15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EKİM 1992 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Rüşvetin Nedenleri İdari usulün eksikliği, rüşvet alma fiillerinin gelişmesi için çok elverişli bir zemin oluşturmaktadır: şerefii vedürüst vatandaşı rüşvet veren kişi durumuna getiren de büyük ölçüde bu eksikliktir. Prof. Dr. NEVZAT TOROSLl^ Kamu görevlilerinin göre\ lerini yerine geti- rirken işleyebilecekleri en ağır tnllerden biri de. kuşkusuz rüşvet alma fiilidir. Rüşvet fiilleri. sadece kamu görevlileri topluluğunun itiban- nı sarsmakla kalmaz: aynca doğrudan kamu yönetiminin düzenli bir şekilde işleyişini ve iievletin varlığını da tehlikeye koyar. Bu ne- denledir ki bir tür "görev ticareti' olan rüşvet fiilleri. bütiin hukuk düzenleri tarafından ce- zalandmlmaktadır. Buna kar.şın rüşvet ve yolsuzluk fiillerinin son derece yaygın olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak bunların çok az bir kısmı kanıtlanabilmekte ve cezalandmla- bilmektedir. Çünkü bu fiiller. çoğu kez. kapalı kapılar arkasında ve kamu görevlilerine gö- revlerini yerine getirebilçneleri amacıyla veri- len kamusal yetkilerin koruması altında ger- çekleştirilmektedir. Bütün öbür suçlargibi rüşvet de pek çok ve değişik nitelikteki nedenlerden kaynaklan- maktadır. Nitekim başka yolsuzluklar gibi rüşvet de her şeyden önce ölçülmesi mümkün olmayan bir ahlaksal sorundur. Dolayısıyla rüşvet suçunun başlıca nedenlerinden birinin bireysel ve toplumsal ahlaksal bozukluk oldu- ğunda kuşku yoktur. Ancak ahlaksal nedenin incelenmesini ve değerlendirmesini ahlakçıla- ra bırakarak başka bazı nedenler ûzerindedu- racağız. Rüşvet suçunun önemli bir başka nedeni de ekonomiktir; yani kamu görevlilerine sağla- nan gelirin yetersizliğidir. Nitekim kamu gö- revlileri bilincli veözenli bir şekilde devlet için çalışmak, bütün gücünü görnıekte olduğu hizmete özgülemek (tahsis etmek) zorunda- dır. Genellikle bu kişilerin birden fazla kamu görevleri üstlenmeleri, ticari faaliyette bulun- malan, özel kurum ya da kuruluşjann hizme- tine girmeleri yasaklanmıştır. Öte yandan kamu görevlileri üstlendikleri işlevi kendi özel hayatlanna ilişkin davranışlarla tehlikeye dü- şürmemek, bu işlerin önemine uygun bir özel hayat sürmek zorundadırlar. Kamu görevlile- rinin karşı karşıya kaldıkları yükümlülükler, şüphesiz bunlardan ibaret değildir. Daha az önemli olsa bile kamu görevlilerinin özgür- lüklerini sınırlayan başka yükümlülükler de vardir. Bu yükümlülüklerin ve dolayısıyla sınırla- malann gerekli olduğu kuşkusuzdur. Ancak bütün bunlar kamu görevlileri yönünden farklı birdurum yaratmaktadır. Nitekim ka- mu görevlileri. bütün faaliyetlerini görmekte oldukları hizmete özgüleyecek ve kendilerini belli olanaklardan ya da şeylerden yoksun kı- larak devletten sadece çalışmalarının karşılı- ğını değil. aynı zamanda kendilerine empoze edilen sınırlamalann karşılığını da temsil eden bir ücret elde etmeye hak kazanmaktadırlar. Bununla beraber. giderek artan enflasyon ve ekonomik güçlükler nedeniyle devlet bu ge- reksinime yanıt verememektedir. Bugün elde edilen ortalama ücret. kamu görevlisinin gö- rev ine uygun bir sosyal durumda yaşamasına olanak vermekten çok uzaktır. Kolay yol: Rüşvet Kamu görevlilerinin maddi durumu böyle olunca. bunlann yaşamlarını sürdürebilmele- ri için başka çarelere başvurmalann] anlamak kolaydır. Bu çarelerin başında. boş zamanlar- da başka işleryapmak. bu arada özel kurum- larda çalışmak gelir. Ne var ki. bu tür faaliyet- ler amirlerin bilgisine ulaştığında kamu gö- revlileri görevlerini kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bir başka çare ise hileli yollara başvurmaktır. Ancak bu yol geride iz bırakır ve suçun ortaya çıkması her zaman mümkündür. Bu durumda en güvenilir yol rüşvete baş- vurmaktır. Rüşvet büyük maddi avantajlar sağlamanın ötesinde. ortaya çıkması olasıhğı çok az olan bir yoldur. Rüşvetin bir başka nedeni ise idari usulün eksikliğidir. Kamu idaresinin düzenli, objek- tif ve güvenilir bir biçimde işleyebilmesi için belirli ve elverişli bir kısım usullere uyulması zorunludur. Özellikle kişileri etkileyen idari işlemlerin üretilmesi sürecinde idarenin ilgili- lerle yakın temasa geçmesine. onlarla işbirliği yapmasına ve yapılan ve yapılacak olan mua- meleler konusunda onlara bilgi aktarmasına ilişkin usuller büyük önem taşımaktadır. Ül- kemizde söz konusu usuller tek bir yasada sis- tematik birdüzene tabi tutulmamış: bu konıı- daki bazı ilkeler değişik yasal düzenlemelerle ya da Danıştay kararlanyla ortaya konulma- ya çalışılmıştır. Bu yetersiz düzenleme ve dağınıklık idareyeçalışma usullerini belirleme konusunda geniş olanaklar tanınması sonu- cunu doğunmuştur. Böyle birolanak da idare- nin ilgililer karşısındaki davranışlarında çeşit- li olumsuzluklara ve sakmcalara neden ol- maktadır. Bir kere idare eski dönemierin kalmtısı olan otoriter davranıştan kendisini kurtaramamakta ve kendi görüş ve iradesini dayatma cğilimini sürdürmektedir. İdare \ aptığı veyapmayı planladığı muamelelerhu- susunda gizliliği korumaya büyük özen gös- termekte ve dolayısıyla ilgili kişilerle diyalog kurma ve onlara en basit bilgileri aktarma ko- nusunda bile isteksiz davranmaktadır. Yine idare. hangi yönetim biriminin işi yürüttüğü- nü açıklamaktan kaçınmakta ve karar üretme sürecini bir içsel sorun olarak görmekte. bu süreci kapalı kapılar ardında yürütme' alı- şkanlığını devam ettirmektedir. Böylece idare ilgililere hakları konusunda bilgi vermeye. on- ları yayımlanmış genelge ve emirler veya baş- vuru mercii ve süresi yahut ödeme ve diğer edimler konusunda aydınlatmaya gerek duy- mamaktadır. İdarenin bu şekildeki tutum ve anlayışı. çoğu defa idari usulde tutarsızlılara neden olmajcta. bireylerin ve toplumun men- faatlanna ilişkin sorunlann hızlı ve adil bir şe- kilde çözüme ulaştınlmasını sağlayacak temel ilkelerin açık bir şekilde ortaya konulmasını önlemektedir. Bunlar. kamu personelinin ilgi- liler ve karara bağlanacak olaylar hakkmda gerekli bilgilere sahip olmaması ve yetki kar- gaşası ile bırleşince idari mekanizma daha da karmaşık bir hal almakta ve bir kaos durumu ortaya çıkmaktadır. Yurttaşı rüşvetçi yapma... Bu durum. çoğu kez. işlerin uzamasına ya da aynı soruna çelişkili çözümler getirilmesine neden olmakla kalmamakta. ilgilinin hakkını kaybetmesi ya da uğradığı haksızlık için sade- ce tazminat talepetmekleyetinmesi sonucunu da doğurmaktadır. Bütün bunlar. çoğu kez. vatandaşlann sabnnı tüketecek boyutlara varmakta ve vatandaş ya çıkarlanndan vaz- geçmek ya da tatmin olmak için dolambaçlı yollara başvurmak seçenekleriyle karşı karşı- ya kalmaktadır. Genellikle ikinci seçenek ler- cih edilmekte. böylece ya politik etkilere ya da rüşvete başvurulmaktadır. Ancak rüşvet muhtemelen daha emin ve daha ekonomik bir yoldur. Çünkü politik et- kiden yararlanabilmek için çok daha büyük bir maddi karşılık sağlamak gerekmektedir. Vatandaş. kamu görevlisine birçıkarsağlaya- rak ya da bu yolda bir vaatte bulunarak. onun haklı ya da haksız bir işlemle kendi çıkarına hareket etmesini sağlamaktadır. Şu halde ida- ri usulün eksikliği. rüşvet almafiilleriningeliş- mesi için çok elverişli bir zemin oluşturmak- tadır: şerefli ve dürüst vatandaşı rüşvet veren kişi durumuna getiren de büyük ölçüde bu eksikliktir. Rüşvet fiillerinin nedenleri konu- sunda. toplumun bu fiiller karşısındaki tutu- munu da gözardı etmemek gerekir. Ülkemiz- de rüşvet olaylannın çok yaygın olmastna karşın, toplumun çeşitli kesimlerinin tutumu hiç de bu tür fiillerle mücadeleye yönelik de- ğildir. Aydınların tepkisi son derece değişik- tir. Ruhsal duruma göre kızgınlık ya da utanç ya da yılgınlık duyma. tamamen ilgisiz kal- nıak gibi. Ancak bu gıbi tlilcre karşı ol"ke ya da utanç duyankır dalıi durumu kabııllen- ınekte ve tam bir hareketsizliğe siirüklenmek- tedirler. Nitekim ahlaksız bir toplumda ah- laklı kişiler olarak yaşamaya çalışan kimseler. böyle bir ıstırap verici çöküş kaışısında çeşitii baskılann da etkisiyle er ya da geç bu duruma teslim olmaktadırlar. Bu baskılar. meşru is- teklerin ancak gayrimeşru yollarla gerçekleş- lirilebilmesinden. toplumda maddi başannın çok önemli sayılmasına karşın başarısızlığın acımasızca alav konusu edilmesinden ve bu tür olaylara karşı mücadeleden sağlanacak kazancın çok sınırlı olmasından kaynaklan- maktadır. Kuşkusıız bu genel bir tablodur. Bu tablo içinde yine de rüşvet veyolsuzlukla mücadele- ye çalışanlar yok değildir. Hatta bunlardan bazılan bu mücadeleyi büyük bir inatla sür- dürmektedirler. Bununla birlikte çok az şey elde edebilmektedirler. Çünkü bunlar da esas itibanyla yıkmak istedikleri sistemin içinde yer alan ve çoğu kez resmi görevleri nedeniyle susturulan kamu görevlileridir. Durum basın organları ve yazıırlar yönün- den de çok farklı değildir. Herkesin bildiği. fa- kat hiç kimsenin açıkça kabullenmeye cesaret etmediği. ancak nadiren kanıtlanabilen ve ye- terince dikkatli olunmadığında zararlara yol açabilen bir konuda yazmak ya da yayın yap- mak çok zordur. Belki de bu nedenledir ki. günümüzdeki rüşvet ve yolsuzluklar konu- sunda ciddi incelemeler son derece azdır. Ni- tekim üst kademe içindeki rüşvet ve yolsuz- luklar hakkında söylenebilecek şeyler çok dikkatli bir şekilde yapılan bazı genellemeler- den öteye gidememektedir. Zira çok kez hara- ket ve iftira suçlanyla karşı karşıya kalmak tehlikesi söz konusudur. Oysa daha az ayn- calıklılarla ilgili rüşvet ve yolsuzluklar konu- sunda biraz daha özgürce yazılabilmektedir. Sonuç Bir ülkede kamu görevlilerinin zorla çıkar sağlamasının çeşitli yolları vardır. Önemli olan bunun halk tarafmdan nc ölçüde normal ya da makul karşılandığıdır. Eğer halk bu tür taleplere teslim olmuşsa. kendisinin de kamu görevlileri gibi suçlu olduğunu iddia etmek mümkündür. Öte yandan bir kısım yazarlar ve basın- yayın organları. daha az ayncalıklı memur- îann rüşvet fıilerine karşı gösterdikleri tepki- leri. üst düzeydeki memurların ya da ünlü ki- şilerin rüşvet ya da yolsuzluk fiilerine karşı göstermemekte: hatta bu kişileri sav'unma yo- îuna gitmekte ve en başanlı kişiler olarak gös- termeye çalışmaktadırlar. Bu itibaria rüşvet- ten veya yolsuzluktan suçlu olan memurlann ya da politikacılann. temsil ettikleri ya da hiz- metinde olduklan varsayılan kitleye nazaran ancak brtr derece daha fazla sorumlu olduk- lannı söylemek yanlış olmaz. PENCERE ARADA BÎR Dr. MAHMUT TOLON Demırkırat... Artık tarih oldu Demokrat Parti. Şimdi yeniden açıldı. DP kapatıldığında bugünkü nüfusun çoğunluğu daha doğ- mamıştı. Doğal olarak en partizan DP'lilerin kendilerini Türkiye'nin politik merkezi kabul etmek iddiaları bile za- man aşınmasına uğrayarak yok olma sürecinde. Belki genç kuşaktan birisi okur diye şöyle çok fazla ezberlene- cek tarih ve rakamlar vermeden DP olayını kısaca anlatma ve Demirel'e bir öneride bulunma gereğini duydum. Ba- bası Yassıada'da yatmış olan ve dolayısıyla DP ve 1960 ih- tilali konusunda tarafsız olmayan bir kişi olarak... Cumhuriyet kurulduktan sonra CHP ki sırası ile Atatürk, İnönii. Bayar ve sonra yine İnönü'nün idaresi ile hem hü- kümeti, hem devleti ve hem de milleti temsil etti... Atatürk'- ün ölümünden sonra ve özellikle 1940 lardan sonra kalı- plaşmış CHP yönetimine halkın tepkisi giderek arttı. Her türlü hoşnutsuzların birleştiği çatı sonunda DP oldu. 1946 seçimieri, hükümetin müdahalesi ve seçim sonuçlarının tarafsız olmaması gibi bir atmosfer içinde CHP lehine so- nuçladı. 1950 seçimlerinde ise büyük bir çoğunlukla DP, iktidar oldu... CHP den hoşnut olmayan herkesin oyu ile iktidar olan DP içinde her türlü muhalif birleşmişti. Zaten 1950 seçim- ieri öncesi ezanın Arapça okunması gerek CHP, gerek DP tarafından seçim malzemesi yapılmıştı. DP 1950 seçimle- rinin hemen ardından ezanın Arapça okunmasına izin ver- di. Aydınların bir kısmının DP'den kopması, hemen 1950 seçimieri sonrasında ezan ile başlar. DP içinde de ezanın Arapça okunmasına itiraz edenlerin olduğunu gerek rahmetli Samet Ağaoğlu, gerek Mazlum Kayalar. gerekse Celal Bayar ile konuşmalardan bilirim. Daha DP iktidarının ilk yıllarında nispeten muhafazakâr Kemalist bir üslubu olan Bayar ile daha popülist bir üslubu olan Menderes arasında anlayış farkları ortaya çıktı. 1957 seçimlerinden sonra DP, daha ziyade güç odağı içinde yakın çevrelerin etkisi altında olan ve gerek bir kısım asker, gerek bir kesim aydın arasındaki kıpırdamayı doğru değerlendiremeyen bir görüntü içinde idi. Radyo te- keli abartılı bir biçimde iktidar lehine kullanılarak, demok- rasinin işlemeyeceği gibi bir düşüncenin daha da yayı- Imasına yol açtı. DP ilk sivil iktidar idi. 1960 ihtilali Türkiye için şanssızlıklar zincirinin baş- langıcı oldu. Mayısta ihtiial olurken Menderes seçimlere gidilmesi kararını vermişti, ama açıklanma olanağına ka- vuşamayan bu seçimlere gidilemedi... Gidilebilse idi ne olurdu? Ülkede demokrasi nasıl gelişirdi, kestirebilmek artık olası değil. CHP/SHP cephesinde basmı bir süre takip etmeye gay- ret ettikten sonra tamamen kafam karışıp bu konunun ayrıntılarını anlamak istemekten vazgeçtim. Sağ liberaller için ise düz mantık ile bir öneri yapmadan edemeyeceğim: Ingilizce'de Gereğinden fazla reis ve az sayıda Kızılde- rili" olarak tabir edilen durum sağda da mevcut. Aydın Menderes ayrı bir parti kuruyormuş. Nilüfer Gürsoy ve ar- kadaşları (bütün sempatiye rağmen yaş ortalaması hayli- ce bir ekip) DP'yi canlandırıyorlar... Özaİ bir yanda, Yılmaz (DP kökenli bir aileden) öbür yanda... AP, DYP Bilgiç ve ta- bii Demirel... Akıl yolu ile politika yapıldığına ben politik bir aileden gelen kişi olarak her ne kadar pek tanık olmadı isem de yine bir yolu önermekte en azından zarar göremiyorum. Sağ için AP mi DYP ile yoksa ANAP mı her kim ile gibi tartışmaların yapıcı olmayacağı ortadadır. Bunun yerine Başbakan'm herkesi DP çatısı altında toplamaya çağı- rması en kalıcı yol olmaz mı? AP de DYP de ANAP da DP vakumundan doğma partiler değiller mi? Demirel de DP boşluğundan doğan AP baş- kanı olarak politik hayata atılmadı mı? Demirel in bu tip bir oluşumu ve gelişmeyi destekleyip mümkün kılması, hem hırstan arınmış vefa yolu devlet adamı imajına, hem de Türkiye'de liberal sağın geleceğine, müesseseleşmeye bir mesaj olmaz mı? Menderes'in oğlunun DP dışında bir partide olmasının manasını anlayabilmek herhalde güç olur. Olayı birleştire- bilecek tek kaptan Demirel'dir. TART1ŞMA ...Ya Talim Terbiye? Ortalık. gerçekten öylesine kanşmıştır ki bugün düzlüğe çıkabilmek için yazılabilecek çağdaş bir lise felsefe kitabı yeterli olmayabilir tek başına. Dcğerli meşlektaşım Betül Çotuksöken "Felsefe Öğretimi" başlıklı yazısında son derece yerinde bir saptamayla. bugün felsefe olanla olmayanın birbirine kanştı- rılmakta olduğunu söylüyor. Dolayısıyla felsefe alanında (çoğu bilgi alanlannda ol- duğu gibi) kafalann çok kanşık olduğunu. sağlıklı bir felsefe egitimi için belirlemeler yapılması gerektiğini vurguluyor. Söz konusu "kaos'un en güzel örneğini. toplumumuzda felsefe alanında yapılan- lardan sorumlu' olması beklenebilecek kuruluşlar kendi elleriyle veriyorlar. Yap- mayı düşündükleri felsefe toplantılannda felsefenin ne. felsefecinin kim olduğunu. aynca felsefe sorunlarının neler olduğunu bilmiyonnuş ya da bunlar 'bilinemez' şey- lermiş gjbi davranıp bu kavramlann sınır- lannı (belki de o yüce "demokrasi' uğruna) çok geniş tutuyorlar. Böylece sayın Çotuk- söken'in de vurguladığı gibi felsefe olma- yan alanlann felsefeye •yamanabilmeleri" için "yeşıl ışık" yakıp davetiye' çıkartıyor- lar. Bunun altında, felsefe hakkında belki neopozitivist kaynaklı olabileceğini düşün- düğüm ve felsefe çevrelerinde pek yaygın bir fıkir var. Bu da 'felsefenin ne olduğu bir tanımla anlatılamaz' biçiminde dile getiri- lebilir. Bunda kuşkusuz doğruluk payı yok değildir. Ancak buradaki 'bir tanımla" soz- cüğü çoğu zaman gözardı edilmekte, dola- yısıyla felsefenin ne olduğunun bilinemeye- ceğine (yani 'metafizik' olduğuna) ilişkin bir sonuç çıkabilmektedir. Metafıziğe olumsuz bir değer atfeden toplumlarda böylece felsefeye de olumsuz bir değer atfe- dilecektir. Hatta bu olumsuz değer şarkıla- ra dahi yansıyabiliyor. Bilindiği üzere 'Bana Felsefe Yapma' şarkısı şu sıralar pek dinlenmekte. Ortalık, gerçekten öylesine kanşmıştır ki bugün düzlüğe çıkabilmek için yazılabile- cek çağdaş bir lise felsefe kitabı yeterli ol- mayabilir tek başına. Ama doğal ki bu, böyle bir kitaba olan gereksinimin gözardı edilmesi anlamına gelmez. Ülkemizde doğru bilgilerle donanmış 'çağdaş' bir kitabın okullarda okutulabil- mesi Talim ve Terbiye Kurulu'nun iznine bağlıdır. Bu kurulun zihniyeti ise belli- dir. Bu. günümüzde pedagojiİc değeri yad- sınamayacak olan Exupery'nin "Küçük Prens'ini hiç de inandıncı olmayan ve ideo- lojik gerekçelerle yasaklamış bir kuruldur. Bence, sadece felsefe eğitimiyle ilgili ola- rak değil, ama genel olarak her alanın egiti- mi için doğru-düzgün kitap yazmanın yanında ve aynı zamanda, "çağı yakala- mak' ya da "çağ atlamak" sloganlanyla yo- la çıkan politikacılann yapmalan gereken işlerden birisi de milli eğitimimize yarardan çok zarar vermekte olan bu kurulu çağdışı kafalardan ivedilikle anndırmak olmalıdır. Dr. İSMAtL H. DEMİRDÖVEN Türkiye Felsefe Kurunıu Genel Sekreterî KIMDE VARÎ KIRMIZIÜÇGE N ^ ^ YALNIZ VESTEL'DE ÖZEL BORA SÜRÜCÜ KURSU 92.DÖNEMKAYITLARI DEVAM EDtYOM Hafta sonu-Hafta içi ve Akşam kursları devam ediyor Dershane: ÜSKÜDAR: 343 J7 K-3M12 •« K02YATAĞI.3M47» TARABYA »2 « « İLAN KADIKÖY İKİNCİ SULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1992/433 Kadıköy, Acıbadem Cad. No: 99 adresinde ikamet eden Sabiha Zeliha Darga- nın rahatsızlığı nedeni ile ve- sayet altına alınmasına ve kendisine aynı adreste mu- kim oğlu Mehmet Abdurra- him Darga'nın vasi tayin edilmesine karar verildi. İlan olunur. 30.9.1992 Basın: 11356 Anadolu GerçeğL Sabahattin Eyuboğlu ile Maltepe Askeri Tutukevi'nde üç buçuk ay bir koğuşta yattık... Benim için bir onur... YıM971... Eyuboğlu mapusanede kendisine bir uğraş bulmuştu; renkli fırıldaklar yapıyordu; kırmızılı, mavili, sarılı, yeşilli, morlu. pembeli fırıldakları ya sevdiği birisine armağan ediyordu ya da avluda yüksekçe bir yere dikiyordu. Fırıl- daklar rüzgârda fır fır döndükçe, Sabahattin Bey dört du- var arasında neşeleniyordu. Tam bir Anadolu bilgesiydi, Sabahattin Anadolu. Birsö- zünü hiç unutmam: - ilhan, demişti, bir insan yalnız komünistdiye değerlen- dirilemez: insanlığa, uygarlığa bir katkısı var mı, yok mu? Ona bakılır. Gerisi laftır. Zamane sıkıyönetimi Sabahattin Bey'i 'gizli komünist partisi kurmak' suçundan tutuklamıştı. Oysa o dönemler- de. Eyuboğlu ve çevresini sosyalistler azımsarlardı. Bu güzel adamın da örgütle mörgütle hiçbir ilişkisi olamazdı; öylesine bağımsız bir düşün adamıydı ve özgür düşünce- ye öylesine tutkundu ki... Anadoluya sarmıştı Eyuboğlu, geçmişini, geleceğini, toprağını, taşını, denizini, deresini, yöresini, ağacını. kuşu- nu. yaprağını severdi Anadolu nun: her bir lafının başında Anadolu geçerdi. O günlerde bu sevginin nedenlerini ye- terince anladığımı söyleyemem; belki de anlayabilecek düzeyde değildim; insan elbette yurdunu sever; ama, sev- gide bilgelik. bir ayrı aşamadır. Eyuboğlu, Anadolu sevgisini bilgeliğiyle yoğura yoğura, Anadolu'yla bütünleşmişti. • Anadolu'da yaşıyoruz... Bilmerm ki bunun anlamını yeterince algılayabiliyor mu- yuz 7 Aydınlarımız. Edgar Morin ve benzeri yazarlardan okuyup belledikçe, Akdeniz'i seviyorlar; sevgi bilgiden tü- rediği zaman güzelleşiyor; Anadolu'yu da yeterince tanı- yıp. öğrenip, bilip, yeryüzünde ne talihli insanlar olduğu- muzun bilincine varabiliyor muyuz? Maltepe tutukevinin yedi adım eninde, sekiz adım bo- yundaki avlusunda Eyuboğlu hemen gözümün önünegeli- yor: ''- Anadolulu olmak bir talih!.." Nâzım ne demişti: "Dörtnala gelip uzak Asya dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan... Bu memleketbizim..." Halikarnas Balıkçısı'nın başını çektiği ve Sabahattin Eyuboğlu'nun yoğurduğu 'Anadoluculuk' bu toprakların geçmişine geleceğine, altına üstüne, tüm halklarına ve bütün uygarlıklarına sahip çıkmak demektir. Anadolu'da öyle bir kaynak var ki çağımızın insanına hazineler bağışlı- yor; çünkü Edirne'den Kars'a, Sinop'tan Anamur'a kadar uzanan topraklar, altıyla üstüyle bir müze değerindedir; doğasının zenginlikleriyle tarif edilemez; geleceğe doğru beklentileri de saymakla bitmez. • Anadolu'ya Küçük Asya da denir... Çünkü "dörtnala gelip uzak Asya'dan" küçük Asya'ya dönüşmüş bir ülkedir... Anadolu halkının bütün dertleri, davaları, sorunları, he- sapları, çatışmaları, çekişmeleri, tartışmaları Anadolu- nun kapsamında çözülmelidir. Anadolu sözcüğü İsa'dan önce 3'üncü yüzyıla değin uzanıyor; güneşin doğduğu ülke anlamını taşıyor. O gün- lerden bugünlere Anadoludan kimter gelmiş, kimler geç* miş? 20'nci yüzyılda emperyalizm Anadolu'da yaşayanla- rı birbirine kırdırmış ya da kırdırmak için elinden geleni yapmış... Veyapıyor... Ancak Anadolu bir bütündür; coğrafyası da tarihi de bu bütünlüğün içinde anlam kazanabilir; hiçbir güç Anadolu'- yu bölmeye yetmeyecektir. Anadolu'nun bilinci, her türlü siyaset, ideoloji ve devlet gerçeğinin ötesinde, zamanların içinden gelerek halkın belleğine ve sağduyusuna işlemiş- tir. Bu, böyle biline... CUMHURİYET'ten DUYURU \'urt Haberleri Servisimizin çeşitli il ve ilçelerde açık bulunankadrolarınamuhabiralınacaktır. Iigiduyanlann özgeçmişlerini içeren bir mektupla (el yazısı) başvurmalan rica olunur. Başvurulacak il ve ilçeler: AĞRI. ARTVÎN, ARDAHAN. AYDIN. BİLECİK, BAYBL'RT. BİTLİS. ELAZIĞ. ERZİNCAN. ERZURUM. HATAY. KASTAMONU, KIRŞEHİR. KARAMAN.MUŞ.SAKARYA.SİİRT.VAN.IĞDIR. AKŞEHİR. AKYAZI. BAFRA. FATSA, NİZİP. GEMLIK.GERMENCİK.İZNİK.İNEGÖL.KONYA EREĞLf. Bajvııru adresi: Cumhuriyet Gazi'teti, ) urt Haherleri Serrisı Türkocağı Caddesi .\o:S9/4l Cağaloğlujhlanbul İSTANBULBAROSU BAŞKANLIĞI'NDAN 15808 Sicil Sayılı Av. Mustafa Yağmur'un baroya bildir- diği adreslerini terk ettiği. yeni adres bildirmediği anlaşıl- makla. Avukatlık Kanunu'nun 72,'C maddesi gereğince adı baro levhasından 3.9.1992 tarihinde silinmiştir. İlgili kişi. adreslerinde bulunmadığı için bu kayıt silme işlemi kendisine duyurulamamıştır. İlanen tebliğ olunur. İSTANBL L BAROSU BAŞKANLIĞI İZMİR BİRİNCİ ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI'NDAN Esas No: 992/620 E. Davacı Fatma Bakır ve Osman Özkeser vekili tarafından davalı Gökkuşağı S.S. Yapı Koop. aieyhine açılan davanın yapılan açık du- ruşraasında; ikame olunan davalı kooperatifin 18.8.1992 günlü ge- nel kurul karannın iptali talep edilmiş olduğundan dunışma günü olarak tayin edilen 18/11/1992 günü saat 09.30'da itiraz edenler bu- lunduğu takdirde mahkememizde hazjr bulumnalan hususunda key- fıyet ilan olunur. 5.10.1992 Basın: 39337 DHNİZİ SEVENLLRE İLGİNÇ ÖYKÜLER.TEKNİK KONLLAR. AMATÖR RADYO AMATÖR DENİZCİLİK MOTOR VE PERVANE W2^ Scıcfi Yel/^DünvosıEKİM 1992 +r SAYI : 102 Yazışma adresi:Acıbadem Cad.Sakızağacı Kavaktı Sok.Cengiz Apt. D.16 Kadıköy İST. Tel:558 02 64 Faks^58 67 85
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle