27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER nek tutmasını salık vermek olacak sanırım; o konulan bir daha ele alsın, korkmasın hiç. Okurumun ikincı sorusu da şu: "Ahmet Haşim'in, Akşam yine akşam yine akşam Bir sırma kemerdır suya baksam Akşam yme akşam yine akşam Böyle yazmakla, Kanık, içtenliği mi yadsıyordu? Gollerde bu dem bir kamış olsam Olabilir, içtenlikli bir ozan değildi Orhan Velj. Belki şiirinin ilk basımında, duydum ki, bir dize daha varde bu yüzden büyük ozan oldu. mış. Nedir o dize?" • O dize bu kıtanın uçuncu dizesi idi ve şöyle idi: Adresini vermeyen bir okurumuz, Hasan GurÜstumde sema kavsı mutalsam cü, "Virgül ne demektir? Ne zaman çıktı ortaya?" Fakat nedense Ahmet Haşim bu dizeden vazgeçti, diye soruyor ve genel olarak noktalama işaretleri sonra. Bana bu soruyu lise bitirme sınavında edeustüne bilgi istiyor. biyat oğretmenimiz sormuştu. Se\diğim bir dizeBu konuyu eski bir yazımda ele almıştım, ama dir. Yoksa ozanımız "mutalsam" (tılsımlı) sözcüğünun ağırlıgından mı çekindi? Bilmiyorum. o yazımın tarihini şimdi bulamıyorum. • "Virgül", Latince "Virgule"den alınmadır, "küİznik'ten yazan okurumuz Dundar Işık soruyor: çük çizgi" anlamına ğelir; Avrupa'da VIII. yüz"tznik'in üç kez başkent olduğu söyleniyor. Ne yılda ortaya çıkmıştır. zaman, kimlerin başkenti oldu. Lutfen yazar mıNoktalama işaretlerini ilk ortaya atan, Bizanslı sınız? Bu vesile ile yeni yılınızı kutlar, iyilikler diAristophanes'tir (M.ö. II. yüzyıl). Ama o sadece lerim." "yüksek nokta"yı, "orta nokta"yı ve "alçak nokBen de Dundar Işık'ın yeni yüını kutladıktan sonta"yı önermişti. Bunlardan ilki, bugünkü "nokta"nın yerini, ikincisi bugünkü "noktalı virgul"ün ye ra geçeyim sorusuna. 1071 Malazgirt savaşından dokuz yıl sonra, rini, üçuncüsu ıse bugünkü "iki nokta ustuste"nin yerini tutuyordu. Bizde ise bu işaretlerin kullaml Alparslan'm torunu Kutalmışoğlu Suleyman tznik'i ması çok gecikmiştir; bundan öturü de duzyazının alır ve orayı başkent yapar; fakat ilk Haçlı ordusunun Anadolu'ya gelmesi üzerıne Konya'ya çekioluşumu geç kalmıştır. lir. İlki bu. * tkincisi; Latınler (Fransızlarla Venedikliler) İsŞiir yazdığını, fakat şiirlerini yayımlamaktan tanbul'u 1205 yıhnda sannca, Bizans Inıparatoru korktuğunu söyleyen okurumuz Faruk (soyadını Theodoros Laskiris kaçıp İznik'e gıder ve orada yeokuyamadım), bana iki soru soruyor; nıden taç giyip kenti Bizans'ın başkenti olarak du"Konu bulmakta güçlük çekiyorum. Şiirde na yurur. Iznik aşağı yukarı elli yıl bu durumunu sürsıl konu bulunur?" dürür. Latinlerin uzaklaştınlmasından sonra KonsGerçekten de şiirin en güç yanlarından biri, bu tantinopolis yeniden başkent olur, ama Laskiris so"konu" konusudur. Büyük bir Fransız ozanı, "Ba yunun da sonu gelir. na konu veren, hele şiirin uzunluğunu da söyleyen Üçüncüsü; Orhan'uı 1331'de kenti ele geçirmebiri olursa çok sevinirim" diye yazmıştı. Bu okuruma nasıl yardımcı olacağımı bilemiyorum. "Her siyle gerçekleşmiştir. Okurum, arasa bu bilgileri bulabilirdi. Ama bizşey şiirin konusu olabilir" desem bir işe yaramaz. En iyisi, okuruma, sevdiği ozanların konularını ör de nedense, sorarak öğrenmek daha geçerlidir. Bir okurum da benim eski yazıyı bilip bilmediğimi soruyor ve o yazı ile okuyup yazmak istediğini söyleyerek bunun çok guç mü olacağını öğrenmek istiyor. Bu okurumun eski yazıya neden gerekseme duyduğunu bilmiyorum. Guçluk sorununa gelince... Yeni bir yazı öğrenmek elbette güçtür, ama üstesinden gelinmeyecek bir güçlük değildir bu. Çalışırsınız, öğrenirsiniz. Ama bunu neden gerekli bulduğunuzu sormalısınız kendinize once. Ben ilkokulda o yazı ile okudum. Demek tam bçş yıl. Ama yarım yamalak öğrendim çektiğim sıkıntıyı anlatamam. Ortaokulda Latin abecesi başladı. Hızla soktum bu yazıyı. Ama o günler yeni yazı kitapiığımız bomboştu. Ben de zorunlu olarak eski yaa ile romanlar, anılar, tarihler okumaya başladım. Asıl ilerlemem böyle oldu, eğer buna ilerleme demek doğru olursa. Örneğin HalidZiya Uşaklıgil'in ünlü "Aşkı Memnu" romanını işte o zaman ilk baskısından okumuşumdur. tlk baskısından diyorum, çünkü HalidZiya Uşaklıgil, bu romanında kullandığı dili çok ağır bulmuş olmalı ki sonradan sadeleştirdi kitaOını, nerdeyse yeniden yazdı. Bugünkü kuşaklar için, beni o zaman eski yazı ile okuma zorunluluğunda bırakan koşullann hiçbiri artık geçerli değildir. Çünkü eski romanlarımızın tümü yeni yazı ile basılmıştır. Divan şiirini bir yana bırakırsak, şiir ve tarih için de bu böyledir. Hatta yeni kitaplığırruz, Arap fılozoflannm kimi yapıtlan bakımından, eski kitaplığımızdan çok daha zengindir. Bütun Osmanlı döneminde basılan kitapların sayısı 3035 bini geçmez. Çağdaş Türkiye'nin, uzmanlık dışında, bu kitaplıktan edineceği hiçbir yarar yoktur. Örneğin, dilimiz, tarihimiz, folklorumuz bakımından, o kitaphktaki kitapların hiçbiri işimize yaramaz. Yukarda, "Ama bunu neden gerekli bulduğunuzu sormalısınız kendinize önce" deyişim bundandı. Eğer "yazma" kitapları söz konusu edecek olursanız, o çok daha guç sorunlar çıkanr karşımıza. Okurumuz eski yazıyı öğrenmek için harcayacağı emeği, eski Yunanca, Latince öğrenmede kullansa çok daha iyi olur. 29 ARALIK 1989 Okurlarla MELIH CEVDET ANDAY Kadıköy'den yazan okurumuz Selmi Kutalp soruyor: "Yılbaşı gecesi bir eğlence yerine gidecek misiniz? Gidecekseniz nereye? Gitmeyecekseniz neden?"' Yılbaşlarında bir eğlence yerine hiç gitmernişimdir. Demek bu yübaşı da gitmeyeceğim, evimde oturacağırn. Nedeni, eğlence yerlerinin pahalı olması değil, eğlencesiz olmasıdır. Kalabalıkça eğlenme, bir uyum birliği gerektirir; o ise salt eğlenmek için geienler arasında kurulamaz. Müzik gürültuden başka bir şey değildir. Bir de gobek atanlar ortaya çıkarsa ki yaygınlaşmıştır bu tam bir curcuna olur. Yorgunluktan başka bir şey değil. * Ankara'dan yazan okurumuz Hasan Aygülü merak etmiş, diyor ki: "Orhan Veli, bir şiirinde, 'Çok sevdiğim salatayı bile araraaz mı olacaktım?' der. Siz Kamk'ın yakın arkadaşı idiniz. Gerçekten salatayı çok mu severdi? Rica ederim, beni aydınlatır mısınız?" Ha> hay! Buyuk ozanların bu gibi özellikleri merak uyandınr, bilirim. Sizi kısaca yanıtlayayım; Orhan Veli Karak, salatayı hiç sevmezdi. Peki, neden öyle yazdı? Yemekten içmekten kesilmiş bir dertliyi, bir sevdalıyı anlatmak için. Salata olmuş, kabak tatlısı olmuş... Ne değişir! Burada gerçekliği aramak hiç de gerekli değildir sanırım. Ben de size sorayım: Bunu neden merak ettiniz? Eğer tanınmış ozanların yemek alışkanlıklan sizi bunca ilgilendiriyorsa, soyleyeyim, Orhan Veli Kamk, kabak tatlısını çok severdi, hatta yemeğe başlarken yerdi bu tatlıyı. Ama bu bilgilerin Orhan Veli şiirini daha iyi anlamak için bir işe yarayacağını pek sanmıyorum. Ancak üzerinde gene de duşunulebilir: PENCERE 100 Yıl Önce, 100 Yıl Sonra. •• O günlerde kendisini hiç beğenmiyor, sevmiyor, azımsıyor Çehov; 18 Aralık 1889 günlü mektubunda dostu Suvonn'e şöyle yazmaktadır: "Beş yıl süreyle bir köşeye çekilmek ve tutkuyla kılı kırk yaran ve güç bir çalışmaya zorlamak isOyorum kendimi. Her şeyi yeni baştan öğrenmem gerek. Çünkü yazar olarak tam bir cahilim ben, ayda beş sayfa değil, her beş ayda bir sayfa yazmalıyım özene bezene..." Ne yapmalı? Henri Troya'nın "Çehw"da (Ada faymlan, Çeviren Vedat Günyol) anlattığına göre "bir kıvılcım paıiadı birden. Onun yeri burası değildi. Bu dedikodu ve sahte ışıltılar dünyasıyla bağlannı koparmalıydı." Sahalin adasına gidecek; mahkümları görecekti. Moskova'nın entellerı, kıskançlıkları ve çekişmelerinden uzaklaşacaktı. Yaklaşık 100 yıl önce, 9 mart 189O'da Suvorin'e gönderdiği mektupta şöyle diyordu: "...Bana yazıyorsunuz, Sahalin adasıkimin umurunda, kimseyi ilgilendirmiyor diye. Doğru mu bu? Sahalin, oraya mityonlarca insanı sürmeyen ve ona milyonlar harcamayan bir toplum için yararsız ve önemsiz olabilir. Eski Avustralya ve Gayenne'den sonra Sahalin, suçlulann oluşturduğu bir koloniyi inceleme olanağı sağlayan tek yerdi. Sahalin, dayanılmaz acılar yeridir, özgür olsun o/masın yalnız insanın dayanabileceği bir yer. Duygusal olmadığh ma üzgünüm, yoksa Turklerin Mekke'ye gitmesi gibi, Sahalin türünden yerlere hacca gider gibi gitmeliyiz derdım size... Bugun kültürlü Avrupalılar kimlerin sorumlu olduğunu biliyor; zindancılann değil, içimizden herbirinin..." •k ARADABIR VECİHİTİMUROĞLU Sise Teşekkıîr Borçluyuz Prof. Dr. KADİR SÜMBÜLOĞLU Hacettepe ÜnL Ankara'mn havası 1%0'lardan beri artan bir Bu nedenlerle ne belediyenin ne de hükümeoranda kirlenmektedir. O tarihten bu yana ha tin sisin ya da diğer olumsuz meteorolojik fakva kirliliği sorunu sadece kış aylarında gun törlerin oluşumunda bir kusuru söz konusu deme gelmekte, yetkililer soruna çozüm geti olamaz. Biz, her yıl kirli havayı solumak zorileceği yönünde demeçler vererek yazı bekle runda bırakılan Ankaralılar, 'sis'e teşekkür mektedirler. Yaz gelince kirliliğin belli oran borçluyuz. Bu nedenle bize verdiği 23 günda azalmasıyla sorun da güncelliğini yitirmek lük sıkıntıyı hoş göruyoruz. te ve küllenmektedir. Bu kısırdöngü her yıl yaArahk ayımn ilk 20 gunluk olçümlerine gore şanmaktadır. Bu otuz yıllık süre içinde geriye kukürtdioksitin normal sınırlar (400 ug/mJ) dönüp bakıldığmda hiçbir dnlemin alınmadı üzerinde olduğu gun sayısı 1988 yıh için 9 gün, ğı, üstelik kirliliği arttıncı her turlü faaliyete 1989 yıh için 11 gündür. Partiküler maddelegöz yumulduğu görülmektedir. rin normal sınırları (300 ug/m!) üzerinde olSorunun kökenine inmeden ve hükümet duğu gün sayısı 1988 yılı için 2 gün, 1989 yılı belediye halk el ele vermeden Ankara'mn ha için 3 gundur. Göriilduğu gibi geçen yılla bu va kirlenmesine salt suçlamalarla çözüm bu yıl arasında çarpıcı bir fark yoktur. Üstelik bu labileceklerini düşünüyorlarsa sayın politika yılki meteorolojik koşullar geçen yılkine göcılara birbirlerini suçlamaya devam etmeleri re çok daha olumsuzdur. ni öneririz. Örneğin, Sayın Karayalçın da halYetkililer otuz yıldır hava kirliliğini önleyika iyi nitelikli kömür veremediği ya da ben ci tedbirler alma yerine Ankara havasını dazinli taksi motorlannın dizele çevTİlmeSine izin ha çok kirletebilmek için ellerinden gelen her verdiği için hükümeti ya da Ankara'mn hata turlü çabayı göstermektedirler. Aklımıza geh yapılaşmasına neden oldukları için eski be len birkaçını ozetleyelım: lediye yoneticilerini suçlayabilir. 1. Köyden kente olan yoğun göçlere ve doHava kirliliği sorunu elbette bu denli basit layısıyla gecekondu oturma bölgelerinin mandeğildir. Sorun salt Ankara'mn değil, tum ul tar gibi çoğalmasına politik nedenlerle engel kenin sorunudur. Bu nedenle sorun, bir dev olmamışlardır. Bugun Ankara'mn 2/3'ü gecelet sorunudur. kondu bölgesıdir. Ankara'da 19 Aralık 1989 gunü oluşan >o2 12 katlı binaların yıkılıp yerlerine 1620 ğun sis havada birkaç gun önceden beri var dairelik 45 katlı apartmanların yapılmasına olan, fakat varhgından haberinıiz olmayan ha izin vermişlerdir. 1950'lerin en guzel semtleri va kirliliğini büyük bir sorun haline getirmiş olan Bahçelievler ve Emek buna örnek olarak tir. Sisten önce de Ankara havasında kukürt gosterilebilir diolcsit ve partiküler maddeler normal sınır3. Seyranbağları gibi eskiden yeşil alan ve ların üzerindeydi. bağlık olan semtlerde ağaçlar kesilerek ve bağBu yıl meteorolojik tüm faktorler Ankara' lar bozularak yerlerine apartmanlar yapılmışmn aleyhine işlemektedir. Hava geçen yıla gore tır. daha soğuktur. Enverziyonlu gün sayısı daha 4. Bugün en kirli olan Bahçelievler ve Emek fazladır. Rüzgâr çok etkisizdir. Son 34 gün semtlerinin etrafının gökdelenlerle çevrilmede bağıl nem çok artmış ve bunun sonucu olu sine izin verilmiş, havasızlıktan boğulmalanşan yoğun sis Ankara'mn uzerine oturmuştur. na göz yumuimuştur. Orta Sımfların Demokratik Şairi 13 aralık, Necatigil'in ölüm yıldönumüydü. O gün, Ahmet Say'a telefon edip bu yıldönümünü anımsattım. Ertesı günu, ABC Kitabevı'nde, edebiyat matinesi vardı. Yaztnımızın saygın şairlerinden şiirler okuyarak onları anmak, ABC edebiyat matinelerinin geleneklerı arasına gırmişti. Ben de Necatigil'den şiirler okumak ıstediğimı bildirdim. Ahmet Say, bu fırsatı benden esirgemedi. Ayla Kutlu, Erendız Atasü ve Nazlı Eray, öykiJlerini okudular, dinleyenlerinin sorularını yanıtladılar, ben de arada, Bahçet Necatigil'den şiirler okuyup onun şairliğini tanıtmaya çalıştım. Ertesı günü, Cumhuriyet Gazetesi'nde, bu söyleşıye katılan kadın sanatçılarımızın fotoğraflarının altına, benim sözlerımden bazı tümceler de aktarılmış. Ben, Necatigil'i tanıtırken onun bir "korku şaın" olduğunu söylemışim: Yazından ve şiirden biraz anlayan biri olduğumu sanıyorum. Behçet Necatigil için nasıl böyle bir tanıda bulunurum? Şiirden anlayanlar, benimle eğlenmesinler diye bu kısa yazıyı yazıyorum. Söylediklenm, özetle şöyle: Behçet Necatigil'in ilk şiirine, 1 Ekim 1935 günlü Varlık Dergisi'nde rastlıyoruz. Bu şiir, "Bir köşeye büzülüp Böyle susmazdım ama Kapılardan süzülüp Gece doldu odama" dörtlüğüyle başlıyor. Bu şiir yayımlandığında Necatigil, 19 yaşındadır. Görüldüğü gibı çok olgun bir şairle karşı karşıyayız. Kendısı de bu şiirinin "ilk basılı şıiri" olduğunu söylüyor. Şiiri ve şiirselliği, 19 yaşında yakalamış bir şairden, kırk yıllık yazın serüveninde, üst düzeyde bir dil ustahğı beklenir. Nitekim öyle de olmuştur. Behçet Necatigil, şiirin geleneklere dayalı biçimde gelişebileceğini çok iyi anlamış şairlerimizden birisidir. Onun ilk kitabı, Eminönü Halkevi Yayınları arasında çıkan bir çevirisidir. Bu çevıri, onun şiire ve yazıma nasıl baktığını gösterir. Bu kitap, Alman Türkologu, Otto Spies'in Türkısche Volksbücher (Türk Halk Kitapları) adlı yapıtıdır. Şiirin, öncelikle bir dil sorunu olduğunu anlamıştır. o, şiiri, sözcük çalışmalannıngeliştirdiği bir yatırım sayar. Bu yatırımın değişmez ara maddesi 'anılar'dır llacın etkin maddesi de 'korku'dur. Bu etkin maddeyı, anılarla birleştirır. Nedir bu korku? Örneğin, Gece ve Yaz'ın ikinci dörtlüğünde, "Hasret kaldım sevince Korku gözümde yama" diyor. Bu, nasıl bir yama? Necatigil'in kırk iki yıllık şiir serüveninde, bu korku, sürekli işlenmıştir. Bu temayı kanıtlayan birkaç örnek verecektim, ama Ahmet Say, bilınmez bir nedenle, söyieşiyi kesti. Yazın dilinde ve şiirsel anlatımda abartmalı biçimde dile getinlen bu korku, kaynağında, 'ürkeklık'tir, 'çekingenlik'tir. Aynen böyle dedim. 'Korku şairı' nereden çıkmış bilmiyorum. Onun sanatçı yaratıcılığının derın sorumluluğu da bu çekingenlikte etkin olabilir. Kendısine ait yazdığım bir yazıdan dolayı bana, ince bir teşekkür mektubu yazmıştı. Kendısini anladığımı bildiriyordu. Bu, onun sanatçı sorumluluğunu açık biçimde anlatıyor Bunları da belirttim söyleşimde. Bu dil kuyumcusu şairin sınıfsal yanını da belirttim. Tam otuz iki kitap çevirisi olan Necatigil'in çevirilerı arasında, en çok yer alan sanatçı, Knut Hamsur^ dur. Necatigil, Hamsun'dan, tam dokuz kitap çevirmiştir. Bu, bir rastlandı olmasa gerek. Onda, kendisinden bir şeyler bulmuş olmalı. Necatigil, doğayı korumakta kararlı bir sanatçıdır. "Pan'ın nefesi"ni duymayı ister sürekli. Bu bakımdan, teknolojinin doğa aleyhine yarattığı gelişmeleri istemez. Ama bu anlayışta, Mehmet Akif gibi, uygarlığı canavar olarak da görmez.Akıf, antıemperyalist bir davranışı, bu kavramı anlamadan ve yorumlamadan yansıttığı için böyle bir saldırıyı yapmış. Ama Necatigil. çok ince bir duyarlıkla, teknolojiye karşı çıkar. Bu savımı kanıtlamak için, "Bahara Girerken Balad" ve "Travers" adlı şiirlerini okuyacaktım. Erendiz Atasü'nün öyküsünü okumasından sonra da "Edebiyat Metinesi"ni okuyup Necatigil'e saygı sunacaktım. izin verilmedi. Şıpınışi yapıldı yani. Ama söyleşiden sonra uzun uzun düşündüm: Necatigil, çok uzak görüşlü bir şair Hiçbir şeyi değiştirme ve yerine oturtma niyetini taşımıyoruz. Bir gösteriyi, derinliğe tercih ediyoruz: "Okudunuz Bittiğine memnun, anlamamış; Bozuk paralar gibi düşer Snünüze Alkış." O gün de hepimizi alkışladılar, ama biz, istediğimizi söyleyemedik. "Tamam" (Arkaa 19. Sayfada) 5. Samanpazarı'nda bir avuç yeşil alan üzerine kocaman bir "Altındağ Belediyesi" binası yerleştirilmiştir. 6. Önceleri fueloil yakıtı ile ısınan binalar fueloile yapılan dayanılmaz zamlarla kalitesiz kömürle ısınmaya zorlanmıştır. 7. Turkiye'de üretilen kalitesiz kömürün hiçbir işleme tabi tutulmadan yakıt olarak kullanılmasına izin verilmiştir. 8. Ankara'da benzinli motorla çalışan taksilerin herhangi bir araştırma yapılmadan dizel motorlara çevrilmesine ve havayı kirletmelerine göz yumuimuştur. 9. Ankara'da metro ve raylı sistem gibi toplu taşımacılık yerine bireysel taşımacıhk özendirilmiş ve özel otolann, belediye otobüslerinin mantar gibi çoğalmasına izin verilminir. 10. Halen taşıtlarda kurşun oranı yüksek benzin kullanımına devam edilmektedir. 11. Cam alanı geniş, duvar alanı az binaların yapılmasına izin verilmiştir. 12. Yerleşim yerlerinin hemen yakınına sanayi bolgeleri kurulmuştur. 13. Yapılarda hava kirlenmesini önleyici hiçbir önlem alınmadığı gibi daha önceleri baca filtresi kullanma zorunluluğu ortadan kaldırılmıştır. 14. Çeşitli nedenlerle egzozundan anormal düzeyde kirletici çıkaran binlerce aracın şehir içerisinde dolaşmasına göz yumulmaktadır. SoilUÇ ı .,,,•,• J I ,j 8 i bir devlet sorunu olduğu ıçın oluşturan tüm kurumlar birleşerek önc e Ş o r u n a v « nedenlenne kesm teşh, s l e r koymah sonra da kısaortauzun vadede almması gerekli önlemlen saptamalı ve her kurum bu uğraşta kendine düşen görev ve sorumluluklan üstlenmelidir. Yetkililerden birbirlerini suçlama yerine bu önemli soruna çözüm bulmalarını istemek her vatandaşın hakkıdır. H a v a larmı devleti Çehov hastadır, veremdir Nasıl katlanacak bu geziye? Yola çıkarken vasiyetıni de yapar: "Eğer boğulursam ya da buna benzer bir belaya uğrarsam, bilin ki neyim var neyim yok hepsi gelecekte kızkardeşimindir; o, benim borçlanmı öderf' Tren, vapur, arabayla yapılacak bu yolculuk en sağlam kişilerin bıle göze alamayacağı kadar tehlikelidir. O sırada "kan tükuren" Çehov her güçlüğe katlanarak 21 Nisan 1890'da yola çıkar, 9 Temmuz 1890'da Sahalin'e varır. Aleksandrvosk, cezaevleri kentidir. Askeri vali, Çehov'a yardım etmek ister. Bölge valisi Baron Korff yazan destekler ve der ki: Bütün bölgede serbestçe dolaşabilirsiniz, resmi belgeleh inceleyebilirsıniz, siyası mahkumlar dışında ötekilene istediğiniz gibi konuşabilirsiniz; sorular sorabilirsiniz. Mahkumlann yaşamı Avrupadakinden bile daha az güçtür. Ömürboyu ceza burada yoktur. Ûmürboyu kürek cezası sadece yirmi yıldır. Kürek cezası da zahmetli değildir. Çehov cezaevi matbaasında sorular bastırır; sabah beşte kalkıp cezaevlerinde, kimi kez yalnız başına, kimi kez bir gardiyanla birlikte dolaşır; iki bin soruşturma kâğıdı doldurur, gezdikçe görür ki valinin evinden ikiüç yüz metre ötede mahkumlara işkence yapılmaktadır. "Görevlilerin her hakkı vardır, hükümlulerin ise hiç." Gardiyanlar egemenliklerini sürdürmektedirler; ınsanlık dışı bir düzen, cezaevlerinın yasasını oluşturmaktadır. Anton Çehov, dönüşü bir gemiyle yapar, Asya'nın güneyinden dolanarak Odesa'ya ulaşır. Sıra gelir, cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamalara karşı kamuoyunu oluşturmaya... Kolay değildir bu iş. Çehov, Sahalin'dekı çocuklara ulaştırmak için zar zor iki bin kitap toplar; cezaevlerine ilgıleri yoğunlaştırmak için çabalar; ancak kıskançlık ve ilgısizlikle kuşatılır. Yeni Zamanlar dergisinde bir yazı yayımlanır: "Çehov gibi orta yetenekli yazarlar, kendilerini çevreleyen yaşama doğrudan bakacak yerde, Tann bilir nereye, Sibirya'ya, Sibirya'nın ötelerine koşayortar." * 100 yıl önce yaşanmış bu öyküde Türkiye'nin bugününe dönük çizgiler ve dersler var. Çehov, dünya edebiyatının doruğunda bir yazardır; sıradan insanların Şekspir'i sayarım ben onu; yaşamında cezaevlerine yonelmesi insan kimliğinin altını çizer. Bugün biz, Turkiye'de on binlerce insanın siyasal mahkumlarla birlikte doldurduğu cezaevleriyle eşzamanı paylaşıyoruz. Hem bu hapishaneler Sahalin'de değil, burnumuzun dibindedir. Yeterince ilgi gösteriyor muyuz? Çehov gibi yaşamımızı tehlikeye atmak rizikosu da yok. Türk Bankacılığında Büyüklüğün Yeni Tanımı .. .kısaca, Garanti. Türk bankacılığının Eylül sonu verileri, Garanti'nin bir yıllık gelişmesini net biçimde ortaya koyuyor: Mevduat Artışi: Garanti'de % 112, Sektörde % 84 Kredilerdeki Büyüme: Garanti'de % 95, Sektörde % 51 Garanti Bankası'nın istikrarlı ve dinamik gelişme çizgisi, "tam garanti"nin göstergesi. Özveriyle çalışan beş bin "Hem büyüklük, hem dinamizm... Yani, tam garanti." 3019/1989 Rakamlanyla Garanti Bankası'nda: Toplam Mevduat : 2,3 Trilyon Toplarn Krediler : 3,4 Trilyon Garanti'li Bankacı, "tam hizmef'in güvencesi. Bu ayrıcalıklardan siz de yararlanın. Garanti ile çalışmanın rahatlığını yaşayın. Menkul Kıymet îşlem Hacmi 5 Trilyon Dış Îşlem Hacmi 3,2 Milyar Dolar GARANTİ A C 1 L1K T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle