06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6EKİM1992SALI OLAYLAR VE GORUŞLER \ 'DıırdıınınÜniversiteyî tnecekVar. M 11 __ Türk yükseköğretim sisteminin tek sorununun rektör seçimi olduğu kanısını Kme{ s t a n û a r m n n K a D u , u l K e m ı . .U n ı v e r s ı t e n ı n t ı a k s e l o l a n a k l a n n ı n y e t e r . yaratan hukumet, bu toz duman arasında fırsatçılık yaparak yenı kurulan 2 ^n d ü n y a i l e b ü t ü n l e ş m e s ı r t e katkı getirecek, sizliği, günümüzde ikili öğretimi fulen /apıhr nin Bakanlar Kunılunca üstlenilmesi, yakın gelecekte her türden yerleşim yerinde, kasaba, köy ve mezralarda yeni fakülte ve yüksekokul görmemize neden olursa, şaşırmamamızgere- kecektir. Hükümet, protokol ve programında, " ev- standartlann kabul gördügü" ülkemi- leci toplumlarda bile kol işçisinden beklenme- yen bir çalışma süresini, beyin emekçisinden istemek ve beklemek, mizah konusu değilse, ciddi bir rahatsızlığın göstergesi anlamına gel- mezmi? Şu gerçeklerin altını çizmekte yarar van - Üniversitenin fıziksel olanaklannın yeter- üniversite ve 2 yüksek teknoloji enstitüsü rektörlerini belirleme yetkisini, Milli Eğitim Bakanı ile Başbakan'a aktanvermiştir. Doç. Dr. MUSTAFA ALTINTAŞ G Ü İİBFİktisat Bölümü Öğretim Vyesi Büyük bir aldatmacaya dayanan, üniversite kavramını ve üniversiter eğitim ve öğretimi çökerten, üniversite öğretim üyeliğini yoz- laştıran YÖK sistemi, varolan hükümet pro- tokolü ve programına karşın varlığını sürdür- mekte, hükümet çağdaş üniversite yaratma senivenini, ortadan kaldırmayı amaçladığı YÖK ile yürütmektedir. YÖK konusunun hemen herkeste bezgin- lik, yarattığının. giderek umursamazlığa ne- den olduğunun bilincinde olmakla birlikte, sorunun asıl sahibi olan kamuoyunu yeni yanlışlar, yeni aldatmalar konusunda uyar- makta yine de yarar görmekteyim. 20 Ekim 1991 seçimlerine kadar 26 kez de- ğişime uğrayan YÖK sistemi, DYP-SHP or- tak hükümet döneminde de dört kez değişik- lik görmüştür. Bu alanda hazırlanmış olan iki değişiklik tasansı da hükümetin ve Meclis'in gündemine önümüzdeki günlerde gelecektir. Hükümet, protokol ve programında sözünü verdiği köklü üniversite reformunu sürekli er- telerken. sistemin içinden çıkılmaz ölçüye va- ran karmaşadan yararlanarak, popülist poli- tikalanna üniversiteyi kurban etmektedir. Bir yanda tabelasmda üniversite yazmasına karşın, lise düzeyinde bile eğitim vermekten uzak kuruluşlar ve bu kuruluşlann mahkûmlan olan gençler kurtanlmayı bekler- ken, öte yanda hükümet, ne ak ne de üst yapısı olan yerlerde, üniversite tabelası taşıya- cak yeni kuruluşlar kurmakta bir sakınca gor- memektedir. Bir gereksinimin, bir insangücü sunum yetersizliğinin sonucu olmayan bu yeni kuruluşlann siyasal amaçlı olduğunun en açık kanıtı, onlara verilen siyasal adlardır: S. Demirel, A. Menderes, C. Bayar, (Manisa ile ne ilgisi varsa) gibi. Hükümet bir yanda "özgür, özerk, mali olanaklan en iyi aşamaya getirilmiş üniversi- teyi Türkiye'ye kazandıracağından" söz edip •'yükseköğretim kurumlannın kendi içlerin- den sectikleri organlan eliyle yönetilmesini sağlayacağına" söz verirken, getirdigi düzen- leme ile seçim sistemini üç aşamalı kılmış, öğ- retim üyelerini, seçimine de fazla itibar edil- meyen, "ön seçici" konuma düşürmüştür. Türk yükseköğretim sisteminin tek sorunu- nun rektör seçimi olduğu kanısını yaratan hü- kümet, bu toz duman arasında fırsatçılık ya- parak yeni kurulan 21 üniversite ve 2 yüksek teknoloji enstitüsü rektörlerini belirleme yet- kisini, Milli Eğitim Bakanı ile Başbakan'a ak- tanvermiştir. Yeni kurulmuş bir üniversitenin gerek yönetsel ve gerekse akademik temelteri- nin atuacağı bu başlangıc döneminde, rektör- lerin MEB ve Başbakan tarafından belirlen- mesi, özerk ve özgür üniversitenin yaratılma- sına nasıl katkıda bulunabilecektir? Şu sıralar rektörlük için kendilerini siyasetçilere beğen- dirme ve onlara hizmet etme yanşına giren kimselerle, bu kurumlar tümü ile yerel politi- kacılann insafına terkedilmiş olmayacaklar mı? Yapılması gereken, bu yeni üniversitele- rin ya gelişmiş bir üniversite ile bağlantısının sağlanması ya da kadrolaşmasının ve kurum- laşmalannın ünwersitelerarası kurulca ger- çekleştirilmesidir. Hükümet, tıpkı önceki YÖK başkanırun fırsatçılığına benzer biçimde, yükseköğretimi düzenleyen, yasa değişikliğinde, kendine yeni olanaklar yaraüa fırsatlan kaçırmamaktadır. 23 üniversite ve yüksek teknoloji enstitüsü ku- ran ve yüzlerce yeni yükseköğretim kurumu açan 3837 sayılı yasanın ek 30. maddesi ile fa- külte ile yüksekokul kurma yetkisini yasa ko- nusu olmaktan çıkartmış ve Bakanlar Kurulu karanna dayandırmıştır. Bu türden bir yetki- özgür, özerk, mali olanaklan en iyi aşamaya biçime sokmuştur. getirilmiş bir üniversite anlayışını TürkiyeVe - öğretim üyeleri, çok yanlış bir biçimde kazandıracağına ilişkin türkü çığınrken, öte özendirilerek, ücretli ders tutsağı haline getiri- yanda yine popülist, siyasal çıkar sağlamayı lerek haftada 30 saate kadar teorik derş yapan amaçlayan, ancak halkın aldaülmasına neden makinelere dönüştürülmüşlerdir. Öğretim olan yeni bir tasansını, büyük bir propaganda üyeleri, gelir düzeylerini yükseltmek için elde desteği ile kamuoyunun önüne getirmiş bu- çanta kent-kent, fakülte-fakülte, yüksekokul- lunmaktadır. Bu, "ikili öğretim ve gece öğreti- yüksekokul gezmekte. günlük gazete bile mi"dir. okuyamamaktadırlar. Ücretli ders sayısını Yine hükümet programmı izlemeyi sür- artırabilmek için bölüm içi ayınmlara gidil- "~l t — "Doğumundan başlayarak her Türk mekte, yapay derslikler, programlar yaratıl-dürelim yurttaşının öğrenim ve eğitimi devletin yü- maktadır. Haftada 30 saat ders yüklenen kümlülüğünde olacak veparasız eğitim esas kimse de bunu araştırma görevlisi eli ile yürüt- kılmacaktır." Parasız eğitimi esas kılmayı amaçlayan bir hükümet, getirdigi bu tasan ile harca bağlanan yükseköğretimle yetinme- mekte, bunun yanında "paralı eğitimi" getir- mektedir. Paralı eğitime gerekçe olarak gösterilen ne- denler ise; yükseköğretime varolan istem baskısı ile yurtdışında öğrenim görme isteği- nin ve yönelrnesinin giderek yaygınlaş- masıdır. Eğitim sisteminin, okuma mahkûmlannı yükseköğretim kurumlan önü- ne yığmaktan başka bir işleve sahip olmadığı mekte, sınavlar bile giderek çoktan seçmeli ve bilgisayarla değerlendirilir biçimde yapılmak- tadır. -İkili ve gece öğretimi için bildirilen konten- janlar -ki sayısı 17-18 bindir- işgücü arzı sıkıntısı çekilen alanlarda olmayıp, iş gücü fazlası olduğundan, "diplomalı işsiz" yetişti- ren alanlardan oluşmaktadır. Yani, ikili ve gece öğretimine, para vererek katılacak öğ- renciler, hem günün yorgunluğunu ve bıkkınlığmı üzerinden atamamış öğretim üye- gerçe| ile yükseköğretiıri kurumlannın nite- lennemahkumolacaklarvehemde 'd.plomah Tik ka'yıplarmın harekete geçirdiği, yurtdışın- i § s | z " l e r sayıana ekleneceklerdir. da öğrenim çırpınışlannı bu yasaya gerekce jlköğretimde, orta öğretimde, olarak göstermenin ne denli gerçekçi olduğu ortadadır. tkili öğretim ve gece öğretimi için ileri sürü- len gerekçelerden ikisi ise üniversiter öğretim- den ve üniversite öğretim üyeliğinden ne ölçü- ikili-üçlü öğretim sistemini düzeltemeyen. nüfusun yansına yakınını bağnnda banndıran kırsal kesim insanını beş yıl boyunca aynı sınıfa ve tek öğretmene mahkûm kılan yetersizlikleri gi- deremeyen, araçtan-gereçten ve hedeften yok- de bihaber kimselerce yönetiliyor olduğumu- »un bir eğitim politıkasını, yapılıyor desinler zu açığa çıkarmaktadır. Tasannm sahibi dıye surduren bir anlayısın yükseköğretimi de ç, C Q a , yenı çetışlemelere sürüklemesının önü alınma- lıdır. Türk yüksek öğretim sisteminde MEB'ye göre üniversite binalan, 4-5 saat dışında boş kalmakta ve üniversite öğretim üyelerinin de 20-22 saatleri boşta gecmekte- varolan örgün, yaygm, açık, özel, ekstern tip- dir. İkili öğretim ve gece öğretimi, fiziksel ola- 'ennın yanına, "ıkıb öğretim" ve "gece öğreti- naklann günde 24 saat doldurulmasına ve öğ- retim üyelerinin de günün 24 saatinde ders vermelerini sağlayacaktır. Böyle bir yaklaşı- ma sahip olmak ve öğretim üyelerini günde 24 mı" benzeri yeni tiplemeler eklemekten kaçınılmahdır. içinden çıkılmaz karmaşalara yeni kar- maşalar ekleme yerine, köklü bir eğitim refor- saat ders verir robotlar olarak algılamak için munun yapılandınlması için ne gerekiyorsa o sanınz Milli Eğitim Bakanı olmak gerek. Kö- yapılmalıdır. PENCERE ARADABIR Prof. Dr. NEDA ARMANER BahPiye Üçok'un Anısına... Evine yollanan bombalı paketin patlamasıyla 6 Ekim 1990 günü kaybettiğimiz aziz arkadaşım Doç. Dr. Bahriye Üçok artık gönüllerde ve düşüncelerde yaşamaktadır. Adı çocuk yuvalarına ve çiçekli parklara verilmektedir. Bu, çağdaş Türk insanının onu unutmayacağını ve unutturma- yacağım gösteren bir vefa göstergesidir. Onun katilleri kendilerinin "islami Hareket" örgütü adına bu cinayetleri işlediklerini duyururken, aslında islama kesinkes aykırı bir eyleme girişmeleriyle bu dine yarar değil, ancak zarar vermişlerdir. Çünkü, onun savaşımı asla dine karşı değil- di. Dini politika aracı yaparak, laik Cumhuriyete düşman planlara karşı, demokratik ye bilimsel bir yol olan söz ve yâzıyla savunuculuk yapmaktı. Üçok, Atatürk'ün düşünce sistemini benimsemiş aydın bir eğitimcidir. Bu görev doğrultusunda, Islam tarihi ve te- olojisindeki inceleme vearaştırmalarının kendisine yükle- diği birikimle laik devlet kavramına ilişkin olarak çağdaş yaşamda dine yorumlar getiriyordu. Ûcok'un inancı şu idi: Bireye ve topluma dengeli bir biçimde önem veren de- mokrasilerde dinin saygın bir yeri olduğu yadsınamaz. Bunun yanında, laik devlet statüsünde yer alan hukuk ve eğitim uygulamalarında vicdan özgürlüğünün bireysel alandan siyasal alana kaydırılmasına da izin verilemez. Başka bir anlatımla iaik devlet, ülke yönetiminde bilimin ve toplumsal gereksemelerin gösterdiği doğrultuda akılcı kuralları temel alan devlettir. Bu kurallar kişisel değil ge- neldir ve toplumsal düzene yöneliktir. Dinsel kurallar ise inanan her kul ile Tanrısı arasındaki ilişkiyi belirler. Işte, vicdan özgürlüğü denilen kavram da kamu düzenini boz- mayan inanç ve ibadet alanındaki bu özgürlüktür. Bahriye Üçok, bu duyarlı dengenin ve sınırın iyi korunmasını, bir takım güncel çıkarlara, görüşlere alet edilmemesi gereği- ni vurguluyordu. Ortaçağ Tarihçisi olarak, insanların başı- na ne felaket gelmişse bunun nedeninin inançtan ötürü değil, çeşitli misyonların kendi yararları için dini kalkan gibi kullanmalarından dolayı ortaya çıktığını iyi biliyordu. Gerek ortaöğretim gerekse üniversite kürsülerinde verdi- ği derslerle o, gençlerimize yararlı olmakla kalmamış, yayınları, televizyondaki konuşmaları, konferans ve pa- nellerdeki açıklamalarıyla gerçek Atatürkçü, çağdaş bir Türk kadını olarak, kendisinden beklenen görevleri yerine getirmiştir. Senatör ve minetvekili olarak parlamentoda bulunurken o, din alanında ciddi bir görüşe sahip olmadıkları halde eğitim ilkelerine ters yaptırımlara yol açan öneri sahipleri- ni uyarırdı. Zira kendisi din ile "irtica"yı birbirine karıştır- mayan düşünce çizgisinden asla ayrılmadı. Bilinçli ya da bilinçsizce bu tür kavram karmaşasına sürükleyen dema- goglara, politikacılara, en yüksek makamda otursalar bile, durumu belirtmek üzere girişimlerde bulunarak dürüst ve cesur bir tutum izlerdi. Bahriye Üçok, denebilir ki: TBMM çatısı altında üzerine and içtiği Cumhuriyetin niteliklerinin korunmasına özen göstermiş, taşıdığı yükümlülükleri ve sorumlulukları titizlikle yerine getirmeye çalışmış ender kişilerden biridir. Atatürkçü düşünce anlayışi içinde, laik- likten ödün verilmesine, örgün ve yaygm din eğitimi alanındaki bozuk düzene, zorunlu din öğretimindeki çok yönlü sorunlara, Öğrenimin Birleştirilmesi (Tevhidi Tedri- sat) yasasına aykırı düşen tutumlara cesaretle değinen Meclis kürsüsündeki konuşmaları, gensoruları bir değer taşır. Gönül isterki tutanaklardaki onun anlatımları, açıkla- maları SHP eliyle bir araya getirilip bastırılarak ileri kuşak- lara aktarılsın. Çünkü Bahriye Üçok'un söz ve önerileri güncelliğini yitirmiş değildir. Bağımsız düşünmede her gün biraz daha bilinçlenen vatandaşların devletine olduğu kadar kendi özbenliğine de sahip çıkması ile Bahriye Üçok'un aziz naaşının ardın- dan unutulmayacak biçimde demokratik bir şahlanış ya- şanmıştır. Bu olgu Bahriye Üçok'un emeklerinin, yorgun- luklarının asla yitirilmiş olmadığının bir göstergesidir. Ru- hun şad olsun aziz arkadaşım. Senin adın her zaman laik Cumhuriyetimizin tüm şehitleriyle birlikte saygıyla anıla- caktır. TÜRK SİGORTACILIĞI'NIN TARTIŞMASIZ LİDERİ Once Kafadaki Kapgaşayı Aşmak Gerek... Anadolu kaynaşıyor... Güneydoğu'da şehit edilen erlerin cenaze törenleri bi- rer gösteriye dönüşüyor... Kan davaları körükleniyor... Kin tohumları ekiliyor... Kimi kalemler, bir yandan Türkçülüğü öte yandan Kürt- çülüğü pompalıyorlar. Anadolu halkını birbirine düşürüp kırdırmak için gerekli oyunu emperyalizm tezgahlıyor. * Emperyalizm deyince doruklardan pompalanan propa- gandayı yineleyenler, hemen karşı çıkacaklardır "- Artık 'Yeni Dünya Düzeni' var; emperyalizm yok; kü- reselleşme sürecindeyiz; yeryüzü tekpazar'a dönüşüyor; sınırlar kalkıyor; Avrupa ya baksana.." Eğer istanbul'da yükselen gökdelenden mavi Boğaz'ı seyrediyorsak, görüş ufkumuz, açılacak yerde daralıyor. Emperyalizm' nedir ki? 'Üçüncü Dünya solculuğu'nun sözcüğü değil mi? Geçti efendim bunlar!.. Sen borsadan, odalardan, modalardan, iş dünyasından haber ver; bizim için yeterlidir. Keşke yeterli olsaydı... • Emperyalizm, Ortadoğu'da petrol kaynaklarını denetliyor, 36'ncı enlemin bekçisidir, Silopi'dedir, Adana dadır, Çekiç Güç'tedir, Saratoga'dadır, işin içindedir, her yöntemi kul- lanıyor; "böl veyönet", emperyalizmin hiç değişmeyenen geçerli silahıdır. Görünen köy kılavuz istemez; Anadolu- daki etnik çelişkileri kullanarak bölgede denetimini sür- dürmekte emperyalizm kararlı... Öyleyse bir yandan Kürtçülüğü körüklemek, öte yandan Türkçülüğü pompalamak, emperyalizmin hizmetine gir- mekten gayrı bir anlam taşıyabilir mi? Türk olmak başka Türkçü olmak başka... Kürt olmak başka Kürtçü olmak başka... Türkçülük 20'nci yüzyılın başında ortaya çıkan 'şovi- nizm'dk. Türkçülüğün çağdaş milliyetçiliği aşan, ırkçılık boyutlarını içeren bir anlamı var. 1923 Devrimi'nden sonra Türkçülüğün dernekleri kapa- tıldı; bütün Türkocağı' şubelerine kilit vuruldu; yerlerine Halkevleri açıldı. Türkçülüğün kuramını oluşturan ve lideri sayılan Ziya Gökalp de cumhuriyetten sonra fikirlerini gözden geçirdi; Türkçülüğü bıraktı. ikinci Dünya Savaşın- da Nazizmin yükselişiyle ırkçılığa dayanan milliyetçilik, Türkiye'de yine güç kazan- " mıştı. Bu kez Ismet Paşa du- ruma el koydu; Hitler Almarv- yası'nın çöküşüyle ırkçılık zaten dış desteğini yitirmişti. Anadolu'da yaşayan her insan -eğer ırkçı değilse- bir gerçeğin altını çizmelidir: - Ne Kürtçüyüm nedeTürk- çüyüm. Eğer insanlarımızın birbiri- ni boğazlamasına çanak tut- mak istemiyorsak, kafamız- dan kavram kargaşasını silip atmalıyız. Bir okurum mektup yazmış; soruyor. "- 'Ne Türkçüyüm ne de Kürtçüyüm' demek, 'ne sağ- cıyım ne solcuyum' demek değil mi?" '[:/' Hayır... Türkçülük de Kürtçülük de "ırkçılık" içeriği taşıdıkların- dan "ne Türkçüyüm ne de Kürtçüyüm" demek, "ne Na- ziyim ne faşistim" demekle eşdeğerli bir yaklaşımdır; çağdışı akımları dışlamak, çağdaş insanın bilincindeki aydınlığın dışavurumudur. Kürt sorununu kanla, kavgay- la, terörle çözmek yerine demokratik yöntemleri sonu- na kadar sınamak, sosyaliz- min ve barışçılığın kaçınıl- maz gereği değil mi!.. Her kim Anadolu'daki etnik çelişkiyi sınıfsal çelişkinin üs- tüne çıkarır, sosyalist değil- dir; her kim, şiddet yöntemle- rini demokratik vöntemlere yeğler, barışçı değildir. Bu ül- kede barışçılık uğruna kırk yıldan beri nice çile çeken, mapushanelerde yatan var; barışçılık hep suç sayıldı, yi- ne mi suç sayılacak?.. Anadolu nun emekçi halkı- nı bütünleştirmeye çalışacak yerde; Türkçülükle, Kürtçü- lükle birbirine kışkırtmaya çalışanlar, emperyalizmin hizmetinde insanlık suçu işli- yorlar. AMVIA DİLEK KURTOĞLU 6.10.1988 VE SEN ARTIK SONSUZUN, BİR UZANTISI OLDUN, ÎNCECİK VE UPUZUN... AYHAN KURTOĞLU Sıgorta sektörünün en büyük kuruluşu Anadolu Hayat, her gün biraz daha büyüyor, gün geçtikçe rakipleri ile arasındaki farkı açıyor. Anadolu Hayaı'ın prira üretimi,1992'nin ilk altı ayında, 348.111.302.250 TL'ye ulaştı. Bu rakam, 1991'in toplam prim üretiminden de fazla. Artık Anadolu Hayat, hem hayat sıgortası alanında hem de diğer sıgorta alanlannda etkinlik gösteren sıgorta şirketleri arasında, en yüksek primi üreten kuruluş. Anadolu Hayat, kendisini sektörün en büyük kuruluşu haline getiren milyonlarca sigortalının güvenine ve desteğine teşekkürii bir borç biliyor. Bu güven ve destek sayesinde Anadolu Hayat, artık yalnızca kendisiyle yanşıyor. Gelecek gelmeden, siz de Anadolu Hayat'a gelin; bu büyük kuruluşun sunduğu benzersiz güvencelerden faydalarun. GENC BİR GRAFİKER. Tasoriamoyı ve uygvlamoyı seven, Onerilerini poylaşmaktan hoşlanaı, QuorkXPress, Raglime, Free Hand pnogromlarrı iyi kulanabilen, İşlerinın tatdpçisi olmoyı becerebilen, Tetris'te 20.000'i oşmamış.. gen^ bir grafiker anyoruz. Genç bir yoyrwi aryorsone, yen26040001 donCemilerıa'. arayn, randevu oln. OZEL BORA SURUCU KURSU ANADOLU HAYAT "Hayat uzmanı" 92.D0NEMKAYITLAM OEVAM EDİTOM Hafta sonu-Hafta içi ve Akşam kurslan devam ediyor Dershane: ÜSKÛOAR: 343 tl «2-319 tt M K0ZYATAĞI-3K47 33 TARABYA m « «
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle