22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 3 HAZİRAN 1991 "Ayakta Durma"nın Gizi ANAP'm kuruluş olgusu, gelişim süreci, hep, "tek"in istencinin hegemonyasına bağlıîık temelinde olmuştur. Bu da onun doğası olmuştur. 87 seçinüerinde su üstüne çıkan ve giderek ivme kazanan çöküşü de "Tek"in sultasına bağh kalma siyasal militarizasyonunun, ANAP'ın temel doğası olmasındandır. Prof. BAHRİ SAVCI Göreceksiniz, demokrasi ile "edna derecede" (en düşük ölçütte) ilgileri olmadı- ğmı, haziran kongrelerinde bir kez daha ka- nıtlayacaklardır. SBF'den öğrencimiz olan iki adayın bütün çabalarına karşın ANAP, parti içinde de bir demokrasi yapıcıhğı gösteremeyecektir. Ve ge- ne, hiçbir şeyden sorumlu olmayan şefinin çiz- gisi içinde kalacaktır. Çünkü, felsefesi-yapısı bozuktur bu partinin. "Felsefesi": Ne imiş bu partinin felsefesi? Milliyetçi (çağdaş sosyo-politik içeriği ile olunan bir "ulusçuluk" değil, anlamı belir- siz bir milliyetçilik), -maneviyatçı- özel girişimci-çağ atlayıa liberal. Bütün eskillik- lerin de muhafazacısı... . Oysa, ANAP'ın benimsediği "ümmet değerleri" ile milliyetçi olunamaz. ANAP'ın maneviyatçılığı; çağdaş değerle- re ve anlayışlara uymayan, kitlelere bir eskil gelenekçiliği zorlayan bir "kapah toplum yaz- gıcılığı"dır. Bu niteliği ile, çağın diyalektle- rinden çıkan "ratio"dan yoksundur. Öyle ohınca da çağ içinde olma, çağdaşlığa atlama, artık kendisi için söz konusu olamaz. Eskil- liklerin muhafazası için çırpınıp durur. özel girişimcüiği, kendine özgü yeğlemeleri ve stratejisi olan bir yatınmcılık değildir. Bu özel girişimcilik, elde ettiği iç ve dış borçlar hovardalığıdır. Bir yönü ile de kamu birikim- leri sırtmdan bir "köşe dönme" taktikçi- liğidir. Liberallik her şeyden önce; kendinden baş- kasının düşünunü, eğiümini, özlemini algıla- yarak ve de karşısındakinin ruhunu özümse- yerek varılan 'konsensüs'lere açık olmadır; "tek"in sultacıhğına da kapalı kalmadadır. ANAP ise başkalannı algılama ve özümseme süreçlerinden, boyuna kaçar. Türlü kaçamak yöntemlerle, " t e k i n istencini egemen kılar. Asıl sorum ve yetki sahibi olan parti ve hü-' kümetteki yöneticileri, şefin ajanı gibi kulla- nır. "Yapısı": ANAP'ın yapısma gelince, bu yapı, hemen yukanda anlattığımız konsensüs- çülükten yoksunluğu dolayısı ile dört zıt eği- limi bütünleştiren bir denge mimarisi olama- mıştır. Yapı, "parti içi iktidar dörtgeni"nin köşelerini kapmacılığın hizipciüği yapısıdır. Ve de şefe, kesin itaat yapısı... Böyle eskil felsefe kırpıntılan ile böyle te- nasüpsüz mimarlık yapıları ile ne ülke içinde ne parti içinde, bir ciddi demokrasi yapılabi- lir^ "İktidarda durmanın gizi" Peki, sekiz yıldır, nasıl iktidardadır? Bunun gizi nedir? Bunu, liberal kanadın temsilcisi olarak, parti direksiyonuna aday olan Mesut Yümaz, belirtmiştir: İktidarda olmanın olanaklannı kullanma. Bu tarulama (teşhis etme) temelde, doğnı- dur: ANAP, iktidarda olmanın; devleti avuç- larında tutup, onu kuUanmanın verdiği sayı- sız olanaklan bol-bol harcama sayesinde, bo- yuna, demokrasi dışı kaldığı halde, iktidar- da durabilmektedir. Liberal kanat adayının öteki saptamalan ise doğru değildir. I- ANAP, "83 Ruhu'nun gerisinde kalmış- mış (yani, 83'lerde, kitleleri, demokrasi ruhu ile uyararak, o ruhun coşkusu ile iktidara gel- miş; demokratik içerik ve yöntemlerle iktida- nnı sürdürmüş; ama şimdi gerilere düşerek şefçi olmuşmuş. Keza, liderin çabaları ile bir demokratik müzakere ve tanışma yapısında geliştiği halde, (sonraları, demokratik karar süreçleri ve demokratik devinim yöntemleri ile yöneten ve yönetüen olmaktan uzaklaşıp, demokratik yapılanmaktan geri kalıp) "her kararda liderin ağzına bakan" bir parti ol- muşmuş. Ve böylece, yalnızca, "iktidarda durma" sayesinde ayakta kalabilen olmuş- muş. Şimdi, yeniden 83 ruhuna ve onun ya- pılanmasına dönüp; yalnız iktidarda olma olanakları ile değil, demokrasi ruhu ile cöşa- rak, demokrasi yapılan içinde devinime ge- çerek, halk desteği ile iktidarda kahnacakmış: kararlarda, şefin ağzına bakmadan... Liberal kanat adayı, bizim geliştirmemiz- le, bu mesajı veriyor. Partiyi her kararda, özal'ın ağzına bakmaktan, ÖzaPın kanşma- larmdan kurtarmak isteyen bir mesaj. Saygı duyuyorum. öteki aday H.C.Güzel'- in de buna koşut mesajına saygı duyuyorum. Ama, olmaz. Bu görüşlerde kimi temel yan- hşlar var da ondan olmaz. II- ANAP'ın, 83'lerde de sonra da bir de- mokrasi ruhu olmamıştır; hiçbir zaman yapısı demokratikleşmemiştir; pratiklerine, demok- rasi üslubu, egemen olmamıştır. Demokrasileşme sürecimize bir bakahm: Türkiye'de demokrasi: Sened-i Ittifakla, "Tannsal Sultaniliği", yeryüzüne indirmek- le, Tanzimat Fermam ile bu Sultaniliği insan haklan ile sımrlamakla; Meşrutiyetlerle, Sul- tanilik iktidan'na halk ortaklığı'm getirmek- le; Cumhuriyetle, Sultanüiği ve onun hüküm- ranhğını, toptan göndererek ulusal egemen- liği, halk hükümranlığını getirmekle; bunları da Meclis Hükümeti -Yarı Parlamentarizm- Tam Parlamentarizm yapıları içinde gerçek- leştirmekle başlamış ve gelişmiştir. Bu arada, 46'larda, demokrasi ruhunun, ulusun vicda- nma sinip, algısında bir bilince erdiğini de vur- gulamak gerekir. 83'lerde ve sonraki çok değerli süreler için- de ANAP, bu konuda ne yapmıştır? Söylemesi acıdır: Hiç!.. Kocamanbir hiç!.. Üstelik, "Anayasa, bir kerecik ihlal ediMrse ne olur ki?" kafasından, diziler dolusu sap- tırmalar!.. Bir kez, ANAP'm doğuşu, bir demokrasi kavgasına dayanmadığı gibi, demokrasileşme sürecine de katkı düşününden uzaktır. O, "80 Darbesi" ortamı içinde "fırsatcnyane" bir tutkunun ürünüdür. Onun saflanna, çok iyi niyetlerle girümiş olabilir. Bu, ruhu ve yapı- yı değiştirmez. Nitekim bir değişiklik görül- memiştir. Üstelik, ANAP, 82 militarizasyo- nunu, giderek, sivil siyasa alaruna taşımıştır. Bir başka deyişle: ANAP, 83'lerde, bir de- mokrasi ruhu yaratmamıştır ki zamanla onun gerisinde kaldığını, Özal'm "tek"lik sultası- na düştüğünü saptayarak, ANAP'ı, yine bu demokrasi rayına oturtmak söz konusu olsun. Hele, ANAP'ı, her kararda Özal'm ağzına ba- kar kılma; doğal bir parti uzviyetinin, zaman içindeki sapması değildir ki onu, meşveret (müzakere) tartışma, karşısmdakilerin eğilim- lerini ve gereksinmelerini özümseyerek karar ve eylem oluşturma demek olan bir konsen- süscü demokrasi rayına, yeniden oturtma söz konusu olsun. ANAP'ın kuruluş olgusu, gelişim süreci, hep, "Tek"in istencinin hegemonyasına bağ- lılık temelinde olmuştur. Bu da onun doğası olmuştur. 87 seçimlerinde su üstüne çıkan ve giderek ivme kazanan çöküşü de "Tek"in sul- tasma bağh kalma siyasal militarizasyonunun, ANAP'ın temel doğası olmasındandır. Çöküş'e yollama!.. Sivile büründürulen militarizasyonun bu, "Tek"in sultası egemenliği kurah yüzünden- dir ki; genel başkanlık adaylan, özal'a, çok açık bir "defi" gösteremiyorlar. "Bu Beye- fendiyi, partiye, ve dolayısı ile siyasal yaşa- mın her yönüne musallat olmaktan alıkoya- cağız; böylece, partiyi ve siyasayı, onun ipo- teğinden kurtaracağız" diyemiyorlar. Diyemezler; partinin ruhu ve yapısı, böyle bir "liberalleşme" defınde bulunmalanna en- geldir. "En iyisi" bu durumda, Türkiye için en iyi çözüm, demokratikleşen Türkiye'nin ruhuna ve yapısma bir çelişki olan bu partinin, ken- di "esldlHk nıhu" ile kendi "Tek'çilik yapısı" ile birlikte, 12 Eylül'ün çöküş tarihine hava- lesidir; nıhunda ve yapısında demokrasi ol- mayan bir uzviyeti, demokrasinin bir öğesi kılmak olanaksızdır da ondan... EVET/HAYIR OKTMAKBAL Tokatları Yiye Yiye! "Ben tiyatroda falan oynamam." Der demez, öğretmen Nadide Hanım elindeki cetveli Müj- dat'ın kafasına indirir. "Oynayacaksın." "Ben oynamam." "Oynayacaksın" "Ezberleyemem o kadar şiiri." Boşunadır Müjdat'ın direnişi! İsler istemez Faruk Nafiz'in 'Küçük Çittçiler' oyununda rol almak zorundadır. "Oyundan sonra herkesin kutladığım anımsıyorum" der o 1953 yılının ilkokul öğrencisi Müjdat Gezen... Kitabına önce Yediğim Tokatlar' adını vermiş. Ama Aziz Nesin beğenmemiş bunu, başka bir ad bulmuş: 'Komikler Ağlamaz...' Ya da "A£lama palyaço makyajın bozulur." Ûrv- sözde Müjdat'ı şöyle tanıtıyor: "... bu kitabında Müjdat Gezen kimbilır kaç cilt doldura- cak romantik yaşamından bir kesit veriyor bize. Müjdat söy- lediğini kolayiıkia anlatan, konuştuğunu kolaylıkla dinleten, oynadığını kolaylıkla seyrettıren, yazdığını kolaylıkla okutan bir sanatçıdır. Ben bu kitabının müsveddesini 'su gibi' deni- len biçimde kolaylıkla okudum ve sevdim." Müjdat Gezen'i kim tanımaz ki! Sahnede, beyazperdede, TV ekranında, çocuklar ve büyükler için yazdığı kitaplarda karşımızda kaç yıldır... 'Komikler Ağlamaz' (Yılmaz Yayınla- n) kitabında yaşam boyu yediği tokatları bir bir anlatmış. İlk tokat, bir cetvelin başına inmesidir. Ama o cetvel Müjdat Ge- zen'in içinde yatan sanatçı kimliğini uyandırmış. Bir çıkmış sahneye, bir daha inmemiş! Hem tiyatro sahnesinde hem de bir başka tiyatro olan, yaşam sahnesinde... Yıl 1983. Gezen, Yenikapı Çakıl Gazinosu'nda programını bitirmiştir. Gençten biri karşısına dikilir, "Bizimle geleceksiniz" der. Şaka sanır Gezen. Şaka değildir, Diyarbakır Sıkıyöne- tim Komutanlığı bir soruşturma açmıştır. Beş yıl önce Gezer^ le, Savaş Dinçel'in yayımladıkları "Çizgilerte Nâzım Hikmet" kitabından ötürü bir tutuklama kararı çıkarılmıştır. Dinçel de hemen Gayrettepe'ye çağrılır. Oradan Emniyet Müdürü'nün huzuruna. Müjdat'la Dinçel iki polisle birlikte Diyarbakır'a giderler. Ama orada bir de ne görsünler, Diyarbakır Sıkıvönetim Ko- mutanlığı "Mahkememiz görevsizlik kararı aldtğından samk- ların hiç buraya gonderilmeden İstanbul'da sivil bir mahke- mede yargılanması..."nı istememiş mi? Yine de giderler sı- kryönetim komutanlığına. "Çizgilerte Nâzım Hikmet" adlı ki- tapta komünizm propagandası bulunduğu gerekçesiyle da- vayı açan genç savcı ile karşılaşırlar. Müjdat, vefa Lisesi'nde okumuş. Dava açan savcı da Vefa'lıymış. Gezen, "O, olsa olsa vefasızdır, Vefalı olsa böyle dava açar mı?" der. Hemen aynı uçakla gerisın geri dönerler. Yine birinci şubedeki oda. Derken mahkeme. Oradan da Sağmalcılar Cezaevi. Önce karantina, sonra mavi giysiler, berberin saçları kısaltması, derken revire yerleşmek. Oyun- cu ve yazar Gezen'in gözünden kaçmayan cezaevi tipteri, se- rüvenleri... "Bayrampaşa Cezaevi'ne ilk teslim oluşumuzda bahçede ellerinden ve ayaklarından birbirine zinciıie bağlı kafası sıfır numaratektip giysıli mahkûmları gördüğümde ilk önce göz- lerime inanamamıştım. Nerden bilirdim ki mahkemeye gider- ken biz de zincire vurulacağız?..." Kırk kişilik bir grup her yanı kapalı bir araca bindirilir, doğ- ru adliye: "Savaş'la ben bıtek bileğe zincire vuruluyoruz şim- di. Gözleri dolu dolu Savaş'm. Benim de öyie. Üzülüyorum, utanmıyorum da. Sadece insanoğlu denen yüce yaratığa böy- le bir durumun reva görülmesini kaldıramıyor yüreğim, o ka- dar." Sonrasını biliyoruz. Duruşma sonucu davanın düşmesine karar verilir. Müjdat'la Savaş cezaevinden çıkarlar. Ama her nedense - ya da açık bir nedenle - Gezen uzun süre TV'ye çıkartılmaz, kimi yerde temsillerine önlemler getirilir. Öyle ya Gezen "Nâzım Hikmet'le ilgili bir kitap yazmış, yayımlamış, bir süre tutuklu kalmış, sonunda aklanmış olsa da 'komünist- liğin izi' vardır üstünde diyerek!.. "Beş yıl sürdü ekran yasağım... Artık iki binli yıllara giri- yoruz. Bunca tokatı yedik kabullendik, isyan ettik, pistik. Ge- riye dönüp baktığımızda bazı olayları aklım almıyor." Kimin aklı eriyor olup bitenlere, kimin? Bir kitap yazarsın, bir çeviri yaparsın, bir köşe yazısı yayımlarsın, büyûk suçlar işlemiş sayıhrsın! Mahkemeler, tutuklamalar, işkenceler, acılar, yıllar yılı süren hapislikler! Sonra da 'çağ atladık', uygar olduk', 'demokrasiye geçtik' zırvaları!.. Bu da bir belge, bir tanıklık işte. 'Komikler Ağlamaz.' On- ların işi insanları mutlu kılmaktır. Acılar çekseler bile... ANMA Sonsuzluğa göçüşünün 3. yılında sevgili MÜZEYYENİMİ özlem ve rahmetle anıyoruz. ATIF PEKİTKAN Değerli Ozan AHMED ARİF'i . kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. CEM1AYINEVÎ SURUCU KURSU 4 ayda ödeyin Devreler: Hatta Sonu: 8 Haziran Hatta İçi. 10 Haziran Sabah - Aksam KADIKÖY ıSoğölûçeşme Camıı yanı) 349 18 24-349 18 25 336 02 06-336 02 79 *y~S^' Au Pair Acentast Ingıltere-Amenka Fransa-Kanada 9.1-158 53 42-161 43 67 Değerli Dostum, Büyük Ozan AHMED ARİF'İ yitirdik. Büyük üzüntü içindeyim. RAHMİSALrUK AHMED ARÎF ölüm, dinamitini kalbinde patlattı. Ama o kalbimizde yaşıyor. •DOSTLARI VEFAT Diyarbakır eşrafmdan Arif Hikmet ve Sara'nın oğlu, merhum Necati ve Sabriye'nin kardeşi, Nezihe, Nuran, Tüncer, Orhan ve llhan'ın ağabeyi, Aynur'un eşi, Filinta'run babası, Sakine Turan'ın damadı, Ayter, Aydın, Nesrin'in enişteleri, Ozan AHMED ARIF vefat etmiştir. Cenazesi bugün Maltepe Camisi'nde küınacak öğle namazını müteakip Cebeci Asri Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. AİLESİ İLAN T.C. IĞDIR 2. KADASTRO MAHKEMESt Esas No: 1974/988, \QO6, 1080 Mahkememize ait 1974/988, 1006, 1080 esas sayılı dosyalann yapılan duruşmasında verilen ara kararı geregince: Bendemurat köyunde bulunan 51, 162 ve 3 parseller Haraza Yıl- dırım ve müşterekleri adınatespit edilmiş olup, tespitin iptali iste- mi ile açüan davalann duruşma- sının 1.7.1991 tarihi saat 09.00'da mahkememiz duruşma salonunda yapüacagı Hamza Yıl- dınm mirasçılanna ilanen tebliğ olunur. 16.5.1991 Basın: 27781 KAYIP tieri toplum insamnın birçok özelliğini büyük alçakgönüHülükle taşıyan, birlikte sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, öfkelerimizi paylaştığımız değerli çalışma arkadaşımız TUNÇ RASGELDİ'yi bir trafik kazası sonucu çok erken kaybettik. Ailesine, dostlanna başsağlığı dileriz. 2000'E DOĞRU DERGtSt Ç ALIŞANLARI Cenazesi, 3 Haziran 1991 Pazartesi gunu Karacaahmet Camisi'nden ıkindi namazmda kaldınlacaktır Dünyanın en mükemmel, en iyi insanı TUNÇ RASGELDİ'yi kaybettik. Acımız sonsuz. HOŞÇAKAL SABİR... MÜJDE BİLGÜTAY (Rasgeldi) OKAN ve NEDRET BİLGÜTAY Değerli ozan AHMED ARİFi kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Acımız sonsuzdur. CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ CAN SEVGİLİ, DOST TU1NÇ Acm sonsuz. Anılannı, arkeoloji ve sanat için de çarpan dost yüreğini ömür boyu unutmayacağız. NEZtH - BİLGE BAŞGELEN VEFAT TUNÇ RASGELDİ "genç y«şta kaybettik" Kultürlü, yetenekli, dost, yüreklı. Hangi nitelikleri yaalsa ona az gelir. Cenazesi 3.6.1991 (bugun) Pazartesi günu Karacaahmet (Duvardibi) Camisi'nde küınacak ikindi namazuıdan sonra Karacaahmet'te toprağa verilecektir. Tann rahmet eylesin. TURİNG ARKADAŞLARI OKURLARA. OKAYGÖNENSİN Bitmeyen Düşmanlık... G azeteler hep toplumda bir kargaşa görüntüsü veriyor, insanlara moralsizlik ve umutsuzluk aşı/fyor... Gazetelere göre işler hep kötûye gidiyor... Bunlar, gazeteleri toplumdan soyutlayarak gazetelere inançsızlığı ve güvensizliği arttırma yolundaki propagandalann en gözde temalan... Sorunlar çok... Ekonomide, siyasal yönetimde, insan haklannda, çevrede, temel kurumlarda... Eğer gazeteler bu sorunları yazmasalar bunlar yok mu olacak? Gerçeğin acısıyla her gün karşılasan insanlar, bu gerçek gazetelerde yer almazsa yok mu sanacaklar? Enflasyondan söz edilmeyince enflasyon ertelenecek mi? Yöksa insanların onun boyutlarını ve sonuçlarını öğrenmeleri mi gecikecek yalnızca? Basını yanlış haber, abartma haber ve yalnızca kötû haber vermeMe suçlayan güç sahiplerinin de kendi mesa/Vannı verebilmek için başka kaç olanaklan var? Ama yine de politikacının gazeteci düşmanlığı bitecek gibi değil... Bu iflah olmaz düşmanlık geçen haftalarda Ingiltere'de bir kez daha ilginç bir örnekle su yüzüne çıktı. Tartışmaya yol açan kişi; devrik Başbakan Bayan Thatcher'ın eski basın danışmanı Sir Bemard Ingham. Anılannı Sunday Times gazetesinde yayımlarken gazetecilere yaptığı ağır bir saldırıyla ortalığı karıştıran Sir Ingham'a göre gazetecilerde 5 hastalık var. Şöyle sıralıyor bu hastalıklan: —Le Carre sendromu: Buna göre gazetec/ter, hükümetlerin kaçınılmaz biçimde ise yaramaz ve güvenilmez olduğu, sürekli komploya çalıştığı inancını taşıyor. ve gazeteci, bu hastalık yüzünden sürekli muhalif oluyor, hep yanlış yargılara varıyor. —Le CarrĞ-Conan Doyle kompleksi: Bu hastalık gazetecileri sürekli olarak aşın uçlara sûrüklüyor, 'iki kere iki dört derken bile ardında bir çapanoğlu anyor ve bu yüzden 'dört yerine 'yirmi iki' deyiveriyor. Bu yüzden gazeteciler yalın açıklamalan kabul edemiyor, karmaşık teoriler geliştirmeye çalışıyor. —Köşe yazarlığı salgını: Dedikodu çevreleriyle sıkı fıkı olan gazeteci, bunlardan aldığı malzemenin gerçekliğini araştırmadan kaleme sarılıveriyor. —Coleman ya da Carpenter fenomeni: Bu hastalık spor yorumcularının tarzlarından doğup yayılmış bir tûr. Bu hastalığa kapılan muhabir elindeki verileri yazmak yerine bunlaria ilgili kendi yorumunu yazıyor, verileri atltyor. —Farklılık hastalığı: Bu hastalığa kapılan gazeteciler toplumdan farklı bir yaşam sürdûklerini ya da sürmeleri gerektiğini düşünüyor, bir tür profesyonel aynmctlık yapıyorlar. Sir Ingham'ın gazetecilerde saptadığı beş hastalık bunlar. Kuşkusuz her eleştiri gibi bunun da gerçek ve haklı yanlan var, ama tümüne bakıldığında gazeteciye düşmanlık, eleştirinin çıkış noktasını oluşturuyor. Sir Ingham'ın gazetecilere doğrultup aktardığı bir sözü biz geri çevirip politikacılara doğrultuyoruz. Söyle diyor John Donne: "Hiç kimse bir ada değildir, kendinin bir *bütünü değildir... Herhangi birinin ölümû benden bir şeyler götürüyor, çünkü ben insanlıkla ikjiliyim. Bunun için de çanlar kimin için çalıyor diye sakın öğrenmeye çahşmayın. Çünkü çanlar sizin için çalıyor." TEŞEKKÜR 10 Mayıs 1991'de aramızdan aynlan, SHP kurucu üyelerinden, 17. Dönem Konya Milletvekili, Değerli Varhğımız, Sevgili Eşim, SABRİIRMAK'ın kaybından duyduğumuz derin acıyı bizzat gelerek, cenazeye katılarak, çelenk göndererek, mektup, telgraf, fax veya telefonla bizlere ulaşarak paylaşan, Sayuı KATrA. ERDEM'e, Sayın YlLDIRIM AKBULUTa, Sayın MESUT YlLMAZ'a, Sayın ERDAL tNÖNÜ'ye, Sayın SÜLEYMAN DEMİREEe, Sayın BÜLENT ECEVİT ve RAHŞAN ECEyrre, Sayın YEKTA GÜTVGÖR ÖZDEN'e Sayın ALİ BOZER'e, Sayın AYDEN GÜVEN GÜRKAN'a, Bakanlar Kurulu'nun Sayın üyeleri ve Sayın Milletvekillerine, TBMM SHP Grubu'na, Halkçı Parti Kurucusu arkadaşlarına, Türk Parlamenterler Birliği'ne, Sayın SAMİ ÇELİKBAŞ'a, Sayın NURETTİN SÖZEN'e ve Istanbul Büyükşehir Belediyesi çalışanlarına, Sayın YÜKSEL ÇAKMUR'a, Sayın MURAT KARAYALÇIN'a, Acımızın her anını bir kardeş yakınlığı ve sıcaklığıyla paylaşan BODRUM BELEDIYE BAŞKANI SAYIN EMİN ANTER'e ve Bodrum Belediyesi çalışanlarına, Çok sevgili dostlarımız, TÜRK BELEDİYECİLER DERNEĞİ Genel Koordinatörü ENGİN AYDIN'a, TEOMAN YALAZAN'a, İSMET CANTÜRK'e. Sayın AZİZ NESİN'e, üniversitelerin rektörleri ve öğretim üyelerine, İTÜ Vakfı Sayın Başkanı ve üyelerine, Türk Rotary Topluluğu'nun değerli üyelerine, Darülaceze Kurumu çalışanlanna, Cenevre Üniversiteli arkadaşlanna, Konyalı ve Seydişehirli hemşehrilerine, son dakikalarında yanında olan, kurtulabilmesi için çırpınan, sevgili arkadaşlarımız FEYZA ve ADNAN KUTBAY'a, AYTEKİN YILDIZ'a, değerü dostlarımız YASEMİN ve OKTAY ŞOLPAN'a, SAFİYE ve FATİH PASİNER'e, onu son yolculuğuna en sevdiği türküyle uğurlayan "Azeri Kızımız" AYDA'ya, tüm sevenlerine, değerli dostlanmıza, en içten teşekkürlerimizi sunanz. AİLESİ ADINA, EŞİ: VENÜSIRMAK VEEAT Sevtap SÜER'in sevgili eşi Deniz ve Orhan'ın biricik babaları ŞERAFETTİN SÜER 1 Haziran 1991 günü Hakkm rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi bugün Florya Şenlikköy Camii'nde küınacak öğle namazını müteakip Firuzköy Mezarlığı'na defnedilecektir. AİLESİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle