19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURIYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER rular olarak kabul eden düşünce tarzı." Dogmaların en geçerli olduğu alan din alanıdır; burada yalnızca inanılır, inanılan sözün doğru olup olmadığı araştınlmaz. Memet Fuat şöyle diyor: "Bu konu bizim dogmalarımızdan biri. Czerinde durup düşünmeğe kesinlikle yanaşmayız. Doğru, dürüst eğitim görmediğimizden, öğrenimimizde felsefeye yeterli yer aynlmadığındar olmalı" Sonra şunları ekliyor: "Özlediğimiz şeylere ulaşabilmek için insana güvenimizi yitirmememiz gerektiğini seziyoruz. Insanlar iyidir, ama içinde bulundukları koşullar onları kötülüğe itiyor; koşullar düzelirse insanlann iyiliği kendiliğinden ortaya çıkar, kötülükler silinir diye düşünüyoruz. Bu bir önyargı... Umudumuz ise ' çıkar çatışmalarına itip insanlan birbirine düşman etmeyen toplumsalçı düzenlerde. Oralarda doğup büyüyen bireyler, barışçı yöntemlerle eğitilen çocuklar bambaşka insanlar olaçaklar... Gelecek mutlu insanlar... Buna inan:yoruz."' Bu tümcedeki "Gelecek mutlu insanlar" sözü üzerinde biraz durmam gerekiyor. Bu söz, benim bir şiirimin bir dizesidir. Memet Fuat benim o şiirimi, yazısının başlarına almış, insana inanmanın bir örneği olarak. O şiirimi isterseııiz birlikte okuyalım: Protohippus atın çeddi Dinothorium filin ceddi Biz insanın ceddi... GELECEK MUTLU İNSANIN. İşte bir dogma örneği... Ben gelecek insanın mutlu olacağını nereden çıkarmışım? "İnsana inanma" edebiyatına kendimi kaptırdığım için. Umut vermek istemişim şiir okuruna. Başarabilmiş miyimdir dersiniz? Hiç sanmıyorum, kimse bunca ilerisine bel bağlayıp rahat nefes almaz, "Bana ne gelecek mutlu insandan" deyip omuz silker. Ya da bu sözü beğenmiş görünür, hatta geleceğe inanmış bile görünebilir... Modanın getirdiği duygular, davranışlardır bunlar. Gelecek insanın mutluluğu için günümüzü karartmak hangi babayiğidin harcıdır? Gerçekte ben, o sözümden ötürü, bir ozan olarak beğenilmek istemişimdir, "Ne ileri görüşlü adam" dedirtmek istemişimdir kendime. Beğenen olduysa, o da kendini ileri görüşlü saydığı için beğenmiştir. Kısacası bir edebiyat sorunundan başka bir şey değildir bu. Bu şiirimin yayımlandığı yıl, Ankara'da bir meyhanede kavga çıkmış da "Ben insanım" diye bağıran birini, "Ne insanı, sen insanın ceddisin" diye susturmuşlar. Kolay değildir '"insanın ceddi" olmayı kabullenmek. Böyle bir anlayış, once, bugünkü insanı insan yerine koymamak anlamına gelir, e.. bu durumda olan bir yaıatık, yannki mutlu insanı nasıl yaratacaktır? Içinden çıkılmaz bir konu. Epey oluyor, çıkardım o dizeyi o şiirimden; bakın bir de onsuz okuyun, hiç bir eksiklik duyulmuyor. Yeni Delhi'deki bir şiir toplantısında o şiirimi Ingilizceye çevirip okudum, son dizeyi atladım, daha iyi oldu. İnsan ne iyidir ne kötüdür. Beni bundaıı ötesi ilgilendirmiyor. Memet Fuat'ın o güzel yazısından bir bölümü daha okuyalım birlikte: "Düşünmek, düşünebilmek... Sorular sorup karşılıklarını aramak... Hiçbir şeye körü körüne inanmanıak, hiçbir şeyi düşünmeden geri çevirmemek.. Bir konu üzerinde düşünen kimselerin değişik sonuçlara ulaşmalanndan tedirgin olmamak... Değişik düşüncelerin bir arada yaşamasmdan, düşüncelerin çarpışmasından korkmamak... "İnsanı dinlerden uzaklaştırıp felsefeye yaklaştıran bu duyarlık, demokrasi duyarlığıdır. Dogmalara kapılmayan, karşıt görüşlere saygılı, bilimlere dayalı, mantıklı bir düşünüş tarzına ula$manın yolu felsefe eğitiminden geçer." Evet, çünkü felsefe kendimize soru yöneltmeği öğretir. 17 ŞUBAT 1989 Dogmacılığm Bir Tiirü MELİH CEVDET ANDAY Herakleitos gülerek çıkarmış her sabah evinden; Demokritos ise ağlayarak. Bu filosoflardan hangisi umutlu, hangisi umutsuz diye sorsam, elbette umutsuzluğu evinden ağlayarak çıkan filosofa, umutluluğu da gülerek çıkana yakıştıracaksınız. Oysa durum tersine imiş diye anlatırlar, sabah sabah ağlayan umutlu imiş de gülen umutsuzmus. Umutlu crlan, "Neden hâlâ düzelmiyor insanlık?" diye ağhyormuş. umutsuz olan ise insana umut bağlayanlara gülüyormuş. Ben bu konuyu şuracıkta şöyle kapatmak istiyorum: Bu iki ünlü filozoftan birinin ırtnutlu, birinin umufsuz olması tarihsel gidişi hiç etkilememiştir. Tarihi, doğaya benzetirsek (bilmem, benziyor mu, benzemiyor mu?) bizim umutlu ya da umutsuz olmamız onun gidişini hiç etkilemez. Yok, "Tarihi yapan insandır" görüşünü ("Hangi koşullar içinde?" sorusunu bir yana bırakarak) benimsemiş iseniz. bilirsiniz ki, o dizgenin içinde, geleceğc, insanın umutlu olmasına bağh tutan bir kaytt yoktur. İmdi, biz umutsuz da olsak tarih yapacağını yapar dersek, bu da bizi, bizim dışımızda olup biten bir düzen anlayışı ile karşı karşıya bırakır ki. bunun sonu tembelliğe varır. Tartışmayı kestirip atmak bana hiçbir zaman kolay görünmemiştir. Tarihi değiştiren birtakım büyük adamlar bulunduğunu biliyorum, ama bunu ilkeleştirmekten de korkuyorum; biri çıkıyor, "O adam gelmeseydi, başkası gelirdi" dey iveriyor. Bunu Mustafa Kemal için söyleyen oldu da ordan biliyorum. Oysa sapına kadar Marksist olan Lenin, "Xa bugün, ya hiçbir zaman" demişti. Bu sözden çıkan, her toplumsal olayın, zamana bağlı özgül koşulları olduğu inamşıdır. Demek tarih tanrısı, "Bu adam olmadı, başkasını bulayım" diye araştırmalara girişmiyor. Dönelim gene umutluluk, umutsuzluk konusuna... Nerden çıktı bu "umutluluğun yüceltilmesi" denilen davranış? Ben umutlu da olsam, umutsuz da olsam, görev bildiğim işi yerine getiririm. Günlük yaşamımıza şöyle bir baksak, her edimimizin altında umutluluk bulunmadığını görürüz. Başka bir deyişle, sağtöre, her zaman umutlu olmayı gerektirmez. İnanmak ise daha çok, olması gerekeni savunma anlamına gelir. Dahası var; bir toplunısal eyleme katılanların umutluluk dereceleri ölçülemez, kimseden bu konuda belge istenemez. Hatta diyebiliriz ki umutsuzluğun itici bir güçü de vardır. Yukardan beri yürüttüğümüz usavurma konusu olan umutluluk, daha açık olarak, insana bel bağlama anlamına geliyor, insana inanma. insana güvenme. Bu da elbet insanı sevrne edebiyatma yol açıyor. Özellikle bizim son elli yıllık şiirimiz, insanı putlaştıran dizelerle doludur. Ve insan sevgisi, hiç ayrım yapmadan bütün insanlan içerir. Ruhça ne büyük zenginliktir bu! Ben pek inanmam, ama kim bilir, belki de bütün insanlan sevme yeteneği ile doğmuş kişiler vardır. Nasıl bir sevgiyse bu! ADAM Sanat Dergisi'nin şubat sayısında Memet Fuat'ın "Dogmaçıhk" adlı o güzel yazısını okuyunca, bu konuyu yeniden düşünmeğe başladım. Memet Fuat, insana inanma duygusunu "dogma" diye adlandırmakla, konuyu gerçekten aydınlığa çıkarıyor. Nedir "dogma"? "Dogmatizm" için ansiklopedi şu bilgiyi veriyor: "Birtakım ilkeleri, kuralları, düşünleri her zaman için geçerli. değişmez doğ PENCERE İkinci Dünya Savaşı Macaristan için tam bir "trajedi"dir. İki arada bir derede kalan Macarlar 1940'larda kahrotdular. Naziler yaklaşık 400 bin Macar Yahudisini gaz odalannda yok ettiler. Sovyet orduları Doğu Macaristan'a ulaştığında Budapeşte Almanların elindeydi. Bir düşünür der ki: Bir yabancı gücün eline düşmek acıdır; ama, bir başka yabana güç tarafından kurtanlmak daha acıdır. Sovyetler Macaristan'ı kurtardılar; Budapeşte'de Moskova'ya dayanan bir hükümet kuruldu. Ancak 1956'da Macarlar başkaldırdılar. Sovyet tankları Budapeşte'ye girdi; ayaklanma bastırıldı; "resmi farirj'te adı kondu: Karşı devrim. O günden bu yana Macar çocuklarına okullarda 1956 olayları "karşı devrim" diye belletildi. Şimdi gazetelerde yayımlanan haberlere bakılırsa Macar Komünist Partisi yeni bir karara yöneliyormuş; 1956'daki olaylar "karşı devrim" değilmiş; "halk ayaklanması" imiş. Siyasal iktidarların devlet görüşüne dönüstürdukleri "geçmiş olaylara ilişkin yargılar" resmi tarihi olusturur. * Türkiye bu yönteme yabancı değildir; ancak çoğu ulkeden değişik bir öykümüz var bizim... 1923'te Cumhuriyet devleti kurulduğunda, okullarımızda öğrencilere belletilecek bir tarih kitabımız yoktu. Tarihsiz bir ulustuk. Epey eskiye dayanan bir geçmişimiz vardı; ama, yazılmamıştı. Tanzimat'a kadar okullarımızda Islam tarihi okutulurdu. Daha sonra ne oldu? Halit Ziya Uşaklıgil, Abdülhamifin tarih dersinden nasıl ürktüğünü şöyle anlatıyor: "En çok korkulan tarihti. Fikrin asıl uyanışına hizmet edecek, ibret alanında bir aydınlık yaratabilecek olan bu tarih belası, idarenin huzurunu kaçıran bir kâbustu. (...) Türk tarihi yalnız padişahlann ululuğuna, harplerin ve fetihlerin daima Osmanlı hanedanının yüceliğine dönuk övgülerden ibaret kalırdı. " (I.H. Danişmend, Türkluk Meseleleri). Peki, ulusal bir devlet kurarak cumhuriyeti ilan eden Kemalistler okullarda öğrencilere ne okutacaklardı? Bu durumda yazılacak tarih de ister istemez "resmi" dacaktı. Dünyanın bütün ülkelerinde öğrencilere az çok "resmi tarih" belletilir. • Ne var ki resmi tarihin de büsbütün yalana dönüşmesi olanaksızdır. Çünkü tarihsel olaylar bir kalemde "ak" ya da "kara" diye vurgulanamaz. Her tarihsel olayın yapısında bir bileşkenin dokusu görülür. Tarihe diyalektik bakış dediğimiz yaklaşım, bu yüzden gerçekliğin her boyutunu kavrayacak kadar esnek olmalıdır. Üstelik en olumsuz tarihsel olaylarda bile olumlu bir yan bulunabilir. "Japonya Fatihi" General Mc Arthur Tokyo'da karargâhını kurmuş, Japonlara ilk kez seçim yaptırıyor. Sandık sonuçlarına göre bir bölgede bir hayat kadınının seçimi kazandığı ortaya çıkmış. Japonlar mırın kırın ederken general demiş ki: Seçildi ya, siz ona bakınl. Kimi zaman bir sömürge yönetimi ya da bir işgal komutanı bile tarihsel çeüşkinin yarattığı şimşeğin ışığında bir başka yüzüyle görünebilir. Tarihin aldatıcılığı bu karmaşık çelişkiler yumağında kördüğümleşebilir. Yine de insanlık tarihine uzayda turlayan bir uydudan kuşbakışı göz atıldığında, şu gerçek çarpıcı biçimde ortaya çıkıyor: İnsanlık geçmişten geleceğe "daha çok özgurtük, daha az sömürü"nün yörüngesinde yürüyor. •k Resmi Tarih CELAL KORKUT YILDIRIM İst. Diş Hekimleh Odası Genel Sek. ARADA BİR OKtfRLARDAN için elinden geleni yapmış ve ayrıca, bölgede bulunan Amerikan misyonerlerinin de göç kafilelerine katıltp muhtaç durumda olanlara yardım etmelerine izin vermiştir. Misyonerler bölgede geçen Ermeni iddialarının Amerikan Kongresi'nde tekrar görüşülecek olaylara tanık olmuşlardır. Şunu da unutmamak gerekir ki olması nedeni ile bu konuda bildiğim bazı şeyleri açıklamak Türklerin kayıpları Ermenilerinkinden çok daha istiyorum. fazla olmuştur." Bağımsızlık Savafimız Başka bir Kongre üyesi şöyle sırasmda, yani iddia edilen diyor: "Eski Osmanlı katliamm üzerinden fazla İmparatorluğu'nu oluşturan zaman geçmeden, bu iddialar milletler içinde büyük farkla en Amerikan Kongresi'nde görüsülmüştür. O tarihte birçok iyisi Türklerdir." Kongre üyesi olaylar hakkında Başka bir üye: "tstanbul'da sorumsuz askerler ayaklanmış, genis ve doğru bilgiye ve subaylarını kışlalara sahiptiler, çünkü bu bilgilerin hapsederek tüm şehire günlerce bir kaynağı da Doğu hâkim olmuşlardır (31 Mart Anadolu'da bulunmuş ve olayı). Bu süre içinde tek bir olaylara tanıklık etmis olan dükkân yağma edilmemiş ve Amerikan misyonerleri idi. tek bir kadın hakarete Bu Kongre görüşmelerinden uğramamıştır. Bu derece ölçülü bazı bölümler, o tarihte davranış Türklerden başka hiçyayınlanmakta olan tngilizce bir milletten beklenemez." politika dergilerinde yer almıştır. Ben bunlardan ALTAN LÖKERlstanbul bazılarım 1956 senesinde, Amerika'da öğrenci iken Sew York kentinin genel kitaplığında okumuştum. Hatırımda kalanlar aşağıdadır. Bir Kongre üyesi yaklaşık şöyle diyor: "Doğu Anadolu'da Türk Ben 1982 yüından önce ve 1982 Ordusu Ruslarla savaşırken yılından sonra da bir müddet bölgede yaşayan Ermeniler emniyetin çeşitli birimlerinde ayaklanmış ve sivil Türk görev yapmış bir uzmanım. halkına saldırmakla kalmayıp, Bizler 2495 sayılı kanun Türk Ordusunun lojistik hakkında kanuna göre kurum gruplanna karşı da büyük ve kuruluşlara giren boyutlara varan sabotaj ve arkadaşlanmıza gerekli saldırılara girişmişlerdir. Sayın eğitimleri verdik ve kanunun ne Kongre üyeleri, şimdi size denli bir sorumluluk taşıdığmı soruyorum: Eğer böyle bir olay anlattık. Ben gezip gördüğüm Amerika'da olsa, Amerikan yerlerde bu arkadaşlarla yönetimi ne yapardu Örneğin, konuşurum, bazen hiç tanışlık güney komşunuz Meksika çok vermeden bakanm, uzaktan güçlü bir devlet olsa ve size yakından bir emniyetçi olarak saldırsa ve bu sırada güney ister istemez onların eyaletlerinizde yaşayan tspanyol durumlanyla ilgilenirim. asıllı vatandaşlar da Ermeniler Diyebilirim ki her bankanın gibi davransa, bunlara karşı ne tstanbul'daki şubelerinde, bu yapardınız? Kuşkusuz tek çıkar teşkilatta arkadaşlar beni yol isyancılan toplayıp görünce tanvlar ve sorunlannı ordunuzun arkasından anlatırlar. Abi bu işe uzaklaştırmak olurdu. İşte girdiğimizde sen bize ilk Osmanlı yönetimi de bunu başlarda emniyette de bazı yapmıştır. Ancak, ağır kış aksakhklar vardı, zamanla şartları, savaş durumu ve düzeldi dediğimi hatırlatırlar ve bölgenin özeüikleri yüzünden bu teşkilatın 7 ytidır göç sırasmda kayıplar düzelmediğini, her geçen gün olmuştur; fakat Osmanlı soruntarm çekilmez hale yönetimi bu kayıpları önlemek geldiğini söylerler. Özellikle görüyorum bazı banka Diş Hekimi ve Sağlık Sorunları Bugün genel sağlık hizmetleri ve ağızdiş sağlığı ne durumda? 20. yuzyılın bitimine az bir zaman kala ülkemizde sağlık sorunları çözümlenmiş durumda mı? Tüberküloz yaygınlaşıyorsa, tifo ölümlere yol açıyorsa, sarılık hekimlerin korkulu rüyası olduysa, yaz aylannda bağırsak enfeksiyonu salgtn haline geliyorsa, insanlarımız parasızlıktan hastanelerde rehin kalıyorsa ülkemizde sağlık hizmetleri çok yetersizdir diye düşünmek herhalde yanlış olmayacaktır. Cumhuriyetten günümüze kadar uygulanan sağlık politikaları çok farklı ve karşıtlık gösterdi. Zaman zaman "koruyucu hekimlik" zaman zaman "tedavi edici hekimlik" ön plana geçtı. Bazı dönemlerde sosyalleştirme düşünüldü, bazı dönemlerde ise genel sağlık sigortası gündeme getirildi. Her hükümet, daha doğrusu her bakan kendine göre bir sağlık politikası oluşturmaya çalıştı. 1960'larda sosyalleştirme yasası çıkarılmış, 1978 lerde tam gün ile tamamlanmak istenmiş, ama yaşama geçirilememiş. 1982 yılında ise anayasa ile birlikte genel sağlık sigortası gündeme getirilmiş. 1987 yılında çıkarılan 3359 sayılı kanunla genel sağlık sigortası uygulaması yürürlüğe sokulmak istenmiştir. Birçok değişik sağlık politikaları uygulamalarına karşın sorun hâlâ çözümlenememiştir. Bugün ülkemizde hiç kimse sağlık hizmetlerinden memnun değil. Ne bu hizmeti sunan sağlık mensupları ne de hizmetten yararlanan halk! Kamu kuruluşlarında bir diş hekimi yaklaşık 240 bin TL ücret almaktadır. Cerrahı kısımlarda çalışan diş hekimlerinin her biri günde ortalama 40 hastaya bakmaktadır. Bu çalışma ve yaşam koşullarında bir diş hekimi hastasına ne verebilir, bilgi ve becerisini nasıl yenileyebilir? Koyacağı tanılann (teşhislerin) doğruluğu ne kadar sağlıklı olabilir? Son yıllarda sağlık hizmetlerindeki olumsuzluk, özel muayenehanelerde de yaşanmaya başlandı. Diş hekimliğinde kullanılan araçgereç ve tüketim malzemelerinin yaklaşık % 95'i dışardan alınmaktadır. 1980 yılındaki malzeme fiyatlarıyla bugünkü fiyatlar karşılaştırıldığında yaklaşık 25 kat bir artma olduğu ortaya çıkıyor. Örneğin: 1980 yılında 1500 TL olan dolgu malzemesi şimdi 25000 TL, 800 TL olan bir başka dolgu malzemesi 22500 TL, 1189 TL olan bir kutu diş röntgen filmi 27800 TL olmuştur. Aynı yıllar arasında diş hekimlerinin asgari ücret tarifesi 17.5 kat artmıştır. Diş laboratuvarlarınm bu dönemdeki fiyatlarındaki değişim 20 kat olmuştur. : Diş hekimlerinin 1983 yılı içerisindeki çekim, tedavi, protez fiyatlarını 1988 yılı ile karşılaştırdığımızda şöyle bir tablo ortaya çikmaktadır: 1983 yılında bir diş çekimı 9 dolar iken, 1988 yılında 5 dolara, basit bir dolgu 12.5 dolar iken 9 dolara, alt üst protez 270 dolar iken 140 dolara düşmüştür. Bu sayılar değerlendirildiğinde diş hekimlerinin reel gelırlerınin % 50100 arasında düşmüş olduğu görülür. Bu olumsuzluklar yetmiyormuş gibi 3.12.1988 tarihinde TBMM'de kabul edi(en yeni Gelir Vergisi paketiyie diş hekimlerinin ödeyecekleri vergi miktan 4 kat arttırıldı. Devîetin, kişilerin mali gücüne göre vergi aiması gerekirken salma çıkarıp insanları bundan sorumlu tutması büyük sorunlara yol açacaktır. Diş hekimlerini birinci defecede tüccarla aynı kefeye koyan ve kazanılmamış kazancın vergisini peşin almak isteyen bu uygulama birçok muayenehanenin kapanmasının yanı sıra sağlık hizmetlerini içinden çıkılmaz bir duruma sokacaktır. Son yıllarda ağız diş sağlığının önemi konusundaki bilgi ve eğitim düzeyi yükselmesine karşın diş hekimlerinin hasta sayısı artmamış, tersine azalmıştır. Halkın ağız diş sağlığına gerekfî özeni gösterememesinin nedeni ekonomik durumunun gi d/erek kötüleşmesidir. Halkın ve hekimlerin yakınmalarının yanı sıra tüm siyasal parti yetkilileri de sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden söz etmektedirler. Tüm toplum kesimleri sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden şikâyetçi. Ama sorun, yıllardır sürüp gidiyor. Sorun neden çözümlenemiyor? Günümüzü değerlendirdiğimizde iktidar partisi Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu ile bu sorunu çözeceğini söylüyor. Buna karşın tüm sağlık meslek kuruluşları bu yasayla bunun olanaklı olamayacağını söylüyor ve yasanın değiştirilmesini istiyor. Sağlık sorunlarının çözümü için ne yapılmalı? Bir ülke düşünün ve bu ülkedeki iktidar sağlıkla ilgili yasa hazırlıyor. Meslek odalarının haberi yok. Meslek odalarının girişimteri sonucunda görüşleri alınıyor, ama değer verilmiyor. Sağlık hizmeti veren diş hekimi, hekim ve eczacının örgütleri olan meslek odalarının görüşleri alınmadan hiçbir yere varılamaz. Konuyla ilgili meslek odalarının ve öbür kuruluşların yapılacak organizasyonlarda yer aiması sağlanmadan sağlık hizmetlerindeki sorunlar çözümlenemez. Bu demokrasinin de gereğidir. Son olarak şunu da belırtelim: Bugün hekimlik onuru korunmalı ve daha da yükseltilmeiidir. Hekimler kendi sorunlarına sahip çıkmalı, susmamalı, düşüncelerıni ve taleplerini gerekli şekilde duyurmalı. Yılların suskunluğu artık terk edilmeli. Gerektiğinde haklar ve toplum sağlığı için sonuç alıncaya kadar yürümelidir. Ermeni iddiaları ve Kongre üyvleri Banka emniyet görevlileri sorunları şubelerindeki arkadaşlar çok sefer de ilkokul öğretmenUri, düzenli ve bakımlüar. Fakat bu ancak 4. derecenin son kişiler sanki kurmalı bir makine kademesine kadar temsili sabahtan akşama kadar yükselebilirler savıyla ek kapı önünde durmakta. Sayın göstergemi 4. derece üzerinden banka yetkilileri ve sayın ödemeye başladı. Durumun güvenlik amirleri, 2495 sayılı düzeltilmesi için yaptığım kanunun hiçbir maddesinde başvuruyu da olumsuz sabahtan akşama kadar kapı cevaplandırmıştır. Haksızlığa önünde duracaksm diye bir uğramam sebebiyle bu günlerde kaytt yoktur. Bizler zaten her yıl TC Emekli Sandığı Genel yapüan eğitim çalışmalannda Müdürlüğü aleyhine adli gerekli bilgileri veriyoruz, mahkemelere tazminat davası Bir emniyet görevlısı açmak üzereyim. Aynı benim durumumda olan emekli eğitmen /öğretmenler, Danıştay 10. Daire kararı üzerine TC Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü 'ne başvurmuşlar, olumsuz cevap almaları üzerine hepsi Öğretmen kadrosunda 34 yıl, 4 Danıştay'da dava açmak ay, 29 gün eğitmen/öğretmen zorunda kalmışlardır. j olarak çalıştıktan sonra yaş Yine bir ilkokul emekli haddinden emekliye sevk öğretmeni ile ortaokul mezunu edildim. Halen TC Emekli bir polis memuru, almış Sandığı 'ndan 2. derece 2. oldukları maaş üzerinden kademeden maaş almaktayım. emekli maaşlarına ek gösterge 2182 sayılı yasa gereğince 2. verilmesi yönünde açmış derece karşılığı maaşıma ek oldukları davayı Danıştay 10. gösterge eklenmesini Daire kararları ile istediğimde, TC Emekli Sandığı kazanmışlardır. Genel Müdürlüğü'nden olumsuz cevap aldım. Gerekçe İBRAHİM KÜRÜCA olarak da ilkokul mezunu olup, Yağlıdere/Giresun 657 sayılı yasa gereğince, ancak 7. derecenin son kademesine kadar yükselebileceğim gösterilerek daha sonra çıkarılan yasa ve yasa hükmündeki kararnamelerle yükselmemin 2182 sayılı yasa Okulumuzda bir süre önce din kapsamma girmediği ileri dersi içinde 'İnsanın oluşu" ile sürüldü. Bunun üzerine Ankara ilgili bir film lise son sınıflara Bölge İdaresi'ne dava açtım. gösterildi. Bu filmde insanın Ankara Bölge 3. Idare Tanrı tarafından yaratıldığı Mahkemesi. TC Emekli anlanlıyor. Filmde Danvüı ağır Sandığı Genel Müdürlüğü 'nün bir dille eleştirüiyor ve görüşü doğrultusunda karar suçlanıyor. Böyle bir fttmin vererek davamı reddetti. Bu gösterilmesi ters ve yanlıştır. Bu kararı Damştay'a başvurarak olay öğrencilerin okuUarda temyiz ettim. Danıştay 10. yozlaştınldığına güzel bir Dairesi: E. 198613S3/K. örnektir. Zaten laikliğe aykırı 19881014 Sayı ve 8.6.1988 olarak din derslerinin okuüara tarihli kararıyla Ankara Bölge girmesinin yanında, böyle 3. İdare Mahkemesi 'nin vermiş derslerle kuşkucu gençlik olduğu kararı reddederek giderek doğruluğu kesin haklüığıma karar verdi. olmayan yanlış fikirlerle Danıştay 10. Dairesi kararında: doldurulup yozlaştırılıyor. Böyle 1897 sayılı yasanın geçici 2. olunca da araştırmacı, maddesinde, çeşitli zamanlarda incelemeci gençliğin yetenekleri çıkan yasa ve yasa hükmündeki giderek köreltiliyor ve geleceğe kararnamelerle memurların robotlaşmış insanlar yükselmelerini kazamlmış hak yetiştiriliyor. Saygılanmızla. saydığı halde; TC Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü, bu Bursa Erkek Lisesi'nden Bir grup öğrenci Emekli Sandtğı, ek göstergeleri ödemiyor oluşufihni Okulda gösterilen insanın Macaristan Kbmüntst Partisi'nin 1956 olaylarına "karşı devrim" ya da "halk ayaklanması" demesiyle ne değişecektir? Bu yaklaşım siyasaldır. Belki de 1956 başkaldırısında hem "karşı devrim" boyutu bulunmaktadır; hem de "halk ayaklanması" niteliği vardır. Bilim adamına bu alanda iş düşüyor; ellerini kollarını sıvayacak, özgür ve yansız bir yöntemle çalışmaya başlayacak; sonuçta neyin ne olduğuna o karar verecek... Ne var ki bu iş uzaktan göründüğü kadar kolay değildir. Çünkü tarihçinin önyargılardan ve politikadan kurtulması çağımızda bile büyük gücfükjeri aşmasına bağlıdır. T.C. ZİRAAT BANKASI GENEL MÜDÜRLÜĞÜNE KREŞYUVA İÇİN EĞİTİMCİ ALINACAKTIR. Bankamrzın Ankara'da faaliyette bulunan KreşYuva'sında çalıştınlmak üzere 27.2.1989 tarihinde mülakat yoluyla açıktan Sözleşmeli Eğitimci alınacaktır. I İSTEKLİLERDE ARANAN NİTELİKLER • Devlet Memurlan Kanununun 48'nci maddesi ile T.C. Ziraat Bankası Personel Yönetmeliğinde yazılı memur olma niteliklerine sahip olmak • En az 4 yıllık eğitim veren Üniversite veya Yüksek Okullann Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Bölümlerinden mezun olmak • Bankamız dışında bir kuruluşa hizmet taahhüdü olmamak • Sınav tarihinde 30 yaşmdan gün almamış olmak • Ingilizce bilmek tercih nedenidir. II BAŞVURU ŞEKLİ VE TARİHİ İsteklilerin özgeçmişlerini açıklayan 1 dilekçe ve 2 adet vesikalık otoğraf, nüfus hüviyet cüzdanı ve tahsil belgesinin asb veva noterden 1 tasdikli örnekleri ile birlikte en geç 24.2.1989 günü mesai bitimine kadar 1 Senel MüdürlükPersonel MüdürlüğüUlusÂnkaraadresine 1 Daşvurmalan gerekmektedir. çncn Tekin Yayınevi VEFAT Ailemizin değerli büyüğü merhum Milli Savunma Bakanı Hüsnü Çakır'ın eşi, Trabzon'un Şatıroğlu ailesinden merhum Nihat Ziynet Şatıroğlu'nun kızlan, merhum Rıdvan, İshak, Enver Şatıroğlu'nun ablaları, merhum Yahya Kefeli ve Turhan Çakıroğlu'nun kayınvalideleri, Beral Madra, Melike Ögelman, Haluk ve Rual Çakıroğlu'nun anneanneleri, Teoman Madra ve Hakkı Ögelman'ın büyük kayınvalideleri, Tulya ve Yahya Madra, Hayri ve Hamra Ögelman'ın büyük anneanneleri, Nazime Şatıroğlu ve Leyla İskenderoğlu'nun yengeleri, Kâmuran Kefeli, Asuman Çakır, Yurdanur Çakıroğlu'nun sevgili anneleri IraKlı mülteci Kürtler ve mülteciliK statüsü Mehmet AN Aslan, Faik Bulut, Fuat Kozluklu, Murat Öztemir, Yusuf Sancak 18 Şubat Cumartesi Saat 14.00, Ortaköy Kültür Merkezi NİGAR ÇAKIR'ı kaybetttk. Cenazesi 17.2.1989 günü Teşvikiye Camisi'nde kılınacak öğle namazını müteakip Aşiyan Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Allah rahmet eylesin. AİLESİ İNSAN HAKLARI DERNEGl İSTANBUL ŞUBESİ OFSET USTASI Tecrübeli ofset ustası iş arıyor. Tel: 542 85 63 ÜNAL CIMİT SERAMİK HEYKEL SERGİSİ 17 Şubat 3 Mart 1989 Devlet Güzel Sanatlar Galerisi MERSİN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle