Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 TEMMUZ 1988 CUMHURİYET/1L Atina'dan Fortde France*tan Atinada doğa terörü Atinalıları bu ara en çok korkutan şeyler, sıcak dalgası 'kafson', hava kirliliği 'nefos', deniz kirliliği ve ozon tabakasındaki delik, bir de AIDS tehlikesi... Sıcakkanlı Akdeniz insanları AIDS'e karşı ceplerinde sürekli bir 'önlem' taşıyor. STELYO BERBERAKİS ATtNA Akdenizli zorlâmaya gelmez denir. Sıcakkanlı, eğlenceye duşkun ve özellikle hür bir yaşam biçimini yeğleyen insanlann, Akdeniz ulkelerinde yaşadığı söylenir. Gözüpek, yürekli, korkusuz, maceraa ve hatta kavgaya rneyilli olan bu insan toplumunun, bir bölumü de Akdeniz özelliklerinin türaünü taşıyan Yunanistan'da yaşıyor. Ama bu insanlar artık kendisini eskisi gibi hür hissedememeye başladı. Sanki korkulu bir rüyadaymış gibi bareket etmeye, her bir şeyden şüphelenmeye adeta bir 'Avrupalı gibi' her şeyde titizlik aramaya başladı. Ne olmuştu? Yunanhlar acaba Kuzey Avrupalılar gibi kendi tabirleriyle 'sönük' ya da 'sıkıcı' bir yaşam temposuua mı girmeye başlamıştı? Hayır. Yunanülar doğanın gazabmdan korkmaya başladı. Oldukça duyarlı ve yaşamayı seven bu insanlar, artık başkent Atina gibi yerlerde rahat edemiyor, sürekli bir 'terör' altında yaşıyor. Terörün biri gidiyor bir yenisi geliyor sanki. Ya da. bazen hepsi birden geliyor, ama hepsi birden gitmiyor. Yalruz bu terörün silahlı ya da kanh gibi terimlerle ilgisi yok. Terör bütünüyle 'doğa'dan kaynaklanıyor. örneğin sıcak hava dalgası ya da hava kirliliği veya deniz kirliliği, daha olmadı 'AIDS' korkusu, olmazsa deprem, daha da olmadı sağa sola konulan bombalar ve ilerisi için onnan yangınlan. Yunanlılar genel olarak kendi ülkelerini ilgilendiren her bir konuda geniş bilgi sahibi olmak ister. Ancak şu dönemde Yunanistan'da ve özellikle Atina hakkında birçok endişe konusu var. Hava kirliliğindeki karbondioksit, azotdioksit ne durumda, benzin, den, mazottan çıkan egzoz dumanları o gün için hangi düzeyde? Tüm bunlan yakından izliyor ve ona göre önlem almaya çalışıyor. Bugüne kadar bu konuda alınan tek önlem, hava kirliliğine karşı kullanılan "agjz borun maskesi..." Devletin aldığı önlem ise tek çift plaka uygulaması. Ama nafile! Hava kirliliği aynı şiddette surüyor. Tabii ruzgâr eserse Atina temizleniveriyor. Hava kirliliği bir yana şimdi, Yunancada 'kafson' olarak bilinen sıcak hava dalgası bela oldu. Sağlık Bakanlığı ve meteoroloji her gün halkı bu konuda uyarıyor. "Bugıin kafson var", "hafif giyinin, bol su için, suya tuz aün" gibi sahklar veriliyor. Ama asfaltları dahi eriten bu kafsonun gideceği yok gibi. önlemlerin arasında halkın vantilatör ve soğutucu, klima gibi cihazlan bir hafta içinde tüketmiş olması var. Devlet ise yaşlılann serin bir yere sevk edilmesi için ambulanslan alarmda tutuyor. Hava kirliliği için kullanılan 'nefos' tan sonra sıcak hava dalgası "kafson" da Atinalılann korkulu rüyası haline geldi. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de AIDS korkusu var. Sıcakkanlı Akdeniz ruhlu bu insanlann, AIDS korkusu ile seks yapraaktan kaçıruyor olması lsveç ve Hollandalı gibi yabancı turistlerin geçen yü Girit ve Rodos gibi adalarda "protesto jiinıyuşu" dahi yapmasına yol açmıştı. Bu korkudan mustarip Yunanlılar ise bu 'AIDS' denen acımasız hastalıktan adeta nefret ediyor. Ama ne olur ne olmaz cebinde de mutlaka bir "önlem" bulunduruyor. Martinik'te biz Türkler MEHMET BASUTÇU FORTDEFRANCE/MARTINIK Sıcak denizlerin buğulu enginliğinde kaybolmuş küçük bir adada belki tatil yapan birkaç Türk vardır diye düşünursünüz de, buraya yerleşmiş bir Türk işadamının ya da Martinik'in yetiştirdiği en ünlü yazann bir oyununu sahneye koymak için çağnlan bir Türk üyatro yönetmeninin bir anda karşıruza çıkacağına pek fazla olasılık vermezsiniz değil mi? Işte yanıldınız. ^ Mehmet Ulusoy, tam üç aydan beri burada, Aimi Cesaire'in 1966 yılında kaleme aldığı, Kongo Başkanı Lumumba'mn kısa iktidar öykusünü konu alan oyunu "Kongo'da Bir Mevsim"i (Une Saison Au Congo) sahneye koyma çahşmalanm sürdürüyor. Yorucu haftalar sonunda, kendi de Dünyanın bir ucunda, okyanuslann ortasında kaybolmuş bir küçücük adada tatil yapan birkaç vatandaşınızla karşılaşacağımzı düşünürsünüz de, buralara yerleşen Türklerin, burada iş yapan Türklerin de olacağı hiç aklmıza gelir mi? Eh, artık gelsin... yişiyle "oyun çıknuş" artık. 123 temmuz tarihleri arasında "Amerikalar Yol Aynmı" başlıgı altında etkinlik gösterecek olan 17. FortDeFrance Şenligi kapsarmnda ilk kez seyirci önüne gelecek, önümüzdeki guz de Paris'te izle1 yebileceğiz "Kongo'da Bir Mev8İm"i. Bu oyun, yirmi yıl önce Paris'te sahneye konmuş, ancak,' Aim6 Cesaire'in bugüne dek Martinik'te sahnelenmeyen tek oyunu niteliğini taşıyor. Bu nedenlerle Ulusoy hem sevinçli hem de Fort • DeFrance Tiyatro Okulu'nun ye* tenekli genç öğrencilerinden provalar sırasında verebileceklerinin, en iyisini almaya çabalarken, sıkıntılı ve tedirgin... Kısa adı "Sennac" olan sanat ve kültür parkındaki küçük bir salonda, kesilip açılmış bir yığın iç lastikten oluşan dekor içinde uyuyan, siU kinen, bir anda fırlayıp tatlı düşlerini ya da karabasanlannı haykıran bir düzine oyuncu, heyecanlı ve gerilimli bir havayı yöuetmenleriyle paylaşıyorlar. Bir rastlantı sonucu, Mehmet Ulusoy'la aynı otelde konuk kaldığımızı görüyoruz. Hem de ne rastlantı, odalanrruz üst üste. Obahçeli ait katı seçmiş. Sıcak de. niz iki adım ötemizde. Dinmek, bilmeyen uık rüzgâr olmasa geceyansı bile terleyeceğiz kuşkusuz. Bir kadeh eşliğinde geceyi ilerletiyoruz. Tiyatrodan, daha önce burada sahnelediği oyunlanndan, Aime Cesaire'den coşküyla söz; eden Ulusoy, bu arada, adada ya şayan bir Türk mimanyla karşı. laştığını ve kendisiyle çok sıcak bir iletişim kurduklannı anlatıyor. Otuz beş yıldan bu yana Türkiye'. ye dönmemiş olan, evlenip çoluk : çocuğa kanşmış ve Martinik top • lumunda kendisine güzel bir yer • edinmiş olan bu Turk, üstelik Ga, latasaray Lisesi'nden 'agabey'imizmiş. Eh, şimdi üç kişi olduğumuza göre, hemen bir "Martinik'te Galatasaray Iisesi eski 6greocileri dernegi" kuralım, diyo • rum. Gülüşüyoruz. Buraya kadar gelmişken, Aime Cesaire'le tamşmadan. bır çift laf etmeden geriye dönmek olmfz. Kaldı ki, " 1 . L'luslararası Karayib Gorünruleri FUm Şenligi"nin ardında binbir tutkuyla yanıp du. ran, çevresine açık, yetmiş beş ya, şında dinç bir ihtiyar olan Aime Cesaire'in sanatçı kişiüği var. Şenligi izleraeye gelenlere belediye salonunda bir kokteyl vererek bu girişimin sonunda gerçekleşmesinden duyduğu mutluluğu dile getirecek... Kentin eski belediye binası, bugünkü terk edilmiş durumuyla bile çok sevimli, şirin bir yapı. Açık camlar arasından kıvrılarak akan rüzgânn serinlettiği buyük salonda iki büyük portre göze çarpıyor: 8 mayıs günü yeniden yedi yılhk bir süre için Fransa Cumhurbaşkanı seçilen François Mitterrand'ın ve Güney Afrika hapishanelerinde çüriiyen zenci lider Mandela'nın aynı boy fotoğraflan bunlar... Bu iki portrenin yan yanalığında, Aime Cesaire'. in güçlü kişiliği çarpıcı bir senteze dönuşüvermiş. Eski sömürge'" ci güç, bugunkü "ana vatan'*^ Fransa'nın demokratik düzenini' biçımlendiren yasalarla kurallara bağlıhğı sürdürürken, zenci halkın haklanndan ödün vermemek, ırkçı baskılar karşısında özgürlük savaşı verenlerin gururunu paylaşmak ve onlara destek olmak. Bu Cesaire'in politikacı kişiliği. Bir de yukarıda sözünü ettiğimiz sanatçı kişiliği var: Şiirleri ve tiyatro eserleriyle çağımızın en tanınmış zenci yazarları arasında sağlam bir yer edinmiş olan Aime Cesaire, yaptığı konuşma sırasında, Karayib adalarında birbirlerinden ayn yaşayan, değişik Avrupalı egemen kültürlerin etkisi altında kendi kardeşlerini yeterince tamma olanağı bulamayan tüm Karayib halklarının bu uluslararası fılm şenligi boyunca aralarındaki benzerlikleri göreceklerini söylüyor. Aime Cesaire'e Mehmet Ulusoy'un sahneye koyduğu oyunundan söz ediyoruz. Gözleri parlı' yor. "Büyük bir tiyatro yönetmeni o, çok büyük yazarlan sahneye koydn" derken, ben o yazarlar kadar ünlü değilim, demeye getiriyor. îşte, bu çok yönlü insamn olgun ve mütevazı kişiliği, yukandaki sözlerde somutlaşmakta. Ulusoy'u, kendi oyununu sahneletmek için şenliğe davet etmiş olabileceğinin düşünülebilmesinden çekiniyor. "Mehmet neden beni seçti?" diye hayıflaruyor. Samimi olduğundan kuşkumuz yok. Daha sonra şiirden söz ediyoruz ve olağan olarak Nfizım Hikntet'i ölümünün yirmi beşinci yıldönümünde anıyoruz. Aime Gesaire sanat ile politika arasında kesin bir seçim yapmaktan hep kaçınmış. Her iki alandaki çahşmalanm atbaşı sürdürmüş. Son Mkhel Rocard hukumetinde "insan baklan bakanı" olması önerilmiş kendisine. Ancak, Martinik'te daha yapacağı çok iş olduğunu söyleyen Cesaire, bu önemli bakanlığı kabul etmemiş. Aşın sıcakJardan bunalan Atinalılar park ve bahçelerde sere serpe serinlemeye çalışıyoriar. Deniz kirliliği de dayanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. özellikle Atina yöresinde denize girenler, salt 'kafson' ya da 'nefos'tan kurtulmak için kendisine çare anyor. Petro! lekeleri, yer yer zift kümelerinin arasında koli gibi mikroplar sularda cirit atıyor. Bu da yetmiyormuş gibi şimdi bir de 'ozon' tehlikesi çıktı. Yunanlılar ozondan da çok tedirgin oluyor. Ozon deliği ne kadar büyüdü, Yunanistan'ı ne denli etkileyecek? Bu sorular da diğerleri gibi her gün gazetelerde uzun uzun işleniyor. önlemlerin nasıl alınacağı konusımda salıklar yağdırılıyor. Tüm bu konular, özellikle yaz aylannda 'sakin bir tatil' yapmayı amaç edinen Yunanlüan fazlasıyla meşgul ediyor. Bir de arada sırada meydana gelen depremler, işin tuzu biberi oluyor. önceki akşam Atina'ya 70 km uzakhktaki Korent Boğazı'nı merkez alan 5 richterlik bir deprem oldu. Atinalılar, evlerindeki klimalan bırakıp dışarı, yani 'kafson'a kucak açmak zorunda kaldı. Bu arada her yaz olduğu gibi bu yıl da gerek kundakçılann gerekse aşın derecedeki hava sıcaklığırun yarattıgı orman yangınları sırada bekliyor. Tüm bu sorunlarla karşı karşıya olan Yunanülar, arada bir sağda solda patlayan 'protesto' içerikli bombaların gürUltüsünü artık pek önemsemiyor. Kayıp '200. Yıl Kutlama Bakaıu güvercinler EDİP EMİL ÖYMEN LONDRA lngiltere'nin itibarlı ve tanınmış 3.500 kadar güvercini kayıp... Sadece lngiltere'de sayılan her halde milyan bulan güvercinlerden varsın bir avucu da kaybolsun. Yanlış. Kaybolanlardan bazılan 30 bin sterlin değerinde "maratoacular" çünkü. Bizim paramızla yaklaşık 75 milyon lira yani. Bu, bir tek güvercinin değeri. Neredeyse küçük bir uçak fıyatı. Güvercin deyip geçmemeli. Hayatta sadece "gurrk" diyebilen ve epey geri zekâlı oldukları hakkında yaygın bir kanı bulunan bu kuşlann hâlâ çözülemeyen mükemmel bir "rota ayarlama" güduleri var. Çok uzak adresleri sektirmeden buluyorlar. Oerçekte dünyanın manyetik alanına göre mi buluyorlar, belli değil. Ama bu Alİah vergisi yetenekleriyle, boş bakışlarla mısır tanelerini gagalamalan epey tezat. tki hafta önce Fransa'nın taşrasından tngiltere'nin taşrasına uçmalan beklenen 5 bin "mantoncu" güvercinin büyük kısmı kayboluverdi. Bazılan da çok alakasız yerlere gittiler. Ingiltere"den Fransa'ya götürülen güvercinlerin, evlerine 14 saatte dönmeleri gerekiyordu. Çoğu dönemedi. Müşterek bahisçiler de ortada kaldı. Güvercinler, gerçekten dünyanın manyetik alanına göre yollarını buluyorlarsa bu "gaybabefin bir acıklaması da var demektir: Ama tam o günlerde güneşte manyetik bir fırtına olmuştu. Güvercinler acaba bundan mı etkilenip adreslerini şaşırdılar? Adresi doğru bulanlar da olduğuna göre, demek ki bazılan manyetik dalgalara boş verebiliyormuş. Bu da anlaşıldı. Kaybolan kıymetli güvercinler, her halde şimdi bir yçrlerde. Hiç de kıymetli olmayan hemcinslerine aynı boş nazarlan atfediyorlardır. Ayaklannda kimlikleri yazılı olduğundan, bir kısnunın sahiplerine iadeleri mümkün olacak. Tabii yetkili makamlar üşenmezse. Kuşlardan biri iyice şaşırıp taa Kanada'ya "Nova Scotia"ya kadar uçmuş çünkü. Denizaşırı güvercin nakliyatı gerekli. Üstelik güvercinin Ingiltere'ye dönmesi de ayrı sorun. "Resmi yoldan" döneceği için yasaya göre 6 ay karantinada kalması gerekecek. Sahipleri, güvercinlerin tek sahip olduklan akıl olan "manyetik akıllan"nın başlanna gelerek, bir gün yuvalanna döneceklerini umuyorlar. Londra'dan Faristen Fransa, 1789 lhtilali'nin 200. yıldönümünü kutlamaya hazırlanıyor. Bir süredir yürütülen Muyıs 68'i anma kampanyalan, bu yeni kampanyanm yanında hiç kalır. 200. yıl şenlikleri bambaşka bir atmosferde ele alınıyor. Sosyalist Kültür Bakanı Jack Lang'ın artık bir sıfatı daha var "200. Yıl Kutlama Bakanı." SABETAY VAROL kitielerce açılım, hoşgörü ve çağdaşbk simgesi sosyalist Kültür Bakanı Jack Lang'ın bu sıfatının yanına "200. Yıl Kutlama Bakanı" sıfatı eklendi. Lang, bu kadarla da kalmıyor, "büyük insaatlar"la ilgili dosyaları da bakanlığı bunyesinde topluyor. Başka bir deyişle, Bastille meydanında yapımı süren yeni opera bınası, Louvre Müzesi inşaatı gibi, Mitterrand'ın geçen dönem başkanhğından sarkan görkemli dev inşaatlara da bundan sonra "medyarik" bakan Lang bakacak.. Kitapçı dükkânlannda yapılacak kısa bir gezinti, 1789'la ilgili yeni yazılan kitaplann b'olluğu hakkında bir Hkir edinmek için yeterli oluyor. Isimlerini ait alta sıralamaya kalkarsak başka şey yazacak yer kalmaz. Çocukluğumuzda, "yeniçagın kapanışı ve yakıncagın başlangıa" olarak öğretilen Fransız thtilalinin sadece yandaşlan olduğunu sanmamak lazım. Kralhğın yıkıhşının ve 16. Lonis'nin giyotine gönderilmesinin Fransa tarihinde telafîsi olanaksız yaralar açüğım düşünenlerden, cumhuriyete itirazı olmayıp da, 1790'lardan itibaren dozu giderek şiddetlenen "terör dönemi"nin kötülüklerini vurgulamayı yeğleyenlere kadar değişik fıkirlerin sahipleri, bu fikirlerini kamuoyu önüne seriyor. Tarihsel romanlar, Kraliçe Mırie Antoinette'in övgü dolu biyografıleri, bizde, bir zamanlar Albay Talat Aydemir okuyup esinlendiği için gazetelere adı geçen, ihtilalin sol kanat simalanndan Babeuf'ün yıllardır yayımlarunayan kitaplan, Robespierre, Danton. Mirabeau değerlendirmeleri, daha neler neler... L'lusun kolektif bılinç muhasebesi olarak nitelenebilecek, 7 yılda bir yapılan başkanlık seçiminin de 1988'e, yani 200. yü şenliklerinden bir yıl önceye rastlaması, Fransız kamuoyunun bu tarihsel bakış açısı kazanma sürecini herhalde daha da hızlandırdı.. Zürihten Insana yatunm DOĞAN ABALIOĞLU ZÜRtH Geçenlerde oğlum 16 yaşını bitirdi. Aynı gün postadan kendi adına, kent sosyal sigortasınca bir kutlama kartı ve dişlerinin kontrolü için herhangi l bir dişçiye verilecek ücretsiz bakım belgesi geldi. Zürih kantonu ve kenti verdiğimiz vergilerle ayakta durduğuna göre, onlann da bizlere karşı sorumluluklan var. Federatif sistemle yönetildiklerinden, her kanton kişiyi kendine çekmeyi amaçbyor. Kişi vergisini çalıştığı değil, oturduğu yere ödüyor. tsviçre yelpazesinin güzelliği belki bu renkliliklerden oluşuyor. Kentin gittikçe işyerine dönüşmesi, konutlann çevreye yayüması, vergı girdilerinde azalmaya neden oluyor. Bunun için de önlemler alınıyor, bizmetler arttırüıyor, çekici olmaya çalışıhyor. 1972'de kent yönetiminden "Çocugunuzun doğumumı kutlar, lyi yetismesini, sıhhatli buyümesini ve size srvinç vermesini diledz" diye bir yazı ile bir klasor gelmişti. tçinde anne ve babaya "ilk mektup" vardı: Çocuk bakmunda nelere dikkat etmemiz gerektiği sıralanıyordu. tkinci mektup, birinci ayım doldurduğunda gönderilmişti. "Şimdi şunlan şunlan yapın" diye salık veriyorlardı. Ve bir yıl boyunca her ay postadan çıktı. 12. mektup geldiğinde oğlum 1 yaşını bitirmişti. 3. yaşında klasöre takılan önerilerin sayısı 22 idi. 2. klasör ile üç bir çeyrek yaşına ait bilgileri aldık. Ve yazışma 36. mektup ve 7. yıhndayken bitti. Yani okul çağı başlamıştı, bundan böyle öğretmenlerle birlikte çahşacaktık. Kent, düşüncelerini onlar kanalıyla bize iletecekti. Zürih'e yayümış okul diş kliniklerinde çocuğun ağzına periyodik bakılmaya baslanıyor. Daha ilk dislerde kontrol altına alınıyor ve gerekli bütün işlem yapüıyor. Giderlerin yansını anne baba, diğerini kent yükleniyor. Bu da, başta da belirtildiğj gibi 16. yaşı bitiminde son bir bedava kontrolle bitiyor. Eğer çocuğunuz bütün bu uğraşılara karşıhk hâlâ diş bakımına alışamadıysa bu kez pamuk eller cebe örneği, kalanı size ait. llkojcul ve ortaöğrenimde ise bütün ders gereçleri, kitabından defterine, kaleminden silgisine, hesap makinesinden pergeline kadar okulca veriliyor. Ve hepsi gıcır gıcır yeni. Yani bir evvelkinden bir sonrasına aktarılarak değil. Ortaögrenim, çocuklann yeteneklerine göre 4 ayn biçimde ele alınıyor. Bunların aynntılanna girmeyeceğim. Her sistemin eleştirilecek tarafı vardır. Isviçre eğitiminde de yanlışlar az sayılmaz. Bence en önemlisi, ilkokulun bitiminde bu yollardan birini seçmek. Yaşı 12 olan, fizdksel yapısındaki değişiklikleriyle kendini tanımaya uğraşan kişinin bunalıma düşmesi olağan. Belki bu sorun sosyalist blokta daha iyi çözülmüş. Orada devlet yeni yetişen bireylerine 18 yaşına kadar bakrnak zorunda. Benliğı oturmuş kişilerin yollanru çizmeleri kendilerine bırakılmış. Şu gelen son kâgıt zamlannın Türkiye'deki anne babalara yeni öğrenim yılında getireccği ek yükü okuyunca, bunlan duşünmeden edemedinı. lşsizliği önlemenin baş koşulu yatınm. Devlet, kalkınma hızıru arttırmaiı ki yaşam düzeyi yükselsin. Ama yatırımlann en önemlisi, hatta ilki insanoğlu değil mi? PARİS Fransa tarihi, gurur ve utanç sayfalannın domino taşları gibi art arda sıralandığı, adeta kurmay okulu öğrencileri için yazılmış bir ders kitabıdır. Burada iç ve diş düşmanlar kâh kenetlenir, kâh birbirlerini kollar ya da sevişip koklaşır.. Yirmişerotuzar yılhk iç banş dönemleri, geniş bir demokrasi denemesinden çok, devrimci ya da karşıdevrimci terör uygulamalarının "normaUeşme" süreçleridir. Dışanda, özellikle gelişmekte olan ülkelerde büyük hayranlık uyandıran, Genenü de Ganlle'ün 1958'de iktidara gelerek 5. Cumhuriyet'i ilan etmesi olayı bile, başta François Mitterrand olmak üzere Fransa halkımn genişce bir bölümünce "askeri dartoe" olarak algılanmıştı. Yeni anayasanın getirdiği yapılar, 1968 baharında patlak veren gençlik olaylanna kadar, "karşıdevrimci" normalleşmenin kurumlan olarak ele alınıyordu. Günümüzde, çağdaş koşullara uygun yaşam tarzlarının toplumsal yapı tarafından nihayet be 200 kusur yıl önce LHIe Meydanı tarihi defötirecek olaytara sahne olmuştu. SokaMara dökülen halk, hainleri bu meydanda cezalandırmış, cesetlerini ateşe vermtşti. nimsenmesi şeklindedeğerlendiri tın Fransa için ne demek olduğu den geriye doğru baküdığında, ollen Mayıs 68 olayları, yirmi yıl nu kolayca anlar. sa olsa ürküntü ve biraz da tiksinti sonra, yazar, gazeteci, sanatçı gibi 1871 Paris Komünü'nün uyandıran agır totaliter hava egeçeşitli çevrelerce didik didik edil "Mösyö Thiers" liderliğindekı menliğini sürdürdü. Bu nedenlerle di. Konuyla ilgili gazetelerde çı Versailles burjuvazisince ezilme ihtilalin yüzuncü yıldönumü, böykan yazı, basılan kitap, yayımla siyle başlayan 70 yılhk bu dönem, lesi "gerici" bir cumhuriyet yönan fotoğrafın haddi hesabı yok.. en gerici biçimleriyle milliyetçi netiminde kutlanmıştı. O kutlaButun bunlara rağmen, 20 yılhk ideolojilerin, her türlü şoveniz malardan bugune Eyfel Kulesiyaradan sonra, büyüteçten geçiri min, militarizmin, yoksul halklan le fotoğraf albümlerinden başka len 68 olaylan, gelecek yıl 200. yıl hor görmenin, Fransa'yı dünya bir şey kalmadı. dönümü kutlanacak 1789 Büyük mn merkezi saymanın belirleyici Ikiyüzüncü yıl şenlikleri bamFransız lhtilali'nin yanında, tarih olduğu bir evreydi.. Geçen yuzyü başka bir atmosferde ele alınıyor. sel önem açısından çocuk oyun sonlanyla, içinde bulunduğumuz Her şeyden önce iktidarda, kencağı kalır. Ihtilalin yüzüncu yıldö yüzyü başlanndan itibaren, sanat dilerini ihtilal yapanlann tonınlan nümü, 1889'da gene cumhuriyet ta, düşün dünyasmda ve nihayet olarak görenler var. Şimdiden, rejimi altında kutlanmıştı. Ancak siyasette çeşitli karşıt akımlar var Fransa Cumhuriyeti'nin simgesi, o zaman geçerli olan 5. değil de lık gösterdi, karanlık bulutlar da Frigya başlıkh Marianne desenleri 3. cumhuriyetti. Geçen yıl açılan ğılmaya başladı. Kiliseyle devlet çizüi tişörtler Bastille meydanının ve 19. yüzyıh tüm yönleriyle ku işleri birbirlerinden aynldı. Ama çevresindeki dukkânlarda satılıcaklayan "Orsay Müzesi"ni ge kesintisiz parlamenter demokra yor. Yakından tanıyanlarca nakzen bir ziyaretçi, 3. Cumhuriye sinin varlığına rağmen, günümüz ledilen ikircikli kişiliğine karşın, Roma'dan Basın ve TV'de sıfır seçeneği NtLGÜN CERRAHOĞLU ROMA "Sıfır seçeneği: Reagan ve Gorbaçov arasında askeri strateji tartışmalanna yıllardır konu olan bu deyim, şimdi de ttalyan basınına mal oldu. Bu kez basın sektöründe güç yoğunlaşmasını frenlemek için geliştirilen bir stratejiyi özümleyen "sıfır seçeoegi"ne göre özel televizyon kanallanna sahip olan basın imparatorlan yazılı basına el atamayacak. Gazete ve yaymevi sahipleri ise televizyon piyasasına giremeyecek. Hükümet koalisyonunu oluşturan siyasi partiler arasında vanlmaya çalışüan bir centilmen anlaşması çerçevesinde geliştirilen ve halen senatoda tartışılmakra olan "sıfır seçeneği", ttalyan toplumunun tüm kesimlerinde canlı bir polemik yarattı. On yıl öncesine dek sürekli zararda olan basın sektörü, Italyada son yıllarda en kârlı yatınm alanlanndan biri haline geldi. Halen yılda yakiaşık 1,5 milyar dolar kâr yapan günlük gazeteler, yaymevleri ve haftalık dergiler, İtalya'mn belli başlı tum sanayicilerini bu sektöre çekiyor. "FIAT" fabrikalanmn merkezi Torino'da çıkan "La Stampa" Gazetesi'nin sahibi olan milyarder "avukat" Gianni AgnelU, "Rizzoli" Yayınevi'ndeki hisseleri sayesinde ülkenin en prestijli yayın organlanndan "Corriere della Sera"yı elinde tutuyor. Halk arasında kısaca "mubendis" olarak anılan "Olive«i"nirl patronu Cario de Benedetti ise, lar, şimdi Berlusconi'nin gücünü bir nebze olsun sınırlayabilmek amacıyla son çare olarak "sıfır seçenegT'ni tartışıyorlar. Aslında Hıristiyan Demokratlar "sıhr seçenegi"nin bile Berlusconi'nin gücünü baltalamaya yetmeyeceğinin farkındalar. Çünkü agresiv stili ve yetkin yönetici kapasitesi ile Berlusconi, halen kontrolünde olan 3 özel kanalına daima izleyici toplayabiliyor. Vaktınde devlet televizyonu üzerindeki deneöm guçlerine güvenerek, Berlusconi tehdidini gözden kaçıran Hıristiyan Demokratlar, şimdi devlet televizyonundaki eski güçlerini de yitirmiş durumdalar. Ülkenin belli başlı siyasi güçleri arasında bölünen devlet televizyonunda da Hıristiyan Demokratlar, yalnız 1. kanalı denetliyorlar. Devlet TV'sinde de şimdi artık ikinci kanal sosyalistlerin, üçüncü kanal da komünistlerin denetimi altında kalıyor. öte yandan yazılı basın ya da televizyon arasında tercih yapmaya zorlanmak yerine sahip olduklan yayın gruplan içinde radyo, TV ve yazılı basını bir araya getirmenin daha mantıklı olduğunu savunan yaymevi sahipleri ve basın patronlan "sıfır seceneği"ni saçmalık olarak nitelendiriyorlar. Basın çevreleri asd sorunun TV ve yazılı basını ikiye ayırmak değil, bunların tek elde toplanmasının önüne geçmek olduğunu söylüyorlar ve bu denetimin de belli gruplann sermaye paylannın beüi yüzdelerde tutulmasıyla sağlanabileceğini ileri sürüyorlar. TV rekabetinin iyice kıaştığı Italya'da, Rafrella Carra, devlet televizyonu RAI'nin en önemli kurtarıcılarından bin. aynı şekilde "Mondadori" yayın grubu vasıtasıyla ttalya'nm en çok satan gazetesi "La Republica"mn sermayesinin yarısı üzerinde hak sahibi. Roma'da çıkan "II Messsagero" ise en az Agnelli kadar varlıkh olan ünlü sanayici Raul Gardininin elinde. Güneyin onemli gazetelerı "11 Mattino di Napoli" ve "Gazetta del Mezzogionıo" da "Banco di Napoli" tarafından satın alınmış durumda. Sahip olduğu 3 özel televizyon kanalıyla devlet televizyonun en ciddi rakibi olan Milanolu iş adanu Silvio Berlusconi de hâkimiyetini yalnız özel televizyonda sürdurmekle kalmıyor, aynı zamanda tutucu "II Giomale" Gazetesi'ni elinde tutuyor. Halen özel televizyonun % 90"ını ve tüm TV reklam piyasasırun "!o 60'ını elinde bulunduran Berlusconi, bu avantajlann verdiği ustünlükle yazılı basındaki varlığını da arttırmak istiyor. Işte, polemik konusu "sıfır secenegi"nin ilham kaynağım da tüm Avrupa'run tek elde yoğunlaşan en büyük özel televizyonunun sahibi Silvio Beriusconi oluşturuyor. Hıristiyan Demokratların bu konuda geçmişte gostermiş oklukları aymazlık karşısında, sosyalist lıder Bettino Cnuu'nin verdiği himaye ile özel televizyonda muazzam bir imparatorluk inşa eden Berlusconi'nin şimdi bunu yazılı basını da kapsayacak şekilde genişletmek istemesi, bu alana el atmak isteyen tum diğer iş adamlannı ve sosyalistler dışmdakı tüm siyasi partileri tedirgin ediyor. Kendi kanallannda, sosyalisllere diğer partilere verdiği reklam suresinden üç kez fazla reklam yeri tanıyan Berlusconi, sosyalistlerin son seçimlerde sağladıklan başdöndürucü başannın temel taşlarından birini oluşturuyor. BerlusconiCraxi ittifakımn sonuçları karşısında elleri kolları bağlı kalan Hıristiyan Demokrat