19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9MAYIS1993PAZAR 12 DIZIYAZI I 4 30. yılınhedefi864 rakımlıtepe 1963'ten 1993'e Süleyman Demirel NALAN SEÇKİN vasas *evket Süreyya Aydemir yaşasaydı "Üçüncü Adam"olarak Süleyman DemireViyazabiürdi. Çünkügünahlanyla ve sevapkmyla, olumlu ve ohımsuzyanlarıyla 30yıIdır Türkiye'yietkileyen bir politikacı. Şinuü, Çankaya Köşkü'ne doğru yeni bir yolculuğun eşiğinde -1- evket Süreyya Aydemir ya- şasaydı, günah ve sevap- lanyla "Cçüncü Adam" ola- rak herhalde onu yazardı. Çünkü Süleyman Demirel. Türk sıyaşet sahnesinde Atatürk ve İnönü'den sonra aktif biçimde en uzun süre yer alan, olumlu ve olumsuz daranışlanyla 30 yıldır Türkiyeyi etkileyen bir politi- kacı. 1 Kasım 1924'te lsparta İslamköy"- de yoksul bir aılerun çocuğu olarak doğan Demirel. ilkokulu köyünde, or- ta öğrenımini parasız \atılı okuduğu Afyon Ljseşinde tamamladı; İstanbul Teknik Üniversitesi'ni bitirdi. On yılı aşkın süre devlet ve özel sektördeçabş- tı. Demokrat Parti döneminde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü yaptı, ar- dından Morrison fırmasının Türkiye temsilciliğini üstlendi. Bu dönemde si- yasete heveslendi. Adalet Partisi'ne girdi ve 1%3'te Genel İdare Kurulu üyesi seçildi. "Otuz yıldır kafama vu- ruldu" dediği (şapkasını ahp gitme) olayını bu tarihte yaşadı. Fikir Kulüp- leri Derneği üyesi gençler, neye kızmış- 4arsa o gün AP Genel Merkea ve bu partiyi tutan Zafer ve Adalet gazetele- rini protesto edip taşlamışlardı. Genel tdare Kurulu'nun baa üyeleri 'ne olu- yor?' dıye pencerelere koşarken. iddia- ya göre o şapkasını abp sırra kadem basmıştı. Politikaya merhaba Demırele (864 rakımlı tepeye) çık- ma yolunu, AP Genel Başkanı Ragjp Gûmüşpalanın l964Haziran > ındaöl- mesi açu. 27-29 Kasım 1964'te topla- nan büyük kongrede, o yıllardaki pa- yandası. hemşerisi ve yakın dostu Sa- deuin Bilgiç'e 520 fark atarak 1072 oyla AP Genel Başkanı oldu. Ancak, 1964'ten 93'e uzanan De- mirel-Bilgiç birüktelik-çekişme senar- yosu daıuşıklı dövüş mü. yoksa siyase- tin akışı gereğj mi bir türlü anlaşıla- madı! • • 10 Ekim 1965 seçiminde partisi ikti- dar, kendisi de Johnson'la yan yana çekilmiş posterleriyle başbakan olan Demirel, ilk iş olarak anne babasının elini öpmek için Isparta'ya koştu. Kente girmeden Bediüzzaman Saidî Nursrnin sürgün evini ziyaret etti, sonra Şarkikarağaç'a geçti ve çok se- vip saydığını her zaman yinelediği 'Hoca Sadık Amcasrrun elini öpüp hayırduasınıaldı. Bu sırada hocanın oglu on bir ay önceki rakibi Sadettin Bilgiç de yanı- ndaydı. Amcası, başbakan oğlu için enfes tereyağı ve tulum peynirinden oluşan dürümler hazırlatmıştı. Babası Yahya Demirel de İslamköy'dekı evi- nin bahçesinde konuklanna vazolara yerleşürilmiş dalında yeşil erik ve Sa- İem sigaralan sundu. O dönemde, iki katlı ahşap babaevi- nin kapısından girince yukan bakıldığında, budak deliklerinden gökyüzü görünüyordu. Buna karşılık, gazla çalışan buzdolabında soğutul- muş mis gibi kaynak suyu insanın içini ferahlatıyordu. Ziyaretçilerden fırsat bulunca. ke- yıfli vedüşünceli anlannda yaptığı gibi sol elini pantolununun cebine soktu. köy alanını turladı. Bu sırada topla- nan köylülen bir yandan sözle, bir yandan da ellerindeki pankartlarla İs- îamköy'e su", "İslamköy'e elektrik" istiyorlardı. Yazılardan rahatsız oldu dir?" İki hanım birbirimize bakıp gül- dük, bilmiyorduk. Kızdı. "Sen bunca yıllık mühendis eşi, sen de gazetecisin asbesti bilmeniz gerekir" diye söylen- di. Uçakla Harran Ovası üzerinden geçerken gözlerinde oluşan yaşlar da gene mesleğinin göstergesiydi. Yüksek sesle düşündü: "Bir gün bu kuraklığın yerini su alacak." Keban Barajı rakmadı. Yeğeni Yahya'nın mahke- mece tescil edilen "hayaluihracatı" uzun süre gündemde kaldı. 30 Hazi- ran 1980 Pazartesi günü Millet Mec- lisi'nde CHP'nin hükümet hakkında verdiği gensoru önergesi görüşülüyor- du. Başbakan konuşurken CHP An- kara Milletvekili Semih Eryıldız yerin- den •"Yahya..." deyince, sinirlendiği için kendini frenleyemedi, "Yahya ka- dar başınıza taş düşsün" diye bağırdı. Başbakanbğmın ilk yıllannda, Is- met İnönü'nün Yüksek Planlama Ku- rulu'nun kalkınma hızı oranıyla ilgili açıklamasını "abartma" olarak nitele- mesine bozuldu, "sağır duymaz uydu- rur" deyiverdi. Meslektaşlanm bu sözlere, denize düşenin yılana sanldığı gibi atladılar. haberlerinin flaşı yaptı- lar. Ben TRT'de çalışıyordum. Habe- rimde bu sözlere yer veremezdim. "Başbakan 'Sa>m Inönü yanhş an- lamış' dedi" dıye yazdım. O gece Bab- ıali kanştı. gazetelerin bazılan kalıp değiştirdi. Demirel makamına erken 1963 ydında Süleyman Demirel ve Nalan Seçkin. Mestekkrinde birükte yoia çıktdar. Biri politikay ı secti öteki gazeteritiği. Fotoğraf 24 Ekim Pazargünü say«ııyapılırkençekfldi.Deınirel,sayBiımenıurlannınsoıulannı.>aıntlı>or, gazeteci Seçkin de otou dinliyor. "endirin. endirin, gördüm" dedi. Verdiği sözü birkaç yıl sonra yerine getirerek köyüne elektrik ve su bağ- latü. Bu eyleminin, 1950'de cumhur- başkanı olunca doğum yeri Umur- bey'e elektrik gönderten Celal Bayar gibi başını ağntacağını, sonraki yı- Uarda öğrenecekti! 1965'ten 80'e altı yıö İsfritt Paşa, dokuzu da Bülent Ecevit komutasmdaki CHP'nin mu- halefet taktiği kendısıne daha çok şeyler öğretecek ve sonuçta pohtika- da pişecek'ti! Mühendis Demirel Bu süreçte. cumhurbaşkanı olmayı düşündüğü pek söylenemezdi. Politi- kaya başladığında ve aşama yaptığında bazı fıkri sabiüeri vardı ama, ağırlık mesleğiyle ilgili konular- daydı. Ankara'daki Marmara Oteli yapıhrken Adnan Menderes'in her sabah Barbaros Bulvan inşaatını de- netlemesi gibi fırsat buldukça Atatürk Orman Çifüiğı'ne gider çahşmalan yönlendırirdi. Bu denetlemelerden bi- rine bir pazar günü, başkentte bulu- nan babasıyla eşini de getirdi. İşçilenn sunduğu ayranı yudumlarken Ismet Paşa'nın Pembe Köşk'ün bahçesinde- ki çam ağaçlannın türüyle ilgili sorgu- laması benzeri, Na2miye Hanım'la bana bazı.borular gösterip sordu: "Söyleyin bakalım bunlann adı ne- Nazmiye DemireUO yıldıreşinin utkusuna da çilesine de ortak. Hamzaköy günkrinde Süleyman beyin yanındaydı. Şimdi Çankay a 'da e> sahipliği vapmaya hazıriamyor. Nazmiye Demirel Nihan-Hakkı Atasagun çiftinin nikahında Nalan Seçkinle. yapımının hızlandınlması ve Karaka- ya Barajfnın temelinin atılması bu dü- şüncenın ürünleri oldu. Yorum ve değerlendirmeleri Demirel'in 30 yıllık siyasal yaşamın- da kardeşleri ve yeğeniyle başı hep der- de girdi. Hacı Ali'yle Şevket Demirel'- in "yolsuzluk yaptıklan". "nüfuz kul- landıklan" iddialan yakasını hiç bı- geldiği için, ertesi sabah tüm Baş- bakanlık muhabirleri saat O7.3O'da Başbakanhk önündeydi. Arkadaşla- nm, "TRT'nin haberini dinlediniz mi Sayın Başbakan? Dün siz ne söyledi- niz, orada ne verildi" diye Demirel'i sıkıştınyorlardı. Şaşırmıştı. Hiçbir şey söylemedi. Gözlerini gözlerime dikti, öylece kala kaldı. "'Efendim izin verir- seniz gerekçesini size açıklayacağım" diye konuştum. Birlikte makamına çıktık. Şunlan söylcdim: "Saym De- mirel zatıaliniz cumhuğyet hükümeü- nin başısınız. Bu cumhuriyetıe Saym İnönü'nün de payı var. O sözler size ve devletin radyosuna yakışmazdı. Onun için böyle yazdım." Bir an üzülerek düşündü. "Teşekkür ederim" dedi. Ve o günden itibaren İnönü'den bahse- derken ağzından "sayın"sız tek bir sözcük çıkmadı. Ama bu arada "ben cumhuriyet hükümetinin başıyım" de- meyi de hiç unutmadı! Millet Partisi Kırşehir Milletvekili Memduh Erdemir, AP'ye geçmek için kur yapıyordu. Kurmaylanrun '"Yahu bu adam her gün bize küfür ediyor. Nasıl aramıza ahnz" itirazlanna yaru- tı: "İyi ya işte, yanına çekersin, karşın- dakine havlatırsm" oldu. Muhalefetin, Amerikahlann İncir- lik'e yerleşmesi eleştirisini "üs yok tesis var" biçiminde yorumlamasıyla, top- lumu uzun süre düşündürdü! Kendisini "tek adaırf'lıkla töhmet- lendiren 41'ler isyan bayrağı çekerek partiden ayrıbp DP'yi (Demokrauk Parti) kurduklannda, "AP'nin alünı oydular" diye yakındı. AP'nin 7. büyük kongresinde birkaç delege eleştiri getirince Deniz Gezmiş'- ten esinlendi. "Sorun ben değilim. Ben bu davanın bir neferiyim" diye haykır- dı. Aradan 15 yılı yakın süre geçecek, bu kez de partisini iktidar yapmak için meydanlarda "kendim için istiyorsam namerdim" diye bağıracaktı. Ülkücülerin ortalığı kasıp kavurdu- ğu, MHP Genel Merkezi'nin bulun- duğu Ankara Bahçelievler'deki cadde- den yurttaşlann geçmeye korktuğu dönemde, "Bana sağcılar adam öldü- rüyor dedirtemezsiniz" diye konuştu. 12 Eylül'den sonra İstanbul Sıkıyöne- tim Komutanlığı Askeri Mahkemesi'- nde yargılanan ülkücü sanık Veli Can Oduncu'nun sorgusundaki "'Ben bir şey bilmiyordum ki, 18 yaşımı bile dol- durmamışüm. Elime tabanca verip 'vur' diyorlardı, ben de tetiğe basıyor- dum" ifadesini gazetelerden okuyup okumadığı, yıllar yıh merak konusu oldu! Tarihe geçen sözleri Demokrasiye ve özgürlüğe tutkun- luğunu açıklama olanağmı başbakan- hğmın dördüncü yılında buldu. 1969'da Yargıtay Başkanı İmran Öktem öldü. Ankara Maltepe Camii imamlan cenaze namaanı kıldırmak istemediler. Nedeni, 1966 adli yılını açarken içtihat karanna dayanarak Nurculan suçlaması, iki yıl sonraki konuşmasında da "Tannnın insanın varlığına bağlı olduğunu" söylemesiy- di. Camide çıkan olay yargı ordusunu çok üzdü. Yargıtaş Başkanı Ferruh Adalı önderliğindeki yargıç, savcı, avukat ve yurt düzeyindeki hukuk fa- külteleri öğretim üyeleri, ertesi gün Atatürk Bulvan'nda protesto yürüyü- şü düzenlediler. Halk cüppeleriyle yü- rüyen hukuk adamlannı saygı duru- Şuyla izliyordu. Güvenlik görevlileri ise eylemi engellemek bir yana, hukuk ordusunu elleri şapkalannda selamh- yorlardı. Başbakanın makamına bu görkemli tablodan geçerek gelmiştim. Yanımda Siyasal Bilgiler Fakültesi'- nden iki kız öğrenci vardı. Başbakan'a bitirme smavlanyla ilgili çeşitli sorular yöneltiyorlardı. Dördümüz yuvarlak orta sehpası çevresinde birbirimize çok yakın oturuyorduk. Bakanlar Ku- rulu olağanüstü toplantıya çagnlmışü. Gelen, asker gibi topuk vurup başba- kanı selambyor, işaret edilen odaya geçiyordu. Telefon çaldı. Sesini bizlerin de duy- duğumuz arayan kişi, heyecanlı bir sesle sordu: Yarın: Sunay'ın dirayeti Çocuklarııııız seııiııgökkuşağıııınaltmdangeçecek O N B I N L E R İÇİNYAZDI öldürülüşün, hala senin düşüncelerine sahip insan selleri arkanda. Katillerin bulunması için çok yoğun çalışmalarsürdürülüyor. Eğer bu katiller bulunmazsa devlet aciz kalacak. fakat bizim acımız sensizlik olacak. Bununhmcını biz Atatürkçü aydınlar demokratik yollardan hesabını soracağız. Rahat uyu. Mustafa Yasak Söylenecek çok sözüm, yazılacak çok ve çeşitli duygularla doluyum: hepsi düğüm düğüm olup diziliyorlar. Bugün dünyada sevgililer günü olarak kutlanmakta... Sevgili Atatürk âşığı insan sevgisiyledolu Mumcu her yazın ve aydınlattığın insan bugün daha da iyi anlaşılmaktadır, dilerim senin gibi son semboller henüz hayatta iken anlaşıbrlar. Gürkan Köse Mumlarvardır yapıbştnda çarpık mumlar vardır yapılışında eğri. Sen doğdun, kalem gibi, sütun gibi meşale oldun, meşale idin, güneş oldun, güneşi aşmak istedin. Müsaadeetmediler. Kalemin mumu dürüstlüğün güneş ışığı idi fark edemediler. Kınlası eller yok edince daha da aydınlatün, büj-üttün dünyaya sığmayacak kadar.. Rahat uyu. büyük insan. Asuman Durmaz Seni asla unutmayacagım. And olsun ki çocuklanm da torunlanmdaseni unutmayacaklar. Yeni Uğur Mumcular yetiştirmeye söz veremem. Çünkü senin yerin doldurulamaz. Ancak senin izinde yürüyen, seni tanıyan ve seven yani senin parçan evlatlar yetiştirmeye söz veriyorum. Nil Ayduı SÜRECEK Düşüncen düşüncemizdir Yolun yolumuzdur Sanmasınlar ki bu kavga Burada biter, bu kavga Yeni başladı ve bitmeyecek Ama sen ölmedin, her zaman Bizim yüreğimizde yaşayacaksm Ve seni yaşatacağız Sen bizim ışığımızsm Tıpkı bir gökkuşağı gibi Aliından geçen binlerce İnsan, yaşlısıyla gencivle Geleceğin minik çocuklarıyla Onların hepsi sizîn ışığınız Yürüyecekler bu ışığın doğrultusunda Büyûyecekler geleceğin gençliği Hepsi birer Uğur Mumcu olarak yetişecekler Ve biz bunları göreceğiz Senin ölümüne neden olan bomba Sanki bizim vüreğimizde patladı Nezahat YıMız ÇALIŞANL ARINSORULARI, SORUNLARI YILMAZ ŞÎPAL Üst göstergeden mi, alt göstergeden mi? 1987 yılı ocak ayından başlayarak özel bir sirkette çaltştım. Sigorta primlerim 1. dereceden dü/enli olarak öden- di. Primlerimin ödeıunesinde en ufak bir aksama oltnadı. 1987 yılında çıkan 3395 sa>ılı yasa uyarınca emekli olabil- mek için 28 Ocak 1993 tarihinde Sosyâl Sigortalar Kururau'- na başvurarak emekliliğimi istedim. (Daha önce yazdığınız gibi yasanın y ayımlandığı tarihte değil de senenin tamamlan- masını bekledim.) Emekli ohnak için gerekli şartlan yerine getirmiştim. 25 yıllık sigortalılık süresi içinde 5.000 işgünü prim ödemiş ve 55 yaşın üstünde bir sigortah olarak emekli olmaya hak ka- zanmtştım. 1987 yılında yayımlanan3395sayılı yasayagüve- nerek, 1993 yılında emekli olmak için başvurdum. Ancak, şu sıralarda ilpiilerden ve ga/etelerden o kadar de- ğişik bilgi alıyoruz ki, bi/im durumumu/da olanların, üst gös- tergeden mi, alt göstergeden mi işlem görecekleri bir sorun haline geldi. 1994 yılında emekli olacaklar için son 6 yıl, 1995 > üında emekli olacaklar için son 7 \ ıl vb. urtalamalar alınacak denilivor. Ancak 1993 yılı içinde emekli olacaklar için bir bilgi yok. 3395 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği temmuz 1987 ay ından 1993 yılı ocak ayına kadar 1. dereceden prim ödeyenler hangi gösterge- den ve hangi yasaya uygun olarak emekli olacaklar? A.K. YANIT: 1993 yılında Sosyal Sigortalar Kurumu'ndan yaşlılık aylığı almak için başvuranlar, özel sektöre ait bir işyerinden emekli oluyorlarsa, 1 Ocak 1988 ile 31 Aralık 1992 arasında ge- çen 5 takvim yılının (1.800 gün) sigorta priinine esas kazanç orta- lamasına göre, kamu sektörüne ait bir işyerinden emekli olanlara isc 15 Ocak 1988 ile 14 Ocak 1993 arasında geçen 5 tam yılın (1.800 gün) sigorta primine esas kazanç ortalamasına göre yaşlı- lık aylığı bağlanmaktadır. Sosyal Sigortalar Kurumu'nca yaşlılık aylıklan, iki ayn göster- ge lablosundan bağlanır. Bunlardan birincisi, 1136 gösterge sayı- sı ile başlayıp, 1696 gösterge sayısında son bulan ve 12 derece içinde 141 göstergenin yeraldığı alt gösterge tablosudur. İkincısi isc 3395 sayılı yasa ile getirilen, üst gösterge tablosu- dur. Üsl göstcrge tablosu da, 1700 gösterge sayısından başlar ve 6650 gösterge sayısında son bulur. Ust gösterge tablosu 10 derece içinde yer alan 100 göstergeden oluşur. Özel sektörden emekli olanlara, 1 Ocak 1988 ile 31 Aralık ara- sında 5 yılın kazanç ortalaması. 3 milyon 504 bin 240 taban ka- zanç ile 24 milyon 68 bin 160 lira tavan kazanç arasındaki, 241 değişik kazanç ortalamalanna göre yaşlılık ayhklan hesaplanır. Kamu sektöründen emekli olanlara ise 15 Ocak 1988 ile 14 Oçak 1993 arasında geçen son beş yıhn kazanç ortalaması, 3 mil- yo'n 572 bin 214 taban kazanç ile 24 milyon 465 bin 77 lira tavan kazanç arasında yine, 141'i alt gösterge tablosunda, 100'ü de üst gösterge tablosunda olmak üzere, 241 değişik kazanç ortalama- lanna göre 241 ayn göstergeden yaşlılık aylığı hesaplanır. 1993 yılında. özel sektörden emekli olanlardan. 1 Ocak 1988 ile 31 Aralık 1992 arasında geçen 5 yılın (1.800 gün) sigorta primine esas kazanç ortalaması 24 milyon 68 bin 160 lira olanlara, en yüksek gösterge olan 6.650 göstergeden yaşlılık aylığı bağlanır. Yukanda değindiğjmız gibi, 241 ayn kazanca göre, 241 ayn gös- terge uygulanmaktadır. Kazanç ortalamınızı belirtseydiniz hangi gösterge tablosundan, hangi derece ve kademedcn emekli oldu- ğunuzu saptar ve 241 göstergenin hangısindcn aylığını/.ın hesap- lacağmı size aktanrdık. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ MuskaCumhuriyet okuru Naci Tataroğlu, Mersin'den yolladı- ğı 7 Nisan 1993 günlü mektubunda, fıkralar anlatmış. Şöyle diyor: "Bu mektubu daha önce yazmayı düşünmüştüm. Ne var ki saynevinde bir kolumda serum, diğerinde kan şi- şesi kıpırdayamıyordum. O nedenle geciktim. 1930 yılları, çocukluğumda ilkbahar aylannda kuru- muş iğde çalısının dikenlerine Nevruz' çiçeklerini takar, ev, ev: 'Hay tapıya tapıya/Kılavuz geldi kapıya/Az verenin kızı/Çok verenin oğlu olsun..' diye diye gezer, bulgur, yağ, sızgıt (kavurmanın doldurulmuşu) toplar, ertesi gün kıra çıkar pilav pişirir, yer eğlenirdik. Bunun Nevruz bayramı ile bir ilişkisi olduğunu bilemiyorum. Nevruz bayramı günlerinde saynevinde çocukluk yıllanmın anı- sı olarak anımsadım. Sağlıklı olsam, belki de anımsa- mazdım. Varan iki: Anlatacağım izzet Hoca diye biiinen Amca' dediğim Bektaşi dedesine ait. Köyde Mahmut adlı delikanlı bir kıza sevdalanır. Kıza yaklaşmak ne mümkün. Deve dişi gibi kardeşleri var. Umarı İzzet Hoca'ya muska yazdırmakta bulur. Atar omuzuna bir kısır (yavrusuz koyun) İzzet Hoca 'nın evine gelir. Umarsızhğını hocaya anlatır; izzet Hoca dinler; muskanın bir faydası olmayacağını bile bile, gence acır. Kısırın da hatırı vardır. Alır kalemi eline gelibardı mü- rekkepli hokkaya batınr, cifreyi (karmakanşık yazı) baş- lar yazrnaya: 'Belli ki esiyor başında kavak yelleri,/Sana kız mı ve- rir, şu kafirin dölleri! Hamiş: Oğlum Mahmut/Avcuna ossur/Burnuna tutT Sen bunu iktidar sevdalısı bizim Sosyal demokrat- lar'a yakıştırdım. Siz kimlere uyarlarsanız, uyarlayın. Seygi ve saygılanmla." Önce Naci Tataroğlu'na geçmiş olsun! Mektubunun üzerinden bir aylık bir zaman geçti ama, politikada önemlt gelişmeler oldu. 17 Nisan günü -Köy Enstitüleri- nin kuruluş yıldönümünde- Hacı TÖ öldü! Çankaya bo- şaldt. Süleyman Bey, oraya soyundu! Sosyal demokrat- ların durumu, öyle pek kötü sayılmaz. Hinthorozu, gerçek devlet adamlığını, parti önderliğini gösterdi. Ka- muoyunun bir numarada gelen Çankaya adayıyken sanki Çankaya'yı elinin tersiyle itti. Bunu da SHP'nin ge- leceğını düşünerek yaptı. Onu başsız bırakmadı! Tataroğlu'nun mektubunda bilmediğim birkaç deyim, sözcük geçiyor. Ozan Ali Yüce'yle telefonda konuşur- ken, sordum. O biliyormuş "kalemi gelibardı mürekkep- li hokkaya" batırmanın ne demek olduğunu. Eskiden, mürekkep hokkalarının içine feslerin püskülü gibi iplik konurmuş, iplik mürekkebi emsin de, çabuk bitmesin di- ye. İplik çok zaman, kalemin ucuna takılır, yazıyı bozar- mış. Hoca, öğrencilerine "Bunu şeytan yaptınyor!" dermiş. Ali Yüce de bir "muska" öyküsü anlattı, şöyle: Bir genç askere gidiyormuş, kendisine mermiler değ- mesin diye, hocaya gidip muska yaptırmış. Hoca, bir şeyler yazacak yerde, muska yerine sabun sarmış. Yedi kat muşambaya sarılı sabunu gence vermiş: - Hadi artık, sana kurşun işlemez! demiş. * Genç savaştan savaşa girmiş; hiç yaralanmamış. Sa- vaşa ara verilmiş; genç, böylesine kuvvetli bir muskaya hocanın ne yazdığını merak etmiş; açmış, muşambanın katlarının içinde, bir sabun kalıbı! Çok şaşırmış. Sonra başlayan savaşta, ilk kurşunda vurulmuş! (Süleyman Bey'inher sabah Hacıbayram'a taşınması yetmez; boy- nuna bir de muska takmalı ki. o zaman olur!) Günlerdir Anadolu'nun çeşitli yörelerine gidiyor, ko- nuşmalaryapıyoruz. JülideGülizar, Ceyhan Mumcu bir- likte Akşehir'e gittik. Orada Uğur Mumcu anısına yapı- lan toplantıya katıldık. Gezimizde, Celadet Candar da vardı. Ardından, Söke'ye gidip konuştuk, Prof. Mustafa Altıntaş, Ali Nejat Olçen'le birlikte. 5 mayıs günü An- kara'da Harb-iş salonunda, Mülkiyeliler Birliği'nin dü- zenlediği "UğurMumcu'yuUğurlarken"konulutoplant- yı izledim. Gençlerin dinletisi, duygu yuklüydü. Orada, toplantıdan sonra, halk ozanı Kul Hasan Gö- ren, bana Tunuslu Riyad Mahluf için kaleme aldığı dört- lüklerini verdi. "Canımız" başlıklı bu dörtlüklerden bir- kaçı şöyle: "Sevgili Mustafa Ekmekçi yoldaşlRiyad Mahlufyolda- şımız canımız/lnsanlığın derdi ortaktır kardaş/Hüma- nistlik, birlik ortak yanımız. Riad Mahluf Tunus halkının dostu/Vazgeçmez eylem- den yüzülse postu/Sanma Uğur öldü, Mumcular sustul Susmaz gerçek yazar kahramanımız. İnsanlığın derdi ortaktır teziJOral Çalışlar var, karşılar biziJBasınm güneşi, ayı yıldızı/Gerçek yazar şerefimiz şanımız. Kul Hasanım, Riyad ile görüştüklAşık maşuk kucak- laştık sanştıkJAsalağa karşı birlik savaştıklİnsan, emek imanımız dinimiz..." 6 Mayıs Perşembe, Denizlerin asıltşının 21. yıldönü- müydü. O gün, Hüsnü Gökselin ODTÜ'de, "Aydın so- rumluluğu" konulu konuşmasını izleyecektim, olmadı. Aynı saatte, Gazi Üniversitesi lletişim Fakültesi'nde be- nim konuşmam vardı, orada gençlere basını anlatbm... Daha önceleri lletişim Fakültesi'nde Uğur Mumcu, Emin Çölaşan konuşmuşlar. Defteri imzalarken gördüm. O gün akşamüstü, Kimya Mühendisleri Odası salo- nunda Halit Çelenk'i dinledim. Ölüm cezalarının adalet- sizliğini, Denizlerin nasıl asıldıklarını anlattı. Gözyaşla- rını içine akıtıyor, ağladığını belli etmerneye çalışıyor- du!.. BULMACA SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 1/ Bir sesin yayınımıyla oluşan şiddet. vuru, ton gibi değışiklikleri düzen- lemeye yarayan aygıt. 2/ Bir yerde biriken sıvılan dışanya akıtmakta kulla- nılan oluk ya da boru... Paltoya benzer bir tür üstlük. 3/ Çölden esen rüzgâr... Erkek bale sa- natçısı. 4/ Kabn bükül- müş sicim... Cuma nama- zından önce ya da cenaze kaldınlırken minarelerde okunan salat. 5/ Türklerin, ortaya aktıklan zamandan bulunduklan zamana değin geçirdikleri geb'şim evrelerinin tümü. 6/ Kütahya'nın bir ilçesi... Baryumun simgesi. 7/ Tunceli'nin bir ilçesi... Bir sanat yapıtmda işlenen konu. 8/ Bayın- dır... Düzgün sanlmış halat yuma- ğı. 9/ Hiçbir sinyalin gelmediği uzay. böleesi. YUKARİDAN AŞAĞIYA: 1/ Kaplama ya da doldurma ol- mayan... Toprak. 2/ Afrika'da yaşayan, bacaklan beyaz çizgib bir hayvan... Bölmeli göçebe çadın. 3/ İskambilde bir kâğıt... Kerienkele derisi. 4/ Bir sayı... Bademden yapılan şerbet. 5/ Or- kcsıra şcfınin orkestrayı yönetirken kullandığı ince değnek. 6/ Soyluluk... Bir nota. 7/ Yağma... Yayla ya da bahçe kulübesi. 8/ Dâhi... "Değişmenin olduğu yerde ı Güzeldir hayat" (Ahmci Hamdi Tanpınar). 9/ Tekerlek ile direksiyon arasında- ki bağlantıyı sağlayan mil... Alüminyum. bakır ve magnezyum katılmış çinko alaşımlanna verilen ad.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle