07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 MAYIS 1990* + ** HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/19 Devlet ve Komplo... (Baftarafı 1. Sayfada) ite kurum olarak ilgili bir komplo değildir. Bu Türk devletini hasbelkader işgal etme mev- kiinde olan birtakım kişilerin ve bu devleti meydana getiren müesseselerin, yoz, yozlaş- mış teşebbüslerinden ibarettir." (3) "Yürûtmeyi oluşturan Dışişleri, İçişleri, Milli Savunma bakanlıklan bu komplonun içe- risinde yer almışlardır. Milli Savunma Bakan- Itğı endirekt olarak, diğerieri doğrudan bu işin içindedirier. Devlet deyince akla bu dört ba- kanlık gelir. Bu bakanlıklar birçok unsurlan ile bu siyasi komplonun içehsinde yer almışlar- dır. " (4) "Dosyadaki evrakın içerisinde benim 20 yıilık telefon numaram da var. Savcı, hiçbir mahkeme karan almadan -ki dokunulmazlı- ğı olan bir kişinin telefonunu dinlemek için mahkeme karan alamayacağını biliyor- doğ- rudan PTT'ye yazıyor. PTT Genel Müdüriüğü çalışma yeıierimi ve 128 40 09 numaralı ev telefonumu dinletiyor. PTT yetkilileri, birskan- dal mahiyetinde olan savcılık talebi karşısın- da ret cevabı vermesi gerekirken, kuzu kuzu bunu yapmıştır. Bu olayın içinde başlı başı- na bir VVatergate vardır. Bu işi, Profumo ile /cansöran/ar, VVatergate tarafına da baksın- lar." Hasan Celal Güzel, devleti, devletin en ön- de gelen dört bakanlığını "komplo" yapmak- la suçluyor. Daha önce de vurguladığımız gibi Sayın Güzel, herhangi bir kişi ya da sıradan bir si- yaset adamı değildir. Onun için, dünkü basın toplantısında or- taya atmış olduğu son derece ağır iddiala- rın açıklığa kavuşturulması gerekir. Başbakan Akbulut, yürütmenin başı ola- rak ilgili bakanlıklar hakkında derhal soruş- turma açmalıdır. Aynı zamanda TBMM, ola- ya derhal el koyarak, bir devlet komplosu olup olmadığını bir Meclis araştırmasıyla saptama yoluna gitmelidir. Bunun gibi, aydınlığa kavuşturulması ge- reken bir başka nokta da Hande Mumcu'nun ifadesinin 'işkence've 'öasto'altındaalındı- ğına ilişkin iddiasıdır. Cumhuriyet savcıları, bu ifadeyi de ihbar kabul ederek derhal ko- vuşturmaya geçmelidirler. Eğer devlet fikrinin ülkemizde daha da ze- delenmesi istenmiyorsa, tüm iddiaiarın araş- tırılması şarttır. Devlet ciddiyeti diye bir kavram varsa, bu- nu gerektirir. Sanayici hüktimete 6 soğuk' Gorbaçov: Ekim Devrimi gibi (Baftarafı 1. Sayfada) kararlan parlamentoya sundu. Rijkov, televizyondan da yayım- lanan konuşmasında Sovyet hal- kına "Konlrolln pazar ekonomi- sine geçişin zorunlu oldugunu" anlatırken "lki yıl içinde yuksek oranlarda issizlik ve enflasyona hanr olmalannı da" söytedi. Başbakan, fiyat reformunun yapılmasında "geç kalınmış oidıı- guna"da dikkat çekerek "Deği- şikliklere karşı hâlâ direnenler var ve reformlar toplurada çeşitli lar- üşmalara yol açıyor, ancak eski yöntemlere geri dönmemiz raüm- kiin değil" diye konuştu. Nikolay Rijkov şöyle dedi: "Ekonomik refonn sonucu ba- n kişiler bir siire işsiz kalacak. Ancak bu sayının çok yuksek ola- cağını sanmıyorum. Bu daha çok işgucıiniin >er degiştirmesi şeklin- de olacak." Rijkov'un yaklaşık iki saat sü- ren bir konuşmayla sunduğu plaıı- dan sonra, tartışmalara geçilme- den önce verilen arada toplanan "Bölgelerarası Grup Fraksiyonu" adıyla bilinen muhalefet bloku- nun uyeleri, yalnızca tek aleyhte oyla, başbakan aleyhine güvensiz- lik önergesi vermeyi kararlaştırdı- lar. Ancak güvensizlik önergesi, Yüksek Sovyet Başkanlık Divanı- nın olumsuz tepkisiyle karşılaştı. Anatolı Lukyanov, güvensizlik önergesinin, bu reform programı için yapılan oylamayla birleştiri- lemeyeceğini belirterek, önergenin ancak reform programının oylan- masından sonra, yeterli desteği sağlarsa oylamaya koyulabileceği- ni söyledi. Başbakan Rijkov da, oturumun öncelikle reform prog- ramı konusunda bir karar alması gerektiğini vurguladı. Planla ilgili olarak yapılan go- rüşmelerde, radikal reformcu uye- ler, bu programın bir reform de- ğil "yanızca zam programı" oldu- ğunu savundular. Parlamentodaki Bölgeler Ara- sı Grup Fraksiyonu'nun radikal terasilcilerinden Gaiina Starovo- itova şunları söyledi: "Ekmek fiyatlanna Koraünist Partisi Kongresi'nin başladığı gün zam yapılması planlanıyor. Hal- kın sokaga dökuleceginden kuş- kumuz yok." Bu arada "kontrollu pazar ekonomisi" önlemlerinin getirece- ği fiyat artışının Sovyet halkında tam bir "tüketim panigi" yarat- tığı bildiriliyor. Sovyetler Birliği'- nin iki büyük kenti Mosokva ve Leningrad'ta halkın çılgınca alış- veriş yaptığı, dükkanlann zaten yarı boş olan raflarını tümüyle boşalttığı belirtiliyor. Başta un ve makarna olmak üzere birçok gı- da maddesinin tükendiği de kay- dediliyor. Financial lîmes'ın Türkiyeyorumu: 'Ekonomi iyi siyaset kötü' EDÎP EMİL ÖYMEN LONDRA — Uluslararası iş ve bankacılık çevrelerinde saygınlığı ile tanınan "Financial Times" ga- zetesinin Türkiye ekinde, genelde ekonomik göstergelerin iyi oldu- ğu, ancak iç siyaset, laiklik, sos- yal adalet ve insan hakları konu- lannda durumun daha da kötüleş- tiği ifade edildi. Ekte, Türkiye'nin cumhuriyetin kurulujundan bu yana en çalkan- tılı on yılı geride bıraktığı, ülke- nin sıkıyönetim ve ekonomik dur- gunluktan demokrat bir toplum ve serbest piyasa ekonomısıne doğru ilerlediği kaydedildi, "Bii- tün bunlar, Cumhurbaşkanı seçi- lene kadar Özal'ın lideriiğinde gerçekleştirildi" denildi. Özal'ın, çok dinamik bir altyapı programı ve ekonomik değişim süreci için- de daha baskıcı bir siyasal rejime kaymadığı belirtilerek, cumhur- başkanhğına ilişkin tartışmalara yer verildi: "Türkiye'de 30 yıldır siyasal parti kaynaklı cumhurbaş- kanı olmamıştı. Son cumhurbaş- kanlan, ordudan gelmenin verdi- ği bavayla halkın destegini sağla- mıstı. Şimdi Türkiye'de Atalürk döneminden bu yana farklı, yeni tiir bir cumhurbaşkanlığı var. Özal, partisi içindeki böliinmeler nedeniyle giıçlü başkanlık biçimi- ne yöneldi, ancak gorevde kalma- ya kararlı." Başbakan Yıldınm Akbulut'un başbakanlığının ise ancak ANAP kongresine kadar sürecegi tahmininde bulunuldu. Ekte, Cumhurbaşkanı Özal'la ya- pılan bir mulâkata da yer verile- rek, 'tarafsız bir cumhurbaşkanı oldugunu vurguladığı' aktanldı. Yoğun bir dille kaleme alınan ekte iç sıyasete de değinilerek şu görüslere yer verildi: "Gelecek ge- nel secimde ANAP silinirse, mey- dan, ortanın sağı ve solundaki iki partiye kalacak. Bu, bir ölçiide 1980 öncesi siyasal duruma geri dönüş anlamınadır. Ancak 1970- ler ile 80'ler arasındaki en büyük fark şu: 3 yıl askeri yonetim, 7 yıl Özal; Demirel ile sosyal demok- ratlar arasındaki kutuplaşmayı törpüledi. Demirel şimdi arük ço- ğulcu bir dil kullanıyor ve ortanın solundaki muhalifleriyle Özal'a karşı taktik bir ittifak kurmaya hazır göriinüyor. ANAP çözülür- se bundan Demirel kazançlı çıkar, ancak SHP ve DVP parlamento- da güçsüz. Bu da kamuoyu des- teğinin yüzde 25-30'da kalmasına neden oluyor." Ekte, ekonomik göstergeler ay- rıntılı biçimde değerlendirildi. "Efelenmekle enflasyon çözüle- mez" başlığı altında ekonomik duruma geniş yer aynldı. (Baftarafı I. Sayfada) grafık gösterileriyle zenginleştiren Işın Çelebi, sanayicilerin deyişiyle, ekonomide "peınbe" bir tablo çizdi. 1990 yılında yüzde 5.7 bü- yüme hedeflendiğini, bunu da özel sektörün katkısı ve dinamiz- miyle gerçekieştirmeyi amaçiadık- lannı anlatan Işın Çelebi, bundan dolayı da "yaünralann arttınlma- sının özel bir önem taşıdığım" vurguladı. 1989 yılının ikinci yarısında ta- lepteki artışla birlikte canlanma- ya başlayan ozel imalat sana>i ya- tırımlannın, 1990 yılında yürür- luğe giren yeni teşvik sistemleri- nin de katkısıyla reel olarak yüz- de 14.3 oranında artmasının he- deflendiğini anlatan Işın Çelebi, 1990 yılının ilk uç ayındaki geliş- melerin bu hedefe ulaşılabilecegini gösterdiğini bildirdi. Çelebi ilk üç aylık dönemdeki gelişmeleri şöy- le sıraladı: • İmalat sanayii öretim endeksi yüzde 11 arllı. • Kapasite kullanımı 1989 yılı- nın son çeyreğinde yüzde 79.6 gi- bi oldukça yüksek bir oranda ger- çekleşti. • Sanayide elektrik tüketimi yüzde 6.7 artn. • Seçilmiş sanayi ürünleri ure- timinde genelde artış oldu. • Dayamkh tüketim mallan üretimi yüzde 66.4 arttı, satışlar ise yüzde 71.1 artış kaydetti. • Otomotiv sanayiiuretimi yüz- de 62.4 arttı. • Özel sektör yabnm malı itha- latı ocak ayında yüzde 128.7 ar- Oş kaydetii. Bakanın bu "pembe tablo" çi- zen konuşmasından sonra ozel sektörün karşı atağı İSO Yönetim Kurulu Başkanı Memduh Hacıog- lıı ile başladı. Ekonomik buyüme- nin mutlak süretle dısa dönük bü- yümeyle sağlanması gerektiğini belirten Hacıoğlu, dış ticaret açı- ğının büyümesine dikkat çekerek "bunu rakamlarda göremedik- krini" söyledi. Haaoğlu şöyle de- vam etti: "thracata yönelik önlemler sürat- le alınmadıgı takdirde. buradaki duraklama, kendisini kolayca aşağıya salıverecektir. Sonra bu- nu yukarıya çevirmenin maliyeti yüksek olacaklır. thracatı arttıra- cak önlemlerin bir an önce yüriir- luğe konmasında zorunluluk var- dır." • Bakanın "yatınm çağnsına" da cevap veretı Memduh Hacıoğ- lu, ekonomik olmaması halinde, yatırımlarda artış beklemenin "hayal" olacağım belirterek, Türkiye Kalkınma Bankası'nın yuzde 52 faiz uygulamasına dik- kat çekti. Hacıoğlu, "Bu faizle yatınm yapmak, eğer monopol bir alanda üretim yapmıyorsa, kendisini çukura atmaktır. Kırnıı- zı bir noktaya varacağı kuşkusuz- dur. Bunun için ulkenin kalkın- ması. sanayileşmenin finansmanı için devletin kararlı tutumunu göstermesi lazımdır" diye konuş- tu. Ithalatı artık "ulkelerin siyasi bir silah olarak kullandığım" kay- deden Hacıoğlu", Türkiye'nin de bir "ithalat cenneti haline geldi- ğini", her malı her ülkeden her koşulda aJmanın hiçbir geçerli ne- deni bulurunadığını savundu. Ha- cıoğlu, "Türkiye'nin de bunu bir siyasi silah olarak kullanma za- manı gelmiştir" dedi. Eski TİSK Başkanı Halit Narin ise Bakan Çelebi'ye "Ankara'ya iletilmek üzere" verdiği mesajda, 1988'de sanayicinin bırakıldığım, hukümetin desteğinin sanayiciden uzaklaştırıldığını ve 1989'un kö- tü sonuçlannın ortaya çıktığını sa- vundu. Şimdi yeniden sanayicileri devreye sokma isteğinin ortaya konulduğunu belirten Narin, söz- lerini şöyle sürdürdü: "Bizim bir kaybedip bir kazanarak bir yere gelemeyeceğimiz ortada. Sanayi- ciye karşı iki sene dur, üçüncü se- ne devreye gir, gibi bir anlayış yanlıştır. Eğer bizi sene sene kul- lanmak ister, devamlı kullaıımaz- sanız, seneler bizi geriye götü- rür." Narin, ithalatın ve dolayı- sıyla ticaretin teşvik edildiğini, uretenin yani sanayicinin ise en- gellendiğini vurguladı. İSO Meclis Başkanı tbrahim Bodur da büyüyen dış ticaret açı- ğına dikkat çekerek "Eğer hızn da muzu da ithal edeceksek ihracat- la bu dengeyi saglamak zor olur" dedi. Bodur, Japonya'nın milli ürünü pirinci ithal etmek yerine, 6 misli pahalıya kendisinin üret- tiğini örnek vererek dile getirdi. Bodur, Bakan Çelebi'nin "pem- be tablo" çizen grafiklerini gös- tererek "Bizde böyle bir bilinc ol- madığı için bu tahtalara bakar ve rakamları ezberler dunıruz" de- di. Bodur, Türkiye'nin kendi ken- dine yeterli olmaktan başka çaresi bulunmadığını savunarak sozleri- ni, "Sanayi kan kaybetti. Şimdi sadece canı kaidı. Onu da kaybetti mi ondan sonra can man kalmaz" dıyerek tamamladı. Sanayicilerin hükümete karşı atağında son konuşmayı eski tSO Başkanı Nurullah Gezgin yaptı. Ekonominin yeniden canlanması- nı "Nasrettin Hoca'nın eşeğini kaybedip sonra yeniden bulmasına" ber.zeten Gezgin, imalat sanayiininyüzde 13.1'lik büyümeden yüzde 11.3'lük küçül- meye düştüğünü ve bunun bir yıl süreyle devam ettiğini hatırlattı. Gezgin, şunları söyledi: "Bu kü- çiilme, bir yıl daha devam etsey- di, Türk ekonomisi, Türkiye ba- tardı. Bunun devam etmesi müm- kün değildi zaten. Aksinin diisiı- nülmesi bir felaketrir." Asıl önemli sorunun sanayici- nin müteşebbis gücünün azalma- sında yattığını vurgulayan Nurul- lah Gezgin, yatırım artışını somut bir şekilde göremediklerini kay- detti. Gezgin, "Türkiye'de şimdi yatınm dısında çok rahat para ka- zanılıyor. En zor para kazanılan sek'ör, en riskli sektör sanayi sek- törü oldu" dedi. Piyasa ekonomisi üç aşamalı MOSKOVA (AA) — TASS ta- rafından, "Sovyetler Birliği tari- hine geçecek bir dönüm noktası- nın yasandığı oturum" olarak ni- telenen Yüksek Sovyet toplantısın- da Rijkov'un sunduğu rapor, 1995 yılında sona erecek "üç aşamalı" bir piyasa mekanizmasına geçiş planı öngorüyor. Bu plana gore 1 temmuzda baş- ta ekmek olmak üzere bazı temel tüketim ve gıda mallarının fiyat- lanna yapılacak zamlarla başlaya- cak "hazırlık" döneminde, piya- sa ekonomisine geçişin yasal ha- zırlığı yapılacak. 1991 yılının başından başlayıp 1992 sonunda sona erecek olan ikinci dönemde, hazırlığı yapılan önlemlerin uygulanmasına başla- nacak. Bu çerçevede, Rijkov'un "geç kalınmış" oldugunu söylediği fiyat reformunun başlatılmasıyla ortalama yüzde yüzlük bir fiyat artışı dalgası gelecek. Ekmek ve buğday ürünlerinin fiyatı üç kat, süt, balık, yağ gibi mutfak girdilerinin fiyatı iki kat, inşaat malzemesi fıyatları yüzde 50, ulaşım fiyatlan yüzde 50, elek- trik ve gaz fiyatlan da yüzde 70 oranında arttırılacak. 1991 yılı başında fiyatların top- lam yüzde 15'i serbest bırakıhrken bu oran, ikinci dönemin sonuna doğru giderek arttırılacak ve üçüncu döneme geçildiğinde yal- nızca gıda, enerji ve ulaşım sek- törlerindeki fiyatların denetinıi hukümetin elinde kalacak. Sovyet başbakanının verdiği bil- giye göre 1991-1992 yıllarını kap- sayan ikinci dönemde, ülkedeki mülkiyet ilişkileri de değiştirilecek ve kurulacak bir sermaye piyasa- sı aracılığıyla ekonomik işletme- lerin mülkiyeti, devletten 'ortak mülkiyete' devredilecek. Hukümetin yaptığı tahminlere göre planın kabul edilmesi halin- de, ikinci dönemde, ülkede yatı- nmlarda büyük bir düşüş başgös- terecek, yüksek oranlı işsizlik gö- rülecek ve yaşam standardı bir öl- çude duşecek. Ancak Sovyet hukümeti, bu dö- nemde, dar gelirli kesimler için ge- niş bir sosyal yardım programı uy- gulayarak bu kesimlerin fiyat ar- tışlarından etkilenmesini önleye- cek. Hukümetin tahminlerine göre '993 yılından başlayarak yeni mülkiyet ve piyasa ilişkileri eko- nomide sistemli ve kalıcı bir bu- yüme döneminin başlamasını sağ- layacak. ARADA BİR Prof. Dr. İ. DOĞAN KARGÜL (Baftarafı 2. Sayfada) yına düşen çarkı en iyi bir şekilde işletmesidir Burada evrenin işleyişindeki düzeni gözlememiz, alacağımız derslerin önünde gelmektedir. Öbür koşulları şöyle sıralamak olasıdır: Kesınlikle uzlaştırıcı olmak, sorunları herkesten önce sezinlemek ve de- ğerlendirmek, her konuda zamanlamayı bir sanat haline getir- mek, meselelere değişik açılardan bakabilme cimnastiğine ulaş- mak, kararlan doğru, cabuk ve etkin alabilmek, bunun sonucu işbirliğine inanmak, çağdaşlığı man;ığı ve teknoloji ile birlikte uygulamak ve yaşamak. Hiçbir zaman hiçbir konuda bağnazlı- ğa düşmemek, bu koşulları yerine getirecek yeteneklere sahip olmak gerekmektedir. Görüldüğü üzere sadece bilgisi ve idealleri var diye hatta keyfi istiyor diye devlet yönetiminin katmanlarında göreve talip olmak yetmemektedır. Her dönemde ve her ülkede devlet yönetimine aday olan kad- roların arasına daima kişisel çıkarlarını ulus çıkarlarının üstün- de tutmak isteyen karanlık ve küçük adamlar sızagelmistir. Bunlara hızla tanı koymak ve beceriyle ayıklamak da bir dev- let adamlığı niteliğidir. Bu öyle bir yetenektir ki şarlatanlar ara- sında sessizliği yeğlemiş değerli kimseleri bile keşfetmektedir. Bunların yapılabilmesi için olağanüstü düzende çalışan bir ha- ber alma agının kurulması gereklidir. Hazindir ki Türkiye'de iyi eğitim görmüş insan p<jfansiyeline, bilgi birikimine, imparatorluktan gelen onca deneyime karşın, bir yöneylem araştırmacısı gözü ile devlet kurumları, hiçbir yön- den en iyiye ulaştırılmış değildir. Halen ülkemizde kurumlara sis- temler değil, kişiler egemendir. 1990'ların Türkiyesi'nde hava, su ve öteki doğa kirlenmesine, kısacası ekolojıyi bozan tüm düzensizlikJere karşı alınan önlemler, gülünç ölçülerde kalmıştır. Gelişmiş ûlkelerde bırakın şunu bu- nu, bu konuda düzenleyicı mevzuat ve yasaların kalınlığı bir ka- rışı aşmıştır. Merkez Bankası, para arzının denetiminde klasik önlemleri aşamayıp kalmakta, geniş anlamda kredi kartları, finansal kira- lama ve zincirleme sigortalama (factoring) yeni boyutları ile enf- lasyonu körüklerken kendini allame sanan bazı mühendis poli- tikacılar "enflasyonu çözmek benim sorunum" deyip yalancı peh- livanlar gibi dolaşmaktadırlar. Ortak Pazar dışına itilen Türkiye'de halen sorumlular kıvrak almaşıklar çizemeyip bekleme tünelinde kalmayı tercih etmek- tedirler. Altyapı yatırımlarının dozu ve devlet cari harcamaları içindeki payına, hesaplı bir düzencilik getirilememiştir. Çağdaş olan özel- leştırme politikası da tam bir kördöyüşüne çevrilmiştir. İktidar- lar, muhalefetten gelen bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış yönlen- dirmeleri kamuoyu önünde ayıklamakta yetersiz kalmışlardır Türkiye'de hızlı nüfus artışı ve göçlere de kalıcı çözümler bu- lunamamıştır. Kısacası, Türkiye ekonomisinın bir yıl sonrakı durumunun ay- rıntılannı, kamu kesiminde de, özel kesimde de görebilen bir kim- se mevcut değildir. Ancak meydanı, hocanın göle maya örneği- ni yineleyen aktörler doldurmuştur. Her şeyimiz her zamanki gi- bi günlük üretilmektedır. Türkiye'deki bilgisayarlar, olası stratejilere göre senarycHarı bir yıl önceden hesaplayıp düzenleyecek ve mevcut duruma uyan disketi sürecek önlemli polıtikacıları, umutlarını yitırmeden sa- bırla beklemektedirler. GÖZLEM UĞUR MUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) p/"nın da yine bu yolla denetleneceği tasarlanıyor. Bakanlık, bu düzenlemeleri Ticaret Yasası ile Vergi Usul Yasası'nı değiştirerek mi yapacak? Yoksa bu konuları çıka- racağı bir "bakanlık tebliği" ile mi düzenleyecek? Bu he- nüz belli değil. Bu konuda karar verilemedi. Konu, iki yıl önce İstanbul Ticaret Odası'nca düzenlenen toplantıda ele alınmış ve "çek ve senet mafyası"ndan yakı- nıimıştı. "Çek ve senet mafyası" yasadışı yotlaıia çek ve senet "tahsilatı" yapıyor ve yeraltı dünyasının bu "her tûrlü ban- kacılık işlemleri" çoğu eski ülkücülerden oluşan çetelerce üstleniliyordu. Ödenmeyen çekler ve senetler rekor düzeylere ulaştı. Enf- lasyonun yarattıgı sorun ekonomik boyuttarını da aşarak git- tikçe karmaşık hale büründü. Bu koşullarda senetler üze- rindeki maliye denetimi bu soruna çözüm getirecek mi? Sanmıyoruz. Niçin sanmıyoruz? Senet niçin düzenlenir? Genellikle "teminat" için... Se- netler, Maliye ve Gümrük Bakanlığfnca çıkanlınca ne olacak? Senet yerine çek düzenlenecek... Olaya bir de genel olarak bakmakta yarar var: Türkiye, köşebaşı bankerteri eliyle girdiği bu çıigın faiz yarışı ile lumpen sermayesinin uluslararası uyuşturucu ve silah kaçakçılarının desteği ile gerçekleştirilen hayali ihra- cat vurgununa tek parti döneminden kalan yasalarla girdi. Uygulanan ekonomik modelin hukuksal çerçevesi, zama- nında çizilmedi. ANAP'ın bulduğu bürokrat kadro bu işler- de de hünerli, pek becerikli değildi. Bu yüzden hata üzeri- ne hata yapıldı. Ve iş çığrından çıktı. Enflasyon almış başını gidiyor; dış borçlar, tarihin hiçbir döneminde görülmeyecek sayılara ulaşmış: 41 milyar dolar! İç borç deseniz o da öyle; 45 trilyon! Bu kadar dış ve iç borçlanma yoluyla elde edilen para- larla neler yapılmış? "Sabit sermaye yatırımlan" çok mu artmış? Hayır... "Hiper-enflasyon" piyasayı da altüst etmiş; düzenlenen çekler ve senetler ödenememiş; çekleri ve senetleri öden- meyen bir kısım işadamı, yeraltı dünyasının yardımına bas- vurmuştur. "Çek ve senet mafyaları" 24 Ocak modelinin yarattıgı suç örgütleridir... "Hayaliihracat"dayine aynı modelin "dövizbul da nasıl bulursan bul" mantığından çıkan bir vurgun ve soy- gun sistemidir. Hayali ihracatta yurtdışına mal gönderilmiyor; gönderil- meyen bu mallara karşı yurtdışından milyonlarca dolar ge- liyordu. Bu paralan kim gönderiyordu? Kim gönderecek? Uyuşturucu madde kaçakçıları... Altın ve döviz kaçakçı- ları... Ve silah kaçakçıları... Özetle: Mafya! Çek ve senet mafyasında eski ülkücülerden oluşan çe- teler; hayali ihracat işinde de uluslararası mafya yer alıyor. Senet düzenleyen her adamın peşine polis de taksalar; senetleri, Maliye ve Gümrük Bakanlığı müfettişlerinin izin- lerine de bağlasalar artık sonuç değişmez. 21. yüzyıla girerken "serbest piyasa ekonomisi" nedir? Ne-değildir? Başta ANAP'ın bilekleri Roleks marka saatli, ağızları Daviddoff marka purolu liberalleri ve hodri meydan bakışlı muhafazakârları ile birlikte öğreneceğiz. Şimdilik, serbest piyasa ekonomisinin ne olmadığını öğ- reniyoruz. Bu da yeter! DUN1ADA BUGUN AIiSIRMEN (Baftarafı 3. Sayfada) Bu gerçek bugünden son derecede açık biçimde belirginleş- tiği içindir ki bazı çıkar çevreleri daha şimdiden gelecekteki Sü- leyman Bey - ANAP işbirliğinin yolunu açmaya, önündeki en- gelleri temizlemeye, bu doğrultuda kamuoyu oluşturmaya çalış- maktadırlar. Geçmişinde iki MC'nin sorumluluğu, omuzlarında bu iki MC ile devlete ve demokrasiye indirilmiş darbelerin vebali bulunan Süleyman Bey, eğer eninde sonunda kendisini de birlikte sü- rükleyen, felaketler zincirinden gerekli dersi almamış, sivil siya- setçinin tek varlığının demokraside gerçekleştiğini, MC ve ben- zeri deneylerin ise böylesi bir yönetimle, taban tabana zıt oldu- gunu anlayamamış, yeni Türkiye'nin oluşumunda, ulusal uzlaş- manın temel işlevinı kavrayamamış, sözü edilen uzlaşmanın an- cak sağ ile sol arasında gerçekleşeceğini görememiş ise ken- disine sunulan öneriyi kabul edip, '3. MC'yi kuracaktır. Yok eğer Süleyman Bey, anayasası, Siyasal Partiler Yasası, sendikalar, dernekler yasaları, idari yapısı, milli eğitimi, yargısı ile günümüz gereksinimlerine yanıt verebilecek, yeni Türkiye^ nin oluşumunda orta sağ ile orta solun en büyük partilerinin bir araya gelmesiyle somutlaşacak ulusal uzlaşmanın önemini, ka- çınılmazlığını kavrar ise Türkiye, geleceğine umutla bakmanın, yeterli değilse bile zorunlu koşulunun gerçekleştiğini görecek ve Süleyman Bey'in vermeye çalıştığı, demokrasiye daha yat- kın bir değişiklik geçirdiğı görüntüsünün gerçekliğini anlayacaktır. O noktaya gelmeden ve Süleyman Bey'in o andaki seçimini görmeden, Demirel'in değişip değişmediği konusunda, bugün için bir yargıya varmak olanaksızdır. Şairin dediği gibi, "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz." PARLIAMENT 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDıR.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle