Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURJYET 29 NjSAN 1992 ÇARŞAMBA
12 DIZI-YAZI
METROPOL
ATILLA DORSAY
Bol Seks Lütfen...
Biz Türküz...
ingilterede uzun yıllar (20 yılı aşkın) sahnelerde ka-
lan bir güldürünün adı 'No Sex Please... We're British'
idi ('Seks İstemez... Biz Ingiliziz). Türkiye'de benzeri
bir oyun sahneye konmak istense, herhalde Bol Seks
Lütfen.. Biz Türküz' adını koymaktan daha iyisi düşü-
nülemez!..
Aklımızın hep sekse işlediği, son günlerde iki olay-
daki patlama düzeyindeki gelişmeyle bir kez daha
kanıtlandı. Devlet-özel sektör (yani PTT-ozel kişiler) iş-
birliğiyle başlayıp birden tırmanan 'Alo Seks' olayı. Ve
özel kanalların birden çoğalmasıyla gündeme gelen
'kırmızı noktalı filmler'. Bu iki olayın da son derece ılgı
çekici olduğu ve Türk toplumunun 1990'lardaki görü-
nümü konusunda kitap dolusu irdeleme ve araştırma-
ya eşdeğer düzeyde malzeme içerdiği açık değil mi?
Ozal döneminde kamu iletişiminin önemli alanların-
dan biri olan PTT yatırımlarında sağlanan gerçekten
başdöndürücü ilerleme, eninde sonunda gelip Batı ül-
kelerinde çoktandır görülen kişiye özel Alo Servisi'
olayını gündeme soktu. Tüm teknik-teknolojik gelişim-
ler gibi, bu olay da kendi başına yararlı veya zararlı
diye nitelenemeyecek, içeriğini o toplumun kendine
özgü koşullarının belirleyeceği bir olaydı. Nitekim Batı
ülkelerınde her alanda, her türlü bilginin. enformasyo-
nun ve tanıtımın sayısız çeşitlemeleriyle yüklenen, bu
arada cinselliğe de belli oranda yer veren bu uygula-
ma, Türkiyenin koşulları gereği bizde özellikle cinsel-
; likalanında birden patladı.
j. Gerçi bu alanda ilk başta izni koparıp bir tekel oluştu-
' ran Alo-Bilgi'nin bu taraklarda bezi yok gibi. Onlar,
çeşitli komedi yıldızlarından TV ünlülerine, Alo Gan-
yan'dan Aşk Falı'na, 'Baba'dan Vitamin'e, daha ma-
sum1
şeylerle yetiniyorlar. Sahibinin, bir zamanlann
'muhafazakâr' gazetesi Son Havadis'in de patronu
olan zat olduğu bildirilen Alo-Tel'de ise cinsellik konu-
sunda yok yok!.. Ahu Tuğba'dan Sibel Gökçe'ye, Hülya
Işıl dan Aslıhan Öncüye, 'Erotik Hikâyeler'den Aske-
re ÖzeVe dek, şu ülkenin cinselliğini doğru-dürüst do-
yuramayan garibanının parasını dolandırmak için
başvurulmayan seksi
1
yıldızımız ve tahrik edici prog-
ram adı yoksanki!..
Özellikle Show TV'nin devreye girmesiyle gündeme
ı»gelen erotik filmler veya normal filmlerde kesilmeden
gösterilen erotik bölümler ise telefonun nimetlerin-
den, ay sonunda bütçeye yansıyan hatırı sayılır para-
lar karşılığmda yararlanmaya gerek kalmadan, 'umu-
ma açık' ve de bedava TV yayınları aracılığıyla aynı
olayı yaratıyor ve aynı açlığa karşılık veriyorlar. Bu
olayların Türkiye'nin yazılmayı bekleyen toplumsal ta-
rihinde ve cinselliğe bakışının ilgi çekici öyküsünde
nasıl önemli bir yer tutacaklarını kestirmek zor değil.
Düşününüz ki bu ülkede uzun yıllar yayın tekelini
elinde tutan devlet televizyonunun önde gelen bir kişi-
sı, şimdi kendisinden beklenmeyecek bir çeviklikle
özel TV kuruluşları arasında mekik dokuyan. bir za-
manlann TRT TV daire başkanı dostumuz Mehmet Ali
Köprülü, daha ocak 1985te (yani bir toplum için kısa
sayılabilecek bir süre olan 7 yıl önce), TRT'nin göste-
receği 40 filmın ancak birini, o da belki. kesmeden ya-
yımlayabileceğihi, gerisini ise TRT ilkelerine göre
kesmesinin doğal olduğunu
1
söylüyordu. Ve biz de bu
lafı eleştiriyorduk.
işte toplumun sokulduğu o deli gömleği'nden, tüm
filmleri -en normal. hatta sanatsal olanlarını bile- doğ-
rama huyundan kalkılıp gelinen nokla budur. TV ala-
nmda olan, aşırı bir baskının ve gereksiz bir sansürün
sonunda tümüyle geri tepmesi ve yıllar yılı, belirsiz
kavramlar ve ılkeler uğruna tümüyle çocuk muamelesi
yapılan bir toplumun, sonunda kendisini çağdaş, yetiş-
kin, iyiyi kötüden ayırabilir hıssetmesinin özel TV ka-
nalları aracılığıyla sağlanması olayıdır. Bu kanalların
bu uygulamayı soylu duygularla değil, belli çıkar kav-
gaları gereği yapmaları veya kimi Batı TV'lerinin en
düzeysiz uygulamalarını (Tutti Frutti' gibi) ekrana ge-
tirmeleri bu temel gerçeği değiştirmez. Ve kimse de
bizleri Şafak'. Otobüs' veya Kırmızı Pazartesi' gibi
önemli, sanat yani güçlü filmleri kesmeden, olduğu gi-
bi ekrana getiren özel TV'ciliği suçlamaya çağıramaz.
Asıl önemlisi şu galiba: Kitle iletişiminde yaşanan
bu devrim, neredeyse bu deprem, yalnızca belli çıkar
gruplarının olabildiğince geniş bir kitle ilgisini çekme,
ceplerıni doldurma', ucuz ve bayağı yöntemlerle kö-
şeyi dönme çabasına bağlanabilir mi? Bu tür gelişim-
ler. toplumun o dönemde bu tür olaylara bakışının,
ahlak konusundaki çağdaşlaşma noktasının çok önün-
de, ilerisinde olabilir mi? Diğer bir deyişle, toplum Alo-
Tel'leri de, kırmızı nokta'ları da kabul etme eğiliminde
ve noktasında olmasa. bu kişiler ve kuruluşlar bu tür
uygulamaları yapmak cesaretini bulabilirler mi? Gali-
ba, hemen hep olduğu gibi, her şey toplumun genel
bilgi, onay ve kabul düzeyinin çerçevesi içinde gelişi-
yor ve olup bitene karşı çıkmak. saptama düzeyi dışın-
da gerçek anlamda bir yarar ve geçerlilik içermiyor...
60 YIL ONCE Cumhuriyet
/LFÂİK
ÜHTn SttKTl
Gazoz lakiıtleıi
"İsmet Faşanın beyânatı"
29 NİSAN 1932
Başvekil İsmet Paşa Hz.
kendilerini Moskova'ya isal
eden hususî katarda Tas
ajansı muhabiri mahsusuna
atideki beyanatta
bulunmuşlar'dır:
"Türkiye ile Sovyet'ler
arasındaki muhadenetin
temeli müşterek
menfaatlerimizde temerküz
ve ayni zamanda iki milletin
arzulanndan tevellüt etmiş
bulunmaktadır. Bundan
dolayıdır ki bu kadar sağlam
bir teyide mazhar olmuştur.
Milletlerin yekdiğerlerile olan mukarenetleri büyük bir
mefkûre teşkil eyliyen sulha yardım eder. Türk-Sovyet
muhadenetinin beynelmîlel noktai nazardan mana ve
şümulü budur. Yapılan tecrübeler milletler arasındaki
temasların her zaman faydalı olduğunu göstermiştir.
Mümtaz Hariciye Komiseriniz M. Litvinof ile mütehayyiz
muavini M. Karahan Cenaplarının Türkiye'ye vuku bulan
ziyaretleri bizim için yalnız büyük bir haz ve meserret teşkil
etmekle kalmamış, ayni zamanda münasebetlerimizde
unutulmaz izler bırakmıştır.
Muhterem dostum Tevfik Riiştü Beyefendinin
memleketinize yaptığı ziyaret te bu gayeye müteveccih
mes'ut neticelervermiştir.
Türkiye'de iken büyük meziyetlerini takdir etmek fırsatına
malik olduğumuz Sovyet zimamdarlarını şahsen tanımağı
daima arzu etmijtik. Bu fırsatın bu defa tecelli etmiş
olmasından dolayı memnun olduğum gibi bunun dostluk
münasebetlerimizin inkişafına yardım edecek en iyi
neticeler vereceğinden de eminim. Bu fırsat atiyeh
yapacağımız noktai nazar teatilerini kolaylaştıracaktır.
Türkiye, kendi inkılâbının çizmiş olduğu prensiplerin
çerçevesi dahilinde inkişafına devam etmektedir.
Memleketim bir köylü ekseriyetinden müteşekkildir.
Türkiye, yarırun ihyayi iktisadisinin bunların ihtiyaç ve
arzularından mülhem olarak bina edecektır.
Büyükelçi Rudolf Nadolny tatlı anılarla Türkiye'den aynldı
Auf Wiedersehen Ankara
Cjazi o zamanlar en çok
Rusya ve Almanya'ya
bakıyordu. 1921
Moskova Anlaşması'yla
Rusya, Kars ve
Ardahan'ı Türkiye'ye
geri vermişti, artık
emperyalist olmak
istemiyorlardı. Rusya bir
de dostluk anlaşması
imzalamıştı. Almanya
ise ticari ve kültürel
açıdan ilk sıradaydı.
Gazi Almanlan sevmeye
başlamıştı.
Bu borcun verilmesi sonradan çok işe
yaradı. 8 milyon lirabk bölümü Al-
manya'dan satın alınacak malzeme içindi.
Dönemin Demir Yollan Bakanı Recep
Bey bir süre sonra paranın yetmeyeceğini.
bu 8 milyonun da demir yolu inşaası için
kullanılmasını ve savaştan önce yeterince
malzeme gelmiş olduğunu bildirdi. Borç
Almanya'dan 8 milyon liralık malzeme
alınması koşuluyla verilmişti. Bunun üze-
rine her yıl özet teçhizatın Almanya "dan
alınmasını önerdim. Üç yıllık bir anlaşma
yapıldı, tutan 10.5 milyon dolardı. Üç yıl
sonra anlaşma üç yıl daha uzaiıldı. Alman
sanayicileri bana bir mektup yazarak min-
nettarlıklannı bilclirdiler.
Gunır veren borç
1930 krizinde yaptığımız anlaşmalann
olumlu etkisi görüldü. İstanbul'da iki Al-
man bankası vardı. Deutsche Bank şubesı
ve Deutsche Orientbank. Deutsche
Bank'ın Osmanlı Bankası"nda kredısi var-
dı. halkın bankava hücumunu karşılaya-
biliyordu. Deutsche Onentbank'ın ıse
Türk tüccarlanndan epeyce alacağı vardı.
ama bunlan hemen tahsil edemivordu.
Halk parasını çekmek için direnıvordu.
Bana gelip 7 milvon mark istediler. Tür-
kiye'nin parası depolanmıştı. Türk hükü-
meti borcunu Alman Markı ile ödemiyor-
du. Onlann parasından 7 milvon mark
karşılığı 3.5 milyon lirayı alıp bankava
verdim. Banka ödemelerini yaparak kur-
tuldu.
Bankalar konsorsiyumu. Dışişleri Ba-
kanlığı kanalıyla bcni protesto ctti. 7 mil-
yon marklık bir borç benim üzerimde
kalmıştı. Bu kadar çok borcum olmasın-
dan gurur duyuyordum. Bir ay sonra tüm
borçlarödendi.
İzmit'te esaret
İstanbul'un kışı çoğunlukla çok ruiu-
betli ve pisti. Bir seferinde Ankara'dan İs-
lanbul'a evime gelirken İzmit'tc kara sap-
landık. Eskişehir de karla kaplıvdı. Tren
zor gidiyordu. İzmit'te takılıp kaldık.
Başka trenler geldi. Filistın ve Arabıstan'-
dan. İnsanlar başlanndaki sahra şapkala-
nyla kar altında dolaşıyordu. Istasyon
müdüründen izin alıp kente gittim, O za-
manlar İzmit'yasak bölgeydı. Limanda
gemi yoktu. Türklerin o zamanlar deniz fi-
lolan yoktu. Ankara'ya Dışişleri \c De-
miryollan bakanlıklanna telgraf çektim.
İstanbul'daki büvükelçiliğe de. Onlar ge-
mi yolladılar. Altı trenin yolcusuyla birlik-
te eşyalarımızla limana gelip gemiye bin-
dik. Tren İzmit'te beklerkcn Türklerin
hepsi yemekli vagonda oturmuş rakı içi-
yordu. "Alman büyükelçisi trendc, nasıl
olsa bir çare bulur" demişler. İstanbul'a
vardığımızda korkunç fırtınava rağmen
çok sayıda insan limanda bizi karşıladı.
Ankara'da bizim elçilik binası yapılır-
ken öteki ülkeler de yavaş yavaş kendi
binalanna inşa etmeye başladılar. Bizden
sonra ilk başlayanlar Ruslardı. Bınalan
çok büyük oluyordu. öyle garip-
bir stilde
yapılıyordu ki. bitmemiş bir labnka ızlenı-
mini veriyordu. Sonra Polonyalılar başla-
dı.
Polonya elçiliğinde çalışanlann çoğu-
nun adı Alman adıydı. Alman büyükelçi-
liğinde çalışanlann ise Sla\ adı. Polonva
bü} ükelçisinin adı Bader, müsteşannınki
ise Günther von Schnarzburg'du. Bizim
müsteşann adı Moltke. sekreterlerinki
MolK. von Scheliha, von VVülisch ve
Jascrikeıdı
İzmir suikasti davası
1926'da birçok milletvekilinın Gazi ile
arasında anlaşmazlık çıktı. Bunların hepsi
Jön Türklerdi. halifeliği kaldırmışlardı.
Türkiye'yi Batılılaştırmak isti\or!ardı.
Gazi onlara göre çok hızh hareket edıvor-
du. Bu yüzden ona karşı birleştikleri orta-
ya çıktı. Gazi'nin eski yandaşlanna karşı
dava açıldı. 26 kişi asıldı. üç kişi sınır dışı
edildi. Bu olaydan sonra Ankara sakinleş-
ti. Birçok Kürt kendi vöresinden başka
yörelere taşındı. 1926'da Musul'un kaderi
de bir karara bağlandı. Lozan Anlaş-
ması'na göre bu konu açık kalmıştı. L'lus-
lararası bir komisvon kuruldu. Musııl'a
gönderildi. orada. yerinde. halkın karak-
terini ve nercye ait olduğunu inceleyecek-
lerdi. Halkın çoğunluğu kuşkusuz Türk-
tü. ama komisyon Musul'un Türkive'den
çok Irak'a ait olduğu kararını verdi ve bu
uygulandı.
Gazi azarlıvor
Ayrıca Gazi o zamanlar en çok Rus\a
ve Âlmanva'ya bakı\ordu. 1921 \Kisko-
\a Anlaşmasfvla Rusya. Kars ve Arda-
han'ı Türkıye've geri vcmııştı. artık cm-
peryalist olmak istemiyorlardı. Rusva bir
dedosıluk anlaşması imzalamışıı. Alman-
ya ise ticari ve kültürel açıdan ilk sıradav-
dı. Gazi. Almanlan sevmeye başlamıştı.
Ankara'daki çiftliğini Phılipp Holzmann-
Co kunnuştu. Bir Cumhuriyet Bavramı
yemeğinde Gazi'nin gcç saatte İngiliz ve
R U D O L F N A D O L N Y
B i r D i p l o m a t ı n A n ı l a r ı
1924-1933 yıllan arasında Türkiye
D e p I e y e S E Z E R D U R U
hransız askeri ataşelennı yanına Çağınp
onlan azarladığını anımsıyorum. Ulkele-
rinin Almanya'ya bu kadar kötü davran-
mamasını istcmişti onlardan. "Almanya
günün birinde gene güçlenir" demişti. Bu
iki bev. kendilennin diplomat değil. asker
olduğunu söylemişti. Gazi de. "İyi >a,
onun için sizinle konuşuyonım, bir asker
olarak. Elçilerinize anlatırsam. gidip dışiş-
leri bakanlığına şikâyet ederler. Bakan da
"Bunun bir anlamı yok. Gazi herhalde sar-
hoştu' der. Ama siz kendi elçilerinize söyle-
dikİerimi anlatabilirsiniz."
Cumhurivet Ba>ramı törenlerinde bü-
tün elçilerin bulunmasına çok önem ven-
vorlardı. Bir seferinde yeni meclis seçimle-
ri yapılmış. Gazi veniden cumhurbaşkanı
seçilmişü. Ben zamanım olmadığı için tö-
rene gidememişıim. ama müsteşarımı yol-
lamıştım. Gazi've de tebrik telgrafı çek-
tim. Ertesi günkü gazetelerde bütün tebrik
telgraflan vayınlandı. benimki aralannda
yoktu. Hemen Ankara'ya gittim ve nede-
nini Dışişleri Bakanhğı'na sordum. Proto-
kol şefı, telgrafımda gelemeyeceğim için
özür dilediğimi. bir özüre de cevap venle-
meyeceğini söyledi. Telgrafı getirip bana
verdıler. Cebime soktum. "Bana teşekkür
edilmeyecekse telgraf çekmeme de gerek
yok" dedim. Sonra bakan telgrafı geri iste-
na söyledi. ama herhalde bu çok doğru
değildi. İtalyan elçisi Türkiye ile olan iliş-
kileri mümkün olduğunca düzeltmeye ça-
lışıyordu. ama işi zordu. Çünkü İtalyanlar
on iki adayı ve Meis'i almışlardı. bu küçük
ada Türkiye'ye çok yakındı. İtalyan mes-
lektaşını Tevfik Rüştü ile Mussolini'nin
buluşmasını sağladı. ama pek işe yarama-
dı.
Ben daha çok ekonomik ve idari işlere
yöneldim. Büyük başan elde ettim. Siya-
sa) alanda ise hep başansızlıklar oldu.
Türkiye'de doğrudan doğruya siyasal bir
çıkanmız yoktu doğal olarak. Ama ben
kendi ülkemin durumunu kolaylaştırmak
için Türkleri bir topluluğa çekmek iste-
dinı. Dışişleri bakanımıza Türkiye. Rus-
ya, İtal>a ve Macaristan'la birlikte bir
topluluk kuruimasını önerdim. Koşullar
bu birliği kurmak için olgundu. Ama bi-
zimkiler yalnız işgal kuvvetlerinden müza-
kerelcr >oluyla anndınlmak istivorlardı,
başka bir şeyle ilgili değildiler. Bu arada
Güney Tirol bölgesi sorununu da. Tirollü-
leri Almanya'ya yerleştirerek çözebilece-
ğimizi yazdım. tıpkı Salzburglulann baş-
ka >ere nakil edilmeleri örneğinde olduğu
8'bi davranmamız gerektiğini önerdim.
nce dışişleri bakanmdan konuv la ilgilen-
diğini belirten bir telgraf aldım. Konu son-
Alman Büyükelçi Rudolf \adoln>, İstanbul Tarabva'daki yazlık elçiliğin önünde.
dı. "Size de ce^ap >erilecek" dedi. "Ne
zamana kadarT "Obür güne kadar". "İ> i"
dedim ve telgrafı gen verdim. Obür gün
gittiğimde cevabın Gazi'nın imzasına su-
nulduğunu bildirdi. O zaman artık ondan
cevap beklemediğimi sövjedım. Sevinçten
boynuma sanldı.
Gazi ile olan ılişkimi herkes biliyordu.
Bir gün İsianbul'a Tcrra film şirketinin
temsilcisi geldi. "L'bomme qui assasina"
adlı Claude Farrere'nin filmini çekecekle-
rini. bu anıaçla Dolmabahçe Sarayı ve
bahçesinde çekim ızni istediklerini sö>ledi.
Sarav müdürü Gaziden izın alnıamı iste-
di. Tevfik Rüşrü've telefon ettim. Bir hafla
sonra ret cevabı geldi. Gazi. Claude Far-
rere vı sevmıyormuş. çünkü o hep eski
romantik Türkiye'vı anlatıvormuş. veni
Türkivev i aniatması gcrekiımiş. Gazi'nin
Ben daha çok
ekonomik ve idari işlere
yöneldim. Büyük başarı
elde ettim. Siyasi alanda
ise hep başarısızlıklar
oldu. Türkiye'de
doğrudan doğruya
siyasal birçıkarımız
yoktu. Ama ben kendi
ülkemin durumunu
kolaylaştırmak için
Türkleri bir topluluğa
çekmek istedim.
budüşüncesınıpavlaşıvordum. Kendisine
bunu ilettim. Bu arada film çekilmiş. ekip
gelip bana teşekkür etıi. N'asıl olup da çck-
tiklenne şaşiım. Meğer saray müdürü.
benim Gazi ile olan i> i ilışkimı bilivonnuş.
Ben araya gırıncc ı/in nasıl olsa çıkar dive
çekimleri başLıımış. Gazi bunu duvunca
çok güidii.
Biz üç büvükelçivdik. Rus Sunız. İtal-
_\an Orsini Baroni \e boii. Rıı-.lar 192<S'de
dosiluk aniaşmasitıı ım/alamışlardı.
Türkler komünisüen hiçsevmcdiklerihal-
deTroçki'nin Türkive've sürülmesine izin
\erdıler. Prens(4)adalarınd»ı ouıruvordu.
Bir kere oğlu Sjedo« için benden \ ı/e ısıe-
di. Oğiunun gözlen hasiavdı. Almanv a'ya
tedavıve gidecektı. \ izeyı verdim. Bunun
dışında Trt>çki'den hiç söz edılmezdı. Rus
büyükclçisi de onunla ilgilenmediğinı ba-
radan dışişlerinin diğer kademelerinde
duyuldu. Bir telgraf daha aldım. 'Mussoli-
ni böyle bir çözümii tokat vemiş gibi karşı-
lar', deniliyordu. Aynca önerimi basına
verdiler. basın da Dışişleri Bakanı Srrese-
mann'ın önerime çok güldüğünü yazdı.
1929'da Moskova'va tayinimı konuş-
mak üzere Berlin'e gıttım. Ben yokken
yazar Emel Ludwig İstanbul ve Ankara'ya
gelmiş. Gazi ile konuşmak istemiş. Gazi
de onun kendisi hakkında kitap yazacağı-
nı sanmış ve randevu vermiş. Ama bövle
bir kitap çıkmamış. Vossische Zeitung ad-
!ı gazetenin bir sayfasında yazı çıkmış.
Gazi bu yazıvı hemen çevirttirmiş. Yazıda
Gazi'nin yüzünün çökmüş olduğu \azılı-
>ormuş. "Olamaz" denıiş Ga/i. "Ben bu
adamla çok hoş bir röportaj yaptım. yüzü-
mün çöktiiğünü yazacak kadar nankör mü9
Bu bir çeuri hatası olmalı." Bir başka çe-
virmen çağınlmış. O da "Gazi'nin yüzü
çok çökmüş" diye yazıyor demiş. Gazi gül-
müş. ama bu yazar hakkında hiç iyi dü-
şünceler taşımadı.
Milli banka
O zamanlar Türk ler bir milli banka kur-
mak istivorlardı. Almanya'ya vazdım.
Berlinden bankacı Müller geldi. Ankara'-
da birkaç hafta kaldı. Berlin'e döndüğün-
de Schacnfa durumu anlattı. Ne yazık ki
anlattıklan bankacılık açısından olumsuz
bulundu. Ben bunu düzeltmek için çok
uğraştım. ama durumu değiştiremedim.
Sonuçta Türkler kendi milli bankalannı
az bir sermaye ile de olsa kendılen kurdu-
lar.
Prof. Junkers, Kayseri'd- Türkler için
uçak hangarlan kuracaktı. Temsilcisi Sac-
henberg'i Türkiye'ye yolladı. Türk Genel-
kurmavı"yla görüşmeler vapıldı. Kayseri'-
de inşaat başladı. Çok zor bir işti. Bütün
malzeme deve kervanlanvla taşınıvordu.
Ben de bir sefennde uçakla oraya giııim.
Çarşıda beş lirava hiyeroglif yazılı bir tab-
let bulup satın aldım. Bu uçak hangarlan-
nın yapımı başımızı epev ağnttı. çünkü
Türkler çok şev istıvordu. Lufthansa'nın
hava hattı kurmasını kabul etmiyorlardı.
kendi milli hava vollarını kuınıak istivor-
lardı.
1931de latil için genc Bcrlin'e gitmiş-
tim. Dışişleri Bakanı. Moskova \a tavini-
mın heıııcıı olanıavacağını. başbakanla
gûrüşmcm gerektiğini söyledi. Başbakan
Brüning dc bana.l Şubat 1932de Ce-
nevre'de başlayacak olan Silahsızlanma
Konferansı hevetine buşkanlık edeceğimı
bildirdi. Kabul eıiını.
(4)Heybeliada(ÇN)
—BİTTİ—
POlJnKA VE QTESİ
MEHMED KEMAL
1 Mayıs Bayramı...
Anayasanın 12 Eylül'ü öven giriş bölümleri yeniden ya-
zılacakmış... Sadece giriş bölümleri mi, tüm bölümleri
yeniden kaleme alınmalıdır. Bizde anayasalar bir yasak-
lar toplamıdır. Belki 1961 Anayasası biraz ayrıdır. Onu da
sonra kuşa döndürmediler mi? Yasaklamalar anayasaya
şöyle konur: 'Basın kanun dairesinde hürdür' derler.
Sonra yasaklarla kamburlaştırırlar.
1 Mayıs Dünya ve Türkiye işçilerinin dayanışma günü-
dür. Bunu herkes bilir. Ama bizde 1 Mayıs kaç kez yasak-
lanmış, kaç kez serbest bırakılmıştır? Görkemli Taksim
mitinginden sonra askeri yönetimler hep 1 Mayıs'ı ya-
saklamışlardır. 1 Mayıs'ta sokağa çıkanlar tutuklanmış,
panzerler altında kalanlar can vermiştir. Bizim aileden
de görkemli Taksim mitinginde can veren olmuştur Me-
ral Ozkol.. Bunu her 1 Mayıs'ta anmam, adı ve macerası
unutulmasın diyedir. Taksim'de, Kazancı'ya doğru inen
yokuşun başında Meral Özkol, panzerlerin ve sığışan ka-
labalığın altında ezilmiştir. Ölüsü gazete kağıtları altnda
saatlerce bekletildikten sonra kaldırılmıştır.
Şimdi görüyoruz, üç büyük işçi konfederasyonu, DİSK,
Türk-İş. Hak-iş. ortaklaşa törenler düzenliyor. Kimse de
karşı çıkmaya cesaret edemiyor. Demokrasiden yana
olanlar bölünmezler, çözülmezlerse büyük bir güç oluş-
tururlar. 12 Eylül'de de bu üç büyük konfederasyon vardı.
Ancak, ikisi 12 Eylül yönetiminden yana oldu, birisi askeri
yönetime karşı çıktı Askeri yonetime karşı çıkanın dava-
sı günümüze kadar sürdü; mal varlığına yeni sahipleni-
yor.
Solda irili ufaklı birçok partimiz var. Ama güçlü bir sol
partimiz yok. Soldaki partilerin ortaklaşa sosyalizmi kur-
maları olası değil. Bir kez işçiler bu sol partilerle beraber
değil. Siyaset gündeminde, sosyalizm yerine demokrasi
var. Her şeyden önce demokrasinin kurulması gerekiyor.
Demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak benimseyemediği-
miz kpindir ki sorunlarımız hep askıdadır. Nereye el aöl-
sa, orada demokrasi bakımından bir yozlaşma var. Ülke-
nin demokratikleşmesi için devletin demokratikleşmesi
gerekiyor Demokratikleşme her şeyden önce ülkede,
mıllette, devlette olacaktır.
Yıllar göstermiştir ki ülkede solcu partilerin iktidar ol-
maları şöyle dursun, muhalefet olmaları bile hayli zor-
dur. İşte tablo, her şey darmadağındır. Anayasa dahil,
öyle yasalar var ki, bırakın iktidar olmayı, demokrasinin
dahi önünü tıkıyor. Demokrasinin olmadığı bir ülkede de
sosyalizm olur mu? Demokrasinin önünü tıkıyan engel-
ler, sosyalizmin de önünü tıkıyor. Demokrasinin önünü
açmak. engelleri kaldırmak gerekiyor.
Sovyet imparatorluğu yıkıldıktan sonra işçi sınıfının ko-
numu ve geleceği tartışmalıdır. Sovyetler'de partiler işçi-
lere dayanmıyor. işçi sınıfının varlığı bizde de tartışmalı-
dır. Sovyetler'de sosyalizm kurulabilmiş midir? Kurula-
bılse demokrasi çoktan kurulmuş olurdu!..
Koalisyon iktidarının başlıca amacı demokrasiyi kura-
bilmek olmalıdır. Demokrasi için şimdilik uzlaşmalı, ge-
niş cepheli bir yolculuk görünüyor. Demokrasiyi kurma
her ortamda başka türlüdür. Üç büyük işçi konfederasyo-
nunun davranışı 1 Mayıs Bayramı'nı nasıl kurtarıyorsa.
demokrasi için engelleri kaldı rma da öyle gerçekleşebi-
lir.
Demokrasiyi kurma çabalârı tam filiz verirken ülkeyi
kanlı bir mezbahaya çevirmek isteyenlere asla izin veril-
memelidir. Demokrasi ne zaman filiz vermeye başlasa
böyle engeller oluyor. Aman dikkat!..
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Orta Anadolu-
ya özgü, yaş ya da
İcuru erikle yapılan
bir tür sebze yahni-
si. 2/ Yiğit... De-
nizcilikte "açıktan
geç, yaklaşma' an-
lamında kullanılan
sözcuk. 3/ Divan
edebiyatı nazım şe-
killerinden biri. 4/
Eski dilde ayak...
Binek hayvanları-
nın sırtındaki otur-
malık. 5/ Vücutta-
ki A1DS virüsünü
saptamakta kullanılan test... Ver-
me, ödeme. 6/ Nâzım Hikmet'in
soyadı... Her şeyi zamanında yap-
maya özen gösteren. 7/ Sıcağa ve
soğuğa karşı dayanıklılığı kukurt-
le artürılmış kauçuk... Lütesyum
elementinin simgesi. 8/ "Avnı
biçimde" anlamında kullanılan
bağlaç... Osmanlılarda devlet mer-
kezinde bulunatı il memuru. 9/
Güney Amerika'da yaşayan bir v uk
hayvanı... Valide.
YüKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kapılara takılan yaylı kapama
düzeneği 2/ Tarımda kullanılan azotlu gübre... Bir meslek sen-
dikasınca hazırlanan ve piyasaya sürülecek bir ürünün kay-
nağı ile üretim koşullarını belirtmek üzere konan etiket ya da
özel marka. 3/ Descartes'in duşuncelerini son derece geomet-
rik bir şekle sokmuş ve en uç noktaya vardırılmış bir panteiz-
mi savunmuş ünlü Hollandalı filozof 4/ Pir Sultan Abdal'ın
doğum yeri olan köy... Şöhret. 5.' Bir bağlaç... Bayağı. 6/ Saç-
ma sapan söz... Soyundan gelinen kimse. 7/ İçinde katı bir
madde erimiş bulunan sıvı... Su. 8/ Havagazının bileşiminde
bulunan renksiz ve az kokulu gaz. 9/ Çok yırtıcı bir balık.
CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLtĞİ'NDEN
1988/819
Davacı maliye Hazinesi tarafından Cumali Gök aleyhine açılan ta-
pu iptali, tescil davasında:
Ceyhan ilçesi, Durhasandede köyü, M> parselin davacı adına olan
tapusunun iptali ile Hazine adına tescili için dava açılmı; ve davanın
reddine karar verilmiş olup, kararın Hazine veküinin 10.2.1992 tarih-
li dilekçesi ile temyiz edildiği ilam ve temyiz yerine kaim olmak üzere
üanen tebliğ olunur. 14.4.1992
Basın: 47235
CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİCİ'NDEN
1988/798
Davacı maliye Hazinesi vekili tarafuıdan davahlar Mustafa Çelen
ve Hatice Çelen aleyhine açılan tapu iptali, tescil davasında:
Ceyhan ilçesi, Dutlupınar köyü, 242 parselin davacılar adına olan
tapusunun iptali ile Hazine adına tescili için dava açılmış ve davanın
reddine karar verilmiş olup, kararın Hazine vekilinin 10.2.1992 tarih-
li dilekçesi ile temyiz edildiği ilam ve temyiz yerine kaim olmak üzere
üanen tebliğ olunur. 14.4.1992
Basın: 47229
CEYHAN 1. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1988/808
Davacı Maliye Hazinesi vekili tarafından davalı Mustafa Alkan aley-
hine açılan tapu iptali, tescil davasında:
Ceyhan ilçesi, Dokuztekne köyü 560 parselin davacı adına olan ta-
pusunun iptali ile Hazine adına tescili için dava açılmış ve da\amn
reddine karar verilmiş olup, kararın Hazine vekilinin 10.2.1992 tarih-
li dilekçesi ile temyiz edildiği, ilam ve temyiz yerine kaim olmak üze-
re ilanen tebliğ olunur. 14.4.1992
Basın: 47234