22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER sözcüğü (arapça) "sözü uzatma" anlamına gelirdir* Tatvili kelâm" da o anlamdadır. Itnâp'ın iki türü vardı: "Itnfipı makbul, ıtnâpı mümil. Bunlardan ilki, sözü gerekli olan yerde uzatma, ikincisi, sözü usanç verecek biçimde uzatmak anlamına gelirdi. Bu ölçüyü yazar nasıl kullanacaktır? Bakın, bilim söyleminde sözü uzatmak da, kısaltmak da bilim adamının elinde değildir. Bir üçgenin Uç açısı toplamı 180 derecedir sözü Türkçe'dc yedi sözcükle yazılır, bunu altıya indirme ya da sekize çıkarma olanağı yoktur. Ama diyelim bir romancı için böyle bir yazı düzeninden sözedilemez. Tanınmış bir göstergebilimci iken tanınmıs bir romancı da olan Umberto Eco, dilimize "Alımlama Göstergebilimi" adı ile çevrilen (Çev: Sema RifatDüzlem Yay.) yapıtındaki bir konuşmasında simgesel anlatım" ve egretileme diye iki anlatım biçiminin bulunduğunu söylüyor. Bunlar elbette bilimsel söylem için söz konusu değildir. Şöyle diyor Umberto Eco: "Bakın, Hemingvvay gibi birini ele alın. Son derece tutumlu bir yazardır o. Üslubunun kökü tutumlulukta yatar. Üslubun, demek ki enerji savurganlığı ile hiçbir ilgisi yoktur. Yalnızca insan, bir yazarın neden parantezler açtığını, neden bize birdenbire başka şeyden sözettiğini ve neden gerektiğinde bir sözcüğü başka bir sözcükle belirttiğini sorabilir kendi kendine. Sözgelimi sandalye yerine 'taht' der. Bunu kuşkusuz yorumlanacak bir şey olduğunu hissettirmek için yapar. Eğer biri çıkıp da bana filanca bey sandalyede oturuyor diyecek yerde kürsüde ya da tahtta oturuyor derse, büyük bir olasılıkla bu kişide benim anlamam gereken özel bir şey vardır, bunu kestirmek gerekir. Retorik, normal tutumluluğa göre bir savurganlık olgusudur!' Bu yolda ilerlerken yazınsal bir metni başka bir metinden ayıran özellik ve nitelik de ortaya cıkacaktır belki. Sürdürelim... Konuşmacı soruyor Umberto Eco'ya: "Ama ya yazarın payı; onun metnini sıradan bir tutanaktan ayırt eden de bu degil mi?" "Gülün Adı" romanının yazr.rı şu yanıtı veriyor: "Bu bizi, dUşüncelerimi açıkladığım ve savunduğum bir metinle, yani bir yorumla, tersine meydanı okurun yorumuna bıraktığım şu öbür türden metin arasındaki fark üstüne söylediklerimize getiriyor. Felsefi ya da bilimsel bir metinde yorumun payını en aza indirmeliyim; öyle ki söylemek istediğimle ilgili hiçbir kuşku kalmasın. Yazara düşense bu tutumluluğu, araya, benim de yorumlayabileceğim kimi öğeleri sıkıştırarak bozmaktır. Kant'ın bir metinde, bir sözcüğün bir fikri uyandırmak amacı ile kullanılmış olduğu söylenemez. O, bir ve yalnız bir fikir öne siirer. Eğer yazınsal bir metinde, sözgelimi Proustun bir metninde, 'Filan sözcük bir fikir uyandırmak için kullanılmıştır' denirse, yazar eğer dürüstse 'belki' diye yanıt verir. Bilmez çünkü; belki evettir, belki hayırdır; ama her iki yorum da olanakhdır. Her deneme yazarının örneği, düşü Wittgenstein'ın Tractatus'udur (•); 1. gelişme, 2. gelişme, 3. gelişme; ve bu böylece sürüp gider. Ya da Spinoza'nın Etika'sıdır. Yani uzun sözün kısası, matematiksel denebilecek anlatım biçimlerine ulaşmaktır. Bunun tersine, yazarın düşüyse, sözcüklerin çevresinde bir belirsizlik halesi bırakmaktadır; belirsizliği kafasına taktığı için yapmaz bunu, onun görevi her duygunun, her durumun nasıl çelişkili, nasıl belirsiz olduğunu anlatmaktırf' Umberto Eco, yazınsal söylemi, bilimsel ve felsefi söylemden ayırırken tutumlulugu ölçü olarak kullanıyor ve ilki için belli bir belirsizlikten söz ediyor, yoruma kapı açan bir belirsizlik. Fakat ben, tutumlulugun yazınsal söylem için de son kerte gerekli olduğu kanısındayım. Biçem, sözcük savrukluğu ile oluşturulamaz, dahası hiç oluşturulamaz. Yazar, biçemini aramamalıdır. (*) Bu kitap dilimize çevrilmiştir. (Çeviren: Oruç Aruoba. B.F.S. Yay.) neticileri ve üyeleri cezalarını çekmişlerdir. Ancak bir ceza hükmünün kaldırılması, geriye yürütülmesi (makabline şamil olması) gereken bir hükümdür. Yani o yasa maddesine göre daha önce haklarında dava açılmış kişilerin davaları düşecektir. Ceza almış kişilerin bu cezaları çektirilmeyecektir. Geriye yürütülmesi gereken böyle bir hükmün, cezalarını çekmiş olan kişiler açısından pratik bir değeri söz konusu olamaz. Ancak eğer görülen dava sononda kişilere verilen cezalar dışında örgüt malları hakkında zoralım ya da Hazine'ye devir kararı verilmişse burada yeni hukuksal bir durum ortaya çıkmaktadır. Yeni yasa ile dernek yöneticilerinin eylemleri suç olmaktan çıkarılmıştır. Dava günümüzde görülseydi ya da devam ediyor olsaydı dava düşürülecek ve sanıklara ceza verilmeyecekti. Derneğin malları da Hazine1ye devredilmeyecek ve derneğe ait olarak kalacaktı. Ceza Yasası'nın 2. maddesine göre: "...işlendikten sonra yapılan kanuna göre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz. Eğer böyle bir ceza hükmolunrnuşsa icrası ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar!' Olayımızda dernek mallannın Hazine'ye devri, verilen cezalandırma hükmünün kanuni neticeleridir. Yani yasal sonuçlarıdır. Ceza Yasası bu yasal sonuçlann kendiliğinden ortadan kalkacağını kabul etmişlir. O halde 141142. maddeler kaldınldığına, buna ilişkin yeni yasa hükmü geriye yürüyeceğine göre Hazine'ye devrine karar verilen malların Ceza Yasası'nın ikinci maddesine göre TöbDer'e geri verilmesi ve belirttiğimiz hukuksal nedenlerle DİSK'in ve TöbDer'in faaliyetlerine olanak sağlanması gerekir. Biçem Üstüııe MELİH CEVDET ANDAY Eskiden "üslup" derdik ya, çok sıkıntı çekerdim o sözcüğü kullanırken; çünkü ne denıeğe geldiğini bilmezdim, kimse de bilmezdi. Bir sözcüğü, kök anlamını bilmeden (ve araştırmaya hiç gerekseme duymadan) kullanmak özellikle bizde çok olağandır. Eski bir sözlüğü açın bakın, "larz, usul, tarzı ifade, selika" der üslup için. Ya "selika?" O ne anlama geliyor? "Güzel söyleme ve yazmadaki tabii istidat" Görüyor musunuz anlama, öğrenme çabamızın nasıl boşa gittiğini? Efendim ben, Uslubun, selikanın nerede, nasıl kullanıldığını değil, kökte ne anlama geldiğini merak ediyorum. O anlam ortadan kalkmış olabilir, olsun, gene de gereklidir onu bilmem, nereden kalkıp nereye gelindiğini anlamam için gereklidir. "Üslup" yerine artık "biçem" sözcüğünü kullanıyoruz ya, kurtulduk o sıkıntıdan... Biç, biçim, biçmek sözcükleri hiç de yabancımız değildir çünkü. Peki, Arapça bir sözcükten Türkçe bir sözcüğe geçmekle bu kavram birden aydınhğa mı kavuştu? Ne gezer! Bu yaşıma geldim, kafamı hep kurcalar biçem kavramı, araştınrım sürekli, kendimce tammlar bulmağa çalışırım, epey yaklaşmış gibi olurum... Ama sonunda yeniden düşünmeğe koyulurum. Bize üslup kavramı Tanzimat'tan sonra, çeviri yolu ile girdi. Fransız yazarı ve doğa bilgini Buffon, akademiye kabulü dolayısiyle verdiği söylevde (1753) "Le style est l'homme möme" (Üslup insanın ta kendisidir) demişti; bu söz, dilimize "Üslubi beyan ayniyle insandır" diye çevrildi. Buradaki "beyan" sözcüğü için eski sözlüklerimizde "anlatma, ifade, ifham. Belagat aksamından bir kısım" karşıhkları gösterilir. Demek söyleme ile, yazma ile ilişkili bir kavram sanılmış. Oysa o zamanlar Batı'da bir ressamın, bir müzikçinin, bir mobilyanın, bir giysinin... biçeminden söz edildiğine bakılırsa konu oldukça geniş tutulmaktadır. BugünkU batı dillerine sözcük lâtinceden aktarılmıştır: Stilus. Robert sözlüğünde stilus "poinçon servant â 6crire" diye açıklanmış. Büyük FransızcaTürkçe Sözlüğünde Tahsin Saraç, poinçon için "çelik kalem, kazı kalemi" karşılıklarını gösteriyor. Eski Roma'da bu aracı yontuçlar kullanırlardı. Böyle olunca, elbet bir yontuçun (heykeltraşın) biçeminden söz edilebilir. Demek bir sanatçının anlatım biçimi, onun kullandığı araçla dile getiriliyor. Somut bir imge. Araştırma buraya geldiğinde aydınlanır gibi oluyorum, "üslup sözcüğünün dumanı dağılıyor, "Oh" diyorum kendi kendime, "her şey yerine oturdu." Dilimizde bir yazarın özgUnluğunU belirtmek için kullanılan, "Onun kaleminden çıktığı belli" sözü, biçemi anlatmıyor mu? Terziler için de "makas" sözcüğü bu anlama gelir. Demek kişiliğin, başkalarına benzememenin göstergesi: Le style est l'homme meme. Ancak çağların ve büyük akımların biçeminden de sözedildiğini biliyoruz: Arkaik, I o nia, Peloponnesos, Barok, Klâsik, Romantik, Rokoko, Realist, Natüralist, Selçuk, tznik vb. gibi. Ama bunların imzalı olanlarında gene de kişisel biçem kendini gösterir. Ben, bilmediğim bir müzik parçasım dinlerken, onun önce çağını, hangi okuldan olduğunu kestirir, sonra yaratıcısını bulmağa çalışırım. Demek bir akım, bir okul içinde de kişilik korunabilir, başka bir deyişle, yaratılabilir. Ama Eski Yunan'ı bir yana bırakırsak, yaratıcılıkta sanatçının öne çıkması moderndir, Rönesansla başlar. Bir yazar için biçem, dönüp dolaşır, sözcükleri kullanma sanatı anlamına gelir. Hem nitel, hem nicel bir ıra taşıyan bir sanattır bu. Eski edebiyatımızda çok kullanılan "ıtnâp" PENCERE Doldunış... 3 MAYIS 1991 Gurur ve aşağılık duygusu, tek yumurtanın ikizleri gibidir; insanın ruhunda birlikte tohumlanırlar; dışavurumları bir ikilemin kısır döngüsünü oluşturur. Köy ağasının jandarma komutanıyla içli dışlı illşkisl, köylüye karşı güç gösterisidir, böbürlenmedir; kasabada eşraftan birinin kaymakamla dostluğunda benzer bir öz bulunur; insanın küçümsediği kişilere karşı büyümsediği kişilerle hava atmaya kalkışmasında, gurur ve aşağılık duygularının sarmalları birbirine dolanır. Beyazın karaderiliye yukardan bakışında, kendisini de aşağılayan bir yan yok mu? • Hitler, Alman ulusuna neden üstünlük duygusu aşılamaya kalkmıştı? Birinci Dünya Savaşı yenilgisinde Almanya öylesine aşağılanmıştı ki gurura gereksinmesi vardı. Beyaz ırk, siyahtan üstündü; Cermen soyu da beyazların en beyazıydı. Üstünlük duygusu, insana aşağılık işler yapmak yetkislni de verir; birisiyle eşitsen, onu ne dövebilirsin, ne de sömürebilirsin; eşitsizlik, insanın insanı sömürmesinde geçerli felsefenin temelini oluşturur. Mütareke'yi çocukluklarında yaşamış olanlar bugün hayattadırlar. Türklerin her görüldükleri yerde aşağılandıkları, horlandıkları, dövülüp sövüldükleri yıllarda, İngiliz ve Fransız subayları istanbul'da fink atıyorlar, işgal kuvvetlerinin askerleri de Beyoğlu'nda bu ülkenin sahibi ve efendisi gibi dolaşryorlardı. Tarih değil bu. Daha dün gibi. Mustafa Kemal, düşmanı bozguna uğrattıktan sonra Cumhuriyet Türkiyesi'ni kurarken bu ülke ınsanının bütün dünyaya karşı açık ve dik alınla yaşayabilmesini amaçlamıştı. Ne aşağılık duygusu... Ne de gurur. j Cumhurbaşkanı özal, Çankaya'ya çıkmadan önce ve sonra kaç kez övündü: Ben istedlğlm zaman ABD Cumhurbaşkanı Georgâ Bush'a telefon edebillyorum. Ruhbilim açısından bu yaklaşım ne anlam taşır? Kişi eşi( saydığı bir kimseyle konuşuyorsa, bundan kendisine pay çıkarmayı düşünmez; ilişkiyi doğal sayar. özal, Bush'u büyümseyip kendisini küçümsüyor ki ABD Cumhurbaşkanı'yla telefonda istediği zaman konuşabilmesini bir propaganda ya da reklam konusu yapabiliyor. . Peki, böyle bir yaklaşımda halkımıza düşen pay yok mu? Biz nasıl düşünüyoruz: ; Cumhurbaşkanımız ne büyük adaml.. istediği zaman te>. lefonu açarak Bush'la konuşabiliyor. Doğrusu özal, Turklye'yk yönetecek tek kişidir. t Eğer bir toplum az gelişmişse, böyle düşünebilir gururla» nırken aşağılık duygusunu içine sindirdiğinin bilincinde bile1 değildir. ı Güneydoğu'daki İngiliz askeri, Şemdinli Kaymakamı Sayın Ülker'i taıiaklamış, hırpalamış... ; Olay gerekli tepkiyi yarattı; belki bu bakımdan yararlı da» oldu. Çünkü bu işler biraz daha mayna olsaydı, kendimizi' "Mütareke Türkiyesi'nöe yaşıyor sanacaktık; yabancı asker*' lerin 'Dingo'nun ahırına' benzettiği bu toprakların altında ya* tan şehitlerin kemikleri sızlamaya başlamıştı. ' ingiliz, yoksul bir halkın tepesine uçakla inmiş, çevresine' bakıyor: Sanki Ortaçağl.. Hindistan'ı dört yüzyıl kolonyal şap1 ka ve kırbaçla yönetmiş ingilizin Türk kaymakamını adamdan sayması kolay mıdır? Ancak biz de külahımızı önümü; ze koyup düşünmeye başlamalıyız: '" Hani bütün dünya Türkiye'ye hayrandı? Özal en büyuR, liderdl? Hani Batı, Türklye'nin önemini anlamıştı? Bizi el üs\ tünde tutup alkışlıyordu? d Ne oldu? .Z Sakın bizler, biraz saf, az gelişmlş ve dolduruşa gelen kişf£ ler olmayalım? • •' ARADABIR Orduevleri ve Konuklar... VEDfl BİLGET EmekliAmiral İç Hizmet Kanunu'na geçmeden önce duyduklarımı aktarayım. 22 nisan tarihli basında "Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş'in ricasına karşın" Semra özal'ın Harbiye Orduevi'nde dört ANAP ilçe başkanı ile toplantı yaptığı haberi yayımlandı. Rastlantı bu ya, aynı gün öğle yemeğinde Harbiye Orduevi'ndeydim. Karşımdaki masada, adını bile bilmediğim, kır saçlı, tel çerçeve gözlüklü bir emekli general oturuyordu. Bir ara, yanındaki eşine şöyle dediğini duydum: "Genelkurmay Başkanı ya bu toplantıları yasakiamalı ya da bunların olmamasını rica ettiğini yalanlamalıdır. Durum çok üzücü ve yıpratıcıdır!" Tepkilere tanıklığım bununla da kalmadı. Yine yemek salonunda, bir grup emekli subayın konuşmaları da hem de zor Işltir kulaklarıma yansıdı: "Kapıda polisler oluyor. Girerken şöyle bir süzüyorlar insanı. Kendi evimizde kuşku altında bulunuyoruz. ANAP'ın parası mı yok başka yerde toplantı düzenlemeye? Politikayı ordunun içine bizzat kendileri sokuyorlar. Hem de en katakulli gerektiren ilçe seçimleri faslını. Bu önlenmeli." Orduevlerine "dadanma", Kenan Evren'in Cumhurbaşkanı iken Harbiye Orduevi'nde kalışı süresinde, Başbakan özal : ın da bu orduevine adım ve giderek demir atışıyla başladı. Özal'ın toplantıları osüreçte bile yadırganıyordu, ama "Başbakan olarak çeşitli hükümet temasları yapmak zorunluğu ile" bağdaştırılarak sindirilmeye çalışılmıştı. Kuşkusuz, olguyu sindiremeyenler ve apaçık konuşanlar da vardı. Örneğin toprağı bol olsun Em.Alb.Hidayet llgar, "Ne hükümet toplantısı yahu? işadamları ile görüşülüyor; kime ekonomiden ne pay ayrılacak, ne ayrıcalıklar tanınacak onlar saptanıyor" diyordu. Gel zaman git zaman Ozal, başbakanlığını cumhurbaşkanlığına dönüştürdükten sonra ANAP içinde de sorunlar türeyiverdi. O, "cumhurbaşkanı" ve "Silahlı Kuvvetler'in Başkomutanı" olarak Harbiye Orduevi'ni kullanmayı sürdürdü. Ama bu kez onun Başbakanı Akbulut da orduevini kullanmaktan geri kalmadı. Akbulut, burada, açık açık ANAP toplantıları yapmaya vardırdı işi. Ve son kez Semra Ozal da istanbul il Başkanlığı pazarlığının son aşama toplantılarından birinl orduevinde yapıverdi. Basındaki yayınlar da böylece gündeme geldi. Türk Silahlı Kuvvetleri iç Hizmet Kanunu'nun 99. maddesi orduevlerine girebilecek kişileri Genelkurmay Başkanlığı1 nın 2.1.1979 gün ve PER: 49553879 / DISIPMOR. 2. Ks. sayılı emirler muhtırasına göre tanımlarken subaylar, askeri memurlar, astsubaylarla bunların emeklileri, bakmakla yükümlü oldukları kimseler, bunların askeri okullarda okuyan çocukları, sağlık fişi kullanma hakkını kaybeden anne ve babaları ile bunların refakatindeki çocukları, yazılı izin sahibi müttefik silahlı kuvvetler üyeleri, özel günlerde komutanlar DİSK ve TöbDer Malları 141142. maddeler kaldınldığına, buna iltşkin yeni yasa hükmü geriye yürüyeceğine göre Hazine'ye devrine karar verilen malların Ceza Yasası'nın ikinci maddesine göre TöbDer'e geri verilmesi ve belirttiğimiz hukuksal nedenlerle DİSK'in ve TöbDer'in faaliyetlerine olanak sağlanması gerekir. HALİT ÇELENK Hukukçu 'Terörle Mücadele Yasası'nın geçici 9. maddesiyle DİSK, TöbDer ve benzeri kuruluşların taşınır, taşınmaz tüm mal varhklan Hazine'ye devredilmiştir. Bu düzenleme, hukuk açısından mülkiyet hakkının bir ihlalidir. DİSK davası devam etmektedir ve sıkıyönetim askeri mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet kararı Askeri Yargıtayda incelenmektedir. Bu mahkumiyet, kapatma ve malvarlığına el koyma kararı TCY'nin 141142. maddelerine dayandırılmıştır. Terörle MUcadele Yasası bu maddeleri yürürlükten kaldırmıştır. Sanık lehine olduğu için geriye yürümesi gereken bu yasaya göre Askeri Yargıtay'ca davanın düşürülmesine karar verilmesi gerekmektedir. Ancak burada hukuk ve yasa açısından önemli bir nokta vardır. İstanbul 2 Numaralı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, DlSK mallannın zoralımına karar verirken, hükmünü TCY'nin 36. maddesine dayandırmıştır. Bu madde iki tür zoralımı öngörmektedir. Birincisi, doğrudan doğruya zoralıma tabi eşyadır. Uyuşturucu, patlayıcı madde, silah gibi. tkincisi de, 'suçta kullanılan eşya'dır. Adam öldürme suçunda kullanılan silah, hırsızlıkta kullanılan maymuncuk, kalpazanlıkta üretilen kalp para gibi. DİSK olayında ne doğrudan doğruya zoralıma tabi bir eşya ve ne de suçta kullanılan bir eşya vardır. DİSK'in parası ile taşınır, taşınmaz malları ile 141142. maddede gösterilen suçun bir ilgisi yoktur. Bu açıdan DİSK malları hakkında verilen zoralım hükmü yasaya aykındır. Bu nedenle Askeri Yargıtay'ın, Terörle Mücadele Yasası'na göre davayı ceza açısından duşurmesi ve zoralım hiikmü bakımından bozması, zoralımına karar verilen malların DİSK'e geri verilmesine karar vermesi gerekir. TöbDer mallarına gelince... Ankara 3 No'lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, demek yöneticilerini TCY'nin 141. maddesine dayanarak mahkum etmiş, derneği kapatmış ve mallannın Hazine'ye devrine karar vermiştir. Ankara İkinci Ağır Ceza Mahkemesi ise derneğin genel başkanı üültekin Gazioğlu ve 19 yöneticisi hakkında aynı dava dosyasına ve kanıtlara dayanılarak TCY'nin 141142. maddelerine göre açılan dava sonunda aklama (beraat) karart vernıiş ve derneğin eylemlerinde suç görmemiştir. Yani Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'ne göre dernek yöneticileri suçlu, sivil mahkemeye göre suçsuzdur. Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi'nce haklarında ağır hapis cezaları verilen dernek yö ANADOLU EKINIÇIKTI Anadolu Ekini dergisinin 12. sayısı Samı Karaören, Mehmet Başaran, Metin Demırtaş'ın yazıları; Ismail Gümüş'ün öyküsü; Cahıt Külebi, Müştak Erenus. Ali Yuce, Kenan Mümtaz Akışık, Hilmi Haşal, llhan Cem Erseven ve Abdülkadir Paksoy'un şiirleriyle çıktı. KAMUOYUNA "SAĞ İÇİN AF, SOL İÇİN AF YOK" Tecil ve Anü Terör yasalan TUrk Hukuk sistemini yaralayan eşi görülmemiş eşitsizlikler, haksız.lıklar içermckledir. 12 Eylül'ün yaratuğı toplumsal yaraları bir nebze de olsa saıması için insanlurca gündcmde lululan ve beklenen GENEL AF yerine çıkarılan bu yasalar, bırakınız yaralan sarmayı; kamu vicdanını rahatsız edici, toplumsal huzursuzluklan arlüncı. insarüarımız arasında aynmcı yaklaşımıyla Ülkemizde yeni gerginliklcri ve çaüşmaları yaratacak bir niteliktcdir. Bu yasalar gcrcği herkcsin bildiği, Bahçclievler katlia mında TİP üyesi 7 genci öldürenler, Kahramanmaraf katliamına kauldığı için idam ve mUebbel hapis cezası alanlar DlSK Gencl Ba^karu Kcmal TÜRKLER'İ öldüren. Abdi İPEKÇl'yi öldüren. canı sıkıldıkça loplam 8 kişiyi öldüren, Kayseri'de kahve tarayarak 9 kişi ördürcn kişiler, MHP'lilerin yargı önüne çıkaıülabilen çok az sayıdaki idam ve mtlebbct hapis cczalan kesinleşmiş kişiler serbest bırakı lırkcn; Onbir yıldır tutuklu bulunan ve davaları sonuçlanmadığı için halcn suçlu olduklarına ilişkin kesin hukUm bulunmayan 146/1 ve 125. maddclerdcn yargılanmaları süren yuzlcrce sol görüşlü tuiuklu ü/gürlüklerınc kavuşamamaktadır. Bu eşiisiz vc haksız uygulamayı şiddctle protcsto edcrken. ,. Hukümeti bu yanlışı dUzcltmeye, Milletvekillerıni.Hukukçulaıı bu haksız uygulamayı durdurmak için çaba sarfetmeye davet ediyoruz. Insanım, dcmokratım diyen herkesi bu haksız uygulamaya gazete ilanları ve imza kampanyalanyla karşı çıkmaya çağınyoruz. 12 EYLÜL HUKUKUNUN BÜTÜN SONUÇLAR1 ORTADAN KALDIRILMAL1DIR.... TECÎL YASASIYLA İNSANLARIMIZ ARASINDA SİYASAL GÖRÜŞLERİNÜKN DOLAYI AYRIM YAPAN BU TEHLİKELİ UYGULAMA BİR AN ÖNCE DUZELTİLMELİDİR.... SARIYER'Lİ ILERİCI, DEMOKRAT, SOSYALDEMOKRATLAR ADINA TANYELTAYFUR VEMT ve BAŞSAĞUĞI G.A.T.A. ve Tlp Fakültesi Nükleer Tıp Anabilim Dalı Bajkanı Tbp. Yb. Doç. HtKMET BAYHAN'ın annesi OYKU (ORGUN) ile H. HABİBE BAYHAN'ın vefatı nedeni ile merhumeye tanndan rahmet, ailesine başsağlığı dileriz. GülgUnlskender lnciSerhal f.AN ŞERBETÇt Enı.1Tünç ÖZTÜRK Yalçın YILMAZKAYA DeryuSinan KULAÇ Kayhan ALTINTAŞ GülTayfun İŞBİLEN Aydııı DEĞER Hatice GÖKGÖK JAN PAÇAL Evlendiler 1 Mayıs 1991 ANTALYA Kızı m ı z BESTE Dünyaya geldi EsraUfuk Onarman Zeynep Kamil 28.4.1991 tarafından davet olunmuş siviller dışında "garnizon komutanlarının uygun göreceği tanınmış kişiler"i sayar. Yine aynı yasanın 100. maddesi de "Orduevleri... Askeri mahal ve vasıf ve mahiyetini haizdir" der. Demek oluyor ki Harbiye Orduevi'nde yapılan ANAP toplantıları, "Askeri mahal vasıf ve mahiyetini haiz" bir yere politikayı, hem de belli bir partinin siyasal çıkar hesaplarını doğrudan sokmuş olmaktadır. Bu, iç Hizmetler Kanunu'nu hiçe saymak demektir. Başbakan Akbulut'un ve Semra Hanım'ın bu yasa tammazlıkları kendini gösterdi. Bu konuda asıl titizlik Cumhurbaşkanı Turgut özal'a düşmez mi? Sorular, benim bir anda usuma takılan sorulardır. "Orduevleri yönetiminin İç Hizmetler Kanunu'na göre mi, yoksa ANAP tüzüğüne göre mi sürdürüleceği" sorusuna daha fazla yer verilmedençözülmelidirsanırımbu konu." Soyın Türk DIIİ ve Edebİyatı Öğretmenlerl! Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu'nun kararıyla Müfredat Programına göre hazırlanan yeni Türk Dili ve Edebiyatı ile Türkçe kitaplarımız: Nurcr UĞURLU TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI Lisel MEB Tallm ve Terbiye Kurulu'nun kararıyla llse ve dengl okullarda okutulması eğitim ve öğretlm açısından uygun bulunmuş 11.6.1990 tarih, 2314 savılı Tebllğler Derglsl'nde yayınlanmıştır. MEB Talim ve Terbiye Kurulu'nun kararıyla Meslek Uselerimlzde okutulması eğitim ve öğretim açısından uygun bulunmuş 17.9.1990 tarih, 2321 sayılı Tebllğler Derglsl nde yayınlanmıştır. '• Nurer UĞURLU Mcslek Llselerl İçin TÜRKÇEI Nurer UĞURLU TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI Lise II MEB Tallm ve Terbiye Kurulu'nun kararıyla lise ye dengl okullarda okutulması eğitim ve öğretim açısından uygun bulunmuş 25.12.1990 tarih, 2328 sayılı Tebllğler Derglsl'nde yayınlanmıştır. Nurer UĞURLU Meslek Lİseleri İçin TÜRKÇE II MEB Tallm ve Terbiye Kurulu'nun kararıyla Meslek Liselerlmlzde okutulması eğitim ve öğretlm açısından uygun bulunmuş 25.12.1990 tarih, 2328 sayılı Tebllğler Derglsl'nde yayınlanmıştır. ARAYAN KAZANIR Televizyonlannız • Videoldrını/ ve beyaz eşyalarınız yeriıule nakit olarak .ılrvr 1 MAYIS GÖZALTILARINA SAHİP ÇIKALIM Tüm dünyada emekçılerın birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kutlanan "1 Mayıs" ülkemizde hâlâ yasak. Bu yasakla engellenmek ıstenen 1 Mayıslarda her yıl yüzlerce gözaltı yaşanıyor. Gözaltına alınanlara sahip çıkmak, 1 Mayıs'ın meşruluğunu savunmak, yasallaşması talebini dile getirmektir. Bu amaçla başlattığımız kampanya çerçevesinde adli soruşturmaya maruz kalanlara hukukimaddi destek sağlamak için katkılarınızı bekliyoruz. ÖZGÜROER Hak ve özgürlük Ihlallerlnl Izleme Heyetl Adına, Av. ZERRİN SARI Başvuru için: Tal: 530 05 44 Adres: ÖZOÜRDER Merkezi Fatih Itfaiye Cad. Ferhatağa Sok. No: 4/2 Arzu Apt. Unkapant/İSTANBUL Nurer UĞURLU TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI Llse III MEB Tallm ve Terbiye Kun;!u'nun kararıyla Müfredat Programına göre yeni bir anlayışla lise ve dengl okullarımız İçin hazırlanmıştır. l^^^W' Nurer UĞURLU Meslek Lİseleri İçin TÜRKÇE III MEB Talim ye Terbiye Kurulu'nun kararıyla Yeni Müfredat Programına göre Meslek üselerimlz için hazırlanmıştır. , <p lr Tel: 16ü 84 0i: 4,5 aylık kızımi2 için 2540 yaşlarında dürüst ve sevecen bakıcı arıyoruz. 18.0020.30 arası. 369 20 47 Kitaplar dört renkli, resimli ve desenli basılmıştır. Bütün liselerimize örnek Kitaplar gönderilmiştir. Tel: 527 39 49526 37 34 ÖRGÜN YAYINLAR LTD. Nuruosmaniye Cad. No: 28 Cağaloğlu/İSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle