Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 5 MART1992 ÇARŞAMBA CÜMHURİYE1 bMITM
KULTUR SANAT 13
Raziye, Örsan Öymen'in kızı olan Yasemin Öymen'in ilk sinema deneyimi.
4
Raziye\ yann 18.30'da Beyoğlu Sineması'nda
Asıl uygarlık doğallık mı?
Kültiir Servisi - Beyoğlu Sineması'nda
gösterilecek olan; Melıh Cevdet Anday'-
ın romanından Yusuf Kurçenli'nin se-
naryosunu yazıp yönettiği "Raziye"
1990 yılı yapımı ve henüz 'salon' bulama-
yan filmlerimızden bin.
Yapımcılığını Kadn Yurdaiap'ın, gö-
rünıü yonetmenlığini Erdal Kahraman'-
ın üstlendiği, başrollerinde Kamran Us-
luer, Yasemin Öymen ve Oğuz Tunç'un
oynadıklan, çekimleri Babakale'de 28
günde elli dokuz kutu negatifle gerçekleş-
tirilcn Raziye, Kültür BakankğVndan
200 milyon liralık yardım almıştı.
Yaşlı ama dinç. dürüst, korkusuz,
aydın. çevrcsındekı ilkelliklerle savaş-
mayı, kişileri gerilikten, yozluktan kur-
tarmayı amaçlayan ıdealist bir *dayı\
Doğadaki saflığın. dişi'liğin uzantısı
olan olağanüstü güzellikte bir 'evlatlık'.
Polıtik nedenlerle İstanbul'dan uzaklaş-
mak zorunda kalıp Cge'yle Akdenız
arasında bir yerde evlatlığıyla yaşayan
dayısının yanına gelen bir 'genc'.
İşte bu üç özgün insanın arasındaki
iJişkilerin. devınımlerin romanırun filmi-
dır Raziye; bıraz platonik. biraz roman-
tık, hani oldukça da erotiktir. Alabildiği-
ne coşkulu bir sevda romarunın fılmidir.
Peki, Yusuf Kurçenli'yi bu romanı
sinemaya akiarmaya ıten öğe neydi ve
KurçenlTye göre, neyi anlatıyordu Razi-
ye?
Kurçenü, sorumuzu şöyle yanıüadı;
"Razıye'nın ashnda çok 'sahici' bir şey
anlattığı kanısında değılim, ama bcnim
ilgimi çeken noktalardan biri Raziye'nin
kendi güdüleri, kendı doğası doğrultu-
sunda davranmasıyla filmin diğer kahra-
manlannın alışkm olduğu ilışkilerin bir
hayli zorlandığı, "doğariığın insanlann
kabullendikleri kurallan, davranışlan
nasıl 'sarstığY noktası. Benı bu filmı yap-
maya iten öğe de bu oldu. diyebilirim."
Evet, romanın adı Raziye, ama kızın
adı Vedia. Vedıa sonradan Raziye olu-
yor. Nasıl mı? Onu öğrenmek de sizlere
kalıyor...
İDSO'nun bu hafta dört seçkin solisti ve bir "hanım" şefl vardı
Dört çalgımn tek soluktaki dengesi
EVfN
İLYASOĞLL
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'nın bu
hafta dört seçkin solisti ve bir "hanım" şefı
vardı. Orkestranın şef yardımcılığı gö-
revine atanan İnci Özdil, bu yıl ilk kez Is-
tanbul'dayönetti.
İlk bolümde Mozart'ın Klarnet
Konçertosu'nu seslendiren Alman sanatçı
Sabine Meyer, Berlin Filarmoni Orkestrası
üyelen ve Herbert von Karajan arasında
topluluğa katılan ilk kadın sanatçı olması
nedenıyle tarüşmalara yol açmıştı.
Karajan'ın çağnlısı olan Meyer. bu
orkestra ile Luzern ve Satzburg festivallen-
ne ve Amenka turnesıne katılmış. sonra-
dan solistliğı seçmiş. Solist ve oda müziği
üyesi olarak yaptığı plaklardan övgü dolu
eleştiriler toplamış. Mozart'ın Klar-
net Konçertosu'nda Meyer, üstün yetene-
ğini. doğal sesinı ve üst dü/ey bir Mozart
anlayışını çaigısının güzel tonunda duyur-
du. Sabine Meyer'ı dınlemek gerçekten
büyük bir zevkti. Programdaki ikincı ya-
pıt, yine Mozart'ın klarnet. obua, fagot ve
korno ıçın Senfoni Konçertant'ı oldu. Me-
yer'e katılan obuacı Dıethelm Jonas. fagot-
çu Sergıo Azzolinı ve kornocu Bruno
Schneıder kendi içlerinde bir orkestra oluş-
turdular. Dört çalgının tek soluktaki den-
gesini, İncı Özdil de İDSO ile eşlikte pay-
laşü. Solistlerin ustalığ) ile teknik pürüzle-
rin geride kaldığı, yorum inceliklerinin üste
çıktığı bir dinletiydi. Şef İncı Özdil. "Solist
ler olayı aşmış kişilerdi. En ufak hatada, en
ufak kaymada irkildılerprovalarsırasında.
Birlikte amacımız müzıkal bütünlüğü gü-
zel yakalamaktı" diyor.
Konserin son yapıtı Çaykovski'nin ftal-
yan Kapriçyosu idı. Herkesin kulağının
çok iyı tanıdığı. böylesı değişken tempolan
içeren ve kocaman bir orkestra topluluğu
gerektiren bu yapıü yönetmek cesaret ışi
diye düşünüyorduk. îna Özdil, tempolar-
da hiç aksamadan, bütün çalgı gruplannın
ve sololann renklerinı titızlikle ayırarak ya-
pıtın parlak coşkusunu ve he>ecanını baş
Türkiye'nin ilk kadın orkestra şefi olan İnci Özdil, İDSO'nun haftasonu konserini yönetti.
tan sona korudu. Bazı üfleme sololarda tek
tük pürüzler olsa da bütünüyle coşkulu ve
kulakta kalıcıydı İtalyan Kapriçyosu.
_ Sonra ilk "kadın" orkestra şefimiz İnci
Özdil ile konuştuk. Ankara'da doğrnuş.
Ankara Devlet Konservatuvan'nda piya-
no. kompozisyon ve şeflik eğitimi görmüş.
1981 'de Gürer Aykal ile şeflik bölümünü
tamamlamış ve devlet bursu ile Guildihall
Müzık Okulu'na, Londra'ya gitmiş. Sonra
Kraliyet Müzik Akademisi'nde Colin Da-
vis. George Hurst gıbı ünlülenn öğrencisi
olmuş, Horst Neumann ile koro şefliğı ça-
lışmış. 1986'da İtalya'da Chıgıana Akade-
misi'nde Gıulini ile özel olarak AJman ro-
mantiklennin yorumunu çalışmış. 1988'de
yurda dönerek bursunun karşılığı için gö-
rev beklemiş, kendısinı geçici olarak Devlet
Çokseslı Korosu Şeflıği'ne atamışlar. Bir
yıl sonra Leningrad Konseryatuvan'na,
Sovyetler Birliği bursu ile gitmiş ve 1991 'de
Hollanda'da Breda Müzik Festivaü'nin
şefliğini yapmış. Kısa bir süre önce İstan-
bul Devlet Senfoni Orkestrasfna şef
yardıması olarak atandı. Şef yardımcısı
olarak orkestraya katkılan neler olabilir
sorumuzu, "Bu yılın ortasında atandım.
Sanınm gelecek yıl daha çok konser prog-
ramlannın içinegirebileceğim. Orkestrayla
daha çok çalma fırsatı bulunca. problemle-
re de daha yakın olabilirim Yersizlik, pro-
va sayısının azhğı, çalgılar ve nota kütüp-
hanesi başlıca sorunlar gibi gözüküyor.
Her konuda yardıma, çahşmaya hazınm"
şekünde yanıüadı. Sonra "kadın" olmanın
ayncalıgından ve sorunlanndan söz ettik:
"Her konuda ilk olmak zor. İlk kadın şef
olmak, giyim kuşamdan tutun da disipline
kadar değişik geliyor insanlara. Doğal olan
şeyleri siz, kadın olduğunuz için bir kez da-
ha vurgulamalısınız. Sesinızı daha yüksel-
tip kendinizı anlatmalı, kendinize inandır-
malısınız. Üstelik çok ufak tefek bir insa-
nım. Bir de uzun yıllar dışanda olduğum
için şimdi kendi iilkemin sistemine alışma
savaşı veriyorum. Hepsi doğal, geçecek
bunlar."
İnci Özdil için giyim kuşam da orkestra-
nın bir parçası gibi görünmekten öteye gjt-
miyor. "Kıyafetimde erkek-kadın birleş-
meli ve orkestradakilerin renklerinden
farklı olmamalı. Kesinlikle erkeksı değil,
ama topluluktan ayn düşmeyen bir hava
esmeli." Giysilerinin çok şık olduğunu anım-
satıyoruz; "Annem çizdi. Şimdi daha
çağdaş bir şeyler çiziyor. Yine de pantolon
giymeyi düşünmüyorum" dıyor.
Gökmen'in açıklaması
• AA (Izmir) - Devlet Opera ve Balesi
genel müdürü Rengim Gökmen, Kültür
Bakanlığı'nın, insan yaşammı en
derinden etkileyen ve toplumu
şekillendıren işlerin yapıldığı bir bakanhk
olduğunu bildirerek, "Kültür Bakanlığı
da Diyanet İşleri Bakanlığı da toplumun
roaoevi yaşantısını yakından ilgılendıren
kurumlardır.Bu ıki kurumun bütçeleri
farklı olmamalı.en azından eşit
olmabdır'dedi.Gökmen,Refah partisi
genel başkanı Necmettın Erbakan'ın bir
süre önce TBMM'deki
konuşmasında.hükümete.'CSO'runeden
özelJeştirmiyorsunuz?'yolundaki
sorusuna yönelık de şuinlan
söyledi.'Aslında Meclıs'teki bu tartışma
özelleştirrhe değil.özerkleştirme
tartışması olmalıydı.Çünku dünyanın
her yerinde orkestralar ve opera bale gjbi
sanat kurumlan,siyasi.otoritelerden
bağımsız,onlann yönlendirmelennden
uzak.daha özgür bir ortam içinde
çalışırlarken.devletten maddi destek
görürler"
Ulutaş'm sergisi
• Kültür Servisi-Nevın Göker
Uluıaş'ın son dönem reşim çahşmalan
30 marttan başlayarak İş Bankası Par-
makkapı Sanat Galerisi'nde
sergılenecek 1954-60 yıllan arasında
galeride Halil Dikmen.atölyede Cemal
Tollu'nun öğrencisi olarak istanbul
GÜ2el Sanatlar Akademisi Yüksek
Resm Bölümü'ndeeğitimgören
Ulutaş. 1958'de Paris Genç Sanatçılar
Bierali'ne katıldı.
Musica Viva Topluluğu
• kültür Servisi- İstanbul Büyükşehir
Bebdiyesi Cemal Reşit Rey Konser
Sabnu'nda Uluslararası Oda Müziği
Sersi'hde 30 ve 31 mart günlerinde
M ısica Viva Topluluğu'nun konsen
varMoskova Devlet Konservatuan ve
Grtsın Müzik Pedagojısi Enstitüsü
me.unlanndan oluşan toplulukta 23
minsyengörevyapıyor.Topluluğun
şef. \ ıyolonselci Alexander
Ruiin. Rudin müzik arkeoloğu olarak
tannıyor. Konsere solist olarak
katlacak olan soprano Natalia
Creassimova da uluslararası bir sanatçı.
Sanat Günleri
• vültürServisi-İ.Ü.Ö.K.M. Edebiyat
K. uübü sanatçı Tank Günersel'in '36.
Sa:at Yılı'nedeniylebırdızietkinlik
diLenledi. Öğrenci Kültür Merkezi'nin
sen ve Tıyatro Salonu'nda 26 marta
deıdevam edecek
etknliklerçercevesinde bugün saat
15.0'te "Tank Günersel'in Şiin' konulu
b>inçıkoturum düzenlenecek. Oturuma
kouşmacı olarak Gülseli İnal, Sunay
/Vkn, Nur Bulum katılıyor. Saat
16 5'te ise Tank Günersel 'Zaman
Oeen Oy uncak" konulu söyleşının
kouğu olacak.
Çağdaş sanattaTürk-Yıınan buluşması gerçekleşirken
Kültür Servisi-Ondört Türk ve
Yunan çağdaş sanatçıyı biraraya
getiren "Sanat,Texnh" sergisi, 25
mart-18 nisan tarihleri arasında
Mimar Sinan Üniversitesi Resim
ve Heykel Müzesi'nde gerçekleş-
tirilecek. Sponsorluğunu Digital
Equipment, Anadolu Sigorta,
Mas Matbaası. Marshall Boya ve
Vernik Sanayii ile İTÜ Vakfi'nın
üstlendiği sergi, Dimitri Alithi-
nos, Canan Beykal, Selim Birsel,
Ayşe Erkmen, Serhat Kiraz. Niki
Liodaki, Füsun Onur, Oşman,
Aimilia Papaphilippou, İsmail
Saray, Marios Spiliopoulos, Ge-
orge Sfikas,Theodoros ve Theo-
doulos'u biraraya getiriyor. Sergi-
nin yapımcılan Yunan sanat ta-
rihçisi Efı Strousa ve Beral Mad-
ra, sergi ile ilgili sorulanmızı ya-
nıtladılar:
-"Sanat, Texnh" sergisi nasıl oluştu ve bu
14 sanatçıyı biraraya getirme düşüncesı
nasıl doğdu?
BERAL MADRA-Bu sergıye katılan
Türk sanatçılar, daha önce Mimar Sinan
Üniversitesi Resim \e Heykel Müzesi Mü-
dürü Prof.Belkıs Mutlu ile böyle bir sergi
üstüne görüşmüşler. Bu ikı proje birleşti ve
Resim ve Heyke! Müzesi Şeker Ahmet
Paşa Salonu. bahçesı ve Hareket Köş-
kü'nde izleyeceğınız "^anat, Texnh" Yu-
nanca'da "sanat" anlamına aelıvor
Marios Spiliopoulos un \apıtı: "Melisson Mysteria" 1991.
EFI STROUSA-Bu sergi ıçın vurgulan-
ması gereken şe>. ilk kez Turkıye ve Hellen
dünyasından çağdaş sanatçılar ortak bir
sergide karşılaşıyorlar. Açılan her yeni yol
zorluklarla doludur. Bu, belkı de dağlık bir
ulked- yol açmaya çahşmak gibi. Sanatçı-
lann isteği ve gücü, bizim inanamız vardı.
Yeni birdüzlem veyenı bıralan keşfetmek
üzere açılıyordu onlar için. Ancak Beral de
ben de ülkemiz çağdaş sanat ortamındak]
altyapı sorunlannın bilincindeydik. Çağ-
daş sanat alanında. ülkesinın kültürel üre-
tımine kaıkıda bulunmak ısteyen herkes
için sorunlar ortaktır. Bız bu sergide ola-
naklanmız çerçevesinde projeleri gerçek-
leştırmeye çalıştık. İnsanlar, sanat parayla
olmaz, ruhla olur der, ben nıhsuz olmaz
diyorum, ama ruhu da ortaya koymak için
bir takım araçlar gereklıdir, para da bun-
lardan bırisidir. Bu sSrgi kitleye sunulma-
lıydı, resmi bir kuruluş tarafından sahıple-
nılmeliydi, örneğin bir galeride değil de
müzede olmalıvdı.
-öyleyse bulduğunuz mekân. tam aradığı-
nız gibi denilebilır mı?
EFI STROUSA-Resım ve Heykel Müzesi
tanh yüklü bir mekân. Ancak. bu tür ya-
pılar sanatçılar için hem çekjci. hem de
sorunlu. Bu yapıtlar. çağdaş sanat için
kullanılacaksa. bırtakım yeniliklerle do-
natılmalıdır. Günümüz sanaiçılan, çok-
tan geleneksel resim ve heykelin sınırlannı
aştılar; mekânın kültürel ve fıziksel özel-
lıklenyle söyleşen ışler }
r
apıyoriar, bazen
de cüretkâr oluyorlar; duvarlan, tavanlan
yorumluyorlar.
-Böyle geniş kapsamlı bir Türk-Yunan
çağdaş sanat sergisi gerçekleştirmek politik
düzlemde nasıl algılanabilir? Türkiye ile
Yunanistan arasındaki politik ilişkilerin
bu sergiye dolaylı olarak herhangi bir yön-
den etkisi olabilir mi?
BERAL MADRA-Ne olursa olsun, sanat
ve kültür ilişkilen ve bağlantılan, politik
üstü bir olgudur ve etkılenmemelidir. Yu-
nanistan ve Türkiye arasındaki yazın, film,
müzik alanındaki ilişkiler. böylece plastik
sanat alanında da gerçekleşmeli ve olay bü-
tünleşmeli diye düşündük. Öte yandan iki-
mız de Avrupa Birliği kültür kimliği
karşısmda Akdeniz ve çevre ülkelerinin
kimliğinin de öneminin bilincindeyiz ve
birlikten güç doğar inancındayız.
EFI STROUSA- Bızim bir ılışki önerisi
olarak sunduğumuz bu sergi ashnda daha
evrensel bir kültür sorunu için de geçerlı-
dir. Biz, bu sergide, tarihsel nedenlerle bir-
biriyle çekişen iki ülkenin sanat ve kültür
ınsanlannın biraraya gelme istegjni yadsı-
yamayız. Bu teknik ve teknolojik çağda,
herşeyin çok iyi programlandığı çağda. in-
sanın dünyadaki varhğını kanıtlamak için
yaratıalığını kullanmaktan baska çare
yoktur; sanat dünyası ve entelektüel ça-
lışma bızim ayn dünyalanmia birleştina
bir rol üstlenmelidir. Bütün bu girişimin
tinsel yönü budur.
-Böyle bir sergiyi Atina'da da gerçekleştir-
meyi düşünüyor musunuz?
BERAL MADRA-Evet. sergi buradan
sonra Atina'da da gerçekleşecek ama yeri
ve tarihı daha sonra belli olacak. Efı ile bir-
likte bir çalışma yaparak serginin Avrupa'-
da başka başkentlerde gösterilmesini sağ-
lamaya çalışacağız.
-Sergiye katılan 14 sanatçı ile ilgili olarak
neler anlatabilirsiniz bize?
BERAL MADRA- Sergide izleyeceğiniz
Türk sanatçılar yaklaşık 1970 sonlanndan
bu yana, mekân düzenlemeleri, yerleştir-
meler, kavramsai işler üretiyorlar. Bu sa-
natçılann bu >önü de sanat yapıtlannın
yeni felsefeler geliştirmek için ortaya koy-
duklan önerilerinin bir araa olmasıdır.
EFI STROUSA- İkı kıışak arasındaki iliş-
kiler ilginçtir. Sfıkas. Theodoros ve Alithi-
nos 1960'h ve 70'li yıllarda sanat-kültür-
toplum iüşkilerini irdelediler. 80"li yıllarda
dünyamızın içinde bulundugu krizi anlat-
maya calışan post-modernist hareketten
sonra, şimdi bu sergide izleyeceğiniz Lio-
daki, Papaphilippou. Spiliopoulos ve The-
odolous gibi sanatçılar artık öneriler geti-
ren ve geleceğe yönelik düşünceleri belirle-
yen işler üretiyorlar.
istanbul Devlet Tiyatrosu, Aiskhylos'ım oyununu Mustafa Avkıran yönetimindeYıldız Sarayı'nda sahneliyor
24 yüzyü öncesinden gelen bir iiçleme: Oresteia
Oresteia Yazan: Aiskhylos j Çe-
viren: Ebru Sonuç ' Yöneten: Mus-
tafa Avkıran , Oyuncular: İstanbul
Devlet Tiyatrosu oyunculan / Mü-
zik: Melih Özçelik ve Taner Birsel
ı Koregrafı: Sigrid Seberich.
NALAN MANYASLI (İstanbul)- "Bu,
kral evi üzerinden geçen üçüncü
yokedici fırtınaydı. Ilkı, çocukla-
nnı yiyen talihsiz Thyestes'in hik-
yesi. Onu, öldürülen kral izledi,
Agamemhon. Sonra üçüncü gel-
di. Orestes. Kurtancı. Yoksa la-
net mi, desem? Nasıl bitecek bu?
Nerde durulup bitecek bu azgın
uğursuzluk?"
Bu sözler. Yunan trajedisinin kurucusu
olarak kabul edılen Aıskhylos'un (İ.Ö.
525-456), 25 yaşında yazdığı üçlemesi
"Oresteia"nın ıkıncı bölümünün finaline
aıl. Günümüzedek gelen tek Yunan üçle-
mesi olan, bu alanda Devlet Tıyatroları"-
nın da ilk çalışması sayılan "Oresteia",
Yıldız Saravı Tıyatrosu'nda sahneleniyor
bir süredir. "Agamemnon". ""Sunu Taşı-
\anlar" ve "Ömınıdler" başlıklannı taşı-
yan üçlemcyi. Mustafa Avkıran hazırladı.
"Oresteia", konusunu ana katili Ores-
tes'ın cfsanesınden alan bir üçleme İlk bö-
lüm, Pclops'un ölümünden sonra krallığı
cldc ctmek ıçın savaş»ın oğullan Atreus ile
Thyestes'in öyküsünü \e Truva Savaşı'nı
Mustafa Av kıran'ın yönettiği "Oresteia"da İstanbul Devlet Tiyatrosu'ndan 14 oyuncu rol alıyor.
konu alıyor. İkinci bölüm Agamemnon'un
fırtınayı dindirmek için, kızı Iphigenia'yı
kurban etmesini anlatıyor Üçüncü bölüm
ise, Agamemnon ile Klytaımnestra'nın oğ-
!u olan Orestes'in, babasının intikamını al-
mak için annesini öldürmesi, öç tannlan
Ennyesler tarafından rahatsız edilmesi ve
Athena mahkemesinde aklanması üzerine
kurulu. İçdaralması, kaygılı bekleyış ve
korku üzerine bir oyun.
Mustafa Avkıran. bir Yunan efsanesini
Türk ızleyicilere sunarken ortak bir mekân
yaratmış: Akdeniz köyü. Yıldız Sarayı'nın
larihımekânında.dilleri.giysileri.yaşamlan
yalın olan bir köyün insanlan ile karşı
karşıyayız. 24 yüzyıl öncesinden gelen öy-
kü, 14kışidenoiuşankorodasesvecan bu-
luyor.
1983'ten bu yana İstanbul Devlet Tiyat-
rosu kadrosunda bulunan Mustafa Avkı-
ran oyunculuğu janında. yönetmenliğı de
deniyor. Sanatçı. I984'te başladığı yüksek
lısans eğitimini. 1990'da Bakırköy Bclcdi-
yc Tiyatrosu için hazırladığı vc ilk antık
projesi olan Aıskhvlos'ıın "Prometheus "u
ile tamamlarlı A>nı \:! Trab/on Devlet Tı-
yatrosu'nda S.Mıozek'ın "Sığıntılar"
oyununu sahneleyen Avkıran, 1990-91 ti-
yatro sezonunda Theater des Augenblicks
ve Akzent tiyatrolannın daveti üzerine Vi-
yana'da ikinci yönetmen ve oyuncu olarak
çahştı. Avkıran, Aiskhylos'un "Promet-
heus"u ile başlayan ve aynı yazann "Ores-
teia" üçlemesi ile süren, antık dönem yapıt-
lannı seçme ve yönetme nedenini şöyle an-
latıyor:
"Antik dönem yapıtlannı sahnelemem
bilinçli bir seçimle oldu. Ben ve benim ku-
şağımdaki oyuncular, bu döneme ait çok
örnek izleyemedik. Konservatuvarda ho-
calanmızın anlattıklannı biliyoruz yalnız-
ca. Ben Devlet Tiyatrosu kadrosuna girdi-
ğımden bu yana da antik oyun sergilenme-
di. "Antigone", "Troya Savaşı Olmaya-
cak" gibi yeni düzenlemeli oyunlan saymı-
yorum. Bir de Tiyatro Festıvali'nde Attis
Theatre'ı izleme şansım oldu. Onun
dışında bir şey yoktu. Benim, herşeye sıfır-
dan, başından başlama gibi bir alışkanlı-
ğım var. Ritüelle. törenle zorum var. Dit-
ranbos şölenleri ile sorunlanm var, onlan
çözmeye çalışıyorum. Neydi bu insanlan
çılgınlık boyutuna getiren? Bir av olayını
ya da dinsel öyküyü, görsel efekte dönüştü-
ren? Bunu araştınrken 'Prometheus'u keş-
fettim, tarihin ilk başkaldıran insanını, ilk
devrimcisini anlatan oyundu. İnanılmaz,
güçlü bir oyun 'Prometheus'. "Orcsteia",
ondan da güçlü bir yapıt. Kurgusu, kahra-
manlan, koro, tüm bunlar bir araya geldi,
birleşti ve benim antik dünya ile bir bağ.
kurmama neden oldu. Bu bağın adı da çok
açık, atatanmla ılışki kurmak. Ve benden
sonraki kuşaklarla, atalanm arasında bir
köprü oluşturmak."