Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS1993 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Yabana dilde öğretimyanlışlığı
Bugün toplumun da benimseme durumuna geldiği yabancı
dildeeğitim yanhştır ve bizleri bir açmaza sürüklemektedir.
Nasıl Osmanh Devletfnde bilim ve yazın diline Arapça ve
Farsça sokulmuş ve sonuçta içinden çıkılmaz bir duruma
gelinmişse, aynı yanlış günümüzde de yapılmaktadır.
Prof.Dr.DEMİR İNAN Hacettepe Üniversitesi,
FizikMüh.Bölümü
gelimi, bir Yunanistan, bir İsrail. abe-
ce'leri (alfabeleri) bile farkh iken, yine
de kendi dillenrü kullanıyorlar.
Peki, bızdeki bu İngilizce eğitim mo-
dası nereden geliyor?
Acaba, Atatiirk'ün Erzurum Kong-
resi'nde manda olma düşüncesine kar-
şı çıkışı, yani; "Biz bir şey yapamayız,
bizi başka birileri gclsin kurtarsın, biz
de onlann egemenliğinde yaşayalım'
düşüncesine karşı çıkışı yanlış mıydı?
O gün, topla tüfekle ülkenun elde ede-
meyenler bugün başka yöntemfcri mi
deniyorlar? Yoksa bizler kendiliğimiz-
den, genç kuşaklara meslek edindire-
meyecek denli kendi dilimizi ve dolayı-
sıyla kendimizi yetersiz sanma döne-
mıne mi girdik?
Siyasetçilerimiz, Balkanlar'dan Or-
ta Asya'ya dek Türkçe konusuluyor
diyorlar ve bu ülkelerin yol göstericisi,
önde gelen ülkesi olduğumuzu söylü-
yorlar, ama gelin görün ki üniversite
eğitimini Türkçe ile değil. İngilizce'yle
yaptınyoruz!..
B
undan birkaç yıl önce. bir
Anadolu üniversitesindeki
arkadaşıma sormuştum:
"Sizin ünıversitede fızik
îğitimine gelen öğrencile-
rin düze/i nasıl? Nitelikli
öğrenciler bulabiliyor musunuz?" "Bu
yıla değin pek iyi değildi, ama bu yıl
cok iyi öğrenciler geleceğini umuyo-
ruz" diye yanıtlamıştı sorumu. "Ne-
den" diye sorduğumda, "Bu yıl İngi-
lizce öğretime başlıyoruz. dersleri
îngilizce vereceğiz"' demişti.
Bir kongreye katılmak üzere Tri-
este'ye (İtalya) giderken kızımj da ya-
nıma almışüm. Kötü bir şans oldu ve
kızım düşüp kolunu kırdı. Trieste'deki
çocuk hastanesine gittik; söylendiğine
göre o bölgenin en ünlü çocuk hasta-
nesiymiş. Karşıüklı iyi niyet ve çabala-
nmıza karşın, doktorlarla birtek söz-
cük İngiliace konuşamadık; İngilizce
bilmiyorlardı bu genç doktorlar.
Yurt içinde ve yurt dışında yabana
ûnivenite üyeleriyle karşılaştığımda
hep soranm: "Sizde üniversite eğitimi
hangi dilde yapılıyor" diye. Aldığun
yanıtlar şu sonucu veriyor: Daha önce
sömürge olmuş ülkelerde, hangi ülke-
nin sömürgesi olmuşlarsa o dili kulla-
nıyorlar, ama öbürleri kendi dillerinde
yapıyorlar üniversite eğitimlerini. Söz-
Tûrkçe eğitim için geliyorlar
Bugünlerde, özellikle yeni Türk
cumhuriyetlerinden ülkemızdeki üni-
versitelere büyük akın var. Bu gelen
öğrenciler, Türkiye'ye Türk dilinde
eğitim yapmak üzere geliyorlar. İngj-
lizce değil!.. İngilizce eğitim yapmak
isteselerdi, İngiltere ya da Amerika
Birleşik Devletleri'ne giderlerdi. Türk-
çe eğitim yapamadığnruzı görünce.
kısa bir süre sonra onlann da gözün-
den düşeceğimiz açık.
İşin aslına bakacak olursak. iki de-
ğişik konuyu bir potada eritme çabası-
nın verdiği yanlışlıktır bu yabancı dil-
de üniversite eğitimi. Genç kuşaklara
yabana dil (bugün için moda olan İn-
gilizce) öğretmek başka şeydir, meslek
öğretmek başka şey.
Bana göre yabana dil öğretmek,
üniversitenin bir gorevi değıldir. olma-
malıdır. Yabana dil öğrenmede en ve-
rimli yaşlar, orta öğretim yaşlandır.
Yabana dil öğretme, orta öğretimin
görevi olmalıdır. sorun burada çözül-
melidir. Üniversiteye gelen öğrenci,
yabancı dil değil, bir meslek öğrenmek
için üniversiteye gelir. Bu meslekle ilgi-
li bilgileri. kendi anadili varken, ya-
bana dilde öğrenmesinin ne bir gereği
ne de bir anlamı vardır. Kaldı ki Türk
öğretim üyelerinin, kendi bilgilerini
öğrencilere en iyi ve verimli olarak.
kendi dillerinde aktarabilecekleri de su
götürmez bir gerçektir.
Düşününüz ki, bir sınıfta bir Türk
öğretim üyesi meslekle ilgili bir konu-
yu, yine Türk öğrencilerine yabana
dilde anlatmaya çalışıyor. önce şu so-
ruyu soralım: Türk öğretim üyesi o ya-
bana dili ne denli biliyor? Ne denli iyi
bilirse bilsin, kendi ana dili gjbi kul-
lanabilir mi? Aynca o öğretim üyesi-
nin oradaki görevi, meslekle ilgili bir
konuyu yabana dilde anlatabilme
gayretinde olrnak değüdir ve o öğre-
tim görevlisi iyi yabana dil konuşmak
zorunda da değildir. Çünkü onun işi,
kendi mesleğindeki bilgi birikimini en
verimli bir biçimde karşısındaki öğ-
rencilere aktarmaktır. Görevi budur
ve bunun için orada bulunmaktadır.
Bunu da en iyi kendi diüni 'kullanarak
yapabileceğinden kimin kuşkusu ola-
bilir.
Şimdi de öğrenciler için şu soruyu
soralım: Öğrenciler, yeni gördükleri,
yeni öğrenmek durumunda olduklan
bilgileri, bu bilgilerin yabancı bir dilde
anlatıimasıyla ne denü verimli öğrene-
bileceklerdir? Söylenilen kaç cümle-
den kaçını tam anJayabilecekierdir?
Hele, hem kendilerinin hem de öğre-
tim üyesinin yabana dilleri yetersizse;
ki çoğunlukla durum böyledir.
Bir de öğrencilerin, o anlayabildik-
lerini kağıda geçirme.not tutma duru-
munu düşünün; hele İngilizce gibi ne-
redeyse her sozcüğü için ayn bir yazım
kuralı olan dilde. Sonra da o tuttuklan
notlardan çalışırken yararlan-
malannı.,
Hem öğretim üyesi, hem de öğrenci-
ler Türkçeyi kendi anadilleri olarak bi-
lirken, böyle bir "oyun"a, işi böyle bir
"karmaşa"ya sokmaya ne gerek
vardır? Kime ne kazandırmaktadır,
götürdüklerinin yanında?
Şöyle bir sav ileri sürülmektedir:
"Efendim. bugün bilimde en yaygın
kaynaklar İngilizcedir, çocuklanmız
mesleklerini İngilizce olarak öğrenir-
lerse bu İngilizce kaynaklardan da ko-
layca yararlanabilirler ve daha iyi yeti-
şirler." Oysa mesleklerini tam öğrene-
memektedirler kı, o kaynaklardan ya-
rarlanabilsinler, o kaynaklarda yaa-
lanlan anlayabilsinler.
Aynca bundan yüz yıl önce bu denli
yaygın İngilizce kaynak yok idi. Bun-
İar gökten de inmedi, birileri bunlan
yazdı. Öyleyse öğretim üyelerini İngi-
lizce ders vermeye zorlamak yerine, en
azından İngilizce kaynaklan Türkçeye
çevirmeye yönlendirmek. Türkçe kay-
naklar yaratmaya yönlendirmek daha
akılhca olmaz mı?
Sonuç
Bugün toplumun da benimseme du-
rumuna geldiği yabancı dilde eğitim
yanbştır ve bizleri bir açmaza süriikle-
rnektedir. Nasıl Osmanh Devletinde
bilim ve yazın diline Arapça ve Farsça
sokulmuş ve sonuçta içinden çıkıhnaz
bir duruma gelinmişse, aynı yanhş gü-
nümüzde de yapılmaktadır. Ana ba-
balarca, çocuklannın yabana dilde
eğitim görmeleri isteği. daha önceleri
Avrupa ülkelerine ve öbür gelişmiş ül-
kelere öğrenci gönderilmesi ve oralar-
da daha iyi öğrenim göreceği inanışı-
nın bir uzantısıdır. Ama unutulmama-
lıdır ki, o ülkelere gönderilen öğrenci-
ler de o ülkenin dilinde eğitim görür-
ler; İngiltere'ye giden bir öğrencinin,
İngilız hocalardan Fransızca mühen-
dislik öğrenimi görmesi düşüncesi ne
kadar ters ise, Türkiye'deki bir öğren-
cinin de Türk hocalardan İngilizce öğ-
renim görmesi o denli terstir.
Unutmayalım, bugün hastalamp
bir doktora gittiğınizde, onun yabana
dil bilgısinden değil, tıp konulanndaki
bilgjlerinden yararlanınz. İngilizce bi-
len ama tıp bilgisi yanm yamalak olan
bir doktor yetiştirmenin kime yaran
olabilir?
Bugün Türkiye güçlü bir ülke ve
ulus olmak istıyorsa, dilini her alanda
kullanmak. kullandırmak, geliştirmek
zorundadır. Dil, bir toplumun düzeyi-
ni. gelişmişliğini gösteren bir aynadır.
Üniversite, bir toplumun düşünce ve
bilgi lokomotifıdir. Orada kendi dili-
mizi kullanamazsak. nasıl güçlü bir
ülke olabiliriz?
ARADABİR
ORHAN KARAVELİ Dışpolitikaygzan
Kıbns'ta Son Durum
"Ne bir kanş toprak, ne bir portakal ağaa!.."
Milliyet ve Vatan gazeteleri adına ta 1950li yıllardan
beri birçok kez gitiğim Kıbrıs'a geçenlerde bir daha
uzandım ve KKTC'nin hemen her yerini dolaştım. özel-
likle, halktaki özgüven duygusu ve gözle görülür kalkın-
ma çabaları, burada eski acılı ve karanlık günleri yaşa-
mış bir gazeteci olarak beni çok rnutlu etti. Evef bir Tür-
kiye ya da İtalya düzeyinde olmasa bile bazı yolsuzluk
söylentileri, deneyim ve kadroları çok sınırlı "Yavru Va-
tan'da da kulakları rahatsız ediyordu ve işler, herhalde,
yüzde yüz yolunda gitmiyordu. Ancak, devrimci ve di-
rençli Kıbrıs Türklüğünün 30 yıldır yaşamaya zorlandığı
inanılmaz güçlükler.. hala ve utanmazca sürdürülen
ambargolar anımsanır ve KKTC'nin, kendi sınırlı kay-
naklarına ek olarak Türkiyg'nin^ok ölçülü yardımlarjn-
dan başka birdayanağı olmadığı düşünülürse, bu genç,
laik ve demokratik devletin ayakları üstünde -yine de-
duruyor olması, hepimizi mutlu etmelidir.
Ana çizgileriyle Kıbns'ta güncel durum şudur:
1- özellikle genç kuşaklar, komşu (!) Rumlarla şu ya
da bu ad altında herhangi bir "ortaklıgı" düşünmek bile
istemiyor. Çünkü, ezici çoğunluk yaşamı boyunca tek bir
Rum bile görmemiş; tek sözcük Rumca bilmiyor. Ortak
bir yanlarının da olmadığının bilincindeler. Rumlarla or-
taklaşa birdevletoluşturmak, onlar için, örneğin Çek'ler
ya da Ukraynalılarla federasyona (!) gitmek gibi bir şey!
Üstelik Rumları, babalarının dedelerinin, ninelerinin ka-
tilleri ve hepsini ülkelerinden sürüp atmak için her yolu
denemiş ve -ellerine fırsat geçerse- yeniden deneyecek
düşmanları gözüyle görüyorlar.
2- Rumlara bir karış toprak ya da bir tek portakal ağacı
bile vermekten yana görünmüyorlar. Bunun mantığını
da kuramıyorlar. Diyorlar ki, "Çıkarma öncesi bizler 250
(cep) içinde toplam yüzde 3lük bir toprak parçasına sı-
kıştırılmıştık. O zaman kimse "yüzde 20 nüfusa yüzde 3
toprak azdır..." demediği gibi, Türk ordusu son anda ye-
tişmeseydi -Bosnalılar gibi- buralardan da sökülüp atıla-
caktık. "Etnik temizliği" Bosnalılardan önce biz yaşaya-
caktık. Şimdi New York'ta bazı beyler hiç sıkılmadan,
"Yüzde 20 nüfusa yüzde 33 toprak fazladır. Bunun 5'te
1'ini (hem de en verimli yerleri) Rumlara hediye edin ki,
ortak bir devlet kurabilesiniz." diyorlar ve bizlerin bu
oyuna gelmemizi bekliyorlar. Hiç sanmıyorum ama, li-
derlerimiz herhangi bir toprak ödünü verse bile halkımız
referandumda bunu reddedecektir '
3- Eski Yugoslavya'da yaşananlar, Birleşmiş Milletler
örgütünün zavallılığı ve Batı'nın güvenilmezliği konu-
sunda Kıbrıs Türklüğünün gözünü büsbütün açmış. Ko-
nuştuğum hemen herkes, sözbirliği etmişçesine,
"Kıbrıs sorunu belki daha uzun yılar sürecek bir mara-
ton; bir sabır işidir" dediler. "Dünya ergeç bizi tanıya-
caktır. O zamana kadar dişimizi sıkacağız. "Ne bir karış
toprak ne bir portakal ağacı" biçiminde özetlenen paro-
lamızı -her şeyi göze alıp- sürdüreceğiz. Yeter ki Türkiye
üzerimizden elini ve garantisini çekmesin..."
Sözde "yatırım" teşvikleri, bakan bile yapılan hayali
ihracatçılar ve banka dolandıncıları, üçkağıtçı müteah-
hit ve kooperatifçiler şaibeli bürokratlar için trilyonlar
bulup savuran Türkiye, uzun erimli stratejik çıkarları ve
doğrudan ulusal güvenliği açısından ayakta tutmak zo-
runda olduğu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için, birkaç
köşe dönmeci ile bir iki Güneydoğu iline yaptığı kadar
"yardımı" herhalde esirgemez.
Esirgerse, tarih önünde sorumlu duruma düşer.
OKURLARDAN
Dûzeni yasalar sağbr
Sayın Özgün Soyucak'ın, 22 nisanda tartışma bölümünde
çıkmış olan yazıma katıbnadığını açıklamasma sevindim.
Doğrulan bu katılmayışlarla bulacağız.
Yasalara uymak başka, onlan putlaştırmak başkadır.
Savunduğum görüş, devletin, çıkarmış olduğu yasayı
uygulatmada titizhk göstermesi zorunluluğudur. Kişisel
yorumlarla yasaya uymama ahşkanbğı oluşmasını
engellemesidir. Bunu devlet yapmazsa, kendi rahaumız için
biz yapmabyız. Çünkü kural ve yasalara saygı düşüncesi
gelişmezse. ne eşitsizlikler, haksızlıklar önlenebilir, ne de
toplumda düzen sağlanabilir. 'Her durumda v asalardan
medet ummaktan vazgecersek' hiçbir yere varamayız. Evet,
'İyinin, güzelin teminatı biz insanlarız' ama, kurallara,
yasalara uyrnak koşuluyla. Bu konu çok derin
düşünübnelidir.
Rüştü Erguıı
Işınbilimci (Radyolog)
TARHŞ3IA
Göreve davet ediyoruz
12
Mayıs 1993
günü saat
22.20'de,
HBBTV
kanabnda
yayınlanan
ve başta demokrasi ve laik
ilkeler olrnak üzere Atatürk
devrimlerini hedefleyen, bu
ilkelerin yıkılması ve şeriat
düzeninin kurulması için uğraş
verirken bizAJevi vurttaşlara
da hakaret eden zihniyetı
nefretle kınıyoruz.
Nefretimiz, bu ve benzeri
kişilere degüdir.
Nefretimiz; niyetleri bilindiği
halde bunlara kol-kanat geren.
palazlanmalanna ses
çıkarmayan (sempati gösteren)
yetkilileredir.
Uzüntürnüz ise bu gelişmeleri
salt Alevi-Sünni çekişmesi
farzederek sessiz kalan, laik ve
demokratik kamuoyunadır.
Siyasal partileredir,'
Demokratik kitlc
örgütlerinedir,
Sendikalaradır.
Demokrasi ve özgürlük yanbsı
basınımızadır...
Şu husus iyice bilinmeb ve altı
da kabn çizgilerle çizilmehdir
ki; yurdumuzdaki şeriat
örgütlenmesınin geldiği nokta
savsaklama ve hoşgörü
dönemini çoktan aşmıştır.
Bunda, Türkiye'deki bilinen
siyasal partilerin olduğu kadar,
dışandaki şer-i finans
kaynaklannın ve Diyanet'e
aynlan bütçenin de büyük payı
vardır.
Bu nedenle;
Bugün Atatürk Türkiyesi'nde
en üst makama secilen zat da
dahil olmak üzere;
İmam hatip okulu ve Kuran
kursu seferberbğinde başan (!)
gösteren Mılli Eğitim Bakanını;
"din devletin değil. devlet dinin
emrinde obnalıdır" diyen
devlet bakanını, ülkemize
yapüklan ihanetin boyutlannı
görmeyeçağjnyor. ülkenin
birbk ve bütünlüğünü tehlikeye
sokan bu gebşmeler ile ilgili
olarak yasal sorumlulan göreve
davet ediyoruz.
Murtaza Demir
Pir Sultan Abdal Kültür
ve Tanıtma Derneği
Genel Ba§k /ANKARA
PENCERE
Yasak var, önlem yok!
steklerirnizi
engelleyici oldukça
fazla sayıda
k l l k
I y
vasaklarla karşı
karşıya kaldığımıza
hiç dıkkat ettıniz mi?
Acaba sadece yasak koymak
yerine önlem abnak ya da
alternatifsunmak olası değil
midir?
Neredeyse bebeklik dönemiyle
başlayan bu yasaklar yaşam
boyu sürmektedir. "Hunmm o
cıs, ellemc" sözleriyleilk yasının
içindeki çocuğu engelleyıci bu
sözler, ilkokula başlayan çocuk
için daha katı yasailan ve
emirleri içeren sözler haline
dönüşmekte, gençler ve
yetişkınler için ise yaptınmı
olan emirler dizini habne
gelmektedir.
Ilkokullannuzın duvarlannda,
giriş kapısından başlayan
yasaklar zinciri vardır.
"Koşma, bağırma,
merdivenlerden koşma, birbirim
itme..." vb. Kuşkusuz bu
yasaklann temelinde, bebeği ya
da çocuğu koruma amaa
vardır. Ama sadece yasak
koymak çözüm müdür? Çünkü
ilkokul yaşmdaki çocuk enerji
doludur. Koşmak, oynamak
onunen doğal hakkıdır. Oysa
ilkokullanmızın büyıik bir
çoğunluğunda sportif
faaliyetlerin yapıldığı ne mekân
ne de zaman mevcuttur. Beden
eğitimi dersleri yerine
matematik, fen ya da sosyal
bilgjler dersleri yapıbııaktadır.
Bunun nedeni; beden eğitimi
dersini verecek öğretmen, bu
dersin yapılacağı salon ve bu
ders için gereç olmamasıdır.
Dolayısıyla yerinde
duramayan enerji dolu
çocuklar; kurallarla, yasaklarla
ve de bunlan uygulayan sert
yüzlü müdürlerle,
öğretmenlerle ya da
müstahdemlerle
durdurulmaktadır. Üstelik
ilkokul müdürleri öcü şeküne
bürünmekte veya
büründürülmekte ve 6 yaşında
okula gelen çocuk 11 yaşında
âdeta birkahpiçinde mezun
edilmektedir. Dolayısıyla
çocuklar, okul müdurüyle
yolda bile karşılaşsa bir
anlamda "hazrola geçmekte",
sorulara çekingen, sıkılgan,
cevaplar vermektedir. Üstelik
bu, saygı olarak
nitelendirilmektedir. Acaba
saygı bu mudur? Acaba saygı
için korku ve kural koşul
mudur?
Her şey gereksinimden doğar.
Çoğumuzun bildiği bu öncül,
iktisat kurallan arasında da yer
almıştır. Bakın Amerikahlar bu
gereksinimi nasıl
çözümlemişler Tuvalet
kapılanna yazı yazıklığı fark
edılince, kurai koymak yerine
her tuvaİetin kapısına büyük
boyda kâğıt asmışlar. Böylece
vazı yazmak isteyen insanlar,
bu kâğıtlan kullanarak hem
kendiferi rahatlamışlar, hem
kapılan kirletmemişler hem de
işin bir başka ilginç yanı, baa
insanlara ış olanağı
hazırlamışlardır. Nasıl bir iş
mi? Şöyle: Bazı yetenekli ve
ticarifikirliinsanlar, yaalan bu
kâğıüan toplamış, derlemiş ve
ilginç yazı dizileri halinde kitap
olarak yayımlamışlardır.
Bu uygulamanın karşı çevabı
olarak kâğıt maliyetleri
savunulabilir. Ama hertürlü
uyanya rağmen kapılara yazı
ıek zordur.
f
fanması ya
lanılacak
kâğıtlan daha yüksek
maliyettedir. Dolayısıyla bana
göre bu yol daha iyidir. Üstebk
bu davranış, insana bir
saygıdır.
Bir başka, çözüm önerihneyen
yasağımız da şudur: Parklarda
çeşitu levhalar görürüz:
"Yerlere çöp atmayın." Tamam
atmayaum, ama nereye ataüm?
Çünkü o parkta yaçöp kutusu
voktur ya da varsa bile amaca
hizrnet etmemektedir.
Bilirsiniz, parklara giden
insanlanmız kabuklu yemiş
yemeyi de sever. Parklardaki
çöp kutulan da genellikle
küçük ya da arası oldukça açık
çubuklardan oluşmuştur. Siz,
kabuklan toplayıp çöp
kutusuna atsanız bile kabukJar
kutudan yine yerlere
dökülecektir.
Bir başka yasak, üniversitelerin
koridorlannda, kantinlerinde
"Sigara izmaritkrini, çay-kahve
kapTannı yerlere atmay ın"
uyanlan vardır. Bu uyanlar
okul yönetimi tarafından bazen
sert bir şekilde sözlü olarak da
yapıhr. Ancak öğrenciler
yeriere atmamalan gereken
çöpleri atacak bir yer ya da bir
şey bulamazlar. Var olan kül
tablalan da yasak savıa
nitebğinde küçük boydadır.
Çözümü sunulmayan bir başka
yasak da inşaatlardadır:
"Inşaata ejrmek tehlikeli ve
yasaktır. Çok güzel, peki
herhangi bir önlem var mı?
İnşaatın etrafı cevritoıişmi?
Yok! Demek ki sadece yasağı
koymak yetiyor. Gerisı yasağı
çiğneyenın sorunu...
Amerika'da üniversite
kampuslannda yaya yolJanna
uzaktan bakarsanız birindl ve
ikincil yollar görürsünüz.
Birincil yollar, okuldaki
yetkililer tarafından
kararlaşunlan yollardır. İkincil
yollarsa öğrencilerin tercihleri
doğrultusunda oluştunümuş
youardır.
Japonya'da ilkokullara giriş
yollannın tespiti de oldukça
ilginç. Asbnda ilginçten öte,
bana göre insana yerilen
saygının bir örneğidir. Bir
Japon arkadaşımın anlattığına
göre, Japonya'da yeni bir
ilkokul binası inşa edildiğinde
okul bahçesini çevreleyecek
duvarlar önceden örülmezmiş.
öğrencilerin kendib'ğinden
oluşturduklan giriş yoluna.
kapı olacak şekilde sonradan
duvar örerlermiş. Ne güzel
değil mi?
Bu yazuîida yasaksız bir
topîum istedığim anlaşılmasın.
Benim savunduğum sadece
yasak koymanın yeterli
olmayacağıdır. Yasak varsa,
önlemi de obnab diyorum.
öğr. Gör. Filiz Seçiın
Anadolu Üniversitesi
İletişim Bilimleri Fak.
FAZLA KİLOLARINIZ İÇİN
KİLO KONTROL MERKEZİ
TÜRK KALP VAKFI : 275 12 44/45 FAKS: 266 47 12
Adres: 19 Mayıs Cad. No. 8, Şişli, İSTANBUL
GİDERAYAK YAŞARKEN
Vedat Günyol
20.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-lstanbul
Ödemeli göDderilmez.
ÇokSeviyonız
KzDevrtmL..
Toktamış Ateş'in 'Biz Devrimi ÇokSeviyoruz' adlı kita-
bını (Der Yayınları) okumadınızsa, okumanızı öneririm.
Halktan yana bir bilim adamımn, yazarlığı da kıvamını
bulduğu zaman, söyleşi güzelleşiyor:
"Bilen ve gören bir gözle bakıldığı zaman insanlık ta-
rihi, ezen ve ezilenin kavgasmdan başka bir şey değil-
dir. Her şey ezen içindir, egemen olan içindir. En güzel
sofralar onlanndır, en yararlrkitaplar ve bilgiler de onlar
içindir, başkaları hakkında karar verme yetkisi de onlar-
dadır. Ezilene ise sadece çalısmak düşer.
İnsanlar demokrasiyle kendi kendilerini (çoğu kez laf-
ta) yönetmeye başladıklan zaman da durum pek değiş-
memiştir. Kitle iletişim araçlannı ellerinde bulunduran-
lar ve üretim araçlarmın sahipleri, yani egemen sınıf,
demokrasiyi de kendi koyduklan sınırlar içinde oyna-
mak isterler. Toplumdaki temel ilişkileri bozmayacak
bir demokrasi!.. Işte devrimci olmak, bu temel ilişkileri,
bu sömürü ilişkilerini bozmak için uğraşmak demektir.
Ve kimileri ne derse desin, biz devrimi hâlâ çok seviyo-
ruz, uğruna mücadele ediyoruz ve çok özlüyoruz."
•
Peki, devrime bu kadar bağlanan Toktamış Ateş kim-
dir, nedir, necidir? Sosyalist midir, komünist midir, Troç-
kist midir, Maoist midir, bir vakitlerortalıktakasımkasım
dolaşıp dönenen, şişinip mangalda kül bırakmayan sö-
züm ona devrimcilerden hangileriyle yoldaş ya da
omuzdaş olmuştur?..
Yok canım, Ateş, 1960'lardan beri ülkenin ilerici, dev-
rimci, Kemalist, laik, toplumcu kesiminde uğraşını sür-
dürürken alçakgönüllüğü hiç elden bırakmadı, ne dev-
rimciyim diye önefırlayıp şişindi kasıldı, ne işler tersine
döndükten sonra hamamböceğine dönüştü, soldan çar-
kedip holding babalarının eteklerini öptü, ne de serma-
ye politikacılarının dalkavukluğuna soyundu ..
Ateş dün neyse, bugün de o!..
Elbet değişimin yasalarını özümsedi; ama, değişme-
nin döneklikle uzaktan yakından bir ilgisi oimadığını bi-
len bilim adamı kişiliğini korudu. haramzadeleresatma-
dı, devrimi dün de sevdi, bugün de seviyor...
Çünkü devrim yaşamın ta kendisidir.
Toktamış Ateş, bunu biliyor:
"Biz devrimi severdik-sevmezdik, seviyoruz-sevmi-
yoruz tartışmasına girmek için önce devrimin ne oldu-
ğunu anımsamakta yarar var. Devrim elbette, ellerinde-
ki çakaralmaz tabancalarla devletin silahlı kuvvetlerinin
üstüne gitmek değildi. Ya da kitaplardan öğrenilen bir
işçi sınıfı şablonuna Türkiye'deki işçileri uyarlayarak
hayal kurmak da değildi. Kapalı kapılar ardında karanlık
pazarlıklar sonucu ortaya çıkan militan bozuntulannın
dışında, hain provokasyonlarla kendini savunmaya zor-
lanan gençlerin anılarına elbette saygısızlık etmem.
Inanç ve yurtseverlikleri yolunda göğüslerinde kan çi-
çekleriyle binlercesini toprağa verdik onların. Yaşaya-
cakları ne kadar güzel şeyler vardı oysa... Ancak o kısa
ömürlerine sığdırdıkları heyecan, umut, mutluluk ve tat-
mini yaşayabilmek için eski 'omuzdaşlarının' ömürleri
birkaç yüzyıl da olsa yetmez. Bu eski omuzdaşlar ege-
men sınıfın elleri kanlı temsilcilerinin karşısında peren-
deler atarken, yaranmak için yaltaklanırken; mezarlar-
da kemikleri sızlar mı acaba?
Devrim demek, bir toplumdaki siyasal ve ekonomik
yararlanma olanaklarının toplumun geniş kesimleri le-
hine hızla değişmesi demektir. Siyasal alanda katriı-
mın' artması, ekonomik alanda 'paylaşımın' dengeien-
mesî, 'fırsateşitliği'nin verilmesidemektir."
•
Toktamış Ateş'i Cumhuriyet'te okuyorsunuz; ama,
'Biz Devrimi Çok Seviyoruz' adlı kitabını okumamışsa-
nız, okumanızı öneriyorum. Sıcak bir yürekte insanlığın
vicdanı duyumsandı mı, bilimin yol göstericiliğinde doğ-
rular saydamlaşır, somutlaşır ve yazıya dökülür...
KEŞKE, Selanik'ten gelen "REMBETIKO"
topiuluğunu dinleyebilseydiniz, müziğin
insanları nasıl kaynaştırdığını, Selanikli dört
genç ile onlan dinleyen İstanbullu gençlerin
nasıl bütünleştiğini görseydiniz.
IIASANPUIUR - Milliyet..
Grup Selanik, müziğin sınırlan oimadığını
göstermek için geldiği İstanbul'da tam bir haita
dost dinleyicilere seslenecek...
Cumburiyet..
Hiizün ve Coşku; İşte Rembetiko.. TEMPO
Yoğun ilgi üzerine SON 4 GÜN
TRİBUNAL
Muammer Karaca Çıkmazı, Odakule Karşısı, Beyoğlu..
Rez : 249 71 79
T.C.
KÜLTÜR BAKANLIĞI'NDAN
"Ödüllü Bilimsel
Eser Yarışması"
Konu: Cumhuriyetimizin 70. yılında halk kütüpha-
neleri ve düşünce özgürlüğü.
ÖDÜLLER: Birincilik ödülü 35.000.000: TL, İkin-
cilik ödülü 25.000.000rTL, Üçüncülük ödülü
15.000.000r TL.
Son başvuru tarihi 17 Eylül 1993
Yanşma özel şartnamesi ile daha ayrıntılı bilgi için
Kültür Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü'ne
(Necatibey Cad. No: 55 Sıhhiye/ANKARA Tel: 231
79 62 / 242) veya il ve ilçelerdeki halk kütüphanele-
rine başvurulabilir.
Basın: 29783
DARBELER 'DEMIRKIRAT'LAR ve
27 MAYIS
Ahmet Yıldız, Şuphi Karaman, S.Gürsoytrak, MuzafferÖz-
dağ, Selahattin Özgür, H.Tunçkanat, A.Türkeş, Srtkı Ulay, Ta-
latTurhan, SelçukAtakan, HamdiBaşar, M.Başaran, Sami
Karaören,UğurMumcu,İlhamiSoysalveAvşarTimuçin'inya-
zılarıyla...
Yayına hazırlayan: SadıkGöksu
Anahtar Kitaplar Yayınevi
Tel.: 51617 46 Çemberlitaş
•kjı-