15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 10 EKİM 1991 'Siyasal Meşruhık' Tarfaşmasıı Ülkedışından, hem de PTTkanaJknnıkullanarakANAPyarannapropaganda yapıa tar korsan televizyonun şeçmeni yanıltması, aldatması apaçık ortadadır. Parti poürikası yapmaması gerekenÖzaTın daha şimdiden ANAP'çıhğa başlamas da siyasal meşruiyetsizlik konusunu gündeme getirmektedir. Yüksek Seçirn Kurulu görevini yapmama sorumluluğu içinde. Prof.BAHRİSAVCI Türk halkı, seçimi sever. Ona. yine şevkle gidiyor. Ama, ona, yeni Mecliste de "Siyasal meşruluk" tartışmalanna neden olacak bir se- çim yasası ve pratiği ile gittiğini de biliyor. Ve buna çok üzülüyor. Nasıl üzülmesin ki, iktidar; seçim yasasını, kendi tahakkümüne bir kanal yapmak üzere, kendi yaranna düzenlemiştir. Ve muhalefet. onun bu oyununu bozamadan, tıpış-tıpış. adaletsiz seçimlere gitmiştir. İki buçuk yıîdır da, sûngüsü düşmüş olan bu iktidan; bir türlü, seçmene, yeğlemesini sağlıkla yapabileceği; partilerin de, "yanmamış, heba olmamış oy- iarla, Mecliste,sayısal güçleriyle oranlı san- dalye elde edebilecekleri bir yasa ile seçim ye- nilemesinegötürememişlerdir. Bilimsel açıdan... Konuya bilimsel açıdan baktığımız zaman, var olan düzenleme ile oluşacak yeni siyasal tablo içinde de, "siyasal meşruiyet" tartışma- sının süreceği görülmektedir. önce, artık, geçersizleşmiş bir eski kuralı anımsatalım. Bu kural şunu der: "Çoğunluk yönetir: Muhalefetten bir tek fazla sandalyesi olsa bile. çoğunluk, yönetim tekelini elde et- miştir. Burada, azınhğın hakkı, 'muhalefet et- mekten ibarettir. Bunun için de, Meclise, bü- yük gruplar halinde gelmesi gerekmez. Azınlık. Mecliste, ancak, birkaç sandalye ka- zanmış olsa bile, bu durum. •muhalefet etme' işlevini yerine getirmesine yeter. Siyasal ya- şamda önemli olan, 'muhalefetin sesi'nin bu- lunmasıdır. Ve birkaç sandalye, bu sesi duyur- maya yeter." İşte, bir eski kural, bunu söyler. Fakat, çağdaş "katılım demokrasisi"nde, bu kural, artık geçersizleşmiştir, köhneleşmiş- tir. Çağdaş katılım demokrasisi, siyasayı, yal- nızca bir "hukuksal meşruiyet"e değil, bir "si- yasal meşruiyet"e de dayatmıştır. Bunun da, iki ilkesi olmuştur: Adaletlilik ve eşitlik ilkele- ri... Bunlar, ne demektir? "Adaletlilik ilkesi", her partinin, seçimde el- de edeceği "sayısal gücüne" göre sandalye elde ederek. yasama-denetleme- "karar'ı etkileme işlevine, "demokratik katılım" gösterebilme- sinin sağlanmasıdır. Muhalefetin oylannın "yanmamasının sağlanmasf'dır. Bu, "meşrui- yet"in kesin bir "siyasal" ilkesidir. Çünkü, katılım demokrasisinde, halkın oyu yanma- mahdır; partilerin de "demokrasinin vazgeçil- mez öğesi" rollerini hakkı ile oynayabilmesi için, oyian yanmadan, sayısal güçlerine göre Meclise yansımalan sağlanmalıdır. Seçimin, "demokratik tekniği" gereğini aşan oy yan- malan hem halkın "oy hakkı"nı bozar hem de partinin "sandalye hakkını bozar. Bu ikili bozgu, parlamentonun da "siyasal meşrui- yet"ine gölge düşürür."Eşitlik ilkesi": Katılım demokrasisinin siyasal meşruiyet konusunda- ki ikinci ilkesi de, seçim eşıtlığının sağlanması- dır. Bu, önce, her partinin, kendisini, seçVnene, "eşit derecede sunabilmesinin sağlanmasıdır; devletin ulaşım araçlanndan, iletişim araçla- nndan, örneğin, propaganda gösteri ve yürü- yüşleri için yollanndan, alanlarından, radyo ve televizyonundan eşit derecede yararlanma- sının sağlanmasıdır. Aynı zamanda da, seçme- nin. böyle bir eşit sunu sonucu. partiler hakkı- nda eşit derecede aydınlanarak, oyunu, sağ- lamlık ve içtenlik içinde verebilmesinin sağ- lanmasıdır. Bu eşitliğin bozularak, seçmeni, devlet ola- naklannın tek yanlı kullamlması ile tek yanlı etkilemenin, ulusal istenci yarultma ve yarala- ma oluşturduğu ileri sürülmektedir. özerJe: Katılım demokrasisi savındayız. Öy- leyse, seçmenin oyu yanrnamalıdır. Seçmen, oyunu, tam aydınlanmış. bir vicdan ve algının gereğine uygun bir içtenlikle verebilmelidir. Organ kurma, siyasal etkinlik gücü kazanma meşruluğu, seçmenin, siyasaya, böyle katılı- mmı sağlamakla elde edilir. Aynca, partiler, kampanyada, kendilerini sunmada, eşit olma- bdırlar. Oylan da yanmamahdır. Katılım de- mokrasisinde, partiler, kendilerine düşen iş- levieri, ancak, bu siyasa meşruluğu çerçevesi içinde yerine getirebilirler. Türkiye, 20 ekim seçimlerine, bu adaletlilik ve eşitlik ilkelerine ters bir seçim yasası ile gidi- yor. ANAP'ın. katılım demokrasisine ters tu- tumlan da, çabası! Partilerin, kendilerini, seç- mene eşit derecede sunma haklan, yok. Do- layısıyla, seçmenin de, kendi yeğlemesini, tam aydınlanarak oluşturma hakkı da zedelidir. Yüksek Seçim Kurulu'nun düzenlemelerini pervasızca aşarak, ülke dışından hem de PTT kanallannı kullanarak, ANAP yaranna pro- paganda yapıcı bir korsan televizyonun, seç- meni yanıltması, aldatması apaçık ortadadır. Partiler dışı olan, parti poîitikası ve propagan- dası yapamayacak olan Özal'ın, daha şimdi- den ANAP"çılığa başlaması da, siyasal meşru- iyetsizlik konusunu gündeme getirmektedir. Hem ülke, hem de seçim bölgesi barajları, yapılan hesaplara göre, 5 milyon seçmen oyu- nu yakacaktır; partilerin de bu 5 milyon oyu- nu heba edecektir. Seçim çevrelerini. bölgenin doğal yönetimsel coğrafyalan kınlarak, ANAP'a sandalye sağ- lama hesapları ile yeniden, saçmasapanlıklar içinde saptama; seçmen oylannı, amacı dışına saptırma geleneği yolunu açmıştır. Bu durumda, 20 ekim seçimleri, siyasal meş- ruluk tartışmasına, ister istemez ortam olacak bir Meclis yapısı getirmez mı? Eğrisi, doğrusu ile bir Meclisin kurulmasın- da, yeni yararlar doğacaktır. elbette... Yeni Meclisin. böyle müzmin ve zararlı bir tartışmayı; seçime adaletliliği ve eşitlığı getire- cek yeni bir seçim yasasını ivedi olarak yapıp. uygulamaya geçilmesi karannı vermesi, bu yararlann başında gelecektir. 12 Martlardan, 12 Eylüllerden, ANAP'ın si- vil darbesinden sonra, bunun da geçip gitmesi- ni, sabırla beklerız, elbet... EVET/HAYIR OKTAY AKBAL 1957 Seçimi Amtarı: II Bir de baktım uyanmış, gıyinmiş, karanfilinı takmış. Ümit Deniz otelin önüne atmış sandalyeyi. Beni görünce hemen uyardı: "Boşuna Isparta'ya, Burdur'a falan gitme. Ben oralar- dan geliyorum. Sana anlatırım hepsini" oysa ben görmek isti- yordum oraları. Bir daha ne zaman gelirım! Derken, Kayhan da geldi. Valiye gidelım' dedi. Vilayet ko- nağına gittik. Kayhan, valiliğe ait taşıtların DP'li adaylara ayrıldığını duymuş. Hemen hesap sormaya girişti. Koltuğa kaykılrnıştı, ayak ayak üstünde! Bense bir vali karşısında ol- duğumu unutmuyordum. Genç bir gazeteciydi Kayhan. Ama validen hesap soruyordu açık açık! Afyon adaylarıyla tanıştık. Bizı Afyonkarahisar maden su- yunun kaynağına götürdüler. Tavuk ve pilav tencereler dolu- suydu. Kaynaktan bir iki bardak maden suyu içtin mi, hiç bir şey yememiş gibi oluyordun. Afyon kentinde herkes Demok- rattı! Ya CHP? Yok gibiydi. MP'nın genç adayları ise çok canlıydılar. Durmaksızın ordan oraya koşuyorlardı. Beni de alıp yakında bir köye götürdüler. CHP uykudaydı, MP daha umutluydu. Ama DP'nin ağırlığı kendini iyice duyuruyordu. Ordan otobüsle Burdur'a gittim. Başka gazetelerden iki ar- kadaş da birlikteydik. Burdur, Çelikbaş'ın kalesı, yanı o gün- lerde Hürriyet Partili Çelikbaş'ın... DP il merkezinde parti mü- fettişi Cezmi Türk'le görüştük. Türk, DPnin övgüsünü yaptı, bizim de yazılarımızda bu gerçeği belirtmemizi ister gibi ko- nuşunca dayanamadık, DP'nin ülkeye yararlı bir iş yap- madığını söyledik. Bu konuşmamız bizi kuşkulu insanlar du- rumuna düşürmüştü. Otele polisler geldi. Peşimize bir sıvil takıldı. Nereye gitsek arkamızdaydı. Kiminle konuşsak, birde bakıyorduk o görevli yanıbaşımızda... En iyisı Isparta'ya gitmekti. Isparta da DP'nin kalesi, Saidi Nursi'nin ülkest. Daha ılk akşam otelin salonunda büyük bir tartışma başladı. CHP yanhsı yedeksubaylar, Hürriyet Partili adaylar ve DP'liler... CHP adaylarından bir doktor, içkinın.de etkisiyle coştu.. Saidi Nursi'yi anlattı. DP'nin bu kişiyle işbirli- ği ettığıni, bu adamın Atatürk düşmanı olduğunu... Ben de so- rularımla konuyu iyice derin- leştirmiştim. Yatmaya giderken otelci "Yaktınız doktoru" dedı. "Şimdi bu doktor yarınki önse- çimde oy falan alamaz. Burda Saidi Nursi için dedikleri tüm Is- partada duyulur." Ertesi gün akşamı zor ettim. Acaba otelcinin dedikleri çıka- cak mıydı? Atatürkçü doktor ön seçimde yenik düşecek miydi? Akşam gerçek karşımıza çıktı. Doktor CHP listesine gireme- mişti. Isparta ilçelerinden dok- tora oy çıkmamıştı. CHP içinde bile Saidi Nursi'nin etkisi böyle- sine etkiliydi demek! O gece doktoru yemeğe çağırdım, dert- leştık, 'ne olacak bu memleke- tin hali' diyerek!.. Ne bilecek- tim, yirmi yıl, otuz yıl, kırk yıl sonra bile ne olacak bu memle- ketin hali' yazgısım yaşayıpdu- racakmışız! Genç arkadaşlar gülcülerin dertlerini dinlemek istediler. Burdur'dan Ispartaya haber gelmişti, bu tehlikelı gazete- cileri izleyin' diye.. Burda da iz- leniyorduk. Geceyarısı üç gaze- teci arka mahallelerdekı gülcü- lerin kahvesine gittik. Saklana- rak, sinerek! Gittiğimiz yer CHP'lilerin kahvesiydi. Dertler, yakınmalar. Ama hepsi de Is- parta'da CHP'nin yenık düşece- ğini söylüyorlardı. Burdur'da seçim CHP - Hür P. arasındaydı? Burda ise DP ke- sinlikle egemendi. 1957'de DP, 1991 de DYP! Isparta o gün bu- gün hiçdeğişmedi. Geriye ne kaldı? Eskişehir, Niğde, Konya, Kütahya... Genç arkadaşlar kendi yollanna gitti. Ben de Konya'ya... flk işim CHP il Merkezı'ne uğramak oldu. Koca bir odada, sigara duman- ları içinde merkez adayı konu- şuyordu. Liseyi Konya'da oku- muş! Konya'yı çoksevermiş! İki Konyalı konuşuyordu "Bak bu da Konyalı." Hafif hafif eğlenı- yorlardı adayla.. Konya'da da DP öndeydi Fazla uğraşmak, araştırmak gereksizdi. Konya'nın kebabını yemek. Mevlana Müzesi'ni gez- mekten başka yapacak bir iş yoktu. Atladım otobüse Niğde- nin yolunu tuttum. Bakalım Niğ- de'dedurum nasıldı? 1950, 54- te üst üste DP'ydi burda da se- çimleri kazanan. Ama 1957nin koşulları başkaydı. Bir Niğde'dir 1957 seçimlerirv de CHP'ye oy veren. Bunu iki günde anlamıştım Gönderdi- ğim yazılarda bunu belirttim. Nitekim Niğde'de CHP kazandı. Benim nabız yoklaması için üst- lendiğim sekiz ilden yalnız Niğ- de'dir DP'ye oy vermeyenl Günümüzde 1968 9 li Olmak 1968 kuşağı, Türkiye'nin hiç görmediği ve bugün çok gerilerine düşmüş olduğumuz bir özgürlük ortamında yetişti ve gelişti. 1961 Anayasasf nın getirdiği özgürlük havası içinde hem ülkelerini ve hem bu ülkenin insanlarım sevmeyi öğrendiler. 1968 kuşağının tüm eylemlerinde bu insan sevgisinin (hümanizmin) izlerini görmek mümkündür. TOKTAMIŞ ATEŞ 196O'lı yıllann sonlanndan 199O'lı yılla- ra gelindiğinde çok hızla değişen bir dün- ya ile karşılaşınz. Gerçekten günumüz ulus- İararası dengelerini 196O'lı yıllar ile karşı- laştırdığımız zaman, nerdeyse her şeyin alt üst olduğunu gözleriz. Bu değişimden Tür- kiye de elbette derin bir biçimde etkilenmiş- tir ve etkilenmesi doğaldır. Dış denge ve gelişimleri tümüyle ihmal etmemekle birlikte gözümüzü Türkiye'ye çevirdiğimiz zaman çok dinamik bir top- lumsal yapı ve bu toplumsal yapıdaki de- ğişimin ortaya çıkardığı talepleri karşıla- makta zorlanan bir ekonomik yapıyla kar- şılaşırız. İşte 1968 kuşağı, bu zorlamanın ve gelişmelerin ürünüdür. Aslında 1968 kuşağı olarak isimlendiri- len kuşak, hiç kuşkusuz türdeş (homogen) insanlardan oluşmuyordu. Kimisinin mane- vi doyumu ve önderi kartal bakışlı bir Mus- tafa Kemal, kiminin Noel Baba benzeri bir renci hareketlerinin "doğal kaynaklara sa- hip çıkma" çerçevesinde "ulusal petrol" sloganıyla başlaması normaldi. Hareketin içinde çok farkü insanlar vardı ve bu kaçınılmazdı. Bu farklı insanların farklı beklentileri, farkb yöntemleri, fark- lı davranışlan vardı. Ama hepsinde ortak olan bazı şeyler bu insanlan bir araya geti- riyordu: Emperyalizmin baskı ve etkisinden uzak, tam bağımsız ve demokrasinin ger- çek anlamıyla işlediği, yani ekonomik te- mellere dayandığı, mutlu bir Türkiye'nin kurulması için mücadele etmek. Ve insanlar bu amaçla bu inançla, bu umutla ateşe attılar kendilerini. Hareketin lider kadrosuna baktığımız za- man genellikle toplumun üst ve orta sınıf- larının, çok iyi eğitim görmüş nitelikli ço- çok daha önce ve yoğun bir biçimde başla- mıştı. "47'liler" sloganı, 1968 kuşağını temsil eden bir slogan oldu. Oysa ki bu pek doğru değildi. Galiba 1941-1949 arasında doğanlan kapsayacak bir "40'lılar" sloganı daha doğru olacaktı. 1968 kuşağı, Türkiye'nin hiç görmediği , „ , . . . . ve bugün çok gerilerine düşmüş olduğumuz cuklarını görüyoruz. Ruhlarındakı y-urt ve bir özgürlük ortamında yetişti ve gelişti. msan sevgisıyle bırleşen "lider özellıklerı" 1961 Anayasası'nın getirdiği özgürlük ha- o n l a n b e l k l d e kendılennın olmayan bir vası içinde hem ülkelerini ve hem bu ülke- kavganın önderlığıne getırmıştı. nin insanlannı sevmeyi öğrendiler. 1968 ku- V e yenüdıler. Ama bu öyle bır yenilgi ol- şağmın tüm eylemlerinde bu insan sevgisi- d u k l yenenler yen.lenlerin gurur ve mut- nin (hümanizmin) izlerini görmek müm- '"'a!"™" 1 yanm a bile yaklaşamadılar. Bu kündür ö ^ e ° İT Y en "Si °ldu kı yenılenler bayrak- Bu insanların çoğu 196O'ı izleyen yıllar- da ortaöğretim sıralannda oturuyorlardı. Ve o günlerin öğretmenleri ilk derslerinde "toplum çıkarlarının birey çıkarlarının önünde geldiğini" söyleyerek derse başlar- l d l l Iaşır ve büyürken yenenler unutuldu ve si- linip gittiler. Ancak yaşam sürüyordu ve za- man denilen amansız çark, 1968'lileri ezip ufaltmaya başlamıştı. Ve 9O'lı yıllara gelindi. Dünyanın bir bö- lardı. Toplumu geri plana iterek bireyi öne \ üm ^ yüzyıllardır unutulan vahşi ve insan- çıkartmak, şiddetle eleştirilen bir ayıptı o l l k d l 5' bır kapıtalızmın bayraktarlığını ya-Ho Chi Min, kiminin babayani bir Mao, T — ,y . w~y .— „.. _.,.Kw „ oo/~r> r» D 1 kiminin sert ve kararlı bir Lenin idi. An- zamanlar. Ve o günün gençleri elbette ara- P a r k e n > SSCB ve Doğu Bloku da sorunla- cak ortak bir zemini sağlayan isim, gür sa- dıklan çözümü sosyalizmde buluyorlardı. n n ı n Çözumunü pıyasa ekonomısı yalanı- kallı bir filozof ve eylem adamı olarak Karl Bu insanların çoğu küçük yaşlannda il- Marks'tı. Bu kuşağa biraz da Avnıpa'da esen 1968 „ .B B , „ , T.«_ fırtmasının etkisiyle 1968 kuşağı ismi veril- ları için bireysel özveri gerektiğine yürek- t u m değerler alt mişti. Oysa ki Türkiye'de öğrenci olaylan ten inandınlmışlardı. Ve 1960 sonrası öğ- nın ardında arar olmuştu. Toplumsal ön- kokul sıralarında iken tutum haftası, yerli ^ ^ ^ v e endişekr yerirıi "birey"e bırak- mallar haftası gibi günlerde, toplum çıkar- m ı 5 n - B l r s ı v l 1 t 0 P l u m efsanesı içinde, olmuştu. (Arkası 14. Sayfada) ana 500.000TL. Sana aileleri için bu cazip armağanları kazanmak çok kolay! İster Sana paketlerinden 5 çerçeveli Sana kulakçığını, ister Sana kâselerinden 2 kapağı 31 Ekim 1991 tarihine kadar PK 729 Şişli 80220/İstanbul adresine gönderin, kazanan siz olun. Çok zarf gönderin, şansınızı artırın! PENCERE "Es..." Sorumsuz Cumhurbaşkanı Özal'ın Bayburt konuşmasına tepki üstüne tepki geliycr. Özal ne diyor: '— Biz bu dev/eû' Osmanlıntn küileri üzerine kurduk. Bu cum- huriyeti kurduğumuz zaman hiçbir şeyimiz yoktu. Yaşlılar var- sa 1930'lu, 194O'lı yılları hatıtiasınlar. Vb/ yoktu, iz yoktu, tele- fon yoktu, elektrik yoktu, hiçbir şey mevcut değildi, fakir bir ülke idik. (...) Tarihimizle ne zaman övünüyoruz? Fatih Sultan Mehmefle övünüyoruz. Kanuni Suttan Süleyman'la, favuz Sul- tan Selirrtle övünüyoruz. Ondan sonra? Ondan sonrasını es geçiyoruz. Aşağı doğru gitmişiz çünkü. Biz miUet olarak bir- takım başarıların özlemi içindeyiz; bir şeyler yapmak istiyoruz, bir türlü başaramamışız. Cumhuriyet devrinde de çok bir şey- ler yaptığımızı başlarda söyleyemem." * Bilindiği gibi Özal'a göre cumhuriyet tarihi 12 Eylül 1980'de başlar. Hayır, 1983'te.. Çünkü 12 Eylül askeri darbesiyle Özal 1980'de ekonomi- den sorumlu devlet bakanı oldu; 1983'te hükümeti kurdu; işte ne olduysa ondan sonra oldu. Tarih anlayışının bu biçimine yabancı değiliz. Birçok geri kalmış ülkede bir kimse şu ya da bu yöntemle siyasal iktida- n ele geçirip koltuğa oturdu mu büyüklük tutkusuna yakala- nıyor; takvimi kendisiyle birlikte başlatıyor Sayın Özal'ın Fa- tih'ten, Kanuni'den, Yavuz'dan övücü bir yaklaşımla söz aç- ması da kendisine göre alçakgönüllülüktür. Ya Atatürk? Haydi canım sen de! Mustafa Kemal de kim oluyor? Özal "Cumhuriyet devrinde de çok bir şeyler yaptığımızı başlarda söyleyemem" diyor... Evet, "başlarda" bir şey yapmadık.. Ne yaptıksa "sonlarda" yaptık.. Yani? Devr-i Özal'da.. Yalnız Özal değil, Özal kafasında olan kimileri dün ile bu- günü kıyaslarken insanı şaşırtacak birsığlığın yaklaşımı için karşılaştırma yapar: — Dün iğne iplik ya da nal çivisi yapamıyorduk, bugün oto- mobil yapıyoruz.. Oysa bugün otomobil yapan yalnız Türkiye değil ki! Git İran'a, gör otomobili!.. Dünyanın gelışmekte olan ülkelerinin çoğunda iyi kötü endüstri atılımları gerçekleşmiştir. 21'inci yüzyıla şunun şurasında ne kaldı? Yarım yüzyıl öncesine göre yalnız Türkiye değil bütün dünya değişti; eski somürgeler ba- ğımsızlıklannı kazandılar, sanayi devrimi sürecine girdiler. "Zenginler Kulübü" ise süper endüstri aşamasında, bilgi toplumuna dönüştü. Bilimsel teknolojik devrim, yalnız Ana- dolu'yu değil en uzak coğrafyayı zorluyor; sen kapıları ka- patsan eloğlu pencereden içeri giriyor. Türkiye ne yazık ki 21'inci yüzyıla doğru yaya kalmıştır; elbet yarım yüzyıl önce- ki toplum değiliz; ama yeterince uygarlaştık mı? Sanayi dev- rirnini gerçekleştirebildik mi? Demokrasiyi kurabildik mi? Özal'ın beğenmediği "1940'ların Türkiye'si", 1949'da "Av- rupa Konseyi"ne hemen buyur edildi. Bugünkü Türkiye ise yirmi yıldan beri Avrupa Topluluğu 1 nun kapısında bekletilen, horlanan, itilen, kakılan, kınanan ve "gelışmekte olan" ülkedir. • Ne diyor Özal: "Fatih, Kanuni, Yavuz.." Sonra, bir "es.." \ "Cumhuriyetip ilk yılları?" Bir "es." Ardından başlıyor gerçek tarih; Fatih, Kanuni, Yavuz'dan, sonra Özal var. \ Sıradan bir yurttaş olsa, söylenecek bir şey yok; ama Özal; cumhurbaşkanıdır. Ülkenin tarihine böyle bakan bir kişi Çarn kaya'da nasıl oturur? , Hiç kuşkusuz oturamayacak.. , ,o - Çoğu gitti, azı kaldı. Barış, Demokrasi ve Sosyalizm hareketinin unutultnaz önderierinden BEHİCE BORANı 10 Ekim 1991 Perşembe saat 11.00'de Zincirlikuvu'da anıt-mezarı başında, 12 Ekim 1991 Cumartesi saat: 14.00'de SBP İl Merkezinde dostlarryla birlikte saygnla ANIYORÜZ! SOSYALİST BÎRLİK PARTİSİ İSTANBUL tL ÖRGÜTÜ tstiklal cad.Karagözoğlu ap. 459/3 Galatasaray Onurlu insan, buyük kişilik, önder TİP Genel Başkanı BEHİCE BORAN'ı ölumunün dörduncü yılında savgıyla anıyoruz. Bl RSA()\\ DOSTLAKI: ARİF KAHRAMAN. YAL«,:i> GİRİ$KE>. M'KHET FİLİZOCLl. \\Ş\R !«EVE>. ERKA> SEPER. FE\Zİ KAMK. HALİL SA\ ASj. IBRAHIM ^ ETI$. OSMAN ÖZDEMİR. İRFA> BORA. kORKMAZ MIZRAk. YAKIP YILDIRIM. SAFFET PEHLİVA>. S\BRİ GINDIZ. YTŞLF INLEK. HASAÎN DEMİRDÖVEN. MtHfTTl> KORlCt. ÖZCA1N PEKŞEN. EKREM \ZMA>. GIRBİZ AKKÖK. Onurlu insan. bü\ük kişilik, önder TİP Genel Başkanı BEHİCE BORAN'ı ölümünun dörduncü yılında savgıyla anıyoruz. Bl RSATJAN DOSTL.AKI: INAL EŞİYOK. ÇETt> F.RDOLl. GL'NDİ'Z AKKÖK. MÜMR DERÇÎN, MEHMET DEMİBCİ. NECDET FtLlZOCLL. MEHMET Gİ""LERSOY. IMIT Hl RCA.N, M.4LI YILDIZ. tLHA> DEMİRCİ. FEHMİ E>GIN4LP. SERVET ERSOY. F l S l N GIRSOY. NECATt GENÇLEH. >AIL SEVEV MtKTAT YILDIZ ACI KAYBIMIZ Babamız, amcamız ve yoldaşımız: Halkına ve dostlarına bağlılığıyla gonullerimızde taht kuran buyük insan KEMAL YILDIRlM'ı (Osman Dayı-İhtiyar) 5.10.1991*de kaybettik. Acımiz büyuktur. Ailesine ve tüm dostlarına baş sağlığı diliyoruz. ALMA>YADA> DEVRİMCİ ARKADAŞLARI ADIJNA NESİMİ KESEN ÇOK ACELE SATILIK DAİRE Bakırköy İncirli Cad. İhsan Kalmaz Sok. 4/A D.1 yarı bodrum, 2 oda, 1 salon salomanje, kaloriferlı, hidroforlu daire satılıktır. Son fiyat 60.000.000 peşindir. Tel.: 561 27 70 ÖZGÜRLÜK DÜNYASI EKİM SAYISI ÇIKTI BAYÎLERDE
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle