25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16TEMMUZ1993CUMA OLAYLARVE GORUŞLER Şaşkınlıkiçindekalıyorum MELIH CEVDET ANDAY R efik Halit Kara\ "ın anı- lannda okudum: Tan- n. Musa peygambere nasıl seslenmiş... Ben anlatacağıma Karay"- dan dinleyelım: "Sinâ nesiyle meşhurdur'1 Tur" de- nilen vüksek dağı ile... Bu dağa şöhret nereden geliyor? Peygamber Musa'nın randevu yeri olmasından... Din tarihi- ni öğrenememişler. randevu kelimesi- ne bakarak İsrail kavminin büyük liderini o dağa bir lepiska saçlı. mavı gözlü Yahudi güzelivle buluşmak içın gittiğine zahip olmasınlar. Tur'da ne Uludağ gibi kayak eğlenceleri tertip edilirdi. ne de ot. ocak, otel vardı: ıssız bir yalçın kaya idi. Musa o dağa yara- dan ile konuşmak şerefine nail olmak için tırmanmıştı. hatta çok zahmeile tırmanmıştı. Ama kabahat valnız da- ğın sarp oluşunda değildi. çıkmağa uğraşanın ayakkabılannı fena seçme- sinde.pra.uk hareketedemevişindeidı. O kadar ki yaradan. resulünün bin meşakJcatle. düşe kalka. kan ter içinde çıkışına bakınca -Kur'anı Kenm'de zjkri geçtiğj \eçhile- şö>lc bir ihtarda bulunmuştu: -Fahla na'le>ke>a Musa! Bu Arapça sözün Türkçesi şudur: -Nahnlannı çıkar. e> Musa! Anlıvorsunuz ya. Musa Tur Dağı- na kocaman. kaba nalınlarla çıkmağa kalkmıştı."" Demek Tann da acımış ona. • Peki, İsa Peygamber Dülger balığınjn kulağına ne söyledi? Bunu da büyük hikayecimiz Sait Faık Abasıyanık'tan dinleyelim: ••Rum balıkçılann Hırisopsaros (Hıristos bahğı) dedikleri bu balık (Dülger balığı). vakliyle korkunç bir deniz canavan imiş. İsa doğmadan ön- ce. Akdeniz'e dehşet salmış. Bir Fini- keli denize düşmeyegörsün! Devirdiği Kartacah çektirmenin, Beniisrail ba- lıkçı kayığının sayısı sayılamamış. Keser, bıçer. doğrar. mahrnuzlar. ta- kar. yırtar. kopanr. atar. çeker parça- larmış. Akdenız'in en gözüpek; insan- dan. hayvandan. fırtınadan. yıldınm- dan. yağmurdan, beladan. işkenceden vılmaz korsanı, Dülger balığırun adm- dan bembeyaz kesilirmiş. İsa. günlerden bir gün, deniz kena- nnda gezinirken, sandallannı büyük bir korkuyla bırakip^kaçan balıkçılar görmüş. 'Ne oluyorsunuz?' diye so- runca bahkçılar 'Aman' demişler ba- lıkçılar. 'elaman! Elaman bu canavar- dan! Sandallanmıza kırdı. arkadaşlan- mızı parçaladı. hepsinden kötüsü balık tutamaz olduk. açlıktan kınhyo- ruz?" İsa, yahnayak başı kabak. Dülger balıklannın yüzlercesinin kaynaştığı denize doğru yürümüş. En kocamanı- nı, uzun parmaklı elleriyle tutup sudan çıkarmış. İki elinin başparmağı arasın- da sımsıkı tutmuş. eğilmiş. kulağına birşeylersöylemiş... O gün bu gündür Dülger balığı, de- nizlerin görünüşü pek dehşetli. fakat huyu pek uysal, pek zavallı bir yaratı- ğıdır." Böyle hoş masallar vardır, pek seve- rim. Bu hoş masallar yanında kutsal ki- tap bizi bilgilerle de donaür. Birkaç örnek vereyim: "Bilmeliyiz ki. bütün bunlar ya doğ- rudan doğruya Kulsal Kitap'ta yer alan ya da Kutsal Kitap'takilerden tümdengelimle çıkanlan kesin gerçek- ler olarak benimseniyorlardı. Dünya- nın yaradılış yılı, Oluş (Genesis) da, adı anılan her atanın en büyük oğlu ol- duğunda kaç yaşında olduğunu söyle- yen soy dizjlerinden çıkanlabilir. Bu konularda İbrani yazması ile Septua- gint yazması (Tevrat'ın İ.O. 270 yıhn- da 70 kişi tarafından başlanılan Yu- nanca çevirisi) arasındaki aynhklar- dan. ya da anlaşıllma güçlüklerinden doğan karşıtlıklar da ortaya çıkabili- yordu; sonunda Protestanlar, genel olarak Başpiskopos Usher'in ileri sür- düğü İ.Ö. 4004 yılını dünyanın yaradı- hş yıh kabul ettiler." (DİN ile BİLİM- Bertrand Russell-Çev.: Akşit Gök- türk.) Peİci, insan hangi tarihte, hangi saat- te yaratıldı? "İnsan 23 Ekim sabahı saat 9'da ya- ratılmıştır." (gene yukarda adını ver- diğim kitap) Ya Adem ile Hawa? "16 Ekim'de ya da 3O.Ekim'de." Arada 14 günlük bir boşluİc varsa da, bütün bilimsel yapıtlarda bu kadan olur. Fakat konumuzun bir de şaşırtıcı yaru var ki. şimdi onun üzerinde dura- cağız. Bizim "bilimsel bilgj" dediğimiz bil- giler bir bir ortaya çıktıkça, Avrupa'- da kilisenin bunlara karşı çıkmasma ne demeli? Bertrand Russell'dan şu tümceleri birlikte okuyalım: "Hiçbir gerçek üstünlük zorla. te- melsiz inançlara bağlanamaz; temelsiz olan tannbilimsel inançlann. valnız dinsel görüşün iyi yönleri uğruna be- nimsenmeleri saçmalıktır. Yoksa, tan- nbılimcilerin ilerde yapabileceğimiz her buluşta, dünyayı anlama yolunda atacağımız her adımda işimize kanşa- caklannı düşündükçe korkular geçir- mek zorunda kalınz." "Başlangıçta Protestanlar. Coperni- cus"a Katoliklerden daha karşıydılar. Luther, "Herkes göklerin, gökkürenin ya da güneş ile ayın değil de, yerin dön- düğünü göstermek için yırtınan zıp- çıktı bir vıldızcıya kulak veriyor" di- yordu." "Calvin. Kutsal Kitap'tan "yer ber- kitilmiştir, kıpırdayamaz" sözünü ala- rak şu sonuca vanyordu: 'Coperni- cus'un Kutsal Ruh'tan daha yetkili olduğunu söylemeğe kim kalkışabilir?' On sekizinci yüzyılda bile, Wesley. bunca aşınbğı göze alamamışsa da. gökbilim alanındaki yeni öğretilerin 'dinsizüğe yöneldiklerini' söyleyebil- miştir." "... evrenin ne denli geniş olduğunu göz önüne serince. böyie kıyıda kal- mış. sınırb bir küreciğın. gelenekçi tan- nbilime göre evrensel bir anlam taşı- yan insana yurtluk edebilecek ölçüde bir önemi olduğuna inanmak gitgide güçleşti. Bu ölçülerle düşününce. evre- nin amacının belki de biz olmadığımız şüphesi uyandı. Böyle düşüncelerde mantığa uyar bir yan bulduğum saml- masın: bunlann hepsinin Copernicus sistemine karşı birden doğmuş olduk- lan da değil demek istediğim. Yalnız bunlann çöken sistem gibi, kimı kafa- larda bütün canlıüklanyla uzun süre vaşadıklannı. düşünceleri kamçıladık- lannı belirtmek istiyorum. Örneğin. Giordano Bruno yedı yıl Inquisitıon zındanlannda tutulduktan sonra 1600"dedındiriyakıldı." Şimdi 1993 yılındayız. demek ara- dandörtyüzyıl kadargeçmış. BilimseJ buluşlan (gerçekleri) Papa da onayla- dı; başka ne yapabilirdi ki! Ama kita- bm söyledikleri ile bilimin ortaya koy- duklarını çaüşürmak isteyenler gene de var. Bir yanda kjtabnı söyledikleri ve ona inananlar. öte yanda gözlem. deney. araştırma ve ona inananlar. Tarihte bilim adamlanna. düşünür- lere karşı işlenmiş cinayetleri her oku- duğumda, nasıl da karanlık dönemler yaşamışız diye şaşkınlık içinde kahyo- rum. PENCERE Sudu Yasalart- ARADA BİR AKAY SAYILIR TOB-DER A Yukatlarmdun İLKSAN Olayındaki Temel Neden ve Çözüm İLKSAN, Ismaıl Hakkı Tonguçun ilköğretim Genel Müdürü olduğu donemde, 1943 yılında, Turkiye de ılk kez bir sosyal güvenlik kurumu olarak ve Emeklı Sandığı henüz ortada yok- ken kurulmuştur ilkokul öğretmenlerine ekonomik ve sosyal yardırn amacıyfa kurulan sandığın bugünkü duruma gelme- sindekı temel neden ve gerçekler nelerdır? Aslında, öğretmenlerin çozum bekleyen çok sorunları var ve aylardır, yıllardır bu sorunlar bir türlü çözüme kavuşturu- lamıyor. Öğretmenlerin sendıkal çalışmalarını düzenleye- cek, memurlara sendıka kurma hakkını tanıyan yasa henüz çıkmadı. 12 Eylül donemınde 1402 sayılı yasa ı/e görevlerin- den uzaklaştırılan öğretmenlerin yeniden göreve döndürül- meleri ve geçmiş haklarının tanınması, yargı kararlanna karşın, hâlâ tam olarak mümkün olmadı. 250 bin uyelı öğret- men örgütü TÖB-DER'in üzerındekı yasak kalkmış değıl! Bu ve benzeri sorunlar içinde, İLKSAN, ikı yıldır. öğretmenlerin yakındığı bir kuruluş olarak varlığını sürdürüyor. Son yolsuz- t iuk olayı yenı değıl. HCelâJ Guzel in bakanlığı donemınde, ileri sürülen yolsuzluklar nedeniyle bakanlık müfettışlerince 71 sayfalık bir rapor hazırlanmıştır. 12 Nısan 1989 günlü bu raporda, bugün yonetimde bulunan yönetim kurulu üyelerı ve bazı personelin adlarının karıştığı yolsuzluklar açıklan- mı^ıir. 1 Ocak 1987-2 Şubat 1989 tarihlerı arasındaki sandık işlemlerınin müfettişlerce yapılan mcelemelerı sonucunda, personel alımından usulsüz harcamalara. yüksek kira bedel- lerinden yönetim kurulu üyelerine ödenen yolluklara varın- caya kadar ve burada aynntılarına gırmeyeceğimiz çeşitli yĞlsuzluklar tespit edilmiş ve raporun Sonuç 1 bölümünde, "yönetim ve denetleme Kurullarının feshedilmesınin yerinde olacağı" kanısına varılmıştır. Bu raporun, ANAP iktidarı dö- neminde ve Avnı Akyol zamanında. bakanlıkça gereği yapıl- madığı gibi, 20 Eylul 1990 tarihınde yapılan sandık genel kurulu toplantısında, raporun görüşülmesi bakanlık yetkilile- rince engellenmış ve rapor tıasıraltı edilmiştir. Gerek bu yol- suzluklar nedeniyle. gerekse organların seçimindeki hukuk dışı uygulamalar üzerıne ve sandık 'ana statüsü'nde yer alan birçok antı-demokratık maddeler nedeniyle, kongrenin ve 'ana statü'nün ıptalı ıçın yargı organlarına başvurulmuştur. Danıştay ve idare mahkemelerinde açılan davalar henüz so- nuçlanmamış, yönetımın hukuk dışı ve keyfi uygulamaları sürüpgitmıştir. Açıktır ki, sandığın bu gune kadarki işlemlerinde sürdürü- len yolsuzluklar ve son arsa yolsuzluğunun temelinde, ülke- mizde son yıllarda uygulanan ekonomi polıtikasına bağlı bir uygulama yatmaktadır. Başka bir deyişle, günlerdır basını ve kamuoyunu meşgul eden arsa yolsuzluğu, bu ekonomik yapı içinde bir "sonuç"tur. Sandık üyelennın soz ve karar sahibi olmadığı, anti-demokratik olduğundan kuşku duyulmayan bir 'ana statü' ile yönetilen sandığın bu duruma gelmesinde. • başka bir sonucu beklemek mümkün değildir. 1985 yılında değiştırilen yasa hukmü ile Milli Eğitim Bakan- ; hğı'nın vesayeti altına alınan ve bakanlıkça yeniden düzenle- • nen 'ana statü'ye göre, sandık üyelerınin seçtiğı delegeler- • denoluşan 'temsilcıler kurulu1 , sandığın en üstorganı olarak , yetki ve karar organı olması gerekirken, sadece ve sadece | dilek ve temennilerin iletıldiğı bir organ haline getirilmiş ve [ öuyetki, adı 'genel kurul' olan 40 kişılik bir kurulatanınmıştır. ı Sandık bugün, ışte bu 40 kişınin ve onlar arasından seçilen 9 J kişilik 'yönetim kurulu nun yönetımı altındadır. Tüm kararlar, j ;alışmalar ve harcamalar, yeni girişimler, üyelerden alına- ı zak ödentUer (aidatlar) vs. hep bu kurulun aldığı kararlarla ı jygulamaya konulmaktadır. Bugun. sandığın ana statüsü 1 - J lün değiştirilmesi ve yerıne demokratık, sandık üyesi öğret- • -nenlerin söz ve karar sahibi olduğu bir yapının savunulma- t sının bir anlamı kalmamıştır. Zıra, yetkili olduğu halde ve tüm J /olsuzlukları bılmesıne karşın bu yapıyı değiştirmeyen. yö- J letim ve denetleme kuruliarını feshetmeyen ve yeniden • genel kurulu, yani 'temsilcıler kurulu'nu toplamayan Sayın î Toptan'ın ve şimdiki Mılli Eğitim Bakanı'nın yapacağı bir şey j <oktur. Konu. siyasal pianda siyasal bir malzemeolarak kul- ; anılmakta, yolsuzlukların uzerıne gidildiğinde İLKSAN'ın i düzeltilebileceğı sanılmakta va hatta. konunun bir yasa ile J cözülmesi umulmaktadır. t | Kuşkusuz, yolsuzluklar saptanmalı ve sorumlular açıklan- ; Tialıdır. Ancak sandığın bu duruma gelmesindekı temel ne- jen ve konunun özüne ınılmeden, bir sonuca varmak olanak- î ı değildir. Tek çözüm, demokratik bir yapının kurulmasıdır. ; 5ğretmenlerin maaşlarından kesilen ve miktarı milyarları; julan ödenti gelırleri ve devlet bütçesinden aktarılan para- arla, asıl amacından saptırılan ve Sayın Zabunoğlu'nun teyişi ile. "illegal şirketler grubu" haline getırilen sandığın larlığının ve gelirlerının yönetıcilerce kurulan çeşitli turizm, »atırım, ınşaat ve pazarlama şırketlerıne aktarıidığı; bu yolla <e sandık harcamaları Sayıştayın vızesıne tabi olmadığın- 3an, kaynakların denetımden kaçırıldığı gerçeği karşısında, ;u hukuksal yapı devam ettıği surece, adı ne olursa olsun, ster İLKSAN ister TÖYAK, yolsuzluklar ve öğretmenlerin •aklı şikâyetlerı bitmeyecektir Bu nedenle çözum, onu asıl sahıplerine, öğretmenlere bı- akmaktır. Bu anlamda sandığın, öğretmenlerin kendı de- rıokratikıstençlerıyle(ırade!erıyle)oluşturacaklarıvedenet- eyebilecekleri, bilgi vedeneyım sahibi yoneticilerle, demok- atik bir yapıya kavuşturulmasını zorunlu gormekteyiz. TARTIŞMA Türk dili zengin, geniş bir dildir' D ilin, biri konuşmave yazma eylemi ile insanlar arasında anlaşma aracı olması; diğeri de, kültürün kuşaktan kuşağa aktanlması gibi iki önemli işle\i vardır. Son zamanlarda, özellikle bir kısım gençler arasında, Türkçe'yi yabano aksanı ile konuşma özentisi, Türkçe'nin konuşma dilini yozlaştırabilecek tehlikeli bir eğilim olarak dikkati çekmektedir. Öte yandan. genellikle eğitimlerini belirli bir konu üzerinde yabancı ülkelerde yapmış kişilerin, içinde çokça yabancı sözcük kullandıklan kanşjk bir Türkçe (!)ileyapüklan konuşmalarda, Türkçenin yozlaşmasına katkıda bulunan başka bir neden olmaktadır. Bu kışileri anlayabilmek için bir yabancı dil bilmek zorunluluğu vardır. Bu kişiler, bazen de yabancı sözcük ve terimler yerine, hiçbir dilbilgisi kuralına dayanmadan. yalnızca okunuş yönünden "uydurulmuş" karşılıklarkullanabilmekteve bunu yaparlarken (bu tavırlan için) de "Ne yapalım, Türkçe. bilimsel ve teknik sözcük ve (erimlere karşılık bulmak için yeteri kadar zengin değü" diyerek kendilerini savunmaktadırlar. Türkçe sözlükteki %40'lara varan Arapça. Farsça ve Yunan kökenli sözcük varlığına ek olarak. yine son zamanda, karma bir dil olan Osmanlıcayıdiriltmegirişimleri deendişeverici bojTitlara ulaşmıştır. Bu girişim yanlılan. genellikle gözü ve gönlü doğu kültüründen yana olan dilin kültür taşıyıcılığı işleyinden yararlanarak. Arap-İslam kültür bireşimi ile temellenen Osmanlı kültürünü yeniden canlandırmak isteyenlerdir. Bunlar da, Batıdilleri sözcüklerini kullanma özentisi içinde olanlar gibi hem bilimsel ve teknik sözcük ve terimlerin; hem de duygu ve düşüncelerin ifadesinde; Türkçenin yetersizliğini ileri sürerek Arapça. Farsça ve Osmanhca'yı (Arapça, Farsça veTürkçekanşımı) yeğlemektedirler. Amaç. Atatürk'ün Dil Devrimi ile başlatmış olduğu "dilde annma ve özleşme hareketi"nden günümüze kadar geçen süre içinde kullanımdan kalkmış, bu dillereait sözcükleri yeniden hortlatarak. Türkçe'nin özbenliğine kavuşması için atılmış adımlan geriye döndürmektir. Dilin "anlaşma" ve "kültür taşıyıcılığı" işlevinin yanlış yönlendirilmesi ileTürkÇe'nin yalnızca sokakta. çarşıda, pazarda konuşulan bir dil konumuna indirilmesine ve dolavıstyla kültürel yozlaşmaya neden olunmaması için baa önlemlerin alınması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bunu sağlayacak olan akla gelen ilk yol; Atatürk'ün, "Türk dili zengin, geniş bir dildir. Herkavramı ifade yeteneği vardır. Yalnız onun bütün varlıklannı aramak. bulmak, toplamak, onlar üzerinde çahşmak gerekir" şeklindeki sözlerini tekrar dikkatealmakür. Şerafettin Yamaner İstanbul Goethedemişki: "- Voltaire nasıl bir dünyanın sonuysa, Rousseau da bir dünyanın başiangıcıdır." Ne var kı Voltaırein ünlü özdeyişi 21 'inci yüzyıla 7 kala Türkıye'de paha bıçilmez bir değere kavuştu; ünlü Fransız yazarı ne söylemışti: "- Fikirlerinize katılmıyorum: ama, fıkirlerinizi özgürce söylemek özgürlüğünüzü sonuna dek savunacağım." Sıvas katliamından sonra, kaniçıcileri koruyup Aziz Ne- sın'ı "aşırı fikirler 'i yüzünden suçiayanlara Voltaire 17'nci yüzyıldan sesleniyor. Fikir ozgürlüğüne dayalı demokrasinin temel kurahnı dışlayarak demokrası kurmaya kalkışmak, ancak şarkta gözlenen yalınkat bir kurnazlık... • Özgür Gündem gazetesinin defterini dürmek için giri- şimler mi söz konusu?.. Ankaradan esıntiler, bu yolda bir eğilimın kokusunu is- tanbul'a taşıyor. Özgür Gündem gazetesinin tutumunu beğenmeyebilirız, yazarlarının fikirlerine katılmayabiliriz; ama, Voltaırein özdeyışini unutamayız. Son günlerde ilginç gelışmeler oluyor: Anayasa Mahke- mesi, yürürlükteki yasalan uygulayarak HEP (Halkın Emek Partisi) için kapatma karan veriyor; HEP'in Kürtçülüğe eğı- limi biliniyor: peki bir Kürtçü partimız olmayacak mı? Olsun ki bu.fikirler tartışılsın, parlamentoda enine boyu- na konuşulsun, ülkede Kürtçulüğü ya da Türkçülüğü savu- nanlara karşı olanlar da düşuncelerıni söylesinler; halkın bilinci ancak bu yolda ışıyabilır. Anadolunun bütunlüğü de bu tartışmalarda pekişebilır. • Anayasa Mahkemesi, yasalan uyguluyor... Yasalar "83Rejimı ni oluşturuyor... "12 Eylül hukuku" 1993te geçerlidir: Türkıye'de demok- rası topallıyor. Anayasa Mahkemesi'nin "12 Eylül hukuku'na görever- diği karar, BüyükMilletMeclisi Başkanvekili Fehmi Işıklar- ın milletvekilliğıni düşürüyor. Ne demek bu? Türkiye'de demokrasi olmadığının tescili demek... "12 Eylül mevzuatı" ile 2000 yıhna yaklaşan Türkıye'nın temelli bir demokrasi reformuna gereksmmesı var; DYP- SHP koalisyonu da bunun için kurulmamış mıydı? • Büyük Millet Meclisi'nin başkanlık kürsüsünden oturum- ları yöneten Fehmi Işıkların suçu ne? Işıklar suçlu değil... Yasalar suçlu... Demokrasıye aykırı suç içeren her yasa çağımıza göre suçlu yasa sayılmalı... Ayıklanmalı... Teröre, şiddete, kaniçiciliğe karşı seferberlikle, demok- rasi seferberliğı bütünleşmelı. Bu ikısı bırbirine ters düş- mez. birbirıni tamamlar. DYP-SHP koalisyonu bir ikilem içinde değildir; ikılı seferberliğın bütünleşmesinde sıyase- tini oluşturabıldiğı gün, hükümetin halk kesımınde kazandı- ğı destek güçlenecektır: demokrasiyi askıya alarak Güney- doğu sorununu orduya ihale ettiği zaman ülkeye yayılacak yoğun sısin içinde hukümet yolunu şaşıracaktır. • Türkiye gezegenimizın petrol çaprazına girdi; Orta Asya petrolü Iskenderun körfezine akıtılacaksa -ki öyle görünü- yor- dünyada ikı körfez olacak: *Basra Körfezi... İSkenderun Körfezi... Her ikı körfez de sıcak; her iki körfez ülkesınde de çata pata sürüyor; demokrasi. bu yüzden Türkiye'de hayat me- mat sorununa dönüşüyor; eğer bir 12 Eylül daha yaşarsak, bu kez gözlerimizi açtığımızda varlığımızın yok olduğunu görebıliriz. Afrodizyak satıslarında pat hayatın içinde Cinsel uyarıcı sabşbrı pattadı • Turizmden önce afrodizyak satışları patladı. Seks gücünü arttırdığı iddia edilen envai çeşit ilaç artık işportalarda. • • Ozel okullarda rekabet kızıştı • Öğretmenlik, özel okullarda değişik boyuflara ulaştı. Onlar da gazino assolistleri gibi transfer oluyorlar. Parlak öğrencilerini de beraberlerinde getirirlerse transfer ücrefi artıyor. BEDAVA EKDünyanın en güzel kadınları TOP MODEL • Türkiye'nin deniz kirliliği haritası • Karadeniz'in kadınları haykırıyor: "Nataşalar Mosko- va'ya!" • Çok özel fotoğraflarıyla Isabelle Adjani # Tansu Çiller'in yeni danışmanları # Yavruvatan Kıbrıs, Medyum Memiş'e emanet! • Genç cerrahın neşteri Bosna'da • Şan Ti- yatrosu'nda otlayan koyunlar! # Yükselen derginin yükselen yönetmeni: Betül Kabahasanoğ- iu# Life Style sayfalarında, devre mülkler • Eğlence rehberinde, geceyarısından sonra İstan- bul • Sinema bölümünde, boşanabilmek için Hollywood ünlülerinin harcadıkları paralar # Bir best-seller rekortmeni: John Grisham • La Maison: Boğaz manzaralı Fransız mutfağı # I^İHüıriyef ' = s = s Pproi rT nıhn PERŞEMBE BAYİNİZDE ARTIK TÜRKIYE'DE DE İYİ BİR DERGI VAR! Oral Çalışlar Hz. Ali Muaviye Kavgası 1992 Gazetecilik İn- celeme Ödülü 2. Baskı çıktı. Pencere Yayınları, Salkımsöğüt Sok. 2/4 Cağaloğlu-İST. Tel:5132717 ILAN ÇAYIRALAN KADASTRO MAHKEMESİNDEN DosyaNo: 199235 Duruşmagünü: 24.8.1993 Davacılar Çandır ılçe merke- zinden Şükrü>e İnal ve Nezaket Yozgat tarafından davahlar ay- nı \erden Muazzez Yozgat \e 11 arkadaşı aleyhine açılan tes- pite itiraz davasının yapılan açık yargılaması sonucu verilen ara karan gereğınce. Davaya konu olan Çandır il- çesi Kuzuluk mevkiindeki 178 ada, 82 parsel savılı taşınmaz ile Kılıçlar Mahallesi hudutlann- daki 148. ada 6 parsel sayılı ta- şınmazlar hakkında açılan davanın dava dilekçesi ile du- ruşma günü tüm araştırmalara rağmen açık ikannet adresleri tespit edilemeven da\alılar Ay- şe. Gülhan. Döndünur, Kiraz ve Hüse\in Yozgat'a tebliğ edi- lemediönden davanın duruş- ması 2"4.8.1993 günü saat 10. 25e bırakılmış olup tebligat ya- pılamayan davalılara tebliğ ye- rine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın. 34661 ÇAĞEMN TANIĞIÜÇ YAZAR Hikmet Çetinkaya 2. bası 30.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Turkocağı Cad 39-41 Cağaloğlu-tstanbul Ödemeli gönderibnez. 09479 numaralı san basın kartımı kaybettim. Hükümsüzdilr. ESRA TÜZÜN Askeri kimlik kaıtunı kaybettim. Hükümsüzdür. TAHStN YALDIZ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle