Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 24KAS.IM1992SAU
OLAYLAR VE GORUŞLER
OğretmeninYeri
KAYAÇETtS Eğitimci
Y
enı bir 24 Kasım"da
"Öğretmenler Günü"n-
deyiz bugiin. Toplu-
mun öğretmeni için uy-
gun gördüğü yerin top-
lumu da, öğretmeni de
rahatsız ettiğini kimse yadsımıyor.
Hemen belirtmeliyiz ki bu noktaya ge-
linmesinde ne oğretmenin ne de öğret-
meni bilinçsızce küçümseyen sokakta-
ki adamın kusuru vardır.
Dilerseniz şu sorulara birlikte yanıt
arayahm:
Oğretmenin aldığı pedagojik for-
masyon ve alan bilgısi yeterli midir?
Çağîmızın gelişmelerine koşut olarak
kendini yenileyebiliyor mu? Gerekti-
ğinde yurt ve dünya sorunlan üzerinde
görüş belirtecek. çağını sorgulayabile-
cek bilgi birikimine sahip midir? İnsan
haklan. laiklik. demokrası gibi in-
sanhğm ortak değerlerini özümseye-
bilmiş midir. bunlan her koşulda sa-
vunabilecek cesareti kendinde bulabi-
liyor mu? Kitapbğmın boyutlan ne-
dir? Kültürel izlence ve etkinlikleri iz-
leme olanağına sahip midir?
Yaak ki bu sorulara olumlu yarut
vermek son dereoe zordur. Çünkü öğ-
retmen gıderek güçleşen yaşam koşul-
lan karşısında ücinci, üçüncü işler
edinmek zorundadır. Bu yüzden mes-
leğine ayırabileceği zaman sırurhdır.
Kendini yenileme olanaklanndan
yoksundur.
Dinlenme. eğlenme ve kültür etkin-
likjerini izleme, öğretmen için lükstür.
Öğretmen, konut. sağlık. çocuk okut-
ma, emeklilik ve benzeri sorunlann
sarmalında cözgesizdir (çaresizdir).
Bir yanda birikim ve yetenekleriyle de-
ğil de siyasal tercihJerle atanmış yöne-
ticiler, bir yanda parasıyla her şeyi
satın alabileceğini sanan veliler ve öte
yanda her şeyi bilen (?) bürokrat ve si-
yasacılar arasında boyuna itilip kakılı-
yor öğretmen.
Sorunlann farklı bir boyutu daha
var: Öğretmen, zaten yaşamdan ko-
puk olan öğretim programJannın sü-
regelen akıl ve bilim dışı düzenlemeler-
le daha da çağdışına düştüğünü üzüle-
rek izlıyor.
Öğretmen yeüştirme konusundaki
yöntemlerin ne çağîmızın gerekleri ve
ne de yurt gerçekleriyle bağdaştığını
görüyor. Mantar biter gibi çoğalan
imam okullanyla, imam-hatiplilere ve
ilahivatçılara sağlanan ayncahkJarla,
devlet eüyle desteklenen gericiliğin egi-
üm kurumlanmızda yol açtığı yıkımı
ve sürüp giden kadrolaşmayı kaygı ile
izliyor. Gelenekçi. baskıcı ve ezberci
bir eğium dizgesinin (sisteminin) ürii-
nü olan eğitim kurumlanmızda ço-
cuklanmızın üretken ve olumlu bir
kimlik geliştirmelerine katkıda bulu-
namamanın ezikliğini duyuyor.
En verimü çağlannı "üniversiteye
hazırlanma" kandırmacasıyla heder
eden ve sonuçta sokakta İcalan yüz
binlerce gencimizin acisını yüreğinin
ta derinliklerinde duyumsuyor.
Ana başlıklarla değinmeye çalıştı-
ğımız oğretmenin toplumdaki yeri ve
buna koşut olarak gelişen sorunlann
kaynağını herkes biliyor. TBMM Plan
ve Bütçe Komisyonu raporuna göre
eğitim harcamalannın GSMH içinde-
ki payı 1990 yılında %2.89 olarak ger-
çekleşmiştir. Peki, Suudi Arabistan,
Libya. Yeni Zelanda ve'-Malezya'da
ne kadar dersiniz? Sıra ıle 10.6,7.5,5.3
ve 6.6. Durum yeterince açık. Burada
%0.26'lık nüfus artışımızın eğitime
aynlan kaynağı nasıl emdiğini anlat-
maya gerek bile \oktur.
Bizde gelenektir: Basından sendika-
lara, üniversitelerden derneklere ka-
dar her türlü baskı gruplanna soluk
aldınlmadığı için siyasal erk.
kaynaklann kullanımında öncelikle-
rin saptanması yetkisini kendi danış-
manlanna bile danışmadan kullanır.
Sonuçta ortaya çıkan tabloya neden
şaşırmalı ki?
Başanlı olanlardan vazgeçtik, lise-
lerimizde ortalama öğrencinin bile öğ-
retmen yetiştiren kurumlan seçmek is-
temeyişi, bütçelerden eğitime ve öğret-
mene aynlan payın sonucudur.
Çağdışı akımlann kolayca yayılma
alaru bulması da, köşedönücülûk feî-
sefesinin bütün değer yargılanmızı yı-
karak yükselişi de, toplumdaki yozkş-
ma ve çürüme de buradan kaynaklanı-
yor. Yaratılmak istenen öğretmen ti-
piyle bırakınız kendı ayaklan üzerinde
durabilen, yetenekleri geliştirilmiş, ya-
ratıcı bir kımlik kazanmış. çağını sor-
gulayabilen genç kuşaklar yetiştirme-
yi; bir zamanlann basmakalıp deyi-
miyle burjuvaziye kravath hızmetçi
bile yetışmez! Yığınlar da çocuklannın
neden başansız olduklanru düşünüp
dururlar.
Bu sistem içinde yetişecek kuşaklar
yann ne paranın dilinden anlarlar ne
makinenin ve ne de toprağın... Belki
istenen de budur. Ama bir gün gelecek
ki, ortada kurtanlabüecek hiçbir şeyin
kalmadığını hep birlikte göreceğiz.
Bizden söylemesi.
Size bir giz (sır) vereyim mi?
Öğretmenler Günü yaklaşırkenki şu
günlerde ve bugûn, çöpçülere imreni-
yorum. Yanhş anlaşılmasın. aldıklan
ücretle bizi ikiye-üçe katladıklanndan
değil: onlann sendikası var, işverenle
toplusözleşme masasına oturup üret-
tikleri üzerine pazarhk yapabiüyorlar
da o yüzden. Yine de bu Öğretmenler
Günü kutlu olsun. Umutsuzluk neye
yarar. Umutlu yaşayaüm.
ARADABIR
SABAHATTİN KÖMÜRCÜOĞLU
Emekli Öğretmen
Öğretmenin Asıl GörevL.
Toplumumuzda öğretmenliğin bir meslek, önemli bir
iş, bir "tanrı sanatı" olduğu fikri gereğince kavranıla-
mamıştır: öğretmenlik, herkesin yapabileceği kolay, sı-
radan bir iş, bir uğraş sayılır.
Bu nedenle, hiçbir okula girememiş, başansız gençle-
re, "hiç olmazsa bir öğretmen olsun" önerisinde bulu-
nulur. Her okur-yazarın öğretmenlik yapabileceği dü-
şüncesiyle, geri kalmış il ve kasabalarımızda, orta dere-
celi okulların boş geçen derslerine, meslekle hiç ilgisi
olmayan, jandarma komutanı, kaymakam, mal müdürü
gibi memurların girip ders verdikleri bilinen gerçekler-
dendir.
öğretmeni, okutan, belleten, kitaptakileri öğrencilere
aktaran bir araç sayanların sayısı umulandan çok daha
fazladır. Şunu iyi bilmelidir ki, öğretmen bir "belletici"
ve öğrencisi de "belleyici" değildir. Bir gazetede şöyle
bir haber vardı: "Parasız yanlı sınavı yapıldı, 37. soru-
nun yanıtı kitapta yok" (öğrenci velilerinin tepkisi böyle
yansıtılıyordu). Sorulan sorunun yanıtının ille de kitapta
olması mı gerekirdi? Aslında bu haber, Türkiyemiz'deki
eğitim ve öğretimin ne acınacak durumda olduğunu çok
açık ve çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır.
İlle de eldeki ders kitabı, baştacı edilecek, öğretmen
aktaracak, dikte ettirecek, çocuk ezberleyecek ve kendi-
sine sorulduğunda da yanıtını verecek... Sonuç olarak
da anlamayan, kendi kendine ortaya bir şey koyamayan
bir kuşak ortaya çıkacaktır. Bir çocuğa birtakım bilgileri
ezberleteceğimize, onu öğrenmeye, araşhrmaya ve dü-
şünmeye sevk edecek tarzda yetiştirmeliyiz. Kitabın
dışında basit bir soru sorulduğunda, "Biz bunu oku-
madık" diye karşımızda taş kesilen gençler yetiştirile-
cekse, bu işte bir yanlışl/k var demektir. öğrenci, eski
bilgilerine dayanarak, kendi alanında düşünüp bir şey-
ler üretebilmelidir. Okullar, kitaplar bize her şeyi öğrete-
mez, ancak öğrenmenin, araştırmanın ve düşünmenin
yollarını gösterebilir.
öğretmenin asıl görevi de öğrencilere "okuma, in-
ceieme, araştırma zevkini aşılamak" ve onların düşün-
me ve yargılama yeteneklerini geliştirmek olmalıdır.
Eğitim ve öğretimde öğretmenin rolü ve işlevi her za-
man ön plandadtr. Öğretmen, örnek kişiliği ve geniş kül-
türüyle öğrenciler üzerinde büyük bir etkisi olan kişidir.
Ders kitaplarıysa ancak bir araçtır. Öğretmen bu araçla
dersi canlandırır, birtakım bilgilerle öğrencilerin ilgileri-
ni yönlendirir, onları düşünmeye, yargılamaya alıştırır
ve bir amaca doğru sürükler götürür. Aslolan da
amaçtır:
lyiyi, doğru ve güzeli bulmaktır.
öğretmen, çok okuyup kendini her gün yenilemeli,
saygınlığını kendi yaratmalı ve korumalıdır. Türk öğret-
meni, çağdışı inanç ve düşüncelerin dışında "inançlı bir
Atatürkçü" olarak yavrularımızı "Atatürk ilkeleri" doğ-
rultusunda eğitmelidir.
Binbir sıkıntı içinde olan öğretmenlerimizden, bu ağır
görevlerini yerine getirmelerini isterken, onlann rahat
geçinebileceklerı olanakları sağlamak da zorunlu sa-
yıfmalıdır.
TARTTŞMA
Ihracatta vergi iadesi
I
lıracatta katma değer
vcrgisi iadesi özü
ıtibari\le\ergi
kaçakçılığını
destekleyen. vergı
kacakçılığınapnm
odcycn bir iade biçîmidir.
İhracatçılariçpnasadan almış
olduklan mallarâ katma değer
vcrgisi ödemekte. bu katma
değer vergisini de ihracat
gcrçekleşukten sonra bağlı
olduklan vergi dairelerinden
eerialmaktadırlar. İhracatçı
rırmalarihraçettikleri mal
bcdclinin en fazla % 12'sı
orunındd katma değer vergisi
iadesi istcyebilmektedirler.
Gcnişçaplı bir araştırma
vapıldığı zaman görülecektır kı
Ihracatçılann büyük bır kısmı
ihraçettikleri mal bedelinin
% 12"si tulannda katma değer
vergisi talebinde bulunmuş, bu
iade taleplerini de bağlı
olduklan yergi dairelerinden
tahsil etmişlerdir. Bu demektir
ki ihracatcilann bü\ ük bır
kısmı sadece katma değer
vergisi iadesinden \ e kur
farklanndan kazanç elde
etmektedirler. Oysa böylesine
bir ticari mantıkla hiçbir
ihracatçı fırma ayakta
duramaz.
Peki nasıl oluyorda
ihracatçılann büyük bir kısmı
katma değer vergisi iadelerini
en iyimseryaklaşımla iki üç
aylık sürede tahsil ettikleri
halde böylesine bir ticari
mantıklaayakta
durabiliyoflar? Bu sorunun
yanıtını bize nav lon fatura
olayı venr. Naylon fatura
piyasada iki biçimdedolaşımını
sürdürmektedir:
1 - Ticari defterlenne kayıt
etmeden belirli maddi çıkar
karşılığında fatura verenler.
2- Ticari defterlenne kayıt
ederek yine maddi çıkar
karşılığında fatura sağlayanlar.
Bu tipîatura verenler genelde
elindeki mallan faturasız satan.
biriken naylon stoklan da
naylon fatura vererek eriten
tüccarlardır.
İhraç ettikleri mal bedelinin
% 12'si oranında iade talebinde
bulunan ihracatçılarya bu tip
riski az -ticari defterlere kayıt
edildıği için- naylon faturayı
kullanmaktayada
ihracatcılanna güvendikleri
zaman gerçek satış değerinin
altında fatura kesmektedirler.
Gerçek satış değerini de.
Özal'ın"Dövizgetirde nasıl
getinrsen getir. Sorgu sual
yok!" yasalannın sağladığı
avantajlarla tahsil
etmektedirler.
Böylece bir taşla birkaç kuş
vurulmaktadevlet naylon
faturaya geri ödenen İcatma
değer vergisiylesoyulmakta
hem de enflasyonun en büyük
nedeni olan vergi kaybı
büyümektedir.
Vergi istisnalannın
kaldınlmasının düşünüldüğü
vera reformunun gündeme
geldiği şu günlerde. Ihracatta
Katma değer vergisi istisnasının
kaidınlması yerinde bir
davranış olacakur. Mal
bedeline katma değer vergisini
ye kân ekleyip satış yapılması
ihracata prestij kazar.dmr...
Hayali ihracatla prestij kaybına
uğrayan ihracatımızın hayali
katma değer vergjsi ıadesfyle
prestij kaybına uğraması bu
düzenlemeyle önlenmiş olur.
Gûnal Gülderen
PENCERE
Özkıyımın oluşmasını önleme—mmmmmmm artişma
' • ı köşesinde(10
• Kasım 1992)
• sözü edilen
• Tntihan
_^L. Önleme
Merkezleri Kurulmalıdır'
düşüncesine. bir başka açıdan
bakmak istiyorum.
İnsanlar neden özkıyım
girişiminde bulunurlar?
Ozkıvim karmaşasına düşmüş
insana yardım edilebilmelı.
Ama öncelikle, insanlan o
duruma getiren nedenlere
eğilrnek daha çözümsel değil
midir?
Adı geçen yazıda. Sayın Faruk
Güçlü. günde 15 özkıyım
girişimi olduğundan söz ediyor.
Bilinenler bunlar.
Bılinmeyenlerle sayı daha çok
olabilir. Nüfus artışına oranlı
olarak daha da artacağı
bellidir.
Sözü. nüfus artış hızına
getirmek istiyorum. Çünkü
bence, toplumun ve insanın
dengesinı bozan en olumsuz
nedenlerden birisi budur.
Özkıyımı önleme merkezlerinin
etkili olacağını sanmıyorum
ben. Nitekim, yazıda da
behrtildiği gibi, denemeler, şu
ya da bu nedenlerle başansız
olmuştur.Çünkü toplum
yapımız o aşamaya gelmemiştir
dana.
Önce toplumun düşün düzeyini
geliştirmek gerekiyor. Bunun
için de. nüfus artış hızını
ayarlarsak, her bireye gerekli
eğitim koşullannı
sağlayabilmek önkoşul değil
midir?
Sözü edilen merkezler olsa bile,
özkıyım saplantısına takılmış
insana. yaşama bağlayıcı bır
yardım verilebileceği kanısında
değilim. Çünkü sorunlanna
çözüm getirilemez. Getirilebilır
mi?
Aynı tarihli gazetede, 'Trafik
kazası değil cinayet: 15 ölü'
başlığıyla verilen ölumler,
özkıyımla aynı kökenden değil
midir? Özkıyımın temelinde
yatan sorunla, trafık
kazalanndaki sorun, temeldeki
yetersizlikten başka nedir?
Temelde özdeş olan ölüm
olaylan, saymakla biter mi
bilmiyorum.
Sağlıklı bireyler ve sağlıklı
toplumun olabilmesi için,
içinde bulunduğumuz yaşama
ve yetişme koşullannı
değiştirmek köklü çözümdür.
Bu nedenle. \erel yönetimlerin.
nüfus aruş hizını dengeye
geürmek için ocakJaracması
sorunun çözümüne ilk adım
olmaz mı?
Şükran Yurdagûl
Ankara
Devletin Parasını
Yiyen Bir Yazar...
ilhami gözlüklerinin altından gülümsüyor. Kır bıyıkfarı-
nın burun altına gelen bölümü sigaradan sararmş. Alt yıl
önce bir yürek vurgunu geçirip hastaneye kaldırılmıştı.
Hekımler dediler ki:
- Sigara yasak!..
Hastaneden çıktı ilhami, fosurfosur içmeyebaşladı.
-Ne yap/yorsun yahu?
Anlatüğına bakılırsa sigaranın tadına doyum olmuyor-
muş, atn ölümü arpadan olsunmuş, hem nasıl olsa öle-
cekmişiz, yaşama boşvermek güzelmiş... _
Kitabmda da aynı felsefe geçerli:
"Şoför argosunda bir laf vardır: Hızlı yaşa, genç öl ki
cesedin yakışıklı olsun... Belki bu kadarı gaddarca bulu-
nabilir. Ama ellisini, altmışını bulmuş bir insanın ölüm-
den korkması ve kaçmasını hiç mi hiç anlayamıyorvz.
İnsan için bu yaşlarda acısız, ağrısız, sızısız ve çekme-
den, çektirmeden pat diye geiebilecek bir ölüm kadar
güzel başka ne olabilir?"
Bu satırları okuduktan sonra yine kapağı çevirdim, İlha-
mi muzip muzip gülümsüyor, dile gelip konuşuyor:
- Gördün mü, pat diye gittim işte...
Kitabın adı: "Demokrasi Diye Diye..."
"MilliyetYayınlan"
llhami'nin yazılarından ve İlhami içinyazılanlardan olu-
şan bir kitap.
•
Bir yazar..
Gazeteci..
Anlatıyor:
"Nâzım Hikmet'ten bir şiir okuduk diye ilk gözaltına
alındığımızda 22 yaşındaydık... 1960 ta 27 Mayıs devrimi
öncesinde Milliyet gazetesine yazdığımız bir haberle or-
duyu isyana teşvik ettiğimiz iddiasıyla ve 17yıl hapis iste-
miyle Genelkurmay Mahkemesi'ne çıkanldığımızda 32
yaşındaydık... 1971 sonrasında 12 Mart darbesinin ardın-
dan, cuntacılık savıyla TCK'nın 146'ncı maddesine göre
idam istemiyle tutuklanıp cezaevlerinden ve Ziverbey
kontrgerilla karargâhından geçerek iki taksitte on iki ay
yattıktan sonra sıkıyönetim mahkemelerinde aklandığı-
mızda 45 yaşındaydık...
12 Eylül 1980 sonrasında ise 51 'inci yaşımızda 22 gün
22 gece Emniyet Müdürlüğü'nde bir tahta sandalye üze-
rinde sürekli oturtularak, ardından Mamak cehennemin-
den, Kafes'ten geçirilerek on dört ay tutuklu kaldıktan,
TCK141 'inci maddesine göre 15 yıla kadar 8 yıl yargılan-
dıktan sonra bir kez daha aklandığımızı öğrendiğimizde
61 yaşındaydık... Bu arada DGM dahil250'den fazla basın
davasından da geçtiğimizi ve hepsinden de aklandığımı-
zı ekleyelim..."
ilhami'nin bu satırlarını da okuduktan sonra yine kitabın
kapağını açtım, bir kez daha baktım..
İlhami gülümsüyor..
•
Niçin?
22 yaşından 61.yaşma kadar al takke ver külah devletle
iç içe yaşayan İlhami, tüm yargılamalardan aklanınca, iş-
kenceler, zindanlar, yitik yıllar yazann yanına kâr kalmış.
Sonunda "hayatının ortağı devlef'e dava açmayı düşün-
müş, bu fikrini şöyle açıklıyor:
"Artık 'benim bu devletle merhabam bile yok' demek
mi daha doğru? Ama o merhaba deseniz de demeseniz
de vergisini almaya, size birtakım yükümlülükler yükle-
meye devam ediyor. O halde en iyisi bu devleti çatır çatır
tazminat ödemeye mahkûm ettirmek..."
Ve sonunda davayı kazanıyor, devleti 10 milyon lirataz-
minat ödemeya mahkûm ettiriyor İlhami, parayı da "çatır
çatır" yiyor.
llhami'nin devletten yediği para bu!..
•
Kitabın kapağına son bir kez baktım, İlhami yine gülüm-
süyor, neden derseniz, bilemem!.. Belki de her iki dünya-
da su gibi aziz ofduğu içindir...
YUZYUZE
Atillâ Dorsay
10.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yayınlan Türkocağı-
Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul
Ödemeii göoderilnıez.
SAYDLIGUNLER
Muzaffer Buyrukçu
10.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yayınlan Türkocağı
Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul
Ödemeii gönderilmez.
ÇIKTI, HER PAZARTESİ BAYİNİZDE
HAFTALIK GENCLIK VE CIZGIROMAN DERGISI
BÜYÜK AİLE BİR ARAYA GELDİ!
Yıllardır büyük bir zevkle izlediğjniz
ülkenin en usta yazar çizerleri
JOKER'DE...
KUŞE
SAYFA
ERGÜN GÜNDÜZ • LATİF DEMİRCİ • GALİP TEKİN • İLBAN ERTEM • NECDET ŞEN
HASAN KAÇAN BAHADIR BARUTER • YALÇIN DİDMAN • ATİLLA ATALAY • KEMAL CAN • MUSA
GÜMÜŞ • RAMİZE ERER • ERDAL BELENLİOGLU • FATİH SOLMAZ • UGUR DURAK • AHMET KESKIN
AKIN ÇAVDARLI • SERDAR ANLAGAN • HAKAN ÇELİK • ABDÜLKADİR ELÇİOĞLU • ERDİL YAŞAROGLU
Artık Jolcer var... Pazartesi bayinizden Joker'i cekin!