15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 AĞUSTOŞ1992 ÇARŞAMBA 12 DIZIYAZI Ölüm Saraybosna'ya gökyüzünden yağıyor. Önce bir bombanın ıslığt, ardından patlama Oniim arkam sağıııı solıuıı ölüm 'araybosna'yı çevreleyen tepelerde birkaç yıl önce sevgililer dolaşırdı. Ağızlardan çıkan söz, hayata ve yaşamaya işaret ederdi. Sonra kara bulutlar çöktü tepelerin üstüne. Hırvatistan ve Slovenya'nın ardından bağımsızlığını ilan eden Bosna-Hersek de savaşla tanıştı. Şimdi o tepelerde Saraybosna'daki Boşnaklan hedef alan keskin Sırp nişancılar ve fîize rampalan var. Ağızlanndan çıkan söz, savaşa ve ölüme işaret ediyor. Bütün dünya Saraybosna cehenneminden haberdar. Herkes savaşa seyirci. KORKUNUN BAŞKENTİ SARAYBOSNA SÎNAN GÖKÇEN - 1 - Tanımanız gereken ilk ses, ıshk sesi. Tepelerden üstünüze gelen bombanın çıkardığı ıshk sesi. Bu hastahklı sesi ta- nımak zorundasınız. Bu sesin, yaşamı- nız boyunca beyninizde yer eden tüm seslere baskın gelmesi, diğer tüm sesle- ri unutturması gerekiyor. Sevgilinizin sesini, en sevdiğiniz şar- kıyı, arabanızın motorunun dost ho- murtusunu, her şeyi, her şeyi unutma- nız; bu sesi, insanın kanını donduran bu çirkin ıshk sesini beyninize kaama- nız gerekiyor. Busesi tanımak, tanıyor olmak ölümle kalım arasındaki ince- cik sınınn hangı tarafında kalacağıru- an acımasız karanru veriyor. Saraybosna bu sesi çok iyi tanıyor. Saraybosna altı aydır bu sesle uyu- yor, uyanıyor ve yaşıyor. Bu ıshk sesi sohbetleri bölüyor, uykulan yanm bı- rakıyor. Bizim 4-5 gûn büe tahammül nın başlannda, 'dikkat pusu' tabelası var. Bunun anlamı şu: Karşıdaki tepe- lerde bir Sırp keskin nişancısı ehndeki uzun menzilli ve dürbünlü tüfekle pu- suya yatmış, sizin bu sokaktan geçme- nizi bekhyor. Buralarda ölüm, bir tüfeğin gez ve arpacığmda. Ölüm, düş- man bir gözün, gez ve arpacık hizala- masında sizin suretinizi görüp tetiğe usulca dokunması kadar yakın. Ama her şeye rağmen Saraybosna aldırmaz görünmeye çahşıyor. Kent her zamanki gıbi, savaş yokmuş gibi soluk alıp veriyor. Bir kargaşa, panik yaşanmıyor. Ekmek almak için düz- gün sıralar oluşturuluyor. Kentten ara sıra dışanya çocuk ve kadın taşıyan otobüslerden birinde olabilmek için nereye başvuracağınız belh. Kimse birbirini çiğnemiyor. Bir ahşmışhk ve sakinlik gözleniyor. Artık binalann iç- araybosnaklar duvar diplerinden yürüyüp, karşıdan karşıya geçerken koşturuyorlar. Düz bir hat boyunca uzanan kentin tepelere bakan ara sokaklannın başlannda, 'dikkat pusu' tabelası var. Bunun anlamı şu: Karşıdaki tepelerde keskin nişancı bir Sırp, elindeki uzun menzilli ve dürbünlü tüfekle pusuya yatmış, sizin bu sokaktan geçmenizi bekliyor. Ölüm, gez ve arpacık kadar yakın. edemediğimiz bu ses, Saraybosna'da yaşamın bir parçası. Daha doğrusu yaşamın kendisi, en temel belirleyeni. Öbür dünyadan gelen ses Sokakta yürürken, evinizde oturur- ken ya da hâlâ açık olan birkaç 'cafe'- nin birinde kahvenizi veya içkinizi yudumlarken bu ses kulağınızı ürma- layabilir. Yeri, zamanı, sırası, kurah ve ahlâkı yok bu sesin. Havada süzülerek kente yönelen bir bombanın çıkarttığı bu ıshk sesi kimseye acımıyor. Hiç seç- meci değil. Bır sonraki kurbanı 2 ya- şında bir çocuk da olabilir, 70 yaşında bir adam da. Şaşmaz bir kararhhkla beyninizi ka- nncalandıran bu sesi duyduğunuz anda yapabileceğiniz tek bir şey var: Kendinia yere, bir binanın içine, du- var dibine atmak. Gerisi şans. Tepelere bakıyoruz. Doğanın insan- lar için bir övünç kaynağı olmaktan bir korku kaynağı olmaya dönüşmesi- nin en çarplcı örneklerinden birini ya- şıyoruz. Çok değü. daha altı ay önce Saraybosna'yı kuşatan bu tepeler sev- gililerin nice sırlannın, oyunlann, gün- batımlannın mekânıydı. Şimdi aynı tepeler, Saraybosnahlar için, Sırp mi- lislerin kentte 24 saat boyunca bomba, kurşun yağdırdıklan ve ele geçirilmesi gereken stratejik askeri noktalar. Refleksleriyle yaşayan kent Saraybosnahlar refleksleriyle yaşı- yorlar. Duvar diplerinden yürüyüp, karşıdan karşıya geçerken koşturu- yorlar. Düz bir hat boyunca uzanan kentin tepelere bakan ara sokaklan- lerine taşınmış eski sokak 'cafe'lerin- den taşan hüzünlü jazzritmleri,maki- nah tüfek ve bomba seslerine kanşı- yor. Dûşmana inat yaşamak Bir genç kızla konuşuyoruz. Adı Stella. 22 yaşında. Giyimi, kuşamı ve tavırlanyla size bir savaş kentinde ol- duğunuzu unutturuyor. Savaşm tek ipucu, gözlerinde ara sıra kendini ele veren bir korku ve çekingenh'k. "Neden sokaktasın, korkmuyor musun?" diye soruyoruz. "Direniyo- rum" diyor. Stella, sokakta direniyor. Kendini eve kapatmayarak, korkuya tutsak düşmeden direniyor. "Bakın" diyor, birkaç yüz metre ötede ölüm pusulanna yatmış keskin nişancılara. "Tüfekleriniz beni korkutmuyor. Ya- şıyorum. Ve direniyorum." 22 Saraybosna'dan bir görünüm: Roket mermileri arasmda iki çocuk. Savaşın çocuklarda açöğı yarayı kim kapatacak? Renault 4 model arabanın içinde beş gazeteci. Görevleri tehlike En uzun bir kilometreKiselyak, Saraybosna'ya yakla- şık 50 kilometre uzakhkta. Kent. Saraybosna'ya en yakın son Bosna noktası. Kiselyak'tan 20 kilometre uzakhktaki Ilıca Sırplann denetimi altında. Kıselyak'ta oluşturulan basın merkezine başvurarak Saray- bosna'ya gjtmek istediğimizi söylü- yoruz. Üçü Fransız, ikisi Türkiyeh, beş gazeteciyiz. Görevliye pasapor- tumuzu uzaünca irkiliyor. Gitme- mize izin veremeyeceğini söylüyor. Nedeni, Sırplar'ın tüm Müslüman Bosnahlan Türk' olarak nitelemesi ve Türklerden nefret ediyor olmala- n. 'Öldüriilebilirsiniz' diyor. Israr ediyoruz. Ihca'daki Sırp kontrol noktalan ile temas kurarak iki Tür- kiyeh gazetecinin Saraybosna'ya geçmek istediğini söylüyor. Sırpla- nn yanıtı olumlu. Fransız gazeteci- ler için zaten bir sorun yok. Sırplara ne kadar güvenebileceğimizi soru- yoruz. Yanıt, yüzde 50. Yüzde elh bize yüksek bir şans gibi gözüküyor. Renault 4 model arabamıza dolu- şup yola koyuluyoruz. 10 dakika kadar sonra ilk Sırp kontrol nokta- sındayız. Artık dönüş yok. Elimiz- den geldiğince sakin görünmeye çah- şıyoruz. Pasaportlanmız inceleni- yor, çantalanmız sıkı sıkı aranıyor. Sorun yok. Bir Sırp askeri aracının eşhğinde, Ihca'daki askeri merkeze ulaşıyoruz. Burada diger Sırp nok- talanndan geçişimiz için gerekh kâ- ğıtlar düzenleniyor. İki saat kadar sonra yeniden yola çıkıyoruz. Bir- kaç kontrol noktasından daha geç- tikten sonra son kontrol noktasına ulaşıyoruz. Artık önümüzde sadece bir kilo- metrelik bir yol var. Ancak Saray- bosna'run merkezine ulaşan bu yol, yolculuğun en tehlikeli kısmı. Çün- kü havaalanının yanında uzanan yol sürekli olarak Sırp ateşi altında. Sırp noktalanndan gecip gehniş ol- manız bir şey farkettirmiyor. Sırp- lar, Saraybosna'ya yönelen her şeye ateş açıyor. Daha on gün önce ABD'li bir gazeteci bu yolda öldü- rülmüştü. Arabamız bu yolun başında bir an için duruyor. Birî>irimizle veda- laşıyoruz. Renault 4 birden ileri atı- hyor. Ulaşabildığimii., en yüksek hızla yolu bitirmeye çahşıyoruz. KJi- şe bir deyişle, bize yıllar kadar uzun gelen birkaç dakika yaşıyoruz. Ve nihayet Bosnahlann deneti- mindeki bölgedeyiz. Yanmış yıkıl- mış kente ilk ayak bastığnnız anda derin bir nefes ahyoruz. Ancak bu kısa bir soluk oluyor. Fransız arka- daşımız çantasını Ihca'da unuttuğu- nu anımsıyor. İki kişi arabaya bine- rek aynı yolu tekrar katediyor. Dönüşte Sırplar arabaya ateş açı- yor. Saraybosna'da beş gün kaldık. Beş gün boyu kentin barut kokan havasını soluduk. Dehşete, acıya, korkuya ve çaresizliğe tanıkhk ettik. Tüm bunlar karşısında bir şey yapa- mıyor ohnanın çarcsizhğini hisset- tik. Saraybosna'da bir savaş yaşan- mıyor. Savaşlann bir kurah, bir ah- lâkı olur. Saraybosna'da yokediş ve direniş yaşanıyor. Direnenlerin faz- la şana yok. Çünkü silahlan yok. Ve dünya bu trajediyi sessizce izli- yor. Dünya bu trajediyi timsah göz- yaşlan akıtarak izhyor. Saraybosna bu savaşı kazanırsa, hiç kimsenin bu zaferden kendine pay çıkartmaya hakkı ohnayacak. Kaybederse, herkesin yüzünü iki eh arasına ahp bir kez daha düşünmesi gerekiyor. İnsanhk, ciddi bir sınavı kaybediyor. ' yaşındaki Stella, sokakta direniyor. Kendini eve kapatmadan, korkuya tutsak düşmeden direniyor. "Bakın" diyor, ölüm pusulanna yatmış keskin Sırp nişancılara. 'Tüfekleriniz beni korkutmuyor. Yaşıyorum. Ve direniyorum." Saraybosna'da herkes direniyor. Silahı olanlar silahıyla, silahı olmayanlar da sokağa çıkarak. Saraybosna'da herkes bir şekilde di- reniyor. Silahı olanlar silahıyla, silahı ohnayanlar da sokağa çıkarak. Ancak kent tüm bu aldırmaz tavn- na ve yiğitçe meydan okuyuşuna kar- şın can çekişiyor. Bunu hemen hissediyorsunuz. Bir yumurta 5, bir tavuk 25 Alman Markı'na satıhyor. Kentin büyük bır kesiminde telefonlar çahşmıyor. Çah- şanlar ise dış dünyaya ulaşamıyor. Su ve elektrik yok. Lokantalarda buluna- bilen tek yiyecek, her şeyin birbirine kanştınlarak yapıldığı çorba. Ve Saraybosnahlar her şeye rağ- men, yaşadıklanyla dalga geçmesini de becerebiliyorlar. Bir Sarayboşnah şunlan anlaüyor: "Sırplar kentimizi kuşatarak bizi ekmeğe ve makarnaya mahkûm ettiler. Bu yüzden sürekh ki- lo ahyoruz. Ancak yine Sırplann ateşi nedeniyle sağa sola koşuşturmaktan aldığunız kilolan geri veriyoruz. Sırp- lar hiç olmazsa sağhklı öhnemize yar- dımcı oluyorlar." Akşam erken iniyor kente Saraybosna'ya akşam erken iniyor. Yaşam saat 17.00'de duruyor. Çünkü bu saatten sonra Sırp bombardımanı yoğunlaşıyor. Herkes evine çekihyor. Kapılannı kapaüyor. Nispeten koru- naklı evlerde birkaç aile birden yaşı- yor. Bir tür komün hayatı oluşturul- muş. Evlerin arka bahçelerinde domates, salatahk yetiştiriliyor. Her şey paylaşıhyor. Karanhğa gömülmüş kenti yangın- lar aydınlatıyor. Bir de şu şarkı "Sa- raybosna, Saraybosna, seni Kalaşni- koflarla savunacağız toplara tanklara karşı." SÜRECEK POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL ÇocuMar İçiiL. Resimde gördüm, kitapları önüne sermiş, başına çöme- lerek oturmuş, satıyor. önce bana numara yapıyormuş gibi geldi. Sonra, yaşam öyküsünü okuyunca, "Bu adam her şeyi yapar" dedim. Gerçekten de her şeyi yapmış, yapıyordu. 1947 doğumluydu, bizim önce (kızım) ile yaşıt. Onun da başından çok şeyler geçmişti, bunun ' da... Bir 12 Mart, bir 12 Eylül fırtınası az mı? Nurullah Can'-. ın bana yolladığı şiir kitabı, çocuklar için, adı da: Memleket - Çocukları... \ Hep düşünürüm, büyükler için ayrı, çocuklar için ayrı şi-' irler yazılır mı? Okudukça, bana yazılırmış gibi geliyor. Bugüne değin, bana da 'yaz!' diyenler oldu, göze alama- • dım. Nurullah Can'ın iki şiir kitabı daha var: Insanlara Dogru (1977), Şiir Güzeldir (1988)... Bunları görmedim. Az yazdı- gını kendi söylüyor. 'Kim Nurullah Can' diyecek olursanız, kendi ağzından dinleyelim: "21 Haziran 1947 doğumlu. Filyos, Başverencuma, Amasra, Kılınçköy-Yalova, Kemerburgaz, Heybeliada,. Burgazada, Fatih, Kadıköy, Londra, Wissech, Polatlı, Çor-, lu, Pendik'te yaşamış. Yıllardan beri Kızıltoprak'ta. Oğren- ciyken fabrikalarda, 1969-70'te Ingiltere'de lokantalarda ve tarlalarla çalıştı. 1965te Heybeliada, Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi'ni, 1970'te Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü'nü bitirdi. özel sektör kuruluş- larında beyaz yakalı oldu. Şimdi emekli. Konuşmayı, kah- veleri, resim sergilerini, radyo dinlemeyi, çiçekleri, Kadı- köy'ü, kedileri ve dağları seviyor. Erciyes'e tırmandı." Bu yaşın içine sığdırılan bu kadar güzel ömür, geriye bakıldığında kişiyi gönendiriyor. Şairin dediği, "Yolun ya- rısından çoğu da aşılmış." Yazdığı dergileri sıralıyor. Sayacak olursak hayli kaba- rık bulabiliriz. Memleket Çocukları 14 sayfalık bir kitap, içinde 12 şiir var. İlk şiir 'Bulut Kardeş' oluyor. Şiir çocuklar için yazılmış ama edası, konusu ile büyüklere gibi... Ahmet Telli de bu şiirin büyükler için olduğu kanısında... Çocuk için nesneler, canlılar 'kardeş' değildir. Gerçi oyuncakla- rın çocuk dünyasında böylesi bir yeri var. Nesneler dünya- sınaçocuğun bakışı 'basit' değildir." Afrika'da açlık, Asya'da kan, çocuklar için kolay imgeler midir? Biz dünyadaki açlığı büyüklerin kafasına sokamaz- ken, çocukların kafasına nasıl sokabiliriz? İlk okuduğum çocuk şiiri Tevfik Fikret'in Şermin'iydi. Bu şiirlerde çocuklar büyüklerin ağzından konuşurlardı. "Masal Masal İçinde" şiirini okuyalım. Bir öykü var, ma- sala dönüşmüş, şöyle ki: Biliyorum adını sorsam Kader diyecek Annesini sorsam Üvey diyecek Elinden tutup sevmek istesem Ürkerek bakacak bana Yok ağlamıyorum çocuk Gözümde yaş yok Çocuk uzat ellerini yarına Yarında yalan yok Çocuklar için şiir olunca, çocuklar için resim, çocuklar için müzik, çocuklar için hertürlü sanatdaolacaktr. Nurul- lah Can, bunlardan şiiri deniyor. Ahmet Telli'ye göre ise "Nurullah Can, çocuk ile evrensel; çocuk ile sevgi; çocuk ile gelecek iiişkilerini insanlığın kurtuluşu bağlamında ele alıyor." Her şey çocukla mı başlıyor diyelim. Başlayabilir... BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Saraylarda ve bü- yük konaklarda ye- mek ve sofra işlerini yöneten kimse. 2/ Bayağı... Bir ağ at- mada çıkarüan balık miktarı. 3/ Bir inşa- atı ya da havai bir hattın iletkenlerini taşıyan, temel üzeri- ne kurulmuş metal ya da betonarme dü- şey öğe... Asya'da bir ırmak. 4/ Nişastayı parçalayarak şekere çeviren bir enzim... Hayvanlara vurulan damga. 5/ Olumsuzluk belirten bir önek... Sı- nır boyu. 6/ Bir zaman birimi... Sı- ğır sürüsü. 7/ Çakala benzeyen ya- banıl bir hayvan. 8/ Futbolda bir meyki... Hindistan'da büyük toprak sahibi prenslere verilen ad. 9/ Denk, eşit, eş... Tahıl için kullaııılan sekiz kiloluk ölçek. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Kaçak mal. 2/ Yapılmış, gerçek- leşmiş iş... Bir tanm araa. 3/ Avusrurya'nın para birimi... Iran'da tarihi bir kent. 4/ Imkân. 5/ Yok etme, tüketme... Birrenk.6/ Kobalt elementinin simgesi... Ortaoyununda taklitci. 7/ Oylum- lu... Iri bir çeşit çiğde. 8/ Ispanyolların sevinç ünlemi... Geri dö- nen. 9/ Şiddetli acı ve sıkıntı... Elma, armut, erik gibi meyvele- rin kurutulmuşu. Kvltür • Sanat 233 64 26 • 230 21 S7 Ailenin reisi kuyruklu olan. Her evelazım. 28 AGUSTOS'TA SlNEMALARDA. Bir suç örgütünün gerçek Oyküsü »TlMflHİ PflmDÖIFS SİCHARDCHBi) lüdrtây SÛHtTYA O l C A Z I stnmınTinııiM 8Dafkoy74 Ç t t Ş (1360682) 11 ÛÛ-15 3O-I60O-190O-2I 45 (243 75 7S) 11 4S 14 1S-1645 19 1S 21 30 (247% 55) 13 0O-1S 00-1715-1910-21 <5 (572 (X 44) 11 00-14 15-1600-1830-21 15 (51S2C6O). 11 00-13 jO-1600-1830-21 X 29.CADDE YÖN.GEORGE GALLO 28 AGUSTOS'TA DEMİR KARTALLAR - 3 Şişli SİTE (247 69 47) 11.00-13.30-16.00-18.45-21.45 Ç.taş ŞAFAK 3 (516 26 60) 11 00-13.30-16 00-18.30-21.00 teyoÇlu SİNEPOP (25111 76) 12 00-1415-16 30-18 45-21 00 j Ç taş ŞAFAK 1 (5162660) 11.00-13 30-16.00-18 30-21 00 : Pendık OSCAR (390 09 69) 12 00-14 30-1715-21 30 OZELD RSLER ÇtaşŞAFAK4 (516 2660)1100-13 30-1600-18 30-2100 SEÇME FİLMLER HAFTASI - 5 Kadıköy AS(3360050) 13 00-15 45-18 30-21 15 Cuma AMADEUS " Salı DÖŞLER TARLASl C tesı ÇİNGENELER ZAMANI Çarş THE DOORS Pazar KIRILMA NOKTASI Perş THE WALL Ptesı ALLEN-2 MİCKEY ROURKE'S HAFTASI Beyogiu DÜNYA (249 93 61) 12 00-14 15-16 30-18 45-21 15 9 1/2 HAFTA Cuma-pazar-salı-perş VAHŞİ ORKİDE Ctesı-Ptesı-Ç^ Kadıköy AS (336 00 50) 11 OO(Hergun) NİL'İN İNCİSİ ;i5ren«w»aMartEvıraiMnM YAZ ŞENLİĞİ 4 KADEN FİLMLERİ SHIRLEY VALENTAYN 12.15 -14.30 -16.45 -19.00 - 21.30 ÖZEL ORKESTRA EŞLİĞİNDE AHMET KAYA KONSERİ 1 EYLÜL SALI Saat 20.30 HARBİYE AÇIK HAVA TİYATR0SU Bilet Salış: Vakkorama Taksım 25115 71 Vakkorama Suadiye 350 87 42 Bakırtcöy Karya Sıneması 542 11 72 Kartal H.AIı Yıicel K.M. 353 37 78 Bilgi için : İMGE 0RGANIZASY0N 354 92 44 BILETL£R NUMARAUDIR Imoe RUMELİ HİSARI mNŞER^Rİ ZÜLFÜ LİVANELİ 27-28-29-30-31 Ağustos Bilet satış yerleri : Vakkorama Taksim Tel: 251 28 88 Vakkorama Suadiye Tel: 350 87 42 Rumeli Hisan Gişesi Tel: 257 75 50 M9IT PBO0UCTI0K REKLAM FİIMİDAĞIT1MINDA • • •• 249 50 33 MISSISSIPPI MASALA Mıra Naır Denzel VVashıngton OKM Ortaköy Kiiltör Merkezı 258 69 87 li.00-15 30-18.00- 20 ÎO tLAN KÜÇÜKÇEKMECE2. ASLİYEHUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1991/1070 Davacı: Saü Ergovan. Vekili: Av. Seyit Ali Kaya tarafından da- vaülar Zafer Münir TUncer, thsan Temel ve Kemal Koç aleyhine açı- lan tescil davası nedeniyle mah- kememizde yapılan açık yargıla- ma sonunda: Mahkememizce davalılardan Zafer Münir 'Rıncer adına Cum- huriyet Mah. Karanfil Sok. No: 42, D.25 Küçükçükmece adresi üe Ertuğrul Mah. Necati Albumuz Sok. No: 8/8 Beşiktaş/tstanbul adreslerine davalı adına çıkanl- mış olan tebligatlar mahkememi- ze bila ikmal olarak iade edümi^, yapüan zabıta tahkikaü sonunda da davalının açık adresi tespit edilememiştir. Mahkememizde yapılacak olan 14.9.1992 gttnü saat: 9.45'teki duruşmada davalı Zafer Münir Tuncer'in bizzat hazır bu- lunması veya kendisini bir vekil Ue temsil ettirmesi, aksi takdir- de yokluğunda davaya devam olunacağı ve karar verileceği HMUK'nın 377 ve müteakip maddeleri gereğince ilan olunur. 20.8.1992 Basın: 9633
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle