27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER tarih boyunca (çağımızda da) güvenli ve ıahat yaşamanın başlıca koşulu sayılmıştır. Ortaçağ yaşamının cn belirli özelliği buydu. Özgür olmak, boyun eğmekten daha güçtür, istenç, ruh gücü, yajnızlığa dayanıklılık ister çünkü. Yirminci yüzyıhn yetiştirdiği zorbalar, insandaki bu boyun eğme psikolojisinden yararlanmışlardır. Boyun eğme, ortaçağın günümüzde sürup giden bir uzantısıdır. Özgürlük kavrarm ve isteği Rönesans doneminde bireyin ortaya çıkması ile belirir. Çünkü birey, yerleşmiş toplumsal kurallara artık karşı koymaya başlamıştır. Bcrtrand Russell şöyie diyor: '"Özgürlük sadece bir kültür işi değildir. Hiç kimse ne tamamen özgürdür ne tamamen köle. Her insan özgür oldıiğu ölçüde, davranışını uydurmak zorunda olduğu bir birey ahlakına da muhıaçtır. Bazı kimseleı diyeceklerdir ki birey, bağiı olduğu topluluğun ahlakına uyuversin. Ama antropoloji incelemeleri yapmış o'.an herhangi bir kimscnin bu türlü bir yanıtla yetineceğini sanmıyorum. Insanları kurban etmeler, yamyamlık ve buna benzer birçok alışkanlıklar, ancak toplumun benimsediği ahlaka karşı, birey ahlakının diretmesiyle ortadan kalkmıştır. Eğer içten bir istekle, gunun koşulları içinde mümkun olan en iyi bir yaşam surdürmek istiyorsak, çevremizde, genel olarak benimsenmiş töre ve inançlara eleştirici bir gözle bakmamız gerekir." Ama bu eleştirel bakış, ister istemez savaşımı gerektirir. fmdi, insanın, yalnız kalmayı göze alarak çevresi ile toplumu ile sürekli kavgalı olması mı rahattır, yoksa boyun eğmesi mi? Unutmayalım ki yalmzhgın şizofrenik hastaJıklara yol açtığını bilimadamları saptamışlardır. Bu açıdan bakıldığtnda, ortaçağ mutlu bir çağdır, orda her türlü güven sağlama bağlanmış durumdadır, dayanışma tamdır. Orada eksik olan sadece özgürlüktür. Şimdi gene Erich Fromm'a dönelim ve şu ilginç satırlan birlikte okuyahm: "Çağdaş toplumla karşılaştırıldığında ortaçağ toplumunun en belirgin özelliği, kişisel özgürlüklerden yoksun oluşudur. Eski dönemde herkes sosyal duzendeki rolüne zincirlerle bağlıydı, kişilerin sosyal bir sınıftan ötekine geçme şansları yok gibiydi, hatta coğrafi olarak bir kentten başkasına, bir ülkeden başkasına geçmek olanakları bile kısıtlıydı. Birkaç aynklık dışında, insanlar doğdukları yerde kalmak zorundaydılar. Çoğu kez istedikleri gibi giyinmek, istedikleri şeyleri yemek olanağından bile yoksundular. Zanaatçıiar maliarını belli bir t'iyata, köyluler de belli bir yerde, kent pazarında satmak zorundaydılar. Lonca uyeleri, lonca uyesi olmayan herhangi bir kişiye üretimin teknik sırlarından hiçbirini açıklayamazlardı, hammadde alımında öteki lonca üyeleriyle kân paylaşmak durumundaydılar. Kişisel, ekonomık ve sosyal yaşam kurallar ve zorunluluklar tarafıadan yönetilirdi." Olayın bir de şu yüzune bakalım: "Günümüzdeki anlamı ile kişiler özgur değildi, ama yalnız da değildi. İnsanlar doğuşlanndan başlayarak sosyal dünyada belirli, değişmez ve tartışılmaz bir yer sahibi olduklarından, insan orgutlü bir butun içinde kok salmıştı \e boylece yaşamın kuşkuya yer bırakmayan biı anlamı oluyordu. Sosyal duzen doğal bir düzen olarak algılanırdı ve bu düzenir. belirli bir parçası olmak, insana güven ve ait olma duygusu verirdi." Pek de açık seçik, anlaşılır, somuta yönelik olmayan özgürlük kavramının üstelik bu tür güçlükler doğurması mıdır bireyin yetişmesini geciktiren, yoksa bireyin gecikmesi mi ozgurluğün tam olarak yerleşmesini zorlaştırmaktadır? Şurası kesin ki bir toplumda özgürlüğün ne duıumda olduğunu anlamak için oradaki bireyin oluşum koşullarma bakmamız gerekecektir. Bizde gorülen ise bireyin her gün biraz daha yok olmakta bulunuşu, buna koşul olarak da gelenekçiliğin, dinselliğin, halkı suruleştirmenin güç kazandığıdır. "Ben bunları asmayayım da besleyeyim mi?" sorusurıa karşılık kalabalıktan yükselen "As as!" sesleri bunun göstergesidir sanırım. "Ortaçağ karanlıklarına yuvarlanıyoruz" biçimindeki uyarılardan hiçbir sonuç alınamaması. boyun eğme psikolojisinin gittikçe ağır basmasındandır dersek yanl/ş olmaz. Boyıın Eğme MELİH CEVDET ANDAY İşte konumuzun can aiıcı yerinc geldik: KahraFransız Ihtilali'nin 200. yıldönümü dolayısıyla aylık Argos Dergısi, sayfalarında bu konu ile ilgili manlık isteyen böylesi bir yaşam biçimi için insan(yerli. yabancı) ilginç yazılara yer vermiş. Yarar ların hazır olupolmadığını nasil bilebiliriz? Unutlanarak okudum. Bu tarihsel olayın neresinden lu mayairm ki özgürlıiğun kısıtlanmışolması, onu kıtarsak [utalım, yeni baştan duşünmek gereğini du sıtlayan bir gücün varlığını gerektirir. Imdi insanyarız ya da ben duyarım bu gereksemeyi. Fransız lann nzasını almadan egemenliğini yürütmeye kalİhtilâli olmadı diyen bilginlcr de vardır, hiç şaşır kan bu güç, zorbalıktan başka bir şeye daha damaz olur mu insan! Ben bu kez, ihtilâlin yanmış olabilir mi? Bu soruyu başka türlü de so"özgürlük" ve "eşitlik" ilkeleri üzerinde durmak rabiliriz: Zorbalığm, gücünü halktan alması olanağı var mıdır? zorununu duydum. Georges" Lefebvre diyor ki: Bu sorunun yanıtını aramaya başlamadan önce, "1789'un Fransızları için özgürlük ve eşitlik ayrılmaz nitelikteydüer. Ve sanki bu iki kelimc aynı özgürlüğün olumlu ve olumsuz iki anlamını ortaşeyi ifade etmekteydi; eğer tercih etmeleri söz ko ya koymamız gerekiyor. Herhangi bir baskıdan, bir nusu olsaydı, her şeyden once eşitliği seçerlerdi ve bağdan, seçmediğimiz bir ilişkideu kurtulma isteezici çoğunluğu oluşturan kovluler özgürlüğün ege ği özgürlüğün bir şeye karşı olma anlamında olummenliğini alkışlarlarken, ashnda basit bir yurttaş suz yanıdır; olmayan ya da sadece düşüncemizde düzeyine indirilmiş olan senyörün yetkisinin orta belirmiş bir yaşam biçimi için eylem isteği ise bu kavramın olumlu yanını oluşturur. Eylemlerimi içdan kalktığını, yani eşitliği duşunüyordu." Bu iki kavram, "özgurlük'" ve "eşitlik" aynı şey güdülerim yönetmiyorsa, olumsuz anlamında özler idi ise neden Bildiri'de ayrı ayn söylendi? Ben gürümdür, bir şey için değil, bir şeyden özgür olo zamanki Fransız köylüsünün eşitliği alk:şlama ma anlamında özgürümdür. Bu anlamdaki özgürsını çok iyi anhyorum, ama o köylü özgürlük için lüğümüzü çok büyütmeye gelmez, gerçi insan içacaba ne duşunüyordu? Hatta ben bu soruyu gü güdülerinin nerdeyse tümünden kurtulmuştur, ama nümüze kadar getirmek istıyorum: Özgürlük der onların yerini içtepiler almıştır, demek biz dirimken neyin özgurlüğünü istediğimizi bilen kaç kişi bilim ve tinbilim açısından hiç de özgür değilizdir. vardır dünyada? Yukarda adını verdiğim ünlü dü Bunun dışında anadan kopma, aileden, klandan, loncadan kopma hiç de kolay istenecek özgürlükşünür bu koııuda şunları soylüyor: "Özgurlük hiç de bir kendiliğindenlik ve sorum ler sayılamaz. Bize verilmiş olan bağlardan kopsuz güç değildir. Tamamen tersine, sürekli çaba manın getireceği en büyük tehlike olarak Erich yı, kişinin kendini sağlam bir şekilde denetlemesi Fromm "yalnızlık"ı gösterir (Yalnızlık Korkusuni, gerektiğinde kendini feda etmesini, kamusal ve Yaprak Yayınları). İnsan için en büyük mutsuzluk özel erdemi peşinen kabul eder. Böylece özgür ola yalnızlıktır, bunu bildiği için insan yalnızlıktan korrak yaşamak köle olarak yaşamaktan çok daha güç kar ve kaçar. Başka bir deyişle, bağlanm arar. tür ve işte bu nedenden öturü insanlar özgürlükleİşte yukarda sorduğumuz sorunun yanıtma sıra rinden çok fazla sıklıkla vazgeçebilınektedirler. Öz geldi. lnsanda "boyun eğme eğilimi" vardır, zorgurlük bir bakıma cesaretle ve gerektiğinde kah balann ortaya çıkmalarına ve başta uzun süre kalramanca yaşamaya yönelik bir çağrıdır." malarına neden olan kaynak budur. Boyun eğme, PENCERE 13 OCAK 1989 OKURLARDAN Sıvas Çiınentoda işçı şikâyvtleri çalışma saatlerinin 12 ila 16 saat çalıstırılması. Çaîışmayanların işten çıkanlma korkusuyla yüz yüze Ben on yıldır Sıvas Çimento bırakıldıkları. Biz ifçilerin bu Fabrikası 'nda çahşıyorum. zor kofullar içerisinde aldtğımız Bizim fabrika Almanlar ücretlerin düşüklüğü, ondan tarafmdan yaklaşık 45 yıl önce öte sağlığımızın ve insan olarak kurulmus. Kuruldıığundan bu kişiliğimizin "hiçe sayıldığı" yana neredeyse "cıvatası" bile bu fabrikada bizler "üretimde" değismeden çalısmakta, ama bulunuyorsak insan nereye kadar? Biiinen bir olduğumuzun hatırlanmasmı gerçek varsa o da şu: Biz istiyoruz Bizler önce insan, çalışanların sağırlık, akciğer ve sonra isçiyiz. diğer haslalıklara sıklıkla Sıvas Çimento Fabrikası'ndan yakalandıklan. Birçok ünitede bir isçi Sıvas PTTyıe para yntirma ve suret çıkartma 10 Ocak 1989 tarihli Cumhuriyet GazetesVnin son sayfasmda Ali Ulvi'nin karikatürü güncel bir olayı dile geiiriyordu. Karikatürün anlattığı kitlesel konuyu, son günlerde PTVyt telefon ücreti yatıranlar çok iyi kavramıs olacaklardır. Karikatürde PTT önünde uzun bir kuyruk görüntüsünün aitında aynen şöyle deniyordu: Telefonlar tam otomatik artık, hiç beklemeden tüm dünya ile konuşuyorsun. Sonra parasmı ödemek için gelı'p günlerce kuyruklarda bekliyorsun!... Efendim kitlesel bir yaraya ne güzel de parmak basmıstı Sayın Ali Ulvi. Gerçekten de telefonlar otomatik, beklemeden dünyanın her tarafı ile anında görüşebiliyorsunuz. Ama işin bedelini ödemeye gelince, işte çile kuyrukları o zaman baslıyor. Hele hele gelen ücret faturastm kaybetmişseniz, bilgisayardan fatura sureti çıkarmak için gün boyu sırada beklemek zorunda kahyorsunuz. Yetkililer, lütfen Bakırköy PTT'sine gidip durumu izlesinler. Gerçekten yaşü, genç, kadtn, çocuk kuyrukta saatlerce bekleyerek bilgisayardan borç ödeme makbuzunu çıkartmaya çalışıyorlar. İş bununla da bitmiyor tabîi. Ikinci kuyruk vezne önünde oluşuyor. Bir de paranızı vezneye teslim etmek için kuyruğa girmek zorundasınız. Borç makbuzu çıkaran bilgisayar Bakırköy PTT'sinde birden ikiye çıkanlarak bu kuyrukların önüne geçilemez mi? Ücret yatırmak için saatlerce sırada bekleyen bir yurttaş Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) 1989 Bülteni'nde Türkiye'de yaşanan işkence olaylarını ele almış; "yaygın" ve "sistematik" olarak nttelemiş, örnekler vermiş, listeler yayımlamış. Bu konudaki ayrıntılı haber Cumhuriyet'te yayımlandı. Af Örgütü, Türkiye'de resmi makamlarm verdikleri bilgilere, yaptıkları açıklamalara aldırış etmiyor; güvendiği gözlemcilerin ve belgelerin ışığında bu sonuca varıyor. Peki, dünya kamuoyu kime inanacak? Türkiye'deki resmi açıklamalara mı? Af Örgütü'ne mi? * "Ülkemizin dışarıdan bakıldığında görüntusü nedir?" sorusunun üzerinde düşündüğümüz zaman çelişkili bir tablo ortaya çıkıyor. Bir açıdan Türkiye, Avrupa Konseyi üyesidir ki bu konum bir anlam taşır; Avrupa Konseyi, uygar dünyanın demokratik örgütlenmesinden oluşuyor. Ancak bir başka açıdan uygar dünyanın Türkiye'ye dönük yüzünde olumsuzluk ağır basıyor: 1) Uluslararası Af Örgütü'nün belirttiğine göre Türkiye işkenceler ülkesidir. Elbette bu sert yargıya karşı çıkanlar olacaktır; ama dısandan bakılınca, 12 Eylül'den bu yana, ülkemizin içinde ve dışında işkenceden başka şey konuşulmuyor. Türkiye'nin resmi görüşune kimsenin kulak astığı yok; işkencelerin vahığı ağır basıyor. 2) Dış dünyadaki çoğu çevrede, Türkiye, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi üyesi, Kıbrıs'ın topraklarını isgal etmiş devlet görüntüsünü taşıyor. Ankara bu alanda sesini ne kadar duyurabiliyor? GrekHıristiyan kultürüyle yoğrulmuş bir dünyaya ne kadar dert anlatabiliyor? 3) Batı dünyasında gün geçtikçe yoğunlaşan ve yayılan bir eğilime göre Türkiye, Kürt halkını baskı aitında tutan bir devlet görünümündedir Resmi görüşümüze ters düşse de, Ankara'nın canını sıksa da görüntü budur. "Büyük müttefikimiz ABD"nin gözünde Kürt sorunu, sırası geldiğinde kullanılacak bir Damokles kılıcı değerindedir. 4) Batının Hmstiyan dünyasında Türkler Ermeni soykınmıyla suç lanıyoriar. Fransa'dan Amerika'ya ve sokaktaki adamdan resmi çe relere dek çoğunluk, sözde Ermeni soykırımına inanıyor. Bu bakımdan Osmanlı arşivlerinin açılması olumlu bir adım olmuştur; ama ABD Temsilciler Meclisi'nin gündeminde bile bu olay canlı tutuluyor. 5) Avrupa Konseyi üyesi olmasına karşın Türkiye'nin demokratik bir rejim yapısına sahip olmadığı dışanda yaygın bir kanıya dönüşmüştür. Komünist partisi üyelerinin yargılanmaları, sanatçılann ve yazariann başına gelenler ve insan haklannın kısıtlı oluşu üzerine Batının duyariığı yaygındır. Doğu Bloku'na karşı elde tu tulan Türk'ıye, uygarlık ve demokrasi terazisinde azımsanıyor. * Kim ne derse desin, dışarıdan bakıldığında Türkiye'nin görüntüsü budur. iktidar poütikacılannın içeriye dönük propagandası, bu görüntüyü görmezlikten gelecektir. Ülkemizin dünyada büyük saygınlık kazandığını yinelemek, bizim Başbakan'ın resmi görevine elbet denk düşmektedir. Ama gerçeğin boyutları, içe dönük propagandanın kısır çemberinı çok aşıyor. Bu görüntüyü değiştirmek için ne yapmalı? Yapılacak ilk iş. kısa sürede yapılabilecek olanları hemen gerçekleştirmektir. Türkiye'de halkın büyük çoğunluğu demokı rasiyi Batılı anlamıyla benimsemeye hazırdır; toplum, 12 Eylül baskısıyla kendisine biçilen dar giysilerinden rahatsızdır. Komünist partiye yasal olanakların verilmesi, fikir özgürtüğüne dayalı demokratik rejimin kurulması, işçi sendikalanyla sol partilerin organik ilişkilere geçebilmesi, yalnız dış dünyaya yansıyan göı rüntümüzü değiştirmek için değif, uygar insanlar gibi yaşamak için gereklidir. işkencelerin üstür>e yürümek ivedi bir görevdir; inI san haklarına saygı, Kürt ' sorununu da rahatlatacaktır. Sözde Ermeni soykırımı ve Kıbrıs sorununda haklı davamızı dünya kamuoyuna benimsetmek. daha uzun süreli bir çabaya gerek gösterebilir. Kendi içinde sağlıklı bir demokrasi kurabilen Türkiye'nin bu sorunları çözmek için dış dünyada ağırlığı doğallıkla artacaktır. Görüntü ve Gerçek Rockefeller ve Hüseyin Usta Büyüyen her teşebbüsün, ekonomileri yönlendiren her büyük kuruluşun arkasında, bir büyük düşünen var. Bu insanlar işe başlarken, olanla yetinmediler, düşünce ufuklannı zorladılar. imkanlan iyi değerlendirdiler. Yaşadıkları dönemde gerçekleşmesi olanaksız kabul edilen girişimleri, cesaretle başlattılar. Kısacası büyük düşündüler. Farkh noktalardan yola çıkarak... Kimi bakkal dükkânıyla... Kinıi bir kaznıa kürekle™ Kimi bir mengene, bir tezgâhla Bugün ekonomimiz atıhmcı. üretken insanlara. her dönemden fazla yeni olanaklar sunuyor. Bugün artık, işlerini kurarken, geliştirirken. ülke ekonomisine de katkıda bulunacak girişimcilere. eskisinden daha çok ihtiyaç var. BILAR Panel: Kıbrıs solunun, Kıbrıs sorununa bakışı Özker ÖZGÜR (K.K.T.C. Ana Muhalefet Partisi C.T.R Gnl, Bşk.), Hasan ERÇAKICI (K.K.T& Gazeteci), Mahmut OİKEROEM (E. Büyükelpi), Ali SIRMEN (Gazeteci) 14 Ocak 1989 C.tesi saat: 14.00 Yer: Istanbul Tabip OdasıCağaloğlu Osmanb'dan Cumhurivet'e ftı Sarfrjzam Ophj anlatnvr Ş«fik Okday HaJkbank, bu bilinçte olan girif imcilere, kredileriyle destek oluyor. Siz de işe güçlü başlamak, işinizi büyütmek için büyük duşünün. Halkbank yannuzda. BİLGİ DAĞITİM: Babıalı Cad 19/2 Tel 522 52 01 İLKE DAĞITİM: Nurlubahçe Sok Eser Han Tel 520 66 66 ÖZGUR DAĞITİM: Ankara Cad 31'2 Cağaloğlu Tel 526 25 13 ve butun kıtapçılarda HALKBANK TÜRKİYE HALK BANKASI »RA TURKİYE YÖNETİMİNDE KARMAŞA Prof. Dr. Lütfü Duran 3000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Turkocağı Cad. 3941 Cağaloğlutsıanbul K.K.K. kimlik kartımı kaybettirn. Hükümsüzdür. YÜCEL YAL1N
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle