Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/6 DİZİRÖPORTAJ 20 KASIM 1989 Ağustos ayında, Türkiye'ye izine gidenler yavaş yavaş Almanya'ya dönmeye başlarlar Müşteri hemşeri ohıııca... Ben Frankfurt'ta şoförken... AYDIN ENGİN Yazdı. Sanınm ağustos. Türkiye'ye izne gidenler yavaş yavaş dönmeye başlamışlar. O yüzden de "hemşeri müşteriler"in sayısında o günlerde belirgin bir artış var. Havaalanındayım. Üst üste inen uçaklar yüzünden durak hızlı yürüyor. Kısa süre sonra dışhatlar taksi durağında ikinci oldum. Kadın tam önümde dikiliyor. Üstünde kül rengi bir çarşaf. Sadece tek gözü açıkta. Katmerli bir "lesettür anıtı" olarak dikiliyor kadın. Yeryüzünün en çağdaş yapılanndan birinde, Frankfurt Havaalanı'mn tam merkezinde, yeryüzünün dört bir köşesinden geimiş insan sellerinin ortasında "gerçeküstü" bir tablo gibi. Kadının yanında yedisekiz yaşlarında bir oğlancık, ayaklarının dibinde iplerIe sımsıkı bağlanıp sağlama alınmış koca bir bavul, iki üç çanta ve asker hurcuna benzer bir çuval duruyor. Adam ise birkaç metre daha ileride, taksilere bakıyor. Önümdeki Alman arkadaş adama baktı. Adam ona baktı. Ama hiçbir şey demedi. Alman şoför omuz silkti. Haklı. Kolundan çekip zorla arabaya bindirecek değil ya. Zaten gerek de kalmadı. Bir tıaşkası gelip bindi. Şimdi ben birinci olmuştum. Ben de adama baktım. O da baktı. Omuz silkip işime baksam ya ben de. Dilim kopsun. "Taksi" dedim. Bizimkinin yüzü güldü. Canlandı. "He ya, taksi" dedi. "Buyrun" dercesine işaret ettim, kapıyı açtım. Küçük oğlan hemen seğirtip atladı arkaya. Kadın hâlâ eşyaların başında dikiliyor. Adam da gözüyle bavulu, çuvalı ve çantaları gösterdi. Eh doğal. Yüklemek benim görevim. Açtım bagaj kapağını, eşyalara yöneldim. Kadın hâlâ olanca haşmetiyle dikiliyor. Bavula yanaştım. Tuttum sapından, bir hamle ettim. Allaaaaah!.. Kurşun gibi meret. Neyapalım, meslek cilvesi. Bu kez bütün gücümle asıldım bavulun sapına. Iıh, yerinden bile kımıldamıyor mübarek. Adama baktım çaresiz ve Almanca "Bana vardım etmelisiniz" dedim. Seğirtti. Ikimiz birlikte, boyun damarlarımız şişerek, sendeleye, sendeleye bavulu bagaja sürükledik. Orada da "ya Allah" deyip bir daha yüklendik ve bavulu bagaja oturttuk. Hiç abartmasız soluk soluğa kaldım. Döndüm bu kez de çuvala yöneldim. Işte tam o sırada tek gözlü hamamböceği cırlak bir sesle konuştu: Diimbıiğe bak, dedi, yemiş yemiş stçmamış... ; tyi mi? O tüy gibi hafif bavulu kaldıramayan benim gibi bir "diimbük" bu sözü haketmişti anlaşılan. Ancak sorun o değil. Şimdi ben, gerçekten de hamamböceğini andıran bu karının dediklerini anladığımı belli etsem, ne yapacağım? Kadının ettiği laf öyle yenilir yuttılur, "Ayıp değil mi kardeşim, hiç böyie konuşulur mu?" gibisinden sözlerle geçiştirilir gibi bir laf değil ki. Verilebilecek en yumuşak ve uygar tepki elinin tersiyle karıya iki tane aşkedip, bagajdaki bavulu asağı fırlatıp... Haydiiiii, o da olanaksız. O bavul kalkmaz yerinden. Yerleştik hep birlikte arabaya. Kadın ve oğlan arkaya kuruldular. Adam benim yanıma. Bendeniz "dümdük" de direksiyona. Yola çıkıyoruz. Adam adresi söyledi: nız... diyor telsizdeki hanım görevli. Önce üstüme alınmadım. Ama çağn yineleniyor ve kimseden yanıt gelmiyor. Sonunda biraz da gönülsüz, bastım telsizin mandalına. Taksi telsiz santralındaki kızcağız birini bulmuş olmanın rahatlığı ile önce teşekkür etti, ardından da: Elbestrasse 47 numaraya gidin. Binanın önündeki polis devriye arabasına geldiginizi söyleyin. Taksi saatini şimdiden açabilirsiniz. Elbestrasse dedikleri Frankfurt'un batakhaneler semtinin merkezinde uzanan bir kötü sokak. Gideceğim 47 numara ise bu batakhanelerin en sefıl ve en rezillerinin bulunduğu nokta. Binanın önünde minibüsle cip arası polis aracı duruyor. Ben de yanına park ettim. Temiz yüzlü bir komiser muavini geldi. Selamlaştık. llk sorusu " s a a t i açıp açmadığım" oldu. "Açtım" dedim. tyi, dedi, işimiz uzayabilir çünkü. tş nedir? Bizim arabada iki Türk oturuyor. Olup bileni size bir anlatsınlar. Siz de bana çevirin. Girdim polis arabasına. Bizimkiler süt dök Fechenheim'a. Waechsterbachers lim AJmancası ile sohbeti siyasetten açtı: şu yol, diye sabırsızlanıyorum. hangi sosyolojik, psikolojik etkilerle bu ka müş kedi gibi, ama bet beniz de atmış, uslu Kohl gewinnen? (Kohl kazanmak mı?) Bitti sonunda. Uzun, hemen hemen boş dar "habis" olabileceği üstüne feylesofça dü uslu oturuyorlar. trasse'ye. Ben homurdanıyorum: Waechsterbacherstrasse'de adamın işaret et şüncelere daldım. Bu soruya bugün bile beni Merhaba. Fechenheim. Frankfurt'un doğu ucunda bir Nein! (Hayır). tiği yüksek yapının önünde durdum. Indik. doyuran bir yanıt bulabilmiş değilim. Aman agabey. Türksün sen. Allah yolsemt. lyi, gideceğiz... dememe kalmadı, ar SePeDe ge»inen? (SPD kazanmak mı?) Oflaya, puflaya, zorlana eşyaian indirip kalkadaki hamamböceği bir kez daha cırladı: Ancak o günden beri şoför olarak Türk ladı seni bize. Kurtar bizi agabey. Gözünö se Nein. dırıma yığdık. Adam çıkardı bir bütün 500 müşterilerime ilişkin yeni bir ilkem var: Türk veyim kurtar bizi. Biz yandık. Yandık ki ku Lan, dedi, iyi tarif et yolu. Şöför bizi Wer gewinnen? (Kim kazanmak?) mark uzatu. O kadar büyük parayı bozamam. olduğunu sandığım bir müşteriye, daha ara nı çıra gibi. Aman agabey medet! dolasbrmasın. Zaten suratında meymenet yok Die Grünen (Yeşiller Partisi). Karşıdaki süpermarketi gösterip parayı boz baya binerken "Törk müsünüz hemşerim?" Sakinleştirdim: herifin. Atıyorum tabii. Ama ne kadar atsam, durmasmı söyledim. Adam elinde 500'lük, diye soruyorum. Tamam tamam, korkmayın bir şey olBöylece Türk olduğumu belli etmemin son şansı, son olanagı da uçtu gitti. öyle ya, Türk adamla ne kadar dalga geçsem, yaralı yüre caddeyi aşarken, kadın da oğlan ile birlikte Neme gerek, bir kez daha "dümbük" ol mayacak. Ama hele bir anlatın bakalım olup biteni bana. olduğumu belli ettiğim takdirde, ardından ya ğimi soğutmak olanaksız. Adamcağız tınma eline çamalardan birini almış eve doğru yü maya niyetim yok. rüyor. Adam caddenin ortasında durdu, dön Ne olsun agabey. tlkin bunun gız dutpılması kaçınılmaz olan tek iş, şu kanyı "ta dan, alay ettiğimi anlamadan sürdürüyor: Gece şoförlüğünün yıpratıcılığmdan yılmış, Grünen ist gut. Für ich, fiir da, für wir dü, kadına seslendi: ammiiden öldiirmek"ten başka ne olabilir gündüze geçmiştim. Akşam oldu olacak. Kış. turdu, gaput takın diye. Ardından benimki ist gut. (Yeşiller iyi. Ben için, sen için, biz için artık? Gitme gız, dur orada! Eşyalara göz ku Bu Kuzey ülkesinde karanlık çoktan basmış. de. Etmeyin, eylemeyin, gaputla dadı olmaz Karının habis ruhundan fışkıran münase iyi). lak ol. Herif üç beş paketi atar da gerisin ge Müşteriyi indirmiş, "Paydos edip eve mi dön bunun, dedikse dinletemedik. llle de gaput daBaktı ben somurtarak yola bakıyonım, o ri taksiye, yanarız... betsizliği sanki anlamışım gibi adam havayı sem, yoksa bir iki iş daha mı alsam" diye ka kacaksınız diyor gızlar. yumuşatma derdine düştü. O günlerde Al da vazgeçti. Otoban'da ilerliyoruz. ArabaIçtenlikle söyleyeyim, etkilenmedim bile. rarsız kentin merkezine doğru ilerliyorum. Peki siz niye takmak istemiyorsunuz? manya'da genel seçimler yapümış, iktidardaki nın içi, su yüzü görmemiş çamaşır, elbise ve Paramı aldım. Birkaç yüz metre gittim. Yo Taksinin telsizinden bir sonı geldi: Sırıttı. Ayı utanması ile boynunu büktü: sağ koalisyon seçimi gene kazanmış, Helmut insan kokuyor. Tanımı zor, ama katlanması lun kıyısına çektim arabayı. Durdum. Bir si Elbestrasse yakınlarında Türkçe Al Dadı olmuyor agabey. Kohl genebaşbakan kalmıştı. Adam o güze daha da zor bir kir kokusu. Bir an önce bitse gara yaktım. Bir insanın hangi etkenlerle, manca çeviri yapabilecek taksi şoförü anyoNe diyeyim. Gözünüz körolmasın. Güleceğim, ama Alman komiser muavini yanımda. "Görev sırası"ndayız bir çeşit. Eee, sonra? Sonrası agabey, biz bu gızlara, size dedik, açıktan ellişer mark daha verelim. Ama gaputsuz... Razı gelmediler. Onlar inat gidince, biz de inat gittik. Öylesine biz de etmeyiz Artık "pasapot" sözünden mi, "polis" sözünden mi ayüır sizi dedik, çıktık odadan. Ne kadar süredir beklemekteyim hatırlamıyonım, ama ra tonlarca ağırlıktaki gözkapaklannı güç bela araladı, ba Eee, sonra? , gibi oldu. Eliyle işaret ctti. Yola çıktık. Hafif bir yokuşu tam öylesine dalıp gitmişken gördüm adamı. Taksi durağı na baktı. İyice bir süzdü ve olağanüstü sevimli sırıtıverdi. E'si bu agabey. Orada sahanlıkta o ko / tırmanıyoruz. Yokuşun sonuna doğru sağa dönüş işareti nın da bulunduğu kaldırım tarafından, yaklaşık 100 metre Beni aldı bir gülme. İki gülüş arasında sordum: cakanyla fedaileri yolu kesip bizden cocaverdi. kadar uzakta, benim bulunduğum yöne doğru geliyor. Ge Nereye gidiyoruz? colalar için yüzer mark istediler. Bir şişe cocaliyor, ama amart allahım o ne geliş öyle! Gerek şoför ola Mailaenderstrasse'ye mi, diye sordum, Milano Soka cola 100 mark. Olacak iş mi agabey? Huı... rak gerek "normal" bir yurttaş olarak çok sarhoş gördüm, ğı'na mı? Nereye gidiyoruz? Değil tabii. Bal gibi bizimkileri söğüşlemek ama bu kadar keyiflisini, bu kadar zurnasını, bu kadar fltil Nein, dedi, Ecevit...Ecevit'e... Olduğu yerde hafifçe sallandı, soluklandı: istemişler. Madem serbest piyasa düzenindegibisini ve bu kadar hünerlisini görmedim. Ufak tefek bir Girdik sokağa. Kısa bir sokaktır. Sokak bitti. Ecevit'e ded», Ecevit'e götür beni... yiz. Pazarlık yapılmış, koşullarda anlaşma adamcağız. Sallanıyor. Ama nasıl? Üstü sallanırken, bacak Tamam, dedim, geldik. sağlanamamış. tsteyen istediği yeregider. Bu lan sanki birbirine dolanıyor. Ben tam "düştü" derken, birGene gayrete geldi. Biraz da ayıldı mı ne, umduğumdar "ekonomik içerikli yorumlanmı" da katıp birine kördüğüm olmuş bacaklar açılıyor. çabuk indi. Sallana sallana elini cebine attı. Açık gri takım komiser muavinine çevirdim anlatılanlan. Sallana sallana geldi. ' 'Ecevit 'e'' dedi, elbisenin bir yerlerinden bir miktar para çıkardı. Içinden güçKoltukta doğrulup izlemeye başladım. Film seyreder giGüldü: bi, keyifle ve hatta küçük kahkahalar atarak izliyorum ada "Ecevit'e götür beni." "Olur da" dedim, bela bir yüzlük seçti, bana uzattı. Oysa yol parası 6 mark Tahmin etmiştim, dedi. Ben evi haliemı. Bir yandan da düşünüyorum, "Böyle bir sarhoş, müş "Ecevit çok uzakta. Sen bana evinisöyle. 60 fenik tutmuş. derim. Şimdi siz bu ikisini alın, götüriin is Bozuk paran yok mu? On mark mesela... teri diye baaa gelse ne yapardım acaba?" Evin nerede?'i. Eliyle sinek kovaladı: tasyona, trenlerine bindirin. Würzburg yöreKeyifle güldü: Yüz metrelik yolu belki de yanm saatte aldı bizrmki ve... "Ecevit'e, Ecevit'e."Inerken 20 markı sinden gelmişler. Başlanna daha fazla bela Tamam, dedi, hepsi senin. ve geldi yanımda durdu. sarmadan dönsünler evlerine. fırlattı arka koltuğa. ' 'Bunu Ecevit 'e Yok bu kadar da değil. Adamcağızı fitil gibi sarhoş diye, Oturduğum yerden hiç kımıldamadan izliyorum. KızdıDöndüm bizimkilere: şoför usulü "sögüşlemenin" âlemi yok. Üstelik "hemseğımdan değil, merak ettiğimden yardım etmiyorum. Kapı götür, ama eline vereceksin." AIDS diye bir şey duymadınız mı siz? riyiz". yı açti, ama içeri gjrip yerieşmesi de kolay değil. Herhalde Duyduuuuuk!.. Olmaz öyle şey, dedim. Bekle üstünü verecegim. bir on dakika da o sürdü. Sonunda becerdi ve kuruldu kol Peki o kızlar her gün bilmem kaç kişiAğzını yaya büze konuştu: Türkçe, benim anlayıp anlamadığımı sormadan, doğrutuğa. Ama kapı açık kaldı. Bir hamle etti uzanıp kapatmak nin altına yatıyor. Hiç düşünmediniz mi on Elli mark ver, gerisi tamamdır. için. Olanaksız. Kapının çekme kolu uzakta, çoook uzak dan Türkçe konuşuyor. Bozmadım hiç. Ben de Türkçe: lardan size AIDS geçebilir? Eh, günah benden gitti. tki yirmilik, bir onluk uzattım. Olur da, dedim, Ecevit çok uzakta. Sen bana evini söyta. Tınmadı bile. Kendini iyice koltuğa bıraktı. Gözlerini Sınttılar. lkisi birden, öylesine hınzırca, öyAldı paralan. Burnunun ucuna tutup içlerinden bir yirmiyumdu... ve sızdı. le. Evin nerede? lik seçti. Açık pencereden, az önce oturduğu koltuğa fırlattı: lesine sevimli sırıttılar ki anlatılmaz: Eh, o sırasını savdığına göre, şimdi çabalama sırası benEliyle sinek kovaladı: Müslüman adama AİDİS ne yapar be Ecevit'e... Ecevit'e götür bunu. Ama eline vereceksin. de. Çıktım önce kapıyı kapattım. Geldim yerimi aldım. So Ecevit'e... Ecevit'e... agabey?.. Olur dedim, söz. ğumuş motoru ısıtıp çalıştırdım arabayı. Koca Mercedes'in Ne diyeyim şimdi ben? örneğin "Olur kardeşim gidelim, tnin ulan arabadan. Doğru trene, diye Olanca sevimliliği ile sallanarak uzaklaştı. yaşlı dizel motoru homurtuyla, gürültüyle çalışmaya başla ama Evren Paşa tutarsa öpecek beni" desem adam sızmış Verilmiş sözüm var. Ecevit'in 20 markı bende. Ama el gürledim. dı. Nafile. Bizimki ufaktan horlamaya bile başlamıştı... Ök sızacak, beni anlamaz. Bir ışık çaktı: Onlar iner inmez, zaten güçbela tuttuğum sürdüm, tınmadı. Dokundum. Duymadı. Dürttüm. Şöyle Tamam ağam, dedim, gidiyoruz Ecevit'e. Ama önce den vermem gerekiyor. Eğer döndüğümde Çanakkale E Tipi makaraları koyverdim. bir konutta kalmazsam, yol parasını cepten ödeyip Ecevit'e bir kımıldandı. Anlaşıldı, gece sabaha karşı, Frankfurt'un eve uğrayıp pasaportunu alalım. Alman polisi dünyada salemanetini verecegim. Söz!.. eöbe&nde adam dürteceğiz. Başladım dürtmeye. Neden son maz bizi yoksa. Valize asıldım, tuttum sapından, bir hamle ettim. Kurşun gibi meret. Iıh yerinden bile kıpırdamadı. Adama baktım ve Almanca "Bana yardım etmelisiniz" dedim. 'Ya Allah' deyip bavulu bagaja oturttuk. Tam o sırada tek gözlü, hamamböceğine benzeyen kadın cırlak bir sesle konuştu: "Dümbüğe bak, yemis yemiş sıçmamış." "Elbestrasse yakınlarında TürkçeAlmanca çeviri yapabilecek bir taksi şoförü aranıyor" dedi telsizdeki ses. Bizim iki Türk "Eros Center''a girmişler. Ancak kızlar prezervatif kullanmayı şart koşunca sorun çıkmış. "Peki siz AIDS diye bir şey duymadınız mı?" diye sordum. Sırıttılar: "Müslüman adama aidis ne yapar be agabey?" 'Al bu parayı, Ecevit'e götür StRECEK HABERLER Ertneni tasarısı için ABD'ye uyarı Suriye ile masabaşı Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Nüzhet Kandemir, düzenlediği basın toplantısında Ermeni tasarısının geçmesi halinde TürkABD ilişkilerinin 1975 silah ambargosundan daha kötü olacağını söyledi. Bush yönetimi, tasarıdaki "soykırım" sözcüğünü "trajedi" ile değiştirmeyi öneriyor. UFUK GÜLDEMİR VVASHINGTON Türkiye" nin \Vashington Büyükelçisi Nüzhet Kandemir, aylardan beri sessizce yürüttüğü yoğun diplomatik çabalardan sonra ilk kez öneeki gün bir basın toplantısı düzenleyerek Ermeni karar tasarısının geçmesi halinde doğacak sonuçları kamuoyu önünde "kayda geçirdi". . Amerikan basmı tarafından da i^lenen basın toplantısında yönetimi " d a h a aktif devreye girmeye" çağıran Kandemir, taşarının yaratabileceği krizin 1975 silah ambargosu döneminden daha kötü olabileceğini ifade etti. Büyükelçi ayrıca ne Dole tasarısı ne de Beyaz Saray ile kongre arasında süren görüşmeler sonucunda ortaya çıkmış bir uzlajı metninin kabul edilemeyeceğiııi gayet kategorik olarak vurguladı. Kandemir'in atıfta bulunduğu Beyaz Saray görüşmeleri Başkan Bush'un direktifı çerçevesinde yü'rüyor. Bush'a en yakın mesai yapan bir avuç yönetim mensubunun başında gelen Beyaz Saray Kurmay Başkanı John Sununu yönetimindeki toplantılara Ermeni Kongre üyesi Charles Pasayan, karar tasarısının hazırlayıcısı Senatör Robert Dole ve Beyaz Sa•ray Yasama tşleri Sorumlusu Fred "Mc Clure katılıyor. Sununu'nun misyonu şu: "Bir yandan Ermenilerin ıslıraplarını 'dindirecek, diğer yandan da Türkiye'yi giiçlendirerek ABD'nin ulu^Rİ giivenligine zarar vermeyecek bir anma günü kabul edilmesini temin etmek." Başkanın verdiği talimat aynen böyle. Bu işin Sununu'ya emanet edilmesi bir başka ilginç gösterge. Sununu eski New Hampshire Valisi. Cumhuriyetçi Parti'nin başkanlık önseçimleri genellikle bu eyalette başlıyor. Bugünkü Başkan Bush ve son başkanlık seçimlerindeki en güçlü rakibi Senatör Dole önseçimler için New Hampshire'da yarışırken Sununu vali olarak ağırlığını Bush'dan yana koydu. Bu tavrı ona mükâfat olarîk bugünkü pozisyonunu sağladı. Bugün Beyaz Saray Kurmay Başkanı olarak eski siyasi hasmı Dole'un karşısına oturarak Ermeni karar tasansıru müzakere ediyor. Ermeni konusunun Bush tarafından Sununu'ya emanet edilmesi Türkiye bakımından dezavantaj, çünkü Sununu bugünkü Beyaz Saray pozisyonunu iç politikada doğru tercihlere borçlu. Sununu Bush tarafından verilen görev talimatı uyarınca çeşitli uzlaşı formülleri üzerinde çalışıyor. Sununu son toplantıya üç öneri ile geldi. Birincisi "soykınm" sözcüğünün kaldırılarak yerine "Ermeni trajedisi''nin konması idi. İkincisi karar tasansında yer alan 191523 tarihlerinin, cumhuriyet kuşaklarını kapsamayacak şekilde daraltılması idi. Üçüncüsü, Türklerin de ıstırap çektiğinin karar tasarısına eklenmesi idi. Senatör Dole bu önerilerden son ikisine itiraz etmedi. Tarihler kaldırılarak yerine, " 1 . Dünya Savaşı sırasında" cümlesinin yerleştirilmesini kabul etti. Ayrıca Türklerin de bu dönemde "ısürap çektiğinin" karar tasarısına eklenmesini ilke olarak benimsedi. Ancak "soykırm" sözcüğü üzerinde en ufuk bir tavize dahi yanaşmadı. Uzun müzakereler sonucunda, "soykınm iddialannın tarihçiler tarafından incelenmesi" şeklinde bir formüle razı olabileceğini söyledi. Ancak bu teklifi Türkiye tarafından katiyen kabul edilebilir bir halde değil. Tüm taraflar bunu biliyor. Nitekim Büyükelçi Kandemir öneeki günkü basın toplantısında bu konuda şunları söyledi: "Bizim açımızdan bu konuda en ufak bir uzlaşının mümkün olmadığını düşünüyoruz. Bir uzlaşı mümkün değildir, çünkü tarihi bir konu ile ilgili. Eğer tarih üzerinde uzlaşmaya başlarsak, çocukJanmıza bırakacağımız gerçek tarih kalmaz. Tarihi, bu konuda inceleme yapma ve yazma selahiyetine sahip olanlara bırakmalıyız. Işte bu yüzden de diyoruz ki Amerikan kongresi tarih yazamaz, tarih tarihçilere bırakılmahdır." Kandemir, kongreden geçen metin, Senatör Dole ile Beyaz Saray arasında süren müzakereler sonucunda ortaya çıkmış "yumuşak" bir nıetin olursa, bunun da eşit derecede ilişkilere zarar verip vermeyeceğinin sorulması üzerine şöyle konuştu: "Amerikan yönetimine gayet net olarak hiçbir karar tasansını kabul edemeyeceğimizi bildirdik. 'Uzlaşı' dedikleri arayiş sonucunda ortaya çıkacak bir karar tasarısı da buna dahildir. Bu yüzden de karar tasansı, ister şu kelimelerle olsun ister bu aynıdır." TürkAmerikan ilişkileri gerginleşme tehdidi altında Tüm ikili sorunlar görüşülecek YASEMİN ÇONGAR ANKARA Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Yusuf Şakkur, Dışişleri Bakanlığı Müsteşan Tugay Ozçeri'nin konuğu olarak bugün Ankara'ya geliyor. Zamanlaması açısından büyük önem taşıyan bu ziyaret sırasında iki ülkeyi ilgilendiren tüm konular ele alınacak. Cumhuriyet muhabirinin Dışişleri yetkililerinden edindiği bilgiye göre Şakkur'la Özçeri arasında yapılacak görüsmelerde Suriye'nin F1R (Flight Informatien Region) hattı olarak bilinen uçuş bildirim bölgesini genişletme isteği de gündeme gelecek. Ancak Türkiye bu konudaki kesin yamtını açıklamayacak. Dışişleri Bakanlığı yetkilileri Türkiye'nin FIR hattı konusunda "diplomatik" bir tavır izleyeceğini belirtiyorlar. Şakkur'la yapılacak görüsmelerde bu konudaki uluslararası havacıhk anlaşmalan hükümleri ve diğer bölge ülkelerinin tepkilerinin gündeme getirilmesi, Türkiye'nin ise Şam'a "hayır" yamtı vermekten kaçınması bekleniyor. Suriye*nin FIR hattını Batı'ya doğru 12 mile çıkarması isteğinin ancak bölge ülkelerinin tümünün kabul etmesi dunımunda gerçekleşebileceği, ancak buna özellikle Kıbrıs Rum Yönetimi'nin itiraz edeceği belirtiliyor. IsraiTden yardım istemedik ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz, ABD Kongresi gündemindeki Ermeni karar tasarısının ilk kez Amerikan iç politikasıyla bu kadar iç içe girdiğini söyledi. Tasarıya karşı Türkiye tarafından uygulanan yaptınm önlemlerini öneeki gece ilk kez açıklayan Yılmaz, Israil'den ve Washingtondaki Yahudi lobisinden tasarı konusunda yardım istendiği yolundaki iddiaları reddetti. Yılmaz, Bulgaristan1 da eski Devlel Başkanı Todor Jivkov'un görevden alınmasının olumlu olduğunu ve bu gelişmede Türk azınlığa uygulanan baskıların da önemli rol oynadığıın kaydetti. Dışişleri Bakanı Yılmaz muhalefetiri dış politika konularını varsayımlara dayanarak ele almasından rahatsızlık duşduğunu belirterek, "Sanki Jivkov görevde Ermeoj taşpnsı k«bnl edil Dışişleri Bakanı Yılmaz Ermeni tasarısıyla ilgili iddialara yanıt verdi bir notayla bildirdi. tlk planda 142 bin hektarlık alamn sulanmasım öngören proje kapsammda saniyede 150 metreküp su Harran Ovası'na verilecek. Projenin ilk halinde bu sularaadan dönecek yaklaşık yüzde 30'luk (saniyede 45 metreküp) drenaj suyunun sınırdaki Akçakale ilçesi üzerinden Suriye'ye verilmesi öngörülüyordu. Ancak Şam'ın bu tuzlu sulann topraklanna akıtılmasını istemediğini bir ay kadar önce Ankara'ya bildirdiği öğrenildi. Şakkur'la yapılacak görüsmelerde Şam'ın notasına karşılık DSİ yetkilileri tarafından Harran Ovası sulaması konusunda yapılan yeni düzenlemeler konusunda da Suriye tarafına bilgi verilecek. Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Şakkur ile yapılacak görtişmelerde ele alınacak diğer bir konuyu da bu ülkeye ait MİG21 jetlerinin 21 ekimde bir Türk kadastro uçağmı düşürmelerine ilişkin soruşturma ve tazminat isteği oluşturuyor. Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz, Türkiye'nin Suriye'den isteyeceği tazminat tutannın 14 milyon 650 bin dolar olarak belirlendiğini açıkladı. Bütçe Plan Komisyonu'nda konuşan Dışişleri Bakanı Yılmaz, muhalefetin dış politika konularını varsayımlara dayanarak ele almasından rahatsızlık Iraklı sığınmacılar duyduğunu belirterek, "Sanki Jivkov görevde kalmış, Ermeni tasarısı kabul edilmiş, Maraş Yılmaz, Iraklı sığınmacılarla ilgili bir soruyu yanıtlarken BirleşRumlara verilmiş gibi konuşuluyor" dedi. yapılan baskılardan sorumlu olan Içişleri Bakanı Panev'in görevde kalmasını ise eleştirdi. miş, Maraş Rumlara verilmiş gibi konuşuluyor. Halbuki bunlann tersi doğru" dedi. Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz öneeki gece Dışişleri Bakanlığı bütçesinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşüldüğü son oturumda komisyon üyelerinin dış politikaya ilişkin somlarım yanıtladı. Saat 02.00'ye kadar devam eden oturumda Yılmaz, Ermeni tasarısı, Başkan Bush'un seçim kampanyası ve 1990'da yapılacak California eyalet valilik seçimlerinin "bir iç politika motifi" haline geldiğini söviedi. Yılmaz, ABD ile Türkiye arasındaki Savunma ve Ekonomik lşbirliği Anlaşması (SEİA)'nın Türkiye'ye, Washington üzerinde Ermeni tasansı konusunda baskı yapma olanağı verdiğini de ifade etti. Tasarı ile Türkiye tsrail ilişkileri arasında kurulan bağlantıları reddeden Yılmaz, gerek Ankara'daki lsrail maslahatgüzan, gerekse Washington'daki tsrail Büyükelçisi'nin bu konudaki açıklamalarımn gerçekleri ortaya koyduğunu söyledi. Hükümet üyelerinin Bulgaristan'daki Türk azınlığın durumu konusunda bazen "kasıtlan aşan" beyanlarda bulünduklarını kabul eden Mesut Yılmaz günün heyecanına kapılarak bazı hatalann yapıldığmı, ancak bunlann sonuçta belirleyici olmadığıru söyledi. Yılmaz, Devlet Bakanı Jivkov'un görevden alınmasına yol açan üç etkenden birinin de Türk azınlığa uygulanan baskıların Bulgaristan'da yarattığı iç huzursuzluk olduğunu kaydetti. Sofya'daki yeni yönetimde Valev, Stayanov ve Flipov adlı üç politbüro üyesinin görevlerinden alınmış olmasının "olumlu" olduğunu belirten Yılmaz, Kırcaali'deki Türk azınlığa miş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin Yozgat yakınlarında, bu kişiler için yeni bir yerleşim birimi kuracağı yolundaki haberleri doğruladı. Yılmaz, Iraklı Kürtlere mülteci statüsü verilmesinin 1951 tarihli BM anlaşması çerçevesinde Türkiye açısından bir yükümlülük oluşturmadığım ammsattı. Yılmaz, bayan Mitterrand'ın Doğu Anadolu'daki peşmerge kamplannı ziyaret ettikten sonra yaptığı açıklamalar hakkında da "Bir tane madam bunu hobi edindi diye bu konudaki politikamîzı degiştirecek değiliz" diye konuştu. PKK kamplan Suriye ile bir ikili istişare mekanizması oluşturulması amacını da taşıyan görüsmelerde, bu ülkedeki PKK kampları da ele alınacak. Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz, öneeki gün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda yaptığı açıklamada, Suriye'nin Türkiye ile güvenlik meselelerinde henüz kristalleşmiş, net bir tutum içinde olmadığı izlenimi edindiğini söyledi. Harran sulaması Suriye ile görüsmelerde ele alınması beklenen bir konu da Harran Ovası sulaması. Cumhuriyet muhabirinin edindiği bilgiye göre Suriye, GAP çerçevesindeki Harran sulamasından dönecek sulann kendi topraklanna verilmesini istemediğini Ankara'ya