19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ŞUBAT 1989 CUMHURİYET/13 'Hasta ölünce, vurun doktora!' c Güneydoğu insanı ezilmişliğin hıncını doktordan alıyor, "doktor dövücüleri" kapıda dizilip bekliyor K H e sf e hantf Notları 2 CELAL BAŞLANGIÇ Hasta olmak zordu... Hem mahkum, hem hasta olraak daha da zordu... Hele Güneydoğu'daki hastanelerde, uçsuz bucaksız dağların eteklerindekı sağlık ocaklannda doktor olmak da çok zordu. Bölgede göreve başlayan tıp fakultesi mezunlannın, eğitimleri süresince oğrendiklerinin dışında başka becerilerinin de oirnası gerekiyordu. Hastalarla anlaşabilmek için tercüman bulmak, arada bir hasta yakınlarından dayak yemek, tası tarağı toplayıp kaçan hastalar yiızünden hastane yönetimine karşı "yoksa sen mi kaçırttın" zannıyla sorumlu olmak, onca yıllık eğitimden sonra "olağaniistü hal tazminatı" da dahil dört yüz bin lira aylığa talim etmek, görev süresinin uzatılabilmesi için bilimsel yeterlilik yerine "siyasal durum"una bakıldığından, hocasından çok, istihbaratçıların bilgi aldığı hademelerle iyi geçinmek, sabahlara kadar nöbet tutup bir devlet memurunun neredeyse dort katı çalışarak ek bir ücret almamak da yöredeki doktorların görev leri arasındaydı. adın, doktorun yakasını bırakacak gibi değildi. ' 'Paspas'' diyordu, başka bir şey demiyordu. Aramalar sonucu bir tercüman bulundu ve kadının "pansuman" istediği anlaşıldı. yrd. doç!un. kadmlar koğuşunda, bir hastaya rastlamasıyla ortaya çıktı. Dosyasına göre, hasta üç gundur yatıyordu, ama rahatsızlığının ne olduğu belli değildi. Kadından sorumlu asistana kötü kötü bakıyordu bölüm yöneticisı: Nesi var bunun? Asistan ezile büzüle: Bilmiyorum hocam. Bölum yoneticisi ne diyeceğini şaşırmıştı. Belli ki "Böyle doktoriuk mu olur, böyle insanhk mı olur?" diye düşünüyordu. Dilinin ucuna gelen kötü sözcükleri de sabrının son kalamyla yuttu. Ne verdiniz bu hastaya üç gündür? Yemek yemedi, biz de serum taktık. Yani bu hasta üç gündür senımla mı yaşıyor? Evet hocam... Olacak iş değildi. Ama oluyordu işte. Bölüm yöneticisine, sinirden kaynaklanan bir alayalık egemen olmuştu: Senımdan başka ilaç da vermemişsinizdir buna... Hastahğını anlayamadığımız için vermedik. Sorsaydınız hastanın kendisine "hastalığın nedir?" diye. Sorduk hocam... "Yok bir seyim" mi dedi? . Valla bir şey söyledi, ama anlayamadık. Türkçe de bilmiyor. lşte bu noktada bölüm yöneticisinin alaycıhğı gitti, Beyin Cerrahisi bölümunde, çok acele Kürtçe bilenlere ihtiyaç... Ama böylesi duyurular "resmi görüş"e aykırı olduğu için yapılamazdı. Yapılamayınca da hasta ile doktor, doktor ile hasta sahibi, doktor ile bölüm yoneticisi arasında anlaşmazlıklar, tartışmalar uzar giderdi. Arabesk nağmeler Çelik büro masalarına eski gazeteler yayılmış, üzerleri peynir, zeytin, domates ve yufka ekmeğiyle donatılmıştı. Kapıları ardına kadar açık odalardan birinde, beyaz önlüklü bir gorevli, boşalan bardakları elinde demlik, "tazeliyor"du. Bir diğer odada, "ameliyathane elbisesi" giyinmiş bir başka görevli, zeytin, peynir, domates ve yufka ekmeği kümesinin içine sıkışmış teypten Müslum1 un kasedini çıkartıp, tbo'nunkini koyuyordu. Hemen her odadaki görüntü birbirinin aynıydı. Kırılan kapılar Camlı kapı, bir kadın çığlığıyla parçalanıp doşemeye düştü. Yapıyı tasarlayan mimar, hasta yakınları "yoğun bakım"ı basınca kapının tuz buz aşağı ineceğini hiç düşünmemışti mutlaka. Kapının camı dağılıp sustu. Kadın çığlığıysa giderek artıyordu. "Yogun bakım" kapısının böylesine "hasta yakını gecirgenliği" daha önceden akla gelse, demır ya da taş kullamlırdı, cam yerine. Daha birkaç saniye önce bir bütün olarak kapıya takılı duran camlar yerde, yaşamla ölüm arasındaki dört hasta da yoğun bakımdaki yataklarında yatıyordu. ölen, "yoğun bakım" odasındaki beşinci hasta Mehmet'ti. Ağır yaralı olarak, gece getirilmişti. Ağa'ydı babası Mehmet'in. Duyan yakını, hastane kapısına doluşmuş, Mehmet'in gözunu açmasını bekliyordu. Sarhoşmuş Mehmet; içip arkadaşlarıyla, binmiş "Avnıpa arabasına." Diyarbakır merkezine yakın köyüne dönecekti herhalde. Daracık yolda alkollü araba kullanmak... tnsan ne kadar bilse de... Uçuvermiş tarlaya... Geldiğinde ölmek üzereydi. Beyinde ödem varmış. Yapılacak bir şey olmadığından, Beyin Cerrahisi bölumü, Mehmet'i Göğüs Cerrahisi'ne göndermiş. Araları biraz açık iki bölümün; ölürse orada ölsün hasta. Beyin Cerrahisi üniversite yönetiminden torpilii olmasa Göğüs Cerrahisi kabul etmeyecekti ya, neyse. Bir tek kalbi atıyor Mehmet'in. Her an ölebilir. Yakınlan toplanıyor kapıya. Kadınların üstü çarşaflı, altı şalvarlı. Erkeklerin gömlekleri ütüsüz, sakalı üç günlüktu. Kadınlı erkekli kalabalık, klinik kapısının önüne çöküvermiş. balayarak camlı kapının önüne çıktı. Yere oturmuş, çö ile hemşire G'nin "Şanlı yoğun bakım direnişi"ni iziermelip duvara yaslanmış, on beşi şalvarlı ve çarşaflı, yir ken, diğer yaııdan da komşu doktorların "hasta yakını tni beşı üç gunlük tıraşlı ve ütüsüz gömleklilere neredeyse saldnları"na ilişkin anılannı dinliyorlardı. Az mı yumruk yedik bu yiizden... fısıldadı: Geçende, "Hastamı oldürdun" diye elli kisi bir Biraz fena... "Fenalaştı"nın "fe"si hasta yakınlarırun kulakların den saMırdı. Anlatamadım bir tnriii, hastanın zaten ölii da, gerisi de hemşire G'nin dudaklannda kaldı. Ağıt geidiğini. Bir hasta getirmişlerdL Adam ölmek iizere. Yalar ve yumruklar bedenlerden boşanmıştı, erkekler küfrediyor, kadtnlar gırtlaklarıyla ağlıyordu. Nedense göz nındaki, silahını çekip sedyenin üzerine koydu; "Ya bu lerinden bir damla yaş akmıyordu. Ama ağlamalarının yaşayacak ya da sen öleceksin". bu tınısı, mitingierde halkı coşturan konuşmacılann etkisini yapıyordu erkekler üzerinde. Onlar gırtlaklarını Güvenlik girmez yırttıkça, erkekler camçerçeve indirerek "yofun Hastane girişinde alınan onca güvenlik önlemine karbakınT'ın kapısına yükleniyorlardı. şın, üç kat yukarıda hasta yakınları, doktor ve hemşireyle birlikte "yoğun bakım"ın altını üstüne getiriyorA ğ l t ve k ü f ü r lardı da tek bir güvenlik görevlisi gelmiyordu. Sonradan öğrendiğimize göre "Allah'la kul arasına Doktor V. hastadan umudunu kesmiş, yaptığı göğüs masajmı bırakarak Hemşire G ile birlikte "yogun ba kimse girmez" ilkesinden hareket ediyormuş bu yorekım"ın kapısında "Kanije kahramanlan" gibi direrü de güvenlik görevlileri: "Hasta yakınlanyla doktor arasına guvenlik gücu giryordu. Ölen dışında dört hasta daha vardı yoğun bakımda. Doktorla hemşire hiç değilse geride kalanları mez." kurtarmak için çırpınıyordu. Ağıt, küfür ve yumruk llk tepki yumuşamıştı. Ölüme karşı çıkış, çaresizliğe yağmurunun ortasında kalmışlardı. dönüşmüştü. Birkaç dakika önce "yoğun bakım"ı birSavunma yanlmıştı. Hastanenin en sessiz bölümü ol birine katanlar, yeniden kalktıklan noktaya dönmüşması gereken "yogun bakım"a büyük bir gürültü dol lerdi sessizce. du. Doktor V'yle hemşire G, "yogun bakınT'ın içlerine Bu suskun insanların, ölüm karşısındaki ilk patladoğru, hasta yataklannın labirentinde adım adım geri maları, bir başka olgunun da anlatımıydı: liyorlardı. Hemşire G. kalabalık arasında bir o yana bir Yıllardır hastanelerde, köy yollarında, doktorsuzluktan, ilgisizlikten insanlannı yitirmişlerdi. Öyle bir yapılanmaya yol açmıştı ki bu oluşum; "Eger bir kisi ölürse bu yörede, biline ki ya ilaçsızlık, ya doktorsuzluk ya da ilgisizlik kurbanıdır." lşte, yılların unutulmuşluğu, hastane kapısında bekleyen Güneydoğu insanına böyle yansımıştı: "Hasta öliince, vurun doktora..." Bu durum giderek Güneydoğu'daki hastanelere özgü bir espriye dönüşmüştü. Yeni bir hasta mı geldi, dışarda da bekleyen yakınları mı var. Espri hazırdı: Yeni bir hasta yatırmışlar. "Doktor dövücüleri" de kapıda bekliyor... Bu hastayı kim getirdi? Bütün bu "muhabbefın arasına, her nasılsa, oldukça yaşh bir hasta duşmuştu. Belli ki biri tarafından tekerlekli sandalyeye oturtulmuş, eline tutuşturulan serum şişesini de başından yukanya kaldırması sıkı sıkıya tenıbihlendikten sonra acil servisin röntgen odasına bırakılmıştı. Ancak odada kimsecikler yoktu. Yaşlı hasta son gucüyle elinde bir serum şişesi tutarken, Siemens marka röntgen makinesıyle karşılıklı bakışıyordu. Hemen yanındaki odada ise kahvaltı bütün hızıyla sürüyordu Bu hastayı kim getirdi buraya? Kah\altısıru bitirip "tellendirdiği" sigarasını yarılamış bir hizmetli ayağa kalktı: ' Ben getirdim. Ne bekletiyorsunuz, bu hasta ve ynşlı adamı? Hizmetli kendinden emin: Ben de hastayı şimdi geriye götürecektim... Röntgen filminin çekilmesi lazım, ama çektiremedik. Sıcak havalarda makine çekim yapmıyormuş. Öyle söyledi röntgenci.. Röntgenci nerede? Hemen yanındaki kalktı ayağa. O da makinenin sıcak havalarda çalışmadığını aniatıyordu. Oysa daha sıcak havalarda bile baskı makinesi gibi çalışan röntgenin, şimdi film çekmemesi olacak iş değildi. Ama bu duruma itiraz da olanaksızdı. Karşı çıkana röntgenci hemen hasıane yönetiminin "resmi yazı"sını gösteriyordu. Gorevlinin kalınca bir naylona sanp sarmaladjğı yazıda, hastane yönetimi, sıcaklar nedeniyle çekim yapılamadığını, konunun zorlanmaması gerektiğini "resmen" bildiriyordu. Hastanedeki röntgen sorunu da bir yazıyla çözülmuş oluyordu. Ne gereği vardı, sürekli çalışması için röntgen aracının bulunduğu odaya bir soğutucu takmaya... Yazıver bir "resmi" yazı, tamam... Burada, insanlan belli bir disiplinde, araçları da bozulmadan çalıştırmak, eşine pek rastlanmadık bir beceri gerektiyordu. doktorların işi zordu Güneydoğu'da. Hasta yakınları tedavi yöntemini beğenmemişti. "Göğsüne vura vura öldürdün, biz de seni geberteceğiz!" diyorlardı doktora. Ağıttar ve küfürler "anddiV'leriyleydi. Hiçbiri "anayasa dilV'ni bilmiyordu. D Hani paspas? Doktorun yakasına "paspas" diye yapışmıştı. Bir yandan kadının güçlu ellerinden yakasını kurtarmaya çalışırken, diğer yandan da soruyordu: Ne paspası be kadın? Ama yakasını bırakacak gibi değildi kadın doktorun. "Paspas" diyordu da başka bir şey derniyordu. Kadını dün Adıyaman'dan getirmişledi Dıyarbakır'a. Köyunde doğum yaparken biraz güçlük çekmiş olmalı ki yardıma gelen konu komşu, fazla bastırmışlardı göğüs kemığine. Daha doğrusu, içlerinden an ağır olanı, ustune oturuvermişti de doğumdan bir ay sonra ayrımına varmıslardı kemiklerinin kırıldığının. Doktorun gözüne, koridorun taşlarını silen Mehmet ilişti. Can havliyle, "Çabuk koş buraya" diye bağırdı. Elleri hâlâ yakasmdaydı ve kadın "Paspas" diyordu, belki onuncu kez. Mehmet paspası koridora bırakmış, ellerini lacivert önlüğune silerek, biraz da sırıtık geldi: Buyur doktor bey... Doktor hâlâ yakasını kurtaramamıştı: Ne istiyor bu? Paspas, deyip duruyor. Mehmet, kadınla birkaç sözcük konuştuktan sonra doktora döndü: Dün de unutmuşsunuz, paspas değil. pansuman istiyor. Gerçekten de yörede görev yapan doktorların en buyük sorunlarından biri, hastalarla anlaşabilmekti. Bolgeden olmayan bir doktor, neredeyse tümü hiç Türkçe bilmeyen hastalarla araasız anlaşamıyordu. Bu konudaki en büytık yardımcılan ise tümü yöre insanlarından alınan hizmetlilerdi. Ama onlann da yetersiz kaldığı zamanlar oluyordu. Böyle durumlardan biri, bölüm yöneticilerinden bir . astane personeli S. birden umulmadık bir gayretle çalışmaya başladı. Geç saatlere kadar kalıyor, ameîiyathaneyi temizlemeden çıktnıyordu. İşin sırrı sonra çözüldü. S., neşter altına yatan tavşanları eve götürüp "tenceresinde et kaynatmak" için bekliyordu. yerini kızgınlık aldı: Siz de doktor olacaksınız. Llan biz asistanken, gider hastane onünden dil bilen adam toplar, yine de anlardık haslanın derdini. Kürlçe bilen, olmadı Arapça bilen bile bulurduk. Şimdi geçmişsin karşıma "Türkçe bilmiyor" diyorsuc. Bulamadın mı bir Kürtçe bilen?... Başı öndeydi asistanın: ^ Bulduk hocam... Çıldırmak işten değildi: Madem buldun da neden anlayamadın hastanın derdini? Asistan çaresiz: Hasta Kürtçe de bilmiyor hocam Zaza'ymış... Gerçekten de, tercüman bulmak, yöreden olmayan doktorlar için büyük sorundu. H Tavşan ziyafeti Hizmetli S. dört bin lirayı bulmayan günluğüyle karısına, anasına ve dokuz çocuğuna bakmak zorundaydı. Bir sureliğine geçinmenin yolunu tavşanlardan bulmuştu. "Nasıl olur" diye sormayın, insan on bir kişiyi j yüz bin lira dolayında maaşla geçindirmeye kalktnnı bal gibi oluyordu. Ana dili gereği "tavşan" derken, 'V'sini biraz uzatıyordu hizmetli S. Eğer yazıya dökmek gerekirse Slninkileri "tewşan"dı. S!nin çalıştığı bölümdeki doktorlar, "tewşan"Iar üzerinde "cerrahi denerae" yapıyorlardı. S. de gece günduz hastaneydi. Doktorlar denemeyi gece yapıyorlarsa, işi sona erse bile S. hastaneden ayrılmıyor, ameîiyathaneyi temizleyip öyle gidiyordu. Herkeste bir merak başlamıştı, S:ye bu çalışkanlık nereden geidi diye Sonunda işin sırn çozüldü. S. çahşkanlığmdan dolayı değil, neşter altına yatan tavşanları alıp eve götürmek için bekliyormuş. Çoluk çocuk, et yüzü görüp bayram edecekler... Ancak "amdiyattan çıkmış bedava tavşan eti şöleni" bir süre sonra bitti. S!ye "Ne oldu tewşanlar" diye kim sorsa aynı yanîtı alıyordu: bu yana savruluyordu.. Doktor V, yakınları tarafından son olarak, hastanın göğsüne masaj yaparken görülmüştü. "Yoğun bakım"ı basanlar, bu tedavi yöntemini beğenmemişlerdi (!). doktor V*yi bilimsel olarak eleştiriyorlardı: " " ' Hiçbir şeyi yoktu. Göğsüne vura vura öldürdün. Biz de seni geberteceğiz. Bu eleştiriyi tıbben yamtlamak için çırpınıyordu dokKalabalık artıyor tor: Gittikçe artiyordu kalabalık. Öğleye doğru, yirmi beş Be>in ödem yapmıştı. Aslında bizim böliimu ilgierkek, on beş kadını bulmuştu GöğüsKalp Damar Cer lendirmiyor ama... Kalbi durnnca masaj yaptık. Başka rahisi'nin camlı kapısı önünde birikenler. Günlerden pa ne yapayım? zar. Bir doktor, bir de hemşire nöbetçi. tkisi de MehAnayasa dili met'in başında bir sağa, bir sola koşturuyorlar. Dışarda bekleyen erkekler ellerinde yumruklannı, kaIkna olacak gibi değillerdi, hiçbiri tıp eğitimi almadınlar da ağızlannda ağıtlannı tutuyordu. Erkeklerin mıştı. Hem alsalar bile doktor V'yi yine anlayamazlaryumruğu, kadınların ağıtı, bedenlerinden ha koptu ha dı. Çünku birkaçı dışında, içlerinde "anayasa dili'" bikopacaktı. len yoktu. Ağıtlan da küfürleri de "anadil"leriyleydi. Mehmet için de yaşamın teli öyleydi ve de ölüm ağır Göğüs Kalp Damar Kliniği'ndeki hastalar, koğuşlabasıyordu. Sonunda yaşam yenik düştü... Kalbi durmuş rının özel odalarının önüne çıkmış, göğüslerinden aşatu. ğı ya sarkan hortumlann ucundaki şişeleri sıkıca tutaDoktor V. son bir umutla göğuse masaj yaparken rak, kavganın sonunu merakla bekliyorlardı. hemşire G'yi uyardı: Çevre bölümlerinden ve katlanndan gelen doktorlar, Yakınlanna söyle, hasta biraz fenalaşo. sonu belli bir filmı izlercesine rahattılar. "Hasta yakınDaha önceki deneyimlerinden durumu hemen kav lannın yoğun bakım baslanTndan kan çıkmayacağını radı hemşire G. Tüm gucüyle sinirlerini yaüştırmaya ça biliyorlardı. Bölümdeki hastalar bir yandan doktor V Zazaca bilen Hastanenin merkezi yayırundan sık sık duyurular yapıhrdı: A RH pozitif kan aranıyor. B RH negatif kan verecekler... Heç, ne olacak. Hestehananın parası bitti. TewHastanede dil sorununu çozmek için de böyie duyuru şan yerine kedi, köpek ameliyatına başladılar. Bedava lar yapılabılirdi: heywanlan köylerden toplamak da bana düştü... Göğus Cerrahisi bölümunde yatmakta olan bir SlRECEK hasta için Zazaca bilen... SAĞLIK... 123 yaşındaki Ruşen dedeyi akciğer kanseri tehdit ediyor u KuzOptik Şimdi de Nişantaşı'nda f) I ' FIZIK TEDAVİ REHABİUTASYON MERKEZİ 6 Romatızmal hastalıklar Merkezi sınır sıstemı bozukluklan (Muftıpl Skleroz. Parkınson Hemıpleıı. Paraplejı, vb) Mıgren ve dığer başağrıları Penferık sınır sıstemı zedelenmelen (Sınır kesısı feJçien. dısk hernılerı ve sınır amelıy«.ü sonrası bakımları) Ortopedık hastalıklar (Skolyoz, durus bozukluklan. kırık. burkulma, vb Iravmatık durumlar, amelıyat sonrası eğitimleri) konjiannda hızmet verılmektedır Ihlamur Yolu, Kuyulu Boslan Sokak Guçer Ap no. 46/A D. 10 Teşvıkıyelstanbul Tel >37 32 33737 71 11 Çalışma saatleri (9.0018.00) Hiç kızartıııa yemedim' Diş Doktoru VARİLUXPROGRESSİVEGRADAL LENTİLUXRODALENTTİTAL COSMOLİTPERFALİTPERFASTAR BİFOCALCOLORMATİCORGANİK BU CAMLARIN HEÇETEYE GORE EN MÜKEMMEL UYGULAMAŞI 'ESSİLOR PHOTOCENTRON"' CİHAZLAR1 İLE YAPILMAKTADIR. Nışantaşı: va/ıkonağı Cad. No: 117 Te): 174 95 94 Aksamy. M Kemalpsşa Cad No: 21/3 Tel: 523 97 70 Aksaray Vferaft/ Çarşısı No. 119 Tel: 589 10 26 Beyazıt Vbn/çenter Cad. No. 67 Tel. 528 46 70 Dr. SUHEYLA RENK Millet Cad. Başpınar Ap. No: 58/1 HASEKİİSTANBUL Tel: 532 94 51 Ruşen Keser'in ilk çocuğu 90 yaşmda ölmüş. Torunlarımn sayısı 58. Merzifon'un bir dağ köyünde doğan 123 yaşındaki Ruşen Keser'in ağzındaki dişlerin çoğu yerinde. 'İçki, sigara bilmem; süt, yoğun, tuzsuz tereyağı yerdim. Kızartma hiç yemedim" diyor. ASUMAN ABACIOĞLlT İZMİR İlk çocuğu 90 yaşında ölmuş. Torunlannın torunları toplam 58 ediyor. Kendisi 123 yaşmda. Ruşen Keser, ilk evlendiği tarihi bilmiyor. İkinci esı Ayşe Keser, "Seferberlik zamanı evlenmiş" diyor Ayşe Keser de 70 yaşmda. İzmir Göğüs Hastalıkları Hav tanesi'nde, ilk kez dört ay önce yatınldığında 123 yaşındaki Ruşen Kesere'e "kronik bronşit" tamsı konmuş. Dort günden beri de akciğer kanseri şüphesiyle ledavi altında bulunuyor. Amasya'nın Merzifon ilçesinin bir dağ koyunden Ruşen Keser, •'İçki bilmem. sigara bilmem. tki koyunum vardı. Kendim güdüyordum. Sııl, voğurt, luzsuz lereyagı yerdim. Bana kızartma yaramaz, hiç jemedim" diyerek uzun yaşamasının sırnnı anlattı. İlk karısından olan üç çocuğu ölmüş. İkinci karısından üçü erkek, ikisi kız beş çocuğu \ar. Kansı Ayşe Keser, "Beşi de öbür dünyada" diyor. Şimdi 52 yaşında olan kızları "Atalürk öldüğünde iki yaşandıymış." Toplam "2025 kadar" torunları \ar. Torunlannın torunlarıyla birlikte hepsi 58 ediyor. Ev: 525 33 04 TIP DOKTOR ve ÖĞRENCİLERİNE MAKADI, BAĞIRSAK HASTALIKLARINDA TEHLİKE, TEŞHİSTE YANLIŞLIK VE GEÇ KALMAKTIR PEI PROCTOMED KLİNİGİ Muayene: 14.00 19.00 Lütfen randevu alınız Büyükçiftlik Sk. No: 2 Nişantaşı Tel: 146 27 05 RI1 Prof. Dr. Olcay NeyziProf. Dr. Türkân (Yüksel) Ertuğnıl'un düzenlediği, Istanbul Tıp Fakultesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD öğretim üyelerinin hazırtadığı dev eser. Kalbi sağlam 123 yaşındaki Ruşen Keser 70 yaşındaki ikinci eşi Ayşe Keser'le Göğus Hastalıkları Hastanesi'nde yatıyor 0r Kunter Perim kalbinın sağlam olduğunu söyluyor ve "Buraya bu kadar yaşlısı hiç gelmemiştı" diyor. Ruşen Keser, üzerinde "Boss" yazılı yeşil eşofmanıyla, haşında yün beresiyle, aynı odada \atan diğer hastalardan "daha yaşlı" görünmüyor. Konuşurken sözlerini el ve kollarıyla destekliyor. Ağzındaki dişlerin çoğu yerinde. Biraz öncesine kadar nefes darlığı nedeniyle sunı teneffüs yapıldığını bilmesek, hasta olduğuna ınanma>acağız. Karısı Ayşe Keser. zaman zaman eşinin elini okşuyor, soru soruldukça, "Bilmez, nereden bilsin. unutmuş" diyor. Göğus Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Dr. kunter Perim hastanın kalbinin sağlam olduğunu söyluyor. "Daha ne kadar yaşayacak?" sorumuza Dr. Perim şu yanıtı \eri>or: "Bura>a çok >,ık 8090 vasında hastalar gelir. Tabii. bu kadar yaşlısı hiç gelrr emisti. Ben onlan eski, harap binaja benzetiyorum; camı kınk, damı akıyor, döşeme çökmüş. Kapı\ı tamir ediyorsunuz. dam çökü>or, damı onarıyorsunuz pencere kınlıyor. Nereye koşacağınızı bilemiyorsunuz." 123 yaşındaki Ruşen Keser'in yaşlı insanlarda görülen hafıza kaybına uğradığını, maddi ve mancvı guçsuzluk içinde bulunduğunu belırten Dr. Perim, "Yani hastamız olmek için vesile anyor" diye konuştu. Büyük boy, 1989 Baskı. 746 sayfa Zihinsel özürlü ve sorunlu çocuklar için UYUM Psikolojlk danışma merkezi Teşvikıye, Poyracık Sk Yasemın Ap D. 6 146 26 44 1. hamur lüx ciltli 38.500.3. hamur ciltsiz 25.000.NOBEL TIP KİTABEVİ MHIet Cad. No: 119 ÇapaISTANBUL Tel: (1) 585 67 46
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle