Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 10 EKİM 1991
'Siyasal Meşruhık' Tarfaşmasıı
Ülkedışından, hem de PTTkanaJknnıkullanarakANAPyarannapropaganda
yapıa tar korsan televizyonun şeçmeni yanıltması, aldatması apaçık ortadadır. Parti
poürikası yapmaması gerekenÖzaTın daha şimdiden ANAP'çıhğa başlamas da
siyasal meşruiyetsizlik konusunu gündeme getirmektedir. Yüksek Seçirn Kurulu
görevini yapmama sorumluluğu içinde.
Prof.BAHRİSAVCI
Türk halkı, seçimi sever. Ona. yine şevkle
gidiyor. Ama, ona, yeni Mecliste de "Siyasal
meşruluk" tartışmalanna neden olacak bir se-
çim yasası ve pratiği ile gittiğini de biliyor. Ve
buna çok üzülüyor.
Nasıl üzülmesin ki, iktidar; seçim yasasını,
kendi tahakkümüne bir kanal yapmak üzere,
kendi yaranna düzenlemiştir. Ve muhalefet.
onun bu oyununu bozamadan, tıpış-tıpış.
adaletsiz seçimlere gitmiştir. İki buçuk yıîdır
da, sûngüsü düşmüş olan bu iktidan; bir türlü,
seçmene, yeğlemesini sağlıkla yapabileceği;
partilerin de, "yanmamış, heba olmamış oy-
iarla, Mecliste,sayısal güçleriyle oranlı san-
dalye elde edebilecekleri bir yasa ile seçim ye-
nilemesinegötürememişlerdir.
Bilimsel açıdan...
Konuya bilimsel açıdan baktığımız zaman,
var olan düzenleme ile oluşacak yeni siyasal
tablo içinde de, "siyasal meşruiyet" tartışma-
sının süreceği görülmektedir.
önce, artık, geçersizleşmiş bir eski kuralı
anımsatalım. Bu kural şunu der: "Çoğunluk
yönetir: Muhalefetten bir tek fazla sandalyesi
olsa bile. çoğunluk, yönetim tekelini elde et-
miştir. Burada, azınhğın hakkı, 'muhalefet et-
mekten ibarettir. Bunun için de, Meclise, bü-
yük gruplar halinde gelmesi gerekmez.
Azınlık. Mecliste, ancak, birkaç sandalye ka-
zanmış olsa bile, bu durum. •muhalefet etme'
işlevini yerine getirmesine yeter. Siyasal ya-
şamda önemli olan, 'muhalefetin sesi'nin bu-
lunmasıdır. Ve birkaç sandalye, bu sesi duyur-
maya yeter."
İşte, bir eski kural, bunu söyler.
Fakat, çağdaş "katılım demokrasisi"nde,
bu kural, artık geçersizleşmiştir, köhneleşmiş-
tir.
Çağdaş katılım demokrasisi, siyasayı, yal-
nızca bir "hukuksal meşruiyet"e değil, bir "si-
yasal meşruiyet"e de dayatmıştır. Bunun da,
iki ilkesi olmuştur: Adaletlilik ve eşitlik ilkele-
ri...
Bunlar, ne demektir?
"Adaletlilik ilkesi", her partinin, seçimde el-
de edeceği "sayısal gücüne" göre sandalye elde
ederek. yasama-denetleme- "karar'ı etkileme
işlevine, "demokratik katılım" gösterebilme-
sinin sağlanmasıdır. Muhalefetin oylannın
"yanmamasının sağlanmasf'dır. Bu, "meşrui-
yet"in kesin bir "siyasal" ilkesidir. Çünkü,
katılım demokrasisinde, halkın oyu yanma-
mahdır; partilerin de "demokrasinin vazgeçil-
mez öğesi" rollerini hakkı ile oynayabilmesi
için, oyian yanmadan, sayısal güçlerine göre
Meclise yansımalan sağlanmalıdır. Seçimin,
"demokratik tekniği" gereğini aşan oy yan-
malan hem halkın "oy hakkı"nı bozar hem de
partinin "sandalye hakkını bozar. Bu ikili
bozgu, parlamentonun da "siyasal meşrui-
yet"ine gölge düşürür."Eşitlik ilkesi": Katılım
demokrasisinin siyasal meşruiyet konusunda-
ki ikinci ilkesi de, seçim eşıtlığının sağlanması-
dır.
Bu, önce, her partinin, kendisini, seçVnene,
"eşit derecede sunabilmesinin sağlanmasıdır;
devletin ulaşım araçlanndan, iletişim araçla-
nndan, örneğin, propaganda gösteri ve yürü-
yüşleri için yollanndan, alanlarından, radyo
ve televizyonundan eşit derecede yararlanma-
sının sağlanmasıdır. Aynı zamanda da, seçme-
nin. böyle bir eşit sunu sonucu. partiler hakkı-
nda eşit derecede aydınlanarak, oyunu, sağ-
lamlık ve içtenlik içinde verebilmesinin sağ-
lanmasıdır.
Bu eşitliğin bozularak, seçmeni, devlet ola-
naklannın tek yanlı kullamlması ile tek yanlı
etkilemenin, ulusal istenci yarultma ve yarala-
ma oluşturduğu ileri sürülmektedir.
özerJe: Katılım demokrasisi savındayız. Öy-
leyse, seçmenin oyu yanrnamalıdır. Seçmen,
oyunu, tam aydınlanmış. bir vicdan ve algının
gereğine uygun bir içtenlikle verebilmelidir.
Organ kurma, siyasal etkinlik gücü kazanma
meşruluğu, seçmenin, siyasaya, böyle katılı-
mmı sağlamakla elde edilir. Aynca, partiler,
kampanyada, kendilerini sunmada, eşit olma-
bdırlar. Oylan da yanmamahdır. Katılım de-
mokrasisinde, partiler, kendilerine düşen iş-
levieri, ancak, bu siyasa meşruluğu çerçevesi
içinde yerine getirebilirler.
Türkiye, 20 ekim seçimlerine, bu adaletlilik
ve eşitlik ilkelerine ters bir seçim yasası ile gidi-
yor. ANAP'ın. katılım demokrasisine ters tu-
tumlan da, çabası! Partilerin, kendilerini, seç-
mene eşit derecede sunma haklan, yok. Do-
layısıyla, seçmenin de, kendi yeğlemesini, tam
aydınlanarak oluşturma hakkı da zedelidir.
Yüksek Seçim Kurulu'nun düzenlemelerini
pervasızca aşarak, ülke dışından hem de PTT
kanallannı kullanarak, ANAP yaranna pro-
paganda yapıcı bir korsan televizyonun, seç-
meni yanıltması, aldatması apaçık ortadadır.
Partiler dışı olan, parti poîitikası ve propagan-
dası yapamayacak olan Özal'ın, daha şimdi-
den ANAP"çılığa başlaması da, siyasal meşru-
iyetsizlik konusunu gündeme getirmektedir.
Hem ülke, hem de seçim bölgesi barajları,
yapılan hesaplara göre, 5 milyon seçmen oyu-
nu yakacaktır; partilerin de bu 5 milyon oyu-
nu heba edecektir.
Seçim çevrelerini. bölgenin doğal yönetimsel
coğrafyalan kınlarak, ANAP'a sandalye sağ-
lama hesapları ile yeniden, saçmasapanlıklar
içinde saptama; seçmen oylannı, amacı dışına
saptırma geleneği yolunu açmıştır.
Bu durumda, 20 ekim seçimleri, siyasal meş-
ruluk tartışmasına, ister istemez ortam olacak
bir Meclis yapısı getirmez mı?
Eğrisi, doğrusu ile bir Meclisin kurulmasın-
da, yeni yararlar doğacaktır. elbette...
Yeni Meclisin. böyle müzmin ve zararlı bir
tartışmayı; seçime adaletliliği ve eşitlığı getire-
cek yeni bir seçim yasasını ivedi olarak yapıp.
uygulamaya geçilmesi karannı vermesi, bu
yararlann başında gelecektir.
12 Martlardan, 12 Eylüllerden, ANAP'ın si-
vil darbesinden sonra, bunun da geçip gitmesi-
ni, sabırla beklerız, elbet...
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
1957 Seçimi Amtarı: II
Bir de baktım uyanmış, gıyinmiş, karanfilinı takmış. Ümit
Deniz otelin önüne atmış sandalyeyi. Beni görünce hemen
uyardı: "Boşuna Isparta'ya, Burdur'a falan gitme. Ben oralar-
dan geliyorum. Sana anlatırım hepsini" oysa ben görmek isti-
yordum oraları. Bir daha ne zaman gelirım!
Derken, Kayhan da geldi. Valiye gidelım' dedi. Vilayet ko-
nağına gittik. Kayhan, valiliğe ait taşıtların DP'li adaylara
ayrıldığını duymuş. Hemen hesap sormaya girişti. Koltuğa
kaykılrnıştı, ayak ayak üstünde! Bense bir vali karşısında ol-
duğumu unutmuyordum. Genç bir gazeteciydi Kayhan. Ama
validen hesap soruyordu açık açık!
Afyon adaylarıyla tanıştık. Bizı Afyonkarahisar maden su-
yunun kaynağına götürdüler. Tavuk ve pilav tencereler dolu-
suydu. Kaynaktan bir iki bardak maden suyu içtin mi, hiç bir
şey yememiş gibi oluyordun. Afyon kentinde herkes Demok-
rattı! Ya CHP? Yok gibiydi. MP'nın genç adayları ise çok
canlıydılar. Durmaksızın ordan oraya koşuyorlardı. Beni de
alıp yakında bir köye götürdüler. CHP uykudaydı, MP daha
umutluydu. Ama DP'nin ağırlığı kendini iyice duyuruyordu.
Ordan otobüsle Burdur'a gittim. Başka gazetelerden iki ar-
kadaş da birlikteydik. Burdur, Çelikbaş'ın kalesı, yanı o gün-
lerde Hürriyet Partili Çelikbaş'ın... DP il merkezinde parti mü-
fettişi Cezmi Türk'le görüştük. Türk, DPnin övgüsünü yaptı,
bizim de yazılarımızda bu gerçeği belirtmemizi ister gibi ko-
nuşunca dayanamadık, DP'nin ülkeye yararlı bir iş yap-
madığını söyledik. Bu konuşmamız bizi kuşkulu insanlar du-
rumuna düşürmüştü. Otele polisler geldi. Peşimize bir sıvil
takıldı. Nereye gitsek arkamızdaydı. Kiminle konuşsak, birde
bakıyorduk o görevli yanıbaşımızda...
En iyisı Isparta'ya gitmekti. Isparta da DP'nin kalesi, Saidi
Nursi'nin ülkest. Daha ılk akşam otelin salonunda büyük bir
tartışma başladı. CHP yanhsı yedeksubaylar, Hürriyet Partili
adaylar ve DP'liler... CHP adaylarından bir doktor, içkinın.de
etkisiyle coştu.. Saidi Nursi'yi anlattı. DP'nin bu kişiyle işbirli-
ği ettığıni, bu adamın Atatürk düşmanı olduğunu... Ben de so-
rularımla konuyu iyice derin-
leştirmiştim. Yatmaya giderken
otelci "Yaktınız doktoru" dedı.
"Şimdi bu doktor yarınki önse-
çimde oy falan alamaz. Burda
Saidi Nursi için dedikleri tüm Is-
partada duyulur."
Ertesi gün akşamı zor ettim.
Acaba otelcinin dedikleri çıka-
cak mıydı? Atatürkçü doktor ön
seçimde yenik düşecek miydi?
Akşam gerçek karşımıza çıktı.
Doktor CHP listesine gireme-
mişti. Isparta ilçelerinden dok-
tora oy çıkmamıştı. CHP içinde
bile Saidi Nursi'nin etkisi böyle-
sine etkiliydi demek! O gece
doktoru yemeğe çağırdım, dert-
leştık, 'ne olacak bu memleke-
tin hali' diyerek!.. Ne bilecek-
tim, yirmi yıl, otuz yıl, kırk yıl
sonra bile ne olacak bu memle-
ketin hali' yazgısım yaşayıpdu-
racakmışız!
Genç arkadaşlar gülcülerin
dertlerini dinlemek istediler.
Burdur'dan Ispartaya haber
gelmişti, bu tehlikelı gazete-
cileri izleyin' diye.. Burda da iz-
leniyorduk. Geceyarısı üç gaze-
teci arka mahallelerdekı gülcü-
lerin kahvesine gittik. Saklana-
rak, sinerek! Gittiğimiz yer
CHP'lilerin kahvesiydi. Dertler,
yakınmalar. Ama hepsi de Is-
parta'da CHP'nin yenık düşece-
ğini söylüyorlardı.
Burdur'da seçim CHP - Hür P.
arasındaydı? Burda ise DP ke-
sinlikle egemendi. 1957'de DP,
1991 de DYP! Isparta o gün bu-
gün hiçdeğişmedi.
Geriye ne kaldı? Eskişehir,
Niğde, Konya, Kütahya... Genç
arkadaşlar kendi yollanna gitti.
Ben de Konya'ya... flk işim CHP
il Merkezı'ne uğramak oldu.
Koca bir odada, sigara duman-
ları içinde merkez adayı konu-
şuyordu. Liseyi Konya'da oku-
muş! Konya'yı çoksevermiş! İki
Konyalı konuşuyordu "Bak bu
da Konyalı." Hafif hafif eğlenı-
yorlardı adayla..
Konya'da da DP öndeydi
Fazla uğraşmak, araştırmak
gereksizdi. Konya'nın kebabını
yemek. Mevlana Müzesi'ni gez-
mekten başka yapacak bir iş
yoktu. Atladım otobüse Niğde-
nin yolunu tuttum. Bakalım Niğ-
de'dedurum nasıldı? 1950, 54-
te üst üste DP'ydi burda da se-
çimleri kazanan. Ama 1957nin
koşulları başkaydı.
Bir Niğde'dir 1957 seçimlerirv
de CHP'ye oy veren. Bunu iki
günde anlamıştım Gönderdi-
ğim yazılarda bunu belirttim.
Nitekim Niğde'de CHP kazandı.
Benim nabız yoklaması için üst-
lendiğim sekiz ilden yalnız Niğ-
de'dir DP'ye oy vermeyenl
Günümüzde 1968
9
li Olmak
1968 kuşağı, Türkiye'nin hiç görmediği ve bugün çok
gerilerine düşmüş olduğumuz bir özgürlük ortamında yetişti
ve gelişti. 1961 Anayasasf nın getirdiği özgürlük havası içinde
hem ülkelerini ve hem bu ülkenin insanlarım sevmeyi
öğrendiler. 1968 kuşağının tüm eylemlerinde bu insan
sevgisinin (hümanizmin) izlerini görmek mümkündür.
TOKTAMIŞ ATEŞ
196O'lı yıllann sonlanndan 199O'lı yılla-
ra gelindiğinde çok hızla değişen bir dün-
ya ile karşılaşınz. Gerçekten günumüz ulus-
İararası dengelerini 196O'lı yıllar ile karşı-
laştırdığımız zaman, nerdeyse her şeyin alt
üst olduğunu gözleriz. Bu değişimden Tür-
kiye de elbette derin bir biçimde etkilenmiş-
tir ve etkilenmesi doğaldır.
Dış denge ve gelişimleri tümüyle ihmal
etmemekle birlikte gözümüzü Türkiye'ye
çevirdiğimiz zaman çok dinamik bir top-
lumsal yapı ve bu toplumsal yapıdaki de-
ğişimin ortaya çıkardığı talepleri karşıla-
makta zorlanan bir ekonomik yapıyla kar-
şılaşırız. İşte 1968 kuşağı, bu zorlamanın
ve gelişmelerin ürünüdür.
Aslında 1968 kuşağı olarak isimlendiri-
len kuşak, hiç kuşkusuz türdeş (homogen)
insanlardan oluşmuyordu. Kimisinin mane-
vi doyumu ve önderi kartal bakışlı bir Mus-
tafa Kemal, kiminin Noel Baba benzeri bir
renci hareketlerinin "doğal kaynaklara sa-
hip çıkma" çerçevesinde "ulusal petrol"
sloganıyla başlaması normaldi.
Hareketin içinde çok farkü insanlar vardı
ve bu kaçınılmazdı. Bu farklı insanların
farklı beklentileri, farkb yöntemleri, fark-
lı davranışlan vardı. Ama hepsinde ortak
olan bazı şeyler bu insanlan bir araya geti-
riyordu: Emperyalizmin baskı ve etkisinden
uzak, tam bağımsız ve demokrasinin ger-
çek anlamıyla işlediği, yani ekonomik te-
mellere dayandığı, mutlu bir Türkiye'nin
kurulması için mücadele etmek.
Ve insanlar bu amaçla bu inançla, bu
umutla ateşe attılar kendilerini.
Hareketin lider kadrosuna baktığımız za-
man genellikle toplumun üst ve orta sınıf-
larının, çok iyi eğitim görmüş nitelikli ço-
çok daha önce ve yoğun bir biçimde başla-
mıştı. "47'liler" sloganı, 1968 kuşağını
temsil eden bir slogan oldu. Oysa ki bu pek
doğru değildi. Galiba 1941-1949 arasında
doğanlan kapsayacak bir "40'lılar" sloganı
daha doğru olacaktı.
1968 kuşağı, Türkiye'nin hiç görmediği , „ , . . . .
ve bugün çok gerilerine düşmüş olduğumuz cuklarını görüyoruz. Ruhlarındakı y-urt ve
bir özgürlük ortamında yetişti ve gelişti. msan sevgisıyle bırleşen "lider özellıklerı"
1961 Anayasası'nın getirdiği özgürlük ha-
o n l a n b e l k l d e
kendılennın olmayan bir
vası içinde hem ülkelerini ve hem bu ülke- kavganın önderlığıne getırmıştı.
nin insanlannı sevmeyi öğrendiler. 1968 ku-
V e
yenüdıler. Ama bu öyle bır yenilgi ol-
şağmın tüm eylemlerinde bu insan sevgisi-
d u k l
yenenler yen.lenlerin gurur ve mut-
nin (hümanizmin) izlerini görmek müm- '"'a!"™"
1
yanm
a
bile yaklaşamadılar. Bu
kündür
ö
^
e
°
İT
Y
en
"Si °ldu kı yenılenler bayrak-
Bu insanların çoğu 196O'ı izleyen yıllar-
da ortaöğretim sıralannda oturuyorlardı.
Ve o günlerin öğretmenleri ilk derslerinde
"toplum çıkarlarının birey çıkarlarının
önünde geldiğini" söyleyerek derse başlar-
l d l l
Iaşır ve büyürken yenenler unutuldu ve si-
linip gittiler. Ancak yaşam sürüyordu ve za-
man denilen amansız çark, 1968'lileri ezip
ufaltmaya başlamıştı.
Ve 9O'lı yıllara gelindi. Dünyanın bir bö-
lardı. Toplumu geri plana iterek bireyi öne \
üm
^ yüzyıllardır unutulan vahşi ve insan-
çıkartmak, şiddetle eleştirilen bir ayıptı o
l l k d l
5' bır kapıtalızmın bayraktarlığını ya-Ho Chi Min, kiminin babayani bir Mao, T — ,y . w~y .— „.. _.,.Kw „ oo/~r> r» D 1
kiminin sert ve kararlı bir Lenin idi. An- zamanlar. Ve o günün gençleri elbette ara- P
a r k e n
> SSCB ve Doğu Bloku da sorunla-
cak ortak bir zemini sağlayan isim, gür sa- dıklan çözümü sosyalizmde buluyorlardı.
n n ı n
Çözumunü pıyasa ekonomısı yalanı-
kallı bir filozof ve eylem adamı olarak Karl Bu insanların çoğu küçük yaşlannda il-
Marks'tı.
Bu kuşağa biraz da Avnıpa'da esen 1968 „ .B B , „ , T.«_
fırtmasının etkisiyle 1968 kuşağı ismi veril- ları için bireysel özveri gerektiğine yürek-
t u m
değerler alt
mişti. Oysa ki Türkiye'de öğrenci olaylan ten inandınlmışlardı. Ve 1960 sonrası öğ-
nın ardında arar olmuştu. Toplumsal ön-
kokul sıralarında iken tutum haftası, yerli ^ ^ ^
v e
endişekr yerirıi "birey"e bırak-
mallar haftası gibi günlerde, toplum çıkar-
m ı
5
n
-
B l r s ı v l 1 t 0
P
l u m
efsanesı içinde,
olmuştu.
(Arkası 14. Sayfada)
ana
500.000TL.
Sana aileleri için bu cazip armağanları kazanmak çok kolay!
İster Sana paketlerinden 5 çerçeveli Sana kulakçığını, ister Sana kâselerinden 2 kapağı 31 Ekim 1991 tarihine
kadar PK 729 Şişli 80220/İstanbul adresine gönderin, kazanan siz olun. Çok zarf gönderin, şansınızı artırın!
PENCERE
"Es..."
Sorumsuz Cumhurbaşkanı Özal'ın Bayburt konuşmasına
tepki üstüne tepki geliycr.
Özal ne diyor:
'— Biz bu dev/eû' Osmanlıntn küileri üzerine kurduk. Bu cum-
huriyeti kurduğumuz zaman hiçbir şeyimiz yoktu. Yaşlılar var-
sa 1930'lu, 194O'lı yılları hatıtiasınlar. Vb/ yoktu, iz yoktu, tele-
fon yoktu, elektrik yoktu, hiçbir şey mevcut değildi, fakir bir
ülke idik. (...) Tarihimizle ne zaman övünüyoruz? Fatih Sultan
Mehmefle övünüyoruz. Kanuni Suttan Süleyman'la, favuz Sul-
tan Selirrtle övünüyoruz. Ondan sonra? Ondan sonrasını es
geçiyoruz. Aşağı doğru gitmişiz çünkü. Biz miUet olarak bir-
takım başarıların özlemi içindeyiz; bir şeyler yapmak istiyoruz,
bir türlü başaramamışız. Cumhuriyet devrinde de çok bir şey-
ler yaptığımızı başlarda söyleyemem."
*
Bilindiği gibi Özal'a göre cumhuriyet tarihi 12 Eylül 1980'de
başlar.
Hayır, 1983'te..
Çünkü 12 Eylül askeri darbesiyle Özal 1980'de ekonomi-
den sorumlu devlet bakanı oldu; 1983'te hükümeti kurdu; işte
ne olduysa ondan sonra oldu.
Tarih anlayışının bu biçimine yabancı değiliz. Birçok geri
kalmış ülkede bir kimse şu ya da bu yöntemle siyasal iktida-
n ele geçirip koltuğa oturdu mu büyüklük tutkusuna yakala-
nıyor; takvimi kendisiyle birlikte başlatıyor Sayın Özal'ın Fa-
tih'ten, Kanuni'den, Yavuz'dan övücü bir yaklaşımla söz aç-
ması da kendisine göre alçakgönüllülüktür.
Ya Atatürk?
Haydi canım sen de! Mustafa Kemal de kim oluyor? Özal
"Cumhuriyet devrinde de çok bir şeyler yaptığımızı başlarda
söyleyemem" diyor...
Evet, "başlarda" bir şey yapmadık..
Ne yaptıksa "sonlarda" yaptık..
Yani?
Devr-i Özal'da..
Yalnız Özal değil, Özal kafasında olan kimileri dün ile bu-
günü kıyaslarken insanı şaşırtacak birsığlığın yaklaşımı için
karşılaştırma yapar:
— Dün iğne iplik ya da nal çivisi yapamıyorduk, bugün oto-
mobil yapıyoruz..
Oysa bugün otomobil yapan yalnız Türkiye değil ki! Git
İran'a, gör otomobili!.. Dünyanın gelışmekte olan ülkelerinin
çoğunda iyi kötü endüstri atılımları gerçekleşmiştir. 21'inci
yüzyıla şunun şurasında ne kaldı? Yarım yüzyıl öncesine göre
yalnız Türkiye değil bütün dünya değişti; eski somürgeler ba-
ğımsızlıklannı kazandılar, sanayi devrimi sürecine girdiler.
"Zenginler Kulübü" ise süper endüstri aşamasında, bilgi
toplumuna dönüştü. Bilimsel teknolojik devrim, yalnız Ana-
dolu'yu değil en uzak coğrafyayı zorluyor; sen kapıları ka-
patsan eloğlu pencereden içeri giriyor. Türkiye ne yazık ki
21'inci yüzyıla doğru yaya kalmıştır; elbet yarım yüzyıl önce-
ki toplum değiliz; ama yeterince uygarlaştık mı? Sanayi dev-
rirnini gerçekleştirebildik mi? Demokrasiyi kurabildik mi?
Özal'ın beğenmediği "1940'ların Türkiye'si", 1949'da "Av-
rupa Konseyi"ne hemen buyur edildi.
Bugünkü Türkiye ise yirmi yıldan beri Avrupa Topluluğu
1
nun kapısında bekletilen, horlanan, itilen, kakılan, kınanan
ve "gelışmekte olan" ülkedir.
•
Ne diyor Özal:
"Fatih, Kanuni, Yavuz.."
Sonra, bir "es.." \
"Cumhuriyetip ilk yılları?"
Bir "es."
Ardından başlıyor gerçek tarih; Fatih, Kanuni, Yavuz'dan,
sonra Özal var. \
Sıradan bir yurttaş olsa, söylenecek bir şey yok; ama Özal;
cumhurbaşkanıdır. Ülkenin tarihine böyle bakan bir kişi Çarn
kaya'da nasıl oturur? ,
Hiç kuşkusuz oturamayacak.. , ,o -
Çoğu gitti, azı kaldı.
Barış, Demokrasi ve Sosyalizm
hareketinin unutultnaz önderierinden
BEHİCE BORANı
10 Ekim 1991 Perşembe saat 11.00'de Zincirlikuvu'da
anıt-mezarı başında,
12 Ekim 1991 Cumartesi saat: 14.00'de
SBP İl Merkezinde dostlarryla birlikte saygnla
ANIYORÜZ!
SOSYALİST BÎRLİK PARTİSİ İSTANBUL tL ÖRGÜTÜ
tstiklal cad.Karagözoğlu ap. 459/3
Galatasaray
Onurlu insan, buyük kişilik, önder
TİP Genel Başkanı
BEHİCE BORAN'ı
ölumunün dörduncü yılında savgıyla anıyoruz.
Bl RSA()\\ DOSTLAKI: ARİF KAHRAMAN. YAL«,:i> GİRİ$KE>.
M'KHET FİLİZOCLl. \\Ş\R !«EVE>. ERKA> SEPER. FE\Zİ
KAMK. HALİL SA\ ASj. IBRAHIM ^ ETI$. OSMAN ÖZDEMİR.
İRFA> BORA. kORKMAZ MIZRAk. YAKIP YILDIRIM. SAFFET
PEHLİVA>. S\BRİ GINDIZ. YTŞLF INLEK. HASAÎN
DEMİRDÖVEN. MtHfTTl> KORlCt. ÖZCA1N PEKŞEN. EKREM
\ZMA>. GIRBİZ AKKÖK.
Onurlu insan. bü\ük kişilik, önder
TİP Genel Başkanı
BEHİCE BORAN'ı
ölümünun dörduncü yılında savgıyla anıyoruz.
Bl RSATJAN DOSTL.AKI: INAL EŞİYOK. ÇETt> F.RDOLl.
GL'NDİ'Z AKKÖK. MÜMR DERÇÎN, MEHMET DEMİBCİ.
NECDET FtLlZOCLL. MEHMET Gİ""LERSOY. IMIT Hl RCA.N,
M.4LI YILDIZ. tLHA> DEMİRCİ. FEHMİ E>GIN4LP. SERVET
ERSOY. F l S l N GIRSOY. NECATt GENÇLEH. >AIL SEVEV
MtKTAT YILDIZ
ACI KAYBIMIZ
Babamız, amcamız ve yoldaşımız: Halkına
ve dostlarına bağlılığıyla gonullerimızde
taht kuran buyük insan
KEMAL YILDIRlM'ı
(Osman Dayı-İhtiyar)
5.10.1991*de kaybettik.
Acımiz büyuktur. Ailesine ve tüm
dostlarına baş sağlığı diliyoruz.
ALMA>YADA> DEVRİMCİ ARKADAŞLARI ADIJNA
NESİMİ KESEN
ÇOK ACELE SATILIK DAİRE
Bakırköy İncirli Cad. İhsan Kalmaz Sok. 4/A D.1 yarı
bodrum, 2 oda, 1 salon salomanje, kaloriferlı, hidroforlu
daire satılıktır. Son fiyat 60.000.000 peşindir.
Tel.: 561 27 70
ÖZGÜRLÜK DÜNYASI
EKİM SAYISI ÇIKTI BAYÎLERDE