23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7MART 1989 CUMHURİYET/15 Ankarada dikkatli bekleyiş Son zamanlarda yaşanan "Mersin krizi" ve "Genişletilmiş Merkez Cephesi Kanatlar" gibi sorunlar NATO'nun kilit ülkelerinin Türkiye'ye farklı yaklaştıklannı gösteriyor. SEMİH İDİZ ANKARA Viyana'da dün açıhş toreni yapılan Avrupa'da Konvansiyonel Kuvvet Müzakereleri (AKKUM), Türkiye açısından ilk bakışta görünenin çok ötesinde bir önem kazaıumş bulunuyor. Son zamanlarda yaşanan "Mersin krizi" ve "genişlelilmiş merkez • kanatlar" sorunu içinde yer alan gerçek, Türkiye'nin müzakerelerin seyrine göre,|NATO'daki konumunu yeni bir değerlendirmeye tabi tutma gereğini duyabileceği yolunda. Özellikle son zamanlarda başgösteren ve Ankara'yı "afa formüller" kabul etme durumunda bırakan gelişmeler NATO'nun kilit üyelerinin, yıllardır ittifak içindeki "yaşamsal stratejik konumu" temasım işleyen Türkiye'ye farklı bir açıdan yaklaştıklarının açık ömeklerini oluşturuyor. Yunanistan'ın son dakikada ortaya attığı "Mersin krizi" Ankara'yı son haftalarda rahatsız eden gelişmelerden şüphesiz en önemlilerinden biri. Mersin limanının AKKUM çerçevesinde Türkiye'nin istediği gibi kapsam dışında tutulması veya Yunanistan'ın istediği gibi müzakerelere dahil edilmesi aslında fiiliyatta fazla bir şeyi değiştirmiyor. Bunun başlıca nedeni deniz kuvvederinin AKKUM'a dahi) edilmeıneleri. Ancak Yunanistan'ın Kıbns'a atıfta bulunarak ortaya attığı bunalım ile ilgili gelişmeler müttefiklerce Türkiye'ye nasıl bakıldığını göstermesi açısından Ankara için belirleyici oldu. Ankara'nın haklı olması ve tüm diplomatik kozları elinde tutmasına karşın, başta ABD olmak üzere Federal Almanya, tngiltere ve Fransa'nın Yunanistan tarafından ortaya atılan bu yapay sorunun çözümü için en üst kademeli diplomatik çabalarını ağırlıklı olarak Ankara üzerinde yoğunlaştırmaları, Bau camiasının bir türlü vazgeçemediği "Yunan sempatisini" bir kez dahatüm çıplakhğı ile gözler önüne serdi. Üstelik Atina'mn ittifak içinde yol açtığı tüm "baş ağnlanna" rağmen. Washington ve Bonn'dan son günlerde yapılan kimi açıklamalardan sonra Mersin konusunda Türkiye'ye verilmiş olan yazıiı güvenceierin ne kadar geçerli olduğu hakkında da Ankara'da ciddi kuşkular doğmuş bulunuyor. Ankara'ya kabul ettirdikleri bir "ara formiil" ile büyök önem verdikleri AKKUM'un geciktirilmemesinı sağlayan NATO'daki "dört büyükler"in son zamanlarda kendilerini Mersin sorunundan soyutlarna eğiliminde olmaları dikkat çekiyor. tümüyle reddettiği bir durum hakkında ittifak içindeki gerçek yaklaşım konusunda ciddi tereddütlere yol âçıyor. Gerek ABD ve Federal Almanya'dan son günlerde yapılan açrklamalar, gerekse Yunanistan'ın bu konudaki rahatlığı, Mersin sorununun hiçbir şekilde çözümlenmediğini ve müzakerelerin seyri içinde yeniden başgöstereceğini kesin bir biçimde sergiliyor. Ancak Mersin ile ilgiii gelişmelerin en önemli yanı NATO'nun "merkez bölgesinin" yüzde yüz haklı olduğu konularda dahi Türkiye'yi kolaylıkla nasıl yan çizebileceğini göstermesi. Dış Haberler Servisf Avusturya'mn ' başkenti Viyana'da dün açılan Avrupa'da konvansiyonel kuvvet müzakereleri (AKKUM), DoğuBalı diyaloğu açısından olduğu kadar Türkiye bakımından da büyük öneme sahip bir toplantı. Viyana'da konvansiyonel silahlarm indirimi konusunda varılacak bir anlaşma, sadece ekonomik ve askeri açıdan değil siyasal alanda da çok önemli sonuçlar doğurabilecek. Konvansiyonel silahlarda iki tarajı da tatmin eden bir indirim, silahlanma giderlerinin az'ltılması, karştlıklı kuşkuların hafîflemesi ve yumuşama surecinin hızlanmasını da beraberinde getirecek. Bu olgu da, NATO ve Varşova paktlannın konumlan ile Avrupa'daki siyasal dengeyi gündeme getirebilecek. Karşıltklı kuşkuların azaldığu ekonomik problemlerin güvenlik sorununun önüne geçmeye başladığt, Doğu Avrupa'da özgürlük rüzgârlarının estiği bir Avrupa'da günümüzün siyasal dengeleri geçerliliğini koruyabilecek mi, yoksa gelişmeler doğrultusunda bu siyasal dengelerde bazı değişiktikler mi meydana gelecek? Avrupa'daki yumuşama, dikkatlerin ağırltk merkezjnin Pasifık'e kaymasma yol açabilecek mi? Karşılıklı kuşkuların hafıflediği yaşlı kıtada, ABD Batı Avrupa'da, Sovyetler Birliği de Doğu Avrupa'da bugünkü etkinliklerini sürdürebilecekler mi? AKKUM bu gibi sorunları da gündeme getirmektedir. Viyana'daki görüşmelerin Türkiye açısından ise özel bir önemi var. AKKUM, bir bakıma Türkiye'nin NATO ile olan sancılarının da yansıdığt bir plat/orm oluşturacak. Viyana'daki görüşmelerin seyrine göre Türkiye, NATO içindeki konumunu yeniden değerledirme Viyana'daki görüşmelerin seyrine göre NATO konumunu yeniden değerlendirme durumunda kalabilecek Konvansiyonel süahsızlanmada dönüm noktası durumunda kalabilecek. Türkiye'nin NATO ile ciddi sancılarını oluşturan, "genişletilmiş merkez cephesi", "Mersin krizi" "kuvvet indirimi miktarları" gibi sorunlar Viyana'da şu veya bu şekilde gündeme gelebilecek. Ankara, NATO'nun karar mekanizmasmm dışında bırakılması yolunda Avrupalı müttefiklerinde görülen eğilimden derin biçimde tedirgindir. AKKUM görüşmeleri sırasında Türkiye bu tedirginliğini herhalde ifade edecektir. Cumhuriyet'in dış politika muhabirleri, gerek DoğuBatı diyaloğu, gerekse Türkiye açısından çok önemli olan Viyana görüşmelerini değişik açılardan ele aldılar. Merkez bölgekanatlar tartışması Bu tartışma lngiltere tarafından ortaya atılan bir formülün Türkiye tarafından "ebveni şer" olarak kabul edilmesiyle şündilik giderilmiş bulunuyor. Formül gereğince NATO'nun Avrupa bölgesi "genişletilmiş merkez" ve "diğer bölgeler" olarak tanımlanmayacak. Bunun yerine tek bir merkezi olan ve dışa doğru genişleyen halkalar içinde kalan dört bölge tanımlaması kabul ediliyor. Yani merkez bölge herkesin merkezi olacak, "çevre" veya dış bölge de merkez bölgeden soyutlanamayacak. Dış halka ise Türkiye, Yunanistan, Norveç ve Izlanda'yı içerecek. Ankara'nın yaklaşımı konvansiyonel silahlarda indirimlere gidilerek alt tavanlarda denge sağlanması işleminin dördüncü bölgeyi de kapsayacak biçimde "kiiresel tavanlann" saptanması ile başlaması. Başka bir ifade ile karada konuşlandmlmış konvansiyonel silahlar için önce küresel genel tavanlann tespit edilmesi, bölgesel alt tavanlann ise ikinci aşamada ele ahnmasıdır. Ancak Türkiye'yi tatmin etmek için kabul edilen tngiliz formülü bu kez daha önce "genişletilmiş merkeze" dahil edilen ancak şimdi bu merkezin bir "alt bölgesi" olan tspanya'yı hoşnutsuz kılmış bulunuyor. ö t e yandan Federal Almanya'nın da merkezin değişik bölgelere bölünmüş olmasına sıcak bakmadığı ve en azından Danimarka, tngiltere, Fransa ve Italya'dan pluşan ikinci bölgenin kendisi ve Benelüks ülkelerinden oluşan birinci bölgeye dahil edilmesini istediği Ankara'ya ulaşan haberler arasında yer alıyor. Bu gelişmeler gösteriyor ki, kâğıt üzerinde kabul edilen tngiltere formülü de AKKUM'un seyri içinde geçerliliğini kaybedebilir. Kısacası, Ankara'mn "çevrede" kalıp soyutlanması tehlikesi en azından gözlemciler açısından henüz giderilmiş değil. Bir "ara formülte" varılmış olmasının sıcaklığını yaşayan yetkililer de henüz açıkça telaffuz etmemelerine karşın bu endişeyi duyduklannı gizleyemiyorlar. Dengeler tehlîkede Ekonomi konusundaki uzmanlığı nedeniyle "ekonomi ve diplomasi arasındaki ideal halka" olduğu söylenen, ABD Dışişleri Bakanı James Baker'ın altını çizdiği değişim, ABDAvrupa ilişkilerini etkilemeye aday. UFUK Gİ LDEMtR WASHINGTON Doğu ve Batı bloklarının müzakere masasında meydan muharebesine tutusacağı Viyana görüşmelerinin başladığı sırada ABD, bu önemli toplantıyı sarmalayan Avrupa siyasi atmosferini nasıl görüyor? Bir baska deyisle, VVashington gözüyle NATO nasıl bir psikoloji ile masaya oturdu? Bu sorunun yanıtı, Türkiye'yi doğrudan ilgilendiriyor, çünkü bu siyasal atmosfer ABD'yi önümiızdeki günlerde, gerek NATO'da kısa menzilli nükleer füzelerin modernizasyonu gerekse ekonomi politikalannda değişikliklere zorİayacak. Hatta söylentilere bakılırsa, NATO Başkomutanı Orgeneral John Gahin'in paketinde bile değişiklikler yapılacak. Bu gidişatın ilk işaretini ABDnin çiçeği burnundaki Dışişleri Bakanı James Baker verdi. Baker, NATO başkentleri turundan döner dönmez ABD Başkanı George Bush'a iki önemli izlenim aktardı: • Avrupa'nın tehdit algılaması, Gorbaçov'un banş atağı nedeniyle tkinci Dünya Savası'ndan bu yana en büyük erozyonla karşı karşıyadır. • Avrupa, 1992'de ABD'den de Japonya'dan da büyük bir pazar olarak ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla Avrupa'nın dikkati güvenlikten ekonomiye kaynuştır. Ekonomi konusundaki uzmanlığı nedeniyle "ekonomi ve diplomasi arasındaki ideal halka" olduğu söylenen Baker'ın altını çizdiği bu değişim, ABDAvrupa ilişkilerini kökten etkilemeye aday. Çünkü azalan Sovyet tehdidinin de etkisıyle dikkati güvenlikten ekonomiye kayan bir Avrupa, 2. Dünya Savaşı ertesinde kurulan Avrupa dengelerinin alt üst olması anlamına geliyor. Söz konusu dengelerden birisi, Doğu ve Batı Avrupa arasındaki denge. Oysa bu denge bugün, "Ottomanizasyon" (Osmanlılaşma) denen bir süreç nedeniyle sarsıntı geçiriyor. VVashington stratejistlerinin bu sürece "Osmanlılaşma" adını takmalarının nedeni, Sovyetler'i 19. yüzyılın Osmanlı tmparatorluğu'na benzetmeleri: Balkanlar'daki imparatorluk topraklannda bağımsızlık ve miUiyetçilik rüzgârlan esen, ancak çökmekte oluşuna karşın, bu hareketleri hâlâ askeri güç ile bastırabilecek kadar takatı olan bir Osmanlı. Nitekim " T h e New York Tunes" Gazetesi, geçenlerde Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand'ın, "Doğu Avrupa'daki gelişmeler bu hızla devam ederse Yalta'da dikilen elbise bozulur" dediğini yazdı. 1945 Yalta Konferansı Doğu Avrupa'yı, Sovyetler'in nüfuz alanına terk etmişti. Tabiatıyla yeni elbisenin dikilmesi kansız, dumansız olmaz. Nitekim Viyana'daki müzakerelerin başladığı dönemde Doğu Avrupa, ABD 1 nin gözünde parti sistemindeki aşınma, ekonomik bunalımlar ve sisteme duyulan güvensizlik nedenleriyle "dünyanın en büyük kriz odaklanndan birisi" olma yolunda. Sovyet biriHtlerl tatbikatta Varşova Paktı içinde kuşkusuz en büyük ağırlık Sovyet biriiklerinde. NATO'yu en fazla kaygılandıran konulardan biri de Varşova Paktı nın tank sayısındaki ustünlükleri. NATO, Varşova Paktı'nda üç misli daha fazla tank oiduğunu öne sürüyor. Türk diplomatlan gerek Brüksel gerekse Viyana'da bu sorunlarla ilgili siyasi sorunları çözümleme çabalan içine girmişlerken, askeri kanadı, özellikle bu değişken ortam içinde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) modernizasyon programlarını tehlikeye düşürecek taahhütlere girilmesi endişesi sarmış bulunuyor. Askeri kanadın yaklaşımının şu aşamada daha ağır basması nedeniyle Türkiye, saptanmaya çalışılan indirim tavanlannın daha yüksek tutulmasını istiyor. Bu konuda getirilen tartışmalar ise şu şekilde ifade buluyor: "En modern silahlaria AKKUM'a giren müttefikler. asgari tavanlarda dengeden fazla endişe duymuyorlar. Hatta bunu istiyorlar. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri birçok durumda tkinci Dunya Savaşı ve Kore Savaşı'ndan kalma konvansiyonel silahlaria donatılmış bulunuyor. Varşova Paktı'nın Türkiye'ye karşı konuşlandırdığı silahlar Avrupa'da konuşlandırdıklanna oranla daha eski olsa dahi Türkiye'dekilere oranla gene de daha ileri silahlardır. Bu durumda ISK'nın modernizasyouu sağlanana kadar açığı telafi etmek için tavanlann daha yüksek tululması gerekiyor. Öte yandan modernizasyonu da kısıtlayıcı küresel taahhütlere girilirken Türkiye1 oin özel konumu göz önünde bulundurulması gerekiyor. Konvansiyonel alanda merkez için gecerli olan asimetriler Türkiye için daha ciddi bulunuyor." n da yaşamsal konulara geldiğinde Avrupa'nın bir blok olarak hareket ederek diplomatik ifadelerle de olsa Türkiye'yi arka plana itOte yandan, Yunan Hükümet mekten geri kalmayacağını açıkça sergiliyor. Sözcüsü Sotiris Kostopulos'un iki gün önce yaptığı bir açıklamada, Bu durumda, NATO Avrupa Mersin'in AKKUM çerçevesinde Müttefik Kuvvetleri eski Başkomuaf tutulmayacağını bu nedenmutanı Oeneral Rogers'in nerele Yunanistan'ın konuyu AKKUM deyse unutulan, "bir saldırı anınmüzakerelerinin gündemine tekrar da diğer NATO ülkelerinin Türkiye'nin yardımına koşup koşmayagetirmesıne bir neden olmadığını büyük bir rahathkla söylemesi ayMersin krizinde olduğu gibi caklanna ilişkin kuşkulanna" ayn nca dikkat çekiyor. Türkiye'nin "merkez bölgekanat" tartışmala bir önem getiriyor. Almanya sorunu ABD'nin Avrupa'ya bekışındaki bir faktör Doğu Avrupa ise, diğeri de "Almanya sorunu." F. Almanya, Washington'un gözünde "NATO ittifakının Avrupa'daki percini." Almanya aynı zamanda, Doğu'ya karşı çok yönlü stratejisi olan tek Batı Avrupa ülkesi. Bir yandan Doğu ile Batı'nın ideolojik sının, öte yandan da Doğu ile kültürei ekonomik, insani bağları çok güçlü bir ülke. Hiçbir Avrupa ülkesinin Doğu'ya bu tür bir bağlılığı yok. Bu durumda Doğu Avrupa'da olanlar Almanya'yı nasıl etkiler? ABD'nin kafasını meşgul eden soruların en başında bu var. Daha açık söylemek gerekirse, Doğu Avrupa'nın kaderi ile ilgili ABD'deki tartışmalar, aslında Almanya'nın kaderi konusundaki kaygılann kamuflajından başka bir şey değil. Hatta Almanya'yı Doğu'daki gelişmeler nedeniyle Orta Avnıpa'nın giderek tarafsızlığa kayacak yeni bir süper gücü olarak görenler bile var. Hiç kuşku olmasın bu VVashington stratejistlerinin tüylerini ürpeıtiyor. Neredeyse, "ABD, Doğu Avrupa1 daki bugünkü rejim de dahil, statükoyu korumak istiyor, Doğu Avrupa'daki özgürlük rüzgârlanndan rahatsız, bunun ABDAvrupa dengesini etkilemesinden ürküyor" di>« şüphelenmek mümkün. ABD kanadında bu gelişmelere tüy diken stratejistlerin başında Dr. Henry Kissinger geliyor. Hatta Doğu Avrupa için bir "Kissinger planı" olduğundan bile söz ediliyor. VVashington Post'un diplomatik muhabiri Don Oberdorfer, 12 şubat tarihü gazetede Kissinger'ın 28 ocakta Beyaz Saray'da bir toplantıya katılarak planını Bush ve Baker'a anlattığını yazdı. Plan şöyle: Sovyetler, Doğu Avrupa'nın dizginlerini, askeri müdahale sopasını aba altından göstermeyecek şekilde gevşetecek. Batı ise bu ülkeleri Sovyetler'e karşı bir tehdit haline getirmek için çaba harcamayacak. Kissinger, "böylesine kontrollü bir gelişmenin kontrol dışı gelişmelerin geti* receği menfaallerden daha iyi olduğu" kanısında. ABD Dışişleri çevrelerinin bu görüşe itirazı ise "planın, Dogu Bloku'nu sonsuza kadar Sovyetler'in etki alanına bıraktığı" yolunda. Viyana'da masaya oturulduğu sırada ABD'nin gördüğü NATO Avrupası böyle. DoğıirBatı diyuloğunda önemli aşama HADİ ULUENGİN VİYANA On altı NATO, yedi de Varşova Paktı ülkesinin katılımıyla dün Viyana'da resmen başlayan "Avrupa Konvansiyonel Knvvet Müzakereleri" (AKKUM), önümüzdeki dönemin en temel DoğuBatı diyalog platformunu oluşturacak. Burada elde edilecek sonuçlar, kısa ve orta vadede, yeni "yumuşama surecinin" barometreleri olarak değerlendirilecek. AKKUM açıhş oturumunda, Ankara'nın Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz tarafından temsil edildiği Viyana görüşmeleri, Türkiye açısından da buyük önem taşıyor. Eğer söz konusu forumda konvansiyonel silahların indirimi konusunda önemli ilerlemeler kaydedilirse, bu, hem Türkiye üzerindeki askeri tehdidin nispeten azalması anlamına gelecek, hem de Ankara ordu harcamalannın önemli bir bölümü modernizasyona ayırarak, "nicelikten niteliğe doğru" bir atılım yapabilecek. Türkiye ile Yunanistan arasında bunalıma yol açan ve hâlâ "muallakta" olan "Mersin Krizi" Viyana gündemine gelmeyecek. Sorun, Atina "kurcaladığı" takdirde, alan konusunun tartışılmaya baslandığı nisan ayı oturumlarında güncellik kazanabilecek. Ne kadar süreceği şimdiden kestirilemeyen ve oldukça çetin geçeceği tahmin edilen AKKUM görüşmelerinde, NATO ve Varşova Paktı taraflan, "Atlaatik'ten Uraİlar'a kadar" olan adlandınlan Avrupa bölgesinde halen mevcut olan, asker, tank, top ve zjrhlı araç sayısının "pazarlıgım" yapacaklar. Diğer bir deyişle, ilke olarak, hava ve deniz kuvvetleri dışında yaşlı kıtada konuşlandırılmış olan bütün kuvvetler, Viyana'da müzakere masasına sürülecek ve bunların "tavan sının" belirlenmeye çalışılacak. Böylece taraflardan birinin, klasik silahlardaki kendi üstünlüğünden yararlanarak öteki tarafa karşı sürpriz bir saldınya geçmesi ya da askeri üstünlükten hareket ederek siyasal bir üstünlük oluşturması, teorikolarak engellenmiş olacak. Avrupa'daki konvansiyonel silahlan asgariye indirgemeyi hedefleyen, dolayısıyla da klasik bir savaş olasılığını uzaklaştırmak amacını güden AKKUM görüşmeleri, son tahlilde "Gorbaçov döneminin" bir ürününü oluşturuyor. Yani Viyana müzakereleri, Mihail Gorbaçov'la başlayan "yeni detant" yıllarının bir uzantısı ve kremlin önderinin uluslararası plandaki girişimleriyle çok yakından ilışkılı. Sovyet liderinin iktidara gelmesinden hemen sonra, silahsızlanma konusunda inisyatifler alarak NATO'ya yönelik çıkışlar yapmasıyla birlikte, ittifak temsilcileri de, 1986 haziranında Kanada'nın Halifax sehrinde gerçekleştirdikleri toplantıda, Avrupa'daki konvansiyonel kuvvetlerin indirimi konusunda Varşova Paktı ile müzakerelerin başlatılması ilkesini benimsediler. Böylelikle de, ABD ile Sovyetler Birliği arasında o zaman sürdürülmekte olan orta menzilli nükleer silahlar (INF) görüşmelerine, bu defa klasik silahları kapsayacak yeni ve ciddi Lir müzakere süreci eklenmiş oldu. Söz konusu müzakerelerin taraflar arasındaki ilk oturumu, "Avrupa Güvenlik ve İsbiriiği Konferansı" (AGIK) çerçevesinde ve "Konvansiyonel İstikrar Görüşmeleri" (KIG) adı altında, 1987 şubatında Viyana'da yapıldı. KIG'in esas belirleyici özelliğini, bu görüşmelere, yıllardır yine Viyana'da süren ve yalnız Orta Avrupa'daki kuvvetlerin tartışıldığı "Karşılıklı ve Dengeli Silah İndirimi Müzakereleri"nden (MBFR) farklı olarak, bu defa bütün NATO ve Varşova Paktı ülkelerinin katılması ve AGIK'te yer alan tarafsız devletere de bu konuda bilgi verilmesi oluşturdu. İki yıl devam eden ve AKKUM'un hazırlık sürecini oluşturan KIG müzakerelerinde, NATO ve Varşova Paktı üyeleri "esas pazarlık" aşamasında hangi tür silahların ele alınacağını, görüşmelerin hangi alanı kapsayacağını ve ne tür bir müzakere mekanizmasının izleneceğini tartıştılar. Batı ilk baştan itibaren Sovyet blokunun Avrupa'daki konvansiyonel silahlarda ezici bir üstünlüğe sahip olduğu görüşünden yola çıktı ve Moskova'nm "asimetri" ilkesini kabul etmesini, yani Varşova Paktı'nın daha çok, NATO'nun da daha az silah indirimi yapmasını talep etti. Öte yandan, Batı tarafının diğer bir isteğini de AKKUM görüşmelerinde kısa menzilli nükleer silahlaria (SNF), hava ve deniz kuvvetlerinin pazarlık masasına getirilmemesi talebi oluşturdu. Uzun müzakerelerden sonra Doğu Bloku'nun bu talepleri kabul etmesiyle de, AKKUM görüşmelerinin ana çerçevesini belirleyen "KIG görev yönergesi", 17 Ocak 1989 günü Viyana'da imzalandı. Asıl pazarlığın, "Avrupa Konvansiyonel Kuvvet GörüşmeJeri" adı altında, 6 mart günü yine Avusturya başkentinde başlatılması kesinlik kazandı. Türkiye ile Yunanistan arasındaki "Mersin krizine" de yol açan görev yönergesi, AKKUM görüşmelerinin, Azor Adalan ve Kuzey ve Trans Kafkasya'da dahil olmak üzere Atlas Okyanusu'ndan Ural Dağlan'na kadar uzanan bütün Avrupa sahasmı kapsamasını müzakerelerde asker ve silah tavanlan saptanması ilkesinin geçerli olmasını ve pazarlığı yapılacak silah türlerinin tank, top sistemleri ve zırhlı araçları içermesini kararlastırdı. Çetin geçecek Çizilen bu temel çerçeveye rağmen dün başlayan AKKUM görüşmelerinin kolay geçmeyeceği kesin. Brüksel ve Viyana'daki gözlemcilere göre, ilk planda ortaya çıkması mümkün olan sorunlann başında, halen iki tarafta mevcut olan asker ve silah sayısının dökümü, "tavan rakamlann" global ve bölgesel oranları, silah lürleri arasındaki nicelik ve nitelik farklılıklan silah indirimi İlk hedef ne olacak? NATO ve Varşova Paktı için asker ve silah sayısmda "tavan rakamlar" belirlenecek. Bunun bölgelere ve silah türlerine göre dağıtımtna çalışılacak. Mümkünse bu Nerede vıiılıyor? Vhuna'da. rakamların altına inilecek. Nereyi kapsayacak? Batıda Azor Hafıgi silahlar pazarlık konusu Adaları, doğuda Kafkasya ve Trans edilecek? Tanklar, top sistemleri Kafkasya da dahil olmak üzere, (batarya ve tanksavar silah ve Atlantik Okyanusu'ndan Ural roketler), zırhlı taşıyıcılar. Dağları'na kadar uzanan bütün Hangi silahlar (teorik olarak) geniş Avrupa kıtastnı. Türkiye'nin gundemde yok? Nükleer silahlar; Cüneydoğu Anadolu Bölgesi karadan, havadan, denizden ve müzakere kapsamı dışında kalacak. denizaltmdan atılan konvansiyonel ya da nükleer füzeler, uçaklar, Nasıl yapılacak? Görüşmeleri helikopterler, bütün deniz ve Viyana 'daki ülke delegasyonları, donanma kuvvetleri, ambıfik başkenllerden • gelen lalima 1larla birlikler. yürütecek. Bloklar karşılıklı olarak oneri gelirecekler. Bölgeler ve silah Şu anda ne kadar silah var? lürleri için alt komiteler olacak. NATO'ya ve Varşova Paktı'na göre Bölgeler için ayn uzlaşmalar değişik. Herhalükârda, Varşova olmayacak ve müzakereler paralellik Paktı üslünluğunu kabul ediyor ve laşıyacak. Tek bir anlaşma aynı. kendisintn daha çok indirim anda tmzalanacak. yapmasını öngoren "asimelri" Ne lartışılacak? Avrupa'daki ilkesini benimsiyor. konvansiyonel silahların azaltılmast. Ne kadar süreceği belli değil. Kim kalılıyor? 16 NATO üyesi (14 Avrupalı müttefik + ABD ve Kanada) ve 7 Varşova Paktı ülkesi. Diğer 12 tarafsız ülkeye bilgi verilecek. denetim mekanizmasının kurulması, hava ve deniz kuvvetleriyle konvansiyonel ve nükleer olmak üzere çifte yetenekli silahların müzakere masasında tartışılması geliyor. Bunlardan birinci sorunu incelediğimiz takdirde, ilk göze çarpan olgu, Varşova Paktı ve NATO tarafından yayımlanmış olan kuvvet ve silah istatistiklerinin birbirini tutmadığı NATO rakamlaruıa göre, karşı tarafın silahları kendi açıkladığından daha fazla, Varşova Paktı'na göre ise, durum bunun tam tersi AKKUM'a yakın kaynaklara göre, müzakerelerin MBFR örneğinde olduğu gibi daha ilk baştan tam bir çıkmaza girmesini engellemek için, bu defa Viyana'da uygulanacak yöntemin ise mevcut kuvvet ve silahların dökümü yapılmaksızın başlanması ve görüşmeler sonucunda ortaya çıkacak "tavan rakamlann" belirlenmesi biçiminde olması en büyük olasılığı teşkil ediyor. Bu noktada akla gelen soru ise, taraflann birbirlerine önerecekleri "tavan rakamlar" üzerinde uzlaşıp uzlaşamayacakları. Çünkü tank, top sistemleri ve zırhlı araçlar konusunda ortada dolaşan rakamlann birbirlerinden çok fazla farklı olmanıasına rağmen, Sovyetler Birliği'nin NATO tarafına, "benim tanklanm çok, ama hem seninkilerden daha eski, hem de senin tanksavar füzelerin daha fazla. Onun için ya benim tanklanmın daha fazla olmasını kabul et, ya da tanksavar füzelerini azalt" demesi, çok mümkün ve akla yakın. NATO'nun da, bu "niceliknitelik" farklılığından yola çıkarak kendi açısından başka talepler ortaya atması büyük bir olasılık. Diğer bir sorunu ise, kuvvet ve silahların bölgesel planda pazarhğı konusunda şekillenmesi oluşturuyor. Türkiye'nin en çok başını ağntan konulann başında gelen bu sorunun, global "tavan rakamlann" saptanmasından sonra bunlann bölgelere göre dağılımı noktasında düğümlenmesi mümkün. Merkezi Avrupa'da karşılıklı sekiz bin tank ile sınırlı kalıuacağını varsayarsak, Bul garistan ve Romanya'nın Balkanlar'da binbeşyüz tank bulundurmasına, Türkiye ya da Yunanistan'ın kendi çıkarları açısından karşı çıkması olasılığı var. Üstelik hareket yeteneği yüksek silahların değişik sahalara hızla kaydınlabileceği düşünülürse, bunun da ayn bir "bölgesel sorun" yaratması mümkün. Nükleer sorun AKKUM sürecini etkileyecek diğer bir konunun ise, NATO'nun gündeminde olan kısa menzilli nükleer silahların (SNF) modernizasyonu olacağı kesin. Burada denklem, askeri ve siyasi olmak üzere iki ayn noktada odaklaşıyor. Askeri açıdan AKKUM çerçevesine giren top sistemlerinden bir bölümünün ve yine aynı çerçeveye girmesi mümkün olan hava kuvvetlerinin, konvansiyonel ve nükleer olmak üzere çifte yeteneğe sahip olması, Viyana görüşmelerini çetrefilleştiriyor. Taraflann birbirlerine karşı, "Bu konvansiyonel kapsama girer. Bu nükleer kapsama girer" iddiasında bulunmalan ve bunun açıklamalarını getirmeleri mümkün. Böylelikle NATO nükleer modernizasyon programırun, aslında AKKUM çerçevesinde yer almamasına rağmen, salt askeri açıdan dahi Varşova Paktı tarafından Viyana'da gündeme getirilmesi olasılığı teorik olarak mevcut. Siyasi bağlamda Siyasi bağlamda ise NATO'nun kısa menzilli nükleer sflahlann modernizasyonunu ertelediği takdirde, Sovyetler Birliği ve müttefiklerinin Viyana'da daha yapıcı bir tutum içine gireceklerini, bunun tersi durumunda ise AKKUM platformunda sert tutum takınacaklannı düşünmek için müneccım olmak gerekmiyor. Diğer bir deyişle, SNF modernizasyonunun Varşova Paktı tarafından Viyana'da bir referans olarak algılanması ihtimali çok fazla. Paktın, özellikle bu konuda çok duyarlı olan Federal Almanya üzerinde etkili olması, dolayısıyla da diplomatik planda NATO'yu etkilemesi mümkün.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle