Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA. CUMHURİYET 13 AĞUSTOS1992 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Devlet Tîyatrolan...
YÜCEL ERTEN Devlet Tiyatrolan Rejisörü
Devlet Tiyatrolan, son sezonu olağanüstü
çalkanülarla geçirdi. Sekiz ay geçti, bu çal-
kantı durulmuyor. Aydınhk yürekJi bir Sayın
Bakan çaktı, Türk tiyatro tarihinde belki de ilk
kez, "Türk Tiyatro Yasasrnı yapalım" dedi.
"Devlet Tiyatrolan'nı çağdaş bir yapıya ve iş-
lerliğe kavuşturahm" dedi. "Geleceğinizin
nasıl olması gereküğine siz karar verin" dedi.
Demeyebilirdi. Ama dedi işte. Ve.. toz duma-
na, at izi it izine kanştı. Bir kığıştıdır koptu.
Oportünizmin riizganyla yelkenlerini şişiren-
ler, korku içinde kenara çekilip izleyenler, leş
östüne çöküp postta oturduğunu sananlar,
her mahallede bir genel müdür türetenler,
parmak kaldırarak sanat yapılacağını sanan-
lar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın di-
yenler, tepeden inmeciler, statükoculâr, pati-
najolar, yeniden yapılanmacılar, yeniden
kapılanmacılar hepsi birbirine dûştü. Bu ara-
da Türk tiyatro sanatını düşünüp uykusu ka-
çanlar, yüreği ağana gelerek kurumun gelece-
ğinden kaygılananlar yok muydu? Vardı
tabii. Ama doğrusu ya, dereceli olarak herkes
rolünü kötü oynadı. Kötü birpiyes çıktı orta-
ya. Sonuç olarak galiba Devlet Tiyatrolan,
toplum önünde ikmale kaldı.
Belki de bu durumu anlayışla karşılamak
gerekiyor. Çünkü Devlet Tiyatrolan sanatçı-
lan derken; hem aşın duygusal hem de yete-
rince demokrasi deneyimi ve birikimi olma-
mış bir topluluktan söz ediyoruz. Şaşırmayın:
Tiyatrocular, kanı kaynayan, kabına sığama-
yan, saman alevi gibi parlayan, heyecan ve
duygu yûklü varlıklardır. Bir meslek hastabğı.
öte yandan Devlet Tiyatrolan'nda, öyle uzun
boylu bir demokrasi deneyimi de yoktur. Yi-
ne bir meslek hastalığı! Üstelik bilirsiniz; en
düzeysız sanat yapıtlan bile, bir iyiniyet dür-
tüsüyle biçimlenir.
Peki, olaylara ve geleceğe nesnel bakılabilir
mi?
İşte bu yazı, "Devlet Tiyatrolan" konusun-
da nesnel, serinkamı bir yaklaşım yolunda bir
girişim. Karnında bomba ile dolaşmak iste-
meyen bir sanatçmın, makale boyutuna sığdı-
nlrnaya çalışılmış paradoksal nesnellik dene-
mesi.
Tiyatrolan 1441 sayılı yasa ile kurulmuş, tüzel
kişiliği haiz özerk bir kurumdur" diyor. (Dev-
let Tiyatrolan APK Dairesi Başkanîığı yayını,
ocak 1992, Ankara). Oysa Devlet Tiyatro-
lan'nda bütün yetkilerin tek elde toplandığı,
kanunun ilk maddesinde açık olarak görul-
mektedir. "Ankara'da Milh Eğitim Bakan-
hğı'na bağb tûzel kişiliği haiz, Devlet Tiyatro-
lan Genel Müdürlüğü kunılmuştur. Devlet
Tiyatrolan bir genel müdür tarafından yöne-
tilir." Sayın Genel Müdür, Devlet Tiyatro-
lan'nın tüzel kişiliği haiz olmasını, özerklikle
kanşünyor olrnalı. özerklik dediğimiz za-
man; siyasal, mali ve sanatsal özerklikten söz
ettiğimizi bilmek zorundayız. Oysa bugün 7 il
22 sahnede faaliyet gösteren Devlet Tiyatrola-
n, merkezdeki bir genel müdür ve onun doğ-
rudan etki alanındaki iki sözümona kurulla
yöneülmektedir. Deyim yerindeyse, dört
dörtlük (belki de alaturka dokuz sekizlik) bir
tek kişi yönetimidir.
özeridük istemezük!
Dokuz sekizlik tek kişi yönetimi
önce bir saptama: Bu ülkeye önemli hiz-
metler vermiş olan Devlet Tiyatrolan'nın,
yanm yüzyıl öncesine dayanan yasal çerçevesi
artık yetersiz kalmaktadır. Büyüme ve yayıl-
ma sonucu giysi daralmış; hareket kabiliyetini
sınırlamaya başlamıştır. Çağın ve toplumun
isterlerine yanıt vermekten uzak, üknefes bir
kurumla karşı karşıyayız.
Gerçi bugün artık Sayın Genel Müdür Boz-
kurt Kuruç dışında kimse bunun tersini söyle-
miyor.
Yalnızca Sayın Bozkurt Kuruç, "Yasamız
mükemmel bir yasadır", "muhteşemdir" di-
yor (Nokta Dergisi, 03.02.91). Gelgelelim
Sayın Kuruç bu konuda uzman olduğu izleni-
mini vermiyor. Çünkü genel müdür olarak
bütçe görüşmeleri için hazırlattığı kitapçıkta
Devlet Tiyatrolan *nın özerk olduğunu yaza-
cak kadar ölçüsüzlük içine düşüyor. "Devlet
Sayın Genel Müdürün özerk sandığı Devlet
Tiyatrolan, bugün Kültür Bakanbğı'na bağb,
tüzel kişiliği haiz bir genel müdürlüktür. Geç-
mişte, siyasal iktidarlann genel müdür aracıli-
ğıyla kuruma doğrudan müdahalede buluna-
bildikleri sık sık görülmüştür. Siyasal iktidar-
lann dümen suyunda seyretmek durumunda
kalabilen bir kurumda özerklikten kolay söz
edilemeyeceği açıktır.
Genel müdürü üçlü karamameyle, genel
müdür yardımcılan, başrejisörü, edebi kurul
üyelerinin üçü bakanlık onayıyla atanan bir
kurumda özerklikten kolay söz edilemeyeceği
açıktır.
Genel müdür yardımcılan, başrejisör, yö-
netim kurulu sanatçı temsilcisi, edebi kurul
sanatçı temsilcisi, tiyatro müdürleri, başdra-
maturg, sanat tekruk müdürü vb. birçok
önemli pozisyonu taşıyan insanlann, genel
müdürün iki dudağı arasmdan çıkacak bir söz
ve iki satırlık bir yazıyla idari görevlerine son
verilebildiği bir yapıda özerklikten kolay sö-
zedilemeyeceği açıktır.
Yönetim kurulundaki ve edebi kuruldaki
"sanatçı temsilcileri"nin, genel müdür tara-
fından seçilip atandıklan (o nasıl temsilcilik
oluyorsa?) bir kurumda özerklikten kolay söz
edilemeyeceği açıktır.
Yasal görev süresi diye bir kavram da olma-
dığı için, bu denli geniş yetkilerle donatılmış
genel müdürün bile, (üçlü kararnamede bir
sorun çıkmadığı zaman) "pat" diye görevden
abnabüdiği bir kurumda özerklikten kolay
söz edilemeyeceği açıktır.
işte böyle bir ortamda, ilk kez Sayın Fikri
Sağlar, Devlet Tiyatrolan'nın özerk yapılan-
ması düşüncesini benimseyen bir bakan ola-
rak tavnnı ortaya koyuyor, hatta bir yasa
haarlanmasına ilişkin ön çalışmalann, ku-
rum mensuplannca yürütülmesi esnekliğini
gösteriyor. Ama tuhaftır, gerek Sayın Genel
Müdür, gerekse birçok ünlü sanatçı, bu tarih-
sel fırsata karşı dayatma yolunu seciyorlar.
Ozerklik için savaşım vermeyi bir yana bıra-
kın; statükocu bir tutumun şaha kalkmış bi-
çimde arutını dikiyorlar: "Eski köye yeni adet
mi çıkanyorsunuz? Devlet Tiyatrolan bu ha-
byle iyidir."
Korkanm, Devlet Tiyatrolan bu yüzden
büsbütün, toplumun isterlerine ve çağdaş sa-
natın gereklerine yanıt verebildiği tarüşmalı
bir anlayışa sürükleniyor.
Tiyatro yapmanın ya da bir tiyatronun var-
hğının iki temel nedeni vardır: Sanat siyaseti
(yani o tiyatroyu öbürlerinden ayıran kimliği,
kişiliği, profili, söylemi) ve sanat siyasetini or-
taya koyarken seçtiği özgün estetik kategon-
ler (yani o tiyatroyu öbürlerinden ayıran
sanatsal yöntemler, arayışlar, yönelişler).
Kendi ülkesinde ve uluslararası düzeyde etkili
olabilmiş tiyatrolara bakm; bu böyledir.
Bu iki temel nedene karşılık vermeden yapı-
lan işler tiyatroyu sanat olmaktan çıkanp;
torna tezgahına çevirebilir.
İşte Devlet Tiyatrolan bugün vardığı nok-
tada, artık varlık nedenlerini aşındırma eğih-
mine girmiştir. Çünkü 7 il 22 sahnedeki Dev-
let Tiyatrolan'nın sanat siyaseti de estetik
yapılanması da bir genel müdürün kişisel ter-
cihleri doğrultusunda işlemektedir. Oysa sah-
nelerimizde ayn sanatsal çizgjlere ve savlara
yönelmenin zamanı gelmiştir. Tiyatrolanmı-
zın daha verimli, daha düzeyli, daha iddialı ve
daha farklı çizgiler araması bir dirim kaynağı
olacaktır.
Sahnelerimizin üç aşağı beş yukan aynı sa-
natsal tercihlerin damgası alünda tutulması,
sanatçılanmızı zaman zaman bir kısır döngü-
ye, yılgınlık, bıkkınlık ve memuriyet psikoloji-
sine sürükleyebilmektedir. Mevcut yapıda
ısrar etmek; çalışanlanmızın -zaten örselen-
miş olan- sevgisini, enerjisini, heyecanını, düş-
gücünü ve yaratma coşkusunu büsbütün yok
edebilecektir. Oysa bugünkü edilgenliğin kat-
kıya, umursamazlığın da yaratma coşkusuna
dönüşmesi gerekir.
Vesayet ve velayet altında tiyatro yapma
çağını aşmamız gerekir.
Evet, şu temel düşünceyi, tiyatro dünyamı-
zın çok geniş bir kesimi paylaşıyor:
Türkiye'nin 7 ildeki 22 sahnesinde, 500'e
yakın sanatçı ve binlerce çakşanıyla faaüyet
gösteren, yılda 70-80 ayn oyun sahneleyen bir
kurumun, her türlü aynnüda tam yetkiyle tek
bir genel müdür tarafından yönetiknesi, tiyat-
ro sanatıran doğasına aykındır. Üstelik bu-
nun yeryüzünde bir başka örneği de yoktur.
Yeryüzü bir yana kurumda yaşadığımız de-
neyler, bu yolda yönetici olarak kimsenin
uzun süre başanlı olamadığını gösteriyor.
Sonuç olarak "özerk ve demokratik" bir
çatı altında, tiyatrolann kendi özgün çizgileri-
ni oluşturacağı "yerinden yönetim" anlayışını
gerçekleştirmek için bir "yeniden yapüanma"
zorunludur. Yani artık "iyi genel müdür, kötü
genel müdür" tartışmasını bırakmanm zama-
nı gelmiştir. Devlet Tiyatrolan'na dahaiyi bir
"padişah" aramak yerine "padişahbk" düze-
nine son vermek gerekiyor. Üstebk inanıyo-
rum ki, bu yalnızca Devlet Tiyatrolan çalışan-
lannın sorunu değil; bütün Türkiye'nin kültür
ve sanat hayatının, tüm aydınlanmızın, sanat-
çılanmızın, halkımızın sorunudur. Bir iç so-
run olarak görülemez. En geniş platformda
tartışıhnahdır. Ola ki Devlet Tiyatrolan'nı da
kapsayan bir Türk Tiyatro Yasası'nın gerekb
olduğu sonucuna vannz.
tkmale kalan yalnızca Devlet Tiyatrolan
mı? Devlet Tiyatrolan'nda akşamdan sabaha
yeni bir düzene geçilemeyeceği açık. "Yeniden
yapılanıyoruz" diyerek normal sanatsal faali-
yetimizi askıya alamayız. Ama "mutlu maaş-
b" memurlar olarak "bana ne" deyip, sanat
yaparak; yeniden yapılanmayı bir başka ba-
hara da bırakamayız. Hem yasal düzenleme
bir kez yapıldı mı, sonra bir daha kolay değiş-
miyor. Yeni bir yasaya doğru yol abrken, en
geniş biçimde tartışmak, özümsenmesini sağ-
lamak gerekiyor. Kağıt üstündeki görüşleri
olabildiğince pratikte sınamak, bazı pilot uy-
gulamalan gerçekleştirmek gerekiyor. Bütün
bunlar da büyük olasıbkla bir geçiş dönemi
yaşanacağını gösteriyor.
Ve öyle anlaşılıyor ki, Sayın Bakan Fikri
Sağlar, bu geçiş döneminde Devlet Tiyatro-
lan'nın "yeniden yapılanma" anlayışına yat-
kın insanlarca yönetilmesi eğibmindedir. Ve
her fırsatta Sayın Genel Müdür Bozkurt Ku-
nıç'la çabşmayacağını beUrtmektedir. Ne var
ki Sayın Cumhurbaşkanı da, genel müdürün
görevden alınma kararnamesini yaklaşık se-
kiz aydır imzalamamaktadır. Buradan doğan
kih'tlenme ya da tıkanma, Devlet Tiyatrolan
çabşanlannı büyük huzursuzluğa sürükle-
mektedir. Çünkü mevcut kibtlenme, herhangi
bir kurumsal, yönetsel ya da sanatsal gelişme
için umut vermiyor. Tersine gerilme ve dolayı-
sıyla gerileme işaretleri var.
Sanatçılar çareyi, Sayın Kuruç'u istifaya
çağıran 140 imzalı bir mektup yayımlamakta
anyorlar. önce 44 imzalı mektup, sonra 448
imzalı mektup, şimdi de 140. Haksız da değil-
ler. Çünkü tiyatronun geleceğini düşünüyor-
lar. Çünkü "konuşan Türkiye"yi istiyorlar.
Ama daha ötesine güçleri yetmiyor. Çünkü
memurlar.
Yeni bir ufka, yeni perspektiflere uzanmak
istiyorlar. Ama mevcut yapının ve imzaladık-
lan çağdışı sözleşmenin baskısı, Damokles'in
kıhcı gibi tepelerinde sallanıyor. Edilgenlikten
sıynbp etken obnak istiyorlar. Ama üst düzey
yöneticiler arasındaki uzlaşma eksikliği bir
duvar gibi karşılannda duruyor. Bu durumda
insanın aklma ister istemez bir soru takıbyor.
Acaba toplum karşısında ikmale kalan yal-
nızca onlar mı?
Biröneri
Umalım ki, Sayın Cumhurbaşkanı'nın, Sa-
yın Başbakan'ın ve Sayın Bakan'ın gözünde,
Devlet Tiyatrolan'nda bir geçiş dönemini li-
yakatle yürütecek ve kurumu bu fırunah ha-
vadan çıkanp sakin bir limanda bakım ve
onanmı sağlayacak bir aday vardır. Umalım
ki vardır da; bu ükanıkbktan ve son zaman-
larda sanatçılann kapıldığı "her mahallede
bir genel müdür yaratma" hummasından
kurtuluruz. Ama eğer gerçekten yoksa, o za-
man benim de bir önerim var:
Gelin demokrasiye olan inancımızı hep bir-
likte kanıtlayabm. Devlet Tiyatrolan sanatçı-
lan ya da çalışanlan, kendi genel müdürlerini
seçsinler. Değerii devlet büyüklerimiz de bu
seçime saygı duyup üçlü kararnameyi imzala-
yacaklannı açıklasınlar. Devlet Tiyatrolan
da, umalım ki son kez, hiç değilse kendi seç-
tikJeri bir "son padişah" tarafından yönetil-
sin.
ARADABIR
Prof. Dr. CELAL ERTUĞ
Eski CHP Parlamenteri, Sağlüc Bakanı
CHP Yöneömi için Öneri..
12 Eylül'de kapatılan partilerin, bu arada CHP'nin yeniden açıl-
masını öngören yasa, demokratikleşmede çok önemli bir aşa-
rrvadır. Böylece askeri müdahalelerle demokrasinin korunması
gibi bir gerekçe rahatlıkla tartışmaya açılmıştr. Svil toplum ola-
bilmenin gelişmesinde "zor, şiddet, baskı" kullanmanın sakınca-
lan da bütün çıplaklığı ile meydana çıkmıştır. Silahlı kuvvetlerin
demokrasiyi onarma, rayına oturtma gibi bir hakkı kullanması-
nın, yarardan çok zararlar doğurduğu da açıklığa kavuşmuştur.
Şimdi olayın asıl önemli olan yönünü, yani demokratikleşme-
de bir yapıtaşı oluşunu saptamış bulunuyoruz. Peki CHP, AP,
MHP, Selamet vs. partiler eski haklanna, adlarına kavuştular;
CHP'nin iskeletini, gövdesini, beynini nasıl canlandıracağız?..
Bugün eski CHP'lilerin büyük çoğunluğu SHP'de. Bir kısmı DSP
ve öteki sol partilerde
Burada hemen Sayın Ecevit'in koyduğu tavra değinmek iste-
rim. 12 Eylül ardından Sayın Ecevit ivedilikle istifa etmişti. Ertesi
sabah, Oran'daki evine koştum. Nedenini öğrenmek istiyordum.
Nasıl ve ne hakla bir partiyi bassız bırakırsınız diye üzüntûmü de
belirtmiştim. Sayın Ecevitler, 'CHP'nin, AP'nin başına birer gene-
ral getirilecekmiş, dolmuşlarda bile konuşuluyor' gibi bir neden-
den söz ettiler. Konuşmalarımızın sonunda tatrnin olamadan
büyük bir umutsuzlukla aynldık. Sayın Ecevit bence gemisini ilk
terk eden kaptan olmuş; CHP'nin haklannı, Türk seçmeninin hak-
lann: savunacak kimsesi olmayan bir sessizliğe boğulmuştuk.
Ayrıca genel başkanın istifa mercii kurultaydı. O da yoktu...
Oysa ben Ecevit'ten çok şey bekliyordum. Kendisi CHP'yi yeni-
leyen, 'Umudumuz Ecevit' diye daglara taşlara adını yazdıran,
216 milletvekili ile 1977'de Meclis'e gelen birtaze kandı. Ama 12
Eylül'de, CHP Ecevit'i, Ecevit CHP'yi yitirmişti. Ecevit'in CHP üze
rindeki hak iddialarına ben bu açıdan bakıyorum. Kendisini çok
seven, sayan, takdireden kişi olmamakarşın...
Ben bir CHP delegesiyim. Kurultayda soz ve oy hakkımı kulla-
nacağım. Onun için bu yazımda siz okurlarımla diyalog kurma
çabasındayım. Gerçi şu anda CHP'li ya da sosyal demokrat da
değil, sadece bir Yeşilim. Ama kurultayda delegeyim. Bir CHP'li
olarak delegeliğimin hakkını vermeye kararlıyım. Bu yazımda da
aynı kişilikle düşüncelerimi sözcüklere dökmek istiyorum.
Ben, siyasal bilimcilerin bir kanılarına katıldığımı belirtmekte
yarar görüyorum, çünkü maksadım daha iyi anlasılacaktr.
Siyasal bilimciler, "parlamenter demokrasinin, geleneksel
partilerin arbk giderek işlerliğini yitirmeye başladığını" söylü-
yoriar. Böylece 'temsili demokrasi mi, doğrudan demokrasi mi'
tartşması gündeme geliyor. İşte Türkiye'nin siyasal geleceği
üzerinde konuşma için bu savları gözden geçırmek zorundayız.
Yani partiler, bu arada, CHP yeniden yaşama gelirse neler, han-
gi kavramlar ya da sistem olarak toplumsal değerlerden neler
değişir ve de nasıl?..
CHP'nin yeniden açılması; kurultaylar, iç iktidar kavgalarıyla
çalkalanıp duran SHP'ye yeni bir post çekişmesi nedeni olma-
malıdır. Eğer hayplcilik yaptığımı düşünmezseniz, ben derim ki,
SHP'deki başkanlıksevdası, DSP'deki inatyoksayılabilse vetüm
sosyal demokratlar, kardeş kardeş bir araya gelip güçlü bir yapı-
lanma kursalar, ondan sonra da anlaşmazlık nedenleri, örneğin
hizipçilik, kariyerizm, sen-ben çekişmelerini yok etmek için yeni-
den bir yapılanmaya gidilse. Örneğin başkanlık sistemi rotas-
yonla ve hizipleşmesiz tam bir demokratik zemin üstünde yeni
esaslara bağlansa...
Baykalcılık, Inönücülük, Aydın Güvencilik, Ecevitçilik gibi yö-
netimin tekelleşmesi sistemi yerine taban demokrasisine geçil-
se. Böylece iktidar, iç iktidar anlayışı tepe yerine tabana yönele-
cektir. Yani bireysel inisiyatif, bireylerin söz, karar, seçme-seçil-
me, katılım, denetim hakları tanınacak gerçek demokratikleşme,
özdenetim mekanizmaları oluşacaktır.
CHP'nin içinde, iktidarı, SHP'si, DSPsi, başka partilere kaymış
yandaşları ile yepyeni, çağımızın siye^al değerlerine uygun bir
yeniden yapılanmaya gitmek büyük bir fırsatı kullanmak olacak-
tır. SHP çoğunluğu toplamıştır. Sonra DSP ve DSP'lilerin pekala
CHP adı altında, ama yepyeni bir tüzük, siyasal kişilikle biraraya
gelmeleri mümkündür. Onümüzde yeni bir kubbenin giriş kapısı
vardır Bu kapının geçidinde, bireyler olarak giysilerimizi çıkanp
güzelce bir yıkanarak içeriye yepyeni zihniyetlerle girmek ge-
rekmektedir. Eski alışkanhklar, eski particilik kavramlarını, komi-
tecilikten gelen ihtirasları, bölücülüğü önlemenin çareleri, 'yeni-
den yaptlanma'nın özünde şekillenecektir.
TART1SMA
GazetecHik, Yazarlık ve Gerçekler
Toplumun önünde giden ve ona yön veren konumda bulunan kimse-
lerin, özveri içerisinde olmadıklan bir ortamda, onlardan ülke adma
yararlı hizmetler beklemek boşunadır!
Sürekli olarak savunduğu ilkelerin ey-
lem olarak tersi, karşıt içerisinde olan
insanlann sözüne güven duymak olanaklı
değildir.
Basında kimi ünlü yazarlar, böyle bir
tablo içerisindedirler...
Yaalannda, yokluk edebiyaü en çarpıa
cümlelerle işlenir. Sürekli olarak işci, me-
mur ve dar gelirliyi savunurlar. Vergi kaçı-
ranlann en büyük düşmanı görünümünde-
dirler. Devlete ait kaynaklann keyfı ve
kişisel amaçlarla kullanılmasının en duyar-
lı izleyicisi ve bu olgu içerisinde olanlann
acımasız karşıtı havasındadırlar...
Ama gelin görün ki bir de yaşam seviye-
lerine bakın, zenginlik, refah, gönenç içeri-
sindedirler. Yazük, kışlık evleri, villalan,
yatlan, otolan o savunduklan dar gelirli
kesimin düşlerinde dahi yoktur...
Bunlann hemen hepsinin çocuklan, ya
yurtdışında ya da ülkenin en pahab eğitim
yapan özel okullanndadır. Zaten bakın
çevrenize, ülke yönetiminde söz sahibi kişi-
lerin TBMM'de görev yapan milletvekilk-
rinin, üst bürokratlann birçoğunun yaşam
seviyeleri, sürekb edebiyatını yapuklan,
"Vatan-Millet-Sakarya" sloganlanyla
uyumlu değildi!..
Bilinen köşelerinde, halka her gün ma-
sallar anlatan kimi yazariara bir sorun mal
varbğınız nedir diye. Bakm görün nasıl
davranacaktır size! "Bu ülkede mal varhğı
öğrenilecek bizi mi buldunuz kardeşim, bu
denli siyasi ortada dururken" diye kükre-
yecek ve sizi belki de vatan haini Uan ede-
cektir.'..
Halkımızın önemli bir bölümü; o anlı
şanb yazarlann gerçek yaşamlannı, gör-
kemli dünyalannı bihneden, her gün onla-
nn yazdığı "Vatan-Millet-Sakarya" yaa-
lannı hayranlıkla ve duygulanarak okur...
Bu konuda şüphesi olan, yazdıklanmızı
abartıh bulanlar, deneyimli bir gazetecinin
Babıah'yi anlatan kitabını okursalar, evle-
rinin yanındaki özel garajlannda bulunan
buzdolaplannda viskilerini saklayan ya-
zarlann kimler olduğunu öğrenebüirler.
Evet yanlış okumadınız, otomobil garajın-
da buzdolabı ve içinde viskiler!..
Şimdi bunlar, devlet memurlanna yapı-
lan zamlann eleştirisini yapmaktalar.
Temmuz ayı, memur maaşlanna zam ayı
ya! Memurlardan puan almak için yürekle-
re dokunan üç beş dokunakb söz söyle-
mek, yoksulluk edebiyaü yapmak gerek!..
"Memurlanmız bu denü çaresiz duruma
düşmedi!"
"Memurlar bir lokma ekmeğe muhtaç
hale geldiler!"
"Memurlara, insan onur ve şahsiyetine
uygun gelir sağlamak gerek!"
Bunlara benzer, birçok dokunaklı söz-
ler!
Ama, bu yazılannın gazetelerinde çıktığı
günlerin akşamında, eleştirdikleri hükü-
met ve siyasi parti temsilcileri ile en lüks
lokantalarda kadeh kaldınrlar, bunu kim-
se bilmez!..
Birilerinin sürekli olarak söylediği,
"Türkiye'ye çağ atlatük" sözünün, ülkede-
ki son on yılbk tablodaki görünümü:
"Ülkede özüne ve sözüne güvenilecek
hiç kimse kabnadı. çok az kişi dışında" bi-
çimindedir.
Yazanyla, politikaasıyla, üst bûrokra-
tıyla, kişisel çıkarlanndan başka hiçbir şey
düşünmeyen, birbirine karşı güven duyma-
yan, gözü dönmüş materyaUst bir toplum
olduk.
Toplumun önünde giden ve ona yön ve-
ren konumda bulunan kimselerin, özveri
içerisinde olmadıklan bir ortamda, onlar-
dan ülke adına yararb hizmetler beklemek-
tedir!
Saülık bir yazar, satılık bir yargıç, saülık
bir savcı, saülık bir müfettiş, saülık bir poli-
ükacı, o ülke için en büyük talihsizliktir...
Saübnış kimselerin çok olduğu bir ülke-
de, gerçekler hiçbir zaman gün ışığına çık-
maz...
Saübnış kişilerin köşebaşlannı tuttuğu
bir ortamda, ezikniş halk tabakalannın re-
faha ulaşması ütopyadan ileri gidemez!
"(...) gazetecilik yaparak çok müreffeh
bir hayat sürmek, hele hele öyle yatlar kat-
lar abrıak hiçbir zaman mümkür olmuyor
(...) Şimdi gazeteci olup borsada bibnem ne
kadarbk yaünmı olan gazetecilerden söz
edilince, düşünüyorum da yabıız gazete
maaşı ile bu kadar para nasıl elde edilebili-
yor? Diyeceğim gazetecilik her akımdan
onurlu meslektir..." (Yaşar Kemal-Pano-
rama sayı 26)
Bu da ünlü bir yazann görüşü!
O halde sorun; sözde değil özde dürüst,
özverili ve gerçekci olmayı gereküriyor!
BURHAN ÖZBEY/ İzmit
VEFAT
Baromuzun 2054 sicil sayisında kayıtk
AVUKAT
MİHRİBANSEYHAN
vefatetmiştir.
Aziz meslektaşımızın cenazesı, perşembegünü (bugûn) Şişli Carnii"nde
kıbnacak öğle namaam müteakip Zinrirlikuyu Mezarhğı'na
defnedilecektir.
Merhuma Tann'dan rahmet, kederli ailesine ve meslektaşlannuza
başsağiığı dileriz.
tST ANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
İnş.Y.Müh.
ALİ EKBER KARAGOZ'ü
kaybettik.
Dostlarının ve meslektaşlanmızın başı
sağolsun.
İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI
İstanbul Şubesi
49 ÖRNEK ÖDEME EMRİNİN İLANEN
TEBLİf^İ
İZMİR 5. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ
Dosya No: 1991/11419
ALACAKLI: Hotel Pullman Etap Konak, Savranoğlu Turistik Te-
sisler Işletme AŞ vekili Av. A. Zeren Güven, Atatürk Caddesi, No:
152/606, İZMİR
BORÇLU: Tansu Okanlı, Kuyulu Bostan Sokak, Kadirbeyoğlu Apt.
No: 11/5, Nişantaşı-tSTANBUL
ASIL ALACAK: 1.931.600T TL aylık, %\0 gecikme faizi ve icra mas-
rafları.
Adresinize çıkartılan 49 örnek ödeme emri bila tebliğ iade edilmiş
olup, zabıtaca yaptırılan tahkikatta adresiniz tespit edilememiş oldu-
ğundan ilanen tebliğe karar verilmiştir.
Yukan da yazjlı borç ve masrafları işbu ödeme emrinin tebliği tari-
hinden itibaren borcu ve takip masraflannı 30 gün içinde ödememiz,
'teminatı vermeniz', borcun tamamına veya bir kısmına veya alacak-
lının takibat icrası hakkına dair bir itirazjnız varsa, senet altındaki
imza size ait değilse yine bu 30 gün içinde ayrıca ve açıkça bıldirme-
niz, aksi takdirde icra takibinde bu senedin sizden sadır olmuş sayı-
lacağı, imzayı reddettiğiniz takdirde mercı önünde yapılacak duruş-
mada hazır bulunmanız, buna uymazsanız vaki itirazınızın muvak-
katen kaldırılacağı, senet veya borca itirazımzı yazılı veya sözlü ola-
rak icra dairesine 30 gün içinde bildirmediğiniz takdirde aynı müd-
det içinde 74. madde gereğince mal beyanında bulunmanız, aksi hal-
de hapisle tazyik olunacağınız, hiç mal beyanında bulunmaz veya ha-
kikata aykırı beyanda bulunursanız hapisle cezalandırılacağımz, borç
ödenmez veya itiraz edilmezse cebri icraya devam edilecegi, takibe itiraz
ettiğiniz takdirde itirazla birbkte tebliğ giderlerini ödemeniz, aksi halde
itiraz etmemiş sayılacağınız ihtar ve ilan olunur.
Nüfuscüzdanımı kaybettim.
Hükümsüzdür.
EÜFMEGER
Nüfuscüzdanımı kaybettim.
Hükümsüzdür.
KERİMMEGER
PENCERE
Koku!
Versailles Şatosu'nu 13'üncü Louis yaptırmış; bahçele-
rini ünlü Le Nötre düzenlemiş. Bu bahçe mimarının özelli-
ği, ağaçları köpek gibi kırkması. Ortaya estetik açıdan
seyrine doyum olmayan bir görüntü çıkıyor; ama, bahçede
dolaştıktan sonra saraya girince iş değişiyor. Çünkü bu
görkemli yapıda, ilaç için olsun, birtekayakyolu yok. Soylu
efendimiz sabah oturağa yastehlermiş, uşak oturağı pen-
cereden aşağıya dökermiş.
Koku endüstrisinin Fransa'da bunca gelişmiş olmasının
nedeni bu pisliğe bağlanır.
Takma saçlar, yapay benler, allıklar, pudralar, ipekler,
danteller, yemekler, salçalar, kalçalar, popolar, reverans-
lar, danslar, şıırler Fransası'nda, defi hacetini oturağa
yapan soyluların göz kamaştırıcı zenginliğindeki pis koku-
ları dağıtmak için güzel "parfüm"ler gerekmez mi!..
"Parfüm" denen Frenkçe sözcüğün kökeninde, eytişi-
min gereği, pis koku yatıyor.
Fransa'da soylular, zenginler, kontesler, baronesler,
krallar, prensler kokuşmasalardı, pis kokuları gidermek
için güzel kokular türetmek sanatı nasıl bu kadar gelişebi-
lirdi? 21 'inci yüzyıla 8 kala dünyayı saran parfüm markala-
rı saymakla bitmiyor; kötü koku giderici, deodorant moda-
sının tarihçesinde, aptesanesiz sarayın oturaklı yaşam
biçimi yatıyor.
Koku deyip geçmeyin!..
•
Hem nasıl geçebilirsiniz ki?
Burnunuzu tıkayarak..
Haram gelirlerin akıl durdurucu savurganlığıyla çılgın-
laşan ağustos istanbulu'nda, Arap şeyhlerininkine taş çı-
kartacak lüks otomobillerin egzoz gazları, meydanları,
sokakları dolduran çöp dağlarının kokuşmasından türe-
yen buhara karışıyor.
Kokuştuk...
Kokudan burnunun direği kırılanlar, sonunda isyan etti-
ler, bayrakları açtılar:
- Ey hükümetneredesin?
- Devlet yok mu?
Eski adıyla çöpçüler, yeni adıyla temizlik işçilerinin gre-
vine siyasal iktidar belki de siz bu satırları okuduğunuzda
taş koymuş olacak..
Peki, ne değişecek?
Bir işin kokusu bir kez çıktı mı, artık hiçbir 'parfüm' ko-
kuşmuşluğu örtemez..
Yves Saint Laurent'in 'Kouros'u, Cacharel'in 'Anais-
Anaisî, Lancome'un TropAıe'sini harmanlayıp kokuşmu-
luğun üstüne boca etsen de nafile...
Tstanbul'daki çöp grevi, toplumun barsaklarmı deşti, or-
talığa döktü. Kokuşmuşluğun suçunu ne sendikaya yükle-
yebilirsin, ne belediyeye, ne hükümete, ne halka!.. Ortada
çarpık çurpuk bir düzen var; çurümüş, tirfillenmiş, dökül-
müş; neresinden tutarsan tutelinde kalıyor.
Çöp dağlarından yükselen koku pis de, kenti çirkinleşti-
ren gökdelenlerin terasında hava temiz mi?
•
Çöp yığınlarının yanından sürünerek geçen dargelirli,
iki parmağıyla tıkadığı burnundan soluyor:
- Çöpçüye ayda dört milyon lira verecekmişiz!.. Ben kırk
yıllık memurum, rüyamda bu parayı görmedim. Genel
müdür ne alıyor?' Profesörün maaşı kaç?
öfkebaldantatlıdır.
Ama yıllardan beri renkli televizyonlardan topluma aşı-
lanan felsefe neydi:
- Fırsatı kaçırma!..
- Kimseyi düşünme?..
• Her koyun kendi bacağından asılır..
-Köşeyidön!. ••"".-
Sevgili yazarlarımız, yüksek yöneticiler, büyük işadam-
ları, neoliberal düşünürler bunları halka aşılayan sizler
değil misiniz? Eğer Cumhurbaşkanımız çöpçü sendikası-
nın başı ya da üyesi olsa, ne yapacaktı? Serbest rekabet
ortamında eline geçirdiği fırsatı değerlendirip daha renkli
bir yaşam istemeyecek miydi?
•
Kokuşmuş bir felsefenin, kokuşmuş ortamında, kokuş-
muş bir düzenin kokuşmuş politikasında yaşayan çöpçü-
nün sorumluluk duygularına seslenmeye çalışanların el-
lerini vicdanlarına koyup biraz olsun düşünmeleri gere-
mez mi? Ne diyor atasözü:
Balık baştan kokar!..
MIUÖR&HÖZİK YfiPIMCILIK
SEIDAUOON
1.65O.OOO+RD\
Yanm pansiyon + yol +
çevre gezileri + Nac'abey
KARADANIİKYA
Prenses Otel'de konaklama, Kayaköy,
Ölüdeniz, Xanthos, Letoon, Patara,
Dalyan, ICaunos, İztuzu, Tlos, Saklıkent.
"PARANIZ PAMUKBANK'TAN, TATİLİNİZ
BAYBASOS'TAN" KAMPANYAMI2 SÜRÜYOR
BAYBASÛS TURİZM
İSTANBUL ANKARA
338 86 öl - 338 16 51 425 90 82-417 54 67
Seyahat Acontası İsletmc Belge no. 2149