29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DİZtSDPi 9 MART 1990 (İESCA Y SA YLA.\LAIKLIK NEDIR.NE DEGILDIR? Devlet dairesinde 'mescif sorunu — Efendim öyle göriinfiyor Id demokrasi, banda laikiik kornı- ı Uade edilen f aridı görttsler l hir l A y l M nnlrt— nlny. tarayor. Aacak bn ariasınanHi s»- •uiaruı anstrask, soyat bir de- •okntri aalay*uuı öterfne nlaşıp «lasamayaeagıaı irdckmck gere- Idyor sanıyonım. Laikiik konu- ı bclli emMşdtria dfle getiril- digi yadsınamaz. Özdlikle derie- tm ve kann ajanlanma dinsel kte- oloji dofrmltnsunda prognunlan- •Msmın akutdar yanttıg] Oerlafi- riümekte. Acaba ıniasma aokta- lanm tamşmak ve daha Mmnt bir i,tt\rn İÇİIMİf <Wjİİ'M 1^* mimlriın Fehmi Koru: Kendilerine ters gelen sisteme karşı kitleler seslerini yükseltebilmelidirler. Eğer bir sistem demokratik ise buna imkân sağlamalıdır. Demokrasi, sistemin temel ilkelerinin de değişmesini kabul eden kapsamda tanımlanabilmeli. Metin Okçu: Türkiye'de Atatürk'e hakaret edilmesine izin vermemek gerek, ama "Ben Atatürkçü değilim, laik değilim" diyen kişiler de cezalandırümamalıdır. Bence birbirimize hoşgörü ile bakma, uzlaşmanın temeli olmalıdır. Şener Battal: Devlet dairesinde mescit açılması bence sorun değil. Ama o dairede görev yapan âmir, çalışanlann mescide gelmelerini istiyorsa, işe adam alırken, birisini terfi ettirirken dini inancma bakıyorsa o zaman sorun var demektir. olabllir mi? SayiB-Battal isterse- •iz yine sizde» baslayalun. ŞENER BATTAL — Ben de düşüncelerimi olabildiğince so- mutlaştınbaya çalışacağım. Bakın bir devlet dairesinde namaz kılan- lara bir oda verilmesi yani devlet dairesi içinde bir mescit açılması o kadar önemli bir olay değil. Bu odanın kapısına 'inesdı" yazıl- ması da bence bir sörun teşkil et- miyor. Ama o dairede görev ya- pan amir, çalışanlann mescide gelmelerini istiyorsa, işe adam alırken, birisini terfi ettirirken dini inanana bakıyorsa o zaman sorun var demektir. Laik devlet, namaz kılraak isteyen rnemura bu imkâ- nı sağlamalıdır. Namaz kılma gö- revi aksatraamaJıdır, gösteriş için mamaz kılınıyorsa en büyük gü- nah işlenmektedir; şirk koşulmak- tadır. Namaz kılmak için görevi- ni aksatan kişi haram yemiş olur. Oruç tutmayanlara ramazanda şu ya da bu zorlama ile oruç tuttur- maya kalkmak olmaz, laikliğe ay- kjndır. Demokrasınin özü boşgö- rüdur. Buna ek olarak çok önem verdiğim bir hususun altını bir ke- re daha çizmek istiyorum. Türki- ye'de kapitalist yapüanma, 12 Ey- lul'den sonra o meşhur 24 Ocak Kararları'nı topluma kabul ettır- mek için 1982 Anayasası'nı kabul ettirmek için birtakım dinsel gö- rilntüiere müsamaha etti, yani dini kullanmaya kalktı. Bunu tslarai hareket olarak yonımlayamayız, kapitalizmin dini takviye alma ça- bası olarak değerlendirmeliyiz. Iş- te bu ayrımı yapamadıgımız müd- detçe yanlışlara düşeceğımiz açık- tır. Bence imam hatip okullanmn adını manevi eğitim kolejine ce- virmek gerekir. Nasıl endüstri rneslek lisesi varsa, daha fazla ma- nevi eğitim almak isteyenlerin gi- deceği manevi eğitim kolejleri ol- mabdır. Bunların daha sonra üni- versiteye yönelmeleri çok normal- dir. Ama üniversiteye giriş sınavın- da imam hatiplilere ayrıcalık ta- nırsak, sorulan onlara kolaylık sağlayacak biçimde dılzenlersek o zaman yanlış yapmış oluruz. — Sayın Battal, laikiik konu- sunda farkb diişunen kesimlerin uzlaşması için örjereceginiz başka bir husas var mı? ŞENER BATTAL — Bakın he- pimiz demokrasi ile laikliğin bir- birini tamamlayan unsurlar oldu- ğunu kabul ediyoruz sanıyorum. lşte uzlaşacağunız nokta budur ve uzlaşmanın gerçekleşmesi, devam- lı olrıası için sosyal barış konın- maüdır. Yani her iki taraf ya da bütün taraflar için sosyal banşı korumak en önemli görev kabul edılmeLjdir. METİN OKÇU — Hoşgörü- nün önemine ve korunması gere- ğine katılıyonım. Türkiye'de Ata- türk'e hakaret edilmesine izin ver- memek gerek, ama "Ben Atarürk- çü degilim. laik degUim" diyen ki- şiler de cezalandırümamalıdır. Ba- kın ben Urfa Beledıye Başkanı- ru, Urfa'da sıkıyönetim görevi ya- parken tanımıştım. Atatürk'e ha- karet amacı gütmediği kanısında- yım, çeşitli anma törenlerinde, bayramlarda Atatürk'ü öven ko- nuşmalar yapüğını hatırhyorum. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mustafa Sait Yazıcıoğlu'nun 'laiklik' konusundaki görüşleri Türkiye Batı tipi laik olamaz'Türk laikliği örnek olarak Batı ülkelerindeki uygulamayı almamıştır, alması da mantıklı olmadığı gibi vakıaya da uygun düşmezdi. îslamiyetin, din işlerinin topluma bırakılmasının meseleye çözüm getirebileceği kanaatinde değilim. — 1 — — Sayın Baskan, laikligin esas obuak Hıristijanlık içtnde ortaya çıkaa bir anlayış oldnga ve blamivetin, ofrctisi gercfi la- iküklc bajdasamadıgı lleri sü- riUmektedir. Siz bu sorun ııze- rinde ne doşiuüyonanuz? PROF. YAZICIOĞLU — Her seyden önce ilrai bir tespit yapmak gerek. Islam dini insa- na iki dünya vaat etmektedır. Bunlardan birincisi üzerinde ya- şadıgımız bu dünya lci geçici ola- rak kabul edilmektedir. tkinci ve ebedi olarak takdim edilen ahı- ret âlemidir. Burada şu nokta önem arzetmektedir. Ebedi olan ahiret hayatı insamn bu dünya- daki hayat tarzı ile belirlenmek- tedir. Ebedi olan ahiret hayatı geçici olan bu dünyada haarlan- makta ve kazanılmaktadır. De- mek oluyor ki insamn dünya ile ilgili bütün işleri bu yönü dikka- te alındığında dini bir raahiyet arzetmektedir. Bir Kurani pren- sibe göre (Zilzal 7/8) iyi ve kö- tü her iş bu dünyada yapılmak- tadır. Ahireti kazanmak için ya- pdması gereken hayırlı işler (sa- lih amd) nelerdir? Bunlann bir kısmı Kuran'da mevcut olup bir kısmı ise yoktur. Olmayanlan Müslüman, kendi kültürü ile bulmak durumundadır. Zira bir başka Kuran ayetinde "yerde ve gökte olanlann bepsi insanın bnymğuna verilmiştir" (Casi- ye/13) hükmü yer almaktadır. Kuran'da itikad, ibadet ve ahlak- la ilgili hükumler olduğu gibi in- sanların birbirleri ile olan mil- nasabetlerine dair, yani beşen hukuk alanına giren prensipler de raevcuttur. Biraz önce ifade edilen itikad, ibadet ve ahlak ile ilgili hususlar, tabiri caizse insa- mn Allah ile münasebetleri şek- linde yonımlanabüir. Ancak in- samn diğer ınsanlarla olan mu- nasebetlerinde de dinin pek çok hükmü vardır. Çiınku hedef bi- raz önce izah edildiği gibi insa- mn dünya ile ahiret mutluluğu- na ulaştınlmasıdır. Hıristiyan- lıkta, tslamiyette olduğu gibi dinden kaynaklanan beşeri bir hukuk sistemi olmadığmdan la- iklik prensibinin uygulanmasın- da buyük sıkıntılarla karşılaşıl- mamıştır. tncil'de muteferrik ba- zı konular dışında mükemmel bir beşeri hukuk sistemi yoktur. Yani Islami manada dunyevi hü- kumler ihtiva etmez. Bundan dolayıdır ki Hıristiyanlık zaman Prof. M.Sait Yazıcıogl içinde devlet işlerine el atmış, pek çok kargaşa çıkınca da dev- let ve din işleri aynlarak laiklik sistemi benimsenmiştir. 1924 yı- hnda Diyanet İşleri Başkanhğı kurulunca, yapılan kanuni bir düzenleme ile Islam dininin iti- kad, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işlerin yürtıtülmesi, görev olarak bu müesseseye veriliniş- tir. Bunun dışında kalan beşeri hukuk ile ilgili hükumler TBMM'nin yetkisi dahilindedir. tşte Türk laiklik anlayışı bu şe- kilde belirlenmiştir. Yani itikad, ibadet ve ahlak esaslannın dışın- da kalan hukuki meselelenn din- den anndınlması, kanuni düzen- lemelerde, dini hükümlere uy- gunluk şartırun bulunmaması, bunun TBMM'nin yetki ve so- rumluluğuna devredilmesidir. — Batı'da laiklik ile dinde re- fonnasyoo beraber gelisti. Bir Musluman lopluroda laikligin kabul edilmesi ve uygnlanması Hırisdyanlıkta reform rnurketi kadar köklü ve etküi bir girişim ÖZeflİgİ ta^jf^alftaHır Bll «Mİ«m- da size göre Türkiye'de laiklik kapsamü bir dinsel reform ola- rak düşünülebilir mi? PROF. YAZiaOGLU — La- iklik dbette köklü bir reform ha- reketidir, böyle nitelenebilir. llk sorunuzda ifade edildiği gibi Is- lamiyet hukuki müeyyide açısm- dan itikad, ibadet ve ahlak esas- larına yönelik bir öğreti haline getirilmiştir. Bu manaya alındı- ğında Türk laikliğinin köklu bir değişim olduğu görülmektedir. — Sayın Başkan laiklik bir anayasa hukmu yani bir zonın- lulnk, ama devlet, Diyanet tsle- ri Başkaolıgı ile dine müdahalc etmis olu>or. Bu durum laiklik ilkesine aylun degil mi? PROF. VAZICIOĞLU — Bahsettiginız husus Batı türü bir laiklik anlayışı ile ilgilidir. Türk laikliğinin temel unsurlanm an- latmıştım. Diyanet tşleri Baş- kanlığı'nın laiklik karşısındaki konurnunu daha önce bahsetti- ğim çerçevede düşunmek gere- kir. Îslamiyetin, başka bir ifade ile din işlerinin topluma bırakıl- masının meseleye çözüm getire- bileceği kanaatinde değilim. Her şeyden önce Türk toplumu Ba- tılı manada laik bir toplum de- ğildir; olması da gereknîez. Çün- kü Batı toplumlan Hıristiyandır. Türk toplumu büyük çoğunlu- ğu ile Müslüman olup dünyada tek laik Müslüman ülkedir. Türk laikliği örnek olarak Batı ülke- lerindeki uygulamayı almamış- tır; alması da mantıklı olmadı- ğı gibi vakıaya da uygun düş- mezdi. Bu açıdan değerlendirilince din işlerinin topluma bırakılması kanaatime göre çözüm değildir. Biraz önce ifade ettiğim husus- lar dışında, toplumun buna ha- zırlıklı ve yapımızın bu tür bir uygulamaya rnüsait olduğunu söyleyebümek zordur. Bu.konu, laikUk sorunu topluma bırakıla- rak çözülebilecek bir şey değil- dir. StRECEK Sadece iki hanımı olduğundan o dönemde Milli Eğitim Müdürü olarak atanması uygun görülme- mişti. Bence dini, politikaya alet etmeme ve birbirimize hoşgörü ile bakma uzlaşmanın temeli olma- h. — Sayın Korn, laikliğe oWnk- ça kritik bir gözle bakan bir «y- dıa olarak siz bn konuda •« ekle- mek isteniuz? FEHMİ KORU — Son olarak söyleyeceğim şudur: Bir bakam- mızla sohbet sırasmda, "Dofa Avnıpa'daki gelismeler Tnrldyel de olsa örnegin kuntlo sistemi sorgnlayan göçler sokaga dökül- seier ve biz bu sistemi isteımTom i dcsdcr ne oinr" diye sormuştum.; Bakanın cevabı, "Biz kesulilüe' böyle bir şeye mnsaade edemeyiz" olmuştu. Peki sistem gerçekten baskıaysa ne olacak, nasıl deği- secek? Eğer sistem kitlelerin de- ğerlerine ve isteklerine ters düşü- yorsa ne olacak? Kendilerine ters gelen sisteme karşı kitleler sesle- rini yükseltebilmelidirler. Eğer bir - sistem demokratik ise buna imkân - sağlamalıdır. Demokrasi, sistemin. temel niteliklerini teşkil eden un-! surlann da değişmesini kabul ede-; bilen bir geruslikte ve kapsamda' tanımlanabilmelidir. Ben bu nok- • tayı çok önemsiyorum ve btr kere'. daha vurguluyorum. — Sayın Belge ve Sirmen'e son düsancHerini soyleınek tçin s ö ı . veımeden önce bir noktayı özet- ' lemek istiyorum. Laikliğe kritik bir göz»e baktJüan rar sajduı Sa- yın Battal ile Sayın Koru'nu yak- laşımlan arasında bir fark belir- ; lendi sanıyorum. Sajın Battal, de- • mokrasi içinde bir arada var olma • - noktasının uzlaşma açısından ' önemini dile getirdi, nntlak ola- rak sosyal banşın koronnası ge- rekdğmi vurgaladL Sayın Kora da demokrasiyi. (oplum isterse siste- min temel ögelerinin değişmesini kabul etme anlaytşma otarttm. Ta- bii, burada bazı sorulann bas gö#- lerdigi, ömegin toplum isterse ba- zı temel hak ve özgürlüklerin de lusıdanabüecegi ya da toptan kal-, kabicceği tarüşmasının giiadcne • geldigi düsünülebUir. Ama öyle sanıyoran ki kablanlar bu nok- talara dcgiatfcr. Bu bakundaa tekrar üzerinde dnrmamn geregi yok saaıyoram. SCRECEK ; ( l \EY T İRt A MREK90'DAN 80'E POLITIKATUNELİ Çankaya'da huzur, Güneydoğu'da ölüm—13— Tanık. Adı ve soyadı: Nevzat Böliigiray. 1979'daki görevi: Adana ve çnresi sıkıyo- netira komulanı. Rütbesi: Korgeaeral. 12 Eylül dönemındeki görevi: tld buçuk yıl Genelkurma> Sıkıyonetimler Koordinasyon Dairesi Başkanı. Bugünkü durumu: Emekli. Kimliği belirlenen tanığın ('Sokaktaki Asker' adlı yapıtından): — "Milli Güvenlik Kurulu'nun, 22 Ekim 1979 toplantısından sonra açıklanan bildiri- sinde, alınan önlemlerin çok başarüı olduğu, etkin önlemlerin sürdürüleceği, 14 Ekim ara seçimlerinin çok başarılı geçtiği v.b. açıklanı- yordu. Çevreme bakıyorum. Acaba bizim göreme- diğimiz başarılı önlemler mi vardı?" Ecevit gitü, Demirel hükümeti geldi. MGK'nın Ağustos 79 bildirisinde "yargı or- ganlannın, davalan sür'atle sonuçlandırmak için büyük çaba gösterdiğinden, halkın yar- dımı sonucu anarşi ve tedhisin kökenine inil- mesi yolunda olumlu adımlar atıldığından" inandırıcı biçimde söz edildikten ve yürekle- re su serpen bu bildirinin üzerinden bir ay geç- tikten sonra MGK bu kez Demirel hükümeti ile toplandı. MGK, 21 Kasım 1979'da "gelişen iç olayla- nn genel bir değerlendirmesini yaparak bazı sonuçlara" varmıştı: "Ülkemizde anarşinin çok büyuk boyutla- ra ulaştığı, cinayetler, yangınlar, sabotajlar ve soygunların birbirini takip ettiği, cumhuriyet tarihinde göriümemiş olayların vuku buldu- ğu, toplum huzunınun olağanüstü bir şekil- de bozulduğu bir gerçektir. Nerden gelirse gel- sin, devlet her türlü tehdidi bertaraf edecek kudret ve azme sahiptir. Anarşinin, terörun, bölüculüğün, yıkıcıhğm, tesirsiz hale getiril- mesi şarttır!' Ağustos ve Ekim 79 bildirisinin tersine, Ka- sım 79 açıklaması "Türkiye'nin yangın alanı" olduğunu halka duyuruyordu. 79*da sıkıyönetim komutanhğını sürdüren asker-tanık Nevzat Bölügiray'm ifadesi: ("So- kaktaki Asker" kitabı, safya: 249): "Ecevit'in katıldığı MGK'dan bir ay sonra bu kez Demirel'in katıldığı toplantı sonunda yapılan açıklamada, anarşinin çok büyük bo- yutlara ulaştığı, görülmemiş olayların oldu- ğu ve toplumun huzunınun olağanüstü bozul- duğu anlatılıyordu. lşte bu taru doğruydu. Ancak, benim hay- retle gözlediğim ise anarşi aynı şiddeüe sürüp gittiği halde, bu tanımın önceki aylarda özel- likle Ekim 79 toplantısında yapılmayışıydı. Hatta, o toplantı sonunda yayımlanan açık- lamada 'Alınan önlemlerin çok başarılı olduğu' belirtilmiyor muydu? Anarşi ve terör bir ayda mı tırmanmıştı? Yooo! Hep vardı. Azalarak çoğalarak hep sürüyordu. Ben bu çe- lişkiyi anlamadım" diyordu. Bölügıray sadece askerlerin değil, o günden bugüne herkesin yinelediğini sonıyordu: "Hem de, MGK'ya katılan komutanlar, de- ğişen başbakanlara göre tutum değiştirmeye- ceklerine göre bu çelişki neden ileri geliyordu acaba?" Evet. neden? Rakamlann katı yttzü 1978'den 1988'lere kadar terör ve anarşinin boyutlan Zonguldak Milletvekili Köksal Top- tan'ın yazılı soru önergesine, tçişleri Bakanı Mustafa Kalemli verdiği "resmi" yamtlarda yatıyordu. ANAP iktidarı açıklıyordu: "(1) - Anarşi ve terör hareketlerinde; 12 Ey- lül 1980 tarihine kadar, 1978-1979 ve 1980 yıl- larında Türkiye'de 4273 kişi cinayete kurban gitmiştir. Bunlardan 238 kişi, güvenlik görev- lisidir. Bu cinayetler yasa dışı sağ, sol ve bö- ve terör suçlusu cezaevlerinden fırar etmiştir. Yedisi yakalanmıştır. 1 Ocak 1984 ile 31 Ara- lık 1987 arasmda 19 anarşi ve terör suçlusu fi- rar etmiş, on biri yakalanmıştır. 12 Eylül'e kadar anarşi ve terör, bölücülük ve yıkıcılık hareketlerini teşvik, tertip eden ve eylemlerini yöneten bölücu ve yıkıa kesimden 12, sol kesimden 47, sağ kesimden 4 örgüt ola- rak toplam 63 örgüt faaliyette balunmuştur!' Şimdi ikinci bir dikkat: "12 Eylul 1980 tarihine kadar yakaianma- yan samk miktarı kesinlikle bilinmemekle be- raber, "günümüze kadar bölucü örgütlerden 2871, sol örgütlerden 3822, sağ örgutlerden 235, irticai örgutlerden 23, örgütü bilinmeyen- lerden ise 2437 kişi olmak üzere toplam 9388 kişi aranmaktadır" ve anarşinin kökünü kazıyacaklarım söyle- mişti. 2 Ocak 1990*da Yeni Asır Gazetesi'nin "Sizin başbakanlığınızda asker, anarşi ve te- rörle mücadelede verdiğiniz emri uyguladı mı" sorusuna: Demirel, "Hayır. Verdiğim emirleri yerine getirmediler" Ecevit, "Hayır, yapmadılar. Onlar Musta- fa Muğlalı kompleksi altındaydılar" diye ya- mt veriyordu. Evren Paşa'dan açıklama beklemek hakkı- mız değil mi? Bir yara, on bir yıldır işliyor. On bir yıldır aynı sözleri, demeçleri, kesin kararlılık ifade eden resmi açıklamaları din- liyor Türkiye. Sonuç: Yok! da silahlı kıpırdanmayla başa çıkacağını sa- nıyordu. Hatta böyle bir başan kazanırsa her dalda olduğu gibi, bu olayda da adını altın harflerle yazdıracağı umuduna kapümıştı. Oy- sa TÖ, 1989 yıh sona ererken Güneydoğu böl- gesine yaptığı bir geziyi zırhlı araçlar, zrrhh kürsülerle geçiştirecek, arabası iller arası yol- larda dayarulmaz hızla koşacak ve bölge sı- rurlan dışına kaçmaya çahşacaktı. On bir yıldır Güneydoğu olaylan sürüyor. On bir yıl önce Genelkurmay Başkanı olan Evren Paşa, Çankaya'da görev süresini tamam- larken olaylar boyutlanıyordu. Torumtay'ın demeci değişik tepkilere ve yan- kılara yol actı. lnönü, Tbrumtay'la tartışmaya girmenin söz konusu olmayacağını söyledi, "En başta gö- On bir yıldır Güneydoğu olaylan sürüyor. On bir yıl önce Genelkuımay Başkanı olan Evren, Paşa, Çankaya'da görev süresini tamamlarken olaylar boyutlanıyordu. Bu sıralarda ANAP'lı Özsoy'un demeci -tabii yukarıdan gelen etkilerle- doğrusu hayli eğlenceli bir değerlendirmeydi: "Doğu'daki olaylar son ekonomik kararlara karşı çıkan odakların gösterdikleri tepkiler, açlık grevleri, sivil cumhurbaşkanını önlemeye yönebk provokasyonlardır.'' Bu görüşlerle Güneydoğu'nun olaylardan annması elbet olanaksızdı. HEDEF ÇANKAYA — Özal, Çankaya'ya çıkma tulkusunu gerçekleştirirken. ulkede terör yeniden tırmanışa geçiyordu. (Fotograf: Rıza Ezer) lücü örgüt mensuplan tarafından işlenmiştir. 7340 olayın faili meçhuldür. (2) -12 Eylül 80 tarihi ile 31 Araük 83 tari- hi arasında; anarşi ve terör sayılabilecek 2205 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda 533 ki- şi hayatını kaybetmiştir. 69'u güvenlik görev- lisidir. 394 olay faili meçhuldür. (3) - 1 Ocak 1984'ten 31 Aralık 1987'ye ka- dar; anarşi ve terör sayılabilecek 1813 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda 1011 kişi ha- yatını kaybetmiştir. 441'i güvenlik görevlisidir. 1282 olayın faaili meçhuldür" Şimdi dikkat: "(a) — 12 Eylül 1980 tarihine kadar, (1978-79-80), (b)- 12 Eylül 1980 - 1983 tarih- leri arasında, (c) 1 Ocak 1984 - 31 Aralık 87 arasındaki anarşi ve terör nitelikli sabotaj olaylanmn istatistiği tutulmamıştır." Terörle savaşan devlete bakıruz! ANAP hü- kümetinin resmi açıklamaları sürüyor: "12 Eylül 1980'e kadar üç yılda 145 anarşi ve terör nitelikli soygun olayı olmuştur. 12 Ey- lül 80 - 1983 arasında 7 anarşi ve terör nite- likli soygun olayı olmuştur. tki olay faili meç- huldür. 1 Ocak 1984 üe 31 Aralık 1987 tarih- leri arasında, 57 anarşi ve terör nitelikli soy- gun olayı olmuştur. 49 olay faili meçhuldür. 12 Eylül 1980'e kadar üç yılda 216 anarşi ANAP hükümetinin resmi yanıtlannı sür- dürelim: " — Örgütlü olarak 26 gruptan oiuşan şe- bekelerin, 12 Eylül 1980 tarihine kadar ve o tarihten sonra, Türkiye'ye silah soktuklan tes- pit edilmiştir. Toplu silah ve mühümmat ka- çakçılığı ile münferit olaylardan toplam 7650 sanık, 1510 uzun namlulu silah, 18891 taban- ca ve 7.216.246 mermiyle yakalanarak adh mercilere sevk edilmişlerdirT Sonuca bakalım: "12 Eylül sonrasında gü- venlik kuvvetlerimizin kontrol ve denetimin- den kurtulan aşırı odaklara mensup miliıan- lardan bir kısmı Avrupa'ya kaçarken, bir kıs- mı da Ortadoğu'da bannabilecekleri ülke ve kamplara sığınmışlardır... Terör ile mücade- lede alınan müspet sonuçlara rağmen, yurt- dışına kaçabilen yıkıa unsurlar dış mihrak- lann da destek ve teşvikinden istifade ederek, milli bütünlüğumüz ve rejimimize karşı faa- liyetlerini 'kesintisiz' sürdıirebilmek için her türlu fırsat ve imkâru değerlendirmektedirler!' ANAP yanıtı, "... Mücadele devletimiz ta- rafından kanuni sınırlar ıçersinde yılmadan sürdurülmektedir ve sürdürülecektir" diye noktalamyor. Amin! 17-18 Kasım 1980 günleri Evren Paşa terör 18 Ağustos 1989 Cuma gunü, gazeteler man- şetlerinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necip Torumtay'm Güneydoğuyla ilgili deme- cini yayımladılar: Orgeneral Torumtay, "Silah çeken düşmandır" diyordu. PKİC, terörist eşkıya ta- nımiamalarından sonra, "düşman" ılan edilmişti. Torumtay, "Biz de" diyordu: "Çeşitli alan- larda uzun vadeli önlemlerimiz ve projeleri- miz yamnda, öncelikle silaha karşı silah kul- lanmak zorundayız. Milli varlığımıza ve bü- tünluğümüze silah çeken ve onun yamnda bi- lerek ve isteyerek yer alan ve destekleyen kim- seleri düşman kabul etmek ve ona göre gerekli tedbirleri aunaktan başka seçenek bulunmu- yorî' Ne var ki TÖ ve hükümetleri, 1983'ten beri Güneydoğu olaylanru terör sımrlan içinde gör- medi. Hatta, "kuçümseyen" demeçler verdi. 1984'te ilk darbe geldiğinde, TÖ, kıyı kentle- rinden birinde denize gıriyordu. Sanki, Guneydoğu'dakı olaylarda ölenler Türkiye sınırları içinde yaşamıyor, kanlı olay- lar Türkiye sımrlan dışında gelişip serpiliyor- du. 1983'te ülkeye huzur ve sükûnu getirdiği- ni söyleyerek övunmeye başlayan TÖ, başlar- revini yapması gereken, sorumluluğu taşıyan hükumettir, başbakandır. Son günlerde olay- lar şehirlerde kendini göstermeye başladı. 12 Eylül öncesi hatırlatılmaya başlandı" dedi. Demirel, "Yeni bir şey değil" dedi Torum- tay'ın sözlerine: "Genelkurmay Başkanı 1979'da da açıkla- ma yaptı, benzer şeyler söyledi. "Olayın kö- künü kazırız" demek başka şeydir, on bir se- nedir olaylan izlemek başka şeydir'. 'Bunla- nn hakkından geüriz' diyerek siyaset yapmak geçerliliğini kaybetmiştir" diye konustu. ANAP'lı özsoy'un demeci, -tabii yukardan gelen etkilerle- doğrusu hayli eğlenceli bir de- ğerlendirraeydi: "Doğu'daki olaylar, son eko- nomik kararlara karşı olan odakların göster- dikleri tepkilere, açlık grevleri, 'sivil cumhur- başkanını önlemeye yönelik provokasyonlar- dır" diyordu. Türkiye'de ne olursa, TÖ'nün Çankaya ide- alini önlemeye, engellemeye çalışılan kışkırt- malardı! Bu görüşlerle Güneydoğunun olay- lardan arınması elbet olanaksızdı. Rakamlara bakınca, iç açıcı bir tablo orta- ya çıkmıyordu: "1 Ocak 1984'ten 31 Aralık 1987 tarihine ka- dar, bölgede 1011 kişi hayatını yitirmişti. Bun- lann 441'i güvenlik görevlisiydi. 1282 olayın faaili meçhuldü. 1813 olay meydana gelmişti. - 19 Temmuz 87'den 1 Kasım 1989'a kadar, 519 kişi öidü. 193'ü güvenlik mensubu. 326 va- tandaş yaşammı yitirdi. 15 Ağustos 1984'ten Kasım 89'a kadar 53 köy korucusu, 10 muhtar, 15 öğretmen öldü- ruldü. PKK'dan 502 kişü' Rakamlara karşın, devlet ne diyordu? 21 Kasım 1989'da Bütçe Komisyonu'nda lçişleri Bakanı, "Clkemiz, asayiş yönonden, bölgenin en buznrln ülkelerinden biri halindedir" diye konuşuyordu. Devleti yönetenlerin demeçlerinden bir tu- • tam: "Bu olaylar, lran ile Irak arasındaki savaş yüzünden devam ediyor. Bölgesel nitelikte. Türkiye, guçlu bir ülke haline geldigi zaman, kendi kendine hallolur. Büyütecek bir hadise değildir. Eşkıyaya gereken cevap verilecektirT (13 Mart 1987) "Türkiye güçlüdür. Hepsinin kökü kazına- caktır. Bunlara yurt içinde, yurtdışında yar- dım edenlerden, hesap soracağız" (17 Kasım 1989) Bu sözlerin sahibi hangi devlet yöneticisiy- di, aramaya soruşturmaya gerek yoktu. Bu arada Sürt Valisi, "Okuilan açayım da, öğretmenimi PKK'ya hedef mi yapayım" diye demeç veriyor, Mardin Valisi "198 okulumuz eğitim ve öğretime açüamamıştır" diyordu. Çankaya tepelerinde asker-sivil yetkililer "huzur ve sükûn" içinde yaşarken, Güneydo- ğu'da insanlar ölüyordu. Olayın adı "başkaydı", yetkililere göre, ke- sinlikle terör değildi, anarşi değildi. Ya neydi? Düşman! Düşman temizlenemez miydi? Temizlenirdi. Ama "uzun vadede"! 90'dan 80"lere bakarken ona bir yühk ra- kamlar, resmi demeçler Güneydoğuda bu tab- loyu sergiliyordu. Neler yaptık? Neler yapmadık ki... Evren Paşa, 2 Temmuz 1983'te Bolu'da konuştu: ".. Hükümet programında yer alan faaliyet- lerin de sonuçlan alınmış veya alınmaktadır. Yataız şu kadanm belirtmek isterim ki... tda- rede yülarca yapılmak istenip de, başarüama- yan pek çok konuya el atılmış ve bunlann ço- ğu da sonuçlandınlmıştır..." 12 Eylül'ün üçuncü yüdönümünde radyo ve TV'de konuştu: "Yapamadıklanmıza gelince: Bizler ilk gün- den beri dairna doğruyu dile getirdik. Bu hu- sus bizim karakter yapımızın özünü oluştunır. Bütün olumlu gelişmelerin yamnda, henüz ba- şanlamayan konular da bulunmaktadır. (Bun- lar) ... tşsizliğin önlenmesi, kökü tam kazına- mayan rüşvet, bürokrasinin azaltüması ve tra- fik anarşisi..!' Bir belgenin sayfalannı aralayaJım, Evren Paşa'run yukardaki sözlerinin ışığında gerçek- leri arayalım. StRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle