Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19MART1993CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
Tkeodorakis Kültür
EısOtüsü
• vTİNA(AA)-Yunanlıünlümüzısyen
Mkis Theodorakisin adına
Lûcsemburg'da uluslararası bir kültür
entitüsü kurulacağı bildirildi.
Lücsemburg Başbakanı ve Kültür
B<ı(anı Jacques Sander, Theodorakis'e
göiderdiği mektupta. enstıtününü ünlü
betecinin "0. y aşgünü olan 29 Temmuz
19^5'teaçılmasını önerdi. 1995 yılında
Liksemburg.'A\rupa kültür merkezi'
olirak çcşitli sanat faaliyetlerine sahne
olicak. Theodorakıs kısa bır süre önce
mızîkledaha yakından ılgılenebilmek
aiTacı\lamillet\ckilliğındenaynlarak
Yınan Devlet Televız) onu"nda müzik
dir;ktöaı olarak çalışmaya başlamışü.
TTSGenelKurulu
•ESTANBLL (ANKA) -Turkıye
YazarlarSendıkası (TYS) Genel Kurulu.
20Tiart cumartesı günü Gazeteciler
Coniyetı Burhan Felek Konferans
Saonu'nda toplanacak. TYS"den
ya?ılanaçıklamaya göre genel kurula
tün siyası partı ba.şkanlannın yanı sıra
Kütiir Bakanı ve Islanbul Büyükşehir
Bcediye Başkdnfnın da konu'k olarak
kaulması beklenen Genel Kurul'da tüzük
depşiklıği önerileri karara bağlanacak ve
yo.iet.im vedenetim kurullan için seçım
yapılacak.
Omer Şerif Briç
Festivali'nde
• Kültür Sen isi - C nlü oyuncu ve briç
ustası Ömer Şerif. 'Briç Dünyası"
dergisince Marmans'te düzenlenecck " 1.
Uluslararası Bnç Fesıtvali"ne katılacak.
25-30 nisan tarihleri arasında
gerçekleşecck turnuvaya. dünya
şampiyonu İtalyan Belladonna Forquet.
Fransız Levy Moulel ve ba>an dünya
şampiyonu Amerikalı Mc Callum gibi
isimlerin de katilacağı bildirildi.
Otello, yeniden İDOB'da
• Kültür Servisi - İstanbul Dev let Opera
ve Balesi. 1988-89 sezonunda sahnelediği
ve büyük ılgı ile izlenen G. Verdi"nin
•'Otello",operası,m/20 martta tckrar
repertuârina katiyor. Shâkespeare'm aynı
adlı \ apıtından opera metnini A. Boito'nun
yazdığı opera orijinal dilinde
yonımlanacak. Orkestrayı Renato
Pulumbo yönetecek. Otello'yu Aydın Gün
sahneye koydu. dekor ve kostümünü
OsmanŞengezerhazırladı. Koroyu
Gökçen Kora> çalışlırdı. koregrafi
Geyvan Mc Millen'a, ışık düzeni ıse
Ertekin Kulan a an. 20 mart cumartesi
15.30"dasunulma>abaşlanacakolan
Otello'da Erol Lras, Zehra ^ ıldız. Mesut
İktu, ErkanTezcan, Leonidas Asteris.
Necdet Pınazlıoğlu. Ali İhsan Onat,
Jaklin Çarkçne Kurtuluşu Demirperçin
rol alacaklar.
'Gnup BiP'den pop-caz
• Kültür Servisi - Ece Berker (solist),
Andrey Krokhalev (tenorsaksofon ve
pi\ano)\e
Yuri Ryadchenko'dan (kontrabas) oluşan
"Grup Bir". her hafta çarşamba, cuma ve
cumartesi günlen 18.30-21.30 arasında.
The Marmara İstanbul Merhaba Bar'da
klasik ve pop-caz'dan öraekler sunacak.
Öte yandan 22 mart pazartesi günü
Opera Kondoru'nda. Ayhan Ilter ve
Orhan Kızılkaya'nın"Dostluk 1993"
başlı kh sergisi açı lacak. Sergi 4 nısana
dek sürecek.
'İletim Gazetesi'nden
yarışma
• Kültür Servisi - İstanbul Üniversitesi
İletışım FaküHesi'nın uygulama gazetesi
"İletim"'. İ.Ü. öğrencilerinin
katılabileceği şiir, öykü ve makale
yanşması düzenliyor. Son başv uru tarihi
16 nisan olan yanşmanın ödül töreni 3
mayısta yapılacak. Seçici kurulu. Prof.
Tayfun Akgüner. Prof. Nükhet Güz,
Doğan Hızlan. Hilmi Yavuz. Doç.
Durali Yılmaz"dan oluşan yanşmada her
dalın bırincisine 20"lik. ikincısinc
15"lik. üçüncüsüne 10'luk kıtapseti
armağan edılecek. (Adres İ.Ü. İletışim
Fakültesi FakülteSekreterlıği
Beyazıt-İstanbul Tel: 512 52 57)
'BirGünDeniz'
• Kültür Servisi -68'len ve Deniz
Gcnniş'i konu alan. Mehmet
Esjtoğlu'nun >azdığı veyönettıği "Bır
Güı Denız" adh oyun,
Kccamustafapaşa ABT Kültür
Mcrkezi'nde
sarneleniyor. Geçen yıl Almanya,
İsvçre. Fransa, İngiltere ve
A."\usturya'da sahnelcnen oyunun dckor
ve costümü Ali Özgüley.
maklan Cem Yalın. dans düzeni
Mtzhım Çimen, müzıklcri ErhanŞaka
tanfından hazırlandı.
Kıza Tiyatrosu
•Cültür Servisi - Yaklaşık beş ay önce
kırulan "Koza Tiyıarosu" Kadıköy
Hdk Eğitim Merkezi'ndegösterilerinı
südürüyor. 20 kişilik kadroya sahipolan
ti }ilro. Kandemir Konduk'un "İnsanlığın
Lijumu Yok" adlı oyununu hersalı
sı_Lu\or. KadirGültekin'in yönet'Jği
OAinda Reyhan Kızılkaya, ZeynepTaner,
KTdirGültekin, Arzu Ercan,Cem
CTaıyurt, Hakan Akar ve Gülşah Öner rol
aîror
Collard'm fılmi Cesar ödülünü aldı, Fransa'da AIDS'i Önleme Bilgilendinne Merkezi senaryo yanşması açtı
Film sektörü AIDS viriisünü keşfettiKültür Senisi - Film sektörü, AIDS vi-
riisünü keşfetti.
Hollyvvood dünyası, 'Geceyansı Eksp-
resi'nin (Midnight E\press) başrol oyun-
cusu Brad Davis'în AIDS'ten ölmesi ile bir
kez daha sarsıntı geçirdi. V ıllar süren ilgisiz-
lik ve boşvermişliğinden uyanan dünva film
sektörûnün, 1993-94 sezonu fimlerinde
AIDS'i yeni bir ürün olarak kullanması bek-
leniyor.
Bu konuda ilk örnekler almmaya basjandı
bile... Jonathan Demme'in yönettıği "Phila-
delphia' fılminde AIDS'e yakalanan bır
avukatın hikayesi anlaülıyor. Filmde avu-
katı Tom Hanks canlandınyor. Aiîe Değer-
leri (Family Values) adlı filrnde ise bin ho-
moseksüel olan iki arkadaşın öyküsünden
yola çıkılmış.
Fransa'da ise AIDS, sanat hayatına ilk
kez edebiyatla girdi. Bu konudaki ilk
çarpıcı örnek Guibert'den geldi. Okuyu-
cunun yüzünde adeta bir tokat gıbi patla-
yan 'Hayatımı Kurtaramayan Arkadaşnna'
ülkede tüm dikkatlcri üzenne çekmişti.
Sınemada ilk ciddi örnek ıse 1987 yapımı
Paul VecchiaH'nın "Hala'sından sonra
Cyrill Collard'ın bir mılyondan fazla seyir-
ci çeken Vahşi Geceler'ı (Les Nuıts Fauves)
oldu.
18. Cesar ödüllennde En İyi Film Ödülü.
geçen günlerde 35 yaşında ÂIDS'ten ölen
Fransız yapımcı Cyrill Collard'ın 'Vahşi
Geceler' filmine verildı.
"Vahşi Geceler', çağımızın vebas\ olarak
nitelendirilen AIDS hastalığjnın pençesin-
den kurtulamayarak ölen Collard'ın ilk fil-
miydi.Oldukça duygusal geçen Cesar
ödülleri töreni gecesinde, artık kalıplaşmış
olan "Sanat. yaşamı ölümsüz kılar" deyişi
bır kez daha doğrulandı. 'Vahşi Geceler'
filminin yönetmeni. yazan ve aynı zaman-
• Aİt)S, sanat yaşamına
ilk kez edebiyatla girdi
Fransa'da. Sinemada ilk
ciddi ömek Vecchiali'nin
'Hala' sından sonra Cyrill
Collard'ın bir milyondan
fazla seyirci toplayan 'Vahşi
Geceler ' filmi oldu.Cesar
ödülünü alan film, gençlik
üzerinde büyük etki y aptı.
• François Margolin'in,
ölümcül yalanlarla AIDS'e
yakalananlann öyküsün-
den yola çıkarak gerçekleş-
tirdiği 'Yalan' filmdeNat-
halie Baye ve Didier Sandre
oynuyorlar.
da başrol oyuncusu Cyrill Collard, törende
çalışma arkadaşlan tarafından saygıyla
anılarak çalışma enerjisi, özgürlük duygu-
su ve korkusuzluğuyla ö%üldü.
İlk olarak 1986 yılında AIDS'e yol açan
HIV viriisünü kaptığını keşfeden Collard'-
ın eleşürmenierden ve halktan olumlu tep-
kiler alan fılmı, yaşamı ile benzerlikler taşı-
yor. Collard'ın dört yıl önce basılan aynı
adlı romarundan uyarladığı fılminde; hızlı
yaşayan, önüne gelenle yatan Parisli bi-
seksüel Jean'ın öyküsü anlatıhyor. İntiha-
ra kadar varan bir romantizm ve biseksüa-
litenin anlatıldığı bu film, o gûne kadar hiç-
bir AIDS"le mücadele örgütünün başara-
madığı oranda, özellikle gençlik üzerinde
etki yaptı.
Filmde Jean'ın aşık olduğu 17 yaşındaki
kızj canlandıran Collard'ın rol arkadaşı
Romane Bohringer. törende yönetmene
yapüğı konuşmasında "Filmin bana güç
verdi, hayat verdi. Umanm ki sen de orada
bir kamera ve bir sürü negatif bulabilirsin"
dedi. Filmin çekimlerine başlandığı sırada
hasta olan ama iyi görünen Collard'ın, di-
ğer ünlü sanatçılar gibi (Freddie Mercury.
Rudolf Nureyev) hastahğını kamuoyun-
dan hiç saklamadığı. aksine filmiylc açıkça
ortaya koyduğu belirtiliyor.
AIDS konusunu inceleyen bütün araştı-
rmaalann karşısına çıkan bir olgu olarak
'Yalan' 37 yaşındaki yönetmen François
Margolin'in ilk filminin hem konusunu
hem de adını oluşturdu. Hastalığın bu-
laşüğı kadınlann oranı son 8 senede yüzde
sekizden yüzde onalüya çıkü. İşte çiftler
arasında söylenmeyen gizli heteroseksüel,
homoseksüel ilişkilerin getirdıği ölümcül
yalanlar, AIDS virüsüne yakalananlann
orarunın da artmasına neden oluyor.
Margolin'in Mensonge (Yalan) fılminde
on yıllık evli, tek çocuklu gazeteci bir çiftin
hikayesi anlaülıyor. Her şey Noel öncesi
Emma'nın (Nathalie Baye) yapürdığı tahlil
sonuçlannı okumasıyla değişecektir. Ha-
mile olduğuna sevinemeden AIDS virüsu
taşıdığıru öğrenen Emma; bu beklenmedik
gehşme karşısmda yıkık, eşi Charles'ın (Di-
dier Sandre) Ermenistan'da görevde ol-
ması nedeniyle yalnızdır. Ne yapacağıru bi-
lemez. O güne kadar ne uyuşturucu kul-
lanmış ne de Charlesa sadakatsizlık etmiş-
tir. Charles'ın geçmişte kendisinden bir
şeyler saklayabileceğinden hareketle onun
arkadaş çevresini araştırmaya başlar. Bul-
duğu bir defterdeki adres onu homoseksü-
ellerin gittiği bir bara götürecektir: Char-
les, biseksüeldir.
Filmin senaryosunu yazan Didier Saa-
da, aynı zamanda AIDS'li hastalann teda-
vi gördüğü St. Louis Hastanesi'nin psiki-
yatristidir. Başrollerde Didier Sandre ve
Nathalie Baye oldukça etkileyici oyuncu-
luk çıkartıyorlar. Bu arada Sandre'dan
önce bu rol için kendilerine teklif götürülen
birçok aktör ret cevabı vermişti. Yönet-
men Margolin ise bu ilk filminden önce
uzun yıllar Raymond Depardon'nun asis-
tanlığmı yapmıştı.
Bu arada Fransa'da bulunan 'AIDS'İ.
önleme Bilgilendime Merkezi' Fransa'da
31 mayısa kadar sürecek bir senaryo ya-ı
nşması açtı. Gelmesi planlanan 3.000 se-
naryodan en iyi 30 tanesi televizyonlarda
spot fılmi olarak gösterilecek. Yalan fil-
minin senarisü Didier Saada'nın dediğj.
gibi insanlık daha önce hıç rastlamadığı
kadar akıllı bir virüsle karşı karşı>a. İşte
böyle bır ortamda film sektörü de yavaş/
yavaş AIDS'i keşfetmeye başladı. Önü-
müzdeki günlerde daha bırçok filnın Mar-
golin'in Yalan'ını ızleyeceği şimdiden söy-
lenebilır.
Resmi tarihe güvensizliği artan sinema seyircisinin biyografık filmlere ilgisi artıyor
Beyazperdenin gerçeğî ve saygmlığıKühür Senisi - J.F.K., Chaplin, HofTa,
Malconn X fılmlerinin dünya sınemalannda
arka arkaya vizyona girmesı, biyografık fılm-
lerin yenilik mı yoksa bir geleneğe dönüş mü
tartışmasmı da berabennde getirdi.
Holl>wood"un tarihçesine baküğımızda,
bu filmlerin şüphesiz yeni bir tür olduklannı
söylemek çok zor görünüyor. Hollywood'un
'alün cağ dönemı' olarak kabul edilen
1927-60 yıllan arasında 300'den fazla biyog-
rafık film çekildi. Her stüdyonun o yıllarda
bu tip filmlere yönelmesi adeta bir zorunlu-
luk olmuştu. Hatta bazı yönetmenler bu ko-
nuda uzmanlaşmışlardı.
Politikadsn (Gandhi, Lincobı). resme (Van
Gogh, Modigliani), müzıkten (LJszt, Chopin)
edebivata (George Sajıdihcmen her alanda
sık sık gündeme gelen biyografık filmler,
daha sonralan Arabistanlı Lavvrence örneğin-
de olduğu gibi destansı kahramanlann an-
latılmaya başlanmasına kadar gidecekti.
Seyircinin beklentisine uygun
Variety dergisınin Genel Yaym Yönetme-
ni Peter Bart, biyografik filmler hakkında
şunlan söylüyor:
"Film saygmlığı kavramı, iyi konular ve
tarihm dayanılmaz çekiciliği karşısmda her
zaman daha az önem taşıyordu. Aslında ayn
bir tür olmaktan çok. biyografık fılmler
Hollyvvood'un kullandığı basit birer araçtı-
lar. Dolayısıyla kurgu sinemasının karşı-
laştığı zorlayıa örnekler oterak öyküsel anla-
tımalık. romantizm, mutlu son gibi öğeler is-
ter istemez biyografik filmlerde de kullanı-
Imaya başlandı. Bütün bunlann sonucunda
biyografik filmler Amerikan halkınm hisset-
mek ya da unutmamak istediklerini yan-
sıtmaya başladı. İnandıklan Amerikan rü-
yasuıın gerçekleşmesı için Louis B. Mayer
gibi ınsanlann yaşamöyküleri örtülü birer
motivasyon oluşturuyordu."
Statten Island Üniversitesi iletişim profe-
sörü George Custen şunlan söylüyor "Bi-
yografik sinema türünün temel formülünü,
önce senarist, sonralan stüdyo patronu ola-
cak olan Darryl F. Zanuck bulmuştu. Buna
göre, perdeye aktanlacak tarihsel kişinin ger-
çek hayatı ya da kişiliğı ne olursa olsun, film
seyircinin deneyimlerine ve beklentilerine uy-
gun bir şekilde anlatılmalıdır."
fşte tam bu noktada tarihm önemli kişilik-
leri birer sinema standır Oyunculuk ve tarihi
kişilik kavramlan artık ıç ice geçmiştir. T.E.
LaitTence'ın, Peter OToole'a ya da Marie
Antoinette'in Norma Shearer'a ne kadar çok
benzedikleri merak konusudur
1927-1960 dönemi
Biyografık filmler için böylesine klasik bir
anlatımı benimseyen Hollywood. zamanla
seçici de olmaya başladı. Fiziksel bozukluk-
lar. sapık ilişkiler, boşanma, cinsel sorunlar
gibi konular bu tür filmlerde tamamıyla gö-
zardı ediliyordu. İkinci Dünya Savaşı'na ka-
dar sürecek dönemde seyircilerden bu türden
filmlere yönelik talep, daha çok kalburüstü
insanlann anlatılması yönündeydi. Bu ne-
denle 1927'den 1940'a kadar üretilen toplam
22 film. kralıyet ve politıkacılann hayat hika-
yelen üzenne kurulmuştu.
1927-1960 döneminde Amerika ve Avru-
pa. biyografik filmlenn yoğunlaştığı yerler
oldu. Bu dönemde gercekleştirilen 300 do-
layındaki biyografik filmden 198'i Amerika'-
da. 50 tanesi ise Fransa ve İngıltere'de ger-
çekleşmıştı. Rusya'da ise sadece devrim son-
rası dönemde bazı ömeklere rastlandı.
RomanoofTlann ve Tchaikovsky'nın yaşam
öyküleri bu dönemde beyaz perdeye ak-
tanlmıştı. Üçüncü Dünya ülkeleri de az da
olsa biyografik filmlere ilgi gösterdi. Destansı
öğelcrin ustaca kullaruldığı On Kumandan,
Kleopatra gibi örnekler seyircinin dikkatini
bir hayli çekü.
Yukanda da belirttiğimiz gibi temel olarak
kabul edilen büyük insan ımajının sinema ek-
ranlanna yansıtılması sırasında başkahra-
manı kötülemeye yönelik hiçbır harekete yer
YENİ BAŞLAYANLAR
DAİMA GENÇ - Daniel McCormick,
1939larda deneme pilotu olarak mutlu bir ya-
şam sürmekte, bir yandan da evlenme planlan
yapmaktadır. Ancak bir kaza sonucunda, sev-
gjlisini ka\bedince bütün dengeleri alriist olur.
Gönüllû kahktığı bir fızik deneyi sonunda 50
yıllık bir uykuja dalan McCormick 1992'de
uyandıgında, kurduğu >eni dostluklar \e bul-
duğu bir aşk sa> esinde, zamanın kimse\i bek-
lemediğini; ancak gercek aşkın sonsuz olduğu-
nu görür. Ste>e Miner'ın yönettiği filmde Mel
Gibson, Jamie Le Curtis. Elijah Wood, tsabel
Glasser ve George Wendt oynuyorlar. (B.
Emek, Ş. Kent, K. Reks, M. Mövenpick. B.74,
Ç.tasŞafak)
AGLATAN OYUN - Gösterildiği ülke ve
festivallerde derin bir şaşkınlık \arahnts, bek-
ienmedik bir başan kazanmış ve Oscar'a aday
gösterilmiş olan '"Ağlatan Oyun" Neil Jor-
dan'ın bir çalı^ması. Daha önce "Mona l.isa"
ve "Biz Melek Değiliz" adlı filmlerini izlediği-
miz Jordan bufilminde,IRA tarafından rehin
yoktu. Bu amaçla seyircinin rahatsız olabile-
ceği her türlü aile ilişkileri gözardı ediliyordu.
öte yandan filmin ticari başansı için gerekli
olan bazı prosedürlerin uygulanması da söz
konusuydu.
Gerek geçmişte gerekse günümüzde film
yapımalan, fılmi çekilen ünlünün tanıdı-
klanndan onay almayı sürdürüyorlar. Ken-
dilerine 'danışman' statüsü de verilen bu ak-
rabalar kimı zaman film platolannı ziyaret
ederek film üzenne kamuoyunun dikkatinin
çekılmesını sağlıyorlardı. Tıpkı Tbomas Edi-
son'un kızının Spencer Tracj'i filmin plato-
stmda »yaret «mesinde olduğu gibi. Gu-
nümüzdeki d^rumun -bınjte«ls»>5}t defiştir-
mişse de- pek de farklı olduğu söylenemez.
George Custen'ın bu konudaki görüşleri şöy-
le:
"Şurası kesin ki hiç yeteneğine bakı-
lmaksızın ömeğın Geraldine Chaplin'in At-
tenborough'un Chaplin fılminde rol alması
filmin doğruluğunun onaylanmasına yöne-
liktı. Tabii bu dunım aynı zamanda çok iyi
bir reklam malzemesi de oluşturuyordu.
Gene Malcolm X'in dul eşi Dr. Betty
Shbazz'ın Spike Lee'nin fılminde oynamasm-
da da aynı şey amaçlanmış olabilir. Yalnız
burada kocasınm imajının perdeye aktan-
lması sırasında direkt olarak bir kontrol me-
kanizması oluşturmak isteği de söz konusu
olabilir."
GandhTmn çekimlerinden sonra Richard
Attenborough "Bir insanın hayatmı tüm ger-
cekleri de bır filme aktaramazsmız" diyordu.
Peter Bart ise bu konudaki eleştirilerini
Chaplin filmı özelinde Attenborough üzerin-
de yoğunlaştınyor"Dickens romanlannı
ammsatacak derecede mutlu bir çocukluk ve
Oscar onur ödülünü almak üzere Hollyvvo-
od'a dönraesi. İşte bu iki zaman dilimi arası-
na Attenborough her şeyi anlatmak ve koy-
mak istiyor. Belkı de Hollywood'un altın
yıllannı yaşadığı dönemlerde olduğu gibi,
konu olan kişinin yaşamının belli bir dönemı
ele ahnıp. o konuda yoğunlaşmaya gidilseydi
Jaha güzel bir sonuç elde edebilırdi."
\krabalar 'danışman'
Aslında özellikle Amenkan halkı, biyogra-
fik filmler ya da tarihsel romanlar karşısmda
gerçekçi bir eleştiri yapabilecek bir tarih bilgi-
sinden yoksun görünüyor. Her şeye rağmen
sinema izleyiasi, bu tür filmlere her zaman-
kınden daha çok ilgi gösteriyor. Bu noktada
tarihsel gercekçılik ıster istemez bır zorunlu-
luk haline geliyor. Şüphesiz tanh bıhmcileri-
nin adlannın jenerikte yönetmen ve yapımcı-
larla aynı oranda anılması da buna bağlı. Bel-
kı de bizlere, "Gerçeğin aktanlmasında hiç-
bir şey beyazperdede anlatılan kadar gercek
ve saygın olamaz" mesajı aktanlmak isteni-
yor. Biyografik filmlere ilginin artmasındaki
bir diğer neden ise toplumlann resmi tanhle-
re karşı güvenlerinın gün geçtikçe azalması.
Amerika'da özellikle John F. Kennedy'nin
öldürülmesi ve Watergate olayından sonra
daha da yoğunlaşan bu güvensizlik, seyirci-
nin biyografik filmlere yönelmesine neden
oluyor.
'Dainta Genç'te Mel Gibson'a Jamie Le Curtis eşlik ediyor.
tutulan bir Kuzey İrianda askeri Ue IRA mili-
tanlannın ilişkilerini konu alıvor. Filmde başlı-
ca rolleri Stepnen Rea, Miranda Richardson
ve Forest W nitaker oynuyor. (Ş. Site, B. Sine-
pop. K. Moda. Ç.taş Şafak, R. Jndrfi)
HONVARDSEND-Anthon) Hopkins,Va-
nossa R Redgra\e. Emma Thompson >e llele-
na Bonham Carter'tn o\nadığı f\tm bugün gös-
terime giriyor. James Ivory'nin yönettiği film-
de olaylar 20. yüzyıl başı İngilteresi'nde geçi-
yor. Margaret \e Helen Schegel kardeşlerin,
Wikox ailesiyle olan karmaşık ilişkilerini an-
latan film birçok dalda Oscar'a aday gösteril-
di. (B. Fitaş. Ş. No>abaran. K. Kadıköy, An-
kara Mirhatpaşa)
TENDEKİTUZ - Bugün gosterime girecek
fîlmlerden biri de Fransa-ABD ortak > apımı
"Tendeki Tuz." Andrew Birkin'in yönettiği,
Greta Scacchi. Vincent D'Onofrio, Rudolf II-
ling. Claudine Auger ve Anais Jeanneret'nin
o\nadığı film, Fransız entelekrüel McKvan ile
İskoç bahkçı Gavin McCall arasındaki cal-
kantılı >e tutkulu aşk övküsünü anlatıyor.
Film, kültürel ve sos\ al farklılıklann bir ilişki-
yi nasıl etkilediğini anlatnor. (Ş. Site, B. Dün-
ya, K.S.M., Ç.taş Şafak)
YOKOL FRED-Ate De Jong'un yönettiği,
çügın, neşeii bir fdm. Elizabetfa, çocukluğunda
yarattığı havali arkadaşı Fredie \ ıllar sonra
baba etine döndüğünde >ine karşılaşır ve Fred
ona yine istemediği çdgmlıklan yaptırma>a
devam eder. Elizabeth'in yaşamına müdahale
ederek sonınlannı, çözmesine yardım eden
Fred onu terk eder; ancak bu sefer de Eliza-
beth'in kücük kızı ile dosthık kurar. Phobe
Cates, Rik Mavall ve Marsha Mason'un rol
aldığı fîbn bugün viz>ona giriyor. (H. As, K.
Ocak, B. Lale, Ankara Batı)
Yenüiklere
ve çelişkilere <
açık olunKültür Servisi - 29 martta açıklanacakj
Oscar ödülleri için genye sayışın başladığı
şu günlerde Oscar'a aday filmler birer bi-j
:
rer sinemalarda gosterime gınyor Bun-
lardan Al Pacino'nun başrolünü üstlendi-.
ği "Scent of a VVoman" (Kadm Kokusu)
arih fılm "yıhn en iyi filmi". "yönetmeni",
"erkek oyuncusu" ve "senaryo uyarla-
ması" olmak üzjere dört dalda Oscar'a:
aday gösterildi.
Yönetmenliğini Martin Brest'in yaptığt
filmde görme özürlü emekli albay Frank
Slade (Al Racino) ile yaşlılara eşlik ederek
• harçlığmr^jfıkarnıaya çalışan yaülı oliflf
öğrencısi Charlie Simss'in (Chris O'Doo-
nell) New York'ta bırlikte geçirdikleri
maceralı hafta sonu anlaülıyor.
Al Pacino. kör bir adamı canlandırma-
nın teknik zorluğuna ınışli çıkışlı bir
kişiliğın nüanslannın eklendiğı roîünde
oldukça başanlı. Eleştirmenlere göre ha-
yatın henüz eşığinde, sessiz sakin Char-
lie'yı canlandıran Chris O'Donnell da
fılmde Al Pacino'nun hıç de gölgesinde
kalmayan başanlı bir oyun çıkartıyor.
Filmin yönetmeni Martin Bresu bu iki
farklı insanın aralanndaki etkileşimi,
duygusal dinamiği izlemenın bir zevk ol-
duğunu söylüyor: "Bır yanda zeki, in-
sancıl. ama hızlı yıkıma doğru gıden zır-
deli bır albay. diğer yanda hayatın henüz
eşiğinde olan deney^msiz, masum bir ço-
cuk. Çocukta kendinden bir şeyler bulan
albay onun da kcndi hayatında olduğu
Al Pacino, şaşırtıcı tango sahnesinde.
gibi > anlış kararlara sürükleneceğine ina-
narak yardım etmeye kararveriyor."
Sessiz kahraman diye nitelenebilecek
Charlie karakterini Mark Twain'in ro*
manındaki Huckle Burry Fin'e benzeten
senorya yazan Bo Gohbnan, geleceğin bu
tip insanlann olacağım savunuyor. Gold-
man "Eğer filmin bir mesajı varsa o da
ancak yenıliklere \e hayatın çelişkilerine
açık olduğumuz zaman devam edecek
gücü bulabiliriz düşüncesidır" diyor.
Filmin çekimlerinin çoğu New York'-
un lüks otellerinde yapılmış. Çekimlerin
genellikle gece gercekleştirildiği filmde bir
de ünlü bir tango sahnesi var. Bu sahnedc
yaşlı albay görmemesine karşın muhte*
şem tangosuyla yalnızca salondaki izler
yenlen değil, Charlie'yi de oldukça
şaşırtıyor. Sahnenin düzenlenmesi için
tutulan iki koregraf Al Pacino'nun
tangoyu çok iyi hıssettiğini söylüyor. i
Rolüne çok iyi hazırlandıgmı belirten
Al Pacino, filmde yalnızca kör bir adaırn
mimikleriyle canlandırmaya çalışmadığiT
ru, amacmın göremeyen bir adamın dün-
yasını anlamak olduğunu söylüyon
Oyuncu bunun için New York'taki bir
görnıe özürlüler derneği ile bağlantıya gej-
çip özellikle atlattıklan travmadan sonri
görme duyusunu kaybeden insanlarla gör
rüşmüş.