Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 NİSAN1993 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 11
Mûzik
Festivali'nde
bugûn
M 10. Ankara Uluslararası
Müzik Festivali kapsamında
bugûn cazın ustalanndan
Chick Corea ve Akoustic
Band, ikınci kez
Başkentlilerin karşısma
çıkıyor. Chick Corea ve
Akoustic Band'ın dinletisi
bugün saat 2O.3O'da Milli
Eğıtim Bakanlıği Beşevler
Şura Salonu'nda
ızlenebılecek.
Vural Yıldınm
sergisi
• BANDIRMA
(Çumhuriyet) - Marmara
Üniversitesi Atatürk Eğjtim
Fakültesi Resim-İş Böliimü
Yardımcı Doçenti Vural
Yıldınnı7 kışisel sergisini
diin Bandırma Kültür
Merkezi'ndeaçtı. Bandırma
Belediyesf nin kültür
etkinbklen kapsamında
düzenlenen sergide'
sanatçının kırka yakın
vağlıboya yapıtı yeralıyor.
Mimar Sinan
Haftası
• KAYSERİ (AA) - Mımar
Sınan Kültür veSanat
Haftası başladı. Kayseri İl
Kültür Müdürlüğüile
Erciyes Üniversitesi
Rektörlüğünce düzenlenen
"MimarSinan Kültür ve
Sanat Haftasfnın açıhşı
üniversite kültür salonunda
yapıldı. Hafta dolayısıyla
yapılanclkinliklcr
kapsamında Prof. Dr. Vacit
İmamoğlu. Mimar Sinan'ın
vapıtlan ile gelcneksel
Kaysenevlen konusunda
slaytlar eşlığınde bır
konferans verdı. Sabana
Kültür Sıtesi Salonu'nda da
"Kayseri Evleri' konulu bir
fotoğraf sergisi açıldı. 10
nısana dek sürecek hafta
dolayısıyla çeşitli bilimsel
etkinlikleryapılacak ve9
nisanda da Sinan"ın doğum
yeri Ağırnas'ta bir törcn
düzenlenecek.
'Nasıl bir okul
düşlüyorsunuz?'
• KûİhîrServisi-Özel
Eyüboğlu Lisesi, ilkokul 4 ve
5. sınıf öğrencileri arasında
"NasılBir-Okul .»•? •:•-•,\ r < r<
Düşlüyorsunuz?" konulu
kompozisyon ve
"YaşadığımızÇevre" konulu
resim yanşması düzenledi.
Öğrenciler kompozisyon
yanşmasına birden fazla
yapıtla katılabilecekler.
Kompozisyon ya da öykü
türünde yazılmış olan
yapıtlarda dilin etkili ve güzel
kullanılmış olmasına dikkat
edilmesi gerekiyor.
Yanşmanın ödül töreni 30
nisanda Özel Eyüboğlu
Lisesi Tiyatro Salonu'nda
yapılacak.
Pınar Süt'ün
Yanşması
• Kültür Senisi - Pınar
Süt'ün düzenlediği "İlkokul
öğrencileri arası resim
yanşması" sonuçlandı.
"Sağlıklı BeslenmedeSüt"
konusunun işlendiği yanşma
şonunda. İzmit Dumlupınar
İlkokulu'ndan Ender Küçük.
Ankara Özel Yükseliş
İlkokulu'ndan Serkan
Akyürek, İstanbul Nazmi
Dubai Ilkokulu'nda Banş
Erdem; Samsun Mehmet
Akif Ersoy İlköğretim
Okulu'ndan Şehri Çırak,
Bolu 50. Yıl İzzet Baysal
İlköğretim Okulu'ndan
Berna İmge HaİKi ve
İstanbul Ozel Tek
İlkokulu'ndan BeUtıs
Boyacıgiller üstün başan
ödülü kazandılar.
Yanşmada dereceye giren
yapıtlar l-14mayıstarihleri
arasında İzmir Resim Heykel
Müzesi'nde sergilenecek.
Gravürden
kıyafetlere
• ANKARA (AA) - Galeri
ARS'ta, lö.yüzyıldan
başlayarak 1860'larauzanan
süreçteki Osmanlı kıyafetleri.
gravürler aracıhğıyla
sanatseverlere sunulacak.
Yanndan itibaren
başlayacak sergide^ Marianna
YerasunosveAli Ozdamar
koleksiyonlanndan derlenen
orijinal gravûrlerle, 16.
yüzyıldan 1860'lara kadar
uzanan bir Osmanlı
kıyafetleri defilesi
izlenebilecek. Sergide yer
alan en eski ravürler, Fansız
gezginNidıolasDe
Nicolay'ın 1562veAlman .
gezgin Hans Weigd'in 1577
tarihlıgravürlen. Dünya
Kıyafetnameleri
literatüriinde yerleri olan bu
eserlerin dışında, sergide 17.
yüzyıl kadın ve erkek
kıyafetleri gravürleri, 18. ve
19. yüzyıl Osmanlı saray
kıyafetleri gravürleri, askeri
ve günlük kıyafet gravürleri
yeralacak.
25. yıl sergisini Taksim Sanat Galerisi'nde açan ressam Orhan Taylan yıllarla çok şeyin değiştiğine inanıyor:
Resimler yerinefiyatlarkomışuluyor
AHU ANTMEN
Artık bir sergiyı gezdikıen sonra "Hayırlı
işler!" dıyerek çıkan izleyicılere şaşırmamak
mı gerekiyor yoksa? Taksim Sanat Galerisi'-
nde açtığı 25. yıl sergisınde. 1%8 yılında
açtığı ılk sergiyı anımsıyor ressam Orhan
Taylan: "Gezenler. fıyatlan değil resimleri
konuşurdu...Sanatseverler, meraklı gençler
ve sanatçılarla dolu olurdu sergi yeri. Birkaç
bin kişi gelmemişse, sergi gezilmiş sayı-
lmazdı. Artık paragöz bir resim alanı var.
Paradan başka şey konuşulmuyor. Galerici-
nin sanatsever kitleyle sanatçı arasına koy-
duğu duvar. sanatseverin galeriye gitmesini
engeller oldu. Bir sergiye 20 alıcı gelmiş de
birkaç resim saulmışsa, o sergi yılın en ba-
şanlı sergisi sayılıyor. 22. kişinin sergjyi gör-
mesi gerekmiyor, yerleri kirletmekten başka
işe yaramıyor nasılsa..."
25 sanat yıhnı gende bırakan Orhan Tay-
lan'la bırlikte, o 25 yılın heraşamasından ke-
sitler sunan. hem eskilerden, hem bugünden
izler taşıyan (bir L'ğur Mumcu resmi de var)
resimlerin arasında küçük bir zaman yolcu-
luğuna çıkıyoruz...
'Döviz imtihanı'yla Roma'ya
Taylan. 1961 yılında o zamanlar "döviz
imtıhanı"denilen sınavı, yani bir devlet
bursunu kazandıktan sonra Roma'ya gidı-
yor. Resimle ilk tanışıklığı ya da "resimsel
uyanışı" tabii Roma serüveninden çok önce.
anncsi ressam Seniye Fenmen araalığıyla
oluyor. Roma'dan daha çok kendı çabasıyla
öğrendıklenyle (İtalyan hocalar asistanlara
teslim ettikleri smıflara yılda birkaç kez. o da
'transit' gecerek uğradıklanndan...) bir de
anılanyla dönüyor Taylan. Bızım akademi-
lerimizde verilen eğıtimın Roma'dakı akade-
miden hiç de eksık yanı olmadığını vurgular-
ken, İtalya'da zaman zaman küfür olarak
kullanılan bir "Turco ' olarak İtalyan sınıf
arkadaşlanyla nasıl geçindiğinı anlatıyor:
"Akademide benim desen çizmek gibi bir
zorluğum yoktu, ama hocalar çabşmalan de-
netlemeye geldikleri zaman, öteki arkadaşlar
paniğe kapılırdı. Böyle 'denetım' günlerinde,
çoğu çizdiği modellerle aman Orhan, şunun
elini ayağını düzeltsene -eller ve ayaklar iyi
olmaz kolay kolay- diye bana gelirlerdi. Be-
nım de fotokopiyle çoğalttığım küçük kağı-
Orhan Taylan'ın Taksim Sanat Galerisi'nde 15 nisana dek süren 25. yıl sergisi, bir tür retrospektif. (Fotoğraf: İBRAHİM GÜNEL)
tlanm vardı, resmine yardım ettığim arka-
daşlann adını yazar, bu kağıdı imzalatırdım:
Aldo kabul eder ki Türk ressam Orhan Tay-
lan Miketanj dan daha iyi resim çizer...İmza-
lamazlarsa, resimlerini düzeltmezdim. Di-
renırler, sonunda kudurarakgelip imzalar-
lardı ...Epey de imzalalmıştım bunlardan
İtalyanlara..."
Bu "Turco" deyimi, Orhan Taylan'ın
daha sonra başına çok dert acacak "dernekçi
ruhu"nun ilk belirtilennı taşıyor aslında:
"Kanımızda var, İtalya'ya gider gitmez ora-
da okuyan Türk öğrencileri bıraraya getıren
birdernek kurduk. İlk ciddi olayımız, polise
'Turco' dıyerek hakaret eden bir sürücünün
davasıydı. Tabii hakim o kadar Türk'ü bira-
rada görünce "Turco'nun bir küfür sayılama-
yacağına karar verdi..."
İtalya'dakı öğrencılıği sırasında beş pa-
rasız bir halde, daha çok müze gezmek, daha
çok resim görmek için Londra, Paris, Münih
gibı şehirlere 24 saat içinde Roma'dan Pa-
ns'e gidebılecek denli otostopçuluğun ınce-
liklerini öğrenerek. kendi deyimiyle oldukça
"sürterek" geçirdigı öğrenciliği sonrası,
İstanbul'a dönüyor. Ve 1968'dekı ilk sergi.
Resim çalışmalannı sürdürüyor, bir yandan
da 1969-71 yıllan arasında Türkiye Sanatçı-
lar Birligi. 1976-78 yıllan arasında Görsel Sa-
natcılar Derneği ve 1978-80 yıllan arasında
da Banş Derneği'nde yönetici olarak görev
yapıyor.
Barış Derneği ve cezaevi
1982de Banş Derneğinde yönetici olmak
"suçundan" tutuklanıyor ve belirli aralıklar-
la toplam üç yıü aşkın bir "hapis serüvenin-
den" sonra 1986'da özgürlüğüne kavuşuyor.
O yıl, onuruna Belçika'da 75 ressamı birara-
ya getıren bir özgürlük sergisi açılıyor. Şımdi
geriye dönüp baküğında, "ıçerdeki" yıl-
lannın aslında sanatı açısından faydalı oldu-
ğuna inanıyor Taylan. İlk çiçek resmıni ceza-
evınde yapmış olması, oldukça sembolik bir
anlam taşımıyor mu? Cezaevi ya da sürgün
-korku içinde, saklanmak zorunda bırakıla-
rak yaşamak, belki gerçekten insandan çok
şey götürüyor, öte yandan bir sanatçıya (keş-
ke bu şekilde olmasaydı ama) birşeyler getiri-
yor
"Bu, insanın duygulannı biliyor, sivrilti-
yor" diyor Taylan. " Çalışmalanna yeni bir
ıvme getiriyor. anlaüm dilini güçlendirmek
ihtiyaanı dayatıyor. Çünkü bu kadar şıddet-
lı duygulann insanın içinde, yüreğinde bı-
rikmesi birden bİT o sanat diliyle kendisini
ıfade edemedığıni kavratıyor ınsana. Yetmi-
yor. Avaz avaz bağırmak gelirken ıçinızden,
sessiz bir şey yapıyorsunuz... O zaman işte
büyük bir itici güç haline geliyor içinde ya-
şadığınız koşullar. Uğraşüğı resmin ifade
kabiliyetini geliştrrmek zorunda kalıyor ın-
san..."
Roma yıllanndan, 1968'deki ılk sergiden,
cezaevinden- kısacası geçmışten bugüne ge-
liyoruz Taylan'la; 15 nisana d-:k süren 25. yıl
sergisinde oturup da düşününce, bugün en
çok kızdığı, o "hayırlı işler" mantığı, 1990'da
atölyesinde sergi açacak denli tepki duyduğu
galenler ve "Batı düzeyinde Türk resmi yapı-
lamaz" inancmda olanlar...
Türkiye
T
nin siyasi dışlanmışlığı
Türk resminin baüda yelerince tanınma-
masının, bilinmemesinin resmin kendısiyle
hiçbir ilgisi olmadığını savunan Orhan Tay-
lan, bunu Türkıye'nin siyasi
"dışlanmışhğının" bir sonucu olarak görü-
yor. "Bır Türk sanatçısını Avrupa kültür or-
tamı içıne sokmazlar, dırenişle karşılaşır..."
diyor Taylan ve anlaüyor "Bunda Avrupa'nın,
Amerika'nın, Hırisoyan sağ gerici çevrelerinin
çok büyük etkisi var. Avrupa Toplulugu'nu
gerçekten bir Hıristiyan kulübü olarak
gören çok...Türkiye bu dışlanmışlıktan uzun
bir süre kurtulamayacaktır diye düşünüyo-
rum. çünkü Avrupa'da pek çok çevrede Os-
manlı İmparatorluğu'nun parçalanma sü-
recinin henüz tamamlanmamış olduğu görü-
şü var. Türkiye'vi kabul etmek istemiyorlar,
bunun için külturünü benimsemek de işleri-
ne gelmiyor. Ama biz yine elimizden geleni
yapmaya çalışacağız. Aynı şey Rusya'da ya-
şandı. Poütik durum elverişlı olunca, Rus
resmi bir anda popüler oldu, dünya pazanna
gırdı. rejim dcğışır degişmcz Rus sanatcılar
baştacı edildi. Oysa bu ressamlar 20 yıldır
aynı resmi vapıyorlardı..."
Sanatçının statüsû değişti
Türkiye'de sanatçının konumunun gide-
rek değiştiğını ve özellikle 1980 sonrası sos-
yal statüsünün iyice ortadan kalktığını belır-
ten Taylan, bunun da bilinçli bir tavır oldu-
ğuna inanıyor: "Eskiden kendini kabul ettir-
miş, sevilen bir sanatçı adeta bır bakan düze-
yinde, ülkesinı temsil edebilen seçkin bir şah-
siyetti. Fakat sanatçının böyle bir sosyal ko-
numu otoriteyi rahatsız etti. Sanatçıyı engel-
leyecek bir geriletme başladı. Nasıl yapıldı
bu? Tabii ki doğrudan baskıyla. Sanatçının
bağımsız konumuanu ortadan kaldırarak
sanatçı tipinin önüne her bin bir grup sa-
natçıyı çekip çeviren, basına ve alıcılarla mu-
hatap olan galerici tipini yerleştirerek. Böyle-
ce sanatçı o eski bağımsız konumunu kry-
betti..."
12.ULUSLARARASI İSTANBUL FİLM FESTİVALİ
Güzellik ve ölümKültür Senisi - "Baba" Viscoo-
tfyle, eserlennde Alman burju-
vazisinın yaşantısını yansıtan \a-
zar Thonias lyfanff't !
bUt^ttefah
ünlü fılm 'Venedik'te Ölüm', bu-
günun fılmlen arasında, ıncı gıbi
parlayan bir klasik. 'Senso'yla
"Leopar'ın soylulanndan."Roc-
co'nun köylülerinden sonra bur-
juvaziye de el atan Visconti, fılm-
lerinde sürekli. kahramanlannın
da içinde yer aldığı sınıflann çö-
küşynü, çüriiyüşünü ve bundan
doğan trajik çatışmalann hikayc-
lerinı anlatmayı benimsemiştir
hep.
•Venedik'te Ölüm'de de l.Dün-
>a Savaşı öncesınde, her yönüyle
yoğun bir 'dekadans'ın ağırlığını
taşıyan bır döneme. 'La Belle
EpcKjue'a göz atıyor Visconti.
"Ölüm, ara>ış, topluma ters düs,-
me. eşcinsellikle estetik arasında-
ki ilişkiler ve geçmişe özlem gıbi
tcmalar arasında salınan. Gustav
Mahler'in 3. ve 5.senfonıleriyle
bezenmiş, incelikli, ağır ama son
derece estetik bir film imzalamış.
1911, Venedik,
Lido. Yaratıcılık
'kriz'indeki bir Al-
man bestecuDirk
Bogarde), tatil
amaayla geldiği Ve-
nedik'te rasladığı,
ergenlıkten deli-
kanlılığa geciş sü-
recindeki güzel bir
Polonyalı çocuğa
(Björn Andersen)
körkütük tutulur.
Saf güzellik ıdea-
linin somut bir ör-
neği olarak gördü-
ğü çocuğun yüzün-
deki mutlu ve düz
ifadeye vurulan bes-
teci, bulaşıcı bir has-
talığın tehdit ettiği
Venedik'i bir türlü
terketmez. Yanm
kalmış son eseri ko-
nusunda da yeniden
aşka gelmiştir. Her-
kesin kaçarcasına Venedik'ten
aynldığı bir sabah plaja giden
besteci, çocuğun güzel görüntü-
süyle düşüncelere dalmışken
ansızın ölüverir oraakta...
Visconti'nin Proust'vari geriye
dönüşlere başvurarak anlattığı
öykünün geçtiği dönemi. 'çağ at-
mosferi' yaratmadaki bilinen us-
talığı. aynntı zevki.oyuncu yöne-
timi.vb. öğeler 'Venedik'te
Ölüm'ü birinci sınıf bir film halı-
ne getiriyor.
Bır yandan ıdeal güzcllikle ör-
tüşen genci ve çevTesini yansıtan
olağanüstü güzellikteki açık ton-
lar, öte yandan 'çürümeyi',boğu-
cu ve hastalıkh havayı veren
koyu ve ağdalı renkler, ustaca
birbirine kaynaşmış Pasqualino
De Santis'in görüntülerinde.
Dirk Bogarde da en unutulmaz
oyunlanndan bırini çıkanyor
besteci Gustave von Aschenbach
rolünde.
LUNA PARK - 1990'da Can-
nes'da, Fransız sermayesiyle çe-
virdiği ve 1991 İstanbul Fdm Fes-
üvab'nde gösterip çok beğenilen
ilk filmı "Taxi Blues'la adını du-
yuran Rusyönetmen Pavel Loun-
gııine'in ıkinci filmı 'Luna Park'
da bugün ilk kez gösteriiiyor.
SSCB'nin dağılmasından sonra.
ülkesınin şıddet ve kargaşadan
kurtulamadiRinın farkındaki Lo-
unguine, 'Luna Park'ta bu kez
'Slav ruhu diye adlandınlan olgu-
ya ve bunun uzantısı olan korku-
tucu Yahudi düşmanlığı'na el atı-
yor.
Perestroyka sonrasının, New-
York'u hiç aratmayan, adım başı
tehlikenın beklcdiği Moskova
'cangılı'nda geçen fîlm.Rusya'yı
bütün "pis" Yahudilerden, ya-
banalardan, eşcınsellerden ve
Batılı hayat tarzını sürdürenler-
den kurtarmaya, hatta tümünün
kökünü kazımaya azimli bir çe-
teyle karşıtiannın kapıştığı, şıd-
det gösterisı sahnelerle başlıyor.
Gıttikçe gemı anya alan a$ın
milliyetçiliğin.ürkütücü neo-
faşizmın içyüzünü, Ruslara özgü
bir kara mizahla destekleyerek
göstermeye girişen 'Luna Park'-
ta. giderek babayla oğlu arasın-
daki seygi açmazına yöneliyor
Lounguine. tıpkı 'Taxi Blues'-
daki şoförle alkolik müzisyenin,
nin 'Ultra'lan gıttikleri her yerde
izlcdiğı ve yaşamlannı olduğunca
gerçekçı biçiıjide verdiği f\lm. en
radika! amigölarla yapıîmış soy-
leşilen de ıçeriyor.Şiddet dozu-
nun da hiç inmediği 'Amigolar',
öncelıkle futbol tutkunu seyirci-
nin ilgısini cekebılir.
TURNE - "Kaçış Üçlemesı'nın
ıkına filmı Turne'yi çekerken
sırasını bekleyen üçüncü fılm Ak-
denız'le (Mediterraneo) En tyı
Yabancı Film Oscar'ını kazana-
cağmı tabii kı bilmıyordu Salvato-
res. Ama icindeki '68 ruhu", mev-
cut dûzenın pislıkleriyle çatışmak
yenne uzaklara gitme isteği. genç
italyan yönetmeni derin hesap-
laşmalarla dolu, nostalji kokan
senaryolara yöneltiyordu. Bır-
gün bu senaryolara dünyadan
yanıt geleceğine inanıyordu.
Salvatores (42 yaşında) Tur-
ne'de narsizme kaçmadan kendı
kuşağmın üstün dostluk an-
layışını. yaşama bakış acısını an-
latıyor.
Turne'de, uzun yıllara daya-
Bulgakov'un 'Moliere' adlı oyununu Leonid Heifetz sahneledi
Saııatçuını
6
ebedi
9
çatışması
ANILAL
. - Sahne arkası_ imgır»^ koşuşr
nıran. kostümlerini giymeye çalı-
şan ovuncular. Soluk soluğa, su is-
teyen terti, hasta ve kızgın bir Mo-
liere... Rus oyun yazan Bulga-
kov'un ünlü Fransız kocnedi yazarı
ve oyuncusu Moliere'in hayatını
anlatan o\umı "Moliere va da Ka-
ra Komplo" perdesini, Palais-
Royal kumpanyasının oyun telaşı
ve geriliminin yaşandığı sahne ar-
kası ile açıyor.
İzleyici olarak bir anda kendini-
ü kuliste bulmeriyor, bir röntgen-
ci gibi o tiyatronun en mahretn
gerçeklerine tanık oJuyorsunuz..
Çoğu zaman sahnesiyle topluma
ayna tutan tiyatro tanımı düşü-
nüldüğünde bu, aynanın arkasına
geçmek gibi bir şey!
Yasaklı Bulgakov
erkeksi ve mazohist ilışkısindeki
gibi. Taxi Blues'dan daha uçta,
daha alaya ve daha atak bır fılm
niteliğinde 'Luna Park'^ınema-
severlenn kolayca ıskalamaması
gereken,' yırtıa bir Rus mızahı
kokteylı".
AMİGOLAR - Aileden sine-
macı(ünlü aktör Ugo Tognazzi'-
nin oğlu) Ricky Tognazzi'nin
ikinci yönetmenlik denemesi
•Amigolar-Ultra'.günümüzün
yaygın futbol fanatizmine ilişkin.
ilginç bir gençlik filmi.
İtalyan sinemasının yeni umut-
lan arasında yer alan genç yönet-
men-aktör Ricky Tognazzi'nin
aksamayan bır tempo tutturduğu
filmde. takımlannın peşine
takıhp tüm deplasmanlara giden,
takım tutma ve taraftarlığı rakip
takımın taraftarlannı dövmek
olarak anlayan, 'ultra' denilen
belalı İtalyan taraftarlannın ya-
şamlan aynntısıyla anlatılıyor.
Oldukça müstehcen dilıne ve
kimi sahnelerinin hoşgörü
sınırlannı zorlamasına karşın ka-
balaşmayan 'Amigolar', baştan
sona 'ritmini yitirmeyen, hünerli
bir oyunculuk ve oyunculuk ör-
neği'olmuşçıkmış.
Yönetmen Tognazzi ve ekibi-
Tume
nan arkadaşhklannı aynı tıyatro
sahnesinde sürdüren Dario ve
Federico, kumpanyayla Güney
İtalya'ya doğru turneye çıkıyor-
lar. Oyun Çehov'un ünlü Vişne
Bahçesi.
tkisi de çok farklı insanlar. Da-
rio neşeli, girişken, Federico ise
içine kapanık, sıkılgan. İkisi de ti-
yatronun oyunculanndan Vitto-
ria'ya (Laura Morante) aşık, Vit-
toria da onlara.
Salvatore sinemasını bellı te-
malar üzenne kuruyor; marjinal-
liğe pnm, kariyer hırsını eleştır-
me, dostluğa övgü. Bu temalann
ış yapma şansının yüksek oldu-
ğunu da keşfetmiş durumda.
Tume ise melankoliyle sar-
malanmış bır komedı. Bilinen yol
öykülerine hayli yakın; ancak
Salvatores'in çekinmeden fılmin
riunine müdahale edip araya
duygusal dersler koyması, yer yer
filmin hızını etkiliyor
Sesli çekilen Turne'de başrol-
deki Abatantuono'nun oyunu
samimi ve sıcak. Tıyatrodan ge-
len Salvatores'in Turne'si, Os-
car'lı Akdeniz'e rağmen yönet-
menin kısa kariyerindekı en ba-
şanlı filmı kabul ediliyor yönet-
menlerce.
Bulgakov'un admı, üikesinde
yasaklı olduğu için ancak çok son-
ralan duyduğunu anlatan oyunun
vönetmeni Rus Leonid Heifetz,
yazann oyunları ile hayatı ara-
sında birçok koşutluk olduğunu
belirtiyor.
Çünkü Bulgakov, Stalin döoe-
minde yaşamış, ya/dığı oyunlarla
inceden inceye komüntst rejimin
baskıcılığını, ikiyüzlülüğünü yer-
miş, oyıınlan uzun bir süre üike-
sinde yasaklanmış bir sanatçı.
Aynı şekilde Bulgako>'un oyunu-
nun başkişisi Moliere de yaşadığı
dönemdeki toplumsal ikiyüzlülük-
leri gözier önûne seren, yazdığı ko-
medilerfc gerçeğin birkaç yfizfinü
yakalay an bir sanatçı.
Fransu kralı 14. Louis döne-
minde yaşamış Moliere'in dinin
sahtekaıiığinı eleşriren 'TartufTe'
oyunu yasaklanırken 20. yüzyılda
yaşamış Bulgakov'un, adeta din-
leştirilmiş düzenin öbür yüzümi.
'perde arkası'nı sahneye getiren
oyunu 'Moliere' de y asaklanmış.
Şehir Ti> atrolan'nın yeni oyunu 'Moliere'de Ayla Algan ve Sezai Alptekin oynuyor.
natçı tarafından tşlenmiş yine ebe-
di sorunlardan birisi olduğunu söy-
iüyor Heifetz:
"Thomas Mann, Goethe, Vic-
tor Hugo...Hepsi kendikrinden
çok genç insanlara aşık obnuşlar.
Sanatlannda olduğu gibi aşkla-
rmda da devrimcikr."
Sanatçının sanatınıa bedelini
kanıyla canıyla ödediğini anlatan
Heifetz, iktidardakilerin bu bede-
lin hiç de farkmda obnadıklannı
sövlüvor.
Heifetz için, Moliere'in öldürü-
leceğini bildiği halde yine de sah-
neye çıktığı ve rolünü oynadığı
an, oyunun donık noktası.
Oyiınun şu anda Moskova'da
üç tiyatroda birden sahnelendiğini
söyleyen Heifetz, Bulgakov'un
gördüğü ilgiyi şu nedenlere bağh-
yor
"Bulgakov, totaliter bir rejimin
insanlara ne gibi kötülfikler yapa-
bileceğini ta 1930larda anladı.
Rusya hala daha hasta bir ülke.
Büyük bir halk henüz yeni bir ha-
yata başlayabilmiş değil. İşte
Bulgakov bize bu noktada yardım
ediyor."
Egemen baskısı
Bulgakov'un oyunu yazmadan
önce Mofiere'in yaşamını uzun
uzun araştırdığını. hatta "Moliere
Efendi" adlı bir roman yazdığını
anlatan yönetmen Heifetz, oyu-
nun özünü sanatçı ile egemen
arasındaki ebedi çatışmanuı oluş-
turduğumı söylüyon
"Oyun, sanatçî ile de>1et arasın-
daki çefişjdyi anlatıyor. Çünkü
sanatçı. hep özgür olmak ister.
Egemen ise baskı alhnda tutmak
ister. Moliere bir dahiydi. Dahiler
jn özünü görürler. Moliere
döaemoe aristokrattaria
gerçeğj, din gerçeğini ve tıp
adamlan ile ilgili gerçeği gördü ve
oyunlannda bunlan söyledi. Hepsi
ondan nefret ettiler. Oyun bu
bakımdan sanatçı ile egemen ideo-
\of arasındaki çatışmayı anlatı-
yor."
Sanatın bedeli
Heifetz'e göre oyun yalnızca bu
siyasi çefişkiyi aktarmıyor. Ya-
zann, Moliere'in yaşamını en ince
aynntılanna sadık kalarak st-
kıştırılmış bir zaman içerisinde
aktaran oyununu farklı biçimlerde
okumak olası. •
Kendisinden çok genç olan Ar-
mandela ilişkisi olan Moliere'in
kural tanımaz aşkının birçok sa-
u s t a l a r g e l e ı ı e ğ i n d e ı ı
Wins;or &
Wiıtton Yağlı ve
Art&st Akriltk boyaları
şimdi daha ekonomik
21 ınl 6 adet Winton yağlı boya alana 1 adet 37 ml Winton beyaz
37 ml 4 adet Winton yağlı boya alana 2 adet 37 ml Winton beyaz
200 ml 2 adet Winton yağlı boya alana 1 adet 60 ml Winton beyaz
60 ml 2 adet Artist Akrilik boya alana 1 adet 60 ml Artist Akrilik beyaz
II E D A ¥ A
O R I O I H A L
0FFKC MIEIUU.(
•UHlRlMnUM
KIRTASİYE» Ş