Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 EKİM 1992 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Rüşvetin Nedenleri
İdari usulün eksikliği, rüşvet alma fiillerinin gelişmesi için çok elverişli bir
zemin oluşturmaktadır: şerefii vedürüst vatandaşı rüşvet veren kişi
durumuna getiren de büyük ölçüde bu eksikliktir.
Prof. Dr. NEVZAT TOROSLl^
Kamu görevlilerinin göre\ lerini yerine geti-
rirken işleyebilecekleri en ağır tnllerden biri de.
kuşkusuz rüşvet alma fiilidir. Rüşvet fiilleri.
sadece kamu görevlileri topluluğunun itiban-
nı sarsmakla kalmaz: aynca doğrudan kamu
yönetiminin düzenli bir şekilde işleyişini ve
iievletin varlığını da tehlikeye koyar. Bu ne-
denledir ki bir tür "görev ticareti' olan rüşvet
fiilleri. bütiin hukuk düzenleri tarafından ce-
zalandmlmaktadır. Buna kar.şın rüşvet ve
yolsuzluk fiillerinin son derece yaygın olduğu
bilinen bir gerçektir. Ancak bunların çok az
bir kısmı kanıtlanabilmekte ve cezalandmla-
bilmektedir. Çünkü bu fiiller. çoğu kez. kapalı
kapılar arkasında ve kamu görevlilerine gö-
revlerini yerine getirebilçneleri amacıyla veri-
len kamusal yetkilerin koruması altında ger-
çekleştirilmektedir.
Bütün öbür suçlargibi rüşvet de pek çok ve
değişik nitelikteki nedenlerden kaynaklan-
maktadır. Nitekim başka yolsuzluklar gibi
rüşvet de her şeyden önce ölçülmesi mümkün
olmayan bir ahlaksal sorundur. Dolayısıyla
rüşvet suçunun başlıca nedenlerinden birinin
bireysel ve toplumsal ahlaksal bozukluk oldu-
ğunda kuşku yoktur. Ancak ahlaksal nedenin
incelenmesini ve değerlendirmesini ahlakçıla-
ra bırakarak başka bazı nedenler ûzerindedu-
racağız.
Rüşvet suçunun önemli bir başka nedeni de
ekonomiktir; yani kamu görevlilerine sağla-
nan gelirin yetersizliğidir. Nitekim kamu gö-
revlileri bilincli veözenli bir şekilde devlet için
çalışmak, bütün gücünü görnıekte olduğu
hizmete özgülemek (tahsis etmek) zorunda-
dır. Genellikle bu kişilerin birden fazla kamu
görevleri üstlenmeleri, ticari faaliyette bulun-
malan, özel kurum ya da kuruluşjann hizme-
tine girmeleri yasaklanmıştır. Öte yandan
kamu görevlileri üstlendikleri işlevi kendi özel
hayatlanna ilişkin davranışlarla tehlikeye dü-
şürmemek, bu işlerin önemine uygun bir özel
hayat sürmek zorundadırlar. Kamu görevlile-
rinin karşı karşıya kaldıkları yükümlülükler,
şüphesiz bunlardan ibaret değildir. Daha az
önemli olsa bile kamu görevlilerinin özgür-
lüklerini sınırlayan başka yükümlülükler de
vardir.
Bu yükümlülüklerin ve dolayısıyla sınırla-
malann gerekli olduğu kuşkusuzdur. Ancak
bütün bunlar kamu görevlileri yönünden
farklı birdurum yaratmaktadır. Nitekim ka-
mu görevlileri. bütün faaliyetlerini görmekte
oldukları hizmete özgüleyecek ve kendilerini
belli olanaklardan ya da şeylerden yoksun kı-
larak devletten sadece çalışmalarının karşılı-
ğını değil. aynı zamanda kendilerine empoze
edilen sınırlamalann karşılığını da temsil eden
bir ücret elde etmeye hak kazanmaktadırlar.
Bununla beraber. giderek artan enflasyon ve
ekonomik güçlükler nedeniyle devlet bu ge-
reksinime yanıt verememektedir. Bugün elde
edilen ortalama ücret. kamu görevlisinin gö-
rev ine uygun bir sosyal durumda yaşamasına
olanak vermekten çok uzaktır.
Kolay yol: Rüşvet
Kamu görevlilerinin maddi durumu böyle
olunca. bunlann yaşamlarını sürdürebilmele-
ri için başka çarelere başvurmalann] anlamak
kolaydır. Bu çarelerin başında. boş zamanlar-
da başka işleryapmak. bu arada özel kurum-
larda çalışmak gelir. Ne var ki. bu tür faaliyet-
ler amirlerin bilgisine ulaştığında kamu gö-
revlileri görevlerini kaybetmek tehlikesiyle
karşı karşıya kalmaktadırlar. Bir başka çare
ise hileli yollara başvurmaktır. Ancak bu yol
geride iz bırakır ve suçun ortaya çıkması her
zaman mümkündür.
Bu durumda en güvenilir yol rüşvete baş-
vurmaktır. Rüşvet büyük maddi avantajlar
sağlamanın ötesinde. ortaya çıkması olasıhğı
çok az olan bir yoldur.
Rüşvetin bir başka nedeni ise idari usulün
eksikliğidir. Kamu idaresinin düzenli, objek-
tif ve güvenilir bir biçimde işleyebilmesi için
belirli ve elverişli bir kısım usullere uyulması
zorunludur. Özellikle kişileri etkileyen idari
işlemlerin üretilmesi sürecinde idarenin ilgili-
lerle yakın temasa geçmesine. onlarla işbirliği
yapmasına ve yapılan ve yapılacak olan mua-
meleler konusunda onlara bilgi aktarmasına
ilişkin usuller büyük önem taşımaktadır. Ül-
kemizde söz konusu usuller tek bir yasada sis-
tematik birdüzene tabi tutulmamış: bu konıı-
daki bazı ilkeler değişik yasal düzenlemelerle
ya da Danıştay kararlanyla ortaya konulma-
ya çalışılmıştır. Bu yetersiz düzenleme ve
dağınıklık idareyeçalışma usullerini belirleme
konusunda geniş olanaklar tanınması sonu-
cunu doğunmuştur. Böyle birolanak da idare-
nin ilgililer karşısındaki davranışlarında çeşit-
li olumsuzluklara ve sakmcalara neden ol-
maktadır. Bir kere idare eski dönemierin
kalmtısı olan otoriter davranıştan kendisini
kurtaramamakta ve kendi görüş ve iradesini
dayatma cğilimini sürdürmektedir. İdare
\ aptığı veyapmayı planladığı muamelelerhu-
susunda gizliliği korumaya büyük özen gös-
termekte ve dolayısıyla ilgili kişilerle diyalog
kurma ve onlara en basit bilgileri aktarma ko-
nusunda bile isteksiz davranmaktadır. Yine
idare. hangi yönetim biriminin işi yürüttüğü-
nü açıklamaktan kaçınmakta ve karar üretme
sürecini bir içsel sorun olarak görmekte. bu
süreci kapalı kapılar ardında yürütme' alı-
şkanlığını devam ettirmektedir. Böylece idare
ilgililere hakları konusunda bilgi vermeye. on-
ları yayımlanmış genelge ve emirler veya baş-
vuru mercii ve süresi yahut ödeme ve diğer
edimler konusunda aydınlatmaya gerek duy-
mamaktadır. İdarenin bu şekildeki tutum ve
anlayışı. çoğu defa idari usulde tutarsızlılara
neden olmajcta. bireylerin ve toplumun men-
faatlanna ilişkin sorunlann hızlı ve adil bir şe-
kilde çözüme ulaştınlmasını sağlayacak temel
ilkelerin açık bir şekilde ortaya konulmasını
önlemektedir. Bunlar. kamu personelinin ilgi-
liler ve karara bağlanacak olaylar hakkmda
gerekli bilgilere sahip olmaması ve yetki kar-
gaşası ile bırleşince idari mekanizma daha da
karmaşık bir hal almakta ve bir kaos durumu
ortaya çıkmaktadır.
Yurttaşı rüşvetçi yapma...
Bu durum. çoğu kez. işlerin uzamasına ya
da aynı soruna çelişkili çözümler getirilmesine
neden olmakla kalmamakta. ilgilinin hakkını
kaybetmesi ya da uğradığı haksızlık için sade-
ce tazminat talepetmekleyetinmesi sonucunu
da doğurmaktadır. Bütün bunlar. çoğu kez.
vatandaşlann sabnnı tüketecek boyutlara
varmakta ve vatandaş ya çıkarlanndan vaz-
geçmek ya da tatmin olmak için dolambaçlı
yollara başvurmak seçenekleriyle karşı karşı-
ya kalmaktadır. Genellikle ikinci seçenek ler-
cih edilmekte. böylece ya politik etkilere ya da
rüşvete başvurulmaktadır.
Ancak rüşvet muhtemelen daha emin ve
daha ekonomik bir yoldur. Çünkü politik et-
kiden yararlanabilmek için çok daha büyük
bir maddi karşılık sağlamak gerekmektedir.
Vatandaş. kamu görevlisine birçıkarsağlaya-
rak ya da bu yolda bir vaatte bulunarak. onun
haklı ya da haksız bir işlemle kendi çıkarına
hareket etmesini sağlamaktadır. Şu halde ida-
ri usulün eksikliği. rüşvet almafiilleriningeliş-
mesi için çok elverişli bir zemin oluşturmak-
tadır: şerefli ve dürüst vatandaşı rüşvet veren
kişi durumuna getiren de büyük ölçüde bu
eksikliktir. Rüşvet fiillerinin nedenleri konu-
sunda. toplumun bu fiiller karşısındaki tutu-
munu da gözardı etmemek gerekir. Ülkemiz-
de rüşvet olaylannın çok yaygın olmastna
karşın, toplumun çeşitli kesimlerinin tutumu
hiç de bu tür fiillerle mücadeleye yönelik de-
ğildir. Aydınların tepkisi son derece değişik-
tir. Ruhsal duruma göre kızgınlık ya da utanç
ya da yılgınlık duyma. tamamen ilgisiz kal-
nıak gibi. Ancak bu gıbi tlilcre karşı ol"ke ya
da utanç duyankır dalıi durumu kabııllen-
ınekte ve tam bir hareketsizliğe siirüklenmek-
tedirler. Nitekim ahlaksız bir toplumda ah-
laklı kişiler olarak yaşamaya çalışan kimseler.
böyle bir ıstırap verici çöküş kaışısında çeşitii
baskılann da etkisiyle er ya da geç bu duruma
teslim olmaktadırlar. Bu baskılar. meşru is-
teklerin ancak gayrimeşru yollarla gerçekleş-
lirilebilmesinden. toplumda maddi başannın
çok önemli sayılmasına karşın başarısızlığın
acımasızca alav konusu edilmesinden ve bu
tür olaylara karşı mücadeleden sağlanacak
kazancın çok sınırlı olmasından kaynaklan-
maktadır.
Kuşkusıız bu genel bir tablodur. Bu tablo
içinde yine de rüşvet veyolsuzlukla mücadele-
ye çalışanlar yok değildir. Hatta bunlardan
bazılan bu mücadeleyi büyük bir inatla sür-
dürmektedirler. Bununla birlikte çok az şey
elde edebilmektedirler. Çünkü bunlar da esas
itibanyla yıkmak istedikleri sistemin içinde
yer alan ve çoğu kez resmi görevleri nedeniyle
susturulan kamu görevlileridir.
Durum basın organları ve yazıırlar yönün-
den de çok farklı değildir. Herkesin bildiği. fa-
kat hiç kimsenin açıkça kabullenmeye cesaret
etmediği. ancak nadiren kanıtlanabilen ve ye-
terince dikkatli olunmadığında zararlara yol
açabilen bir konuda yazmak ya da yayın yap-
mak çok zordur. Belki de bu nedenledir ki.
günümüzdeki rüşvet ve yolsuzluklar konu-
sunda ciddi incelemeler son derece azdır. Ni-
tekim üst kademe içindeki rüşvet ve yolsuz-
luklar hakkında söylenebilecek şeyler çok
dikkatli bir şekilde yapılan bazı genellemeler-
den öteye gidememektedir. Zira çok kez hara-
ket ve iftira suçlanyla karşı karşıya kalmak
tehlikesi söz konusudur. Oysa daha az ayn-
calıklılarla ilgili rüşvet ve yolsuzluklar konu-
sunda biraz daha özgürce yazılabilmektedir.
Sonuç
Bir ülkede kamu görevlilerinin zorla çıkar
sağlamasının çeşitli yolları vardır. Önemli
olan bunun halk tarafmdan nc ölçüde normal
ya da makul karşılandığıdır. Eğer halk bu tür
taleplere teslim olmuşsa. kendisinin de kamu
görevlileri gibi suçlu olduğunu iddia etmek
mümkündür.
Öte yandan bir kısım yazarlar ve basın-
yayın organları. daha az ayncalıklı memur-
îann rüşvet fıilerine karşı gösterdikleri tepki-
leri. üst düzeydeki memurların ya da ünlü ki-
şilerin rüşvet ya da yolsuzluk fiilerine karşı
göstermemekte: hatta bu kişileri sav'unma yo-
îuna gitmekte ve en başanlı kişiler olarak gös-
termeye çalışmaktadırlar. Bu itibaria rüşvet-
ten veya yolsuzluktan suçlu olan memurlann
ya da politikacılann. temsil ettikleri ya da hiz-
metinde olduklan varsayılan kitleye nazaran
ancak brtr derece daha fazla sorumlu olduk-
lannı söylemek yanlış olmaz.
PENCERE
ARADA BÎR
Dr. MAHMUT TOLON
Demırkırat...
Artık tarih oldu Demokrat Parti. Şimdi yeniden açıldı. DP
kapatıldığında bugünkü nüfusun çoğunluğu daha doğ-
mamıştı. Doğal olarak en partizan DP'lilerin kendilerini
Türkiye'nin politik merkezi kabul etmek iddiaları bile za-
man aşınmasına uğrayarak yok olma sürecinde. Belki
genç kuşaktan birisi okur diye şöyle çok fazla ezberlene-
cek tarih ve rakamlar vermeden DP olayını kısaca anlatma
ve Demirel'e bir öneride bulunma gereğini duydum. Ba-
bası Yassıada'da yatmış olan ve dolayısıyla DP ve 1960 ih-
tilali konusunda tarafsız olmayan bir kişi olarak...
Cumhuriyet kurulduktan sonra CHP ki sırası ile Atatürk,
İnönii. Bayar ve sonra yine İnönü'nün idaresi ile hem hü-
kümeti, hem devleti ve hem de milleti temsil etti... Atatürk'-
ün ölümünden sonra ve özellikle 1940 lardan sonra kalı-
plaşmış CHP yönetimine halkın tepkisi giderek arttı. Her
türlü hoşnutsuzların birleştiği çatı sonunda DP oldu. 1946
seçimieri, hükümetin müdahalesi ve seçim sonuçlarının
tarafsız olmaması gibi bir atmosfer içinde CHP lehine so-
nuçladı. 1950 seçimlerinde ise büyük bir çoğunlukla DP,
iktidar oldu...
CHP den hoşnut olmayan herkesin oyu ile iktidar olan
DP içinde her türlü muhalif birleşmişti. Zaten 1950 seçim-
ieri öncesi ezanın Arapça okunması gerek CHP, gerek DP
tarafından seçim malzemesi yapılmıştı. DP 1950 seçimle-
rinin hemen ardından ezanın Arapça okunmasına izin ver-
di. Aydınların bir kısmının DP'den kopması, hemen 1950
seçimieri sonrasında ezan ile başlar.
DP içinde de ezanın Arapça okunmasına itiraz edenlerin
olduğunu gerek rahmetli Samet Ağaoğlu, gerek Mazlum
Kayalar. gerekse Celal Bayar ile konuşmalardan bilirim.
Daha DP iktidarının ilk yıllarında nispeten muhafazakâr
Kemalist bir üslubu olan Bayar ile daha popülist bir üslubu
olan Menderes arasında anlayış farkları ortaya çıktı.
1957 seçimlerinden sonra DP, daha ziyade güç odağı
içinde yakın çevrelerin etkisi altında olan ve gerek bir
kısım asker, gerek bir kesim aydın arasındaki kıpırdamayı
doğru değerlendiremeyen bir görüntü içinde idi. Radyo te-
keli abartılı bir biçimde iktidar lehine kullanılarak, demok-
rasinin işlemeyeceği gibi bir düşüncenin daha da yayı-
Imasına yol açtı. DP ilk sivil iktidar idi.
1960 ihtilali Türkiye için şanssızlıklar zincirinin baş-
langıcı oldu. Mayısta ihtiial olurken Menderes seçimlere
gidilmesi kararını vermişti, ama açıklanma olanağına ka-
vuşamayan bu seçimlere gidilemedi... Gidilebilse idi ne
olurdu? Ülkede demokrasi nasıl gelişirdi, kestirebilmek
artık olası değil.
CHP/SHP cephesinde basmı bir süre takip etmeye gay-
ret ettikten sonra tamamen kafam karışıp bu konunun
ayrıntılarını anlamak istemekten vazgeçtim. Sağ liberaller
için ise düz mantık ile bir öneri yapmadan edemeyeceğim:
Ingilizce'de Gereğinden fazla reis ve az sayıda Kızılde-
rili" olarak tabir edilen durum sağda da mevcut. Aydın
Menderes ayrı bir parti kuruyormuş. Nilüfer Gürsoy ve ar-
kadaşları (bütün sempatiye rağmen yaş ortalaması hayli-
ce bir ekip) DP'yi canlandırıyorlar... Özaİ bir yanda, Yılmaz
(DP kökenli bir aileden) öbür yanda... AP, DYP Bilgiç ve ta-
bii Demirel...
Akıl yolu ile politika yapıldığına ben politik bir aileden
gelen kişi olarak her ne kadar pek tanık olmadı isem de
yine bir yolu önermekte en azından zarar göremiyorum.
Sağ için AP mi DYP ile yoksa ANAP mı her kim ile gibi
tartışmaların yapıcı olmayacağı ortadadır. Bunun yerine
Başbakan'm herkesi DP çatısı altında toplamaya çağı-
rması en kalıcı yol olmaz mı?
AP de DYP de ANAP da DP vakumundan doğma partiler
değiller mi? Demirel de DP boşluğundan doğan AP baş-
kanı olarak politik hayata atılmadı mı? Demirel in bu tip bir
oluşumu ve gelişmeyi destekleyip mümkün kılması, hem
hırstan arınmış vefa yolu devlet adamı imajına, hem de
Türkiye'de liberal sağın geleceğine, müesseseleşmeye
bir mesaj olmaz mı?
Menderes'in oğlunun DP dışında bir partide olmasının
manasını anlayabilmek herhalde güç olur. Olayı birleştire-
bilecek tek kaptan Demirel'dir.
TART1ŞMA
...Ya Talim Terbiye?
Ortalık. gerçekten öylesine kanşmıştır ki bugün düzlüğe çıkabilmek
için yazılabilecek çağdaş bir lise felsefe kitabı yeterli olmayabilir tek
başına.
Dcğerli meşlektaşım Betül Çotuksöken
"Felsefe Öğretimi" başlıklı yazısında
son derece yerinde bir saptamayla. bugün
felsefe olanla olmayanın birbirine kanştı-
rılmakta olduğunu söylüyor. Dolayısıyla
felsefe alanında (çoğu bilgi alanlannda ol-
duğu gibi) kafalann çok kanşık olduğunu.
sağlıklı bir felsefe egitimi için belirlemeler
yapılması gerektiğini vurguluyor.
Söz konusu "kaos'un en güzel örneğini.
toplumumuzda felsefe alanında yapılan-
lardan sorumlu' olması beklenebilecek
kuruluşlar kendi elleriyle veriyorlar. Yap-
mayı düşündükleri felsefe toplantılannda
felsefenin ne. felsefecinin kim olduğunu.
aynca felsefe sorunlarının neler olduğunu
bilmiyonnuş ya da bunlar 'bilinemez' şey-
lermiş gjbi davranıp bu kavramlann sınır-
lannı (belki de o yüce "demokrasi' uğruna)
çok geniş tutuyorlar. Böylece sayın Çotuk-
söken'in de vurguladığı gibi felsefe olma-
yan alanlann felsefeye •yamanabilmeleri"
için "yeşıl ışık" yakıp davetiye' çıkartıyor-
lar.
Bunun altında, felsefe hakkında belki
neopozitivist kaynaklı olabileceğini düşün-
düğüm ve felsefe çevrelerinde pek yaygın
bir fıkir var. Bu da 'felsefenin ne olduğu bir
tanımla anlatılamaz' biçiminde dile getiri-
lebilir.
Bunda kuşkusuz doğruluk payı yok
değildir. Ancak buradaki 'bir tanımla" soz-
cüğü çoğu zaman gözardı edilmekte, dola-
yısıyla felsefenin ne olduğunun bilinemeye-
ceğine (yani 'metafizik' olduğuna) ilişkin
bir sonuç çıkabilmektedir. Metafıziğe
olumsuz bir değer atfeden toplumlarda
böylece felsefeye de olumsuz bir değer atfe-
dilecektir. Hatta bu olumsuz değer şarkıla-
ra dahi yansıyabiliyor. Bilindiği üzere
'Bana Felsefe Yapma' şarkısı şu sıralar pek
dinlenmekte.
Ortalık, gerçekten öylesine kanşmıştır ki
bugün düzlüğe çıkabilmek için yazılabile-
cek çağdaş bir lise felsefe kitabı yeterli ol-
mayabilir tek başına. Ama doğal ki bu,
böyle bir kitaba olan gereksinimin gözardı
edilmesi anlamına gelmez.
Ülkemizde doğru bilgilerle donanmış
'çağdaş' bir kitabın okullarda okutulabil-
mesi Talim ve Terbiye Kurulu'nun iznine
bağlıdır. Bu kurulun zihniyeti ise belli-
dir. Bu. günümüzde pedagojiİc değeri yad-
sınamayacak olan Exupery'nin "Küçük
Prens'ini hiç de inandıncı olmayan ve ideo-
lojik gerekçelerle yasaklamış bir kuruldur.
Bence, sadece felsefe eğitimiyle ilgili ola-
rak değil, ama genel olarak her alanın egiti-
mi için doğru-düzgün kitap yazmanın
yanında ve aynı zamanda, "çağı yakala-
mak' ya da "çağ atlamak" sloganlanyla yo-
la çıkan politikacılann yapmalan gereken
işlerden birisi de milli eğitimimize yarardan
çok zarar vermekte olan bu kurulu çağdışı
kafalardan ivedilikle anndırmak olmalıdır.
Dr. İSMAtL H. DEMİRDÖVEN
Türkiye Felsefe Kurunıu
Genel Sekreterî
KIMDE VARÎ
KIRMIZIÜÇGE N ^ ^ YALNIZ VESTEL'DE
ÖZEL BORA
SÜRÜCÜ KURSU
92.DÖNEMKAYITLARI
DEVAM EDtYOM
Hafta sonu-Hafta içi ve
Akşam kursları devam ediyor
Dershane:
ÜSKÜDAR: 343 J7 K-3M12 •«
K02YATAĞI.3M47»
TARABYA »2 « «
İLAN
KADIKÖY İKİNCİ
SULH HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1992/433
Kadıköy, Acıbadem Cad.
No: 99 adresinde ikamet
eden Sabiha Zeliha Darga-
nın rahatsızlığı nedeni ile ve-
sayet altına alınmasına ve
kendisine aynı adreste mu-
kim oğlu Mehmet Abdurra-
him Darga'nın vasi tayin
edilmesine karar verildi.
İlan olunur. 30.9.1992
Basın: 11356
Anadolu GerçeğL
Sabahattin Eyuboğlu ile Maltepe Askeri Tutukevi'nde üç
buçuk ay bir koğuşta yattık...
Benim için bir onur...
YıM971...
Eyuboğlu mapusanede kendisine bir uğraş bulmuştu;
renkli fırıldaklar yapıyordu; kırmızılı, mavili, sarılı, yeşilli,
morlu. pembeli fırıldakları ya sevdiği birisine armağan
ediyordu ya da avluda yüksekçe bir yere dikiyordu. Fırıl-
daklar rüzgârda fır fır döndükçe, Sabahattin Bey dört du-
var arasında neşeleniyordu.
Tam bir Anadolu bilgesiydi, Sabahattin Anadolu. Birsö-
zünü hiç unutmam:
- ilhan, demişti, bir insan yalnız komünistdiye değerlen-
dirilemez: insanlığa, uygarlığa bir katkısı var mı, yok mu?
Ona bakılır. Gerisi laftır.
Zamane sıkıyönetimi Sabahattin Bey'i 'gizli komünist
partisi kurmak' suçundan tutuklamıştı. Oysa o dönemler-
de. Eyuboğlu ve çevresini sosyalistler azımsarlardı. Bu
güzel adamın da örgütle mörgütle hiçbir ilişkisi olamazdı;
öylesine bağımsız bir düşün adamıydı ve özgür düşünce-
ye öylesine tutkundu ki...
Anadoluya sarmıştı Eyuboğlu, geçmişini, geleceğini,
toprağını, taşını, denizini, deresini, yöresini, ağacını. kuşu-
nu. yaprağını severdi Anadolu nun: her bir lafının başında
Anadolu geçerdi. O günlerde bu sevginin nedenlerini ye-
terince anladığımı söyleyemem; belki de anlayabilecek
düzeyde değildim; insan elbette yurdunu sever; ama, sev-
gide bilgelik. bir ayrı aşamadır.
Eyuboğlu, Anadolu sevgisini bilgeliğiyle yoğura yoğura,
Anadolu'yla bütünleşmişti.
•
Anadolu'da yaşıyoruz...
Bilmerm ki bunun anlamını yeterince algılayabiliyor mu-
yuz
7
Aydınlarımız. Edgar Morin ve benzeri yazarlardan
okuyup belledikçe, Akdeniz'i seviyorlar; sevgi bilgiden tü-
rediği zaman güzelleşiyor; Anadolu'yu da yeterince tanı-
yıp. öğrenip, bilip, yeryüzünde ne talihli insanlar olduğu-
muzun bilincine varabiliyor muyuz?
Maltepe tutukevinin yedi adım eninde, sekiz adım bo-
yundaki avlusunda Eyuboğlu hemen gözümün önünegeli-
yor:
''- Anadolulu olmak bir talih!.."
Nâzım ne demişti:
"Dörtnala gelip uzak Asya dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan...
Bu memleketbizim..."
Halikarnas Balıkçısı'nın başını çektiği ve Sabahattin
Eyuboğlu'nun yoğurduğu 'Anadoluculuk' bu toprakların
geçmişine geleceğine, altına üstüne, tüm halklarına ve
bütün uygarlıklarına sahip çıkmak demektir. Anadolu'da
öyle bir kaynak var ki çağımızın insanına hazineler bağışlı-
yor; çünkü Edirne'den Kars'a, Sinop'tan Anamur'a kadar
uzanan topraklar, altıyla üstüyle bir müze değerindedir;
doğasının zenginlikleriyle tarif edilemez; geleceğe doğru
beklentileri de saymakla bitmez.
•
Anadolu'ya Küçük Asya da denir...
Çünkü "dörtnala gelip uzak Asya'dan" küçük Asya'ya
dönüşmüş bir ülkedir...
Anadolu halkının bütün dertleri, davaları, sorunları, he-
sapları, çatışmaları, çekişmeleri, tartışmaları Anadolu-
nun kapsamında çözülmelidir.
Anadolu sözcüğü İsa'dan önce 3'üncü yüzyıla değin
uzanıyor; güneşin doğduğu ülke anlamını taşıyor. O gün-
lerden bugünlere Anadoludan kimter gelmiş, kimler geç*
miş? 20'nci yüzyılda emperyalizm Anadolu'da yaşayanla-
rı birbirine kırdırmış ya da kırdırmak için elinden geleni
yapmış...
Veyapıyor...
Ancak Anadolu bir bütündür; coğrafyası da tarihi de bu
bütünlüğün içinde anlam kazanabilir; hiçbir güç Anadolu'-
yu bölmeye yetmeyecektir. Anadolu'nun bilinci, her türlü
siyaset, ideoloji ve devlet gerçeğinin ötesinde, zamanların
içinden gelerek halkın belleğine ve sağduyusuna işlemiş-
tir.
Bu, böyle biline...
CUMHURİYET'ten DUYURU
\'urt Haberleri Servisimizin çeşitli il ve ilçelerde açık
bulunankadrolarınamuhabiralınacaktır. Iigiduyanlann
özgeçmişlerini içeren bir mektupla (el yazısı) başvurmalan
rica olunur.
Başvurulacak il ve ilçeler:
AĞRI. ARTVÎN, ARDAHAN. AYDIN. BİLECİK,
BAYBL'RT. BİTLİS. ELAZIĞ. ERZİNCAN.
ERZURUM. HATAY. KASTAMONU, KIRŞEHİR.
KARAMAN.MUŞ.SAKARYA.SİİRT.VAN.IĞDIR.
AKŞEHİR. AKYAZI. BAFRA. FATSA, NİZİP.
GEMLIK.GERMENCİK.İZNİK.İNEGÖL.KONYA
EREĞLf.
Bajvııru adresi:
Cumhuriyet Gazi'teti, ) urt Haherleri Serrisı Türkocağı Caddesi .\o:S9/4l
Cağaloğlujhlanbul
İSTANBULBAROSU
BAŞKANLIĞI'NDAN
15808 Sicil Sayılı Av. Mustafa Yağmur'un baroya bildir-
diği adreslerini terk ettiği. yeni adres bildirmediği anlaşıl-
makla. Avukatlık Kanunu'nun 72,'C maddesi gereğince
adı baro levhasından 3.9.1992 tarihinde silinmiştir.
İlgili kişi. adreslerinde bulunmadığı için bu kayıt silme
işlemi kendisine duyurulamamıştır.
İlanen tebliğ olunur.
İSTANBL L BAROSU BAŞKANLIĞI
İZMİR BİRİNCİ ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI'NDAN
Esas No: 992/620 E.
Davacı Fatma Bakır ve Osman Özkeser vekili tarafından davalı
Gökkuşağı S.S. Yapı Koop. aieyhine açılan davanın yapılan açık du-
ruşraasında; ikame olunan davalı kooperatifin 18.8.1992 günlü ge-
nel kurul karannın iptali talep edilmiş olduğundan dunışma günü
olarak tayin edilen 18/11/1992 günü saat 09.30'da itiraz edenler bu-
lunduğu takdirde mahkememizde hazjr bulumnalan hususunda key-
fıyet ilan olunur. 5.10.1992
Basın: 39337
DHNİZİ SEVENLLRE İLGİNÇ ÖYKÜLER.TEKNİK KONLLAR.
AMATÖR RADYO
AMATÖR DENİZCİLİK
MOTOR
VE PERVANE
W2^ Scıcfi
Yel/^DünvosıEKİM 1992 +r SAYI : 102
Yazışma adresi:Acıbadem Cad.Sakızağacı Kavaktı Sok.Cengiz Apt.
D.16 Kadıköy İST. Tel:558 02 64 Faks^58 67 85