02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/6 DtZİ-RÖPORTAJ 21 MART 1990 GENÇ MUSLUMANLAR VE ISLAMCI HAREKET Evren'Anababalar çocuklarının ardındanfatiha okumasını istiyor' diye savundu, ilkokulda din dersi zorunlu oldu 12 Eyliil'den laik eğitime iatilıa"Atatürk'ten sapma 26 Haziran 1983 tarihli Alman ARD Televizyonunun yayınında Türkiye'de 12 Eylül sonrası gelişmelere ilişkin şu yorum yapılıyordu:"... Atatürk'ten sonra ilk kez bir sapma yapılarak sınırlı bir İslamiyetçilik hareketine izin verildi. Evren, İslam fundemantalistleri ile bir çeşit koalisyon arayışı içinde bulunuyor. Ama bu arayış bumeranga dönüşebilir. Fatihalı gerekçe Evren, MGK'da din dersinin ilkokullarda zorunlu ders olmasını Anayasaya koydururken şu gerekçeleri öne sürüyordu: "Efendim, Türkiye'de imam hatip okulları neden çoğahyor? Ana baba çocuğun din dersi almasını istiyor. Ama bilirse ki normal okullara gittiği zaman orada da biraz namaz kılmasını öğrenecek, arkamdan bir fatihaokuyabilir diye düşünüp, imam hatibe göndermeyecek. — 4 — CÜNEVT ARCAYÜREK "BUMERANG" 12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden on üç ay geçtikten sonra, ekim 1981'de Milli Gu- venlik Konseyi Genel Sekreteriiği tarafından hazırlanan 331 sayfalık bir kitap yayımlan- dı. Adı: "12 Eylül Öncesi ve Sonrası." Kitabın yalnızca bir sayfası din sorunla- nna aynlmıştı. Sorun, politikayla birleştiriliyor vc kitap- taki deyime göre, "çirkin politikacT'yı suç- lamak için bir araç olarak kullanıyordu. Atatürk'ün sekiz satır tutanndaki sözleri dışında MGK Genel Sekreterliği'nin konu- ya ayırdığı bölüm, sadece 29 satırdı. Kitabın 10. sayfasında başlayrp 11. sayfa- da sona eren "Din ve Politika" arabaşlıklı bölümde yinelemeler dışında şu saurlar var- dı: "1973 seçımleri Türkiye'de huküm suren sağ-sol tartışmaları dışında, laiklik ilkesine karşı oluşturulmak istenen teokratik dnzen özentilerini de açıkça su üstune çıkarmıştı. Türk demokrası tarihinde siyasi partıle- rin seçim şanslarını arttırmak yolunda dini politika aracı olarak kullanmak ıstedikleri çok görulrnüştür. Ancak bu gayretler, çağ- daş uygarlık seviyesinin üstüne çıkma çaba- sında olan ulkemizin karşısına, çağımızın gerçeklerıne tamamen ters duşen bir unsur olarak çıkmıştır... 1973 seçimlerı ve onu ta- kip eden gunlerde dını politikaya alet etme faaliyetleri, anayasamızın bu konudaki bağ- layıcı hükmüne rağmen, geçmiş yıllarda ol- duğundan daha yoğun ve açık bir şekilde sö- mürulmeye başlanmış ve devlet düzenimize yerleştirilmek istenmıştir. Bu yasadışı tutum ve davranışlar, sorumluluk mevkiindeki bazı siyasi parti yöneticileri yanı sıra, yine bazı parlamenterlerin açıklama ve tutumlanyla gün yuzüne çıkarılmış ve kamuoyunun bu olgu etrafında butünleştirilmesi çabalarına girilmiştir!' 26 Haziran 1983 - ARD, Baö Almanya Bi- rinci Kanal TV, "WeltspiegeT yayını: "...Atatürk'ten sonra ilk kez bir sapma ya- pılarak sınırlı bir lslamiyetçilik hareketine izin verildi. Evren, İslam fundementalistle- ri ile bir çeşit koalis>on arayışı içinde bu- lunoyor. Ama bu arayış bir bumeranga do- nöşebUir..." * • * Milli Güvenlik Konseyi'nde, 1982 Anaya- sası: Saat 09.55'ten 12.12'ye, 14.33'ten 17.05'e, 17.25'ten 19.2O"ye, 19.45'ten 21.25'e kadar kı- sa aralıklarla süren dört oturumda müzakere edildi ve bir günde toplam sekiz saatlik gö- rüşmelerden sonra kabul edildi. Din dersleri bırınci oturumda ele alındı. Başkan (Kenan Evren): "Efendim, Tür- kiye'de imam-hatip okulları neden çoğalı- yor? Sebebı: Ana-baba, çocuğun din dersi almasını da istiyor. 'Nasıl olsa lise seviyesin- de, diğer okullarda bu hiç yoktu, o halde imam-hatip okullarına göndereyım' diyor. Hern lise diploması alır hem de din bilgisi alır, diye düşunuyordu... Ama bilirse ki, ora- ya (normal okullara) gittiği zaman orada da biraz namaz kılmasını öğrenecek, bir dua okumasını öğrenecek ve 'Arkamdan bir fa- tiha okuyabilecek' diye duşünecek, belki o zaman öbur okulları tercih etmeyecek ve b 1 okullara göndermeyi daha çok tercih ede cek... ...24. madde>i oylannıza sunuyorum. Ka bul edenler, etmeyenler.. Kabul edilmiştir..!' (MGK tutanaklarından) 24. madde 4. fıkra: "Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kul- tür ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim ku- rumlannda zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındakı din eğitim ve öğretimi an- cak, kişinin kendi isteğine, kuçüklerin de ka- nuni temsılcisinın talebine bağlıdır." Tarikatlar ve dergiler lslamcı gruplar, politika eylemlerini ya da savaşımlarını daha çok etrafında örgütlen- dikleri yaygın organlan aracılığı ile sürdu- ruyorlar. Bu inceleme çerçevesinde saptanan yayın organlarını, bunlann hangi grupla iliş- kili olduğu ve dağıtım örgütlerine göre en son tiraj durumlarım aşağıda sunuyoruz: 1. Zafer: Nurculara yakın, tslamiyeti bi- limsel olarak tanıtan dergi (10.000). 2. Sızıntı: Nurcu görüşlere yakın dergi (80.000). 3. Köprü: Nurculara yakın edebiyat der- gisi (5.000). 4. Sur: Nurculara vakın, abonelere dağı- tılıyor, ayhk (20.000). 5. Can Kardeş: Nurcuların çocuk dergisi. 6. Mektup: Nakşibendi görüşlerine yakın kadm dergisı (30.000). 7. Altınoluk: Nakşibendi görüşlerine ya- kın ayhk dergi (25.000). 8. İslam: Nakşıbendılerin ayhk dergisı, en etkin yayın organı (100.000). 9. Aile ve Kadın: Nakşibendilere yakın aile dergisi (60.000). 10. îlim ve tnsan: Nakşibendilerin bilim dergisi (5.000). 11. tnsan ve Kâinat: Nakşibendilerin fel- sefe dergisi. 12. Öğüt: Kadirilere yakın bir dergi 00.000). 13. lcmal: Kadirilere yakın (70.000). 14. İmam: Humeynı hareketine sempati duyan, düzensiz yayımlanan bir dergi. 15,. Rıbad: Bağımsız, Konya'da yayımla- nıyor (20.000). 16. Tavır: tstanbul'da Necıp Faal'ın görüş- lerine yakın dergi. 17. Mektep: Nakşibendilere yakın dergi (5.000). 18. Girişim: Eyleme dönük, bağımsız bir grupça çıkanlan dergi (7.000). 19. Yazı: Eski MHP'lilerin lslamcı kana- dı (2.000). 20. Kitap: Bağımsız bir grupça çıkanlan dergi (10.000). 21. tktibas: Bağımsız bir grupça çıkanlan dergi (7.000). 22. Türkiye Çocuk: Işıkçılar tarafından yayımlanan çocuk dergisi. 23. Doktor: Işıkçılar tarafından yayımla- nan tıp dergisi. 24. Made ın Turkey: Işıkçılann turistler için çıkardığı dergi. 25. tstiklâl: lran devrimine sempati duyan dergi (3.000). 26. Atılım: Düzensiz çıkan, bağımsız bir grubun yayımladığı dergi. cüman - 26 Eylül 86, Türkiye). "trtka diye bir şey yok" (Hürriyet, 4 Ara- hk 1986, Turgut Özal). "Başbakan Turgut özal, Cumhurbaşkanı Evren'ın laiklik ve irtica konusunda yaptığı konuşmayı değerlendirirken, 'Laiklik konu- sunda göruşlenmiz bir trticanın bir tehdit teşkil etügi konusunda da a>nı gonışleri pay- laşıyoruz- " (Cumhuriyet - 9.1.1987) Okuma-yazma ve fuhuş Diyanet Takviminin 27 Eylul 1980 tarihli yaprağı, "Kadınların tahsil görmesi fuhuşa vesile olur mu?" sorusunu şöyle yanıtlıyor: "Okuma yazmanın fuhuşa vesile olacağı iddialannın doğru taraflan vardır. llmin, tahsilın, fuhuşla alakası yoktur, ama tahsil mUesseselerinin ahlak kaidelerınden uzak bulunması, buralarda disiplin ve nizamın mevcut bulunmaması gençlerin ahlakmın bozulmasına sebep olabilir ve maalesef bu 1989 da yerel seçimler sırasında bir kara carşaflı kadın seçim propagandasında Gunlük gazeteler: Nurcu görüşlere yakın. Yeni NesU (8.000), Refah Partisi'nı destek- leyen MilU Gazete (30.000), Milli Gazete'den ayrılan bir gıubun çıkardığı entelektüel ls- lamcı kesimin gazetesi Zaman (11.000) ve Işıkçılar tarafından yayınlanan Türkiye (150.000). (Cumhuriyet - 13.1.1987). • • •: "DPT, emniyet, TEK, Danıştay ve Sayış- tay'dan bazı kişiler gözaltına alındı:' (Miüiyet - 2.12.1987) TEZAT "Allah'la kul arasına kimse giremez. O ha- le geldi ki, sanki kadının Müslüman olması demek, örtünmek demektir. Bütün öteki $artlar ortadan kalktı. Muslumanlığın şekil- cilikle ilgisi yok. Ûnu anlatamamışız. Bugune kadar askeri okullara bazı dernek- lerin açtığı yurtlarda beyinleri yıkanmış 813 talebe yerieştirilmis. Şimdi sorarım size, bu yapılan iş dini inanç mıdır, dini ibadet mi- dir.yoksa ihanet midir?" (Kenan Evren - Cumhurbaşkanı - Adana konuşması - 9.1.1987 * • • "İrtica iddialan hayali suçlamadır. Kanun- da irtica yoktur;' (Suleyman Demırel, 30 Temmuz 86, Ter- dert bugıln yaygın bir hal aimıştır:' "Devlet, dinin ayakta durması için bir va- sıtadır" (Diyanet gazetesi - Başkan Tayyar Altıku- laç 1 Nısan 1979) Din ve siyaset "islam bir hayat nizamıdır. Müslümanın hayatını, ferdi, ailevi, içtimai, ticari, ahlaki ve hukuki bütun münasebetlerini o düzen- ier, bu ilahi düzenlemeye uygun yaşayanlar, Müslümanca hak ve adalet uzerine bir ha- yat sürerek mesut olurlar. Bu ilahi düzenle- meye uymayanlar isimleri ne olursa olsun bozuk düzen bir yaşayışın içerisinde ne idü- ğu belirsiz hale gelerek iki cihanda bedbaht olurlar. Her devirde yetişen fakıhler, İslamı hayatı canlı tutan şeriat pınarları olmuşlar- dırT (Diyanet Gazetesi. 15 Ekim 1980) "Bugun bir cbş politika olayında, bir iç po- litika tercihinde sözumuz, gözümüz var!" (Diyanet Gazetesi - 1 Nisan 1982) Anımsatma: 1982 Anayasası'nm 136. maddesi: "Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik Ukesi doğnıltusunda butun siyasal goruş ve düşuncelerin dışında kalarak..." SCRECEK ŞERİAT DÜZENt -Genç lslamcı gruplar arasında birçok görüş aynlıgı var.birieştikleri nokta "Şeriat" düzenini lslamcı gençlerin hepsi tek bir İslam devletini savunuyor: Hedef: Bütün Müslümanları tek bayrak altındatoplamak GENCAY ŞAYLAN tçinde yaşadığımız çağın, esas olarak "nlus çağı" olarak adlandınldığı söylene- bilir. Ulus çağının en belirgin ve bireye top- lumsal kimlik sağlayan kolektivıtesi ulusal toplumdur. Bu toplumsal kolektivıtenin si- yasal alanda kurumlaşan biçimı de ulusal devlet olarak tanımlanabilmektedir. Sosyo- lojik olarak ulusal toplum, bir külturel or- taklığa dayanmakta; bu külturel ortakbk bi- reye toplumsal kimlik vermektedir. Ulus esas olarak sosyolojik bir kavram ol- makla beraber siyasal kurumlaşma, yani ulusal devlet içinde hukuki-normatif teme- le oturur. örneğin Türkiye Cumhuriyetı'- ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Turktür ve bu yaklaşım Fransa, Almanya ya da Filipinler ıçın de geçerlidır. Çagımuın temel siyasal örgutlenme biçi- mı olan ulusal devlet oldukça roodem ve ye- ni bir yapılanma sayılmaktadır. Ulusal dev- let, belli coğrafyaya oturan bir ulkeden ve o ülkede yaşayan yurttaşlardan oluşmakta- dır. Bu yapılanma ile tslamiyet arasında belli bir gerilim vardır. tslamın ana belirleyici il- kesi birhktir (tevhid). Tevhid, din ve devlet ile toplumun bütunleşmesini öngörmektedir. Bir başka deyişle İslam devleti, en azından kuramsal olarak butün Müslümanları kap- samak durumundadır. Bu nedenle tslam ummetini kendi içinde farklı ve zaman za- man karşıt hale gelen parcalara bolduğü için ulus kavramı ile lslamıyet arasında ters bir etkileşim vardır denebümektedir. lslamcı gençlerin hepsının Muslumanla- nn bir araya gelmesinden, bir İslam devle- tinin otoritesi altında birleşmesinden yana olduğu görülmektedir. örneğin Hukuk Fa- kültesı öğrencisı olan genç bu sorunu şöyle irdelemektedır: "Benim kim oldugumu sonıyorsanız bu- nun cevabı açıktır. Ben once Muslumanım. Biz, insanlar yaradılırken çeşitli kabileler, boylar içinde yaratıldık. Sonra bize, dognı yoiu gösterraek için pe>gamberier gonderil- di. tslamiyet insanlara gonderilen en son ve en gelismiş dindir, butun insanlara japılmıs bir davettir. Butun Muslumanlnnn dinin icaplannı yerine getirmeleri için a>nı İslam de>letinin bayrağı altında yaşaması gerekir. Zaten bir defa islam devleti kurulunca ve diğer insanlar gerçek tslami yaşamı göıün- ce kendiliklerinden Musluman olacaklardır. Şimdi Muslumanlar Türkiye, Suriye, Lib- ya. Mısır, Pakistan gibi a\n devlet içinde yaşıyorlar ve bu durum Islamiyete uymuyor. FJbet hedef tek bir İslam bayragı altında bü- tün Muslumanlan toplamaktır." Tarih bölümü öğrencisi olan genç ise ko- nuya soyut bir ilke çerçevesinden değil da- ha çok gerçekçi bir politika açısından yak- laşmaktadır: "Bütün Mıislumanlann bir araya gelme- si ve tek bir İslam devleti kurmalan ideal bir çözumdur. Ama kabul etmemiz gerekir ki beniiz boyle bir amaçtan çok uzağız. ts- lamiyet dünyaya yayıldı, her yerde Muslu- man var. Bunlan nasıl tek bir devlet içinde toplanz? Her biri ayn dilden konuşur, ayn âdetleri vardır. Bütün Muslumanlann aynı dili konuşması kolayca sağlanacak bir şey degildir, belki şart da değildir. Once dünyanın her yerindeki Müslüman cemaat dini gereklerini yerine getirmeli, di- ne uygun yaşamaya gecmelidir. Diyonız ki Turklerin yüzde 98'i Muslumandır. O hal- de Turkive'de yaşayan ve Turklerden mey- dana gelen Müslüman cemaat burada bir ts- lam devleti kurmalı, Kuran'ın gösterdigi ha- yat biçimine gecmelidir. Bunun için çeşitli İslam cemaatian birbirine yardım etmelidir. Bu hedefe ulaşıldıktan sonra bir araya gel- menin şartlan uzerinde duşünülmeye baş- lanacaktır. Ama bir Musluman olarak be- ni şu anda Turkiye ilgilendirmektedir." GörulduğU gibi îslamcı gençler ulus ve ulusal toplum duşuncesine sempati ile bak- mamakta, ancak ulusal toplum ve devlet gerçeği de kolayca göz ardı edılememekte- dir. islam öğretısi içinde, sosyal adalet, öz- gıirluk gibi diğer ideolojilerde önplana çı- karılmış ilke ya da idealler belirleyici bir rol oynamamaktadır. lslamıyet, esas olarak bir inanç sistemidir ve inanç ya da iman bu öğ- retinin belirleyici öğesidir. tslami inanç, in- san aklına ve çözumlerine dayalı siyasal sis- temin yıkılmasını, Allah'ın egemenliğinin kurulmasını istemektedir. Bu bakımdan ts- lami iman aynı zamanda yoğun bir siyasal içerik taşımaktadır. Radikal bir tutumla siyasal soruna yak- laşan tslamcı gençler çözumJerini iman ile kaynaklandırmış gözukmektedirler. Bu gençlerin tarikatlar içinde toplanan gelenek- sel Islama tutuma eleştirel bır gözle baktık- lan söylenebi'jnektedır. Nıtekim burada gö- rüş bildirenlerin hiçbiri tarikat üyesi olma- dığım ifade etmektedır. Ekonomi öğrencisi olan genç, tarikatlar konusuna şöyle yak- laşmaktadır: "Tasavvufun lslamiyette onemli bir yeri vardır. Türkiye'de de ehli sünnet tarikatlar Muslumanlann dinlerini unutrnamasım sağ- lamış, cemaat yaşamı için lazım olan birlik- teligi sağlamışîardır. Milyonlarca insan ta- rikatlar sayesinde dinin gereklerini yerine ge- tirebUmişlerdir. Ancak tarikatremaatlansa- dece ibadel ile meşgırl olrrmş, ibadetin en- gellenmemesi için devlete fazla taviz vermiş- tir. Ben tarikat mensubu degilim ama tari- kat mensuplanna saygım var. Valnız ara- lanndaki münazara beni rabatsız ediyor. Bütün Muslumanlan kucaklayan bir burun- leşmenin olmamasına karşıyım." Dil-Tanh Coğrafya Fakültesi öğrencisi olan genç ise tarikatlar konusunda daha be- lirgin ve radikal bir tutum almaktadır: "Musluman sadece tespih çeken ve etra- fındaki olaylara tevekkul ile bakan bir in- san degildir. Bugunku devlet ve cemiyet ni- zamına karşıysak, hatta bu nizamı 'dar ul harb' kabul ediyorsak taviz vermeden raü- GENÇ İSLAMCILAR NE DÜŞÜNÜYOR? Müslümanlar Türkiye, Suriye, Libya, Mısır, Pakistan gibi ayn devletler içinde yaşıyorlar ve durum tslamiyete uymuyor. Tarikat cemaatleri sadece ibadet ile meşgul olmuş, bunun engellenmemesi için devlete fazla taviz vermişlerdir. Her seçim zamanı, tarikatların önde gelen şahsiyetleri Müslümanlar adına siyasi partilerle pazarhk yapmaya başhyor. Diyoruz ki Turklerin yüzde 98'i Müslümandır. O halde Türkiye'de yaşayan ve Turklerden meydana gelen Müslüman cemaat burada bir İslam devleti kurmalı. cadele etmek gerekir. Halbuki tarikatlar böyle bir mucadeleyt girmekten kaçınıyor- lar. Dıizenin siyasal partileri île anlaşmak yoluna gidiyoriar. Bu ne demektir? Devleti kabul etmek demektir, devletin Müsluman- lara yaptığı zulmü kabul etmek demektir. Her seçira zamanı tarikatın önde gelen şah- siyetleri Muslumanlar adına siyasi partiler- le pazaruk yapmaya başhyorlar. Burada ma- alesef şahsi menfaatler de rol oynuyor. Ten- kide ugrayınca da cevap olarak "uyuyan fit- neyi uyandıracak olaıu Allah kahreder" ha- disi şerifini hatırlatıyorlar. Elbet tslam dev- letinde, danıl İslamda fılneyi düşünmek bile en buyük gunahtır ama tslamiyet için mu- cadele etmek hiçbir zaman fitne olarak dıi- şunulemez." Radikal tslamcı gençler için önemli bir so- run, bin uç yuz yıllık tslam tarihinin nasıl değerlendirileceği noktasında toplanmakta- dır. Öğretinin temelinde inanç vardır ve bu inanca dayanarak tslami düzende hiçbir so- runun kalmayacağı düşünülmektedir. Ama diğer taraftan on üç yüzyıllık tarihe bakıl- dığında tslam toplumlanmn geri kaldığı, sı- kıntı ve sorunlarını çözemediği görülmek- tedir. Bunun nedeni, tslamcı düşünceye göre, dinin esaslanndan uzaklaşnuş olunmasıdır. tdeal model Peygamber ve Dört Halife Do- nemi olarak tanımlanmaktadır. Böylece si- yasal uygulama açısından uzun bir tarihi yok saymak sorunu gündeme gelmektedir. Bu ise kaçınılmaz olarak belli siyasal sorun- ları gündeme getirmektedir. tslam devletin- de otorite sorunu ve içtihad kapısımn açıl- ması sözli edilen sorunlara örnek olarak ve- rilebilir. tslam öğretisıne göre yöneticinin yani ha- lifenin otoritesi sınırsızdır. Halife Allahın kitabına ve Peygamberin sünnetine göre yö- netmek zorundadır; ancak o zaman tslamın öngördüğü adalet sağlanacaktır. Eğer hali- fe adalet ölçülenmn dışına çıkarsa ne ola- caktır sorusunun cevabı siyasi doktrinde yoktur. örneğin bundan yüzyıllarca önce buyük tslam düşünuru tbni Haldun bu so- runun farkına varmış ve gücu nasıl ele ge- çirirse geçirsin ebnde tutan kişıye kajitsız, koşulsuz ıtaat gerektiğinden söz etmiştir. Tarih öğrencisi olan tslamcı genç, Islami siyaset sisteminin otoriter bir özellik taşıyıp taşımadığı ve adaletsiz yöneticilere karşı ne yapılabıleceği sorusunu şöyle cevaplandır- maktadır: "tslama uygun bir siyasal sistemde ikti». dar Allaha aittir. sadece Allah iktidar sahi- bidir. Halife Allah adına hukum surecek- tir. Bunun anlamı, halifenin Allah tarafın- dan seçilıniş olduğudur. Lygun olmayan ki- >inin halife olmasına bizleri yaratan güç izin vermeyecektir. Halifenin gorevi. Allah'ın ki- tabı ve peygamberin sünneti istikametinde Muslumanlan yonelmektir. Bu dunımda yöneticinin aldıgı karar yani halifenin tak- diri, Allahın istedigini yansıtmış olacaknr." Hukuk fakültesinde okuyan genç ise ha- lifenin yanılabileceğini ve yamlgıyı düzelt- menin, ulemanın görevi olduğunu belirt- mektedir, "Halifeye itaat her Muslumamn gorevi- dir. Çunku halifeye biat edilmiştir. Ama unutmayalım ki bütün insanlar yanılabilir, hata yapabilir. Sadece peygamberier ma- sumdur, onlaryanümaz, hata yapmaz. Ha- life ise kuldur ve her zaman hata yapabilir. O zaman fakihlere. ulemaya başvurulur. Kendisine adil olmayan muamele yapıldığ- nı duşunen her kişi. Musluman olmayanlar bile fakihlere. ulemaya baş vurabilir, ada- letsiz bir durum varsa bunun ortadan kalk- masını isteyebilir." Bilindiği gibi modern demokratik hukuk devletinın temel koşullanndan biri güçler ay- rılıgıdır. Bu sayede otorite parçalanmakta ve yürütme ile yasama uzerinde bağımsız yargımn denetimi sağlanarak bireylerin hak ve özgurlukleri guvence altına alınmaya ça- lışılmaktadır. tslam öğretisinde ise bağım- sız yargı yoktur; yargı, yani fakihler ya da ulema halifeye bağlıdır. Zaten tevhid ilkesi gereği otoritenin parçalarunası uygun degil- dir. Bu durumda otoritenin sınırlanması ve bireyin hak ve özgurlüğünun nasıl sağlana- cağı sorusunun cevabı inanç ilkesi doğnıl- tusunda verilebilmektedir. Diğer bir sorun da kural koymadır. Bi- lindiği gibi dokuzuncu yuzyılda, dini saflı- ğı korumak amacı ile kural koyma kapısı kapatümıştır. Bu durum tslam düşunurleri arasında tartışmaya yol açmış, yeni çözum tarzlarının aranması söz konusu olmuştur. örneğin bu tür girişimlerden biri Kuran'ın niteliği ile Ugili tartışmadır. Bir görüşe gö- re Kuran Allahın yarattığı bir nesnedir. Bu göruşü kabul edenler, Kuran hükumlerinin insanlar tarafından yorumlanabileceğini ve bunun sonucu olarak yeni kurallar konabi- leceğinı ileri sürmektedir. Buna karşı olan- lar ise Kuran'ın doğrudan doğruya Allahın nefsi olduğunu, nasıl söylenmişse öyle an- laşılacağmı, yorumlanamayacağını belirt- mektedirler. Radikal tslamcı gençler, yeni kural koy- manın esas olarak karşısında bir tavır almış- lardır. Buna göre Kuran ve Peygamber sün- neti yeterlıdir, çunkü beşeri bir sistem de- ğildir. Toplumda ortaya çıkacak her türlü sorunu çözecek, insanlar arasındaki her tür- lü ilişkiyi duzenleyecek, zaman ve mekân- dan bağımsız kurallar bize yollanmıştır. örneğin tarih bölumü öğrencisi genç "bidat" kavramını kullanarak yeni kural koymanın doğru olmayacağıru şöyle açık- lamaktadır: "Kuran ve sunnet her sorunun cevabını verir. Bunlann dışına çıkılırsa, insan tara- fından yonımlanmaya kalkışılırsa bidat olur. Bidat, sadece muamelata ilişkin olmaz, ibadet ve itikat aJanında da ortaya çıkabi- lir. Bidatlar inananlan tslamiyetten uzak- laştınr. Ben hiçbir bidata musada edilme- mesinden yanayım. İslam dinini çok iyi og- renmiş âlimler neyin bidat olduğunu takdir edeceklerdir ve bu durumda o kural derhal tatbikattan çıkarümalıdır." SCRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle