Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
w CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 25 MART 1990
Madrid'den Stockhokn'den
Tango, sokağm felsefesidirDoğuiuiarTangonun anayurdu Arjantin, ama babası Fransızdı. Char-
les (Carlos) Gardel. Bu yıl Gardel'in 100. doğum yılı. Tan-
gobilimci, piyanist ve besteci Salgan, 'Can çekişiyor
sanirsın, çıkar gelir bir yerlerden' diyor bu dans için.
MİNE G.SAULNIER
MADRİD — Kimi kadınlar vardır, gu-
zel değil özeldirler. Kalabalık bir yere gir-
diklerinde, yanınızdaki güzd kadını unu-
tursunuz, onlara takılır kalır gözleriniz.
Varlıkları sinirlendirir bile bazen. Çuıı-
kü onlar, hiçbir zaman sizin olamayacak
olan, ama ah bir olsaydı, her şeyin deği-
şik olacağı düşlerin kahramanıdırlar. O
kadınlar, yaşamın garip cilveleri içinde
ezkaza, sizin erişebileceğjniz yerde durur-
larsa eğer, onlan ezip yok etmeye çalışır-
sınız. Sizin düzeyinize inmek, sizin onları
çıkardığınız hayal tahttndan düşmektir.
Yalmzca sizin gibi insan olduklarını gös-
termek suçunu işlemişlerdir; hakarete uğ-
rar, kuçümsenir ve gagalanırlar. Bazen öl-
durürsunuz oniarı, ama çılgınca seversi-
niz.
Tango, böyle bir kadın ve erkegin dan-
sıdır işte. Nefret ve aşk çok ince bir çiz-
gide çarpışırlar, hangisinin ağır bastığj
kolay anlaşılmaz. Tango deyince Arjan-
tin gelir akia. Flamenko deyince tspan-
ya anımsanır. Vals, Viyana'dır biraz. Rus
aşkı 'kazaska', 'rock'n roll' Amerika.
Türkiye, 'luuç ve kalkan' ile bir arada aru-
lır olmuşsa da 'çayda çıra'nın güzel iilke-
mizi daha iyi simgelediğini düşünurüm
ben. İşte böyle, dansların da uyrukları
vardır...
Tangonun anayurdu Arjantin, ama ba-
bası Fransızdı desem inanır mısınız?
tnanmazsanız, açın Büyük Larousse'un
ozel adlar bölümünü, Gardel'in karşılı-
ğına bakın. Koregraf Marimilien Gardd'e
değil ama. "Charles ya da Carlos Gar-
del"in karşısında şöyle yazar: 1890 yılııı-
da Fransa'run Toulouse kentinde dünya-
ya gelen ve 1935 yılında Kolombiya'nın
Medellin kentinde ölen, Fransız asıllı Ar-
jantinli besteci, yazar ve müzisyen. Tan-
go danstnı bütun dünyaya tanıtmıştır.
Fransızların Charles, İspanyol köken-
li halkların Carlos diye andıklan Gardel,
Tango'yu yoktan var etmerniş. Küba çı-
kışlı "Habanera"nın Arjantinli akrabası
tango dansını alıp yeniden biçimlendir-
miş, birçok muzik parçası bestelemiş üs-
tüne ve dünyaya yayılmasını sa&lamış.
Lambada da oyie olmadı rru? Brezilya
dansım yine iki Fransız alıp getirdi Av-
rupa'ya, Paris'ten ihraç ettiler yeryüzune.
Bu yıl Carlos Gardel'in yüzüncü do-
ğum yılı. Tango ve Gardel her sıfattan öte
ve ille Arjantin demekse de tarihinin en
kötü ekonomik krizini geçirmekte olan
Arjantin'in tango ile uğraşacak hali yok
bugünlerde. Toulouse'lu babasına ve Pa-
ris'teki "Son Tango"ya rağmen bu tutku-
lu dans, doğrusu Fransızların ölçülu mi-
zacına da pek uygun sayılmaz. Dolayı-
sıyla tangova birkaç yıldır Ispanyollar sa-
hip çıkıyorlar. Daha doğrusu Granada
kenti ve bu guzel kente yerlesen eski bir
Arjantin göçrneni sayesinde yeniden do-
ğuyor tango.
Granada, iki yıldır bugünlerde ulusla-
rarası bir tango festivaiine tanık olmak-
ta. 1980 yılında kente yerleşen Buenos Ai-
resli Horacio Rebonı, 1982 yılında "Gra-
nada Tango" adlı bir kitap yayımlamış.
Tarih boyunca üç önemli göç olrnuş Gra-
nada'dan Arjantin'e. Dolayısıyla tango,
Granadalılara yabancı bir tutku değil.
Hatta bu kentin çocuğu olan Federico
Garcia Lorca, Arjantin'de Carlos Gardel
ile ahbaphk eımiş. Rebora, kitabında taıı-
goya gönül veren ozanlann şiirlerine yer
vermiş. Kimler yok ki listede... tspanyol-
carun en büyük ustaları: Garcia Lorca,
Julio Cortazar, Carlos Rodriguez, Mon-
lero ve daha niceleri. Granadalı unlü bes-
teci Maooel de Falla ise bir gnıp müzis-
yen arkadaşı ile 1922 yılında bir tango ya-
rışması bile düzenlemiş.
Yine bu kitabın yazan Rebora sayesin-
de her yıl, tangonun eski ve yeni, yaşa-
yan tüm ustaJarı bir araya geliyor; "Bo
dans, yaşamın Irajik anlamı" diyorlar.
"Tango, DÇ dakikalık bir felsefedir. So-
kagın felsefesidir, ama felsefedir yine de.
Bir şiir lutası suresinee bir insan yaşamı:
Melankofi ve paramparçalık, işte Tango
bu."
Çoğu Arjantin'den gelen bu profesyo-
nel "tango tutkunbuı", bu yıl Carlos Gar-
del'in yüzüncü yıldönümüyle bir- arada
kutlanan tango festivali için önce Mad-
rid'de ağırlandıktan sonra yine Granada1
nın yolunu tuttular.
Sahnede bir piyano, bir akordeon (Ar-
jantin argosunda Fuelle deniyor akorde-
ona) ve bir kontrbas. Salon, yan çıplak-
lık gibi loş. İki dansör, Paola ve Claudio,
tutkunun kıvrımlarında süzülüyorlar.
Tango festivali böyle başlıyor.
Ustalann hepsi Tango'nun geleceği ko-
nusunda iyimser. "Tangobilimri", piya-
nist ve besteci Horacio Salgan, "Yogun
bir kişiligi vardır bu dansın," diyor. "Can
çekişiyor sanirsın, çıkar gelir bir yerler-
den." Gerçekten de öyle. Bir eski filmın
akla düsmesi, bir müzik parçasının orta-
sındaki iki notalık bir tango ezgisi ile o
tüyler ürpertici, yan sado, yan mazo duy-
gu, hepimizin içinde değil mi?
geliyorSon günlerde İsveç göç ve iltica makamlarmı
büyük bir telaşa sürükleyen yoğun iltica
akımının odak noktası, Polonya'nın tsveç'e
açılan liman kenti Swinoujcie.
Roma'dan İ* II
Elektronik
erotikToskana'da yayına başlayacak erotik-TV
kanalı İtalya'da büyük tartışma yarattı.
Mafyanın kara paraları porno ile aklamaya
çalıştığı öne sürülüvor.
NİLGÜN CERRAHOĞLU
ROMA — îtalyan porno me-
raklılarının ilgiyle beklediği ero-
tik televizyonun tüm hazırbklan
tamamlandı. Pisa yakınlannda sa-
kin bir Toskana koyu olan Bien-
tina'da 20 gün içinde yayına geç-
mesi beklenen erotik kanal, daha
şimdiden tum otoritelerin tepkisi-
ni çekiyor. En başta papaz, yöre-
nin Hıristiyan demokrat politika-
cılan ve komünist belediye başka-
nı Agostino Bachini bu "pts
kanalı" ıstemiyorlar. Çoluk çocu-
ğun "ahlakımn boznlmasT'nın ya-
nı sıra Bientina'nın Italya'nm por-
no dunyasıyla özdeşleştirilmesin-
den hoşlanmıyorlar.
Ama porno televizyon yapımcı-
sı ftoberto Artigiani din adamla-
rının da politikacıların da itiraz-
lanna kulak asmıyor: "Birim" di-
yor Artigiani, "kamunun ar ve ha-
ya duygulannı rencide etmemiz
söz konusu olamaz. Çıinkıi bu ka-
nal ancak para>la uye olan abo-
nelerin hizmetine açılacak. Ada-
let mekanizmasmın devreye gir-
mesi için birinin programı scyre-
derken tnüstehcenlıkten rahatsız
oldugunu bildirmesi lâzım. Oysa
bu imkânsız. Çunkü bizim kana-
umız valnız abonelere acık olacak.
Yani bu kanalı sadece istevenler tz-
leyecek."
Yairuz 18 yaşından büyüklen ka-
bul eden "Pay-TV ltalİan CJub'i
un şimdiden 70.000 uyesi bulunu-
yor. 500.000 TUyi verenler kana-
lı seyretmek için gereken şifreli
sinyali satın alabiliyorlar. "Biz bu
teloizyonu seks manyaklan için
yapmıyorüz" diyor. Artigiani,
"Üriinömıizü poraodan ziyade
ynmuşak erotizm olarak tanımla-
mak daha doğnı. Biz sahtekâr bir
ablak anlayısına sığınmayan açık,
zeki seksuelliği işleyeceğiz."
Nisan orıasında yayına gırme-
si beklenen "Erotik TV", geceya-
rıları "Aşk Parfumu" başlıkiı iz-
leyici mckluplarıyla başlayacak.
Bunu bir seks-terapi oturumu,
seksi yarışma oyunlan, striptiz ka-
bare ve bir seks fîlmi izleyecek.
Program sabaha karşı üçte sona
erecek. Şimdüik yalnız Toskana
yöresinde yayına girecek olan
porno-TV, eğer tutarsa, yaza dek
halva'mn üçte ikisine yayılacak.
İtalya'da giderek guçlenen ve
mafya ve para aklanması operas-
yonlarıyla yakın ilişkide olan por-
nografi sanayisinin yıllık cirosu 3
trilyon TLîyı buluyor. Surekli bir
şekilde porno yayınlan izleyenle-
rin sayısı yarım milyon civarında
tahmin ediliyor. Porno yaymlar-
la arada bir ilgilenenler de hesa-
ba kalılınca bu rakam 3 milyona
ulaşıyor.
Porno meraklılannın ne tip in-
sanlar olduğu ise pek henüz bilin-
miyor. Bilinen bir şey varsa bun-
ların tümünün "raincoal crowd"
(yagmurlukçular) deyimi ile anı-
lan teşhircilerden, manyaklardan
oluşmadığı. Kimisi yetersi? seks
fantezilerini besleroek, kimi tat-
minsiziiklerini ortmek, kimi de
seksuel yalruzlığını yenmek için
"pornografi"ye başvuruyor. Her
halukârda psikanaJistler bunu
"bir uyanlış gereksinimi" olarak
tanımlıyorlar.
Bu konuda derinlemesine araj-
tırmalar yapan İtaJyan psikana-
listlerdinden AMo Carolenuto'nun
pornografiyi yasaklayan toplum-
lar üzerinde de ilginç bir gözlemi
var. "Poraografiyi men eden
iilkeier" diyor, Aldo Carotenuto,
"Yassı, tekdüze, bir örnek bir ya-
şamı da ortmek istiyorlar böyle-
ce."
Faydası ya da zaran tartışıla-
dursun adli mekanizmalar Italya-
da pornografi ile başa çıkamıyor.
Konuyla uğraşan savcılık mensup-
lan, giderek devleşen pornografi
sanaytsi karşısında savcıların ve
güvenlik güçleri sayısının da yeter-
siz kaldığını söylüyorlar. Ayrıca
kirli parayı yıkamak için sık sık
pornografi ticaretinden yararla-
nan güç odakları koklü çikarlan
yuzünden bu alanda yapılabilecek
her türlü denetimin karşısına çı-
kıyorlar.
Harlem'de şiööet olayları, ABD ortalamasının 14 katı. Uyuşturucudan olenler ise milli ortalamanın yüzlerce kat ustünde
New York Han
NewYorkilelebet herkesinOcak ayında tanınmış bir tıp dergisinde yayımlanan makale,
Nevv York'un siyah nüfusu ile ünlü bölgesi Harlem'deki ölüm
düzeyinin 3. Dünya ülkelerindeki ölüm düzeyini aştığını kanıtladı.
ŞEBNEM ATİYAS
NEW YORK — Fonda George Gersnwin'ın
mavi rapsodisinin seksi melodıleri... Kame-
ra New York'un siyah beyaz caddelerinde ge-
iişigüzel dolaşır.. Dev binalar, çöpler, çarpı-
şırcasına kullanılan taksiler, arapsaçına dön-
muş bir trafik, dilenciler.. VVoody Alten'ın se-
si kamerayı izler...
"BirİDci bölüm; New York şehrine hayran-
dı. Şehre boyutlannın çok ötesinde bir ha>-
ranlıkJa tapıyordu...
Hayır, olmadı... Burada romantik kelime-
sini kullan.
Ne» York'u bovutlannın çok ötesinde bir
romantiklikle seviyordu. Ona göre mevsim-
lerden hangisi olursa olsun bu şehir hep si-
yah beyaz ve damartannda george Gersbwin'-
in muhlesem melodileri dolaşan bir şehirdi...
Hayır, olmuyor. baştan..
Birinci bölüm: Her şey için olduğu gibi
Manhattan konusunda da aşın derecede ro-
mantik biriydi. Kalabalıktann sıkış tıkış dol-
durdugu otobusler ve trafik ona güç veriyor-
du. New York ona göre dünya güzeli kadın-
lar ve her tiirlû dolabı çevirebilecek becerikli
adamlarla doluydu...
Hayır, olmadı.. Çok bayağı. Benim düze-
yime göre çok yıizeysel ve bayağı.. Daha de-
rin bir tanım yapmalıyım..
Birinci bolüm: Nev York şehrine hayran-
dı. Ona göre New York, çunimekte olan çag-
daş kiiltürun mecazi bir ifadesiydi. İnsaniann
kolayca kendilerini satabilmelerine neden olan
bireysel saygıdan \oksunluk, rüyalann şeh-
rini bir...
..Olmadı, bu da çok ablak dersine benze-
di. Yani, burada kitap satmaya çalıştığı nın
farkında olmam gerek. Baştan..
Birinci bolum: >ew York'u lapıyordu. Fa-
kat Ne» York onun için çıiruraekte olan çag-
das kullurun mecazi bir ifadesiydi. Uyuşttı-
rucu alışkanlığı. basbas bağıran müzik, tele-
vizyon, şiddet ve çöplerie hissizlestirilen bir
toplumda var olmak ne kadar da zordu...
..Olmuyor, bu da öfke dolu. Öfkeü olmak
istemiyortım...
Birinci bölüm: Âşık olduğu şehir kadar sert
ve romantikti. Simsijah gozluklerinin ardın-
da bir vahşi kedinin cinsel gıicü saklıydı...
..Buna bayıJdıro işte..
New York onun şehriydi ve ilelebet onun
kalacakü."
(Manhattan, 1979)
Ocak ayında Nevv England Journal of Me-
dicine adlı tanınmış tıp dergisinde yayımla-
nan bir makale, New York'un siyah nütusu
ile ünlu bölgesi Harlem'deki ölum düzeyinin,
Uçıincu Dünya ülkelerinde, kuraklık. açbk, sel
gibi felaketlerden kaynaklanan ölüm düzeyi-
ni aştığını kanıtladı.
Makalenin yazarları, Harlem Hastanesi
doktorlarından Colin Mccord ve Harold Fre-
eman özet bölumde vardıkları sonucu şöyle
ifade ettiler: "Harlem'de yaşamakta olan si-
yahlar. Bangladeş'te yaşayan insanlara kıyas-
la 65 yaşına erişme sansına daha az sahipler."
Böyle dünyaca tanınmış ve saygın bir yayın-
da nadir rastlanacak ifade biçimiyle gerçeğin
sergilenişi, bir iki haber programında ve ga-
zetenin "Yorum" köşesinde sıkıştı kaldı.
Kimsenin pek fazla ilgısini çekmedi.
Makalenin konusu olan çalışma sırasında
1979-1980 ölüm kayıtları incelendi. Kullanı-
lan veriler bugün ortalığı kasıp kavuran AIDS
ve crack olaylan başlamadan onceki sonuç-
lardı. Bütün ABD'de ölüm oranJan düseTken,
Harlem'de hiçbir değışıklik olmadığı, hatta
artış olduğu saptandı. Bangladeş ile bir kar-
şılaştırma yapıldı. Bangladeş'te, ülkenin or-
talamasına göre daha iyi durumda olan Mat-
lab ile yapılan karşılaştırmada, Matlab'da or-
talama ölüm yaşı 57 iken Harlem'de verile-
rin bunun altında olduğu ortaya çıkanldı.
Ölüm nedenleri üzerinde yapılan inceleme-
ler de ilginç sonuçlar ortaya çıkardı. Harlem'-
deki şiddet olaylan milli ortalamanın 14 ka-
tı. Şiddete dayanan ölümler yüzde 15 civann-
da. Verilerden, kanserden kaynaklanan ölüm-
lerin aynı yuzdeye sahip olduğu saptandı.
Uyuşturucu ölümlerı milli ortalamanın yüz-
lerce katı olmasına rağmen, Harlem'de uyuş-
turucudan kaynaklanan ölüm oranımn yüz-
de 7'de kaldığı görüldü. Geri kalan içinde
ölum nedeni Üçüncu Dünya ülkelerinde ve
ABD'de olduğu gibi kalp sorunları olduğu
saptandı.
1979-1980 arasında Harlem'de 2421 kişi öl-
dü. Çalışma, ABD'deki ortalama ile karşüaş-
tınldıgında Harlem'deki ölumlerin yılda 800
kişi daha fazla oldugunu gösterdi. Bütün ül-
kede ölumlerin en büyük nedeni kalp sorunu
iken, Harlem'deki farkın tek apklaması, kötü
yaşam koşulları, bakımsızlık, kötü beslenme,
sağlık hizmetlerinin yetersizliği, kısacası geri
bıraktınlmışlık oldu. Bu durumun tıbben tes-
piti, 1960'ların "Üçüncu Dünya bir durak
ötede" sloganım doğruladı.
Bir yüzyılın sonuna doğnı, zengınliğin, me-
deniyetin ortasında giderek büyüyen, görün-
meyen insanlar Nevv York'un üçüncu dünya-
sını oluşturuyor. Ve Nevv York ilelebet
herkesin...
YAVUZ BAYDAR
STOCKHOLM — Geliyorlar.
Akın akın geliyorlar. Çoğunda
sahte lsvec vizesi bulunan pasa-
portlan ellerinde, bavul ve çıkın-
ları yanlarında olduğu halde,
çoluk-çocuk binlerce mülteci, gün
be gün Polonya uzerinden tsveç'e
akıyor. Demokrasiye geçiş, serbest
seçimler, birleşme, ayrılma, piya-
sa ekonomisine kayma hengâme-
si ve coşkusu içinde iyiden iyiye
miyoplaşan, kıta dışını belleğin-
den silmis görünen Avrupa'da bu-
günlerde Üçüncu Dünya kökenli,
trajedılcre açık bir kargasa yasa-
nıyor.
Son günlerde İsveç göç ve ifti-
ca makamlarını büyük bir telaşa
sünikleyen yoğun müiteci akınımn
odak noktası, Polonya'nın lsveç'e
açılan liman kenti Svvinoujcie. Ço-
ğu Etiyopya ve Somali'den, bir bö-
lümu de Ortadoğu ülkelerinden
gelen binlerce insan, bir-iki aydır
buradan kendisini Isveç'in Ystad
kentine atma çabası içinde bekli-
yor, yakaiadığı ilk fırsatta gemi-
ye binerek lsveç'e geçip iltica hak-
kı talep ediyor.
Mülteci akıru, son iki hafta için-
de, İsveç hükümetinin Noel önce-
sinde aldığı mülteci kabulünü kı-
sıtlayıcı önlemier paketini ve mül-
teci kabul merkezlerinin faaliyet-
lerini altüst edici boyutlar kazan-
dı. 1990 başından bu yana sadece
Polonya uzerinden lsveç'e gelen-
lerin sayısı 4 bin dolayında. Res-
mi makamlara göre son bir ay
içinde Ystad'a haftada ortalama
bin kişi geliyor. İsveç Göçmen Da-
iresi Başkanı Christina Rogestam,
Ystad Limanı'nda hafta başından
itibaren 'olağanüstü hal' ilan edil-
mesinden henıen sonra parlamen-
toda düzenlenen bir brifingde,
mülteci sayısının geçen yıla kıyasla
10 bin dolayında artarak yıl sonu-
na kadar 40 bine ulaşmasının bek-
lendiğini söyledi.
Ardı arkası kesilmez göriınen
mülteci akıru, resmi mctkamları
alışılmamış türden önJemlere itti.
Polonya'nın lsveç*e geçişi durdur-
mak^yerıne hızlandırması, iki ül-
ke arasında geçen hafta gerilim
yarattı. AJelacele Polonya'ya gön-
derilen bir İsveç heyeti, Varşova!
dan aktnın durdunîlmasını, sah-
te İsveç vizesi taşıyan mültecilerin
geri gonderilmesini rica etti., Po-
lonyalılar, buna kesin yanıt verme-
diler. V'arşova'nın Cenevre Kon-
vansiyonu'nu imzalamaya hazır-
landığını, ancak imzanın ne za-
man atılacağırun belirsiz oldugu-
nu söylediler. Bunun üzerine
Stockholm, Polonya'nın -
demokrasiye geçmiş olması
nedeniyle- bundan böyle İlk ülke'
(iltica başvurusu yapılacak ilk yer)
oldugunu ilan etti ve Ystad'a ge-
lenlerin hemen tumünün sınırdan
geri çevrilmesini kararlaştırdı.
Çarşamba gününden beri de Ystad
Limanı bir çıkmaz sokağa dönuş-
tü.
İsveç makamları, kararlanna
gerekçe olarak sahte İsveç vizele-
rini gösteriyorlar. tddialara göre
Swinoujcie"de bir vize mafyası tü-
remiş durumda. Ystad'a gelen So-
malili ve Etiyopyalı mültecilerin
pasaportlarında sahte vizelere
rastlandı. Yapılan araştırmalar,
Afrikalılann bir sahte vize için
mafyaya 600 dolara yakın para ye-
dirdiğini gösteriyor. İşin içinde
rüşvet de var. 100 ila 300 dolar
ödendiği takdirde Polonya güm-
G E N E L M Ü O Ü R L Ü Ğ Ü
Onlara
Gelecek
Borçluyuz...
rük polisi sahte vizeleri
•görmüyor' ve gemiye giden kapı-
ları açıyor. AıJatılanlara gore Swi-
noujcie Limanı da sefil bir mül-
teci kampına dönüşmüş durumda.
Yüzlerce Afrikalı rıhtımda kuru-
lan 'gecekondu olellerde' gece ba-
şına 20 dolara kahyor. Ystad'a ge-
lenler, Polonya'da soyulup soğa-
na çevrildiklerini anlatıyorlar. ,
Baltık'ın öteki yakasında son!
günlerde ortaya çıkan görüntüler!
•de hiç parlak değil. Binlerce insa-;
na yer bulamayan İsveç göç ma-î
kamları, çarşamba gunü Ystad'mi
kıyısında bir çadır-kent kurdu.
Buraya yerleştirilen 300 kişi, yer
bulunur bulunmaz Isveç'in başka
kesimlerindeki kamplara gonderi-
lecekler.
Tabii yer bulunursa. Güney Is-
vec*teki bütün kamplar tıka basat
dolu. Bazılan yerel nitelikli, sağ ve'
sosyal demokrat partilerin iktidar-
da olduğu pek çok belediye, ya-,
bancı kabulünü reddetmek için!
elinden geleni yapıyor. Ystad ve
Malmö yöresindeki yer ihtiyacı 3
bin; kapasite ise şu anda sıfır. Ge-
lenlerin çoğunluğunu çocukiu ai-
lelerin oluşturması, dunımu daha
da güçleştiriyor. Çocukiu ailelerin
büyük bölümü Lübnan, Irak, Su-
riye'den, kuçük bir bölümü de.
Turkiye'den geliyor.
Polonya'nın 'ilk ülke' ilan edil-'
mesi, İsveç makamlannın gözünü
şimdi Doğu Almanya'ya çevirdi.
Swinoujcie Lımanı'nın tıkanma-
sı sonucunda mültecilerin Doğu
AJmanya üzerinden lsveç'e gecme- j
si ihtımalini göz önüne alan tsveç
Göçmen Dairesi, hükümetten, bu
ülkenin de ilk ülke' sayıimasıru ıs-
tedi. !
Isvec'te şu anda yaklaşık 20 bin
kişi izin basvurularının değerlen-
dirilmesini bekliyor. İzin alan yak-
laşık 14 bin kişi de kamplarda, be-
lediyelerin kendilerine konut sağ-
lamasını... Hükumetin radikal ka-
rarlarım açıkladığı Nocl'den ön-
ce ulkeye gelenlerin akıbetı henüz
belli değil. Geçen yılın ikinci ya-
rısında lsveç'ten iltica hakkı iste-
yen 4 bin kadar Bulgaristan Türkü
de bunlann arasında.
Londra'dan
Isıran
kürklerÇevre konusunun bunca
güncellik kazandığı bir
dönemde kürk giyip de
kentte sahnmak yürek
istivor.
EDİP EMİL ÖYMEN
LONDRA — Kürk artık orta-
lıkta rahatça giyilecek bir kılık ol-
maktan çıktı. Yaz geldigı için de-
ğil. Kürke karşı kampanya yuzün-
den kürk giymek, ozon tabakasj-
nı delmekle, sera etkisine neden
olmakla eş tutulduğu için...
lngiltere'nin turist gozdesi, en
pahalt mağazası "Harrods", ar- '
tık kürk satmayacak. Dillere des-
tan tilkilerin, astraganiann, mink-
lerin dolaştığı milyonluk kürk sa-
lonu kapandı. Sanlmadığı için de-
ğil. Alıcısı bol, ama satacak yü-!
rek kalmadığı için. '
Üzerinde pahalı ve şık bir elbi-
se ile salınan bir kadın, parmağı- -
nın ucu ile kürkünu yerde sürü- ]
yor. Kürk kanlı bir iz bırakıyor. "
"Kaç hayvanm canına mal oldu
kürkünüz" diye bir soru. Çevre
konusunun bunca güncellik ka-
zandığı bir dönemde kurk giyip de
kentte salınmak yurek ister. Da#-
da, kayakta, belli yerlerde evet.
Ama artık kürk kentte öldü.
Ülkenin en buyük kürk tüccarı
"Debenharns" bile bu işten vaz-
geçti anık. Çaresiz, çünkü Noel
yaklaştı rru Hayvanlara Özgürlük
Hareketi'nden mağazalarına birer
ikişer tehdit gelmeye başlıyordu.
Olmadı mı da molotof kokteyle-
ri, hem çevre konusu hem kaba
kuvvet, sonunda Ingilizlerin yüz-
de 70'i kürkten vazgeçmiş. Başta
da kadın dergileri, kurk ilanlan-
nı almayan çok.
Hayvanlara Özgürlük Hareketi
bununla yetinmiyor, ama tavuk-
lara da özgürluk istiyor, kürk ti-
caretine, hayvanlara eziyete kar-
şı olmak neyse onlar için, yumur-
tanın ve etin nasıl üretildiğine ka-
rışmak da oyle. Tavuklar özgür
olursa, her tavuk nerede yemlene-
ceğine kendi karar verecek. Özgür
bir şekilde kumeste volta atacak- '
mış. fstediği zaman da yumurtla-
yacak. Bütün bunlar olurken tu-
ketici ne olacak? tşte tavuk ve yu- ;
murta üreticilerinin sorusu bu. '.
Ama cevap verecek kimse yok |
karşılarında. Tavuklara Özgürlük r
Hareketi, dığer hayvan haklan sa- j
vunuculan gibi kafalarında siyah J
çoraplar, üzerlerinde parkalarla
fotoğrafçılara poz veriyor. Kim
olduklan belirsiz. HedeÖeri sade-
ce tuccarlar da değil. Üniversite
laboratuvarlarına da dalıp deney
hayvanlarını ozgürluklerine ka-
vuşturuyorlar. Butun bu özgürluk
hareketimn bir yılda zarar bilan-
ÇOMI: 9 milyon •sierlin. Şimdi\e
kadar ^adece iki kişi suc üslü ya-
kalanıp yargılandı ve mahkûm ol-
du.