15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 AHALiK 1992 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER •• • Bilim, siyasaveTUBITAK Kanımca başanlmış en önemli sonuç, TÜBİTAK gibi bir kurumda hiçbir zaman olmaması gereken inanç kutuplaşmasının tamamen yıkılıp yerine tüm dünyada bilim adamını nitelendiren evrensel ölçütlerin egemen kıîınması olmuştur. Prof. Dr. R.KAZIM TÜRKER A. Ü. Tıp Fak. Farmakoloji Anabüim Dalı Başkanı G elişmiş olan ülkelerin başanlannda en önem- li dayanak, bu ülkeleri idare edenlcrin pozitif bilimlere gereken öne- mi vermeleri ve bilimin süzgecınden geçmemiş hiçbir karan uygulamaya koymamalandır. Bu du- rum. gelişme çabasında olan ülkeleri idare edenlerin de gerek sosyal gerekse fen bilimlerindeki gelişmeleri dikkatli bir şekilde izlemelerini ve bilimin dina- mik gelişmesine ayak uydumnalannı zorunlu kılar. Bilimsel gelişmelerin di- namizmine ayak uyduramayan hiçbir toplum uygarlığın ergilerinden (nimet- lerinden) yararlanamaz. Tarihımizde bilime yönelmenin ya- rarlan son yüzyıl süresince büyükleri- miz tarafından anımsatılmış ve bu uğurda çaba sarfedilmiştir. Ne var ki bilgisizlik ve bağnazlığın baskın oldu- ğu toplumumuzda bu önemli olguyu ayakta tutabilecek gücü bulamamışız- dır. Bu durum bilime yönelmiş çok az sayıdaki insanımızın başanlanna ina- nılmaz boyutlarda darbe vurmuştur. Çok iyi niyetlerle kurulmuş ve toplu- mumuzu bilime yöneltmeyi amaç edinmiş birçok kurumumuz zaman aşamasında yozlaşma ile sonuçlan- mışlır. Oysa Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti'ni kurduktan sonra yık- mak ve durdurmak istediei en önde gelen olgu. toplumumuzu bir kanser meiaslazı gibi saran ve bilime yönel- menin en büyük engeli olan bilgisizlik ve bağnazlıktı. Türkiyede bılimi yaymak. sevdir- mek. bilim adamı yetişürmek. bilimsel araştırmaları desteklemek ve ödüllen- dirmek gibi yücc amaçlara yönelik olarak kurulmuş olan TÜBİTÂK.ku- rulduğu günden beri zaman zaman sıyasilerin baskılannda kalmış ve be- lirli dönemlerde amacından saptınl- maya çalışılmıştır. Yasasında bu ku- rumda çahşacak kimselerin nitelikleri- ni belirleyen hükümler olmadığı için bazı dönemlerde kurumun değişik or- ganlarında görev sürdüren ve çoğu ünıversite öğretim üyesi olan bazı kişi- lerin bilimsel ve yönetimsel nitelikleri kamuoyunda tartışma konusu olmuş- tur. Kendini zaman aşamasında yenı- lemesi gerekirken yine hatalı toplum- sal alışkanlıklanmız nedeniyle bazı dönemlerde siyasal görüş ve inanışla- nn kutuplandığj bir kurum haline gel- miştir. 1987-1990 yıllan arasında bu yüce kurum inanılması gûç bir yara al- mış. ancak bu hatalı durumun aynms- na vanlarak 1990 yılı başlangıcında durdurulmuştur. Bu sıradaki geçerli yasa uyannca kurumun başkanlığına aianan Prof. Dr. Kemal Gürüz'ün ne- ler yapabileceği kamuoyunda dikkatle izlenmiş ve kısa bir sürede inanılması güç olumlu değişiklikleri herkes gör- müştür. K.anımca başanlmış en önem- li sonuç. TÜBİTAK gibi bir kurumda hiçbir zaman olmaması gereken inanç kutuplaşmasının tamamen yıkılıp ye- rine tüm dünyada bilim adamını nite- lendiren evrensel ölçütlerin egemen kıhnması olmuştur. Bu ölçütler dikka- te ahnarak çok kısa bir dönemde ülke- mizin en seçkin araştınalanna kuru- mun değişik organlannda görev veril- miştir. Kuşkusuz ülkemizdeki aynı nitelikteki değerli bilim adamlanmız da zaman aşamasında. kurumun bu organlannda görev alacaklardır. Çün- kü dayanağı evrensel bilim olan böyle- si bir kurumda başka bir uygulama olamazdı. Prof. Gürüz'ün bu seçimle- rinde kişilerin siyasal ve dünya görüş- leri kesinlıkleetkiliolmamıştır. Bunun en yakın tanığıyım. Gruplara seçilen bilim adamlanna. üniversitelerde pek çok örneğine tanık olduğumuz doku- nulmazlık anlamına gelmeyen özerk- lık verilmiştir. Proje başvurulan son derece dikkatle incelenmiş. kurumda çalışmayan değerli bilim adamlanmı- zın da danışmanhklanna dayanılarak desteklenmiş ya da reddedilmişıir. Hiçbir zaman kışısel yakınlık ve tanı- şıklığa dayanılarak proje desteklen- mesi olmamış. kurumun en yetkili başkan ya da yardımcılanndan böyle- si bir öneri gelmemiştir. TÜBİTAK'ın geçmjşınde, bu kurumca desteklenmiş her türlü araştırma araç ve gereçleri karşılanmış. fakat başanlı olamadığı için kurumca iptal edilmiş projelerin sayısı az değildir. Önceki dönemlerde iptal edilen projelerin demirbaş ekip- manlan. (ki bunlar TÜBİTAK'ın ma- lıdır) hiçbir zaman aranıp sorulma- mıştır. Tüm bu aksaklıklar son yeni dönemde ısrarla üzerine gjdilen konu- lar olmuştur. Bu son dönemin takdir edilecek en önemli başanlanndan biri de başka- nın çok yerinde bulduğum girişimle- riyle Devlet Planlama Teşkilatı'na (DPT) verilen projelerin TÜBİTAK'- ın ilgili gruplannca bilimin süzgecin- den geçirilmesi olayıdır. Aralannda kendi meslektaşlanmın da bulundu- ğu. kişisel ilişkilerle DPT'den bir say- falık yazı ile proje almış. fakat hiçbir şey yapmamışlann sayılan azımsan- mayacak boyutlardadır. Bu uygula- malar geçmişte bazı kurumlann alet mezarlığı haline gelmesine neden ol- muştur. TÜBİTAK'ın bu son girişimi ve uygulaması inanılmaz boyutlarda tepki ile karşılanmıştır. Çünkü yine kültürümüzden gelen bir saplantımız- la biz almayı çok seven, fakat hesap vermekten kaçınan bir toplumuz. Bi- lim bunu kabul edemez. Ama siyaset adamı böyle bir uygulamayı yanlış da olsa zaman zaman kabullenebilir. Devlet malını en verimli şekilde kul- lanmak ve ona sahip çıkmak bilim adamının ödün vermediği olgulardır. Tüm bu aksaklıklann giderildiği, devlet malına sahip çıkıldığı, bilimsel üretimin arttınlması için her türlü ön- lemin alındığı ve bilimsel üretime yakı- şır olduğu değenn veriidiği bir dönem- de. en üst idari kademede yapılan bu sürpriz değişikliğin nedenini anlamak olanakh değildir. Böylesi bir uygula- ma, kurumda çalışan tüm bilim adam- lanru inanılmaz boyutlarda üzmüş ve karamsarbğa itmiştir. Son karar orga- nı niteliğinde olan TÜBİTAK Yöne- tim Kurulu'nun bazı uygulamalan tartışma konusu olmuştur. Bu durum, kurulun oluşturulmasındaki evrensel bilimsel ölçütlerin dikkate alınmadan siyasal iktidann takdir hakkına bıra- kılmasından kaynaklanmıştır. Yapıla- cak bazı yasal değişikliklerle böylesi bir hatanın giderilmesi her zaman ola- sıdır. Bilim evrenseldir. Gerçek bilim ada- mı dünyanın neresinde olursa olsun, çalışmalan. üstün düzeyde yayınlan. bilimsel ürünleri ve yönetimsel yetene- ği ile ülkesinin en iyi temsilcisidir; öbür bilim adamlan ile kolayca anlaşır. iliş- kilerinde inanış ve görüş farklannı kesinlikle unutur. Bu bağlamda TÜ- BİTAK'ın kurulduğu günden beri ge- çirdiğj evreleri dikkate aldığımızda, objektivitenın ödün verilmeden uygu- landığı dönem kesinlikle 1990 sonrası- dır. Böylesi olumlu gelişme gösteren kurumun, tüm bu gelişmelerin sağlan- masında en büyük paya sahip başka- nmın istifaya zorunlu kılınmasının nedenini bilmek herkesin hakkıdır. Gelecek dönemde. TÜ BİTAK'ın en alttan en üst düzeydeki organlanna kadar oluşturulacak yapılanmasında evrensel bilimsel ölçütlerin egemen lu- lınması ve siyasal iktidarlann bu yûce kurumda bir daha takdir hakkı kulla- namamalan en içten gelen dileğimiz- dir. ARADABIR Dr. ALPASLA.N BERKTAY Galile'yi Affetmek... Kilise. Galile'yi, işlediği suçtan ötürü, 350 yıl sonra af- fetmiş! "Dünya dönüyor!" demiş. bu yıkıcı düşünceleriy- le kurulu düzeni altüst etmiş, fincancı katırlarını ürküt- müştü Galile. Kilise "inanın!" diyordu, Galile ise "Düşünün!" Galile, bilinmeyeni bilmeye, bulmayaçalışıyordu. Kilise ise bi- linmeyene sırtını dayayıp otorite kuruyordu. O gün bu- gün, bu durumu değişmedi. Engisizyon günümüzde de gündemde. "Düşünmeyin! İnanın!" diyenlerin, uygarlığımıza ne katkıları oldu? 350 yıl sonra, güneşi balçıkla sıvayabildiler mi? Akıldan bü- yük erdem olmadığmı anlamak için, aklı çelmelemeye çalışanlann Galile ile hesaplaşmalarında düştükleri şu duruma bakmak yeter.. Onlar da tarihin bambaşka bir galerisinde.. Geçen akşam TV'de Spencer Tracy'nin bir filmi vardı. •ji92Q'lerde bir Amerikan kasabasında geçen gerçek bir .olay.. Öğrencilerine Darwinizmi öğreten biröğretmenin /başına gelenleri anlatıyordu. Tanrıya karşı geliyor diye Darvvin'e ateş püskürüyordu Kilise. Görülen davanın adı da "Maymun Davası".. Tam da bu filmden sonra gazete- lerde bir haber çıktı: Maymunların konuştukları anlaşıl- mış! Atlanta'daki Yerkes Primat Merkezi'nde, maymun- ların dili üzerindeyirmi yıldır çalışan bilim adamlan, her maymun topluluğunun ayrı bir lençesi olduğunu da sap- tıyorlar. California Üniversitesi'nden Peter Marler de, "Insandan başka hiçbir canlının başka bir dili öğrene- meyeceği sanıhrken, maymunların çeşitli lehçeler öğ- rendiklerini görünce düşüncemizi değiştirdik diyor. Maymunların konuşmaları çözülürse, insanların konuş- maya nasıl başladıkları da önemli ölçüde aydınlanacak! Kilisenin Darvvin'i de affedebilmesi için, maymunun dili- nin çözülüp. "Maymun Davası"nda tanıklık yapabilece- ği günleri mi beklemek gerekecek? Engizisyon. yalnız Kilise'de değil; engizisyonun yaşa- ma geçirilişinden 7-8 yüzyıl sonra "laik" devlet yapıyor burada aynı işleri. (Laik olmayan devlet nasıl oluyor acaba?) Darwİn'i dışlayıp, insanı Hazreti Âdem'in ka- burgasından çıkartan, imam-hatip okullarından kayma- kam, vali, emniyet müdürü, savcı, yargıç. hekim, okul müdürü çıkartan "laik" milli eğitim bakanları gördük. "Hayatta en hakiki mürşit, bilimdir!" diyen aydınlıksava- şımcılarının içlerini boşaltıp, partisine üye olarak yakış- tırmaya kalkışan "Şeriatçı-Atatürkçü'leri görmekteyiz. Kilisenin idealist "felsefe'si, kasaba kurnazlığıyla yü- rütülüyor burada. İslam şûrası toplanacak, Kur'an bilim- sel olarak tartışılacak. Bu arada, her imama bir araba, herimamaçiftanahtar.. Bunlarımüjdeliyor"laik"devle- tin din işlerinden sorumlu "laik" devlet bakanı! Çünkü toplumu eğitiyorlarmış din adamları! Ya düşündükleri için öldürülen, katilleri de hâlâ bulunamayan bizim engi- zisyon kurbanları... Aksoy'lar, Üçok'lar, Emeç'ler.Turan Dursun'lar?.. Ey Kilise babaları! Ateşin üzerinde cayır cayır yaktığı- nız, ateşinde ısındığınız Bruno'yu pozitif bilimin, mater- yalist düşüncenin öbür temel taşlarını -Marx'ıyla, En- gels'iyle. Freud'u, Darvvin'i ile- bundan kaç yüzyıl sonra keşfedecek ve affedeceksiniz? Alçakgönüllülükten söz edersiniz; bu defalık olsun, bağışlamayı bir yana bırakıp. Gâlilenin önünde dizçökerek bu kez kendi gü- nahlarınızı çıkarmayı hiç düşünür müsünüz? Zafer, akiı ve insanı küçültenlerin, köleleştirenlerin değil, yüceltenlerin olacaktır! TARTIŞMA OKURLARDAN 'Kentlilen birleşin' oayın Sezer Çakıcı. "Artık ezilen kentlidir" başlıklı yazıma karşı yazdıgınız 11 Aralık I992tarihli"cevabi"metninizi okudum. Ancak bu tepkiye neden gerek duyduğunuzu anlayamadım. Bence aramızdâ kentsel duyarlılık açısından bir fark yok. Benimkisi sadece bir daktilo sayfasına sığabilecek ve konu sının belli olan (gürültü yapan satıcılar)bir yaa idi. Şunu merak ediyorum; "Burjuvazi"ye çatınca daha çok. "Köylü-Lumpen"e çatınca daha mı az solcu oluyoruz? Bence sokağımda beni rahatsız eden "Patates/soğan" satıcısı ile şehrimde beni çileden çıkaran Park Otel gibi bir hengâmeyi yapanlar arasında niteliksel değil, ancak niceliksel bir fark olabilir. Bir konuda haklısınız. Evet. öfke doluyum. Onun için bırakın da bu entellektüel vakit öldürmeleri. biz tüm kent duygusu ve geleneğine sahip insanlar. panel gevezelikleri ve boşa giden imza toplamalar dışında bunlara karşı ne yapabiliriz onlan tartışalım. Bir kere daha. kendi kentimizde ezilmemek, onurlu ve uyum içinde yaşamak için kent düşmanı tüm kesimlere karşı. "kentliler birleşin!" Şükrii Velioğlu Istanbul Insaf ve özel yetenek gerekir!..ündelik bir gazetedc fıkra -yazarlığı yapan ve2. Cumhuriyetin Turgut Özal'dan sonraki en şehvetli amigosu bir zat. geçenlerde gene birşeylergevelemiş. Adını ve gazetesini yazmıyorum. Zira bir başka yazısında, kendi gibi düşünmeyenleri alçaklıkla ve alçakça yalan söy lemekle ithamedecek kadar düzeyini düşüren bu zata yanıt olarak yazmıyorum bunlan. Amaam bir zihniyeti ve sapık bir tutkunun, insanlan nerelere kadar sürükleyebilecegini sergilemek. Yazanmız söz konusu fıkrada, Türk devletinin zaaflannı kendince sergiledikten sonra; bunun nedenlerini sıralıyor. İlk neden; "...çünkü "askerler" tarafından demokrasiyi ve halkı reddederek kurulmuştur"... Birdoğrudanyolaçıkarakbu kadar yanhşlara ulaşmak için özel yeıenek gerekir. Aslında bunun yanıtını değerli dostum Bülent Tanör vcrmcliydi. Zira benim bundan birsüreönceyayımlanan "Devleti Askerler Kurar" başlıklı yazıma. Cumhuriyet'in "Tartışma" köşesinde yazdığı biryanıtta; diğerdevletleri konu dışı lutarak, Türkiye Cumhuriyeti'ni sivillerin kurduğunu iddia ve kendince ispatetmişti. Tabii yanıtımı o gün yolladım ama, taşra baskısında yayımlanan "Tartışma" köşesi. Istanbul baskısında ilan kurbanı olmuş. Bir daha da yayımlanmadı. Neyse'zaten konumuzbu değil. Yazanmızın cümlesinin başlangıcı doğrudur. Türkiye Cumhunyeti askerler tarafından kurulmuştur. Ama hırçın yazanmıan deyişi ile, "demokrasiyi ve halkı reddederek" değil. Böyle bir ifade kullanabilmek için. insanın on paralık tarih bilgisinden yoksun olması yetmez. İnsaf ve ulanma duygulanndan da yoksun olması gerekir. Hangi demokrasiyi reddetmiştir Türkiye Cumhuriyetini kuran kadro? Osmanh împaratorluğu'nun hangi aşamasında "demokrasi" olmuştur? Ankara karşısındaki İstanbul hükümeti mi demokraüktir? Ali Kemal mi, Nemrut Mustafa mı. Vahdettin mi demokratiktir? Kimi dönemlerde zulmü kiiaplara sığmayan Osmanh'yı demokratik saymak. hasta bir ruhun hczeyanlaHndan başka birşey olamaz. Veyüzyıllarca "kul" statüsünde ezilen halkı. "vatandaş" statüsüne kavuşturan cumhuriyeti. "halkı reddetmek"lesuçlamak; hezeyandan da öte. hasta bir ruhun sapık kaleminin üriinü olabilir. Türk devrimi ve bunun sonucu olan Türkiye Cumhuriyeti, Doğunun; emperyalizmin baskısı altında ezilen mazlum halklan için, bir umut ışığı. bir se\inç çığlığı olmuştur. Türk halkının emperyalizme attığı tokadın sesi; Çin'den Hindistan'a. Cezayir'den Türkıstan'a duyulmuş; emperyalist Batının tüm başkentlerini derinden sarsmıştır. Bir yanda;cebinden Mustafa Kemal'in resmini eksik etmeyen Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey'in Ankara'da 29 Ekim törenlerini izlerken heyecandan • : gözyâşlannı tutamadığını düşürfürkerK öte yanda böyle yazılar okuduğum zaman. yürekten üzüntü. utançveacı duyuyorum. İnsanlardaki insaf duygulannı ve sağduyuyu böylesine körleten hırs ve kinin nedenlerini anlamam mümkün olmuyor. Prof.Dr.Toktamış Ateş İstanbul Yabana sözcükkullanma alışkanlığı T oplumumuzda, bir yabancı sözcük kullanma alışkanlığıdır gidiyor...Bu durum hemen hemen moda oldu! Nereye baksak bir yabana işyeri ismi. Herkesin ağzında birkaç yabancı sözcük ve Türkçe yabancı sözcükler kanşımı konuşulan birdil. "Berber" yerine "kuaför". "özlemsel" yerine "nosialjik". "genel kurul" yerine "assamble", "yolu/yöntemi'* yenne "prosedür"... Hemen hepimizde bir yabancı sözcük kullanma, bir yabancı isim kullanma özentisi var. Sanki Türkçe bize az geliyor. Türkçe sözcükler bize yeımiyor. Bugün gelinen bu noktada. basınm ve TV'lerin rolü yadsınamaz. Dilimizin bugün için karşı karşıya kaldığı bu sorunun en büyük yaratıcılan. hiç kuşkusuz ülkemizdeki basın ve TV kuruluşlandır. Yabancı sözcük kullanma hastalığına. TRT'deki maç nakıllen sırasmda da tanık oluyoruz.Maçı anlatan kişi, maç süresince; "marke etti". "demarke vaziyette". "obstrüksiyon". "kontrupiye" gibi maçı dinleyenlerin anlayamayacağı sözcükleri kullanmaktadır. Bu sözcükler yerine. Türkçe karşıhklannm kullanılması maç içindeki gelişmelerin anlaşılması açısından daha doğru bir anlatıtn olacaktır. Türkçenin konuşulmasında ve yaygınlaşmasında, basma, TV kuruluşlanna ve siyasetçilenmıze daha çok görevler düşmektedir. Basın, haber ve yorumlannda Türkçe sözcükler kullanmalı, siyasetçilerimiz de Arapça-Farsça-İngilizce- Fransızca sözcükler yerine Türkçe sözcükleri tercih etmelidir. (Sayın Demirel de, "Binaenaleyh"sözcüğünün yerine Türkçesıni kullansa iyi olacak.) Çağdaşlaşma. önce dilimize sahip çıkmakla olur... Ne>7:at Ç. Tüfekçi Hocam Velidedeoğlu'na armağan S eçkin meslekdaşım, değerli yazar Şayın Gürsel Üstün'ün, "Hocam Velidedeoğlu'na Armağan" başlıklı kitabımı Cumhuriyet okurlanna tanıtan yazısında birşey eksik kalmış. S? vın Üstün bu eksıkliğin nun sınırlı olmasından ileri âini bildirdi. l2Martvel2Eylül fasizmlerinin büyük acılannı çekmiş olan dostlanmın Cumhuriyet okurlannca bilinmesini benden istedikleri bu parça kitabımdaki şu son sözlerdir: "... Bizim yazımızın akademik sorumluluk açısından incelenmesi isteğine gelince, bu memlekette her zaman 'muhbir-i sadıklar'.jurnalciler olmuştur ve akademik sorumluluklar arasında YÖK ve sıkıyönetim yasalanyla 1471er. 1402"likler trajedilerinde görüldüğü üzere meslekten atılmaktan 12 Mart faşizminde hakkımızda "v ur emri" çıkanlıp rehine olarak tutulduğumuz, bu yapıtımızın yüce anısına armağan edildiği rahmeıli hocamız Örd. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun bizzat teşrifıne karşm bızimle görüşme isteğinin reddedildiği askeri hapishanede yatmaya kadar çeşitli sorumluluklan da vardır. Gelgelelim. bütün bunlar. bilimsel araştırmalan. bilimsel gerçeklerin ortaya konulmasını şimdiye dek önleyemediği gibi. bundan sonra da önleyemeyecektir." Sevgili Cumhuriyet okurlanna saygı ile sunuyorum. Prof. Dr. İsmet Sungurbey PENCERE Demokrasi Sıkıntısı... Küreselleşme ya da globalleşme denen bir süreç, bütün dünyada yaşanıyor. Nereden çıktı bu laf? Bir yandan Sovyetler yıkıldı. Doğu Avrupa Batı'ya ka- tıldı. iki Almanya birleşti; öte yandan bilimsel teknolojik devrimin yarattığı iletişim olanakları ulusal sınırları çok- tan aştı; dünya, kapitalizmin tek pazanna dönüştü. 21'inci yüzyıla nasıl girilecek? Tek bir dünyada!.. • Tek bir dünya' dediğimiz zaman, emek-sermaye çe- lişkisi kalkıyor mu? Hayır.. Ya da metropollerle yoksul ülkeler arasındaki çelişki bir kalemde siliniyor mu? Hayır.. Kuzey-Güney çelişkisi?.. Hayır.. Gerçekte tek bir dünya dediğimiz zaman; etnik.dinsel, mezhepsel, smıfsal çelişkilerin birbirine dolandığı kar- maşık bir ortamda kördüğümleşmiş sorunların hiçbiri çözülmüyor; ama, çağdaş uygarlığın evrensel hukuku- nu da kimse dışlayamıyor. O hukukun çalışma yaşamına dönük bölümünü de ILO sözleşmeleri' oluşturuyor. • Nedir ILO? Birleşmiş Milletler'e bağlı "Uluslararası Çalışma ör- gütü" ILO'nun Türkçesidir. ILO'nun kökeni 1919a dayanır, sözleşmeleri evren- seldir, emek-sermaye ilişkilerindeki hukuksal düzeni saptar; bir ülkenin ILO hukukuna ters düşmesi, çağdışı- na kayması demektir. ILO sözleşmeleri "insan hakları sözleşmesi" gibicjir; temel özgürlükleri içerir. Küreselleşme sürecini yaşamıyor muyuz? 'Tek bir dünya1 değil mi amacımız? Koalisyon hükümeti de prog- ramındaki demokratikleşme'yi gerçekleştirmeyolunda ILO sözleşmelerini Meclis'e getirdi, parlamento onayla- dı. • TİSK (Türkiye işveren Sendikaları Konfederasyonu) Başkanı Refik Baydur bu işe çok ktzmış, ILO sözleşme- lerinin benimsenmesinde büyük emeği geçen Çalışma Bakanı MehmetMoğultayadaağırsözlerlesaldırmıştı: "-Sünnetçi!.." Kavga. dün yapılan TİSK genel kurulunda sürdü; Bay- dur, Moğultay'ı yeniden suçladı. Oysa Moğultay'ın yaptığı iş, uygar dünyada benim- senmiş evrensel çalışma yasalarının Meclis'e sunulma- sı için koalisyon hükümetindeçalışmaktan başka birşey değil!. Emek dünyasında insan hakları ve temel özgür- lükleri' onaylamak neden sünnetçi'lik olsun? Demokra- sinin, çağdaşlığın, küreselleşmenin önkoşulu yerine getiriliyor. * Ancak iş dünyasında bir sıkıntı var: Demokrasi sıkıntısı!.. 12 Eylül generallerj işadamının jandarması gibiydiler, 12 Eylül hukuku bu kafayla oluşturuldu. '83 rejimi de bu yolda kuruldu, Özal'a emanetedildi. Şimdi '83 rejimi' aşılıyor.. Peki, Türkiye'de 5 milyon işsiz, 50 milyar dolar dış borç, TOO trilyon lirayt aşkın iç borç, yüzde 60 enflasyon varken ILO sözleşmeleri nasıl uygulanacak? Emekçile- rin demokratik haklan nasıl verilecek.. 'Demokrasi sıkıntısı'bu!.. "" ' ; '' ri1 Refik Baydur, boş yere Moğultay'a kızmasın; çünkü sorun daha kapsamlı ve derin!.. Yoksa işverenlerin bir 12 Eylül'e daha gereksinmeleri mi var? CUMHURİYET KİTAJP KULÜBÜNDEN ARM AĞANLIKİTAPKAMPANYASI. ÜYE OLAN VE OLMAYAN HERKESE, TÜM OKURLARA... 7-31 ARALIK 1992 '»35'e varan indirimler... 150.000- T.L.'ya kadar armağan kilap Cumhuriyet Kitap Kulübü Taksim Mağazarrazda (Isüklal Cad. Zambak Sokak 4/1 Fransız Konsolosluğu yanı) dilediğiniz kitabı seçin, aımağan pakcunizi ve sürpriz hediyenizi alın. Sipariş Tutan 2M.0OO-5M.0M arası $00.00 l-LMO.OM arası tOOO.OOO v« üslü İNDİRİM Üye Elden %25 %30 %35 P T T % 20 % 25 % 30 Üye Ol- mayan %10 %10 %10 Armağan Paketi Tutan 50.000.- T.L. 100.000.- T.L. Ü 150.000 T.L.'llkKIUp veya UBeyoilu 1930 Albümü Öaemli Not: KampanyayaPTTilekaulmakisteyenleriçin mevcut lülaplar listesi Cumhuriyel Kitap Eki'nde yer almakladır. Sipariş tutanm PosU Çeki No.: 666322 (Çağ Pazariama A.Ş.) ye yaürdığınıza iüşlrin fotokopiyi ula^ünn. Kilaplanmzvehedıyepaketinizadresinizegönderilecektir. Cumhuriyet Kitap Kulübü, Çağ Pazariama A.Ş. Istiklal Cad. Zambak Sokak No.: 4/1 Taksim Tö.: 252 38 81-82 Gözlüklü Dövize endeksli balık yiyecegiz artık... Marmara'da balık tükenince Karides, pavurya elini ayağını çekince Işler la-fa la-fa kalınca Ithal malı balık yemek işkence... Bu acı olayın şarkı sözü burada, belgesi Gözlüklü Martı Gazetesi'nde Aylık bilimsel çevre sağhğı gazetesine abone oltnak için Tel.: 246 45 30 - 264 23 87
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle