18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER miş. Dr. Malche da hocaların görüşünün alınmasından ve seçimden söz ediyor. Bir an için YÖK öncesi seçim sisteminin iyi olmadığını kabul edelim. Peki halen yürürlükteki sistem daha mı iyi? Şimdi kim seçiyor? Istenıldiği şekilde oluşturulabilen 35 arkadaşın, istişari ve de telkinlere açık görüşleri ile ve daha da kotüsü, kapsamlı hiçbir akademik müzakere yapılmadan seçim ve atama yapılıyor. Seçimlerin uygulandığı 19461981 döneminin öğretim kadrosu ve başarıları, Sayın YÖK Başkanı'nca da haklı ve yerinde olarak methedilmektedir. , Aslında Sayın DoğTamacı'nın bir toplantıda söylediği gibi, "Başannın nedeni, seçimatama vs. gibi formel hususlar değil, genç, dinamik, hevesli, beyecanh bir ögretiei kitlesinin oluşmuş bulunması idi." "Bilimsel faaliyetleri denetim mekanizması işlememiştir, faaliyetlerin yetersiz bulunması haline ender rasllanmaktadır" denilerek yakınılırken, "Bu dönemde (194681) üshin sadakatla çalışmış ve diinyaya sesini duyurmuş araştıncılardan" çok yerinde olarak söz edilip arkasından da "sistemin bir biitün olarak etkenligini ve çağdaşlığını yitirdiği" hükmune vanlıyor. Bu, anlasılmaktan uzak. Bence: Sistemetkenlik ve verimliliğini yeterince sürduremiyor ve yeteri hızla arttıramıyordu. Nedeni ise 196O'lı yıllara sarkan üniversite içi ve dışı hatalı girişimler, akademik düşünceden sapmalar, politik mudahale ve etkenlerle oluşan öğretim üyesi enflasyonu, gıttıkçe yavaşlayan araşürma, ucret, paramalzeme, laboratuvar, nitelikli teknisyen eksikliği vs. gibi faktörlerdir. Ancak bu söylediklerimin çoğu, son yılların ve hatta son ay ve günlerin gözlemlerine ve politik kararlarına bakıldıkta halen de geçerli değil mi? özerlüz, zira bize siyasal iküdar etld yapnuyor" diyeceğiz. Bu özerklik mi? Nitekim bazı şeyler anlaşılmış olmalı ki bir süre önce bilim ve anabilim dalı başkanlannın seçilmeleri kabul edildi; olumlu bir yaklaşım. Neden bölum başkanlannın keza, seçime ilişkin bazı yöntem değişiklikleri ile öbür yöneticilerin de seçilmelerine olanak verilmiyor? Sık sık İngiliz üniversitelerinden söz edilerek başkanlann (chancelorpresident) atandığı belirtilir. İngiliz sisteminde chancelor semboliktir. Bir prens ya da prensese ya da bir sendika başkanına chancelor unvanının verilebilmesi mümkündür. Esas yönetici "vicechancelor"dır ve onları da yerine göre senatolar seçer, ama dekanlar fakültece seçilirler. Aslında her ülkede, sosyal yapıya, bilim ve fikir düzeyine, siyasal rejim ve de özellikle üniversitelerin geleneğine bağlı olarak, yönetim düzenlerinde farklılıklann olması doğaldır. Mukayeseler, sosyal, kultürel, siyasal ve de üniversiter geçmişleri bakımından farklı ülkeler arasında yapıldığında anlamlı bir sonuç çıkarılmak mümkün olmaz. Örnek olarak verilen ve yöneticilerin atandığı bildirilen bazı Avrupa üniversiteleri adeta, bize göre, daha az özerkmişler gibi bir izlenim bırakan düşünce ve hükümlerin isabetli olmadıjh açıktır. Gündemde Yîne Üııiversite Yılda iki defa formalite gereği toplanan heyecansız, fikir üretme arzusu körleşmiş, umutsuz ve sadece istişari mahiyetteki akademik kurullar ile iç denetim ve demokrasiden söz etmek göstermeliktir. Atamayla gelmiş dekan, dekan yardımcısı ve bölüm başkanlarından oluşan, ancak 23 tanesi de hevessiz ve heyecansız öğretim üyelerince sözde seçilen kurulun, yüzeysel düzenlemelerle ilişkili işlevini bir yönetim ve denetim görevi gibi kabul etmek de kendi kendimizi aldatmaktır. Prof. Dr. K E M A L Ö N E N İstanbul Üniversitesi Son 2530 yıldır, universitelerimiz kadar üzerinde oynanan, işleyiş ve yapısına müdahalelerde bulunulan bir başka kurum göstermek zordur. Meğer ne kadar çok "üniversiter sistern" uzmanı, kurtancısı ve de reformcusu varmış! Son günlerde yenilen ortaya çıktılar, daha öncekiler sanki yetmiyoriarmış gibi... "Özgün üniversıte" modelleri oluşturulacakmış. Kendine özgü sosyal ve tarihsel koşullar içinde oluşan bu Amerikan modeli hakkında üniversitelerin içindekilerin çoğuna bir şey sorulduğunu sarunam. Zaten onlara sorma, danışma dönemleri 910 yıl gerilerde kaldı. "Nevzuhur" ve "kerametleri kendilerinden menkul" bazı kimseler her alana el attıkları gibi, bir süredir eğitim ve üniversite sistemlerini de kendi uğras alanlarına sokmaya pek hevesli göninüyorlar. "Dün mektebe varıp bu gün üstat olmak isteyenlerin" heveskârlıklarından çekmediğimiz yok. Bu nedenle YÖK ve üniversiter sisteme ilişkin düşüncelerimi yinelemeyi görev sayıyorum: YÖK ve üniversiteler ile ilişkili eleştirileri yanıtlarken Sayın Doğramacı sık sık, "Bizim en büyük eksiğimiz YÖK'ü yeterince anlatarnamızdır" der. Acaba YÖK'ün kirne anlatılamadıgı kastedümektedir? Sokaktaki vatandaşın büyük bölümü için YÖK'un anlaşılıp anlaşılmaması diye bir sorun yoktur. Bir bölumu için ise önemli olan, özellikle üniversitelerdir. Bunlar "gelişmiş, iyi öğretim veren, değerli hocalara sahip bir kurum" özlerler. Yoksa üniversitenin iç düzeni, dinamikleri ve benzeri, "akademik kurumlara özgü" karakteristikJeri önemsemezler. Aslında YÖK ve üniversite düzeni, "Bir sorunu dognı olarak >azetmek, ona ytn yama çozmektir." Fjnstein 10 TEMMUZ 1989 CüMHURtYET'TE/V OKURLARA... \ \ OKAY GÖNENSİN Tekeller M dilimizi bilmeyen yabancı konuklara bile onaylattırılacak kadar anlatılabildiğine göre anlaşılma zorluğu yok demektir. Üniversite içi ya da dışı bir kısım yöneticinin mevcut düzeni savunan tek yanlı beyanlan üniversitelerimizi genel olarak bağjamaz, fakat sadece toplumdaki tereddüdü arttırır. Sayın Dogramacı, Yüksek öğretimdeki Gelişmeler adlı yayının önsözünde, "Tartışmalarla konunun daha yapıcı ve verimli bir hale gelecefine inanıyorum" dernekle YÖK düzeninin değerlendirilme gereğini bir bakıma kabul etmiş oluyorlar (1). Yönetim düzeni ile ilişkili olarak Darülfünun dönemini bugünkü ile karşılaştırmak yanıltıcıdır. Zira 1933 reformundan önce zaten "gerçek anlamda üniversiteleşme süreci" yoktu. Universiteleşme 1933'ten sonra başlamış ve bir "üniversite gdenegi" kurulması için temeller atılmıştır. 19331946 dönemi, üniversiter kavramların, oluşmakta bulunduğu ve özerkliğe giden yolun açılması dönerni gibi alınabilir. Atama yöntemi 1933'lü yıllarda, aslında kaçınılmazdı. Yerliyabancı eski ve yeni tüm öğretim üyelerinin bir mikstür halinde siyasi otoritece tespit ve tayin edildiği ve hattâ bazıları birbirini tanınıayanlardan oluşan bir heyetin, başlangıçta üniversite içi demokrasinin tüm gereklerini uygulamalan (Yöneticilerin seçimi gibi) beklenemezdi. Sayın Doğramacrnın da kabul ettiği gibi 1933'ü izleyen yıllar Türk üniversitesinin altın yıllarıdır. Sonuç Aslında askeri bir yönetim döneminde hazırlanan ve çıkartılan bir üniversite yasasının ideal değil, hatta çok kez standart bile olamayacağı, nasıl düşünülmeyip kusur ve eksikten arınmış olduğu imajını yaratmaya gayret edilir? Elbette askeri idarenin yaptığı bir yasada az çok Napoleon tipi bir üniversite aıüayışının izleri bulunacakü. Dolayısıyla bugünkü üniversite sistemi 12 Eylül dönem ve anlayışının sonucu ve uzantısıdır. Yılda iki defa formalite gereği toplanan heyecansız, fikir üretme arzusu körleşmiş, umutsuz ve sadece istişari mahiyetteki akademik kurullar ile iç denetim ve demokrasiden söz etmek göstermeliktir. Atamayla gelmiş dekan, dekan yardımcısı ve bölüm başkanlarından oluşan, ancak 23 tanesi de hevessiz ve heyecansız öğretim üyelerince sözde seçilen kurulun, yüzeysel düzenlemelerle ilişkili işlevini bir yönetim ve denetim görevi gibi kabul etmek de kendi kendimizi aldatmaktır. Eski yasa, eleştiriye açık yönleri bulunmakla beraber, bu ve öburu bazı yönlerden düzeltilebilirdi ve eski fakülte kurullan ve senatolar, üniversiteler hayatın fikri ve yasal denetici ve de stimülanlan (uyarıcılan) olarak görevlerini sürdürebilirlerdi. (1) Sayın Doğramacı'ya, kıtaptakı hususlaıia ılışkılı olarak ıstedığı düşüncelerimi mart sonlarında bır mektupla takdim etmışlim. Bunlann bır bölümü bu yazıda da yer almaktadır. Özerklik bu mu? Bu arada universitelerimizin özerk olduklan söyleniyor, buna da dokunmadan geçemeyeceğim. özerklik elbette "soramsuz" olmak değildir. Üniversite deyince müessese ile bütünleşmiş, onu kendinden ve kendisini de ondan addedenlerden oluşan bir toplum düşünülür. Bunun ilk şartı ise o müessesede, işleyişinden yönetimine, sıkıntılarından başarısına kadar her konuda duyarlı bir grup olarak mütalaa sahibi olmak, meselelere çözümler arayıp bulmak ve dolayısıyla bu haklar ve görevlerle teçhiz edilmektedir. Demokratik olması ve de demokratik terbiyeyi tesis ve yayması gereken bir müessese bütün bunlardan yani, iç demokrasiden yoksunsa özerklikten nasıl söz edilebilir. Adına, "öıerk" ya da "öıgün" denilmiş, yukarıdaki karakterler olmadıkça üniversite olamaz. Fakulte dekanları dahi yazışmaları transfer eder bir duruma girecekler ve "Biz üniversite olarak Atama yerine seçim Profesör Malche, "Halen tatbik edilen sisteme göre hocayı, ilgili öbür hocalar bulmaktadırlar. tlgililer fena hâkimlerdir. Onlann görüşleri alınmalı, fakat karar başka makamlarca verilmelıdir" de OKTAy AKBAL EVET/HAYIR Kırk Yıldan Beri OKURLARDAN Yetkililerden ilgi bekliyoruz MerterHn ortasından geçirilen otoban bizJeri son derece Aşırı gürültü, toz ve egzoz rahatsız etmektedir. Topkapı dumamndan bıkmış yönünden gelip Vakko durumdayız. Sokağın girisine önünden Merter'e sapan ve "Kamyon giremez" tabelası Güngören'e doğru giden cadde, anayol olarak planlanmamış olmasına karşın birkaç yıl önce TIR ve kamyon dahil olmak üzere yoğun bir trafiğe açılmıştır. konmuş olmasına karşm, beş dakika içerisinde sekiz kamyon geçiş yapmısttr. Sanki E5 karayolu üzerinde duruyor gibiyiz, Aynca torunum dahil olmak üzere birçok insan önemli trafîk kazalan geçirmişlerdir. 6 nolu Ufuk ApartmanVnın önündeki kuyu ise üzerinden geçen yoğun yük nedeni ile çökme tehlikesi ile karşı karsıyadır. Sayın ilgililerin bu konuyu gündemlerine almalannı ve bir çözüm getirmelerini bekliyoruz. HACER ETİKAN / İstanbul arshal McLuhan 1960'iarda 1980'lerin iletişim patlamasını öngörürken, "dünyaı denilen köy" diye özetlediği yeni bir tek boyutlu bilgilenme toplumunu anlatıyordu. Bugün giderek herkes bu "köyün" içinde yerini ister istemez almaya başladı. Kimi devler, ya da kendini dev görenler bu "köyün efendisi" olmaya sıvanırken, tek boyutlu bilgi toplumunun tehlikelerini görerek buna karşı önlem almaya çaJışanlar da boş durmuyorlar. Bilgi ve haber de artık alınan satılan bir maldır, hem de en pahalısından. hem de en güçlüsünden. Batı haber tekellehne karşı 1950'lerden beri önlem almaya çalışıyor. ABD'de 1960'larda başlayan güçlü bir antitekel hareket bir ölçüde başarı kazanmış sayılabilir. Avrupa yeni düzenine uyum sağlamaya çalışırken, ülkeden ülkeye değişen tartışmalar özgün önlemler ortaya çıkarabiliyor. 1945 yılında Associated Press Haber Ajansı, ABD federal yönetimiyle mahkemeiik olduğu zaman Yüce Mahkeme, bilgi ve haber akışının tekellerin denetimine terk edilemeyeceğine ilişkin temel ilkeyi en özlü biçimde şöyle belirlemişti: "Anayasanın birinci maddesi gereğince, kamunun yararı için temel olan şey, bilginin mümkün olduğunca karşıt ve çelişen kurumlann elinde olmasıdır. Aksi yöndeki zarariı birleşmelere karşı hukümetin yanıtı hem var olan rekabet ortamını koruyacak önlemleri almak, hem de sansürden kaçınmak olmalıdır. Antitekel yasalar rekabeti azaltmak için değil, aksine korumak için kullanılmalıdır. Vergi sisteminde de, medyada rekabetin azalmasına yol açmayacak değişiklikler getirilmelidir." Ülkemizde de bu temel ilkeye uygun önlemlerin alınması gereken dönem gelmiştir. Bu yönde düşünülmesi, yasal ve ekonomik çerçevede alınabilecek önlemler tartışılmalıdır. Bu alanda da çok gecikebiliriz. • Haziran 1989'da gazeteler, bir yıldır süregelen tutumlarını değiştirmediler, çeşitli lotarya ve armağanlarını duyurmak için yine televizyon reklamlanna 3 milyar lira harcadılar. Bu yılın ilk 6 ayında basın organlarının yaptıkları reklam harcamalan da böylece toplam 16 milyar liraya yükselmiş oldu. Bu harcamaların gazetelere göre dağılımı şöyle oldu: Haziran 1989 (bin TL) 1989 ilk altı ay (bin TL) Çirkin politıkacı için ayıp yoktur; her şey eski deyimle mübahtır. Arif olan anlar' demiş atalarımız, ama kaç 'arif kaldı ortada? Yalnızca bir çirkin tutku var. En kısa zamanda bir yerlere çıkmak, ulaşmak; kendilerine ters düşenleri karalamak, susturmak, çizgi dışına itmek. Ben kırk yıldır yazan bir kişiyim. Öykü, roman, deneme dışında, kırk yıla yakın bir zamandır içdış politika ile yakından ilgilenirim... Bir politika adamı gibi değil, bir yurttaş gözüyle yazarım düşüncelerimi. Öteden beri de Atatürk devriminin temel ahlımlarını, sağlam ilkelerini savunurum. Bunların yaşamda yeniden canlandırılmasını isterim. Düşünce özgürlüğünü, değişik görüşlerin yazılmasını, söylenmesini... Başkalarının siyasal eğilimlerine saygı duyarım, ama başkalarının da aynı saygıyı göstermesi koşuluyla... Ülkemiz kırk yıldan bu yana sürekli sağa çekıldi, çekiliyor, çekilmekte... Atatürk'ün ölmesiyle basladı bu sağa dönüş... Atatürk devrimi orasından burasından yok edilmeye başlandı. Ne yazık ki Atatürk'ün kurduğu parti ilk adımı attı. Halktan oy almak için ödün vermek gerekiyor inancıyla!.. Ama bundan yararlananlar sağcılar oldu, sola açık Atatürk partisi 1950'den bu yana seçim üstüne seçim yitirdi. Gericiliğe, tutuculuğa ödün vermenin sola açık bir parti için, devrimci ilkeleri savunması gereken, ama oy almak hevesiyle bunu gereğince yapmayan parti için, hiç de kazançlı bir yol olmadığı anlaşıldı. Daha doğrusu bugüne dek anlaşılmalıydı. Anlaşıldı mı? Sanmam. Bugün de sola açık olmak savındaki partiler aynı ters tutumdadır. Din sömürüsune hiç değilse susmanın, ses çıkarmamanın, görmezlikten gelmenin işlerine yarayacağı sanısındalar! Oysa bugün ülkemizde, yüzde en az kırkı bulan çağdaş uygarlıktan, Atatürk devriminin haikımıza kazandırdığı birikimleri korumaktan yana; halkçılıktan, laiklikten, cumhuriyetçilikten, devrimcilikten, devletçilikten yana milyonlar var. Sola açık bir parti bu büyük sayıyı yitirmemek için gericiliğe ödün vereceğine, çağdaşlığa yakınlık duymalıdır. Nereden nereye geldik diye düşünmemek elde mi? Başbakanlar, cumhurbaşkanlan hacca gidiyor, ihramlara bürünüyor, hem de devlet kesesinden para harcayarak... Atatürk döneminde böyle şeyler olur muydu? Din ve ahlak dersleri diyerek tüm okulŞimdi, Türk Hava Yolları'nın "Frequent larda laiklik ayaklar altın a alınır Flyer" Özel Yolcu Programı'na ır>e olanlar mıydı? Ama sola açık partilerimiöncelikli rezervasyon ayncalığryla uçıryor. zin yöneticileri ki biri büyük, biTHYnin "Frequent Fh/er" Özel Yolcu ri küçük iki tane sosyal demokProgramrna üye olun, ozel kartınızı alın. rat örgüt var bu konuiarda suspustur. Hem. dünyanın 50 kentine bedava uçma hakkı kazanın, hem ozel yolcu olmanın Bir zamanlar devrim söylevleayncalıklannı yaşayın ri atan politikacılar gözümün önüne geliyor. Böylelerini çok "Frequcnt Flyer" Özel Yolcu dinledim, onlarla çok konuştum. Programı ayncalıklan: İşbaşına bir gelsinler, Atatürk devrimini canlandıracak, güçlen• öncelikli Rezcrvasyonıİç ve dış hatlardaki direcekler! Ama partilerinde ön rezervas^'on taleplerinizde size oncelık yerlere geliyorlar. kısa bir süre tanınacaktır. için hükümet bile oluyorlar, ama • Beklcmesiz Checkin Yurtiçinden yurt önceki kişiliklerini. söylevlerini unutup sağcı partilerin, sağcı podışına uçarken check in işlemlerinizı litikacıların yaptıklarına benzer işBusiness Class bankolarında, bekleme leri, davranışları yapmaktan geden yaptırabileceksiniz. ri kalmıyorlar. THY Ozel Yolcu Programı Frequent Flyer önceliğiyle uçun Günaydın 515.256 3.045.985 Sabah 463.148 2.647.404 618.628 Güneş 2.465.498 Tan 290.150 2.192.607 Milliyet 261.170 1.675.828 Hurriyet 300.370 1.388.569 Bugün 215.544 1,278.214 194.810 Gazete 1.241.982 Tercüman 73.976 286.860 34.356 Türkiye 189.966 Haziran ayına ilişkin net gazete satışları henüz belli olmadı, ancak eldeki genel veriler önemli bir değişme göstermiyor. Bu arada SEKA'nın gazete kâğıdı fiyatlarında yaptığı yüzde 12.3 oranındaki indirim ile bütün yayınlarda KDVnin yüzde 5'e indirilmesi karan giderek ağırlaşan enflasyonist ortamda kısa bir soluk almayı sağlayabilecek. SKDD üyemiz MFIİN TOPAL 7.7.1989 günu Samandıra'da halkın yanında faşist arsa mafyasına karşı vermiş olduğu mücadelede şehit düşmüştür. Metinimiz mücadelemizde yaşayacaktır. SAMANDIRA KÜ1TÜR DER1VEĞÎ adına ERCAN KARTÂL 19631989 BAYRAM'DA OKUNUR! Bayram günlerinde, bütün Türkiye'nin gazetesi İstanbul Bayram'dır. Nerede olursanız olun, bu güzel tatil günlerini gazetenizle renklendirebilirsiniz. Rdıtt: Gazetecıler Cemıyeti Cağaloğlu İstanbul Tel: 513 83 00 (3) Teleks: 23508 yeü tr Fax: 526 80 46 Ankaıa Temsilciliği: Tel: 230 70 64 230 79 51 Unutamıyacaksınız !... ^ B ^ ^ • Oteluruzln buluruiugu yenn adı; OKSIJEN ÇADIM • 4 f l | > K * Çaglayan gölunde, HEM YÛZ, HEM SUYUNU IÇ ^ S S ^ K T j * Bülbül ve sii sesı slzl ratmtsız etmezse1 0TEL BtlT T A M B I R DDJLENME V STHES ATMAK IÇIN, B CIP Salomi: Yurtdışı çıkı$larınızda özel CIP Salonlan nda ağırlanacaksınız. Bagaj tşlemlerinde Kolaylık:F3agaj işlem lerinızde de ayncalıklı hızmetimizden yararlanacaksınız. • Bedava Bilet: Turk Hava Yolları ile yaptı ğınız yurtdışı yolculukların sayısına göre giderek artan sayıda ücretsiz gidiş dönüş biletleri kazanacaksınız. Dış hat uçuş adedi lek vi)n) 6adet H jjeı BENT OTEL ALTINOLUK (AKÇAY) 967161010,61553 NOT: Kazanacağınız bilet tür ve adcdı ( gııiıs donuş) adet ı<, haı adeı «; haı adeı dı^ hat adcl dış hat adet K, hat adet dış hat Alabahk havuzundan, Radyoaktıfsız ve ılaçsız seçeceğınız balıklarla donanmış soiranız ıçın, 'Şımdıden Afıyet Olsun" SATILIK YAZLIK Basınkent IV (Silivri) 55 m 2 , K ada, 2. Blok D: 16 Tel: 516 57 97 12adeı 16 jd« 22 adet "Frequent Fryer" Özel Yolcu Programı uyesi olmak için: Havaalanı ve şehırlerdekı THY Satı» Buroları ile THY acente lerınden sağlavaıağınız Frequent Flyer brusurundekı formu dt)ldurarakTHV"\eıleiın Baş\"unjnuzen kısasurededeğer lendırılet.ek. Frequent Flyer ıne kartıni7 sıze ulastınlacaktır I ygutama I ~ 1<J8<) Umhtnde başlarmfhr NİKSAR KADASTRO HÂKİMLİCİ'NDEN Esas No: 1982/62 Karar No: 1984/248 HUseyin Akkuş tarafından Ali Toraman ve arkadaşları aleyhine açılan davanın yapılan duruşması sonunda; Niksar Kadastro Mahkemesi'nin 28/9/1984 tarih ve 1982/621984/248 sayılı karan ile Niksar Guzelyayla köyu 577 nolu parselın tapulama tesbitinin iptali ile 7' 11 payın Ahrnet oğlu Mustafa Toraman ve 4'l 1 payın Süleyman oğlu Hüseyin Akkuş adına tapuya tesciline karar verildiğinden bu karar davalı Niksar Guzelyayla kovunden olup adresi tesbit edilemeyen Hanımşah Toraman, Emiroğlu Halil Toraman, Emir kızı Elmas Toraman'a tebliğ edilemediğinden adı gecenlere hukmun da\eti>e >erine kâim olmak uzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 42539 GÖRÜLMÜŞTÜR İlhan Selçuk 5. bası 3000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Turkocağı Cad. 3941 CağaloğluIstanbul TÜRK HAVA YOLLARI Sizinle birlikte, daima daha. yükseklere...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle