Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'"t"**
CUMHURİYET 26 TEMMUZ1993 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Yabana düşmanlığı ve kültürlerarası eğitim PENCERE
Tarih. kültürlerarası birtarih. biranlamda tüm toplumlann ortak
yazdıkJan birtarih olarak tanımlandığında veokutulduğunda.
toplumlarkendi toplumlanna ve o toplumdaki olaylara karşı
duyduklan sorumluluğu, yabana toplumlara karşı da duyacaklar.
bukonuda ben veyabana ayınmı yapmayacaklardır.
Prof.Dr.ŞARASAYIN
T
ürk-Alman ilişkileri
üzerine yeniden eğilin-
diği şu son haftalarda
tstanbul Goethe Ensti-
tüsü'nde kiiJlür alarun-
da çok önemli iki etkın-
liğe tanık olduk. Bırincisinin konusu
"yabana düşmanlığı" idi. Pek çok ül-
keden gelen bilim adamlan, politikacı-
lar. yabana düşmanlığının nedenJeri-
ni. sonuçlannı irdelediler. önlem nite-
lığinde bazı önerilerde bulundular.
Konu dışına taşmamak ıçin her ıkı et-
kinüğin sadece ortak bir boyutu üze-
rinde duracağım burada. Konuşmaa-
lardan Alman Perlamentosu Sosyal
Demokrat Parti milletvekillerinden
Freimut Duve. yabana düşmanhğının
kaynaklanndan birinin de toplumla-
nn ve kişilerin benimsedikleri ve onlan
yönlendiren, hatta eyleme sürükleye-
bilen "tarih anlayışı" olduğunu vurgu-
ladı. Geçmişımizin, başka toplumlann
geçmişinden yalıtılamayacağını.ltec-
rit edilemeyeceğinıjsalt, an bir kültür
olmayacağı gibi, an bir tarih de ola-
mayacağını, ayınmcı. tek sesli ulusal
tarihJerin ıse yabana düşmanlığını kö-
rükleyebileceğıru dıle getirdi. Konuş-
manın ilginç yaru, eski bir imgeden
yararlanılarak verilen Hetiydi (mesaj-
dı).
Dokuma tezgahı ımgesinden yola
çıkan konuşmaa, tarihin farklı iplik-
lerden ve çeşitlı renklerden oluşan ve
bırbırleri>le örülü bir bütün olduğu-
nu. bu ipliklerin ve renklerin bundan
böyle birbınnden ayn ele alınama-
yacağını. tüm toplumlann birlikte
oluşturduklan bu tarih süreande tek
bir toplum ınsanal olmayan davranı-
şının -renk veren tek bir iplik bile bü-
tün halıyı nasıl boyarsa- tüm tarihi alt
üst edebileceğini söyledi. (Bunun ör-
neklerinı gördük ve görmekteyiz de).
Yeni bir tarih bilinci
Goethe Enstıtusü"nün öbür etkinli-
ği kapsamında konuşan Karlsruhe
Universitesi Uygulamalı Kültürbilimi
Enstıtüsü profesörlerinden Bernd
Thum da temelde aynı görüşü paylaş-
maktaydı. Avrupa'da ve dünyadakı
hızlı gelişmeleri ve değişimleri göz
önünde bulundurarak Avrupa'run
kimliği üzerinde yeniden düşünmesı
gerektiğıni vurguladı. Ulusal kimlikler
zedelenmeden de bir Avrupa kimliği-
nin oluşabileceğini, ama bunun kendi-
sıni dışanya karşı korumak içm çepe-
çevre bir arhla kuşatmak yerine, öbür
kültürlerin farklı renklerini de soluya-
bilen ve soludukça kendi öz kültürünü
de zenginleştiren "gözenekli bir deri"
oluşturmakla gerçekleştirebileceğini
belirtti.
Konuşmacının savunduğu ve "yeni
Avrupa düşüncesi" diye niteledıği gö-
rüşün temel taşlanndan ve ön koşulla-
nndan birini yeni bir tarih bilinci ve bu
bilincin uygulamaya geçirilmesi. eğiti-
me vansıması gerekliliği oluşturmak-
ta. Bu görüşe göre uluslann yalruz
başkalannın değjl. kendi uluslannın
tarihlerine de "kültürlerarası bir ta-
rih" olarak yaklaşmalan zorunludur.
Çünkü ulusal tarih de dokuma tezgahı
benzetmesinde olduğu gibi, pek çok
ulusun tarihinin farklı renklenni taşır.
Ulusal tarih olduğu gibi, ulusai kun-
lik de tek renkli olamaz. Bu kimlik de
ancak bir ulusun öbürleriyle olan ta-
rihsel ve güncel bağıntılan içinde ta-
nımlanabilen "açık" bir kimliktir.
Böyle bir kimliğiyse kültürlerin çok
katmanlı yapısını, kültürlerin çelişki-
lerle beslenen dinamizmini kavrayabi-
lecek bir düşünce biçimi gerçekleştire-
bilir ancak. 'Kapalf bir ulusçuluk
anJayışının belirlediğı. tek birdiün, tek
bir kültürün sırurlan içinde kapalı ka-
lan değıl de, kültürlerarası. uluslarara-
sı, dillerarası iüşkılen kavrayabilen ve
bunlan uygulamaya geçırebilen dü-
şünce biçimi farklı kültürlere saygıyı,
farklı toplumlarla birlikteHar olmayı
sağlayabilir.
Bernd Thum, yabancı düşmanlığını
önleyebilecek böyle bir düşünce biçi-
minin ancak eğitim araahgıyla. tüm
eğitim kurumlannda eğıtime kültürle-
rarası ve uluslararası bir boyut kazan-
dırarak değiştirilebileceğini savun-
makta.
Örneğin tarih, kültürlerarası bir ta-
nh, bir anlamda tüm toplumlann or-
tak yazdıklan bir tarih olarak tanım-
landığında ve okutulduğunda, top-
lumlar kendi toplumlanna ve o
toplumdaki olaylara karşı duyduklan
sorumluluğu. yabancı toplumlara kar-
şı da duyacaklar. bu konuda ben ve
yabana ayınmı yapmayacaklardır.
Kendini farklı renklerden oluşan bir
bütünün vazgeçilmez bir parçası ola-
rak duyumsayan insan ve toplmum-
lar. öbür renkleri, ırklan, dinlen ya
kendıne benzeterek. ya da dışlayarak
'yabancı'yı ortadan kaldırmayı dü-
şünmeyecektir. Bu 'yeni' düşünce biçi-
mi görüldüğü gibi aslında hiç de dev-
rimci anlamda •yeni" olmayıp. "Av-
rupa'nın rönesanstan sonra gerçekleş-
tirmek istedığı 'hümanist' eğitimin
öğelerini çağa uyum sağlayarak bugu-
ne taşıyan bir görüştür." Bu görüş.
'ulusal kültür mirası'nın içeridiği ev-
renselliği, ve kültürlerarası boyutu
vurgulamakla. yabanaya ve yabancı
kültürlere geçit tanımak istemeyen içi-
ne kapalı 'Avrupa kültür mirası' anla-
yışını da sorgulamakta ve 'Avrupa'
kavramı üzerinde yeniden düşünmeye
çağırmaktadır.
Son yıllarda Avrupa da dahil, dün-
yanın çeşitli ülkelerinde bir kimlik
arayışı, bununla birlikte ulusal kültür
mirasına bir eğiüş var. Toplumlann
kendiierine özgü niteliklerini tanımla-
mak. bunlan ekonomik güçleri üstün
olan toplumlann öbür yargılan karşı-
sında korumak isteyişleri çok doğal.
Tehlikeli olan kimlik anlayışının ken-
disi değil. tehlikeli olan çoğu kez geriye
yönelik, tek sesli. tek renkiı kültür ve
kimlik arayışı.
Sonuç
Tehlikeli olan kendisini, ulusunu.
kültürünü, öbür kültürlerden kesin
çizgilerle ayıran, dünyayı "ben" ve
"ötekiler" ya da "ben veyabanalar" gibi
iki cepheye ayıran ve eninde sonunda
benin var olabilmesi için ötekilerin
yok olmasını tek yol olarak gören dü-
şünce biçimi. Hümanist eğitim gelene-
ğinin kaynağı olan Avrupa'da yabana
düşmanhğının yeniden fılizlenmesinin
büyük çelişkisini yaşadığımız bu son
haftalarda. Türk-Alman kültür diya-
Joğunu sürdürmeye özen gösteren İs-
tanbul Goethe Enstitüsü'nün çağınsı
ile İstanbul'a gelen yabancı dostlan-
mızın. bu güncel ve yaşamsal konulara
yaklaşımlannı -etkisi uzun vadeli de
olsa- köktenci çözüm getirecek bir
yaklaşım biçimi olarak görüyor ve be-
nimsiyoruz.
İçtenliksizliğin
Dipsiz Kuyusu...
TARTTŞMA
Hükümetkurmada seçenekzengjnliği
Taçıdan. demc
ürkıye'de.
feneliıkle.
oalisyonlara
birtepkıvardır.
Evet. klasık
kuramsal
açıdan. 3emokrası. "iktidar"'ın
seçımden çıkmasıdır. Bunun da
yolu, bir çoğunluk seçimi
sistemi ileparlamentoda bir
'"iktidarçoeunluğu" meşdana
getirmek: "nükürnefi ona
îcurdurtmak; geri kalanlann
da. ilerde ıktidarolabilmeleri
için. özgürceeleştin
yapabilmelerini. seçenek
poıitikalar üretebilmelerini
güvenceye almaktır.
O zaman ulkede siyasal istikraı
sağJannıış olur; ulus, bir
yasama döneminden öbürüne,
rahatlık içinde gitmekte olur.
Oysa. deneyimfer göstermiştir
ki. bu sistem de. demokrasının
bütün gelişim aşamalanndan
gelen kunımlan içermeyen ve
onlan işletemeyen yerlerde.
parlamentodafcı sayısal
çoğunluğun sulta ıstibdatını
doğurma istıdadındadır.
Bu istıbdattan kurtulma
güdüsü-bilincı. Fransagıbi
"siyasal mizaç yelpazesr" geniş
ülkelerle başlayan bir
devinimle. heryerde, parti
sayılannı çoğaharak.
hükümetleri, bö\ le bır "tek"in
sultası aracı olmaktan
çıkarmayı aramaya doğru
itmiştir: Parlamentolarda.çok
sayıda parti. hükümetlerde.
koalis\onlar.. ve "ıkndar"ın.
sivil toplum dinamiklerinin
manyetığininaltınaalınması...
Şimdi. koalisyonculuk içinde.
hükümeiın kuruluşu-düşmesi
konusu. ayn birnezaket
kazanmıştır. Artık. bır
çoğunluk üdennın. kendi
merkez liderleri} le vapacağı bır
danışma içinde. hükümeti
kurması-sürdürmesi kolaylığı
gıtmiştir; Önce, koalisyonu
oluşturma istidadında ölan
partilerarasında.
nazik-zor-bireysel ve partisel
tutkularla dolu müzakereler.
tartışmalarbaşlamıştır. Ondan
sonra da, bu partılerin kendi
içlerinde bir savaş ortaya
çıkmıştır: Karşı ortağa'şirin
gözükme koşullan-onerilen
araştınlmaktadır. İleri sürülen
koşullann ve önenlerin. parti
içinde hoşnutsuzluklar
\aratması zorluklannı aşmak
gerekmektedir.
Özetle; hem ortaklar arasında.
hem de ortaklann kendi
içlerindepost kavgalan
istıdatlan, bırçoğunluk
sistemindekinden daha fazla
kabarmıştır. Hükümeteortak
olmada kendine bır pay
gkarmakisteyen
bıre>sel-bölgesel-grupsal
tutkular, yanşa kalkmıştır.
Bunlar. dov urulmazlarsa.
küsüp kopacaklardır. Ama. bir
çoğunluk sisteminde. Parti
lideri. şahlanan tutkulan.
elindeki "parti disıplini"
kırhaayla.gemaltınaalabılir.
Fakat, koalisyonclukta. hem
koalısyona ek'sen olan parti
lideri. hem de. koalisyon orlağı
pani liden. parti disiplini
sılahını. kendi tutkuculanna,
kendi isyancılanna karşı.
kolayca kullamaya
kalkamazlar: Çünkü. onlarda.
küsüp-kopma-a\ nlma
tehdidindebulunurlar. Buda.
eksenpartiyı.eksen olmaktan:
oruk partıyı de. ortak
olmaktan alıkovma tehlıkesinı
yaratır. (Bu tehlike. "kıl payı
bırçoğunluk" halındede
vardır)
Böyle durumlarda,
hükümetlenn
kurulamamasından ya da
düşmesınden doğacak
bunalımlann çaresi.
parlamentarizmleri bir ıç
sosyo-politik gelişimle.
"hükümet kurmada seçenek
zenginlığT'ne ulaşma
asamasına getirebilmiş
olmaktır. Bu. birgenel
demokrası formasyonuna
erişmiş olma ışıdir. Bu
formasyon içinde. birgörüşün
yerine. bir başka görüşü
İcov a bilme becerisi vardır: bır
ekibin yenne. bir başkasını
Radyo-TV ve yerel yönetimler
R
adyo-Televızyon
Yayınlan
Hakkında Yasa
Tasansfna,
"Siyasi Partiler,
Dernekler,
Vakıflar, Mahalli İdareler ile
bu idarelerce kurulan veya bu
idarelerin ortak olduklan şirket
ve sair kuruluşlar, özel radyo ve
televizyon kuramaz ve bunlara
ortak olamazlar" hükmünün
(Madde 29) eklenmesı, kimi
çevrelerde hakh bır tepki
yarattı. Bu yasağın gerekçesını
anlamak olanaksız. "Günün
koşullanna uymak" gibi bir
açıklamanın hiçbir anlamı
olmadığı da kesin. Böyle bir
gerekçe aslında, tek cümle ile
çüriitülebilir: Bu türgenel
nitelikli yasalar, çıküklan
günün koşullanna uysun diye
değil, "gelecek zamanlar" için
yapılır! Yasama işlevinin temel
ilkesi budur; yasama ile
yürütmenin farkı da buradadır.
"Günün koşullanna uysun"
diye yapılan yasa tipi için
yasama tarihimizde ilginç (!) bir
deörnek vardır: 1982
Anayasası. Değil uzak
"geleceği", burunlanrun ucunu
bile görmekten aciz bir takımın
elinden çıkan ve sadece "günün
koşullanna" uysun diye
yapılan bu "başyapıt"ın (!), on
yıldan bu yana, gereksiz ve
yararsız yere, ne gibi yapay
sorunlara yolaçüğını; başta
siyasal ilişkilerolmak üzere
toplumun başına durup
dururken nasıl dertler sardığını
ulusça izlemiyor muyuz?
Partiler, dernekler. yerel
yönetimler, vakıflar, gazete
çıkarabilecek. teknolojinin
olanaklan ile kaset, disk, video
bandı gibi araçlar üreterek
"yayın" yapabilecek, ama
radyo-TV söz konusu olunca
"dur, yapamazsın" denecek,
vakıflara üniversite kuıma
hakkı bile verilecek ama, radyo
yayını yapmaya kalkışırlarsa.
"yasak hemşenm" duvanna
koyabilmeyatkınlığı (suplesi)
vardır: temel felsefelerden.
temel anayasal kural ve
kurumlardan. onlann içindekı
temel ilkelerden (örneğin,
"sosyal devlet" ilkesinden ve
buv ruğundan) sapmadan
değişik
görüşlere-politikalara-uygula-
malara iktıdargücünü
avarlama sanaUnın inceliklen
yardı.
İşte. 1924'lerdeki Fransız Milli
Eğitim Bakanı. Paris
Üniversıtesi Senatosu'nun
işaret ettiği adavı değil. kendi
"takdir" ettiği adavı atayınca,
Mösyö Heriot hükümeti düşer;
ama. hemen bır yeni hükümet
kurulur Çünkü. rejımde.onun
adamlannda. bu formasyon ve
onun içinde. hükümet
kurmada seçenek zenginliğı
vardır.
İşte. 1936'larda Leon Blum
sosyalizmi. sabahleyin
güvenoyu almış hükümeti.
öğleden sonra düsürebilir;
art-arda kurulan hükümetlen
çarpacaklar. rRT
neden bu gerekçenin dışında
kalsın? Uzun boylu tartışmaya
bilegerek olmaksızın şunu
beh'rtebiliriz: Demokratik
yapılaşma ve siyasal katılım
yönünden yerel yönetımlenn
toplumdaki yerleri ve işlevleri
güçlendirilmek isteniyorsa.
onlann, çağın teknik
olanaklanndan yararlanarak.
belde halkı ile iletişim kurma
yollan sonuna kadar açık
tutulmalıdır. Demokrasinin
de. birer-birerdevırebilir: ama.
ülkedeki "hükümet kurmadaki
seçenek zengınligi' de. art-arda.
jeni hükümetler kurar.
Işte.Mr. Eden. 1955'lerde,
Süveyş Kanalına hakse bır
hava'saldınsı yapınca, yıldınm
hızıyla düşer: ama. aynı
vıldınm hızıyla, McMillan
hükürnetı de kurulabılir.
Şımdi. Türkiye'deki
koalisyonu. bırbaşkasıvla
değiştirmeye kalkın da görün:
Şeriatçılığa sığınak olma
istıdadı ile; Orta Asya'ya at
koşturrnadüşçüleriyle: 12
Eyîül'ün. 82 Ânayasası'nın
gölgesıne sığınmış sultacılarla.
demokrasinin koalisyonlannı,
mutlu olarak kurabifir misınız?
Ümmet-Ergenekon-küçültül-
müş devlette büyütülmüşdış
finans kapital sultaalığı
tutkulannı, demokrasıleşme
akımımızilebirarada tutmak
olası mıdır? Bunlan hükümet
kurmada seçenek zenginlıği
saymak. ne kadarzor?!
Prof. Bahri Savcı
gereği budur; çoğulculuğun,
çoksesliliğın gereği de budur.
Yerel yönetimlerin belde
halkına, hâlâ. "münadiler
çıkararak" ya da "belediye
hoparlöründen seslenerek"
ulaşmaya çahşmasını istemek
ıse düpedüz "çağdışılık"tır,
"gericilik"tir. Bunda ısrar
edenlere şunu sormak gerekir:
"Bayanlar. baylar; neden
korkuyorsunuz?"
AydınAybay
İnsan akıllanıyor mu?..
Bilginler insan kafasıyla bilardo topu gibi oynuyorlar,
ölçüyorlar, biçiyorlar, canları isterse laboratuvarda doğ-
ruyorlar, beynimizin sırlarını birer birer çözüyorlar, so-
nunda açıklıyorlar:
- İnsan akıllanıyor...
Gerçek mi?..
Kimisi:
- Palavra, diyor, insan akıllanmıyor, her gün kafamız-
dan birkaç tahta daha eksiliyor...
Doğru mu?..
Mağara insanı karekök almasını bilir miydi? Konfüç-
yüs hiç atari oynadı mı? Arşimet'in Amerıka'dan haberi
var mıydı? Eflatun bisiklete bindi mi? Napolyon uçak
gördü mü?
Hayır...
Yinedesoruluyor:
- Eski zaman adamlan 20'nci yüzyıl insanından daha
mı akıllıydılar?
Hiç kuşkusuz bu soru "akıl" sözcüğüne yüklenen an-
lamla bağıntılıdır. ikinci Dünya Savaşı'nın bitiminden
sonra kırk yıl, insanoğlu "nükleer dehşet dengesi" için-
de yaşamadı mı? ilkel insan bu korkuyu tanımamıştı. yır-
tıcı hayvanlardan korkardı; ama, insan soyunu kuruta-
cak ve dünyacja canlı bırakmayacak bir tehditle karşılaş-
mamıştı.
Uygar insanda akıl olsa, yaşadığı gezegeni otuz kere
yok edebilecek atom silahını üretip dünyaya istif eder
miydi?
O silahlardan dünyayı temizleme işi bugüne kadar bi-
tirilemedi.
•
İnsan akıllanıyor mu?..
Hem evet...
Hem hayır...
İnsan öylesine çıkmaz bj[r yolda ki, mutluluğun özünü
yitirmek ıçin çırpınıyor, içtenliğini yok etmek yolunda
elinden geleni yapıyor...
Dil, artık bir anlaşma aracı değil.
Anlaşmamak için konuşuluyor...
Eskiden yalnız devletlerarası görüşmelerde geçerli
bir yöntem, artık günlük yaşamı belirliyor... Uluslararası
ilişkilerde diplomat, mandepsiye basmamak için konu-
şur, söylediğiyle kafasının arkasındaki bır değildir. Söz-
cüklerin esnekliğini kullanarak açık kapılar bırakır,
pazarlık gücünü elinde tutmaya çalışır. Hayır dediği za-
man, evet'i içeren; evet dediği an, hayır ı da gözleyen,
koşullu, zikzaklı, çekinceli, sarmallı görüşmeler devletin
çıkarlarını korumak için doğal sayılır...
Ama insan devlet değil ki...
Kişi. öz çıkarlarının sınırlarında bencilliğinin gümrük
kapılarını kurarak üstüne bir de kurnazlığınm bayrağını
dikti mi, içtenliğini yitirmiyormu?..
O zaman insan, yalnızlığının ağlarını da ilmik ilmik ör-
müş demektir.
•
Çağımız insanı bir ikilemin içinde çırpınıyor; içtenlikli
davranan damgayı yiyecek:
-Aptal!..
Her an karşı taraftan gelecek saldırıyı önlemek için te-
tikte durduğu zaman, insandan insana ilişkilerde köprü-
leri kuramayacak... .., ,-
Neyapmalı?.. . , "
Salgın yayılıyor... ~ •
İnsandan insana güvensizlik, ilişkilerin ön bilincidir;
herkes çok bilmiş, herkes anasınıngözü, herkes televiz-
yon eğitiminden geçmiş, herkes piyasanın kanunlarını
biliyor, herkes yaralanmaktan korkuyor, herkes konuşu-
lurken söylenen sözlerin ardında neler yattığını keşfet-
meye çalışıyor.
Birisi ağzını açsa:
- Ne güzel hava!..
Kimse havanın güzelliğine bakmıyor, lafın ardında ne
olduğunu düşünüyor:
-Nedemekistedi?..
Oysa insanlık, profesyonelliği kaldırmayan bir erdem-
dir; insan olmak için amatörleşmek gerek...
Çağımızda insan olmakla aptal olmak arasında çok az
fark kaldı; birbirimize tuzak kazmak aptallığında biraz
daha yarış edersek, dünya, mutluluğumuzu gömdüğü-
müz bir dipsiz kuyuya dönüşecek...
T.C.
YAHYALI
KADASTRO
MAHKEMESt
E.: 1990204
K.:1992«799
Davaa Yahyalı Orman İşlet-
me Md 'iüğünün davalılar Hü-
seyin Çeğit vs. aleyhine açuğı
tespitin ıptalı ve tescıl davasının
yapılan yargılamaları sonunda
mahkememizin 19 11.1992 ta-
nhve 1990 204 E 1992 799 ka-
rar sayılı ilanu ile,
Davaa idarenin davasının
kabulüne:
Dava konusu Yahyalı Kara-
köy köyü Küçükkoru mevkiin-
de kain 151 ada 9parselin dava-
lılar adına japılan tespıtinin
iptali ile orman v asfmda Hazine
adına tespit ve tesciline;
340 500.TL yargılama gideri-
nin davalılardan nıüştereken ve
müteselsilen tahsiüne dair dava-
cı idarenin yüzüne. davalılann
yokluklannda karar venlmiş
olup,
Davalı Hüseyin Çeğit tüm
aramalara rağmen bulunama-
dığından. >ııkanda özeü çıkan-
lan mahkememiz karan tebligat
yenne kaim olmak üzere ilanen
tebliğ olunur. 14.7.1993
Basın: 35619
îyi bir TergaigFrrpfy&i kaiiteli, kenan diizgün. doku^u ku^ursuz ve homojen. dökümü ise mükemmel olmalı. TAÇ bu gerçeklerin
tumünü îyi biliyor. Sonuftfünya kalıtesinde bir tergal, "TAÇ T E R G A L " Tergal alırken TAÇ isteyin gerçeği görün. |Tel: 275 12 44/45 248 58 66
Fox: 266 47 12