23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 NİSAN1992 PERŞEMBE 12 DIZI-YAZI BURASI TURKIYE HALUKŞAHİN Nasıl Bir Toplumsal Uzlaşma? 1970li yıllarda "toplumsal uzlaşma" çok kötü anlamlar taşıyan bir kavramdı. Kutuplaşmış toplumun farklı kesim- leri arasında uzlaşma istemek, "hain, satılık, dönek" gibi hakaretleri göğüslemeyi göze almak demekti. Taviz ver- menin ihanet etmekten, uzlaşmacı bir politika izlemenin düşman saflarına geçmekten kalır yani yoktu. Dönem kes- kinlik dönemiydi. Solda ve sağda herkes kendisinin daha safkan, daha katıksız, daha uzlaşmaz olduğunu kanıtlama çabasındaydı. Hemen herkesi etkileyen bu atmosfer ekonomi ve siya- set dünyasını da baskısı altına almıştı. Toplumun bazı önemli kişilerini, uzlaştırmak ne kelime, bir araya getirip konuşturmak bile deveye hendek atlatmaktan zor bir işe dönüşmüştü. 1980lerde rüzgar döndü. "Toplumsal uzlaşma" iyi bir kavrama dönüştü. Hemen herkes "toplumsal uzlaşmacı" kesildi. Çünkü "uzlaşma" genellikle "çatışma"nın karşıtı olarak kullanılıyordu 1970'ler boyunca çatışmalardan çok çekmiş olan toplumun uzlaşmayı baş tacı etmesi olağandı. ANAP butoplumsalisteğin ideolojisini yaparak bu döne- min baskın siyasal gücü haline geldi. 1990lı yılların başında, ülkedeki ve dünyadaki koşullar köklü değişimlerden geçerken "toplumsal uzlaşma" kav- ramının içeriğinin de gerçekçi bir biçimde yeniden düşü- nülmesi gerekiyor. Türk Sanayicileri ve Işadamları Derne- ği (TÜSİAD) bu amaçla iki bilim adamına bir araştırma yaptırmış. Prof. Dr. ilkay Sunar ile Doç Dr. Ziya Öniş'in araştırma raporu "Sanayileşmede Yönetim ve Toplumsal Uzlaşma' adıyla salı günü basına dağıtıldı. llgiyle okun- maya değer. ••• Patron kesiminden gelen toplumsal uzlaşma önerileri her zaman şüphe uyandırır. Çünkü buradaki uzlaşmanın "statüko" üzerinde olacağı, yani herkesin içinde bulundu- ğu durumu kabul etmesinin isteneceği düşünülür. Oysa toplumun önemli kesimleri statükodan hiç, ama hiç mem- nun olmayabilırler. Şu anda Türkiye'de olduğu gibi. Patron kesiminden gelen uzlaşma önerilerinden işkille- nilmesinin bir nedeni de, önerinin aslında işçilere "fazla ücret istemeyin" mesajı vermek için yapıldığı kanısıdır. •Hele bu öneri toplu sözleşmeler öncesinde yapılmışsa şüpheler daha da yoğunlaşır. Sunar ile öniş'in raporuna bu türden kuşkularla yakla- şanlar yanıldıklarını görecekler. Çünkü iki bilim adamı uz- laşmayı basit düzeyde çatışmanın karşıtı olarak değil, örgütlü toplumun demokrasi içinde belirli hedeflere yöne- lik dinamik işbirliği biçiminde ele alıyorlar. Bu rapordan yola çıkarak "Ey işçiler, toplumsal uzlaşma adına zinhar fazla ücret istemeyin" diyen işverenlere kar- şı "Ey patronlar, siz de kesenin ağzını açıp daha fazla ver- gi ödeyin" cevabı verilebilir. Bu yaklaşımda uzlaşmanın tuğlaları özveriler değil, makrodengelerdir. • • • Sunar ile öniş'in raporuna göre Türkiye şu anda bir yol ayrımmdadır. ileriye giden yol şu üç ana hedef üzerin- de toplumsal uzlaşma sağlanmasını gerektirmektedir: Sanayide yeniden yapılanma, makro düzeydeki istikrar- sızlığın giderilmesi ve daha olumlu bir gelir bölüşümü düzeyi: Yazarlar, bu hedeflere doğru ilerlenebilmesi için yeni bir kurumsal altyapıyı gerekli görüyorlar. Örneğin, kendi içlerinde çeşitli örgütlere bölünmüş olan iş ve işçi dünyalarının, aralarında koordinasyon sağlamalarına yardımcı olacak 'danışma kurullan' kurmalarını, bunun da üzerindeki işbirliğinin bir 'sosyal ve ekonomik konsey'ce yürütülmesini öneriyorlar. Ayrıca güçlü ve özerk bir bü- rokratik yapıyı da gerekli görüyorlar. Ücret ve vergi disipli- ni, enflasyonun düşürülmesi, kamu açıklannın kapatılma- sı, KlT'ler sorununun çözülmesi, çok bozuk olan gelir bölüşümünün düzeltilmesi. tarım kesimindeki işgücünün daha verimli alanlara kaydırılması, kapsamlı bir sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin oluşturulması gibi can alıcı sorunlara en etkili çözümlerin, toplumsal uzlaşma için ör- gütlenmiş bir toplum tarafından bulunabileceğini savunu- yorlar. DYP-SHP koalisyonunun 1970'lerdeki koalisyonlardan çok farklı bir uyum içinde olmasını da, 1990ların başında toplumsal uzlaşma açısından bir iyimserlik işareti olarak değerlendiriyorlar. Umarız, haklı çıkarlar. 60 YIL ÖNCE Cumhuriyet Müzemizde eski paralar Müze müdüriyeti, geçen sene Büyükada'da Mekadonya Kralı Filipve Büyük İskender'e ait kıymetli altınlarla dolu bir define bulan komıser Rıza Bey'e4bın lira ikramiye vermiştir.Berlin müzeleri meşkülat kısmı müdürü Pr. M. Reglıngbu paralann bir kataloğunu yapmıştır. Bu katoloğlardan 100 tanesi müze idaresince satın alınarak müze neşriyatı .«— **»»*. M K meyanındasatışaçıkanlmıştır. K.,.i.,.m...uı.ı,ı*,ı M. Reglingaynca 334 senesinde müzede bulunan altın ve gümüş paralardan 28.181 tanesini ayırmış ve üzerlerineetiketleryapışıırarak müzenin meskütat sandıklanna koymuştu. Pr. bu hizmetleri için hiçbir ücret almamtştır. Çocuk Haftası dün birri Dün Çocuk Haftası'nın son günü idi. Çocuk Haftası münasebetile bir haftadanberi yapılmakta olan eğlentilerde nihayet bulmuştur.Çocuk Haftası münasebetile dün Alayköşkü'nde, Halkevi temsil şubesi talebeleri tarafından birmüsamere verilmiştir. Müsamereçok kalabalık olmuş ve birçok çocuklar ailelerile birlikte eğlentide hazır bulunmuşlardır. Müsamere bir Karagözoyunilebaşlamışıır. Bundan sonra çocuk türküleri söylenmiştir. Aynca bazı talebeler şark rakslan yapmışlardır. Rakslann hitamından sonra İnsan Sarrafı diye iki perdelik bir komedi temsil edilmiştir. Müteakıben talebelere Piramit denilen beden harekatı yapıınlmış ve dört beş genç te zeybek raksı yapmışlardır. Güzel Sanatlar Müdürü Lütfı Bey de ney ile bir konser vermiştir. Dün Erenköy Kız Lisesi'ndede bir müsamere verilmiştir. HIZAR . KERESTE MARANGOZ İLAN ARAÇ ASLİYE HUKUK HÂKİMLİCİ'NDEN 1990/140 E 1991/156 K Davacı Emine Güney tarafından davalı Adnan Güney aleyhine açılan boşanma davasımn mahlcememızde yapüan yargılaması sonucu, Bay- burt ili Merkez Güder köyü cilt no: 089.01 sayfa no: 31, kütük sıra no: 10'da nüfusa kayıtlı E$ref oğlu 1947 d.lu Adnan Güney ile şaban kızı 1945 d.lu Emine Günty'in boşanmalanna karar verilmiş olup ad- resi belli olmayan davalıya kararın ilanen tebliğine karar verilmiş ol- duğundan, iş bu kararın yayın tarihinden ıtıbaren 10 gün sonra dava- Uya tebliğ edilnüş sayüacağı ilan olunur. 7.2.1992 Basın: 47051 Özal ABD'yi sever. Ama sevdiği ABD, Amerika'nın kendisi değüdir Ne kadar doğuya gidersen o kadar lıatıya düşersin! Amerika'yı Amerika yapan, demokrasi, özgürlükler, seçme hakkı ve hepsinden önemlisi bunların garantileridir. Gerisi, yani ekonomik kalkınma, modern yaşam, çifte arabalar bunun sonucu olarak ortaya çıkar. Demokrasi ve özgürlük kalkınmayı yaratır. Oysa Özal, kalkınmayı, yani "nihai ürünü", o ürünün araçlannı anlamadan istemektedir. — ı — Not defterimde 1988 aralığında Özal'lı bir Houston-Teksas gezisinde yazjlmış şu satırlar var: "Burası Teksas. Ycni para ile eski seç- kinliğin en acımasız meydan muharebesi- ne sahne olmuş o sonsuz düzlük. Uzaklardan göğc fışkıran gökdelenler. bu meydan muharebesinin unutulmaz kah- ramanı Kennedy'nin mczartaşı aslında. Teksas. Amenka'da yeni zengınliğin, yeni kültürün, yeni iktidann. ona özgü il- ginç muhafazakârlığın. hürriyetin vatanı- dır. Buna karşılık Başkan Kennedy. Boston'un köklü aile. liberal gelenek ve es- ki parasının ûmsalidir. Kennedy"nin Teksas'ta öldürülmesi ise bu yol aynmının kristalıze olduğu an ve hatta Boston seç- kinliğinden alınan intikamdan başka bir şey değildir. Işte Sears Sarayı. arkasında GMC'nin camdan gökdeleni. sola doğru Housıon Methodist Hastanesi... Hepsi ayn bir yıl- dızın rotasına kilitlenmiş, göğe doğru yükseliyor." Başı siyasctıe sıkışlığı dönemlerde aile fcrtlenne "Çekip Amerika'ya gider yerle- şirim" dediği basına dahi yansımıştır. Teksas'a ise ayn bir bağlılığı vardır. Laf ne zaman bu eyaletten açılsa. konuşmasına özel bir aroma yayılır. Bu, tesadüf değil- dir: Çünkü Özal'ın temsil cttiklcri ile Teksas'ınkiler çakışır. Özal ile Teksas'tayız. Lubbock'taki TeksasTeknik Üniversiıesi'ndeyapılacak bir törenle fahri doktor beratı alacak. Tören. Özal'ın siyah bir cüppe içinde sahnede yerini almasıyla başlıyor. özal'ın arkasında. cüppeleri içindeöğretim üvele- görülür. Bunu Türkiye ile özdeşleştirir Ozal. Avrupa'da afâki bir mükemmellik arayışı vardır. Örneğin saatçi baba. saatçi evlat ister. Amenka'da ise yukan doğru bir hareketlilik vardır: Yani. baba saatçiy- se oğlunun doktor olmasını ister. özal'ın kafasında. Türkiye ile Amerika arasında- ki ortak çarpanlardan birisi budur. 2) Amenka bir "melting pot"tur. Yani değişik ırk ve dinlerden insanlann bir ça- nakta buluştuğu, birbirine kanştığı bir yer. Özal. Türkiye'yi de bir ""eritme pota- sı" olarak görür. Balkanlar'dan Arap yanmadasına kadar birçok değişik ırkın: Kürtlerin. Boşnaklann. Çerkeslenn bir bayrak altında "Türk vatandaşı" olarak birleştiği bir yerdir Türkiye. Van'dayaptı- ğı bir konuşmada. "Devlet laik, biz Müslümanız" dcmesinde bu bakışı rol oy- namıştır. Bununla bölge halkma verdiği mesaj şudur: "Kürt olmanız. Türk olma- nızaengel değildir." Özal, Amerika'yı ne kadar anlıyor? Özai Amerika'yı sever. ama sevdiği Amerika. Amerika'nın ta kendisi değildir. Amerika'yı Amerika yapan. demokrasi. özgürlükler. seçme hakkı ve hepsinden önemlisi bunlann garantileridir. Gerisi. yani ekonomik kalkınma. mo- dern yaşam. çifte arabalar bunun sonucu olarak ortaya çıkar. Demokrasi ve özgür- lük kalkınmayı yaratır. Oysa Özal. kalkın- mayı. yani '"nihai ürünü". o ürünün araçlannı anlamadan istemektedir. Özal'ın "devlet vatandaş içın vardır. va- tandaş devlet için değil. Devlele baba derseniz bir gün eline sopayı alıp sizi dö- \ er" düşüncesinde Alexis de Tocqueville'in ALATYA UFUKGÜLDEMİR gözünü TV'den ayırmadan yanıtlar. Bu- nun doğal olduğunu düşünür. Amerika'- da yaşadığı yıllarda da TV'nin başında hayli zaman harcamıştır. Amerika hareketli bir toplumdur. Ülke içinde büyük bir mobilite vardır İnsanlar iş. okul peşinde. kentten kente. eyaletten eyalete göç eder. Arabasına atlayıp bir uç- tan bir uca dolaşıp kafasının estiği yerde durmak bir Amerikan fenomenidir. Bu. etkisini Özal'da şöyle gösterir: "Hoşlandığım seyahat. genelde hiçbir plan yapmadan arabaya atlayıp istediği- miz yerde durarak isıedığımiz yerde kala- rak. Yani plan yapmadan. Bizim hanım da bundan hoşlanıyor. Hürriyeıi en güzel bu temsil ediyor. Biz bir. pardon iki kcre yaptık. Bir de Amerika'da yapmıştık." Kitapçı gezer mi? Özal her Amenka'ya gelişinde Drugs- tore'a (bir tür cczane-süpcrmarket kanşı- mı) gittiğini. çünkü "yeni ürünlerin önce oralarda piyasaya çıktığını" söyler. Kitap okur. ama her Amerika'ya geli- şinde yeni kitaplar nclerdir diye kiıapçıla- ra gitliği pek duyulmamışıır. North Caroline Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşmada drugsıoreları şöyle anlatır: "Drugslore Amerika'da havayı yansı- tır. Başbakan yardımcısıyken bir geldi- ğimde yine bu mağazalardan binsine gittim. Baktım. çocuklar bilgisayar oyun- Amerika Birleşik Devletleri bayrağında Texas eyaletini temsil eden yıldızla, Turgut Özal'ın Türkiye'de yıldızının parlaması arasında dolaylı bir ilişki kurmak mümkün. Başı siyasette sıkıştığı dönemlerde aile fertlerine "Çekip Amerika'ya gider yerleşiriırT dediği basına dahi yansımıştır. Teksas'a ise ayn bir bağlılığı vardır. Bu, tesadüf değildir: Çünkü Özal'ın temsil ettikleri ile Teksas'ınkiler çakışır. Teksas, Amerika'da yeni zenginliğin, yeni kültürün, yeni iktidann, ona özgü ilginç muhafazakârlığın, hürriyetin vatanıdır. ri. onlann arasında yıne cüppe ve kepiyle koruma müdürü .Vİusa Özfürk kamufle •aziyette. Ama bıyığı. yerini ele \ Tİyor. Türk konuklar anons ediliyor: "Semra Özal. olağanüstü bir şahsiyet." "Turgut Özal. yaşamını Türk ekonomi- sinin düzlüğe çıkmasına adamış politika- cı." Konuşmalar uzuyor: rckıör. dekan... Bir ara Turgut Özal'a bakıyorum: Kepi- nin püskülü. yüzünün tam ortasına düşmüş. üfürerek püskülü oynatmaya ça- ışıyor. Burnunun ucuna bakmak zorun- da kaldığı için şaşıluşan gözlcriyle bir çocuk gibi püskülü önce sağa. sonra sola üflüvor. Sonunda mikrofonu alıyor: "Batı Teksas'ın. güneş. gök ve verimli topraklannın Teksas'ın müteşcbbis halkı- na iman. özgürlük ve bilimin ışığında kendi kapasitelerinin genişliğini keşfetme imkânı verdiği ortadadır. Batı Teksas. in- sanın yeteneklerinin ufka doğru her yönde ilerlediği bir yer vc kavramdır." Dikkatle dinliyorum. çünkü Teksas la- nımında gönlünden geçcn Türkiye'yi anlatacağını biliyorum: "Teksas'ta kendimi evimde hissediyo- rum. Çünkü Türklcr vc Teksiislılar arasın- da çok benzerliklcr \ar. Hem Türkler hem Teksaslılar hürriyet âşığı. Hem Türklcr hem Teksaslılar lescbbüs hiirriyeıinden yana. C'sıelik Teksas \c Türkiyc'nin yü- zölçümü birbirine çok yakın. Bitki öniisü dcçok yakın. Ve hepsinden önemlisi hem Türkler hem de Teksaslılar yctencklcri ve kapasitelerinin enGİnlicini kcşfelmişler- dir." Aklımda kalan en çarpıcı cümlcsi. onun Teksas ile Türkiyc'nin kcsişliği noktaya bakışını gayet iyi özetliyor: "İman. özgürlük ve bilimin ışığında kendi kapasitcsini keşfcime imkânı.." Saatçi baba, doktor evlat Bu bakışı iki maddedeaçmak mümkün: 1) Avrupa. doyum noktasını ifadc eder. Buna karşılık Amenka'da hâlâ yeni sınır- lan. ycni dünyalan keşfeimek arayışı izleri görülür. Ama Tocquevillc okuya- rak. özümscyerek mi o nokiaya varmıştır. yoksa Amerika'yı leknisyenlik ilişkileri içinde tek boyuilu olarak algılamasının sonucu mudur bu cümle. açık değildir. Özal. Amerika'da de\ let ile şirkeılerin iç içe olmasını beâenir. Ancak bu iç içcliâin • • .#• • ekonomik bir başlangıç değil. demokrasi Selektlf algllama mücadelesinin ekonomik bir ürünü oldu- ğunu anlar mı: kuşkular vardır. lanyla oynuyor. Döndüm Türkiye'ye. Başbakan L'lusu'ya unlaııım. 'Bilgisayar- dan mahrum bırakırsak yctişmez çocuk- lar' dcdim. Sonuçta başbakanlığım döneminde ithalalını serbesı bıraktım. Şjmdi benim lorunutn daha iyi oynuyor." Televizyon Amerikası İş dcmokrusi \c özgürlükleregcldiğinde Özal hiç dc Amcrikiincı değildir. Amerika vizyonu âdeta tck boyulludur. Siyasct ya- saklannın kaldırılması rcfcrandumunda meydan meydan dolaşıp "yasaklan kal- dınnayın" propagandası yapmakian kaçınmaz. Dış dünya Özal'ın dcmokrallık kıratını ilk olarak bu olaydu ölçmüşiür. Özel ıcle- vizyonun "halkın kafasına kölü fikirler sokulmaması için sıkı müeyyidelerc bağ- lanması gcrcktiği" görüşündedir. İdam cczulanna karşı olup olmadığı soruldu- ğunda "Hayırdcğilim'der. Ö/al'ın Amerikası büyük ölçüdc tclc- vizyon imajlanna dayanır: Helikopıerle Beyaz Saray'ın bahçcsine inen. ga/ctecilc- re cl sallayan. arkasında sözcüsü. ulusal güvenlik danışnıanı olan bir başkan. . Ö/al'ın cumhıırbaşkanlığı ö/lcminde bu imaj önemli yer uıiar. Yani Özal için "cumhurbaşkanı olmak" demck. Tür- kiye'nin Cumhurbaşkanı olmak değil. Amcrika'nın başkanı gibi bir başkan ol- mak dcmckıir. Hem onu hem de Amerika'yı yukından tanıyan bir hilinı adamı. Özal'ın. Anıe- rika'sı için "Purc l'orın. noı substance" der. Yani. ö/den değil biçimden oluşan bir Amerika: İsim yazılabilcn plakalar. sarıya boyanan taksiler... "Bizim hanım da hoşlanıyor" Amerika'ya geldiğinde elindc kumanda aleli. TV'nin başından kalkmaz Özal. Oıel odasında kabul elliği Amerıkalı ga/eleci- lcrın sorulannı. kanaldan kanala gezeıvk. Kimse kimseyi "kolcje gilmcdi. İngiliz- ccsi bozuk' diye kınama. hele suçlama hakkınasahip değildir. Amadernıeçatma bir İngili/ce ile de Batı felscfesini. demok- rasi anlavışını. Amerika'nın bu çerçe\e içindcki yerini anlumak hayli çaba ve öz- vcri ister. Zaten Özal'ın Amerika vizyonu da bu- nu anlamaya döniik değil. gayet selekıif olarak kendi görüşünü güçlendirecek un- surları eımbızlamaya yönelikıir. Amerika'dakı dengclcr sisteminin Balı demokralik l'elsefesi içinde son derece öz- gün bir yeri olduğunu. Amerikan başkanı gibi cumhurbaşkanı olmakla. başbakan- lık yerine Başbakanlık Konuıu'nda çalış- makla bunun lakliı edilemeyeceğini görnıekıe zorlanır. Başka neyi görmekıe zorlanır: Amerika. sivil loplumun de\ letıen önce kurulduğu lek Balıh loplunıdur. Bu yii/- den de Amerikah. de\ leıe ihtıyaç duyma/. güvcnmez. halta sevniez. Amenka. yeryii- zünde kendi polisini seçen tek loplumd'ur: Şcriller seçimle işbaşına gelir. Kökeni 1200'lere gidcn İngili/. ems;ıl hukukıı "common law". Amerika'da hâlâ ayakladır. Bu. dcvletin lepeden geıiıdiği değil. yargıçlann karar vermek sııreliyîe gelenek yarattığı bir hukukıur. Amerikan l'ederasyon sisiemı ilçe hele- diyesine bile karışama/. N'ctkiler paralel değil. âdeta birbirinden kopukiur. Güçlü bir başkan \ardır. ama onu güçlü Kongre dengeler. Sistemin tümü "checks aıul ba- lances " üzerine kuruludur. Yani Turgııt (Val'ın Amerikası. Ameri- ka deâil. bir "Amerikan ı üvaM'Mır. StRElEK A]\KARA NOTLAR1 MUSTAFA EKMEKÇİ Kuru Yer MüftüstLÖmer Asım Aksoy, 5 nisanda 94 yaşını doldurdu, 95 ya- şına bastı. Aksoy'un, İstanbul'dan kızı Esin gelmişti. - Baba, nasılsın? diye sordu. Aksoy, ona şu dörtlükle karşılık verdi: - Doksan dört oldu yaşım / Sayrılıklar yoldaşım / Bede- nim çürük çarık / Çok şükür sağlam başım... Sami Özerdim, Ömer Asım Aksoy'a gelmişti. Söz, Ak- soy'un doksan beş yaşına basmasına geldi. Aksoy, özer- dim'e, Tevfik Fikret'in "Doksan Beşe Doğru" şiirini anım- satarak şunları düştü: "Doksan Beşe Doğru, Tevfik Fikret'in bir yergisidir / Be- nimki de yaşamımın son durağı ergisidir." (Ergi, Ali Püs- küllüoğlu'nun Öztürkçe Sözlüğü'ne göre erişme, ulaşma, erme 1 anlamında.) Ankara'da bugünlerde, nereye baksanız Türkmenistan- lılarla karşılaşırsınız. İki bakan. devlet katında on kişi, 33 milletvekili, bilim adamı, sanatçı sayısı 104 kişi. KültürBa- kanı Fikri Sağlar'ın, iki Türkmenistanlı bakan onuruna Hil- ton'da verdiği yemekle, Kültür Bakanhğı Müsteşarı Emre Kongar'ın Atatürk Orman Çiftliği'nde Merkez Lokantaşı'n- da, bakanlar onuruna verdiği yemeğe katıldım. Atatürk Orman Çiftliği'ne giderken, DDY sayrıevinin karşısında, bir okul vardı. Okulun bahçesinde, başları ak yaşmaklara sarılı sıkmabaş kız çocuklarını gören Türkmenistanlı rek- tör Prof. Dr. Karayev Recep Durdi, yanında oturan bayan görevliye sordu: - Bunlar Iranlı mı? - Hayır Türk, ama onlar gibi düşünüyorlar! - Vah vah, biçareler! Prof Dr. Recep Durdinin "Çaresizler" dediği, ak yaş- maklar içinde penguenlere dönmüş, Imam-Hatip Lisesi'nin kız öğrencileriydi. Bahçeyi aklı karalı doldurmuşlardı. Merkez Lokantası'nda, Müsteşar Emre Kongar, yanında yer ayırmıştı. Geç gittim. Vardığımda yemek bitmek üze- reydi. Prof. Emre Kongar, konuklara tanıtıyordu. Onlar, ek- mek' yerine çörek' diyorlardı. Kısa sürede çörekçi' ol- muştum! Karşılıklı, öztürkçe sözcükleri konuştuk. Çatal' yerine dürtgüç', 'anahtar' yerine açar', 'dürüst' yerine 'düz'. 'kaşık' yerine 'çemçe' diyorlardı. "Yüz numara'ya 'ayakyolu.' Bizim köylerde de öyle... Kültür Bakanı'nın Türkmenistan'da adı 'Medeniyet Veziri' yani Uygarlık Ba- kanı'. Çalışma Bakanı'na Zahmet Veziri' diyorlar. Zah- met Veziri Bayramnur Soyunov, Uygarlık Bakanı da Aşir Murat Mamiliyev. Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcılarından Gülşen Ka- rakadıoğlu anlattı. Türkmenistan'ı görmüş, köylerindeki yüznumaralarda bile sıcak su varmış. 400 bin kişilik Aşka- bat'ta, orası başkent, altı tiyatro, bir opera, bir çocuk tiyat- rosu varmış. 4 milyonluk Türkmenistan'da 2300 sinema olduğunu söyledi Gülşen Karakadıoğlu. Altyapı güzel ku- rulmuş. Konuklardan Cebbar Mehmet Göklenoğlu, bizim Türk- çeyi güzel konuşuyor. Bir çeşit çevirmenlik de yapıyor arkadaşlarına. Yemeklerde, Murat Annanepesoviç, Veli Mukatov, daha başkalarıyla da tanıştım. Dedelerimin Bu- haradan geldiğini duymuştum. Buharalı bir Türkmenis- tanlıyla hemşeri çıktık! Konuklara, Türk;nenistanc)a, Türkiyeden kimleri tanı- dıklarını sordum: - Nâzım Hikmet. Aziz Nesin, Yaşar Kemal, ömer Asım Aksoy, Agop Dilaçar karşılığını verdiler. Agop Dilaçar'ın Ermeni kökenliyken Türk diline nasıl emek verdiğini ko- nuştuk. O gün elimde 27 nisan pazartesi günkü 'Zaman' gazete- si vardı. Süleyman Ünal'ın yönettiği "Hodri Meydan " köşe- sinde, "Bu zihniyeti tanıyın" başlıklı yazı şöyle başlıyordu: "Beş ay aradan sonra Cumhuriyet' gazetesine yeniden dönen llhan Selçuk ve ekibi, sermaye hariç eski bildikleri- ni okuyorlar. Cumhuriyet'in yayın cephesinde yeni bir şey yok... Bu arada. gazetenin dönmeye başlayan yazarları da öz- türkçe kelimelerin kullanılması için kalem oynatmaya baş- ladılar. Mustafa Ekmekçi bunların en hızlılarından... (Bilin- diği gibi, Ekmekçi domuzu sever ve yeme taraftarıdır.) Ekmekçi'nin öztürkçe ile ilgili yazısını okuduktan sonra Ankaradan Said Ali'nin gönderdiği yazıyı size duyuralım istedik...' Yazı bundan sonra isrret Inönü'ye, eski Milli Eğitim Ba- kanı Hasan Âli Yücel'e, haksız, insafsız eleştirilerle sürüp gidiyor. Bunlarda insaf sıfır! Yazıyı Türkmenistanlı bakana gösterdim, çok şaşırdı. - Bizim tutucular böyle! dedim, ne yapalım? - Ama, biz de öztürkçeden yanayız! Karşılıklı, Türkçe kaynaklardan nasıl yararlanabileceği- mizi konuştuk. Kimi, işine geldiği gibi konuşuyor. Şarkışla dolaylarında söylenirmiş, "Kuru yer müftüsü" lafı. Müftü. yaşa basmaz, yaşta oturmaz ama kuru yer bulur bulmaz. oraya kurulur. her konuda söyler de söylermiş. Böylelerinin adı "Kuru yer müftüsü" kalmış. Diyelim: - Lazlar da televizyonda lazca konuşsun! - Canım. Laz ismail bile bunu düşünmedi! - Olsun. konuşsunlar: bundan bir şey çıkmaz! (Amaç, or- talıkkarışsın!) O gün çok yoğun geçti. Çağdaş Gazeteciler Derneği ola- rak, Başbakan vekili Erdai inönüye gittik. Sonra Cahit Kü- lebi'nin 75. yaşını kutlamaya. oradan da 'VTRT-TV Prodük- törleri ve Yönetmenleri Derneği'nin kuruluş toplantısına katıldım. Arkadaşlarıma, Analı, babalı büyüsün!" dedim; basarılardiledim. BULMACA SOLDA N SAĞA: 1/ Tuzsuz tazepey- nirden nişasta, pi- rinç unu konarak yapılan helva. 2/ Serbest meslek adamlanm içinde toplayan resıni bir- lik... Bir mekânı örten kemerli yapı. 3/ Bir malın tanıtı- mını ve sürümünü sağlamak için baş- vurulan etkinlikle- rin tümü... Bir no- ta. 4/ Bir Asya ül- kesinin ba:>kenti... Şamani/m'ın din adamlarına veri- len ad. 5/ Tu/ağa düşürülen şey... Y'iğit. 6/ Hayaı arkadaşı... Önemli yol kavşaklarının yakınına kurııl- mu:? otel. 7/ İçinde diri balık sak- lanan. denizden ayrılmış havu/... Şenliklerde caddelere kurulan NLIS- lü kemer. 8/ Kadın ve çoeuklarda görülen ayva tüyü. 9/ Fizikte kul- lanılan bir kuvvet birimi... Biı ala> işareti. YtkAKIDAN AŞAĞIYA: I Doğu Anadolu'da çift sürülür- ken hep bir ağı/dan söylenen turkü. 2/ Kimi hastalıklarda el- de, yüzde ve ayakta görülen yangısız şiş... Güney Amerika'da bir ülke. 3/ Afrika'da yaşayan siyah postlu bir maymun... Yur- dııımiAİa bir göl. 4/ Kalınbağırsağı anüs yoluyla su fışkırta- rak > ık.nııaya ve bu iş için kulIanıUııı avgıta verilen ad. 5/ Do- ğal^.ı/;:ı oııenıli biı bilejıeni olan ga/... Mevki, makam. 6/ Sert biı iıkı Bir üida nıaddesi... Galv uın elementinin simgesi. 7/ Küçuk ıııağara... Bir tür keıen paıi>ka ya da basma. 8/ Top- lum yu>anı;i!.ı ııiren jıeeici yeııilik... Uir nota. 9/ Taş kırmaya yaravaıı bu\.,k çekie... Sa/ı kLuıııaya yarayan burgu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle