Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 1992 SALI
12 DIZI-YAZI
BURASI TURKİYE
HALUK ŞAHİN
İstanbul Ana
Gazeteci arkadaşım, Hatice Teyze'ye bir parkta rastla-
mış. ilk lafı atıp sohbeti başlatan da Hatice Teyze olmuş:
Belli ki içini dökecek birilerini arıyor. Efendim, Erzincanlıy-
mış, evlerinin duvarı çatladığı için son depremden sonra
Istanbul'a, akrabalarının yanına gelmiş. Istanbul'u hiç gö-
zü tutmamış, aklı hep geride bıraktıklarında.
"Bizim orada komşu kardeşten yakındır, sizin burada
kimse yanında oturduğunu bile tanımıyor... Bizim oranın
havası insana ilaç gibi gelir, sizin buranın havası insana
dokunuyor... Sizin burada her şeyi sıvı yağla pişiriyorlar,
bizim orada sofradan mis gibi tereyağı eksik olmaz..."
Istanbul'u hiç sevmiyor, Erzincan gözünde tütüyor. Ge-
lin görün ki ne zaman Erzincan'a döneceğini, hatta dönüp
dönmeyeceğini bile bilmiyormuş Hatice Teyze. Artık ona
da yeni bir istanbullu gözüyle bakabiliriz. istanbul ananın
yeni birevladı.
Onun öyküsünü dinlerken geçen yıl rastladığım Cizreli
delikanlı geldi aklıma. Bindiğim taksinin şöförüydü. Istan-
bul'u pek bilmediğini, yol gösterirsem beni istediğim yere
götürebileceğini söylemişti. Körfez savaşı öncesi Irak'a
gidip gelen kamyonlarda çahşıyormuş. Sınır kapatılınca
mecburen İstanbul'a gelmiş. Taksideçalışmayabaşlamış,
kaçak olarak.
Acaba Cizre'ye geri döndü mü? Sanmam. Büyük bir ola-
sılıkla o da istanbul ananın memesini bırakıp geriye dön-
meyi göze alamamıştır.
Belki de şu sırada Bosna-Hersek'teki kıyımdan kaçıp is-
tanbul'a gelen bir Boşnak ailesini Yeni Bosna'daki akra-
balarına götürmektedir...
• • •
Biyografi ile sosyolojinin kesiştiği nokta toplumsal
bilimlerin en ilginç kavşağıdır. Orada, bir yandan, aslında
büyük bir toplumsal oluşumun küçük bir aktörü oldukları-
nın farkında olmayan bireylere; öte yandan, en büyük top-
lumsal hareketlerin bile bireyseltrajediler olarak yaşandı-
ğını unutmuş acımasız deterministlere rastlarsınız.
Andığım üç bireysel serüven, aslında Istanbul'un bir
göçler kenti olduğunun ve bu göçlerin hâlâ devam ettiği-.
nin kanıtları. Kendi yurdunda, köyünde, obasındasıkıntıya
düşen istanbul'a sığınıyor. İstanbul bir ayırım yapmadan
alıyor onları karnının altına: Erzincanlı Türk, Cizreli Kürt,
Balkanlı Boşnak... Birden bire aynı mekânı paylaşmaya
başlıyorlar.
Müthiş romanlar çıkabilecek bir potansiyel var bu karı-
şımda. Uzaklardan gelmiş bir insanın bu homurtulu dev
kentte kendisine tutunacak bir.dal, emecek bir meme bul-
ması ne heyecanlı bir öyküdür. Ve dahi, bu öykülerin topla-
mında nice büyük toplumsal tezin ipuçları vardır...
Hani o romanlar? Hani o yol açan araştırmalar? Ne yazık
ki her iki alanda da yaşadığımızın hakkını verdiğimizi söy-
leyemeyiz.
* • •
Bunun en önemli nedenlerinden birisi, kuşkusuz,
cumhuriyet aydınının, devlet ve Ankara saplantısıdır. Çok
yakın tarihlere kadar devleti yönetmek ve Ankara'yı etkile-
mek dışında her tür zihinsel uğraşı küçümsenmiştir etkili
aydın çevrelerimizde. Kenti önemsemek bunlardan biri-
dir. Bu entelektüel baskı başarılı olmuştur. 196O'lı yıllarda
istanbul hakkındaki en iyi kitaplar yabancılar tarafından
kaleme alınanlardı.
Bir insanın içinde yaşadıgı kentin sorunlarma önem ver-
mesinin (Hele o kent istanbul'sa) alay konusu bir avarelik
olmadığının kabulü için 1970li yılların sonlarını bekleme-
miz gerekir. Bu konuda Çelik Gülersoy'a çok şeyler borç-
luyuz.
Bu duyarlık 1980'li yıllarda yaygmlaşmış, Istanbul'u sa-
dece bir yaşama mekânı olarak değil bir öğrenme alanı
olarak da benimseyenlerin sayı ve becerilerinde göze çar-
par bir gelişme olmuştur.
Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı tarafından
yayımlanmaya başlayan üç aylık İstanbul dergisini işte bu
filizin ilk güzel meyvesi olarak kutluyorum.
Derginin ilk sayısı, Istanbul'un bir göçler kenti olduğunu
biyografi düzeyinde her gün yaşayan bizlere birtoplumbi-
limsel ve kavramsal çerçeve sunuyor.
istanbul'a niçin "anakent' dendiğini anlamaya başlıyo-
ruz.
60 YIL ONCE Cumhuriyet
Hıkiki
Cemiyeti Akvam'da
21 NİSAN 1932
Salâhiyettar mahafîlde beyan
edildiğine göre Türkiye
Cemiyetin bir rüknü
tarafından resmen davet
edilmek şarüle Cemiyete dahil
olmağı maalmemnuniye
derpişetmektedir.
Gayet iyi bir membam almış
olduğu malûmata göre
yakında toplanacak olan
Cemiyeti Akvam heyeti umumiyesinde Cemiyeti Akvam
meclisi reisi ve yahut heyeti umumiyenin müntahap reisi
Türkiye;
nin Cemiyete dahil olduğunu görmek arzusunu izhar
edecektir.
Bu merasım icra edildikten sonra Türkiye hükûmeti Cemiyete
kabulü için bir talepname tevdi eyliyecektir.
HAKiKî RADİUM
TIRAŞ BIÇAĞ1 j
Her yerde satılır
Radıum Tıra} Brçağı Fabrilu*
30 YIL ONCE Cumhuriyel
Koalisyon tehlikede mi?
21 NİSAN 1%2
Koalisyonu tehlikeyedüşüren
istekler ve bu istekler
yüzünden yapılan temaslar
bugün öğleden sonra artmış ve
APGenel Başkanı
Gümüşpala. Başbakanla
konuşmadan evyel Mecliste
AP'nin Merkez İdare Kurulu
üyeleriyle müteaddit „
görüşmeler yapmıştır. Saat R a
« ı p
17'de Ragıp Gümüşpala, Başbakanhğa gelmiş ve Başbakan
Yardımcısı Akif İyidoğan'ın yanında bir müddet kalmışur.
Bilahara Başbakanhğa gelen Ismet Inönü saat 17.55'te Ragıp
Gümüşpala ile AP Genel İdare Kurulundan Turan Kapanlı,
Şeref Kayalar, Ali Naili Erdem, Ferruh Bozbeyli veGrup
Başkanlan Ferit Alpiskender ile Sadettin Bilgiç'i kabul
etmiştir.
Gümüşpala, İnönü'nün yanına girerken basın mensuplanna:
"Bir şey söylemiyeceğim" demiş ve "Söylemiyorsunuz, sonra
da yanlış yazılıyor diye kızıyorsunuz" şeklindeki bir ikaza da
"Söyliyecek olsam daha yanlış yazarsınız" cevabını vermiştir.
30 dakika süren görüşmelerden sonra basın mensuplan ile
Gümüşpala arasında şu konuşma geçmiştir:
Gümüşpala - Merkez idare K uruJu toplanmadan, onlara
görüşlerimizi bildirmeden matbuata bir şey söyliyemem.
Gazeteciler- Başbakan olmak için İsmet Paşanın istifasını
istiyormuşsunuz, doğru mu?
Gümüşpala - Ben hiçbir zaman vazife almıyacağımı
söylemiştim. Bunlar kasıtlı sorulardır. Polemiğe sebebiyet
verecek böyle sorulan sizgenç gazeteci arkadaşlanmızın
sormamalannı rica ederirn. Esasında böyle bir şey de yoktur.
Müteakiben Başbakan İnönü, Yassıada eski Garnizon
Kumandanı Albay Tank Güryay'la bir süre görüşmüştür.
Saat 18.15'te İnönü. CHPGenel Sekreten İsmail Rüştü
AksaFı kabul etmiştir.
ÇALIŞMA YAŞAMINDA DEMOKRATİKLEŞME
UMUT KAF
DA ĞININ A RDINDA
ÖNDER AKER
Bir tartışma ortanıı ki!•2-
Hükümetin kasım 1991'de Türkiye Bü-
yük Millet Meclisi'nde okunan programın-
da, "Türkiye'nin yeni bir anayasa ihtiyacı
içinde olduğu" tekrarlanmıştır. Hüküme-
te göre böyle bir anayasa "Paris Şartı'nın
da öngördüğü katıhmcı demokrasinin tüm
koşullarının, insan haklannın, kişi hak ve
hürriyetleri ile sendikal haklann en ileri ül-
kelerde görülen oranda yer aJmasını sağ-
layacak"tır. Bu hedefe ulaşabilmek için de
hukuk sistemimizde, evrensel demokrasi-
ye aykırı hüküm ve yapılanmalar, evrensel
değerler ve normlar çerçevesinde değiştiri-
lecek, "12 Eylül hukuku kalıntıları" ola-
rak nitelendirilebilecek yasal düzenlemeler
ortadan kaldınlacak, sendikal haklar Ulus-
lararası Çalışma Örgütü (ILO) normları-
na uygun çerçevede kurumsallaştınlacaktır.
Bu yaklaşım, Türkiye'de işçi hareketinjn
öteden ben savunduğu ve paylaştığj bir
yaklaşımdır. Zira anayasanın genel yapısı
ve karakterinin gerek demokratik rejim ve
gerekse işçi hakları bakımından son dare-
ce pürüzlü bir zemin oluşturduğu bilin-
mektedir. Çalışma yaşamında demokrasi
egemen olacaksa, bu pürüzlü zeminin aşıl-
ması şarttır.
Soru burada değil, "millet bize anaya-
sayı değiştirecek çoğunluğu vermedi tezi
egemen olursa ne yapılacağında" yatmak-
tadır...
Problem sadece parlamento içi aritme-
tikle de sınırlı degildir.
Bir rapor
Türkiye Işverenler Sendikalan Konfede-
rasyonu'nun (TİSK) Genişletilmiş Yönetim
Kurulu 6/8 Ekim 1991 tarihlerinde BursaL
da toplanmıştır. Tartışma konusu, "Türk
Endüstriyel İlişkiler Sisteminin Sorunları
ve Geleceği"dir.
Bu toplantıda TİSK, 1982 Anayasası ve
anayasaya dayalı olarak çıkarılan yasalara
ilişkin görüşlerini bir kez daha açıklamış-
tır.
TİSK'e göre "1982 Anayasası'nın temel
felsefesi, Türkiye'nin hürriyet ve barış için-
de kalkınmasına yardımcı olmaktır. Bunun
gereği olarak da genel çizgiler ihtiva etme-
nin ötesinde, farklı yorum ve uygulamala-
ra meydan bırakmayacak düzenlemelere
yer verilmiş, hürriyetleri ortadan kaldıra-
cak ölçüde hürriyet anlayışı yerine, hürri-
yetlerin kullanılmasına imkân verecek hu-
kümler getirilmiştir. Bu anayasa yirmi yılı
aşkın bir süredir uygulanan, fakat her ge-
çen gün biraz daha yıprandığı görülen 1961
Anayasası'nın aksaklıklarını gidermiş ve
• Bir yanda hükümet programı,
öte yanda programdaki sapta-
malarla temelden çelişen -doğru
olmadığı da bilinen- TİSK görü-
şü vardır. Bir de, "Millet bize
anayasayı tek başına değiştirecek
yetkiyi vermedi" tezi...
itibarıyla benimsenmekle beraber, ülkemiz
çalışma hayatında görülen olumsuz gidiş
karşısında, "Ekonomik ve Sosyal Konsey"
Fıkrinın anayasal düzenlemeye kavuşturul-
masının yerinde olacağı; işçi kesiminin gö-
rüşleri doğrultusunda anayasada değişik-
liğe gidilmesi gündeme gelirse, sendika ai-
datlarının ücret bordrolarından kesilerek
sendikaya verilmesinin yasaklanması, oto-
matik grev oylaması sisteminin getirilme-
si, grev halinde işçinin ve işverenin çalışa-
bilmesi, lokavta hak olarak yer verilmesi
ve grevdeki işçilere işçi sendikalannın öde-
mede bulunması şeklinde karşı teklifleri-
mizin ileri sürülmesi uygun görülmüştür..!'
TİSK, bu görüşleri hükümete sun-
muştur.
Çalışma ve Şpsyal Güvenlik Bakanlığı-
boşluklarını doldurmuştur. Bu yapılırken,
anayasalann siyasal rejimleri belirleyen bir
belge olmasının ötesinde, ülkelerin ekono-
mik ve sosyal felsefeleri ile yapılarını da
gösteren temel düzenlemeler olduğu gerçe-
ğinden hareketle sosyal ve ekonomik hak-
lar ve ödevler bolümünde önemli düzen-
lemeler getirilmiş, özellikle çalışma haya-
tında banşı sağlayıcı ve bu barışı uzun sü-
reli kılıcı bazı temel prensiplere de yer ve-
rilmiştir. Bu temel prensipler, güçlü sendi-
kacüık, sendika kaynaklannın kötüye kul-
lamlmaması, toplu iş sözleşmelerinin hız-
la yenilenmesi ve banşçı çözüm yollarına
ağırlık verilmesidir!'
TİSK, tüm bu olumlu yönlerine rağmen,
"Anayasalann değişmez belgeler olduğu id-
diasında degildir", ancak "1982 Anayasa-
sı'nın özellikle çalışma hayatını düzenleyen
hükümlerinde, uygulamaya konuluşundan
bu yana değişikliği gerektirecek bir duru-
mun söz. konusu olmadığı" düşünce-
sindedir.
Bu görüşler Kasun 1991'de hükümete,
"Türkiye İşveren Sendikaları Konfederas-
yonu"nun Çalışma Hayatının Çeşitli Ko-
nulanna İlişkin Görüş ve Önerileri" baş-
lıkü bir raporla duyurulmuştur.
TİSK sadece anayasanın çalışma haya-
tına ilişkin hükümlerinin değiştirilmesine
değil, 2821 sayılı Sendikalar Yasası ile 2822
sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt
Yasası'nın da değiştirilmesine karşıdır; zi-
ra TİSK'e göre bu yasalarda "ILO norm-
larına aykırılık" yoktur.
TİSK'in, bu yönde bir ısrarla karşüaşır-
sa ne yapacağı da bellidir.
Genişletilmiş yönetim kurulu şunlan be-
lirtmektedir:
"...Son yapılan yönetim.kurulu toplan-
tısında; çalışma hayatının sorunlarının
anayasadan kaynaklandığı ve köklü deği-
şikliğe gerek olmadığı yönündeki TİSK gö-
rüşü vurgulanmak ve yönetim kurulu ile
yürütme komitesinin önceki kararları esas
TİSK
hükümetten
neistiyor?
• Çalışma hayatının içinde bulunduğu
sorunların anayasa ve anayasaya. dayalı
olarak çıkarüan iş yasafarından
kaynaklanmadığı kabul edilmelidir.
Anayasanın çalışma hayatım
düzenleyen hükümleri
değiştirilmemeüdir.
• Sendikalar Yasası ile Toplu tş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası'nuı
üluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ~
ilkelerine uygun biçimde hazırlandığı
kabul edilmelidir; değiştirilrnemelidir.
• Ücret politikası, işçi-işveren-hükümet
üçlüsünün temsil edileceği bir
"ekonomik ve sosyal konsey"
tarafından saptanmah, konsey
anayasada kurumlaştırılmalıdır.
• Ücret sistenıinde, belli esas ve
kıstaslara dayanmayan "seyyanen
ücret" uyguiamastna' son verilmeli,
sistem "verimliliği" esas alacak şekilde
düzenlenmelidir.
• Istihdam güvencesi gerekçesi ile iş
yasasının işçi çıkarma ile ilgili
hûkümlerinin değiştirilmesi yohına
gidilmemelidir.
• İşçi çıkarma konusu ele alınacaksa,
bu, ihbar tazminatı, kıdem tazminatı ve
işsizlik sigortası ile birükte ele
alınmalıdır.
• Sakat ve eski hükümlü
çalıştınlmasına ilişkin İş Yasası ile
getirilen zorunluluk kaldırılmalıdır.
• İşçi sendifcasına ödenecek üyeîik
aidaüannm işçinin ücret bordrosundan
kesilmesi usulü kaldırılmalıdır.
• "Grap toplu iş sözleşmeleri", yetki
safhasından başlayıp grev oylamasına
kadar ilgili maddelerde düzenremesi
yapılarak, yasaya yerleştirilmelidir.
• Toplu iş sözleşmeleri, sendikalı
seodikasız ayınmı yapümaksızın
işyerlerinde çalışan bütün işçilere aynen
uygulanmalıdır.
• Dayamşma aidatı ile yararianma
imkânı kaldınimalıdır.
• Greve gidiltneden önce oylama yapma
zorunluluğu getinknelidir.
• Grev süresince greve katılan işçilere
sendika en az asgari ücret düzeyinde
bir ödeme yapmak zorunda olmahdır.
• Kasım 1991'de TÎSK tarafından
hükümete sunulan rapor.
nın doğrudan kendi duzenleme alanma gi-
ren bu görüşlerden ve resmi rapordan ha-
berdar olmadığı öne sürülemez.
TİSK, anayasanın çalışma hayatına iliş-
kin hükümlerinin değiştirilmesine karşıdır.
TİSK, temel iş yasalannın ILO ilkeleri
doğrultusunda hazırlandığı, bu nedenle de
değıştirilmesinin gerekli olmadığı görüşun-
dedir.
Bir yanda hükümet programı, öte yan-
da programdaki saptamalarla temelden çe-
lişen -doğru olmadığı da bilinen- TİSK gö-
rüşü vardır.
Bir de, "Millet bize anayasayı tek başı-
na değiştirecek yetkiyi vermedi tezi.."
Öncelikler...
Böylesi bir tabloda, programma sadık,
kararlı bir hükümetin ve sorunlarla doğ-
rudan ilgili bakanhğın yapması gereken en
son iş, yeni tartışma konulannı gündeme
getirmektir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanhğı
ise bunun tamamen aksini yapmıştır.
İş güvencesi elbetteki son derece ciddi bir
sorundur; teknik hazırhğın mükemmele
yalcın ve ILO'nun ilgili sözleşmesi doğrul-
tusunda olduğu açıktır. Ama gerçekleşti-
rilebilse bile tek başınz ne ifade eder?
Kaldı ki düzenlemenin iş hukukunun
"en güvencesiz alanına yönelik olduğu" id-
diası da tartışmalıdır. İş ve dış hukuk kay-
naklarıyla evrensel değer ve normlara ay-
kırıhğı saptanmış, üstelik değişmesi gere-
ğinde birleşilmiş bir "sistemi" eİe ahp, baş-
ta işveren kesimi olmak üzere, kimsenin ak-
sini tartışamayacağı bir çalışma yapmak
mümkünken, çok değerli bir süre, soyut ve
verimsiz tartışmalarla heba edilmiştir.
Burada kalsa gene iyi...
Diyelim ki bir uzlaşma ortamı sağlana-
bilir, beklenen ve istenen de, şu ya da bu
şekilde gerçekleşmiş olur.
Ama hayır...
İlkinde yaşanan deneyimden hiç ders
alınmamış olmalı ki bu defa da tutmuş,
Türkiye'de bu tarihe kadar en az yirmi ta-
sarı ve teklif konusu olan "işsizlik
sigortasına" el atmıştır.
Yıllardır toplanmayan "Çalışma
Meclisi"ni, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba-
kanhğı bu soruna hasretmiştir.
Nasıl büyük bir taıtışmaya yol açacağı
hesap edilmemişse, bu da ya konuyu yete-
rince bilmemek, ya da bilinçli olarak so-
yut ve verimsiz tartışmalara zemin hazır-
• IşverenSendikaları6.5 ayönce
Bursa'da yaptığı toplantıda, 1982
Anayasası'nın, özellikle çalışma
hayatmı düzenleyen hükümlerin-
de değişikliği gerektirecek bir
durumun söz konusu olmadığı
görüşünü benimsemiştir.
lamak anlamına gelir.
Durup dururken "kıdem tazminatı ku-
rumunu" tartışıhr hale getirmiş olmak ne
kadar doğrudur. İşverenlerin, taihrip etmek
için sendikal hak ve özgürlükler alanında
bile her türlü ödünü vermeye hazır olduk-
lan, 50 yılhk kurum yeniden tartışıhr ol-
muştur.
Tartışma gündemi burada bitmiyor...
Bu defa da piyasaya Sendikalar Yasası
ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Ya-
sası değişiklik hedefleri sunulmuştur.
Soyut hedefler...
Gene aynı sebeple; "tartışılsın" diye...
Bakalım, "Amerika'nın bu yeni
keşfinden" ortaya ne çıkacaktır?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanhğı
bu tarihe kadar en az yirmi kez ILO Sen-
dika Özgürlükleri Komitesi'nce sunulan ra-
porları, ILO Uzmanlar Komitesi'nin belir-
lemelerini incelemek zahmetine katlanmış
olsa, kendi kendine, "Biz ne yapıyoruz;
neyi tartışmaya açıyoruz" sorusunu sorma-
mazlık edemezdi.
Aynı şekilde bu gibi hayati işleri siyasal
iktidarın insafına terk etmeyen, asli göre-
vi kabul eden sendikal örgütlerin bulundu-
ğu ülkelerde de, birileri çıkar, hükümete
"progranunda ileri sürdüklerinin doğru tes-
pitlere dayalı olmadığı düşünülemez, prog-
ramını adam gibi uygula" derdi.
Ne yazık ki biri "tartışma olsun da na-
sıl olursa olsun"a; diğeri de "hele önce pa-
ralar gelsin, sonra 'Baba' bizi nasıl olsa
kurtarır"a bakmaktadır.
İşveren kesimi dahil, hepsinin ortak kay-
gısı ve cevabını araştırdığı soru ise tektir:
Acaba bu yıl ILO'da başımız ağnr mı?
SURECEK
İLAN
AYANCIK KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No 1989/64
Davacı Kâmil Karakaş tarafından davalüar Ahnıet Karakaş, Mus-
tafa Karakaş, Yakup Karakaş adına tespit gören Ayancık Sofu kö-
yünde kaim 103 ada, 124 nolu parselin tespitinin iptali için mahke-
memizde açmış olduğu davada adresleri tespit edilemeyen dahili da-
valılara dava dilekçesinin ilanen tebüğlne karar verilmiştir.
Dahili davaJıJar Ayancık Babaçay köyünden Mustafa Karakaş mi-
rasçılan Mehmet Çetiner, Cemal Çetiner, Elraas Çetiner, Nazmi Çe-
tiner, Ali Rıza Çetiner, Necati Çetiner, Müyesser Ercan, Bahattin Tü-
zün, Zihniye Karadeniz, Elvide Açıkgöz, Satı Ali Karakaş, Ayancık
Sofu köyünden Ahmet Karakaş rairasçılan: Zülfiye Apul, Zekiye Ka-
ya, Naciye Gürleyen, Yaşar Karakaş, Mehmet Kaya, Ayşegül Tüzün,
Fati Kaya, Fatma Yüksel, Sofu köyünden Mehmet oğlu Yakup mi-
rascısı Ali Senrürk'ünduruşmagünü olan 18.5.1992 günü saat 10.35'te
Ayancık K2dastro Mahkemesi duruşma salonunda bizzat hazır bu-
lunmalan ya da kendilerini bir vekille temsil ettirmediklerinde du-
ruşmalanna yokluklarında devam edileceği ve karar verileceği dava
dilekçesi ve davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 47067
AYANCIK KADASTRO
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No 989/63
Davacı Kâmil Karakaş tarafından davalüar Mehmet oğulları Mus-
tafa Karakaş, Ahmet Karakaş, Yakup Karakaş, Hüseyin öztürk, Satı
Öztürk adına tespit gören Ayancık Sofu köyünde kaim 103 ada, 123
nolu parselin tespitinin iptali için mahkememizde açmış olduğu da-
vada adresleri tespit edilemeyen dahili davahlara dava dilekçesinin
ilanen tebliğine karar verilmiştir.
Dahili davalüar Ayancık Babaçay köyünden Mustafa Karakaş mi-
rasçılan Mehmet Çetiner, Cemal Çetiner, Elmas Çetiner, Nazmi Çe-
tiner, Ali Rıza Çetiner, Müyesser Ercan, Bahattin Tüzün, Zihniye
Karadeniz, Elvide Açıkgöz, Naciye Karakaş, Satı Ali Karakaş, Ayan-
cık Sofu köyünden Ahmet Karakaş mirasçıları Zülfiye Apul, Şahin
Başar, Zekiye Kara, Yaşar Karakaş, Mehmet Kaya, Ayşegül Tüzün,
Fati Kaya, Fatma Yüksel, Sofu köyünden Mehmet oğlu Yakup mi-
rasçısı Ali Şentürk, Mehmet oğlu Hüseyin Öztürk mirasçısı Hediye
Atalay'ın duruşma günü olan 18.5.1992 günü saat 09.00'da Ayan-
cık Kadastro Mahkemesi duruşma salonunda bizzat hazır bulunma-
dıkları veya kendilerini bir vekille temsil ettirmedikleri takdirde du-
ruşmaların yokluklarında devam edeceği ve karar verileceği dava di-
lekçesi ve davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
ANKARA NOTLARf
MUSTAFA EKMEKÇİ
Kimler, Nelen Buldır?
Basın Yayın Yüksek Okulu 'Yazı Türleri' öğretmeni
Emin Özdemire, derste bir öğrenci:
- Efendim, Ekmekçi yazılarında 'hemşire' yerine 'bacı'
sözcüğünü kullanıyor; bu sözcüğün tutunma olanağı var
mı? Biz, hemşireye 'bacı' dersek, "Ben senin nereden ba-
cın oluyorum " demez mi, diye sordu. Emin Özdemir, öğ-
renciye şu karşılığı verdi:
- Bir yazar düşünün, bu yazar yazısını olabildiğince
Türkçenin özdeğerleriyle biçimlendirmek istiyor. Birtüm-
cede, dört sözcük, tümüyle öztürkçe, bir beşinci sözcük
geliyor, yabancı kökenli. Bundan dil duyarlığı tedirgin olur.
Yazar bunu Türkçeleştiriyor. Bir sözcüğü önermek yaza-
rın hakkıdır; yaşatmak da dilin hakkıdır. Dil, bunu benim-
serse dilbilgisi içinegirer.
Emin Özdemir, oradan çıka/ak kendi bulduğu 'seçenek
1
sözcüğünü örnek verdi.
- Bu, benim yaratımdı dedi; berkes yadsıdı başlangıçta,
ama bir ilhan Selçuk kullandı, bir Ecevit'in diline düştü,
derken alternatif yerine 'seçenek' tutundu gitti.
Emin Özdemir, "Yani, derste kulaklarını çınlattık" dedi.
Sevindim. 'Bacı'yı hemşire yerine, 'sağın'ı 'hekim'yerine,
'sayrıevi'ni 'hastane' yerine kullanıyordum. Bunların hiç-
birini ben bulmadım. Ustalar, benden önce bulmuşlar, ben
tutunmasına çalışıyorum.
Buradan giderek, "Kimler ne buldular? Hangi sözcüğü
yarattılar?" diye düşündüm. Bilenlere başvurdum. Elbet-
te, başta Ömer Asım Aksoy'a danıştım. Geometri terimle-
rinin çoğunu Atatürk bulmuş. Bu sözcüklerden kimileri
şöyle: (Osmanlıcalarını ayraç arasına ben yazdım.)
Artı (zait), eksi (nakıs); -Atatürk ilk buldugunda, 'arta',
'ekse' demiş, sonradan artı', eksi' olmuş- çarpı (zarp),
bölü (taksim), yatay (ufki), dikey (amudi), yüzey (satıh), açı
(zaviye), dar açı (zaviye-i hadde), yöndeş açılar (zaviyeta-
nı mütevafıkatan), iç ters açılar (zaviyetanı mütekabiletanı
dahiletan), üçgen (müselles). eşkenar üçgen (müselles
mütesaviyül adla), ikizkenar üçgen (müselles mütesavi-
yüssakin), teğet (mümas), eşit (müsavi), türev (müştak),
ters orantılı (makûsen mütenasip), pay (suret), payda
(mahreç), izdüşüm (mürtesim).
Askerlik terimlerinden asteğmen, teğmen, üsteğmen,
subay, yarbay, albay, tümen, tugay, er sözcükleri de Ata-
türk'ün buldukları arasında. Atatürk, çeşitli denizaltılara
öztürkçe adlar verdi: 'Saldıray', Batıray' gibi. Arkadaşları-
na soyadları verdi: İnönü, Conker (Conkbayırı'ndan), Pe-
ker, Urfa Savaşı'nda yararlık gösteren Ali Saip'e Ursavaş'
soyadını verdi. Safîet'e Arıkan', dilci Agop'a 'Dilaçar' so-
yadı verdi.
İsmet İnönü'nün bulduğu sözcük 'gelenek' (an'ane); Fa-
lih Rıfkı Atay'ın bulduğu sözcükler: 'Akaryakıt' (mayii mah-
ruk), savunma' müdafaa), aralık' (kânun-uevvel)
Hasan Reşit Tankut: 'Olağanüstü' (fevkalade), 'dokunul-
mazlık' (masuniyet), ömer Asım Aksoy: Tekel' (İnhisar),
'sıkıyönetim' (idare-i örfiye), gensoru' (istizah).
Naim Hazım Onat: 'Dönem' (devre). Naim Hazım Onat,
döneminin dilcilerindendi. Atatürk'e soyadı olarak önce
'Türkata'yı önermişler, Onat Atatürk' sözcüğünü daha uy-
gun bulmuştu. O benimsendi.
Tahsin Banguoğlu: Uygulamak' (tatbik etmek); Hıfzı Vel-
dfet Velidedeoğlu: Medeni Kanun' (Yurttaşlık Yasası), üst-
soy (usul) altsoy (füruğ), egenim (tasarruf), elmen (zil-
yed).
Nadir Nadi: 'Dışalım' (ithalat), dışsatım' (ihracat).
ismet Sungurbey:'Yaptırım' (müeyyide), Besim Atalay:
Ditın' (fihrist), M. Ali Ağakay: Toplum' (cemaat).
Melin Cevdet Anday: 'Sözcük
1
(kelime); Nurullah Ataç,
kelime' karşılığı tilcik'i kullanmış, ancak bu değil 'sözcük'
tutunmuştu. Ataç'ın küllandığı öztürkçe sözcükler, Ataç'ın
Sözcükleri' adlı bir yapıtta toplandı. Örneğin' (mesela), il-
ginç (enteresan), 'söyleşi' (musahabe) Ataç'ın çok kullanı-
lan sözcükleridir.
Ali Püsküllüoğlu: özanlatı' (üslup), 'özyapı' (karakter),
bildirmen' (muhabir).
Cemal Mıhcıoğlu: Cemal Mıhçıoğlu'nun bulduğu pek
çok sözcük vardır. Türettiği sözcükleri içeren, ancak he-
nüz basılmayan kitabı 500 sayfayı buluyor. SBF dergisinin
Haziran-Aralık 1991 sayısında, Mıhcıoğlunun 'Batı Kay-
naklı Sözcüklere Türkçe Karşılıklar' başhklı bir değerlen-
dirmesi yayımlandı. Laik
1
karşılığı bulunan 'yercil' sözcü-
ğü Mıhcıoğlu'nundur.
Emin Türk Eliçin, yıllar önce 'geçim' sözcüğünü 'ekono-
mi' karşılığı kullanmış. Cem Eroğul. bunu geliştirerek 'ge-
çimbilim' (ekonomi bilimi), geçim düzeni' (iktisadiyat),
'geçimölçüm' (ekonometri) karşılığında kullanmış. Cem
Eroğul. 'düzel' sözcüğünü 'normal' karşılığında kullanı-
yor. Yordam' sözcüğünü halk kullanıyor; Cem Eroğul,
günlük dilde kullanılan bu sözcüğü teknik' anlamında kul-
lanıp yazıyor. Örneğin yordam bilgisi' (teknoloji), yor-
damcı' (teknisyen) gibi. Aziz Nesin: 'Umar' (çare), 'gülme-
ce' (mizah), 'gülüt' (fıkra), 'durgu' (fren) sözcüklerini
bulmuş. Daha çok var...
Tahsin Saraç, Suat Sinanoğlu. Cemal Mıhçıoğlu'nun es-
ki TDK döneminde, 'Batı kaynaklı sözcüklere karşılıklar'
çalışmaları çok önemli sonuçlar verdi. Eski TDK artık yok.
Resmi TDK var. Eski TDK, üyelerinin kurdukları Dil Derne-
ği' yarın beşinci yılını dolduruyor, altıncı yılına giriyor. Ya-
rın, Dil Derneği yöneticiieri topluca Anıtkabir'e gidecekler;
saat 18.00-20.00 arasında Resim ve Heykel Müzesi'nde,
yıldönümü kutlamaları ile%ergi ve kokteyl var. Altıncı yaşı,
Dil Derneği'ne kutlu olsun!
BULMACA
8
SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4
1/ İslam edebiya-
tında ünlü kişilerin
yaşam öykülerinin
toplandığı yapıtla-
nn genel adı. 2/
Büyük erkek kar-
deş... Şeker üreti-
minde billurlaşan
şeker alındıktan
sonra kalan posa.
3/ Gemilerde bay-
rakları direğe çek-
mekte kullanılan
ince ip... Tanrıtanı-
maz. 4/ Eskiden
Tekel İdaresi'ne ve-
rilen ad... Öğütülmüş tahıl. 5/ Bir
yanşm belirli uzaklığı kapsayan bö-
İümlerinden her biri... Neodim ele-
mentinin simgesi. 6/ Merhametli,
yufka yürekli... Eskrimde bir kar-
şılaşma türü. 7/ Konut... Kayak
sporundaki yanşma dallarından bi-
ri. 8/ Kolaylıkla paraya çevrilebil-
me özelliği fazla olan varhklar. 9/
Orta Karadeniz bölgesinin dağ köy-
lerinde dokunan bir tür yün ku-
maş... Bir renk.
VTJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yapılarda gereç taşımak için kul-
lanılan dört kollu tahta araç. 2/ Borç ödeme... At ahın. 3/ "Yi-
ne — ı derûnum kırrlıp kenâre düştü/ Dayanır mı şîşedir bu
reh-i sengsâre düştü"(Şeyh Galip)... Belirti. 4/ Uzun, sarı ve
yumuşak saç. 5/ Duyu organlarının dıştan algıladığı bir nes-
nenin bilince yansıyan benzeri... Hizip. 6/ Bir nota... Küçük
mağara... Bayağı. 7/ Bir göz rengi... "Gören bizi sanır — /
Usludan yeğdir delimiz" (Muhyi). 8/ İskambilde koz... İçin-
de maden ergitilen kap. 9/ Bir kimseyi selamlamak ya da ona
veda etmek.