Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 HAZİRAN 1991
"Ayakta Durma"nın Gizi
ANAP'm kuruluş olgusu, gelişim süreci, hep, "tek"in istencinin
hegemonyasına bağlıîık temelinde olmuştur. Bu da onun doğası
olmuştur. 87 seçinüerinde su üstüne çıkan ve giderek ivme kazanan
çöküşü de "Tek"in sultasına bağh kalma siyasal militarizasyonunun,
ANAP'ın temel doğası olmasındandır.
Prof. BAHRİ SAVCI
Göreceksiniz, demokrasi ile "edna
derecede" (en düşük ölçütte) ilgileri olmadı-
ğmı, haziran kongrelerinde bir kez daha ka-
nıtlayacaklardır.
SBF'den öğrencimiz olan iki adayın bütün
çabalarına karşın ANAP, parti içinde de bir
demokrasi yapıcıhğı gösteremeyecektir. Ve ge-
ne, hiçbir şeyden sorumlu olmayan şefinin çiz-
gisi içinde kalacaktır. Çünkü, felsefesi-yapısı
bozuktur bu partinin.
"Felsefesi": Ne imiş bu partinin felsefesi?
Milliyetçi (çağdaş sosyo-politik içeriği ile
olunan bir "ulusçuluk" değil, anlamı belir-
siz bir milliyetçilik), -maneviyatçı- özel
girişimci-çağ atlayıa liberal. Bütün eskillik-
lerin de muhafazacısı...
. Oysa, ANAP'ın benimsediği "ümmet
değerleri" ile milliyetçi olunamaz.
ANAP'ın maneviyatçılığı; çağdaş değerle-
re ve anlayışlara uymayan, kitlelere bir eskil
gelenekçiliği zorlayan bir "kapah toplum yaz-
gıcılığı"dır. Bu niteliği ile, çağın diyalektle-
rinden çıkan "ratio"dan yoksundur. Öyle
ohınca da çağ içinde olma, çağdaşlığa atlama,
artık kendisi için söz konusu olamaz. Eskil-
liklerin muhafazası için çırpınıp durur.
özel girişimcüiği, kendine özgü yeğlemeleri
ve stratejisi olan bir yatınmcılık değildir. Bu
özel girişimcilik, elde ettiği iç ve dış borçlar
hovardalığıdır. Bir yönü ile de kamu birikim-
leri sırtmdan bir "köşe dönme" taktikçi-
liğidir.
Liberallik her şeyden önce; kendinden baş-
kasının düşünunü, eğiümini, özlemini algıla-
yarak ve de karşısındakinin ruhunu özümse-
yerek varılan 'konsensüs'lere açık olmadır;
"tek"in sultacıhğına da kapalı kalmadadır.
ANAP ise başkalannı algılama ve özümseme
süreçlerinden, boyuna kaçar. Türlü kaçamak
yöntemlerle, " t e k i n istencini egemen kılar.
Asıl sorum ve yetki sahibi olan parti ve hü-'
kümetteki yöneticileri, şefin ajanı gibi kulla-
nır.
"Yapısı": ANAP'ın yapısma gelince, bu
yapı, hemen yukanda anlattığımız konsensüs-
çülükten yoksunluğu dolayısı ile dört zıt eği-
limi bütünleştiren bir denge mimarisi olama-
mıştır. Yapı, "parti içi iktidar dörtgeni"nin
köşelerini kapmacılığın hizipciüği yapısıdır.
Ve de şefe, kesin itaat yapısı...
Böyle eskil felsefe kırpıntılan ile böyle te-
nasüpsüz mimarlık yapıları ile ne ülke içinde
ne parti içinde, bir ciddi demokrasi yapılabi-
lir^
"İktidarda durmanın gizi"
Peki, sekiz yıldır, nasıl iktidardadır? Bunun
gizi nedir?
Bunu, liberal kanadın temsilcisi olarak,
parti direksiyonuna aday olan Mesut Yümaz,
belirtmiştir: İktidarda olmanın olanaklannı
kullanma.
Bu tarulama (teşhis etme) temelde, doğnı-
dur: ANAP, iktidarda olmanın; devleti avuç-
larında tutup, onu kuUanmanın verdiği sayı-
sız olanaklan bol-bol harcama sayesinde, bo-
yuna, demokrasi dışı kaldığı halde, iktidar-
da durabilmektedir.
Liberal kanat adayının öteki saptamalan ise
doğru değildir.
I- ANAP, "83 Ruhu'nun gerisinde kalmış-
mış (yani, 83'lerde, kitleleri, demokrasi ruhu
ile uyararak, o ruhun coşkusu ile iktidara gel-
miş; demokratik içerik ve yöntemlerle iktida-
nnı sürdürmüş; ama şimdi gerilere düşerek
şefçi olmuşmuş. Keza, liderin çabaları ile bir
demokratik müzakere ve tanışma yapısında
geliştiği halde, (sonraları, demokratik karar
süreçleri ve demokratik devinim yöntemleri
ile yöneten ve yönetüen olmaktan uzaklaşıp,
demokratik yapılanmaktan geri kalıp) "her
kararda liderin ağzına bakan" bir parti ol-
muşmuş. Ve böylece, yalnızca, "iktidarda
durma" sayesinde ayakta kalabilen olmuş-
muş. Şimdi, yeniden 83 ruhuna ve onun ya-
pılanmasına dönüp; yalnız iktidarda olma
olanakları ile değil, demokrasi ruhu ile cöşa-
rak, demokrasi yapılan içinde devinime ge-
çerek, halk desteği ile iktidarda kahnacakmış:
kararlarda, şefin ağzına bakmadan...
Liberal kanat adayı, bizim geliştirmemiz-
le, bu mesajı veriyor. Partiyi her kararda,
özal'ın ağzına bakmaktan, ÖzaPın kanşma-
larmdan kurtarmak isteyen bir mesaj.
Saygı duyuyorum. öteki aday H.C.Güzel'-
in de buna koşut mesajına saygı duyuyorum.
Ama, olmaz. Bu görüşlerde kimi temel yan-
hşlar var da ondan olmaz.
II- ANAP'ın, 83'lerde de sonra da bir de-
mokrasi ruhu olmamıştır; hiçbir zaman yapısı
demokratikleşmemiştir; pratiklerine, demok-
rasi üslubu, egemen olmamıştır.
Demokrasileşme sürecimize bir bakahm:
Türkiye'de demokrasi: Sened-i Ittifakla,
"Tannsal Sultaniliği", yeryüzüne indirmek-
le, Tanzimat Fermam ile bu Sultaniliği insan
haklan ile sımrlamakla; Meşrutiyetlerle, Sul-
tanilik iktidan'na halk ortaklığı'm getirmek-
le; Cumhuriyetle, Sultanüiği ve onun hüküm-
ranhğını, toptan göndererek ulusal egemen-
liği, halk hükümranlığını getirmekle; bunları
da Meclis Hükümeti -Yarı Parlamentarizm-
Tam Parlamentarizm yapıları içinde gerçek-
leştirmekle başlamış ve gelişmiştir. Bu arada,
46'larda, demokrasi ruhunun, ulusun vicda-
nma sinip, algısında bir bilince erdiğini de vur-
gulamak gerekir.
83'lerde ve sonraki çok değerli süreler için-
de ANAP, bu konuda ne yapmıştır?
Söylemesi acıdır: Hiç!.. Kocamanbir hiç!..
Üstelik, "Anayasa, bir kerecik ihlal ediMrse
ne olur ki?" kafasından, diziler dolusu sap-
tırmalar!..
Bir kez, ANAP'm doğuşu, bir demokrasi
kavgasına dayanmadığı gibi, demokrasileşme
sürecine de katkı düşününden uzaktır. O, "80
Darbesi" ortamı içinde "fırsatcnyane" bir
tutkunun ürünüdür. Onun saflanna, çok iyi
niyetlerle girümiş olabilir. Bu, ruhu ve yapı-
yı değiştirmez. Nitekim bir değişiklik görül-
memiştir. Üstelik, ANAP, 82 militarizasyo-
nunu, giderek, sivil siyasa alaruna taşımıştır.
Bir başka deyişle: ANAP, 83'lerde, bir de-
mokrasi ruhu yaratmamıştır ki zamanla onun
gerisinde kaldığını, Özal'm "tek"lik sultası-
na düştüğünü saptayarak, ANAP'ı, yine bu
demokrasi rayına oturtmak söz konusu olsun.
Hele, ANAP'ı, her kararda Özal'm ağzına ba-
kar kılma; doğal bir parti uzviyetinin, zaman
içindeki sapması değildir ki onu, meşveret
(müzakere) tartışma, karşısmdakilerin eğilim-
lerini ve gereksinmelerini özümseyerek karar
ve eylem oluşturma demek olan bir konsen-
süscü demokrasi rayına, yeniden oturtma söz
konusu olsun.
ANAP'ın kuruluş olgusu, gelişim süreci,
hep, "Tek"in istencinin hegemonyasına bağ-
lılık temelinde olmuştur. Bu da onun doğası
olmuştur. 87 seçimlerinde su üstüne çıkan ve
giderek ivme kazanan çöküşü de "Tek"in sul-
tasma bağh kalma siyasal militarizasyonunun,
ANAP'ın temel doğası olmasındandır.
Çöküş'e yollama!..
Sivile büründürulen militarizasyonun bu,
"Tek"in sultası egemenliği kurah yüzünden-
dir ki; genel başkanlık adaylan, özal'a, çok
açık bir "defi" gösteremiyorlar. "Bu Beye-
fendiyi, partiye, ve dolayısı ile siyasal yaşa-
mın her yönüne musallat olmaktan alıkoya-
cağız; böylece, partiyi ve siyasayı, onun ipo-
teğinden kurtaracağız" diyemiyorlar.
Diyemezler; partinin ruhu ve yapısı, böyle
bir "liberalleşme" defınde bulunmalanna en-
geldir.
"En iyisi" bu durumda, Türkiye için en iyi
çözüm, demokratikleşen Türkiye'nin ruhuna
ve yapısma bir çelişki olan bu partinin, ken-
di "esldlHk nıhu" ile kendi "Tek'çilik yapısı"
ile birlikte, 12 Eylül'ün çöküş tarihine hava-
lesidir; nıhunda ve yapısında demokrasi ol-
mayan bir uzviyeti, demokrasinin bir öğesi
kılmak olanaksızdır da ondan...
EVET/HAYIR
OKTMAKBAL
Tokatları Yiye Yiye!
"Ben tiyatroda falan oynamam."
Der demez, öğretmen Nadide Hanım elindeki cetveli Müj-
dat'ın kafasına indirir.
"Oynayacaksın."
"Ben oynamam."
"Oynayacaksın"
"Ezberleyemem o kadar şiiri."
Boşunadır Müjdat'ın direnişi! İsler istemez Faruk Nafiz'in
'Küçük Çittçiler' oyununda rol almak zorundadır. "Oyundan
sonra herkesin kutladığım anımsıyorum" der o 1953 yılının
ilkokul öğrencisi Müjdat Gezen...
Kitabına önce Yediğim Tokatlar' adını vermiş. Ama Aziz
Nesin beğenmemiş bunu, başka bir ad bulmuş: 'Komikler
Ağlamaz...' Ya da "A£lama palyaço makyajın bozulur." Ûrv-
sözde Müjdat'ı şöyle tanıtıyor:
"... bu kitabında Müjdat Gezen kimbilır kaç cilt doldura-
cak romantik yaşamından bir kesit veriyor bize. Müjdat söy-
lediğini kolayiıkia anlatan, konuştuğunu kolaylıkla dinleten,
oynadığını kolaylıkla seyrettıren, yazdığını kolaylıkla okutan
bir sanatçıdır. Ben bu kitabının müsveddesini 'su gibi' deni-
len biçimde kolaylıkla okudum ve sevdim."
Müjdat Gezen'i kim tanımaz ki! Sahnede, beyazperdede,
TV ekranında, çocuklar ve büyükler için yazdığı kitaplarda
karşımızda kaç yıldır... 'Komikler Ağlamaz' (Yılmaz Yayınla-
n) kitabında yaşam boyu yediği tokatları bir bir anlatmış. İlk
tokat, bir cetvelin başına inmesidir. Ama o cetvel Müjdat Ge-
zen'in içinde yatan sanatçı kimliğini uyandırmış. Bir çıkmış
sahneye, bir daha inmemiş! Hem tiyatro sahnesinde hem de
bir başka tiyatro olan, yaşam sahnesinde...
Yıl 1983. Gezen, Yenikapı Çakıl Gazinosu'nda programını
bitirmiştir. Gençten biri karşısına dikilir, "Bizimle geleceksiniz"
der. Şaka sanır Gezen. Şaka değildir, Diyarbakır Sıkıyöne-
tim Komutanlığı bir soruşturma açmıştır. Beş yıl önce Gezer^
le, Savaş Dinçel'in yayımladıkları "Çizgilerte Nâzım Hikmet"
kitabından ötürü bir tutuklama kararı çıkarılmıştır. Dinçel de
hemen Gayrettepe'ye çağrılır. Oradan Emniyet Müdürü'nün
huzuruna.
Müjdat'la Dinçel iki polisle birlikte Diyarbakır'a giderler.
Ama orada bir de ne görsünler, Diyarbakır Sıkıvönetim Ko-
mutanlığı "Mahkememiz görevsizlik kararı aldtğından samk-
ların hiç buraya gonderilmeden İstanbul'da sivil bir mahke-
mede yargılanması..."nı istememiş mi? Yine de giderler sı-
kryönetim komutanlığına. "Çizgilerte Nâzım Hikmet" adlı ki-
tapta komünizm propagandası bulunduğu gerekçesiyle da-
vayı açan genç savcı ile karşılaşırlar. Müjdat, vefa Lisesi'nde
okumuş. Dava açan savcı da Vefa'lıymış. Gezen, "O, olsa olsa
vefasızdır, Vefalı olsa böyle dava açar mı?" der. Hemen aynı
uçakla gerisın geri dönerler.
Yine birinci şubedeki oda. Derken mahkeme. Oradan da
Sağmalcılar Cezaevi. Önce karantina, sonra mavi giysiler,
berberin saçları kısaltması, derken revire yerleşmek. Oyun-
cu ve yazar Gezen'in gözünden kaçmayan cezaevi tipteri, se-
rüvenleri...
"Bayrampaşa Cezaevi'ne ilk teslim oluşumuzda bahçede
ellerinden ve ayaklarından birbirine zinciıie bağlı kafası sıfır
numaratektip giysıli mahkûmları gördüğümde ilk önce göz-
lerime inanamamıştım. Nerden bilirdim ki mahkemeye gider-
ken biz de zincire vurulacağız?..."
Kırk kişilik bir grup her yanı kapalı bir araca bindirilir, doğ-
ru adliye: "Savaş'la ben bıtek bileğe zincire vuruluyoruz şim-
di. Gözleri dolu dolu Savaş'm. Benim de öyie. Üzülüyorum,
utanmıyorum da. Sadece insanoğlu denen yüce yaratığa böy-
le bir durumun reva görülmesini kaldıramıyor yüreğim, o ka-
dar."
Sonrasını biliyoruz. Duruşma sonucu davanın düşmesine
karar verilir. Müjdat'la Savaş cezaevinden çıkarlar. Ama her
nedense - ya da açık bir nedenle - Gezen uzun süre TV'ye
çıkartılmaz, kimi yerde temsillerine önlemler getirilir. Öyle ya
Gezen "Nâzım Hikmet'le ilgili bir kitap yazmış, yayımlamış,
bir süre tutuklu kalmış, sonunda aklanmış olsa da 'komünist-
liğin izi' vardır üstünde diyerek!..
"Beş yıl sürdü ekran yasağım... Artık iki binli yıllara giri-
yoruz. Bunca tokatı yedik kabullendik, isyan ettik, pistik. Ge-
riye dönüp baktığımızda bazı olayları aklım almıyor." Kimin
aklı eriyor olup bitenlere, kimin? Bir kitap yazarsın, bir çeviri
yaparsın, bir köşe yazısı yayımlarsın, büyûk suçlar işlemiş
sayıhrsın! Mahkemeler, tutuklamalar, işkenceler, acılar, yıllar
yılı süren hapislikler! Sonra da 'çağ atladık', uygar olduk',
'demokrasiye geçtik' zırvaları!..
Bu da bir belge, bir tanıklık işte. 'Komikler Ağlamaz.' On-
ların işi insanları mutlu kılmaktır. Acılar çekseler bile...
ANMA
Sonsuzluğa göçüşünün 3. yılında sevgili
MÜZEYYENİMİ
özlem ve rahmetle anıyoruz.
ATIF PEKİTKAN
Değerli Ozan
AHMED ARİF'i
. kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz.
CEM1AYINEVÎ
SURUCU
KURSU
4 ayda ödeyin
Devreler:
Hatta Sonu: 8 Haziran
Hatta İçi. 10 Haziran
Sabah - Aksam
KADIKÖY ıSoğölûçeşme Camıı yanı)
349 18 24-349 18 25
336 02 06-336 02 79
*y~S^'
Au Pair Acentast
Ingıltere-Amenka
Fransa-Kanada
9.1-158 53 42-161 43 67
Değerli Dostum,
Büyük Ozan
AHMED
ARİF'İ
yitirdik.
Büyük üzüntü içindeyim.
RAHMİSALrUK
AHMED
ARÎF
ölüm,
dinamitini
kalbinde
patlattı.
Ama o
kalbimizde
yaşıyor.
•DOSTLARI
VEFAT
Diyarbakır eşrafmdan Arif Hikmet ve Sara'nın oğlu, merhum Necati
ve Sabriye'nin kardeşi, Nezihe, Nuran, Tüncer, Orhan
ve llhan'ın ağabeyi, Aynur'un eşi, Filinta'run babası,
Sakine Turan'ın damadı, Ayter, Aydın, Nesrin'in enişteleri,
Ozan AHMED ARIF
vefat etmiştir. Cenazesi bugün Maltepe Camisi'nde küınacak öğle namazını
müteakip Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verilecektir.
AİLESİ
İLAN
T.C. IĞDIR
2. KADASTRO
MAHKEMESt
Esas No: 1974/988, \QO6, 1080
Mahkememize ait 1974/988,
1006, 1080 esas sayılı dosyalann
yapılan duruşmasında verilen ara
kararı geregince:
Bendemurat köyunde bulunan
51, 162 ve 3 parseller Haraza Yıl-
dırım ve müşterekleri adınatespit
edilmiş olup, tespitin iptali iste-
mi ile açüan davalann duruşma-
sının 1.7.1991 tarihi saat
09.00'da mahkememiz duruşma
salonunda yapüacagı Hamza Yıl-
dınm mirasçılanna ilanen tebliğ
olunur. 16.5.1991
Basın: 27781
KAYIP
tieri toplum insamnın birçok özelliğini büyük
alçakgönüHülükle taşıyan, birlikte sevinçlerimizi,
üzüntülerimizi, öfkelerimizi paylaştığımız değerli çalışma
arkadaşımız
TUNÇ RASGELDİ'yi
bir trafik kazası sonucu çok erken kaybettik. Ailesine,
dostlanna başsağlığı dileriz.
2000'E DOĞRU DERGtSt Ç ALIŞANLARI
Cenazesi, 3 Haziran 1991 Pazartesi gunu Karacaahmet Camisi'nden
ıkindi namazmda kaldınlacaktır
Dünyanın en mükemmel,
en iyi insanı
TUNÇ RASGELDİ'yi
kaybettik.
Acımız sonsuz.
HOŞÇAKAL SABİR...
MÜJDE BİLGÜTAY (Rasgeldi)
OKAN ve NEDRET BİLGÜTAY
Değerli ozan
AHMED ARİFi
kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Acımız
sonsuzdur.
CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ
CAN SEVGİLİ, DOST TU1NÇ
Acm sonsuz. Anılannı, arkeoloji ve sanat için de çarpan
dost yüreğini ömür boyu unutmayacağız.
NEZtH - BİLGE BAŞGELEN
VEFAT
TUNÇ RASGELDİ
"genç y«şta kaybettik"
Kultürlü, yetenekli, dost, yüreklı. Hangi nitelikleri yaalsa ona
az gelir. Cenazesi 3.6.1991 (bugun) Pazartesi günu Karacaahmet
(Duvardibi) Camisi'nde küınacak ikindi namazuıdan sonra
Karacaahmet'te toprağa verilecektir. Tann rahmet eylesin.
TURİNG ARKADAŞLARI
OKURLARA.
OKAYGÖNENSİN
Bitmeyen Düşmanlık...
G azeteler hep toplumda bir kargaşa görüntüsü
veriyor, insanlara moralsizlik ve umutsuzluk
aşı/fyor... Gazetelere göre işler hep kötûye gidiyor...
Bunlar, gazeteleri toplumdan soyutlayarak gazetelere
inançsızlığı ve güvensizliği arttırma yolundaki
propagandalann en gözde temalan... Sorunlar çok...
Ekonomide, siyasal yönetimde, insan haklannda,
çevrede, temel kurumlarda... Eğer gazeteler bu
sorunları yazmasalar bunlar yok mu olacak? Gerçeğin
acısıyla her gün karşılasan insanlar, bu gerçek
gazetelerde yer almazsa yok mu sanacaklar?
Enflasyondan söz edilmeyince enflasyon ertelenecek
mi? Yöksa insanların onun boyutlarını ve sonuçlarını
öğrenmeleri mi gecikecek yalnızca? Basını yanlış
haber, abartma haber ve yalnızca kötû haber vermeMe
suçlayan güç sahiplerinin de kendi mesa/Vannı
verebilmek için başka kaç olanaklan var?
Ama yine de politikacının gazeteci düşmanlığı bitecek
gibi değil... Bu iflah olmaz düşmanlık geçen haftalarda
Ingiltere'de bir kez daha ilginç bir örnekle su yüzüne
çıktı. Tartışmaya yol açan kişi; devrik Başbakan Bayan
Thatcher'ın eski basın danışmanı Sir Bemard Ingham.
Anılannı Sunday Times gazetesinde yayımlarken
gazetecilere yaptığı ağır bir saldırıyla ortalığı karıştıran
Sir Ingham'a göre gazetecilerde 5 hastalık var. Şöyle
sıralıyor bu hastalıklan:
—Le Carre sendromu: Buna göre gazetec/ter,
hükümetlerin kaçınılmaz biçimde ise yaramaz ve
güvenilmez olduğu, sürekli komploya çalıştığı inancını
taşıyor. ve gazeteci, bu hastalık yüzünden sürekli
muhalif oluyor, hep yanlış yargılara varıyor.
—Le CarrĞ-Conan Doyle kompleksi: Bu hastalık
gazetecileri sürekli olarak aşın uçlara sûrüklüyor, 'iki
kere iki dört derken bile ardında bir çapanoğlu anyor
ve bu yüzden 'dört yerine 'yirmi iki' deyiveriyor. Bu
yüzden gazeteciler yalın açıklamalan kabul edemiyor,
karmaşık teoriler geliştirmeye çalışıyor.
—Köşe yazarlığı salgını: Dedikodu çevreleriyle sıkı fıkı
olan gazeteci, bunlardan aldığı malzemenin
gerçekliğini araştırmadan kaleme sarılıveriyor.
—Coleman ya da Carpenter fenomeni: Bu hastalık
spor yorumcularının tarzlarından doğup yayılmış bir tûr.
Bu hastalığa kapılan muhabir elindeki verileri yazmak
yerine bunlaria ilgili kendi yorumunu yazıyor, verileri
atltyor.
—Farklılık hastalığı: Bu hastalığa kapılan gazeteciler
toplumdan farklı bir yaşam sürdûklerini ya da sürmeleri
gerektiğini düşünüyor, bir tür profesyonel aynmctlık
yapıyorlar.
Sir Ingham'ın gazetecilerde saptadığı beş hastalık
bunlar. Kuşkusuz her eleştiri gibi bunun da gerçek ve
haklı yanlan var, ama tümüne bakıldığında gazeteciye
düşmanlık, eleştirinin çıkış noktasını oluşturuyor.
Sir Ingham'ın gazetecilere doğrultup aktardığı bir sözü
biz geri çevirip politikacılara doğrultuyoruz. Söyle diyor
John Donne: "Hiç kimse bir ada değildir, kendinin bir
*bütünü değildir... Herhangi birinin ölümû benden bir
şeyler götürüyor, çünkü ben insanlıkla ikjiliyim. Bunun
için de çanlar kimin için çalıyor diye sakın öğrenmeye
çahşmayın. Çünkü çanlar sizin için çalıyor."
TEŞEKKÜR
10 Mayıs 1991'de aramızdan aynlan, SHP kurucu
üyelerinden, 17. Dönem Konya Milletvekili,
Değerli Varhğımız, Sevgili Eşim,
SABRİIRMAK'ın
kaybından duyduğumuz derin acıyı bizzat gelerek, cenazeye
katılarak, çelenk göndererek, mektup, telgraf, fax veya
telefonla bizlere ulaşarak paylaşan,
Sayuı KATrA. ERDEM'e,
Sayın YlLDIRIM AKBULUTa,
Sayın MESUT YlLMAZ'a,
Sayın ERDAL tNÖNÜ'ye,
Sayın SÜLEYMAN DEMİREEe,
Sayın BÜLENT ECEVİT ve
RAHŞAN ECEyrre,
Sayın YEKTA GÜTVGÖR ÖZDEN'e
Sayın ALİ BOZER'e,
Sayın AYDEN GÜVEN GÜRKAN'a,
Bakanlar Kurulu'nun Sayın üyeleri ve Sayın
Milletvekillerine, TBMM SHP Grubu'na, Halkçı Parti
Kurucusu arkadaşlarına, Türk Parlamenterler
Birliği'ne, Sayın SAMİ ÇELİKBAŞ'a, Sayın
NURETTİN SÖZEN'e ve Istanbul Büyükşehir
Belediyesi çalışanlarına,
Sayın YÜKSEL ÇAKMUR'a,
Sayın MURAT KARAYALÇIN'a,
Acımızın her anını bir kardeş yakınlığı ve sıcaklığıyla
paylaşan BODRUM BELEDIYE BAŞKANI SAYIN
EMİN ANTER'e ve Bodrum Belediyesi çalışanlarına,
Çok sevgili dostlarımız, TÜRK BELEDİYECİLER
DERNEĞİ Genel Koordinatörü ENGİN AYDIN'a,
TEOMAN YALAZAN'a, İSMET CANTÜRK'e.
Sayın AZİZ NESİN'e,
üniversitelerin rektörleri ve öğretim üyelerine, İTÜ
Vakfı Sayın Başkanı ve üyelerine, Türk Rotary
Topluluğu'nun değerli üyelerine, Darülaceze Kurumu
çalışanlanna, Cenevre Üniversiteli arkadaşlanna,
Konyalı ve Seydişehirli hemşehrilerine, son
dakikalarında yanında olan, kurtulabilmesi için
çırpınan, sevgili arkadaşlarımız FEYZA ve ADNAN
KUTBAY'a, AYTEKİN YILDIZ'a, değerü dostlarımız
YASEMİN ve OKTAY ŞOLPAN'a, SAFİYE ve FATİH
PASİNER'e, onu son yolculuğuna en sevdiği
türküyle uğurlayan "Azeri Kızımız" AYDA'ya,
tüm sevenlerine, değerli dostlanmıza,
en içten teşekkürlerimizi sunanz.
AİLESİ ADINA, EŞİ: VENÜSIRMAK
VEEAT
Sevtap SÜER'in sevgili eşi Deniz ve Orhan'ın
biricik babaları
ŞERAFETTİN SÜER
1 Haziran 1991 günü Hakkm rahmetine
kavuşmuştur. Cenazesi bugün Florya Şenlikköy
Camii'nde küınacak öğle namazını müteakip
Firuzköy Mezarlığı'na defnedilecektir.
AİLESİ