19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 EKİM 1993 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Y)zlaşanüniversite öğretimi Giriş sınavlan sıralama sınavlandır, düzey belirleyid değüdir. Bu sınavlar sonucunda bir öğrendnin belli bir fakülteye girmesi, o fakültede okumak için gerekli yetenek ve bilgi düzeyinde olduğunu asla göstermez. Yalnız ilkokul mezunlan bu sınavlara katüsa. onlar da bu sisteme göre üniversitelere girebilirler. Prof. Dr. Y.Müh. İLHAMİ ÇETİN İTÜ Elektrik-Elekîronik Fakültesi Öğretim Üyesi D emagog, Yunancadan gelen çok eski bir söz- cüktür. Kökierine göre anlamı halk önden olup, başlangıçta bu anlamda kullanılmış- ür. Isa'dan önce yaklaşık 445 ... 385 yıllan arasında Atina'da yaşamış ve el- İi beş kadar komedi yazmış olan ünlü komedi yazan Aristofanes, Şövalyeler adlı oyunu ile demagog sözcüğünün anlamını değjştirmiştir. Ince gözîemle- ri, sürükleyici entrikalan ve iğneleyici çeşitlemeleri ile politikacılan, ünlü ki- şileri. genelde toplumsal yaşamı. bu yaşamda gözlediği saplantılan, yol- suzluklan. gösterişi.. eleştiren usta ya- zar bu yapıtında yerdiği demagog Kleon ile yeni bir politikacı tipi. yeni birpolitikacı kavramı yaratmıştır. Ar- tık demagog, halkın tutkulannı ve önyargılannı onaylayarak. överek onun desteğini kazanmak isteyen. ka- zanmak için aldatıcı yollara başvuran politikacı olmuştur. Böyle bir politi- kacının eyiemine demagoji deniyor. Yeterli bir kültür birikimi sağlama- dan. I945'ten itibaren demokrasiye geçme çabalanna başlanınca, dema- gog'lar ülkemizde etkinliklerine ve gelişmelerine çok elvenşli bir toprak buldular: Halk için diye diye. değerleri değersiz ve değersizlikleri değerli gös- tererek, halka ve ülkeye büyük kötü- lükler yaptılar. En fazla bozduklan alanlardan biri eğitım ve öğretim ol- muştur. Atatürk Cumhuriyeti'nin son derece akılcı, çağdaş. tutarlı ve gelece- ğe dönük öğretim sistemi demagog politikacılanmız sayesinde bugün A'- dan Z\e. ilkokuldan üniversiteye ka- dar bozulmuş durumdadır! Üniversite giriş smavları Bu sınavlar normal liselerde veril- mek istenen köklü bilgiler yerine öğ- renciyi yüzeysel ve basit düşünmeye yöneİtmekte. gerçek hayatta karşıla- şılmayan beş şıktan birini seçme yete- neğini geliştirmektedir. Öğrenci. dü- şünmeyı öğrenmeye dayalı köklü bilgi- ler'le üniversite öğretimini destekle- meyen yüzeysel bilgiler arasında seçim yapmaya zorianarak büyük bir ikile- me sokulmaktadır. Bunun sonucunda bir yandan lise öğretimi. özellikle son sınıflar. öbür yandan tüm üniversite öğretimi baltalanmaktadır. Liseler, ünıversite öğretimine hazırlayan kuru- luşlar olmaktan çıkmakta, dershane- lere benzeyerek üniversiteye girmenın bir aracı olmaktadır. Bu yanlış ve eği- timi geriletici sistemi benimsemeyen Galatasaray Lisesi. Alman Lisesi gjbi Avrupa düzeyindeki liselerimizi biti- renler giriş sınavlannda parlak başan sağlayamayınca herkes şaşıyor. Oysa üniversiıelerin beklediği ve istediği. üniversiıe öğretimine en kolay uyum sağlayan ve en başanlı olan bu liselerin dünya standartlannda yetiştirdikleri öğrencilerdir. Bu gerçeği gözardı ede- rek bazen sıradan liselerin gjriş sınav- larında büyük başan jîöstermesi özen- dirici olmamahdır. Onemli olan üni- versite öğretimindekı başandır ve bu başannın koşullan farklıdır. Ortaöğretimin yetersizliği: Giriş sı- navlan, sıralama sınavlarıdır. düzev belirleyici değildir. Bu sınavlar sonu- cunda bir öğrencinin belli bir fakülte- ye girmesi, o fakültede okumak için gerekli yetenek ve bilgı düzeyinde ol- duğunu asla göstermez. Yalnız ilkokul mezunlan bu sınavlara katılsa. onlar da bu sisteme göre üniversitelere gire- bilirler. Giriş sınavlan öğrencileri kök- lü bilgiye değjl ezberciliğe ve yüzeysel öğrenemeye ittiğinden. üniversitelen kazanan öğrendlerin büyük çoğunlu- ğu o üniversitelerde okumak için ge- rekli bilgi düzeyinin çok altında bu- lunmaktadır. Liseyi bitirenler ulaşıl- ması gereken düzeyin çok gerisinde kaldığından. lisenin verdiği çürük alt- yapıya sağlam bir üniversite öğretimi- nin inşa edilmesi olanaksızlaşmakta- dır. Üniversite öğrencilerimizin pek çoğu yeterli Türkçe bile bilmemekte. tümce kuramamakta. özel adlan küçük harflerle yazmakta. "de"nin bazen bitişik. bazen ayn yazıldığının ayırdında olmamaktadır. Öğretim birliğinin bozulması: Giriş sınavlanna lise ve dengı meslek liseleri. imam haıip liseleri mezunlan katıl- makta. sınavlann sıralama niteliğin- den yararlanarak bütün üniversitelere girebilmektedir. Oysa bu öğrenciler başka alanlara yönelik yetiştirildikle- nnden. düşünme ve bilgi düzeyleri. somuttan soyuta geçebilme yeteneği normal lise öğrencilerininkine asla uy- mamaktadır. Bilgi altyapılan yetersiz olunca. bu öğrenciler dersleri anlaya- mamakta ve tümüyle ezbercilik yapa- rak kendilerini kurtarmaya çalışmak- tadır. 440 bin öğrencinin üniversiteye alın- ması: Bugün üniversite öğretiminin en büyük sorunu. ortaöğretimden gelen öğrencilerin bulunmalan gereken dü- zeyin çok altında kalmalandır. Giriş sınavlan ile bir ölçüde seçilenler bu du- rumda ise, açıkta kalan 440 bin öğren- ci acaba hangi bilgi düzeyindedir? Ne yazık ki bunu düşünen yoktur. Ama sınav sonuçlarından çıkan acı gerçek ortadadır: Bınlerce aday 500"e yakın sorunun hiçbirini yanıtlayamayarak sıfır almıştır. Türkiye ortalaması. 52 sorulu matematikte 9.09 ve 62 sorulu fen bılimlerinde 9.45'tir. Bu önemli gerçeği görmezlıkten gelerek açıkta kalanlann sayısını azaltmak için kon- tenjanlan zorlamak. gece üniversitele- ri açmak ya da şimdi kararlaştınldığı gibı açıköğretime giriş sınavının 2. ba- samağında başarısız 440 bin öğrenci- nin tümünü almak büyük bir aldatma- cıdır. gerçekçilikten uzak siyasal bir yatırımdır ve Türk yükseköğretimine şimdiye kadar yapılan kötülüklerin en büyüğüdür. Sözü geçen öğrencilere "bitirdikleri fakültelerin diplomalanmn verilmesi" ise normal öğretim gören öğrencilere yapılmış bir haksızlıktır. diplomalı enflasyonu yaratmaktır ve eşi görülmemiş bir demagoji örneği- dır. . Gerekli bılgı düzeyine ve yeteneğe bakılmaksızın öğrencilen üniversitele- re doldurmanın sonucu, üniversite öğretimini daha aşağıya çekmek ola- caktır. Türkiyede kimse çocuğu için bilgisiz öğretmen. hastası için bilgisiz doktor. inşaatı için bilgisiz mühendis. devlet işleri için bilgisiz memur.. iste- miyor. fakat bu sonuca götürecek her şeyin yapılmasına göz yumuluyor. Kamuovuna açıkça söylemek gerekir ki. ortaöğretimi bitiren herkesin istedi- ği alanda yükseköğretim yapabilmesi için gerekli koşullan yerine getirmesi beklenemez. Gerekli koşullan yenne getirmeyenlere üniversite öğretimi ve- rilmesi de kimseye yarar sağiamaz. Gençleri yaşamlannda başansızlığa ve mutsuzluğa mahkûm eder. niteliksiz elemanlar ülkeye yük olur. gelişmeyi ve ilerlemeyi engeller. Bu gerçekleri anlatmada değerli basınımız da yar- dımcı olmalı ve üniversiteye gıreme- yenleri bir haksızhğa uğramış gibi göstermemeli. aldatıcı siyasal ginşim- leri desteklememelidir. Öğretimin yozlaşması Velilerin ve öğrencilerin yetennce aydınlatılmamış olmasından kaynak- lanan bir bilinçsizlik içensinde. ülke- mizde her öğrencinin her üniversite öğretimini yapabileceği sanılmakta- dır. Yeter ki istediği bir fakülteye gire- bilsin. sonra oradan mezun olması doğal bir beklenti olmaktadır. Oysa her öğretim öncekilerin devamıdır ve öğrencide hem belli bir yetenek. hem belli bir bilgi düzeyi gerektirir. Bu ne- denle her lise mezununun önce hangi üniversite öğrenimi için uygun oldu- ğunun saptanması yaşamsal önemde- dir. Dünyanın hiçbir ülkesinde öğren- ciler başıboş ve sorumsuzluk içinde yükseköğrenim alanlannı seçmezler. Bizim sistemimizde seçim bir "yer kapmaca" biçiminde geçtiğinden. ye- tenek ve bilgi dikkate alınmamakta- dır. Sonuçta üniversiteier. verimli bir öğretim için gerekli koşullan yerine getirmeyen öğrencileri yetiştirmek gibi olanaksız bir işi başarmaya çalışmak- tadır. Dünyanın hiçbir yerinde görül- meyen sayıda sınav hakkı. bize özgü af yasalan iîe 21. yüzyılın insanlan yetiş- tirilemez. Üniversitenin temeli olan. üniversite öğretiminin üzenne inşa edildiği orta- öğretim çökmüş durumdadır. Öğret- menlerin düzeyi çok yetersiz kalmak- tadır. Milli Eğıtim Bakanlığı kadrosu çağdaş bir öğretimi gerçekleştirecek, birikmiş sorunlan çözebilecek nitelik- te değildir. Öğrencinin niteliğini değil. niceliğini arttırmak hedeflenmektedir. Üniversiteier ise bir eğik düzlem üze- rinde durmadan aşağıya doğru kay- maktadır. "Bu ahval ve şerait altında" görev yapması gereken ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisiz ohna izlenimini ver- mektedir. Ortaöğretimin yetersizliği ve giriş sı- navının yapılış biçimi. üniversitelere zayıf öğrencileri yığmakta. bunun so- nucunda üniversitelerde öğretim süre- si uzamakta, başan oranı düşmekte ve hepsinden önemlisi öğretim düzeyi aşağıya çekilmektedir. Bu durum ül- kemize yapılmış çok büyük bir kötü- lük. geleceğimizi tehdit eden büyük bir tehlikedir. Bunu önleyecek çözüm ve önenler. bir başka yazının konusudur. ARADABm MEHMET AYDIN Emekli Yazm Öğretmeni Patrona Torunları... Toplumca hemen bütün alanlarda olayların sonuçları- nı önceden kestirerek gerekli önlemler alınacak yerde, nedense olanların hep arkasından gider olduk. Öncelik- leri belirleyip aşırtları ve geleceği görebilme işinin; kök- lü bir birikimle deneyime, önseziye ve derin bir kültüre bağlı olduğu bir gerçek. Son yıllarda bu çizgiden epeyce gerilere düştük sanıyorum. Bugün toplumsal olaylarda da politrk olaylarda da aynı acıları yaşıyoruz. Yirmi birinci yüzyıla yedi kala. Sıvasta yaşanan toplu- kırım, tümüyle bir ortaçağ eylemidir Bu olayın utancı, ülkemizin üzerinden hâiâ kalkmış değildir. Tevfik Rkret "Eyleme geçmiş bağnazlıktan daha tehlikeli bir şey yok- tur" diyordu. Ne yazık ki Türk halkı. bu kanlı olayı yaşadı. Hem de Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı kentte; Alevi hoşgörüsünün egemen oluduğu ve konuk olarak gidilen bir yerde... İktidarın bu olaya ilgisizliğinden ce- saret alan gericilerin yeni "Sıvas Olayı" peşinde olduk- larını görerek bu konuyu yazmak istedim... 37 seçkin insanın diri diri yakılması, Atatürk ve büyük Halk ozanı Pir Sultan büstlerinin parçalanıp yerlerde sürüklenmesi asla bağışlanamaz suçlardır. Bağnazlığın her türlüsünü de üstümüzden bir türlü atamadık. Hele kara yobaz damarı, Patrona Halil Ayaklanması'ndan bu yana durmadan sürüpgeliyor. 31 Mart Olayı. Menemen Olayı, Kayseri, Kahramanmaraş-Çorum olayları, İstan- bul Kültür Sarayı'nın yakılması, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Bahriye Üçok. Turan Dursun ve Uğur Mumcu- nun öldürülme olayları gerçekte o zincirin birer halkala- rı sayılır. Geçmişteki Kayseri olaylarını, o dönemin Merkez Komutanı olan Fehmi Başar dirayetiyle önle- mişti. Sıvastaki olayların birtugaya, onca güvenlikgüç- lerine ve itfaiyeye karşın önlenememesi son derece düşündürücüdür. Ölay sırasında, "kahrolsun laiklik. şeriat isteriz ve şeytan Aziz" gibi naralar atılmıştır. Aslında islamlık bir hoşgörü dinidir. Her türlü kıyımı kargışlar. Laiklik, tüm inançlara ve düşüncelere karşı bir duyunç (vicdan) öz- gürlüğüdür. Kimseyi belli bir tavır için bağiamaz Insanı daha içtenli ve daha bağımsız kılar. Öteyandan, geçmişdönemdeki "İmranÖktemOlayı- 'nda olduğu gibi kimi imamlar, öldürülen sanatçıların cenazelerini yıkamak istememişlerdir. Oysa bizim dini- mizde "aforoz kurumu" yoktur. Tanrı ile kul arasına kimse giremez. Ayrıca, kimin asıl günahkâr olduğunu da kişioğlu belirleyemez. Bu davranışta olanların ger- çekte dindarlıkları bile kuşkuludur. Sıvas kırımında, ölen ve kurtulanlar arasında birçok dostlarım vardı. Kurtulanlar tek avuntumuz sayıldılarsa da, vahşice öldürülenler içimizin onulmaz yara alması- na ve kan ağlamasına neden oldular. Yerleri asla doldurulamaz Asım Bezirci, Metin Altıok ve Behçe Aysan yakın dostlarımdı. Asım Bezirci'yi İs- tanbul Edebiyat Fakültesi nden tanırdım. ilk tanışma- mızda onun yaşam pratiği, bana biraz zayıf gibi gelmişti. Bir ara 61 'li yıllarda Dönem Yayınevi sahibi arkadaşım Ertuğrul Ayaydın'la birlikte Bursa da evime gelip benim konuğum oldular. Ama sonradan Bezirci'nin nasıl yorul- mak bilmez bir eleştirmen, edebiyat bilimcisi ve araştır- macı yazar olduğunu herkes biliyor. Kendisinin 'özlem- le' diyerek adıma gönderdiği 'Şairlerimizin Diliyle Barış"adlı kitabını, kitaplığımın en özenli yerinde saklı- yorum. Rahmetli Metin Altıok'la bu yıl, 14 Nisan 1993'te Po- latlı'da düzenlenen bir şiir matinesinde bir arada bulun- duk. Altıok, çok görkemli geçen o edebiyat matinesi ile Gordiyum Müzesi anılarını her görüştüğümüzde dile getirirdi. Değerli Doktor Şair Behçet Aysanla da kışın, sanatse- ver bir ailenin evinde, sanat söyleşisinde bulunduk. Orada bol bol şiirler okunup post-modernizm akımı tartı- şıldı. Sonradan Ankara Sanat Kurumu'nda o anımızı da tazelemiştik. Şimdi artık onlar, aramızda sonsuza değin yoklar. Yurdumuzun bunca yetişmiş seçkin insanlarının, gözleri dönmüş bir yığın 'Patrona Torunları'ntn ellerin- de öldürüleceklerini, önceden kim bilebilirdi ki... Protokol! Bu ülkede, cüzdanı dolu. beyni boş olanlar olduğu gibi, cüzdanı boş. beyni dolu insanlar da var. Önlar fıkir sahibidirler. onlann da yürekleri vatan sevgisiyle atar. RECEPBİLGİNER -Buvazı.Cumhurbajkanma. Başbakana. Bakanlara ve tüm Protokol müdürlerine ıthafımdır Eğerokurlansa..- O kumazlarsa. okumayanlara diyeceğim bir şey yok. On- lar, sadece, kendilerine du- yurulanlarla yetiniyoriarsa. antenleri çalışmıyor demek- tir. Gereken sesleri alamı- yorlar. net görüntüleri göremiyorlar de- mektir. Yazık! Eğer. okuyorlarsa, kendilerine şunlan sövlemek istiyorum: Ben. elli yıllık gazete- ciyım. Buna ek olarak piyes yazarlığım var ve Tiyatro ve TV Yazarlan Derneği başka- nıjim. Ama. bu sıfatımla. hiçbir protokol- da yerim yoktur. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti başkan yardımcısı olduğum için zaman zaman. kimi törenlere. davetlere çağnlınm. Gidebildiğim bu davet ve tören- lerde gördüklerim. gidemediklerimdeduv- duklanm beni dehşete düşürür. Ertesi gün. gazetelerde şöyle bir haber okurum: "Cumhurbaşkanınm dünkü töreninde İs- tanbul sosyetesinin seçkin kişileri ve önde gelen sanatçılar hazır bulundular.. \b." Kimdirsosyetenin seçkin kişileri? Para ba- balan ve eşîeri. Bu eşlerin gıysileri. takılan ballandıra ballandıra anlatılır. Ya önde gelen sanatçılar? Bir şair. bir ro- mancı, bir ressam, bir opera sanatçısı mı? Hayır! Ya kim° İ.Tatlıses. Bülent Ersoy. falan filan. Haberin aynntılannı okuyunca. isimler arasında, vergi yüzsüzleri. hayalciler. hat- ta. baa "Baba"lar bile. seçkin sosyete sını- fına sokulurlar. Bu davet listesi hazırlanır- ken. servet sahiplerinin o serveti nereden. nasıl elde ettikleri önem taşımaz. O kişile- rin bulunduklan nokta önemsenir. Ya sanatçılar. hangi ölçülerle seçilir? Birkaç yıl önce. dönemin Başbakanı. Atatürk Kültür Merkezi'nde bir davet yapmıştı. Hazret. kendi davetine. tam bir buçuk saat geç geldi. Salona girerken de karşılaştıklan ilk sanatçı Bülent Ersoy'la. sohbete dalmış. sonra da kimsenin elini sıkmadan. kimseyle selamlaşmadan. ken- disi için aynlan köşesine gitmişti. Daha önceleri de iki ayn Cumhurbaşka- nı tarafından, Ankarada. Çankaya Köşkü'nde, her kesimden sanatçılâra veri- len kokteylde dedavetliler kuyruk oluştur- muş. onlar da el sıkmalan şerefine ermiş- lerdi! Yakın günlerde, günümüz Cumhurbaş- kanı. Orta Asya ve Kafkasya Cumhuriyet- leri başkanlan onuruna Dolmabahçe Sa- rayı'nın bahçesinde bir yemek vermişti. İran Cumhurbaşkanı da davetlilcr arasın- daydı. Yemek gecikti. Sonradan öğrendik ki. İran Cumhurbaşkanı. sofrada içki veri- lirse. daveti boykot ederım demiş. anlı şanlı ve laik hükümetimiz de sofrada içki servisi yapılmasını yasaklamıştı. Devlet olarak. demek ki kişiliğımiz. bu kadar. O yemckte bir başka ayıp daha işlendi. Dolmabahçe Sarayfnın o görkemli merdi- venlerinde davetlilere çekilmek istenen musiki ziyafeti de arabeskçı Coşkun Sa- bah'a teslim edilmiştı. O da Türk musikisi adına. tek başına ve uduyla "Bir ihtimal da- ha var" şarkısıyla konsenne başlamış. ara- besk parçalarla tamamlamıştı. Zavallı Dolmabahçe Sarayı. zavallı tarihi Türk musikisi. Kimlerin elinde. nasıl düzeysiz halegetiriliyor 0 Korkunç bir zevk ve estetik çöküntüsü bu! Şimdilerde. ülkemizde değişim ve geli- şim rüzgârlan esiyor. ya da estinldi yuttur- macası sergileniyor. Basında ve sözlü ya- yında. parti kongrelerinde. Ben de bir değişim ve gelişim önerisinde bulunuyorum: Geçmişten günümüze uza- nan dönemlerde. eklerle yamalı bohçaya dönüşen, bütün protokol listelerini yırtıp atın, yeni protokol listeleri oluşturun. Gerçi. geçmişten devraldığınız bazı alış- kanlıklardan kurtulmanız kolav deâıl. Örneğin. siz yine. Osmanlı dönemini bile gölgede bırakan. sünnct ve evlilik düğünle- rinde boy göstermeye devam edin. Ticaret ve sanayi dünyasının meslek odalannda onlardan akıl almayı sürdürün, Ödün venn. hesap verin. güvenlerini ka- zanmaya çalışm? Böyle yapmaya eliniz mahkûm. biliyorum. Yapmazsanız. o kol- tuklarda oturtmazlar sia. Ama bu ülkede, cüzdanı dolu. beyni boş olanlar olduğu gi- bi, cüzdanı boş. beyni dolu insanlar da var. Onlar fikir sahibidirler. onlann da yürekle- ri vatan sevgisiyle atar. Şivil topiumun ge- reği, dcmokratik.örgötleri var. Siztere. beş yıldızlt-oteHerin havuz başla- nnda. ya da sosyete lokallerinde, hayvar, viski ikram edemezler. Göz kamaştıncı ar- mağanlar veremezler. ama fıkir verirler. Bir şey ıstemeden verirler. Ne tahsis. ne leş- vik. ne vergi affı, ne ihale isterler... Ve onla- rın uğraşlan sanattır. sanatın. hemen her dalıdır. Bövlece. sosyal yönden. kültür ve eğitim yönlerinden topiumun nabanı elle- rinde tutarlar. Dünyadaki bütün manevi platformlarda onlann adı geçer. Evrensel müzikte. çağdaş romanda. resimde. şiirde. tiyatroda. hep. onlardan söz edilir. Onlar. Türkiye'nin ay- nasıdır. Çağdaş Türkiye. dünyaya bu ay- nadan yansır. Siyasetçilerin resmi gezile- rinde değil. Arada bir onlarla da.özel. genel toplantı- lar yapın. Resmi giysiJerinizin dışında ya- ratacağınız ılıman bir ortamda. konuşun. konuşturun. Çok yararlanırsınız. Bilmediklerinizi bilmek fırsatını bulur- sunuz. Başkalannın söylemediklerini duyarsı- nız. Öyle. büyük. görkemli salonlarda da yapmayın bu toplantılan. Her alandaki kuruluşlann. belli sayıdaki temsilcileriyle de yapabilirsiniz bu toplantılan. Siyasetten. para oyunlannın. silahlan- manın dışında. dünyanın bütün köşelerin- de. insanlar ne düşünüvor. nasıl bir dünya- da yaşamak istiyor. bu toplantılarda gözle- rinizın önüne serilir. Dosdoğru ve gıllıgışsız olarak... Yeter ki, gelişim ve değişim edebi- yatı içinde, yeni protokol listesi hazırlama- nıngereğineinanın. PENCERE TARTIŞMA BİRMENDİLGÖKYÜZÜ Metin Demirtaş'ın son şiirleri, Cem Yayınevi tarafından yayımlandı. ParkOtel I stanbul'da yeşil alan ve parklaryok.ama ParkOtel var. Yapının gölgesi. sanat. kültür. topluma yaraşır kent ve çevre bilincınden yoksun. cebi dolu. kafalan boş Mercedes'li magandalann. hayali ihracatçılann. anayasa ve kanun tanımaz silahsız anarşistlerin ve bunlann siyasi partilerle bürokrasiye yuvalanmış işbirlikçilerinin kara gölgeleri gibi çöküvermiş boğazın üzerine. İçişleri Bakanlığı. yapının yıkılmasına ilişkin yargı karannın uygulanmasını engelliyor. Eski oyun yine sahnede. Demokrat Parti kodamanlannın Kalender''deki kaçak villalan CHP'li belediye tarafından vıkılacak iken, Demirel hükümetinin karan ile villalannçevresi askeri alan oiuverdi de yıkım ekipleri Orduevi alanına giremedilerdi. Kore'yi, Somali"yi, kaçak yapıyı ordusuna korutmasına karşin, doğuda öğretmenini koruyamayan kafa yapısı hep iktidarda. Sosyal demokratlann bin parçaya bölünmüşlüğünden naklı olarak umutlananlar. seçimler sonunda yerel yönetimlere gelmesi beklenen sözde liberalîenn utanç anıtını yıkmayacaklan hesabı ve bürokratlann da katkısı ile durumu marta kadar idare ediyorlar. 3194 sayılı İmar Kanunu. bu konuda İçişleri Bakanlığı'na belediyeler üzerınde vesayet hakkı tanımıyor. Yetkili. Bayındırlık ve İskan Bakanı da İçişleri Bakanı'nı koalisyon uğruna uyarmıyor. Belediye derhalyıkıma başlamalı; belediye, konunun bilincindeki meslek kuruluşlan. siyasi partiler ve vatandaşlar. yargı karannın uygulanmasını engelleyecek kolluk kuvvetleri hakkında suç duyurusunda bulunmalıdır. Cengiz Alatlı Y. Müh. Mimar Sen Hiç Oldün mü Arkadaş?.. Nâzım Hikmet 1938'de 28 yıl hapse mahkûm edil- di. Suçu neydi?.. Hiç!.. Savcının iddianamesi kos- koca bir yalandı. Şair 12 yıl içerde kaldı; 1950'de afla çıktı; ama, yakasını bırakmadılar; öldüreceklerdi. Nâzım aldı başını, Rusya'ya gitti; ardından tartış- ma başladı; köftehorun biri Bedri Rahmi'ye: — Keşke, demiş, kaçmasaydı da ölseydi.. Bedri Rahmi adama sormuş: — Arkadaş, sen hiç öldün mü? Can-ı azizi tehlikeden uzak birinin ötekine beriki- ne kahramanlık dersi vermesi ne kadar kolaydır!.. Di- yarbakır'daki gazetecilere deniyor ki: — Tehditlere pabuç bırakmayın!.. Gazeteci dedi- ğin sırasında ölmesini bilir!.. Haydi canım sen de!.. Payitaht İstanbul, Olağanüstü Hal Bölgesi'ni çok- tan gözden çıkarmış.. Dünya âlem bunu biliyor.. Başkent Ankara ne yapacağını şaşırmış, partiler birbirinin kuyusunu kazıyor.. Diyarbakır'daki gazeteciye diyoruz ki: — Sen ÖIL • 1974'te Türkiye Kıbrıs'açıkınca 'Pax Amehcana'- yı çiğnemiş oldu.. Ardından Ermeni terörü başladı.. Amerikan Kongresi'nde garip rüzgârlar esiyordu; "Türkler 1915'te Ermenilere soykırım uygulamamış- lar mıydı?" VVashington'da senatörler ve temsilciler eyleme giriştiler, Kongre'den bu yolda karar ha çıktı ha çıkacaktı; Ermeni terörünü haklı göstermek için medya kolları sıvadı.. Sonra ne oldu?.. Ermeni terörü birdenbire durdu, Kongre'de soy- kırım iddiası gündemden düştü.. Ve PKK ortaya çıktı.. VVashington'dan gelen haberlere bakılırsa Kıbrıs'a karşı PKK pazarlığı açık kapalı tezgâhlanıyor; her- kes biliyor ki Amerika istediği anda PKK'nın Suriye ve Kuzey Irak'taki kaynakları kurutulur; defteri dü- rülür. Bugün PKK, Türkiye ile ABD arasındaki bir pazar- lığın konusuna dönüşmüştür. Ortadoğu'da her işin içindeki petrol kokusunu Mı- sır'daki sağır sultanın burnu da duyumsuyor. • Diyarbakır'daki gazeteci bu işin içyüzünü bilmiyor mu sanıyorsunuz? Başbakan'dan, koalisyon hükümetinin bakanların- dan, New York Times'ta çalışan gazetecilerden, VVashington'daki yetkililerden daha iyi biliyor.. Ve şen adama diyorsun ki: — ÛIL Neden ölsün? Payitahttaki keyfi gıcır kodamanın tezgâhına ham madde olsun diye mi?.. Bugün Anadolu'da bir yandan etnik çelişkileri kö- rüklüyorlar, öte yandan dinsel bağnazlığı pompalı- yoriar; inananlar-inanmayanlar ya da Kürtler-Türkler birbirini boğazlarsa, emperyalizmin ekmeğine tere- yağı sürülüyor. Aşağıda yoksul halk birbirini öldüre- cek, yukarıda tezgâh işleyecek; demokrasinin temeli olan emek-sermaye çelişkisi unutulacak.. Oyun, kaba, açık, acımasız.. Gazeteci neden ölsün?.. • İletişim devrimi yalnız medyanın kitleleri uyutma- sına hizmet etmiyor, çelişkilerini kendi içinde taşıdı- ğından, gerçekler halka da yansıyor; Anadolu'nun bağrında yoksulları birbirıne tokuşturma tezgâhı ba- kalım daha ne kadar sürecek?.. İstanbul, Mütareke yıllarındaki gibi gece gündüz lüks, sefahat ve gösterişle ya hey.. Anadolu kan-ı revan.. TULGAV yitirdik. Acımız çok büyüktür. CETİZ, ÖRS ve SANDER AİLELERİ TEŞEKKÜR Ani rahatsızlığımda ilk tanıyı koyarak tedavi için elinden gelen tüm çabayı harcayan, SSK Yenişehir Hastanesi Dahiliye Kliniği Servis Şefı Dr. ZİYA GÜNAL ile Dr.KAMİLGÜRSOY, Dr.MORİSŞEN, DR. HARUN YENİCE, As. Dr. ALEV SARAL'a teşekkür ederim. Her zaman yanımda olan dostluk simgesi Op. Dr. ERTUĞRUL LÜTFÜ ERDEM'e, Baş Hemşire Yrd. SÜHEYLA İSTENEK'e, servis hemşireleri İPEK ACAR, KEVSER DUVA, SAKtNE KORKMAZ, EMİNE AKSU, SELtME YEŞİL, sevgili kardeşim SEZİN ALTINBULAK'a tüm, hastane personelineteşekkürü borç biiirim. NÜVİT TOKDEMİR KUŞAYAK YARAMAZ SÖZCÜKLER BALİNA İLE MANDALİNA YAZILARISEVENAYI Büyük şair Fazıl Hüsnü Oağlarca'nın çocuklarımız için yazdığı şiirler, öykü-şiirlerden oluşan bu dört kitabının üçüncü basıları, Tümzamanlar Yayınevi'nin Çocuk Dizisi olarak yayımlandı. Tel.: 0216 336 90 81 Kadıköy
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle