21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 MAYIS 1989 DÎZİ YAZI CUMHURİYET/15 Pollack'ın Hollywood'a mal ettiği "Out ofAfrica"nın yazarı Karen Blvcen, Kenya'da turizmi patlatmış Beyaz kadının kara sevdası Kara Afrika'da Beyaz Leke NtLGÜN CERRAHOĞLU 5 NAIROBI (KENYA) "Mbogani House": Karen BlhetTin evinin gerçek adı bu. Eve bu adı veren yerli Kikuyu kabilesi az ilerde akan Mbogani nehrinden esinlenmiş. Sidney Pollack'ın Hollywood'a mal ettiği "Out of Africa"mn yazarı ve başkahramanı Karen Bluen'in evi şimdi her gün dünyanın dört bir yanından gelen turistlerle dolup taşıyor. Kenya turizminin son yıllarda yaşadığı büyük patlama, aslında büyük ölçüde beyaz perdede Oscar rekorlan kıran filmin başansmdan kaynaklanıyor. Geçen yü yaklaşık 320 milyon dolar bırakan ve 700 bine ulaşan turistlerin, birkaç yıl içinde neredeyse iki misli artmış olmasının ardında yatan temel etken bu. "Oot of Afrika" özellikle zengin Amerikahlan çekiyor. Başkent Nairobi ve safari parklanndaki beş yıldızlı otelleri dolduran ve kent raerkezinde bile boyunlannda dürbün, başlannda safari şapkalarıyla gezen Amerikalı turistlerin hemen hemen türnü, filmin yarattığı nostaljik merakla geliyorlar. Buna kısaca "Biluen etkisi" deniyor. Uygarhktan en uzak noktaları arayan turistlerin Kenya'daki son cennetlerinden birideLamu. Ülkenin Hint Okyanusu'nabakan kuzey kıyısındabir "binbir gece dünyası" burası. Tüketim toplumundan usanmış düş ve gizemle karışık başka dünyaları arayan Avrupalıların 70'liyıllardan beriilgisiniçekiyor. Mombasa'da turistlere kiralanan tek pervaneli uçakla gezerken aşağıda başıboş koşan vahşiyaban öküzü sürülerini seyretmek insana benzersiz birheyecan veriyor. Lamu 'ya ortaçağdan kaldığı izlenimi veren ahşap tekneler, buradakiadıyla "dhow"ilegeçiliyor. rinin kani oldugu söylenir" diyerek açıkbyor lalar arasında uzun bir kavis çizen bu yolda rehber. ilerlerken, kişi başına düşen geliri 300 dolar civannda belirlenen bir Afrika ülkesinde ola'Out of Afrika' pazan bileceğinize inanamıyorsunuz. Viktorya ve Tudor stiii malikanelerin bulunduğu MutEvin ayrı bir bölümünde ise büyük bir me haiga Road ve hemen yanı başındaki "Nairakla itiş kakış doluşan turistlerin imzaladığı vasha Avenue" de Londra ya da Boston'un büyük defter duruyor. özellikle Amerikalı seçkin semtlerinden birinde gezindiğiniz izleların, Almaniann ve ttalyanlarm imzalarını nimine kapıuyorsunuz. Tahmin edilebileceği taşıyan defter, bir zamanlar Karen'in kocası gibi, Muthaiga sakinlerinin yüzde 90'ını, beBaron Blixen'in odası olan bolüme konmuş. yazlar oluşturuyor. Geri kalan yüzde 10 ise Şimdi bir safari şapkasının 100 dolara satıl zengin Arap şeyhleri, yerel Hint burjuvazisi dığı bir butiğe dönüştürülen oda, tişörtler ve tek partili rejimin ileri gelen siyah politive kalemlere dek uzerinde "Out of Africa" kacılanndan meydana geliyor. Siyaset yaşayazan her şeyi başanyla pazarhyor. mının amacını "zengin olmak" olarak gören Sömurgeci dönemin ruhu, Blixen'in müzeye Afrikalı politikacılann en tipik ömekleri, şimdönüşen ve artık turistlerin önünde çektirdik diki Zambia ve Zimbabwe olan Rodezya'nın leri hatıra fotoğraflannın geri planını oluştu kurucusu Cecil Rhodes'un ailesi ve bağımsızran evinden çok "Muthaiga Club" da hisse lıktan sonra da burada kalan beyaz sömurdiliyor. '20'li ve '30'lu yıllarda giderek kala geci bir burjuvazinin ünlü isimleri, Batılı bübalıklasan, sanayileşen, genel seçimler ve sen yükelçilik rezidanslannm tümü burada topdikalarla birlikte yaşanması zorlaşan Avru lanıyor. pa'dan buraya beyazlar tarafından taşınan bir aristokrasi tutkusunu simgeleyen Muthaiga, hâlâ "Out of Africa"yı yaşıyor. Pollock'ın Dikkat tehlike filmi denli, "White Mischief" gibi filmlerin Ne ki, jakaranda ağaçları ve buganviller de vazgeçilmez dekorlarından birini oluştu arasında hepsi birer park büyüklüğündeki ran Muthaiga, MombasaUganda demiryolu bahçeler içinde kaybolan bu güzelim evleri gibi ingilizlerin Hindistan'dan getirdikleri iş çevreleyen parmaklıklar ve duvarlann uzerinçiler tarafından yapılmış. Eskisi gibi önüne de hep aynı uyarı göze çarpıyor: "Muhimi Rolls Royceler yanaşmasa da girişteki dorik Hatari" (Dikkat tehlike). Bu uyannın altınsütunlar, yüksek tavanlar ve etraftaki squash, da da "Ultimate Security System" ya da golf, tenis, kriket sahalan burada hâlâ aza "Securicom" yazıyor. Tanzanya gibi Doğu Karen Blixen 'in evinin bir bölümünde büyük bir merakla jtiş kakış dolaşan turistlerin imzaladığı büyük bir defter duruyor. Özellikle Amerikalı ve Alman turistlerin imzalarını taşıyan defter Karen'in kocası Baron Blixen'in odasına konmuş. Şimdi bir safari şapkasının 100 dolara satıldığı bir butiğe dönüştürülen oda tişörtler ve kalemlere kadar, her şeyin başanyla pazarlandığı bir mekâna dönüşmüş. Yatak odasında ise bir tiyatro dekoru havası var. Blixen'in giysilerinin az önce çıkanlmış gibi atılmış olması atmosferi zorluyor. karşımza çıkan Kangemi, Kibera gibi gecekondu mahallelerinde kannca gibi koşuşan küçük çocuklar, pislik, açlık ve şiddetle bir arada yaşıyor. bir "dhow"a biniliyordu. Buradaki yaşamın temposuyla gerçek bir ahenk gösteren "dhow", Hint Okyanusu'nun uzerinde ilerlerken, karşımda Ann'ın anlata anlata bitiremediği Larnu'nun beyaz silüeti giderek şekil alıyor ve netleşiyordu. Bu yüzyılın başına dek köle, baharat ve ipek ticareti ile yaşamış oldugu bolluk, Lamu'ya uzaktan bir Doğu Venedik'i görünümü veriyordu. Fakat kıyıya yaklaştığınız her milde, bu izlenim farklı nüanslar kazanıyordu. Güneşin altında parlayan bembeyaz Arap mimarisinin dantel gibi oyduğu kemeraltlannın gölgesinde dere gibi lağımlar akıyordu. Lağımlann yamnda, köşebaşlannda, yırtıcı görünümlü kuşlann beklediği çöpler birikmişti. Afrika'da Kenya modeli Beyazların arabalanyla bile girmiye cesaret edemedikleri, girmek için de hiçbir neden görmedikleri bu mahallelerde birbiri ardına dizilmiş 15 metre karelik toprak evlerde bazen 10 kişi bir arada oturuyor. Gündüzleri kent merkezindeki modern gökdelenlerin etrafında koşuşturan James Bond çantalı, altın kaplama gözlükleriyle dikkati çeken memurlann bile bazılan akşamları tozlu ve çamurlu yollann çevrelediği bu dünyaya dönüyorlar. Çocuklar, evlerin etrafında boğaz masrafını kesmek için yetiştirilen mısır, patates, fasulye ve muz tarlalannda tavuklarla oynayarak büyüyorlar. Nairobi'yi Harlem'e çeviren silahlı soygun olaylan, çoğu "bir lokma, bir hırka" standanlannda yaşayan bu insanları bile esirgemiyor. Bana rehberlik eden ve gecekondu mahallesinde oturan şoför Idi, bir yıl içinde S kez soyulduğu için başka bir mahalleye taşınmak zorunda kaldığım anlatıyor. Çoğu kez çaresizliğin yarattığı bu "vahşi batı dünyası", düş gibi uzanan golf alanlannın yanı başında kıpkınnızı çiçekler veren ateş ağaçlannın (flame trees) çevrelediği Tu dor stili villalarda "Ultimate Security SystenT'in şemsiyesi altında yaşayan beyaz arasında uzanan 3 kilometrelik bir sahil yolunun sonundaydı. Yelkenli dhowlarla yapıldığı takdirde yolculuk 20 dakikada tamamlamyordu. tlk bakışta bembeyaz, ince kumlu bir plajın karşısında, denize doğru bükülen palmiye ağaçları arasında gizlenmiş bir cennetti Peponi. Adının "Swahili" dilinde gerçekten "cenaet" anlamına gelmesi bir aynntı olmamalıydı. Biraz Akdeniz mimarisini andıran, hafıf ahşap kanşımı bir dizi beyaz, eski Lamu evi restore edilmiş ve otele çevrilmişti. Tropikal bahçe içinde denize bakan bir dizi müstakil, yan yana ikişer odalı birimler de sonradan otele eklenmişti. Yerel şartlarla sürdürülmesi güç lüksler yerine, ağırlık bol sıcaksoğuk su, cibinlikler altında tertemiz çarşaflı yataklar gibi temel ıhtiyaçlarla, mükemmel hizmet ve denizden yeni çıkmış taze balıklaria hazırlanan iyi bir mutfağa verilmişti. Afrika'da aksamadan çalışan her yerde karşılaşıldığı gibi Peponi de etkin ve otoriter genç bir tngiliz kadın tarafından işletiüyordu. Otelin misafirleri; havaalanından alınarak otelin moturu ile cennete getirüiyorlar ve palmiye ağaçlannın rehavetli sennliği altına bırakılıyorlardı. Turistler, okyanus üzerindeki barda serin içkilerini yudumlamadıklan zamanlarda, bançenin bitiminde başlayan ve kilometrelerce uzanan kimsesiz bir plajın kumları uzerinde yürüyüşe çıkıyorlar ya da tekneyle iki saatliğine Lamu'ya ortaçağı görmeye gidiyorlardı. Akşamlan Fransız, Italyan ve Portekiz şaraplarıyla donatılmış masalarda birbirlerine çarşaflı kadmlan, ceballali erkekleri "ne kadar ilginç" diye anlatıyorlardı. Turlarla gelen ve Peponi'yi keşfetmek şansına erişemeyen turistlerin çoğu, Kenya tatillerinin bir kısmını giderek tspanya ve Yunanistan kıyüannın tropik versiyonuna dönüşen MalindiNVatamu şeridinde geçiriyor. Malindi, 400 yıl önce buradan Hindistan'a giderken geçen Vasco de Gama'yı coşkuyla karşılayan bir kent olarak anlatıhyor. Bu serüveni "Lnsiads"da anlatan Portekizlilerin Dante'si, Luis Camoes, "Nihayet gemictlik s u ı ündan anlayan insanJarla karşüaşDgınuz için sevincimiz büyüktü" diyor ve ekliyor: "Gerçi bunlar da siyahn, ama daha uygar ırklarla temas etmiş olduklan hemen belli oluyordu. Konuştuklan dil içinde arada bir Arapça söıciikler geciyordu örnegin." Kenya ve Tanzanya'nın tüm kıyı şeridinde konuşulan ve bu Ulkelerin 2. dili olan "Swahili" ('suvahili' diye okunuyor) sözcüğünün kendisi de Arapça kökenli "sahil"den geliyor. özellikle "maktabi", "kelami", "kitabn", "maalam", "nroaUimi" (muallim), "idara", "kabila" (kabile) "habari" (haber) gibi eğitim, yönetim, örgüt gibi uygarlıkla ilgili sözcüklerin hemen tümünün Arapça kökenli olması ilgi çekiyor. Bu dilin kelime hazi^esinin diğer bir bölümü de tngilizce ve Portekizceden geliyor. Hareketli ibadet saatleri Kenya ve Tanzanya'nın tüm "SwaMli" kentlerinde görülüğü gibi, yerlere dek uzanan beyaz entarileri içinde çömelmiş, uykulu gözlü erkekler, her köşebaşında rastlanan camilerin önünde sohbet ediyorlardı. Kent içindeki 29 caminin çoğu, aslında binalann giriş kaünda, yeşil halılarla kaplanmış, kapüan, pencereleri açık mescitlerden ibarettUer. Asağı yukan 5 metre genişliğindeki nhtım yolundan edinüen ilk izlenime bakılacak olursa, Lamu'da İngilizlerin köle ticaretini durdurmasından bu yana hiçbir şey olmamıştı. 1907'de yasaklanan köle ticaretiyle çöküşe giren diğer Swahili kentleri gibi buraya da en Karen Country Club Yapıtlannı Isak Dinesen adıyla imzalayan yazann evine gitmek üzere, Ekvator Londra'sını andıran başkent Nairobi'den çıkan Uhuru Highway'de yola koyulurken, nostaljik Afrika'ya ilişkin en ufak bir ize rastlanmıyor. Ngong Road'un sonuna doğru bir yol kavgasnda beiiren "Barber's Baobab" olmasa, bu serin ve gri günde Afrika'da olduğumuzu unutacağız. Oysa dünyanın en şahane ağaçlan arasında sayılan ve 2000 yıl yaşadığı söylenen bu iri gövdeli doğa abidesinin altında bir berber açık havaya yerleştirdiği koltuğu uzerinde müşterilerini tıraş ediyor. Sıra bekleyenler ise az ilerde otlann uzerinde çömelmiş, oturuyorlar. Onon beş kilometre boyunca uzanan sık ağaçhklı bir ormanı geçtikten sonra, sol tarafta, "Karen Country Club"ün işareti göze çarpıyor. Bir golf kulübü olan Karen Country Club, 1914'le 1931 yüları arasında Ingiliz sömürgeciliğinin en bareketli günlerinde burada yaşayan Danimarkalı yazar Blixen'in döneminden kalma değil. Sadece bir zamanlar (aynı zamanda barones olan) yazara ait olan eski bir kahve plantasyonunun içinde bulunduğu için bu adı taşıyor. Zaten artık Nairobi'nin banliyösüne dönüşen tüm bu yöreye, sonunda iflas eden ve 1931 'de 2000 bektarhk plantasyonunu Remy Martin adlı Ingiliz bir gayri menkulcüye satıp Danimarka1 ya dönen Blbcen'in amsına "Karen" adı verilmiş. 15 yıl öncesıne dek kentin şık mahallelerinden biri olan semt, Blken'in Afrika'sını görmeye gelen turistler için açılan butikler ve restoranlarla giderek turistik bir hava kazanmaya başlamış. Afrika güneşiyle bronzlaşmak Kıyıdaki "turizm cenneüeri"nin bir numaralı merkezi olan Malindi ve Watamu, yörenin bu büytik kültür mirasma rağmen, büyük bir düş kırıklığının ötesine geçemiyorlar. MalindiWatamu arasında birbiri arkasına sıralanan, hepsi de palmiye kamışı çatılı, büyük otellerin tümü birbirine benziyor. Bungalovvlar arasında serpiştirilmiş birkaç tane yüzme havuzu ve bar çevresinde egzotik bir ambiyans yaratmak için gösterilen tüm gayrete rağmen, bu otellerin hepsi Batıhlann elinden çıkmış sistemli bir sürekliliği simgeliyor. Son yıllarda özellikle kış aylarında "Afrika güneşiyle bronzlaşmak" tutkusuna kapılan orta sınıf Avrupalı turistlerin ilgisini çeken yerler, giderek tüm özgünlüklerini yitirmiş göninüyorlar. AIDS paniğine meydan okuyan Aimanlann öncülüğünü yaptığı "seks safari"lerin ideal merkezlerinden biri olan Malindi ve Watamu'da; en çok aranan metaın ne olduğunu derhal keşfeden yerliler, plajda yanlız gördükleri her kadına, "Bungalow numaran kaç?" ya da "Yalnız kalma, ben sana refakat edeyim" diye hemen yanaşıyorlar. Buralara dek sırf bu iş için gelen belli yaşın üstündeki Avrupalı erkeklerin yanına ise, selofan paketlerin içinde yerfıstıkları satan kızlar sokuluyor. Süzgün süzgün bakan gözleriyle ellerindeki bayat fıstıklardan çok daha fazlasını vaat ettikleri hemen belli oluyor. Münihli kasaplann, Floransalı öğretmenlerin ya da banka memurelerinin doldurduğu "White Elephant", "Coconut Village ", "Turtle Bay Beach" gibi otellerde, turla yapılan tam paıısiyon bir haftalık Afrika tatili, Avrupalılara yaklaşık 2.5 milyon TL.'sına mal oluyor. Bunun içine birkaç günlük safari de dahil edilince, fatura adam başı 35 milyon lirayı buluyor. BHxen ve kahve tartışması Karen Country Club'a sapmadan, iki kilometre daha gidince, Meryl Streep'in canlandırdığı egzantrik yazann evi karşımıza çıkıyor. Diğer banliyo evleri arasında sıkışıp kalan evin kapısındaki rehber, ilk iş olarak verandanın önündekı güçlü kuvvetli kahve ağaçlarını gösteriyor ve "Blixen buralann kahve yetiştirmek için fazla yüksek olduğunu yazıyordu araa göriiyorsunuz ki" diyor, "bu ağaç burada ga\et iyi yetisiyor. Onun aklı çiftçilikten çok düşünde kurdugu öykülerde olmahymış." Verimli Kenya topraklarımn önüne leke sürmemeye özen gösteren bu kısa açıklamadan sonra, yeni restore edilen evde 60 yıl önceki sahibinden kalanları aramaya koyuluyoruz. Turistlere açılan ev Birkaç yıl öncesine dek unutulan ve filmin yaptığı muazzam reklamın ardından turistlere açılan evin salonundaki kütüphanede, barones Blbcen'in sevgüisi Denys Finch Hatton'ııı, adının başharfleri işlenmiş kitaplan, kendisinin düzenlediği sırayla duruyor. Aslında burası evin geçmişe en sadık kalan odası. Çalışma masasının üzerindeki minik daktilo ve telefon Danimarka yapımı. Spencer, Gibbon ve Thackeraye imzalarını taşıyan kitapların arasında yerlilerin gelip büyük bir hayretle camdan seyrettiği guguklu saat duruyor. Yerde, kürklerini bizzat vurduğu hayvanlann postundan yaptıran baroneân kurşunlanna kurban gitmiş bir aslan yatıyor. Hatton'ın, Blixen'e hediye ettiği ve safari dönüşlerinde verandada birlikte Mozart dinledikleri graraofon da yerde duruyor. "Out of Africa" fılmi için kullanılan bu gramafonun orijinali, yazarın Danimarka'daki evinde bulunuyor. Sevgilisini beklerken önünde uzun saatler geçirdiği şömine ise hâlâ kullanılabiliyor. Çalışma masasının uzerinde 60 yıl öncesinde olduğu gibi taze çiçekler göze çarpıyor. Yatak odasında ise daha ziyade bir tiyatro dekoru havası seziliyor. Yatağın uzerinde yerlere dek uzanan ve baronesin kendisinden kalan güzelim dantel örtüye rağmen, odaya bu havayı eşyalann bir kısmının orijinallerinden kopya edilmiş kötü taklitleri veriyor. Yatağın yanı başındaki iskemlenin üzerine Blbcen'in giysilerinin az önce çıkanlmış gibi atılmış olması atmosferi iyice zorluyor. Yazann "gökyüzüne yükselen koyu mavi dalgalar" gibi tanımladığı Ngong tepeleri, arka taraftaki verandanın tam karşısında tüm görkemi ile görülüyor. Aslında "Out of Afr»ca"yı ülkesine döndükten 4 yıl sonra, Danimarka'nm uzun kışlarında yazan Bbjsen, Afrika'mn yaşamında bıraktığı melankolik bosluğu en çok Ngong tepelerini anlatırken hissettiriyor. Afrika'yı kuzeyden güneye uçsuz bucaksız bir yar gibi kesen Büyük Rift Vadisi'nin (Great Rift Valley) uzerinde, tabii bir balkon gibi uzanan bu tepelerin eteğinde, mutlu günlerinde "bir planöre lakılıp yttksthnek" istediğini söyleyen Blbcen'in, arka verandada oturup bu düşleri kurduğu değirmen taşlarından yapılmış iki yuvarlak masa hâlâ duruyor. Hatta bunların birinin uzerinde kızılımsı büyükçe bir leke de göze çarpıyor. Bunu "de&irmende çahşan yerlilerden bi "Out of Africa"nın yazarı Karen Blixen, turistlerle dolup taşan evi ve boyunlannda dürbün, başlannda "Out of Africa" şapkalanyla dolaşan "Bilıxen etkısi'ndekı turistler. (Fotoğradar: Gian Paolo) Afrika'daki diğer ülkelerde de yaygın olarak işlev gören çokuluslu asayiş şirketlerine ait olan bu ilanlar; Nairobi'nin içindeki bu erişilmez refah adacığında oturanların huzurunu garantiliyor. Kapılarda da haftanın 7 günü, günde 12 saat çahşarak ayda 30 dolar kazamanve burada Maskeri"askerdenilen bir bekçı ordusu bekliyor. Asayiş şirketleri, evlerin duvarlarma "panic push" adı verilen panik düğmeleri yerleştiriyorlar. Bu düğmeler, tuvaletten mutfağa dek, evin tüm duvarlaııııda bulunuyor. Bunlardan herhangi birine basılması halinde, elleri sopalı, mitralyetli bir güvenlik ordusu 35 dakika içinde kapıda beliTuristlere kapaiı dünya riyor. Hırsız kaçabilirse kaçıyor; kaçamazsa Geniş bir antresi olan tuvalette ise çabuk şirket görevlilerinin kurşunlanna ya da sopakırışan keten ve ipek giysilere hemen bir ülü larına hedef oluyor. çekmek için yine geniş bir ütü masası duruyor. 1314 yaşındaki çocuklar dahil, erkeklerin kravat takmadan giremediği yüksek tavan Nairobi'nin taşı toprağı altın lı restoranda ise en klasik tngiliz geleneğiyle Muthaiga'nın bu gerçek dışı dünyasının hazırlanmış "roastbeef" "Yorkshire pudding"den başka bir yemek bulunmuyor. Ye ötesinde Nairobi, köy nüfusunu hızla çeken mekten sonra kahve ve konyak servisi; res büyük bir metropole dönüşüyor. On yıl öntoranın yan salonlarından birinde "lounge" cesine dek küçük ve Avrupai bir başkent olan da yapılıyor. Turistlere tamamen kapaiı olan bu şehir, son yıllarda kaydedilen dış yardım bu dünyaya, üyeler bile adam başına birden ve turizm patlamasına ilaveten, yüksek kahfazla misafir sokamıyorlar. Yeni yeni üyelik ve ve çay fiyatlannın verdiği itişle ekonomik sıfatını kazanabilen siyahlar, katı kulüp ku bir patlama yaşıyor. "Nairobi'nin taşı toprallannı sürdürmeye herkesten daha istekli gö rağı altındır" umutlarıyla buraya gelen yüz binlerce Afrikalı, bir milyon nüfuslu kentin rünüyor. etrafında mantar gibi biten gecekondularda yaşayan ve dünyanın en hızlı nufus artışıyla En büyük servet: Beyaz deri çoğalan (yüzde 4) marjinal kitleyi yaratıyor. Beyaz ciltlerini en büyük servetleri olarak Kentin göbeğindeki Parlamento caddesingören bu insanlann hemen her gece bir ara den birkaç metre ileride ümitle yoldan geçen ya geldiği "Muthaiga Club"den çıkıp, üye her turistin arkasından seslenen ayakkabı bolerin çoğunun yaşadıgı "Muthaiga Road'da yacılan, yüzlerce saat tamircisi ve işportacıkısa bir tur attığınızda, şaşkınhğınız daha da lar, ilk bakışta göz kamaştıran bu Afrika kenti artıyor. 1920'lerde kunjlmuş olan ve hâlâ Na etrafında gerçek bir sefalet halkası oluşturuirobi'nin en şık semtini oluşturan bu mahal yorlar. Bağımsızlıktan sonra Kenya vatandaşle, yaklaşık 10 kilometre uzunluğunda kavis lığına geçen İngilizlerin ve burada keskin tili bir yoldan ibaret. Etraflannı papirüs or caret yetenekleriyle tanınan yeni zengin Hintmanlannın çevrelediği akıl almaz lüksteki vil lilerin oturduğu Muthaiga'yı geçer geçmez metli bir hava estiriyor. Derin ve rahat Ingiliz koltuklanmn hafif solmuş üstleri gibi, üyeleri de yaşam tarzlannın, Afrika'ya bakış açılannın kılıfını değiştirmemişler. Kulübün yalnız erkeklere açık olan bannda saatlerce "bağunsızlıktan bu yana kötiileşen şartlan" iartışan ve sinek vızıltısınm duyulduğu kütüphanenin sessizliğinde koltuklara gömülerek "Times" ve "Economist" okuyan tipler, sömürgecilik döneminin ünlü isimleri Lord Delamere, Cole ya da Wilson'un mumyalanmış kopyalannı andırıyorlar. ların güven adacıklanna kolay kolay bulaşmıyor. Bazen bir saat ya da bir radyo için ölmeyi ve öldürmeyi göze alan bu insanlar, Afrika'da bir başarı öyküsü olarak gösterilen "Kenya modeli"nin faturasının tüm ağırlığını yükleniyor. fazla dikiş makinesi teknolojisi ulaşabilmişti. Loş dükkânlann önünde eski dikiş maki neleriyle dikiş diken erkek terzilerin bu görünür faaliyetinden başka, tek somut eylem namazdı. Eşeklerin ve "dhow"lann hızıyla hareket eden yaşam, ibadet saatlerinde birden hız kazanıyor, her şey, her yer kapanıyor ve ahali müthiş bir çeviklikle namaza koşuyordu. Yemek saatinde Lamu halkı evlerine çekilirken, zifiri karardığa bürünen sokaklan "Afrika'mn Katmandusu"nu arayan turistler dolduruyordu. Köşeyi dönen beyazlar Ayda 600700 bin liralık bir masrafla da burada eski tngiliz sömürgecilerinin yaşamım andıran bir konforu sağlamak mümkün. Bir uşak, bir aşçı, ve bir bahçıvanın aylık masraflarının toplamı 150 doiarı geçmiyor. 200250 milyon liraya ise 45 bin metre kare Uzerinde havuzlu bir villa yaptırmak, Avrupalı için erişilmez bir lüksü simgeliyor. En iyi etin kilosu 10 bin, balığın kilosu da 5 bin lirayı geçmiyor. Pazarda kilosu 30 bin liraya satılan ıstakozu bile tanıdık bir bahkçıdan 15 bine satın almak mümkün. Bu durumda Malindi sahilleri giderek Avrupalıların Floridası'na, yani iyi yaşayan emeklilerin cennetine dönüşüyor. Örneğin "Scorpio Village"in Italyan sahibi bunlardan biri. Bundan 34 yıl öncesine dek Hava Kuvvetleri'nde mareşal olan 50 yaşındaki Romolo Severini, emekliye aynldıktan sonra buraya gelip yerleşmiş. Severini, şu anda 17 bungalovv, 3 havuz, bir restoran ve butikten oluşan tatil köyüyle şimdiye dek görmediği parayı kazanıyor. Afrika'mn Katmandu'su: Lamu Uygarlıktan en uzak noktaları arayan turistlerin Kenya'daki "son cennef'lerinden biri de Lamu. Lamu, Turkana gibi bir çöl cenneti değil. Üklenin, Hint Okyanusu'na bakan kuzey kıyısında neredeyse Somalya sınınna bitişik bir "binbir gece dünyası" burası. Tüke Yemekten sonra otele dönülür tim toplumundan usanmış, duş ve gizem'e kaYemekten sonra yapılacak hiçbir şey olmarışık başka dunyalan arayan Avrupalıların il dığmdan, otele dönmekten başka çare yokgisini 70'li yıllardan beri çekiyor Lami. Bu ne tu. Yolları, muntazam kanallar içinde açıkdenle bir başka adı da "Afrika'mn Katnıa tan akan lağımlara basmadan yürüyebilmek du'su." için küçük bir el feneriyle aydmlatmak gereBen Mon.basa'dan turistlere kiralanan tek kiyordu. Kaldığım oteli ise otelden ziyade motorlu u,ağın penceresinden giderek sıkla "paasiyon" diye tanımlamak daha doğruyşan palmiye ağaçlanm seyrederken du. Geniş avlusu, avluya bakan haremlik, sebir h"likopter irtifasında uçan bu eski uça lamlık bölümlerinden ve Lamu'nun dümdüz ğın b nundaki pervane, dönmek için büyük beyaz damlanna ve Hint Okyanusu'na açılan bir gayret sarf ediyordu. Ya da bana öyle ge geniş terasından, zamanının aristokrat Arap liyordu. Gözüm, altımızda koşan yaban ökü mimari örneklerinden biri oldugu belliydi. zü sürülerine takıldığı anda ise korkuyu unu Adadaki benzerleri gibi yazlan, Noel ve pastup, o ana dek tanımadığım bir heyecana ka kalyada kent nüfusunu ikiye katlayan Batılı pılıyordum. Tek bir insan izinin olmadığı uç turistlere kiralanıyordu. Evin kale gibi kalın suz bucaksız topraklar uzerinde koşan hay duvarları sıcağı içeri sokmuyor; ince, uzun, van sürüleri, Lamu yolculuğuna giderek ha camsız pencerelerinden ise denizden gelen vadan yapılan bir safari tadı katıyordu. esinti tatlı bir serinlik getiriyordu. Arada bir bu tuzlu rüzgâra karışan lağım kokusu ve "Katmanducu"lann bile yakındığı su soruTropik takımadalar nu olmasa, Lamu'da belki birkaç gün daha Lamu, Kenya'nın Somali smırındaki sahil kalınabilirdi. Ne ki en son ne zaman yıkanıp lerinin tam karşısında, Pate ve Manda'dan utulendiklerine dair hiçbir güvence vermeyen oluşan dümdiiz, tropik görünümlü takımada çarşaflar da beni sabahın ilk ışıklarıyla birlardan biriydi. Lamu'nun karşı kıyısındaki likte adanın öbür ucundaki; bir serap gibi antoprak bir pistin üstüne konarken, büyük bir latılan "Peponi" Oteli'ne doğru yola çıkma" o h " çekerek sonlanan uçak yolculuğunun ya ikna etmişti. arkasından ortaçağdan kaldığı izlenimini vePeponi Oteli, Lamu'da ortaçağla 2000 yılı ren ahşap bir tekneye ya da buralardaki adıyla Yeni sömurgeci konfor Kenya'nın bu yeni sömurgeci konforunu reddedemeyen ttalyanlardan biri de Roma'da iki sokak ötemde bir fırıncı dükkânı olan Umoerto Garofoli. 60'ına tnerdiven dayayan Garofoli, bir tatil için geldiği Kenya'daki rahau gördükten sonra 2000 yıUık "Pantcon"un arkasmdaki fınncı dükkânını kardeşine devredip, soluğu Watamu'da almış. Baştan aşağı Italyan gruplarla dolup taşan "Blue Bay Village" Tatil Köyü'nün yamnda kendine palmiyeler arasında okyanusa nazır bir ev yaptıran Umberto Garofoli, villasının birkaç odasını da turistlere kiralayarak oturduğu yerde yılda 75 milyon lira kazandığını söylüvor. SCRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle