Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 NİSAN1992 PERŞEMBE
12 DIZI-YAZI
BURASI TURKIYE
HALUKŞAHİN
Nasıl Bir Toplumsal
Uzlaşma?
1970li yıllarda "toplumsal uzlaşma" çok kötü anlamlar
taşıyan bir kavramdı. Kutuplaşmış toplumun farklı kesim-
leri arasında uzlaşma istemek, "hain, satılık, dönek" gibi
hakaretleri göğüslemeyi göze almak demekti. Taviz ver-
menin ihanet etmekten, uzlaşmacı bir politika izlemenin
düşman saflarına geçmekten kalır yani yoktu. Dönem kes-
kinlik dönemiydi. Solda ve sağda herkes kendisinin daha
safkan, daha katıksız, daha uzlaşmaz olduğunu kanıtlama
çabasındaydı.
Hemen herkesi etkileyen bu atmosfer ekonomi ve siya-
set dünyasını da baskısı altına almıştı. Toplumun bazı
önemli kişilerini, uzlaştırmak ne kelime, bir araya getirip
konuşturmak bile deveye hendek atlatmaktan zor bir işe
dönüşmüştü.
1980lerde rüzgar döndü. "Toplumsal uzlaşma" iyi bir
kavrama dönüştü. Hemen herkes "toplumsal uzlaşmacı"
kesildi. Çünkü "uzlaşma" genellikle "çatışma"nın karşıtı
olarak kullanılıyordu 1970'ler boyunca çatışmalardan çok
çekmiş olan toplumun uzlaşmayı baş tacı etmesi olağandı.
ANAP butoplumsalisteğin ideolojisini yaparak bu döne-
min baskın siyasal gücü haline geldi.
1990lı yılların başında, ülkedeki ve dünyadaki koşullar
köklü değişimlerden geçerken "toplumsal uzlaşma" kav-
ramının içeriğinin de gerçekçi bir biçimde yeniden düşü-
nülmesi gerekiyor. Türk Sanayicileri ve Işadamları Derne-
ği (TÜSİAD) bu amaçla iki bilim adamına bir araştırma
yaptırmış. Prof. Dr. ilkay Sunar ile Doç Dr. Ziya Öniş'in
araştırma raporu "Sanayileşmede Yönetim ve Toplumsal
Uzlaşma' adıyla salı günü basına dağıtıldı. llgiyle okun-
maya değer.
•••
Patron kesiminden gelen toplumsal uzlaşma önerileri
her zaman şüphe uyandırır. Çünkü buradaki uzlaşmanın
"statüko" üzerinde olacağı, yani herkesin içinde bulundu-
ğu durumu kabul etmesinin isteneceği düşünülür. Oysa
toplumun önemli kesimleri statükodan hiç, ama hiç mem-
nun olmayabilırler.
Şu anda Türkiye'de olduğu gibi.
Patron kesiminden gelen uzlaşma önerilerinden işkille-
nilmesinin bir nedeni de, önerinin aslında işçilere "fazla
ücret istemeyin" mesajı vermek için yapıldığı kanısıdır.
•Hele bu öneri toplu sözleşmeler öncesinde yapılmışsa
şüpheler daha da yoğunlaşır.
Sunar ile öniş'in raporuna bu türden kuşkularla yakla-
şanlar yanıldıklarını görecekler. Çünkü iki bilim adamı uz-
laşmayı basit düzeyde çatışmanın karşıtı olarak değil,
örgütlü toplumun demokrasi içinde belirli hedeflere yöne-
lik dinamik işbirliği biçiminde ele alıyorlar.
Bu rapordan yola çıkarak "Ey işçiler, toplumsal uzlaşma
adına zinhar fazla ücret istemeyin" diyen işverenlere kar-
şı "Ey patronlar, siz de kesenin ağzını açıp daha fazla ver-
gi ödeyin" cevabı verilebilir.
Bu yaklaşımda uzlaşmanın tuğlaları özveriler değil,
makrodengelerdir.
• • •
Sunar ile öniş'in raporuna göre Türkiye şu anda bir
yol ayrımmdadır. ileriye giden yol şu üç ana hedef üzerin-
de toplumsal uzlaşma sağlanmasını gerektirmektedir:
Sanayide yeniden yapılanma, makro düzeydeki istikrar-
sızlığın giderilmesi ve daha olumlu bir gelir bölüşümü
düzeyi: Yazarlar, bu hedeflere doğru ilerlenebilmesi için
yeni bir kurumsal altyapıyı gerekli görüyorlar. Örneğin,
kendi içlerinde çeşitli örgütlere bölünmüş olan iş ve işçi
dünyalarının, aralarında koordinasyon sağlamalarına
yardımcı olacak 'danışma kurullan' kurmalarını, bunun da
üzerindeki işbirliğinin bir 'sosyal ve ekonomik konsey'ce
yürütülmesini öneriyorlar. Ayrıca güçlü ve özerk bir bü-
rokratik yapıyı da gerekli görüyorlar. Ücret ve vergi disipli-
ni, enflasyonun düşürülmesi, kamu açıklannın kapatılma-
sı, KlT'ler sorununun çözülmesi, çok bozuk olan gelir
bölüşümünün düzeltilmesi. tarım kesimindeki işgücünün
daha verimli alanlara kaydırılması, kapsamlı bir sosyal
güvenlik ve sağlık sisteminin oluşturulması gibi can alıcı
sorunlara en etkili çözümlerin, toplumsal uzlaşma için ör-
gütlenmiş bir toplum tarafından bulunabileceğini savunu-
yorlar.
DYP-SHP koalisyonunun 1970'lerdeki koalisyonlardan
çok farklı bir uyum içinde olmasını da, 1990ların başında
toplumsal uzlaşma açısından bir iyimserlik işareti olarak
değerlendiriyorlar. Umarız, haklı çıkarlar.
60 YIL ÖNCE Cumhuriyet
Müzemizde eski paralar
Müze müdüriyeti, geçen sene
Büyükada'da Mekadonya
Kralı Filipve Büyük
İskender'e ait kıymetli
altınlarla dolu bir define bulan
komıser Rıza Bey'e4bın lira
ikramiye vermiştir.Berlin
müzeleri meşkülat kısmı
müdürü Pr. M. Reglıngbu
paralann bir kataloğunu
yapmıştır. Bu katoloğlardan
100 tanesi müze idaresince
satın alınarak müze neşriyatı
.«— **»»*. M K meyanındasatışaçıkanlmıştır.
K.,.i.,.m...uı.ı,ı*,ı M. Reglingaynca 334
senesinde müzede bulunan
altın ve gümüş paralardan 28.181 tanesini ayırmış ve
üzerlerineetiketleryapışıırarak müzenin meskütat
sandıklanna koymuştu. Pr. bu hizmetleri için hiçbir ücret
almamtştır.
Çocuk Haftası dün birri
Dün Çocuk Haftası'nın son günü idi. Çocuk Haftası
münasebetile bir haftadanberi yapılmakta olan eğlentilerde
nihayet bulmuştur.Çocuk Haftası münasebetile dün
Alayköşkü'nde, Halkevi temsil şubesi talebeleri tarafından
birmüsamere verilmiştir. Müsamereçok kalabalık olmuş ve
birçok çocuklar ailelerile birlikte eğlentide hazır
bulunmuşlardır. Müsamere bir Karagözoyunilebaşlamışıır.
Bundan sonra çocuk türküleri söylenmiştir. Aynca bazı
talebeler şark rakslan yapmışlardır. Rakslann hitamından
sonra İnsan Sarrafı diye iki perdelik bir komedi temsil
edilmiştir. Müteakıben talebelere Piramit denilen beden
harekatı yapıınlmış ve dört beş genç te zeybek raksı
yapmışlardır. Güzel Sanatlar Müdürü Lütfı Bey de ney ile bir
konser vermiştir. Dün Erenköy Kız Lisesi'ndede bir
müsamere verilmiştir.
HIZAR .
KERESTE
MARANGOZ
İLAN
ARAÇ ASLİYE HUKUK HÂKİMLİCİ'NDEN
1990/140 E
1991/156 K
Davacı Emine Güney tarafından davalı Adnan Güney aleyhine açılan
boşanma davasımn mahlcememızde yapüan yargılaması sonucu, Bay-
burt ili Merkez Güder köyü cilt no: 089.01 sayfa no: 31, kütük sıra
no: 10'da nüfusa kayıtlı E$ref oğlu 1947 d.lu Adnan Güney ile şaban
kızı 1945 d.lu Emine Günty'in boşanmalanna karar verilmiş olup ad-
resi belli olmayan davalıya kararın ilanen tebliğine karar verilmiş ol-
duğundan, iş bu kararın yayın tarihinden ıtıbaren 10 gün sonra dava-
Uya tebliğ edilnüş sayüacağı ilan olunur. 7.2.1992
Basın: 47051
Özal ABD'yi sever. Ama sevdiği ABD, Amerika'nın kendisi değüdir
Ne kadar doğuya gidersen
o kadar lıatıya düşersin!
Amerika'yı Amerika yapan, demokrasi,
özgürlükler, seçme hakkı ve hepsinden önemlisi
bunların garantileridir. Gerisi, yani ekonomik
kalkınma, modern yaşam, çifte arabalar bunun
sonucu olarak ortaya çıkar. Demokrasi ve
özgürlük kalkınmayı yaratır. Oysa Özal,
kalkınmayı, yani "nihai ürünü", o ürünün
araçlannı anlamadan istemektedir.
— ı —
Not defterimde 1988 aralığında Özal'lı
bir Houston-Teksas gezisinde yazjlmış şu
satırlar var:
"Burası Teksas. Ycni para ile eski seç-
kinliğin en acımasız meydan muharebesi-
ne sahne olmuş o sonsuz düzlük.
Uzaklardan göğc fışkıran gökdelenler. bu
meydan muharebesinin unutulmaz kah-
ramanı Kennedy'nin mczartaşı aslında.
Teksas. Amenka'da yeni zengınliğin,
yeni kültürün, yeni iktidann. ona özgü il-
ginç muhafazakârlığın. hürriyetin vatanı-
dır. Buna karşılık Başkan Kennedy.
Boston'un köklü aile. liberal gelenek ve es-
ki parasının ûmsalidir. Kennedy"nin
Teksas'ta öldürülmesi ise bu yol aynmının
kristalıze olduğu an ve hatta Boston seç-
kinliğinden alınan intikamdan başka bir
şey değildir.
Işte Sears Sarayı. arkasında GMC'nin
camdan gökdeleni. sola doğru Housıon
Methodist Hastanesi... Hepsi ayn bir yıl-
dızın rotasına kilitlenmiş, göğe doğru
yükseliyor."
Başı siyasctıe sıkışlığı dönemlerde aile
fcrtlenne "Çekip Amerika'ya gider yerle-
şirim" dediği basına dahi yansımıştır.
Teksas'a ise ayn bir bağlılığı vardır. Laf ne
zaman bu eyaletten açılsa. konuşmasına
özel bir aroma yayılır. Bu, tesadüf değil-
dir: Çünkü Özal'ın temsil cttiklcri ile
Teksas'ınkiler çakışır.
Özal ile Teksas'tayız. Lubbock'taki
TeksasTeknik Üniversiıesi'ndeyapılacak
bir törenle fahri doktor beratı alacak.
Tören. Özal'ın siyah bir cüppe içinde
sahnede yerini almasıyla başlıyor. özal'ın
arkasında. cüppeleri içindeöğretim üvele-
görülür. Bunu Türkiye ile özdeşleştirir
Ozal. Avrupa'da afâki bir mükemmellik
arayışı vardır. Örneğin saatçi baba. saatçi
evlat ister. Amenka'da ise yukan doğru
bir hareketlilik vardır: Yani. baba saatçiy-
se oğlunun doktor olmasını ister. özal'ın
kafasında. Türkiye ile Amerika arasında-
ki ortak çarpanlardan birisi budur.
2) Amenka bir "melting pot"tur. Yani
değişik ırk ve dinlerden insanlann bir ça-
nakta buluştuğu, birbirine kanştığı bir
yer. Özal. Türkiye'yi de bir ""eritme pota-
sı" olarak görür. Balkanlar'dan Arap
yanmadasına kadar birçok değişik ırkın:
Kürtlerin. Boşnaklann. Çerkeslenn bir
bayrak altında "Türk vatandaşı" olarak
birleştiği bir yerdir Türkiye. Van'dayaptı-
ğı bir konuşmada. "Devlet laik, biz
Müslümanız" dcmesinde bu bakışı rol oy-
namıştır. Bununla bölge halkma verdiği
mesaj şudur: "Kürt olmanız. Türk olma-
nızaengel değildir."
Özal, Amerika'yı ne kadar
anlıyor?
Özai Amerika'yı sever. ama sevdiği
Amerika. Amerika'nın ta kendisi değildir.
Amerika'yı Amerika yapan. demokrasi.
özgürlükler. seçme hakkı ve hepsinden
önemlisi bunlann garantileridir.
Gerisi. yani ekonomik kalkınma. mo-
dern yaşam. çifte arabalar bunun sonucu
olarak ortaya çıkar. Demokrasi ve özgür-
lük kalkınmayı yaratır. Oysa Özal. kalkın-
mayı. yani '"nihai ürünü". o ürünün
araçlannı anlamadan istemektedir.
Özal'ın "devlet vatandaş içın vardır. va-
tandaş devlet için değil. Devlele baba
derseniz bir gün eline sopayı alıp sizi dö-
\ er" düşüncesinde Alexis de Tocqueville'in
ALATYA
UFUKGÜLDEMİR
gözünü TV'den ayırmadan yanıtlar. Bu-
nun doğal olduğunu düşünür. Amerika'-
da yaşadığı yıllarda da TV'nin başında
hayli zaman harcamıştır.
Amerika hareketli bir toplumdur. Ülke
içinde büyük bir mobilite vardır İnsanlar
iş. okul peşinde. kentten kente. eyaletten
eyalete göç eder. Arabasına atlayıp bir uç-
tan bir uca dolaşıp kafasının estiği yerde
durmak bir Amerikan fenomenidir.
Bu. etkisini Özal'da şöyle gösterir:
"Hoşlandığım seyahat. genelde hiçbir
plan yapmadan arabaya atlayıp istediği-
miz yerde durarak isıedığımiz yerde kala-
rak. Yani plan yapmadan. Bizim hanım
da bundan hoşlanıyor. Hürriyeıi en güzel
bu temsil ediyor. Biz bir. pardon iki kcre
yaptık. Bir de Amerika'da yapmıştık."
Kitapçı gezer mi?
Özal her Amenka'ya gelişinde Drugs-
tore'a (bir tür cczane-süpcrmarket kanşı-
mı) gittiğini. çünkü "yeni ürünlerin önce
oralarda piyasaya çıktığını" söyler.
Kitap okur. ama her Amerika'ya geli-
şinde yeni kitaplar nclerdir diye kiıapçıla-
ra gitliği pek duyulmamışıır.
North Caroline Üniversitesi'nde yaptığı
bir konuşmada drugsıoreları şöyle anlatır:
"Drugslore Amerika'da havayı yansı-
tır. Başbakan yardımcısıyken bir geldi-
ğimde yine bu mağazalardan binsine
gittim. Baktım. çocuklar bilgisayar oyun-
Amerika Birleşik Devletleri bayrağında Texas eyaletini temsil eden yıldızla, Turgut
Özal'ın Türkiye'de yıldızının parlaması arasında dolaylı bir ilişki kurmak mümkün.
Başı siyasette sıkıştığı
dönemlerde aile
fertlerine "Çekip
Amerika'ya gider
yerleşiriırT dediği basına
dahi yansımıştır.
Teksas'a ise ayn bir
bağlılığı vardır. Bu,
tesadüf değildir: Çünkü
Özal'ın temsil ettikleri ile
Teksas'ınkiler çakışır.
Teksas, Amerika'da yeni
zenginliğin, yeni
kültürün, yeni iktidann,
ona özgü ilginç
muhafazakârlığın,
hürriyetin vatanıdır.
ri. onlann arasında yıne cüppe ve kepiyle
koruma müdürü .Vİusa Özfürk kamufle
•aziyette. Ama bıyığı. yerini ele \ Tİyor.
Türk konuklar anons ediliyor:
"Semra Özal. olağanüstü bir şahsiyet."
"Turgut Özal. yaşamını Türk ekonomi-
sinin düzlüğe çıkmasına adamış politika-
cı."
Konuşmalar uzuyor: rckıör. dekan...
Bir ara Turgut Özal'a bakıyorum: Kepi-
nin püskülü. yüzünün tam ortasına
düşmüş. üfürerek püskülü oynatmaya ça-
ışıyor. Burnunun ucuna bakmak zorun-
da kaldığı için şaşıluşan gözlcriyle bir
çocuk gibi püskülü önce sağa. sonra sola
üflüvor.
Sonunda mikrofonu alıyor:
"Batı Teksas'ın. güneş. gök ve verimli
topraklannın Teksas'ın müteşcbbis halkı-
na iman. özgürlük ve bilimin ışığında
kendi kapasitelerinin genişliğini keşfetme
imkânı verdiği ortadadır. Batı Teksas. in-
sanın yeteneklerinin ufka doğru her yönde
ilerlediği bir yer vc kavramdır."
Dikkatle dinliyorum. çünkü Teksas la-
nımında gönlünden geçcn Türkiye'yi
anlatacağını biliyorum:
"Teksas'ta kendimi evimde hissediyo-
rum. Çünkü Türklcr vc Teksiislılar arasın-
da çok benzerliklcr \ar. Hem Türkler hem
Teksaslılar hürriyet âşığı. Hem Türklcr
hem Teksaslılar lescbbüs hiirriyeıinden
yana. C'sıelik Teksas \c Türkiyc'nin yü-
zölçümü birbirine çok yakın. Bitki öniisü
dcçok yakın. Ve hepsinden önemlisi hem
Türkler hem de Teksaslılar yctencklcri ve
kapasitelerinin enGİnlicini kcşfelmişler-
dir."
Aklımda kalan en çarpıcı cümlcsi. onun
Teksas ile Türkiyc'nin kcsişliği noktaya
bakışını gayet iyi özetliyor:
"İman. özgürlük ve bilimin ışığında
kendi kapasitcsini keşfcime imkânı.."
Saatçi baba, doktor evlat
Bu bakışı iki maddedeaçmak mümkün:
1) Avrupa. doyum noktasını ifadc eder.
Buna karşılık Amenka'da hâlâ yeni sınır-
lan. ycni dünyalan keşfeimek arayışı
izleri görülür. Ama Tocquevillc okuya-
rak. özümscyerek mi o nokiaya varmıştır.
yoksa Amerika'yı leknisyenlik ilişkileri
içinde tek boyuilu olarak algılamasının
sonucu mudur bu cümle. açık değildir.
Özal. Amerika'da de\ let ile şirkeılerin iç
içe olmasını beâenir. Ancak bu iç içcliâin • • .#• •
ekonomik bir başlangıç değil. demokrasi Selektlf algllama
mücadelesinin ekonomik bir ürünü oldu-
ğunu anlar mı: kuşkular vardır.
lanyla oynuyor. Döndüm Türkiye'ye.
Başbakan L'lusu'ya unlaııım. 'Bilgisayar-
dan mahrum bırakırsak yctişmez çocuk-
lar' dcdim. Sonuçta başbakanlığım
döneminde ithalalını serbesı bıraktım.
Şjmdi benim lorunutn daha iyi oynuyor."
Televizyon Amerikası
İş dcmokrusi \c özgürlükleregcldiğinde
Özal hiç dc Amcrikiincı değildir. Amerika
vizyonu âdeta tck boyulludur. Siyasct ya-
saklannın kaldırılması rcfcrandumunda
meydan meydan dolaşıp "yasaklan kal-
dınnayın" propagandası yapmakian
kaçınmaz.
Dış dünya Özal'ın dcmokrallık kıratını
ilk olarak bu olaydu ölçmüşiür. Özel ıcle-
vizyonun "halkın kafasına kölü fikirler
sokulmaması için sıkı müeyyidelerc bağ-
lanması gcrcktiği" görüşündedir. İdam
cczulanna karşı olup olmadığı soruldu-
ğunda "Hayırdcğilim'der.
Ö/al'ın Amerikası büyük ölçüdc tclc-
vizyon imajlanna dayanır: Helikopıerle
Beyaz Saray'ın bahçcsine inen. ga/ctecilc-
re cl sallayan. arkasında sözcüsü. ulusal
güvenlik danışnıanı olan bir başkan. .
Ö/al'ın cumhıırbaşkanlığı ö/lcminde bu
imaj önemli yer uıiar. Yani Özal için
"cumhurbaşkanı olmak" demck. Tür-
kiye'nin Cumhurbaşkanı olmak değil.
Amcrika'nın başkanı gibi bir başkan ol-
mak dcmckıir.
Hem onu hem de Amerika'yı yukından
tanıyan bir hilinı adamı. Özal'ın. Anıe-
rika'sı için "Purc l'orın. noı substance"
der. Yani. ö/den değil biçimden oluşan bir
Amerika: İsim yazılabilcn plakalar. sarıya
boyanan taksiler...
"Bizim hanım da hoşlanıyor"
Amerika'ya geldiğinde elindc kumanda
aleli. TV'nin başından kalkmaz Özal. Oıel
odasında kabul elliği Amerıkalı ga/eleci-
lcrın sorulannı. kanaldan kanala gezeıvk.
Kimse kimseyi "kolcje gilmcdi. İngiliz-
ccsi bozuk' diye kınama. hele suçlama
hakkınasahip değildir. Amadernıeçatma
bir İngili/ce ile de Batı felscfesini. demok-
rasi anlavışını. Amerika'nın bu çerçe\e
içindcki yerini anlumak hayli çaba ve öz-
vcri ister.
Zaten Özal'ın Amerika vizyonu da bu-
nu anlamaya döniik değil. gayet selekıif
olarak kendi görüşünü güçlendirecek un-
surları eımbızlamaya yönelikıir.
Amerika'dakı dengclcr sisteminin Balı
demokralik l'elsefesi içinde son derece öz-
gün bir yeri olduğunu. Amerikan başkanı
gibi cumhurbaşkanı olmakla. başbakan-
lık yerine Başbakanlık Konuıu'nda çalış-
makla bunun lakliı edilemeyeceğini
görnıekıe zorlanır.
Başka neyi görmekıe zorlanır:
Amerika. sivil loplumun de\ letıen önce
kurulduğu lek Balıh loplunıdur. Bu yii/-
den de Amerikah. de\ leıe ihtıyaç duyma/.
güvcnmez. halta sevniez. Amenka. yeryii-
zünde kendi polisini seçen tek loplumd'ur:
Şcriller seçimle işbaşına gelir.
Kökeni 1200'lere gidcn İngili/. ems;ıl
hukukıı "common law". Amerika'da hâlâ
ayakladır. Bu. dcvletin lepeden geıiıdiği
değil. yargıçlann karar vermek sııreliyîe
gelenek yarattığı bir hukukıur.
Amerikan l'ederasyon sisiemı ilçe hele-
diyesine bile karışama/. N'ctkiler paralel
değil. âdeta birbirinden kopukiur. Güçlü
bir başkan \ardır. ama onu güçlü Kongre
dengeler. Sistemin tümü "checks aıul ba-
lances " üzerine kuruludur.
Yani Turgııt (Val'ın Amerikası. Ameri-
ka deâil. bir "Amerikan ı üvaM'Mır.
StRElEK
A]\KARA NOTLAR1
MUSTAFA EKMEKÇİ
Kuru Yer MüftüstLÖmer Asım Aksoy, 5 nisanda 94 yaşını doldurdu, 95 ya-
şına bastı. Aksoy'un, İstanbul'dan kızı Esin gelmişti.
- Baba, nasılsın? diye sordu. Aksoy, ona şu dörtlükle
karşılık verdi:
- Doksan dört oldu yaşım / Sayrılıklar yoldaşım / Bede-
nim çürük çarık / Çok şükür sağlam başım...
Sami Özerdim, Ömer Asım Aksoy'a gelmişti. Söz, Ak-
soy'un doksan beş yaşına basmasına geldi. Aksoy, özer-
dim'e, Tevfik Fikret'in "Doksan Beşe Doğru" şiirini anım-
satarak şunları düştü:
"Doksan Beşe Doğru, Tevfik Fikret'in bir yergisidir / Be-
nimki de yaşamımın son durağı ergisidir." (Ergi, Ali Püs-
küllüoğlu'nun Öztürkçe Sözlüğü'ne göre erişme, ulaşma,
erme
1
anlamında.)
Ankara'da bugünlerde, nereye baksanız Türkmenistan-
lılarla karşılaşırsınız. İki bakan. devlet katında on kişi, 33
milletvekili, bilim adamı, sanatçı sayısı 104 kişi. KültürBa-
kanı Fikri Sağlar'ın, iki Türkmenistanlı bakan onuruna Hil-
ton'da verdiği yemekle, Kültür Bakanhğı Müsteşarı Emre
Kongar'ın Atatürk Orman Çiftliği'nde Merkez Lokantaşı'n-
da, bakanlar onuruna verdiği yemeğe katıldım. Atatürk
Orman Çiftliği'ne giderken, DDY sayrıevinin karşısında,
bir okul vardı. Okulun bahçesinde, başları ak yaşmaklara
sarılı sıkmabaş kız çocuklarını gören Türkmenistanlı rek-
tör Prof. Dr. Karayev Recep Durdi, yanında oturan bayan
görevliye sordu:
- Bunlar Iranlı mı?
- Hayır Türk, ama onlar gibi düşünüyorlar!
- Vah vah, biçareler!
Prof Dr. Recep Durdinin "Çaresizler" dediği, ak yaş-
maklar içinde penguenlere dönmüş, Imam-Hatip Lisesi'nin
kız öğrencileriydi. Bahçeyi aklı karalı doldurmuşlardı.
Merkez Lokantası'nda, Müsteşar Emre Kongar, yanında
yer ayırmıştı. Geç gittim. Vardığımda yemek bitmek üze-
reydi.
Prof. Emre Kongar, konuklara tanıtıyordu. Onlar, ek-
mek' yerine çörek' diyorlardı. Kısa sürede çörekçi' ol-
muştum! Karşılıklı, öztürkçe sözcükleri konuştuk. Çatal'
yerine dürtgüç', 'anahtar' yerine açar', 'dürüst' yerine
'düz'. 'kaşık' yerine 'çemçe' diyorlardı. "Yüz numara'ya
'ayakyolu.' Bizim köylerde de öyle... Kültür Bakanı'nın
Türkmenistan'da adı 'Medeniyet Veziri' yani Uygarlık Ba-
kanı'. Çalışma Bakanı'na Zahmet Veziri' diyorlar. Zah-
met Veziri Bayramnur Soyunov, Uygarlık Bakanı da Aşir
Murat Mamiliyev.
Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcılarından Gülşen Ka-
rakadıoğlu anlattı. Türkmenistan'ı görmüş, köylerindeki
yüznumaralarda bile sıcak su varmış. 400 bin kişilik Aşka-
bat'ta, orası başkent, altı tiyatro, bir opera, bir çocuk tiyat-
rosu varmış. 4 milyonluk Türkmenistan'da 2300 sinema
olduğunu söyledi Gülşen Karakadıoğlu. Altyapı güzel ku-
rulmuş.
Konuklardan Cebbar Mehmet Göklenoğlu, bizim Türk-
çeyi güzel konuşuyor. Bir çeşit çevirmenlik de yapıyor
arkadaşlarına. Yemeklerde, Murat Annanepesoviç, Veli
Mukatov, daha başkalarıyla da tanıştım. Dedelerimin Bu-
haradan geldiğini duymuştum. Buharalı bir Türkmenis-
tanlıyla hemşeri çıktık!
Konuklara, Türk;nenistanc)a, Türkiyeden kimleri tanı-
dıklarını sordum:
- Nâzım Hikmet. Aziz Nesin, Yaşar Kemal, ömer Asım
Aksoy, Agop Dilaçar karşılığını verdiler. Agop Dilaçar'ın
Ermeni kökenliyken Türk diline nasıl emek verdiğini ko-
nuştuk.
O gün elimde 27 nisan pazartesi günkü 'Zaman' gazete-
si vardı. Süleyman Ünal'ın yönettiği "Hodri Meydan " köşe-
sinde, "Bu zihniyeti tanıyın" başlıklı yazı şöyle başlıyordu:
"Beş ay aradan sonra Cumhuriyet' gazetesine yeniden
dönen llhan Selçuk ve ekibi, sermaye hariç eski bildikleri-
ni okuyorlar. Cumhuriyet'in yayın cephesinde yeni bir şey
yok...
Bu arada. gazetenin dönmeye başlayan yazarları da öz-
türkçe kelimelerin kullanılması için kalem oynatmaya baş-
ladılar. Mustafa Ekmekçi bunların en hızlılarından... (Bilin-
diği gibi, Ekmekçi domuzu sever ve yeme taraftarıdır.)
Ekmekçi'nin öztürkçe ile ilgili yazısını okuduktan sonra
Ankaradan Said Ali'nin gönderdiği yazıyı size duyuralım
istedik...'
Yazı bundan sonra isrret Inönü'ye, eski Milli Eğitim Ba-
kanı Hasan Âli Yücel'e, haksız, insafsız eleştirilerle sürüp
gidiyor. Bunlarda insaf sıfır! Yazıyı Türkmenistanlı bakana
gösterdim, çok şaşırdı.
- Bizim tutucular böyle! dedim, ne yapalım?
- Ama, biz de öztürkçeden yanayız!
Karşılıklı, Türkçe kaynaklardan nasıl yararlanabileceği-
mizi konuştuk.
Kimi, işine geldiği gibi konuşuyor. Şarkışla dolaylarında
söylenirmiş, "Kuru yer müftüsü" lafı. Müftü. yaşa basmaz,
yaşta oturmaz ama kuru yer bulur bulmaz. oraya kurulur.
her konuda söyler de söylermiş. Böylelerinin adı "Kuru
yer müftüsü" kalmış. Diyelim:
- Lazlar da televizyonda lazca konuşsun!
- Canım. Laz ismail bile bunu düşünmedi!
- Olsun. konuşsunlar: bundan bir şey çıkmaz! (Amaç, or-
talıkkarışsın!)
O gün çok yoğun geçti. Çağdaş Gazeteciler Derneği ola-
rak, Başbakan vekili Erdai inönüye gittik. Sonra Cahit Kü-
lebi'nin 75. yaşını kutlamaya. oradan da 'VTRT-TV Prodük-
törleri ve Yönetmenleri Derneği'nin kuruluş toplantısına
katıldım. Arkadaşlarıma, Analı, babalı büyüsün!" dedim;
basarılardiledim.
BULMACA
SOLDA N SAĞA:
1/ Tuzsuz tazepey-
nirden nişasta, pi-
rinç unu konarak
yapılan helva. 2/
Serbest meslek
adamlanm içinde
toplayan resıni bir-
lik... Bir mekânı
örten kemerli yapı.
3/ Bir malın tanıtı-
mını ve sürümünü
sağlamak için baş-
vurulan etkinlikle-
rin tümü... Bir no-
ta. 4/ Bir Asya ül-
kesinin ba:>kenti...
Şamani/m'ın din adamlarına veri-
len ad. 5/ Tu/ağa düşürülen şey...
Y'iğit. 6/ Hayaı arkadaşı... Önemli
yol kavşaklarının yakınına kurııl-
mu:? otel. 7/ İçinde diri balık sak-
lanan. denizden ayrılmış havu/...
Şenliklerde caddelere kurulan NLIS-
lü kemer. 8/ Kadın ve çoeuklarda
görülen ayva tüyü. 9/ Fizikte kul-
lanılan bir kuvvet birimi... Biı ala>
işareti.
YtkAKIDAN AŞAĞIYA: I Doğu Anadolu'da çift sürülür-
ken hep bir ağı/dan söylenen turkü. 2/ Kimi hastalıklarda el-
de, yüzde ve ayakta görülen yangısız şiş... Güney Amerika'da
bir ülke. 3/ Afrika'da yaşayan siyah postlu bir maymun... Yur-
dııımiAİa bir göl. 4/ Kalınbağırsağı anüs yoluyla su fışkırta-
rak > ık.nııaya ve bu iş için kulIanıUııı avgıta verilen ad. 5/ Do-
ğal^.ı/;:ı oııenıli biı bilejıeni olan ga/... Mevki, makam. 6/ Sert
biı iıkı Bir üida nıaddesi... Galv uın elementinin simgesi. 7/
Küçuk ıııağara... Bir tür keıen paıi>ka ya da basma. 8/ Top-
lum yu>anı;i!.ı ııiren jıeeici yeııilik... Uir nota. 9/ Taş kırmaya
yaravaıı bu\.,k çekie... Sa/ı kLuıııaya yarayan burgu.