Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7AĞUST0S1993 CUMARTESİ
DIZI
BEYAZ RUSLAR
Haraşo'dan Nataşa'ya BERAT
GÜNÇIKAN
(Güncel fotoğraflar:
SUAT KOZLUKLU)
Baskırken... Bir yüzyıl. dünyanın yaşblığına
bakîldığında, ufak, önemsiz bir
zaman parçasıymış gibi
görünüyor. Oluşumundan bu yana geçen çağlar da hesaba kaülacak
olursa, bir yüzyılı önemsemeyesi geliyor insanın. Ama yirminci yüzyıl
ve yaşananlar buna izin vermiyor. 1900'lerin başı. Savaşlardan
gözgözü görmüyor. Türkiye, bu toz duman arasında Cumhuriyet'in
doğum sancılannı taşıyor. Yaralan hala açıkta ve kanıyor. Aynı
yıllarda. kuzeyde de başka kanlar akmakta. Orada da yaşanan
doğum sanası. Doğacak çocuktan korkanlar kaçmanın yollannı
anyor. Bulunan yol, onlan îstanbul'a atıyor. 200 bin Beyaz Rus.
Amaçlan bu değil ama varlıklannın kokusunu, rengini kentin
kültürüne katıyorlar. Yüzyüın sonuna gelindiğinde aynı ulusun
insanlan yeni renkleri, yeni kokulanyla gösteriyorlar kendilerini.
Tarih, tam da "Bu cumhuriyet eskidi, ikincisini kuralım" diyen
seslerin duyulduğu Türkiye'ye denk düşüyor. Bu kez dört koldan
geliyorlar. Istanbul, ne kelime. Karadeniz, İçanadolu, Akdeniz... Ne
iz bırakacaklan henüz belli değil. Onu ya edebiyat tarihçileri ya da
sosyologlar bulacak. Ve kadınlar... îlk gelenlere Haraşo, ikincilere
Nataşa dediklerimiz. Bütün günahlan yüklenmek onlara düşüyor.
Erkeğin, el kirini marifetten saydığımızdan mıdır nedir, fahişe
yaftasını yapıştırmak kolayımıza geliyor. Hatta, hoşumuza gidiyor.
Çünkü işin sonunda, sadece kendi okuyacağımız ya da birbirimize
okutturacağımız gazetelerin ba^yfalanna, "Nataşa, Türk erkekleri
için sapına kadar erkek dedi" gibilerinden geçmek var. İnsanlar,
ekonomiler, politikalar değişiyor. Bu değişmeler değil bir yüzyda,
yetmiş yıla büe sığıyor. Geriye aslolan, yani hayat kabyor...
Bizleri de
ey Istanbul
ge
• y ^ olmabahçe Sarayı'nın önünde bir
m I hafiadır demirlemiş bekleyen Caly-
m B pso gemısınin güvertesinde sıkıca
- * — ^ sanndıklan paltolanyla soğuğa karşı
koymaya çalışan yüzlerce kişi, san-
dıklar dolusu ekmeğın filikalardan gemıye çekil-
mesinı izliyor. Bu ekmeklere, birazdan gemı mut-
fağında günlerdır pışirilen tek yemek olan borch
çorbası katıklık edecek.
Gemidekılere henüz karaya çıkma izni yok.
Paylaşılan ya bizi geri gönderirlerse korkusu. Pal-
tolann astanna dikilmiş keselerdeki rubleler tek-
rar tekrar sayılıyor. iç çamaşırlar arasına gizlen-
mış mücevherler kimselere gösterilmeden par-
latılıvor Genç dudaklardan dökülen romanslar.
kansını ve çocuklannı ya da kocasını geride
bırakmış bir yolcunun suraüna çarparak yanm
kalıyor.
Bu yolcular. 1917 Ekım Detrimi'nde ve son-
rasında. Rusya'da Çarlık düzenını savunmak
üzere bir araya gelmiş "karşı devrinı" ordusu-
nun, devrim sonrası Rus>ası'nda yeğlenen adıyla
Beyaz Ordu'nun kılıç artıklandır. Tann ve Çar
adına savaştıklan uçsuz bucaksız Rus steplerinde
kimı kez Anıiral Kolchak'ın. kimı kez General
Vrangel'in komutasında oradan oraya savrul-
muşlar \e Budyenı'nın efsaneleşmış kızıl süvarile-
rinin önünde İcaça kaça sonunda Odessa ve Si-
vastopol limanlanndan kalkabilen gemilere ka-
pağı atmışlardır. Kızıl Ordu"nun kılıçlanndan
kerlen, gemilerle Karadeniz'i geçer ve Boğaziçi'-
ne demir aıarlar.
Uzun süren bir savaştan yenik çıkmışlığın
acısıyla, hastalık, yokluk içinde. pek neşeyle
karşılamaz İstanbuîlu. bu yeni konuklannı. Hı-
sarlannda işgal ordusunun bayraklan sallanan,
sokaklannda Senegalli. Hintli. Cavajı sömürge
askerleri. gaydalı İskoç kıtalan gezen İstanbullu-
lann üzerindedir yıkılan imparatorluğun yükü.
Savaş zengınleri Şişli'de, Nişantaşı'nda bu çok
uluslu. bu kozmopolit toplumda "Türkler"! tem-
sil ederken, onlann payma Fatih. Aksaray ve ke-
nar semtler ve yoksulluk düşer.
Gerçi. Beyoğlunun, Tepebaşı'nın. Boğaz yah-
lannın neşesi kesilmemiştir hiç. Ama işgal İstan-
lu'nda bu neşeyı yaşayanlar işgalciler ve bu iş-
galden hiç de rahatsızhk duymayan hatta keyfıni
çıkaran, hatta kesesini dolduran levantenlerdir.
Rusya'dan kaçıp gelenlere. sabık ordulannın
adından esinlenerek bir ad yakıştınlır: Beyaz
Ruslar.
Beyaz Ruslar'a da önce işgal İstanbulu'nun
tuzu İcurulan, levantenler, Hristiyan azınlık ve iş-
galciler sahip çıkarlar. Musevi OrAhaim Hasta-
nesi, Hahambaşı Becerano, Yugoslav Sefareti,
Bulgar Hastanesı. İtalyanlar. Amerikalılar. İngi-
lizler ve Fransızlar tedaviden bannmaya, ışten,
yemege tüm olanaklannı seferber ederler. Hilal-ı
Ahmer Cemiyeti de rnerkezi Pariste bulunan
Fransızlar Kadınlar Birliği ile Cenevre Kızılhaçı'n-
Ukrayna'nın Harkoff kentinde bir pazar günü. Timçenko ailesi. birlikte çıkılmış bir gezinin anısını
sonsuz kılmak istiyor. Yıl 1908. Çok değil. on iki yıl sonra, kimileri ölecek. kimileri öldürecek, kirai-
leri de başka topraklara vuracak kendini...
paçayı kurtanp gemilere doluşan Beyaz Ordu su-
bay ve askerlerinin yanısıra gemilerin kamara-
lannda, üklım tıklım dolu güvertelerinde bınler-
ce. belki de yüz binlerce Rus aristokratı, papaz,
büyük toprak sahıbi. onlann arasına kanşıvermiş
orospular ve macereperestler bulunmaktadır.
Hepsmin kaderi daha 1916'larda bellı olmuş-
turaslında. 1916"lann kayn'ayan Rusyası'nda...
Bınncı Dünya Savaşı'nın ortasında, Çar Nikola"-
nın ordusu Karpatlar'da Macarlar'a, Alman-
lar"a, Türkler'e ve Avusturyalılar'a karşı savaş-
maktadır. Aynı tanhlerde Petrograd'da. Mosko-
va"da. yüzyılın başından bu yana adım adım iler-
leyen sosyalist hareket artık ^ _ ^ _ ^ ^ ^ _
gücünü göstermeye başlar.
Bu iki kentte devrimci baş-
kaldınlar birbirini ızler. Çar
Nikolanın cephe gerisinde
tuttuğu birliklerinin gücü
yetmez bu isyanlan bastı-
rmaya. Çarlık sarayı. grevle-
n zor kullanarak, işçıleri iş-
ten çıkararak kırmaya çaba-
lar. Ama bu kez de işçıler "ek-
mek, ekmek!" diye yollara
dökülür. Çar.askerlenni
cepheden çeker. Ama bu
hem kendısınin hem de aile-
sınin Bolşevikler'in elıne
düşmesini engellemez.
Çarlık yönetiminin alaşağı ^ _ _ _
edılmesi bitirmez savaşı "Ya-
kalanırsak kızıllar bizi öldürür" korkusu, öte yan-
dan kimilerinde Çar'la olan kan bağı, kimilerinde
çarlık düzenine olan göbek bağj Beyaz Ordudan
geri kalan askerlerden bir Gönüllüler Ordusu'nu
yaraur. Kızıl Ordu'ya karşı Sibirya, Baltık ve
Don bölgesini elinde tutan bu iki ordu. zaferden,
Çar'ı ve ülkeyi kızıllardan kurtaracaklanndan
emindirler. Çünkü, devrimcilere karşı ABD,
Fransa ve Ingiltere'den destek almaktadırlar. 18
Temmuz 1918'de Çar ve ailesi tutuklu bulunduk-
lan Ekaterinburg'da kurşuna dizilirler. Bu, Be-
yaz Ordu'nun cesaretını kırar, Sıbirya'da üslenen
General Kolchak"ın öldürülmesi ıse yıkımlan
olur. Bolşeukler'in, son kalelen olan Kuzey Kaf-
kasya'yı ele geçirmesiyle tek bir çareleri kalır:
Kaçmak ! General Nıİcolaievich VVrangel'in ko-
mutasmdakî "yenilmiş" Beyaz Ordu'nun son as-
Geminingüvertesinden,
korkuyla bakıyorlar. Ekim
Devrimikaçkını, Çar
Nikolanın Beyaz
Ordusu 'nun kılıç artıkları
bunlar. Aristokratlar,
papazlar, büyük toprak
sahipleri, müzisyenler,
ressamlar, orospular ve
maceraperestler... İstanbul,
onlan da esirgeyecek.
dan gelen destekle gerçekleştirdiği "Halk Çor-
bası Kampanyası"yla bu seferberliğe katılır. Bir
hastane kurmak isteyen Rus Beyazhaçı'na da
para ve battaniye kampanyasıyla destek olur. Sir-
keci'de Kızılhaç"ın girişimleriyle açıkhava kantini
kunılur, dokuz ayn noktada beslenme merkezle-
ri oluşturulur. Gelenler kimi kaynaklara göre
kırk, kimi kaynaklara göre de iki yüz bin kişidir.
Berlin'de 1938 yılında yayımlanan. Alman asıjh
Rus Sergius Runge'nın yaşamını arüatan "Bir
Yabancının Hikâyesi" adlı kitaba göre, 1920'de
İstanbul'da kırk yedi bin Beyaz Rus vardır. Karl
Fnedrich Borce'nin kaleme aldığı anılarda, Run-
ge, Boğaz'da demirleyen Kor-
nilov isımli gemide on dört
gün bekledığini, bir Türk de-
nizcınin yardımıyla karaya
çıktığını anlatır. Izinsiz kara-
ya çıkanlar, Gelibolu, Limni
veÇatalca kamplanna gönde-
rilir. Runge, parası tükenene
kadar Hotel Osmania'da
kalır, sonra da soğuğa karşın
sokaklarda yatıp kalkmaya
başlar. Çaresizlikten Fransız
lejyonuna yaalır. Aynı tanh-
lerde aynı koşullara paylaşan
on beş bin Beyaz Rus daha lej-
yonerhği seçmiştir. Kamplar
sadece Gelibolu. Limni ve Ça-
^^^_^^^_^ talca'yla sınırlı değildir. Bir
bölümü de Heybeliada ve
Erenköy'e gönderilir. Jak Delon'un "Beyoğlu'n-
da Beyaz Ruslar" isimli kitabında, 14 Aralık
1920'de, 7802'si yarah ve hasta 118.%3 göçmenin
Moda kıyılanna ayak bastığı yazar. Bunlann bü-
yük bölümü Gelibolu'ya, Don Kazaklan Hadı-
mköy'e, Kuban Kazaklan Mudanya'ya, yaralı-
lar Pire limaruna yerleştirilir. Kazaklar, daha
sonra Limni adasına gönderilir. Kamplarda ya
da bulabildikleri başka yerlerde de kalsalar
)920'lerde iki yüz bine yakın Beyaz Rus için
İstanbul küçük bir kenttır. O tanhlerde nüfusu
altı yüz binden fazla değildir. Böylesi bir kentin
tüm Beyaz Ruslar'a yaşam planağı sağlayamaya-
cağı ortadadır. Bunun için İstanbul sadece bir ilk
duraktır çoğu Beyaz Rus için. Başta Yugoslavya
olmak üzere Bulgaristan, Fransa, Kuzey-Güney
Amerika ile Çekoslavakya'ya göçler başlar.
SUNUŞ
ÖZGENACAR
Kuzey komşumuzda dünyayı sarsan iki
devrim yaşandı. Birindsi yüzyılımızın
başında, ikincisi ise sonunda...
Birincisine "kızıl" devrim denildi...
ikincisıne ise "beyaz."
Her iki dönemde de uluslararası diplomasi,
siyasal, ekonomik, toplumsal ve bireysel
olaylar birbirine girdi...
Dünyayı sarsan her iki deprem de
Türkiye'yi ceşitli biçimlerde etkiledi.
•
İlk devrimde kimileri Avrupa'ya özellikle
Parrs'e gittı, kimileri de yeni dünyaya,
Amerika'ya kapağı atabildi. Bu arada
önemli bir göç dalgası ise İstanbuTa vurdu.
Yanlannda yükte hafıf, pahada ağır ne
varsa getirdiler. Yüksek kültür
düzeyindeki bu soylu-zengin insanlann
trajedileri, çoğunlukla dillerini bilmedikleri
bu yeni ülkelerde değişik biçimlerde sürdü.
Bazılan mesleklerini sürdürebildi, bazılan
çok düşük işler yapıp ekmek parası
kazanmaya çalıştı. Doktor belki tabipliğini
yapabildi, ama bir dük barlarda piyano
calarak ya da garsonluk yaparak yaşamını
kazandı.
Hiç kuşkusuz "Beyaz Ruslar" gittikleri
ülkenin bilim, kültür, sanat. eğlence ve
gastronomi dünyasını etkilediler ve renk
katülar. "Kızıl" devrimin bu "Beyaz
Ruslar"ı da hiç kuşkusuz o günkü
İstanbul'un ekonomik, toplumsal, sanatsal
ve bireysel yaşamını büy-ük ölçüde etkiledi.
En güç durumda kalanlann kadınlar
olduğu tartışma götürmezdi.
Satacak mücevherleri ya da ikona
tablolan bulunmayanlar, sermayeyi
tüketenler -Paris'te olduğu gıbi- İstanbul
sokaklannda da kendilerini sattı.
O dönemde "Beyaz Rus" kadınının
İstanbul'daki adı "Haraşo"ıdi... "Haraşo"
aşağı "Haraşo" yukan...
•
Komşumuzdaki "heyaz" devrim, süper
güç "Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birtiği"ni paramparça edince, bu kez yüz-
yılın başındakine ters düşen olaylar
yaşanmaya başlandı. Komşudaki "kızıl
Ruslar" kendilerini bu kez bambaşka bir
ortamda buldular.
Seyahat özgürlüğünün getirdiği serbest
pasaport alma kolaylığı, başka ülkelere
gitme olanağmı yarattı.
Ancak bu kez satılacak ne mücevher ne de
ikona vardı.
Türkiye'ye komşu ziyareti, önceleri bavul
ticaretiilebaşladı.
Daha sonra, paralı esmer Türk erkekleriyle
sanşın "kızıl Rus" kadınlan arasındaki arz
talep, fuhuş
pıyasasında buluştu.
"Kızıl Ruslar"m göç dalgası, önceleri
Hopa'dan Edirne'ye sonra aşama aşama
Anadolu'nun derinliklerine yayıldı.
Yüzyılımızın başındakı
"Haraşo" unutulmuş,
yerini "Nataşa" almışü.
•
Üç yıl önce bu olayı incelemeyi kafama
koydum. Hafıften hafıften ön
araştıraıalara başladım. Önce gazeteden
aynlmam. sonradan yeni görevime başla-
mam nedeniyle bu konu üzerinde artık
çalışamayacağımı anladım. Ama "Beyaz
Ruslar" ve "kızıl Ruslar" gerçeği de yazıl-
mabydı.
İster "Haraşo" olsun, ister "Nataşa" olsun
herikisinde de aa çeken Rus kadmıydı.
İster yüzyılımızın başında, ister
günümüzde, en çok aa çeken bir başka
kadın daha vardı.
O da Türk kadınıydı.
Yuvası yıkılan, dışlanan, küçümsenen
Türk kadınının acısı da büyüktü.
Her iki dönemde ortak nokta "fahişelik"ti.
Aa çekenler ise Rus ve Türk kadınlanydı.
•¥•
Genç arkadaşlanmızdan
BERAT GÜNÇIK.\N'a
konuyu anlattım.
Bir kadın gözüyle bu olayı
inceleyebilir miydi?
Berat, önce İstanbul'da ön
araştırmalar yaptı
. Sonra Trabzon, Rize, Artvin'e gitti.
Türklerle ve Nataşalaria konuştu.
. Nataşalaria birükte ve onlann
otobüsleriyle
Batum'a gecti. Soçi'den,
Sibirya'da Omsk
üzerinden Kiev ve Odesa'ya uçtu.
Karadeniz'in öte yakasında Nataşalann
dünyasını yerinde gördü.
Bu gezisinde kendisine foto
muhabırlenmizden
SUATKOZLUKLU
eslik etti.
Berat Günçıkan'ın yüzyıhmızm
başıyla sonu
arasında yaptığı bu tarihsel ve
toplumsal yolculuğu anlatan
kıyaslamalı yazı dizisini büyük ilgiyle
okuyacağmıza inanıyorum.
TemePleIdris'in
günah keçileri
rrabzon pazanna inen taşlı yol, kala-
balığa yenik düştü, düşecek. Omuz
vurmalar, dirsek sürtüştürmeler in-
saıida hal bırakmıyor. Birkaç dilden
sözcükler kalabalığın üzerinde
uçuşmakta. Kim, neyi, ne kadar anlar, belli de-
ğil... Penye, saten, dantellı. işlemeh sütyen ve kü-
lotlar, ayakkabılar, halılar. blucinler. battaniye,
avize ve deri giysiler pazann Türk esnafının esaslı
mallan. Şakır şakır, kaş göz yarmadan Rusça ko-
nuşmalannı duyan birkaç kurs, okul bitirdiklen-
ni sanacak.. Ruslar'a ait bölümdeyse sargı bezin-
den döşemelik kumaşa. sanmsaktan Rasputin
votkaya ne ararursa bulunacak.
Tütün, porselen ve seramik eşyalar, kaç ayar ol-
duğu bilinmeyen gümüş takılar, tanesi bin lira-
dan oyuncak kamyonlar, çocuk arabalan ve gü-
müş kakmalı bıçaklar.
Türkce konuşabilenler sadece Azeriler. Diğer-
lerine satüklan malın fıyatmı bilmek yetiyor.
Kadın saüalann yanında Türk erkekler. Duvar
diplerinde genç kadmlara sokulmuş "ince" mu-
habbetlerdeler. Kadın elindeki binlikleri sırala-
maya çalışırken kahkahalarla karşılık veriyor er-
keğin sözlerine. Bir yandan da sıralanan binlikler.
baş ve işaret parmaklann yardımıyla sayıhyor.
Da, gözaltında. Kemal'in peşinden Sochi'den Samsun'a gehnenin cezaa bu.
Trabzon emniyetinin fuhuşa karşı aldığr'demokratik" önlender gereği sınır
dışı edilecek. Kemal'i beküyor. O gelip bu yanlış anlama\ı düzeltecek. Ela'-
sının bir orospu olmadığmı anlatacak polislere.
yük tüccar, henüz Birleşik Dev letler Topluluğu
pazanna sıcak bakamıyor. Uzun vadede yatın-
mlar da henüz uzakta. Bunda Rusya'nın da kendi
içinde ticareti kuramamasırun etkisi var. Birazce-
saret Karadeniz'de ekonomik canlanmayı sağ-
layabilir. Bir de Karadeniz'deki ticareti sınır ve
kıyıyla sınırlandırmaktan vazgecmek gerekiyor.
Kıyı ve sınır ticaretiyle smırlandınlmış olmak,
malın sadece bu bölge içinde alınıp satılmasına
olanak tanıyor. Bu da paravan şirketlerin işine
geliyor.
Trabzon Emniyet Müdürü Aydın Genç'ın tu-
huşu önlemek için aldığı önlemler alabıldiğıne
"demokratik". Yanında yüz dolan olmayan gel-
diği gibi geri gönderiliyor. Parası olmayanın Tür-
kiye'ye ne için geldiği malum. Yüz dolan gösterip
giriş yapanlardan çıkmaz mı fuhuş yapan? Çıkar.
Onlar için de alınmış "deraokratik" önlemler var.
Ana yollar üzerinde bankatlar kuruluyor. Geçen
otomobiller çevrilip, ıçindeki kadınlar indırilıvor.
Bunlar, potansiyel fahişe. Ara sıra kanşıklıklar
olmuyor değil. Ötomobılden Türk kan-koca ıne-
biliyor. bazen özür dılemeler de yetersiz kalıp,
sert tartışfnalar çıkabilıyor.
Trabzon-Akçabaat karayolunun 20. kilomet-
resinde Bölge Trafık Müdürlüğü'nün önünde
Sarp kapısı
açıldı açılah,
Trabzon 'da
birşeyler
oluyor.
Parasızlıktan,
işsizlikten pek
yakınmıyorlar
artık.
Kara lahana
ile Rasputin
votkanın
yan yana
satıldığı
pazarları
şenlikyeri
gibi.
Ruslar'm
ticareti iyide
şufuhuş
olmasa...Güv-
enlik
güçlerinin
fuhuşu
önlemeye
yönelik
"demokratik"
önlemleripek
tutmuyor.
Kıyafetine. fıziğine baktığınızda kim fahişelik
yapar hemen anlıyorsunuz. Yanılma payınız yüz-
de beşi geçmiyor. Arabayı yanında durduyorsu-
nuz kadının. Pazarlık. cimriliğiruz tutmazsa fazla
uzun sürmüyor. Eviniz varsa evinize, yoksa bir
otele gidiyorsunuz. Eğer riske hazırlıldı değilse-
niz, otomobilinizi kent dışına sürüyor. işinizi hal-
lediyor, geri dönüyorsunuz. Bu, Karadenizlılerin
fuhuşu lanımlayan sözleri.
Ticaret olarak getırilen büyük canlılığa karşın
kentlerinin ahlaki yönden battığını düşünüyor
Trabzonlular. Turizm işletmeasi Ayhan Gedikli,
çoluk çocuğunun nzkını orospulara yedirmekle
suçluyor Karadeniz erkeğini. Bu erkekier, bütün
Rus kadınlannm sekste herşeyi mübah gördüğü-
nü sanıyorlar Gedikli'ye göre. Rus kadını bir er-
kekle para karşılığı yatmaz. Karadeniz erkeği
alışunrsa o başka. Alıştırmış da. Üstelik hiç de
rahatsızlık duyınamış.
Trabzon'un yağmurlu günlerinden biri. Oğlu
Rus bir kadmla ilişki kurup bir buçuk yıllık eşini
terkeden konfeksiyoncuyla görüşmek gerek.
Nedim Kara, aşk üçgeni hakkında konuşmak is-
temıyot. Rus kadınına da oğlunu baştan çıkaran
bir yosma gözüyle bakrruypr. Ne aşağılama nede
yargılama var sözlerinde. Özel yaşamlann kurca-
lanmasına karşı. Ticaret üzerine konuşmayı yeğ-
liyor.
Bir çıkmaz sokak olan Karadeniz'in Sarp
kapısının açılmasıyla tarihi bir şans yakaladığını,
kıyı tıcaretinin, ithalaun, ihracaün artık günlük
konuşma diline yerleştiğini söylüyor Kara. Bü-
Ahlak Şube Müdürü'nün denetiminde arama
yapılacak. Saat 22.00"de barikatlar yola koyu-
luyor. Akçaabat yönüne gıden otomobiller tek
tek durduruluyor. İçinde kadın bulunanlara veri-
len emır "Kenara çek". Otomobıl kenara çekılı-
yor. içindekiler müdürlüğün bekleme salonuna
alınıyor. Kadınlann pasaport, erkeklerin kimlik
kontrolü yapıhyor, nereye gittikleri, yakınlık de-
receleri sonıluyor.
Gitmelerine izin verilen erkeklerden birkaçı iti-
raz edecek oluyor: "Bu bayan benim arkadaşım,
konuğum. Böyle davranmaya hakkınız yok, se-
yahat erme özgürlüğümü engeUiyorsunuz" Asa-
yış Şube Müdürü Kemal Ünlüer bu itirazcı er-
İceklerden evlerinin telefonunu istiyor.
Rus kadın eğer gerçekten konuğuysa ailesinin
de haberi vardır. Erkeğin kansından ya da anne-
sinden onay ahnırsa vola devam etmelerine izin
verilebilir. Erkekler, Onlüer'in bu imalı tehdıdın-
den sonra başlan önlerinde müdürlükten aynlı-
yor.
Kadınlar otomobillere bindirilip Emniyet Mü-
dürlüğü'ne götürülüyor. Bir salonda, pasaportu
yanında olanlarla olmayanlar birbirinden aynlı-
yor. Neden buraya getirildiklerini anlamayaçalı-
şanlar. Azeri kadınlann tercûmanlığında polisle-
re sorular soruyorlar. Salonda gazetecilerin
varlığından huzursuzlar. Yüzlerini kapaüyor, fo-
toğraf çektirmekten kaçınıyorlar.
SÜRECEK