararak kırmaya çaba- lar. Ama bu kez de işçıler "ek- mek, ekmek!" diye yollara dökülür. Çar.askerlenni cepheden çeker. Ama bu hem kendısınin hem de aile- sınin Bolşevikler'in elıne düşmesini engellemez. Çarlık yönetiminin alaşağı ^ _ _ _ edılmesi bitirmez savaşı "Ya- kalanırsak kızıllar bizi öldürür" korkusu, öte yan- dan kimilerinde Çar'la olan kan bağı, kimilerinde çarlık düzenine olan göbek bağj Beyaz Ordudan geri kalan askerlerden bir Gönüllüler Ordusu'nu yaraur. Kızıl Ordu'ya karşı Sibirya, Baltık ve Don bölgesini elinde tutan bu iki ordu. zaferden, Çar'ı ve ülkeyi kızıllardan kurtaracaklanndan emindirler. Çünkü, devrimcilere karşı ABD, Fransa ve Ingiltere'den destek almaktadırlar. 18 Temmuz 1918'de Çar ve ailesi tutuklu bulunduk- lan Ekaterinburg'da kurşuna dizilirler. Bu, Be- yaz Ordu'nun cesaretını kırar, Sıbirya'da üslenen General Kolchak"ın öldürülmesi ıse yıkımlan olur. Bolşeukler'in, son kalelen olan Kuzey Kaf- kasya'yı ele geçirmesiyle tek bir çareleri kalır: Kaçmak ! General Nıİcolaievich VVrangel'in ko- mutasmdakî "yenilmiş" Beyaz Ordu'nun son as- Geminingüvertesinden, korkuyla bakıyorlar. Ekim Devrimikaçkını, Çar Nikolanın Beyaz Ordusu 'nun kılıç artıkları bunlar. Aristokratlar, papazlar, büyük toprak sahipleri, müzisyenler, ressamlar, orospular ve maceraperestler... İstanbul, onlan da esirgeyecek. dan gelen destekle gerçekleştirdiği "Halk Çor- bası Kampanyası"yla bu seferberliğe katılır. Bir hastane kurmak isteyen Rus Beyazhaçı'na da para ve battaniye kampanyasıyla destek olur. Sir- keci'de Kızılhaç"ın girişimleriyle açıkhava kantini kunılur, dokuz ayn noktada beslenme merkezle- ri oluşturulur. Gelenler kimi kaynaklara göre kırk, kimi kaynaklara göre de iki yüz bin kişidir. Berlin'de 1938 yılında yayımlanan. Alman asıjh Rus Sergius Runge'nın yaşamını arüatan "Bir Yabancının Hikâyesi" adlı kitaba göre, 1920'de İstanbul'da kırk yedi bin Beyaz Rus vardır. Karl Fnedrich Borce'nin kaleme aldığı anılarda, Run- ge, Boğaz'da demirleyen Kor- nilov isımli gemide on dört gün bekledığini, bir Türk de- nizcınin yardımıyla karaya çıktığını anlatır. Izinsiz kara- ya çıkanlar, Gelibolu, Limni veÇatalca kamplanna gönde- rilir. Runge, parası tükenene kadar Hotel Osmania'da kalır, sonra da soğuğa karşın sokaklarda yatıp kalkmaya başlar. Çaresizlikten Fransız lejyonuna yaalır. Aynı tanh- lerde aynı koşullara paylaşan on beş bin Beyaz Rus daha lej- yonerhği seçmiştir. Kamplar sadece Gelibolu. Limni ve Ça- ^^^_^^^_^ talca'yla sınırlı değildir. Bir bölümü de Heybeliada ve Erenköy'e gönderilir. Jak Delon'un "Beyoğlu'n- da Beyaz Ruslar" isimli kitabında, 14 Aralık 1920'de, 7802'si yarah ve hasta 118.%3 göçmenin Moda kıyılanna ayak bastığı yazar. Bunlann bü- yük bölümü Gelibolu'ya, Don Kazaklan Hadı- mköy'e, Kuban Kazaklan Mudanya'ya, yaralı- lar Pire limaruna yerleştirilir. Kazaklar, daha sonra Limni adasına gönderilir. Kamplarda ya da bulabildikleri başka yerlerde de kalsalar )920'lerde iki yüz bine yakın Beyaz Rus için İstanbul küçük bir kenttır. O tanhlerde nüfusu altı yüz binden fazla değildir. Böylesi bir kentin tüm Beyaz Ruslar'a yaşam planağı sağlayamaya- cağı ortadadır. Bunun için İstanbul sadece bir ilk duraktır çoğu Beyaz Rus için. Başta Yugoslavya olmak üzere Bulgaristan, Fransa, Kuzey-Güney Amerika ile Çekoslavakya'ya göçler başlar. SUNUŞ ÖZGENACAR Kuzey komşumuzda dünyayı sarsan iki devrim yaşandı. Birindsi yüzyılımızın başında, ikincisi ise sonunda... Birincisine "kızıl" devrim denildi... ikincisıne ise "beyaz." Her iki dönemde de uluslararası diplomasi, siyasal, ekonomik, toplumsal ve bireysel olaylar birbirine girdi... Dünyayı sarsan her iki deprem de Türkiye'yi ceşitli biçimlerde etkiledi. • İlk devrimde kimileri Avrupa'ya özellikle Parrs'e gittı, kimileri de yeni dünyaya, Amerika'ya kapağı atabildi. Bu arada önemli bir göç dalgası ise İstanbuTa vurdu. Yanlannda yükte hafıf, pahada ağır ne varsa getirdiler. Yüksek kültür düzeyindeki bu soylu-zengin insanlann trajedileri, çoğunlukla dillerini bilmedikleri bu yeni ülkelerde değişik biçimlerde sürdü. Bazılan mesleklerini sürdürebildi, bazılan çok düşük işler yapıp ekmek parası kazanmaya çalıştı. Doktor belki tabipliğini yapabildi, ama bir dük barlarda piyano calarak ya da garsonluk yaparak yaşamını kazandı. Hiç kuşkusuz "Beyaz Ruslar" gittikleri ülkenin bilim, kültür, sanat. eğlence ve gastronomi dünyasını etkilediler ve renk katülar. "Kızıl" devrimin bu "Beyaz Ruslar"ı da hiç kuşkusuz o günkü İstanbul'un ekonomik, toplumsal, sanatsal ve bireysel yaşamını büy-ük ölçüde etkiledi. En güç durumda kalanlann kadınlar olduğu tartışma götürmezdi. Satacak mücevherleri ya da ikona tablolan bulunmayanlar, sermayeyi tüketenler -Paris'te olduğu gıbi- İstanbul sokaklannda da kendilerini sattı. O dönemde "Beyaz Rus" kadınının İstanbul'daki adı "Haraşo"ıdi... "Haraşo" aşağı "Haraşo" yukan... • Komşumuzdaki "heyaz" devrim, süper güç "Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birtiği"ni paramparça edince, bu kez yüz- yılın başındakine ters düşen olaylar yaşanmaya başlandı. Komşudaki "kızıl Ruslar" kendilerini bu kez bambaşka bir ortamda buldular. Seyahat özgürlüğünün getirdiği serbest pasaport alma kolaylığı, başka ülkelere gitme olanağmı yarattı. Ancak bu kez satılacak ne mücevher ne de ikona vardı. Türkiye'ye komşu ziyareti, önceleri bavul ticaretiilebaşladı. Daha sonra, paralı esmer Türk erkekleriyle sanşın "kızıl Rus" kadınlan arasındaki arz talep, fuhuş pıyasasında buluştu. "Kızıl Ruslar"m göç dalgası, önceleri Hopa'dan Edirne'ye sonra aşama aşama Anadolu'nun derinliklerine yayıldı. Yüzyılımızın başındakı "Haraşo" unutulmuş, yerini "Nataşa" almışü. • Üç yıl önce bu olayı incelemeyi kafama koydum. Hafıften hafıften ön araştıraıalara başladım. Önce gazeteden aynlmam. sonradan yeni görevime başla- mam nedeniyle bu konu üzerinde artık çalışamayacağımı anladım. Ama "Beyaz Ruslar" ve "kızıl Ruslar" gerçeği de yazıl- mabydı. İster "Haraşo" olsun, ister "Nataşa" olsun herikisinde de aa çeken Rus kadmıydı. İster yüzyılımızın başında, ister günümüzde, en çok aa çeken bir başka kadın daha vardı. O da Türk kadınıydı. Yuvası yıkılan, dışlanan, küçümsenen Türk kadınının acısı da büyüktü. Her iki dönemde ortak nokta "fahişelik"ti. Aa çekenler ise Rus ve Türk kadınlanydı. •¥• Genç arkadaşlanmızdan BERAT GÜNÇIK.\N'a konuyu anlattım. Bir kadın gözüyle bu olayı inceleyebilir miydi? Berat, önce İstanbul'da ön araştırmalar yaptı . Sonra Trabzon, Rize, Artvin'e gitti. Türklerle ve Nataşalaria konuştu. . Nataşalaria birükte ve onlann otobüsleriyle Batum'a gecti. Soçi'den, Sibirya'da Omsk üzerinden Kiev ve Odesa'ya uçtu. Karadeniz'in öte yakasında Nataşalann dünyasını yerinde gördü. Bu gezisinde kendisine foto muhabırlenmizden SUATKOZLUKLU eslik etti. Berat Günçıkan'ın yüzyıhmızm başıyla sonu arasında yaptığı bu tarihsel ve toplumsal yolculuğu anlatan kıyaslamalı yazı dizisini büyük ilgiyle okuyacağmıza inanıyorum. TemePleIdris'in günah keçileri rrabzon pazanna inen taşlı yol, kala- balığa yenik düştü, düşecek. Omuz vurmalar, dirsek sürtüştürmeler in- saıida hal bırakmıyor. Birkaç dilden sözcükler kalabalığın üzerinde uçuşmakta. Kim, neyi, ne kadar anlar, belli de- ğil... Penye, saten, dantellı. işlemeh sütyen ve kü- lotlar, ayakkabılar, halılar. blucinler. battaniye, avize ve deri giysiler pazann Türk esnafının esaslı mallan. Şakır şakır, kaş göz yarmadan Rusça ko- nuşmalannı duyan birkaç kurs, okul bitirdiklen- ni sanacak.. Ruslar'a ait bölümdeyse sargı bezin- den döşemelik kumaşa. sanmsaktan Rasputin votkaya ne ararursa bulunacak. Tütün, porselen ve seramik eşyalar, kaç ayar ol- duğu bilinmeyen gümüş takılar, tanesi bin lira- dan oyuncak kamyonlar, çocuk arabalan ve gü- müş kakmalı bıçaklar. Türkce konuşabilenler sadece Azeriler. Diğer- lerine satüklan malın fıyatmı bilmek yetiyor. Kadın saüalann yanında Türk erkekler. Duvar diplerinde genç kadmlara sokulmuş "ince" mu- habbetlerdeler. Kadın elindeki binlikleri sırala- maya çalışırken kahkahalarla karşılık veriyor er- keğin sözlerine. Bir yandan da sıralanan binlikler. baş ve işaret parmaklann yardımıyla sayıhyor. Da, gözaltında. Kemal'in peşinden Sochi'den Samsun'a gehnenin cezaa bu. Trabzon emniyetinin fuhuşa karşı aldığr'demokratik" önlender gereği sınır dışı edilecek. Kemal'i beküyor. O gelip bu yanlış anlama\ı düzeltecek. Ela'- sının bir orospu olmadığmı anlatacak polislere. yük tüccar, henüz Birleşik Dev letler Topluluğu pazanna sıcak bakamıyor. Uzun vadede yatın- mlar da henüz uzakta. Bunda Rusya'nın da kendi içinde ticareti kuramamasırun etkisi var. Birazce- saret Karadeniz'de ekonomik canlanmayı sağ- layabilir. Bir de Karadeniz'deki ticareti sınır ve kıyıyla sınırlandırmaktan vazgecmek gerekiyor. Kıyı ve sınır ticaretiyle smırlandınlmış olmak, malın sadece bu bölge içinde alınıp satılmasına olanak tanıyor. Bu da paravan şirketlerin işine geliyor. Trabzon Emniyet Müdürü Aydın Genç'ın tu- huşu önlemek için aldığı önlemler alabıldiğıne "demokratik". Yanında yüz dolan olmayan gel- diği gibi geri gönderiliyor. Parası olmayanın Tür- kiye'ye ne için geldiği malum. Yüz dolan gösterip giriş yapanlardan çıkmaz mı fuhuş yapan? Çıkar. Onlar için de alınmış "deraokratik" önlemler var. Ana yollar üzerinde bankatlar kuruluyor. Geçen otomobiller çevrilip, ıçindeki kadınlar indırilıvor. Bunlar, potansiyel fahişe. Ara sıra kanşıklıklar olmuyor değil. Ötomobılden Türk kan-koca ıne- biliyor. bazen özür dılemeler de yetersiz kalıp, sert tartışfnalar çıkabilıyor. Trabzon-Akçabaat karayolunun 20. kilomet- resinde Bölge Trafık Müdürlüğü'nün önünde Sarp kapısı açıldı açılah, Trabzon 'da birşeyler oluyor. Parasızlıktan, işsizlikten pek yakınmıyorlar artık. Kara lahana ile Rasputin votkanın yan yana satıldığı pazarları şenlikyeri gibi. Ruslar'm ticareti iyide şufuhuş olmasa...Güv- enlik güçlerinin fuhuşu önlemeye yönelik "demokratik" önlemleripek tutmuyor. Kıyafetine. fıziğine baktığınızda kim fahişelik yapar hemen anlıyorsunuz. Yanılma payınız yüz- de beşi geçmiyor. Arabayı yanında durduyorsu- nuz kadının. Pazarlık. cimriliğiruz tutmazsa fazla uzun sürmüyor. Eviniz varsa evinize, yoksa bir otele gidiyorsunuz. Eğer riske hazırlıldı değilse- niz, otomobilinizi kent dışına sürüyor. işinizi hal- lediyor, geri dönüyorsunuz. Bu, Karadenizlılerin fuhuşu lanımlayan sözleri. Ticaret olarak getırilen büyük canlılığa karşın kentlerinin ahlaki yönden battığını düşünüyor Trabzonlular. Turizm işletmeasi Ayhan Gedikli, çoluk çocuğunun nzkını orospulara yedirmekle suçluyor Karadeniz erkeğini. Bu erkekier, bütün Rus kadınlannm sekste herşeyi mübah gördüğü- nü sanıyorlar Gedikli'ye göre. Rus kadını bir er- kekle para karşılığı yatmaz. Karadeniz erkeği alışunrsa o başka. Alıştırmış da. Üstelik hiç de rahatsızlık duyınamış. Trabzon'un yağmurlu günlerinden biri. Oğlu Rus bir kadmla ilişki kurup bir buçuk yıllık eşini terkeden konfeksiyoncuyla görüşmek gerek. Nedim Kara, aşk üçgeni hakkında konuşmak is- temıyot. Rus kadınına da oğlunu baştan çıkaran bir yosma gözüyle bakrruypr. Ne aşağılama nede yargılama var sözlerinde. Özel yaşamlann kurca- lanmasına karşı. Ticaret üzerine konuşmayı yeğ- liyor. Bir çıkmaz sokak olan Karadeniz'in Sarp kapısının açılmasıyla tarihi bir şans yakaladığını, kıyı tıcaretinin, ithalaun, ihracaün artık günlük konuşma diline yerleştiğini söylüyor Kara. Bü- Ahlak Şube Müdürü'nün denetiminde arama yapılacak. Saat 22.00"de barikatlar yola koyu- luyor. Akçaabat yönüne gıden otomobiller tek tek durduruluyor. İçinde kadın bulunanlara veri- len emır "Kenara çek". Otomobıl kenara çekılı- yor. içindekiler müdürlüğün bekleme salonuna alınıyor. Kadınlann pasaport, erkeklerin kimlik kontrolü yapıhyor, nereye gittikleri, yakınlık de- receleri sonıluyor. Gitmelerine izin verilen erkeklerden birkaçı iti- raz edecek oluyor: "Bu bayan benim arkadaşım, konuğum. Böyle davranmaya hakkınız yok, se- yahat erme özgürlüğümü engeUiyorsunuz" Asa- yış Şube Müdürü Kemal Ünlüer bu itirazcı er- İceklerden evlerinin telefonunu istiyor. Rus kadın eğer gerçekten konuğuysa ailesinin de haberi vardır. Erkeğin kansından ya da anne- sinden onay ahnırsa vola devam etmelerine izin verilebilir. Erkekler, Onlüer'in bu imalı tehdıdın- den sonra başlan önlerinde müdürlükten aynlı- yor. Kadınlar otomobillere bindirilip Emniyet Mü- dürlüğü'ne götürülüyor. Bir salonda, pasaportu yanında olanlarla olmayanlar birbirinden aynlı- yor. Neden buraya getirildiklerini anlamayaçalı- şanlar. Azeri kadınlann tercûmanlığında polisle- re sorular soruyorlar. Salonda gazetecilerin varlığından huzursuzlar. Yüzlerini kapaüyor, fo- toğraf çektirmekten kaçınıyorlar. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle