19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER omuzlannı kaldınp indıriyor, yanındaki adam a birbirinden ciddi konular açıyordu. Bu sırada karşıdaki meyvacı dükkânının sahibi içeri girdi, doğru avukatın masasına yürüdü, yanına gelince durdu, eğildi ve bir şeyler anlattı, sonunda: Parayı alır mıyım? diye sordu. Avukat, adamın yüzüne bakmadan "Alırsın" dedi. Meyvacı da bara yöneldi, bir kadeh rakı aldı, bir dikişte içti, çünkü işi vardı karşıda. Duvar dibindeki masada oturan bastonlu adam, bu ara derin bir ah çekerek herkesi kendine baktırdı. Avukat bile baktı o yaııa. Bir trafik polisinin vargücü iJe çaldığı düdügün sesi meyhaneyi dolduruverdi. Avukat, patrona bakıp gülümseyerek: Bunda iş kalmadı, dedi, çay, kahve yok, cıgara yok, içki yok, öteki iş de yok... Sonra garsondan bir elbasan tavası istedi. Patrona ciddi bir yüzle: Ne istiyor bu müfettiş bey? diye sordu. Ben yarın buradan kalkıp Trabzon'a gitsem beni nerden bulacak? Lafa bak! Garsona: Rakı, dedi. Sonra gene patrona bakarak: Değil mi ama, diye sürdürdü sözünü. Bunlar saçma sapan şeyler. Biz burada vergi mi kaçırıyoruz? Lafa bak! Patron gene oralı olmadı. Avukatın, anlaşılan, yedikçe iştihası açılıyordu, yemek tabaklan birbirini izlemeye başlamıştı. Rakı kadehleri de öyle Adam, bir dinleyiciyi hiç de gereksemediği için, gene ortaya: Şu patronun işlerini hele bir temizliyeyim, avukathğı bırakacağım, dedi. Önümüzdeki yıl parti kuracağım. Görsunler bakalım, parti nasıl olurmuş. Benim bu yaştan sonra ne beklediğim olur, memlekete hizmet edeceğim. tşte bu sırada olay patlak verdi. Duvann dibindeki masada oturan bastonlu adam ayağa kalktı ve gür bir sesle: Ben deliriyorum, diye bağırdı. Bunun üzerine patron yerinden doğruldu, bağıran müşteriyi bir garsona işaret etti. Fakat garson ne yapacağını anlayamadığı için hiçbir girişimde bulunmadı. Bastonlu adam: Ben deli oluyorum, diye bağırdı gene. Ben artık bu pahalılığa dayanamayacağım. Dayanamıyorum efendim, yetişemiyorum evi geçindirmeğe. Patronun işaret ettiği garson, delireceğini söyleyen müşterinin yanına gelip onun sırtını okşadı, sonra da "Başka ne yapabilirim" gibilerden patrona baktı. Avukat, bastonlu adama bakmadan, gene ortaya: Pahalılığa dayanamayacaksan meyhaneye gelme, dedi. Bunu duyan bastonlu adam: Sen ona kanşamazsın, diye yanıtladı avukatı. Sen burada beleş yiyip içiyorsun. Pahalılık sana vız gelir. Ben burada paramla içiyorum, ben burada sıkıntımı dağıtmak için içiyorum, ben burada... Avukat da ayağa kalktı. Sen bana hakarel edemezsin. Seni mahkemelerde süründürürum. Anladın mı? Sen bana hiçbir şey yapamazsın. Avukat tutmasını ben de bilirim. Böyie diyerek bastonlu adam avukatın üzerine yürümeğe başladı. Patron da yerinden çıktı, bir garsonla birlikte onun yolunu kestiler. Avukat: Polis çağırın, diye bağırdı. Bu adam beni dövmeğe kalktı. Patronla bastonlu adam arasında itiş kakış oldu, fakat adamın gözü avukattaydı. Polis bana ne yapacak? Ben sıkıntı ceken bir adamım, sıkıntı içindeki adama polis bir şey yapamaz ki! Avukat: Görürsün, demekle yetindi. Fakat polis çağınlmasında direnmedi. Patronla garson, sıkıntı içindeki adamı, sırtını sıvazlayarak dışarı çıkardılar. Avukat: Lafa bak, dedi çevresine bakınarak. Patron, delirmek üzere olan müşterisini nezaketle uğurladıktan sonra yerine dönerken: Herif de parayı ödemeden gitti, diye söyleniyordu. Me\ haııede Bir Olay MELİH CEVDET ANDAY Güneş, meyhanenin karşıandaki meyvacı dükkânına vurmuştu. Saat on ikiye geliyordu. Yoldan geçen kamyonJann, otomobillerin gürültüsu, meyhanenin içindeki sessizliği bozmuyordu. Masalardan birinde çok yaşlı, iki büklüm bir adam oturmuş, mezesiz rakı içiyordu. Başka bir masada tşçi Sigortaları Kurumu müfettişi, garsonları bir bir karşısına çağırarak sorular soruyor ve önündeki cvrakı dolduruyordu. Barda birkaç müşteri vardı. Patron dipteki yerinde başını önüne eğmiş, ne olduğu anlaşılmayan bir şeyle uğraşıyordu. Avukat ise kapı ile yemeklerin bulunduğu yer arasındaki yolda üç aşağı beş yukarı dolaşıyor, ya kendi kendine konuşuyor ya da ötekine berikine sesleniyordu. tşçi Sigortaları müfettişi, patrona bir garsonu göstererek: Bunun sigortası yatırılmamış, dedi. Patron, derin meşguliyetinden çarçabuk sıynlıp: Askerdeydi, ondan, dedi. Sonra gene derin işıne daldı. Avukat kırk, kırk beş yaşlannda, kumral, orta boylu bir adamdı. Ne mutlu adamlar vardır şu dünyada, dedi yüksek sesle, yağmur yağar sevinir, güneş açar sevinir. Garsonlardan biri onun yanına gitti, bir derdini anlattığı yüzünden belli idi, sözünü, "Evsahibi beni çıkanr mı?" diye bitirdi. Avukat, konuyu garsonun yuzüne bakmadan dinledi, sonunda kesin yanıtını yapıştırdı, "Çıkanr" dedi. Garson da bunun üzerine yeni gelen bir müşterinin masasına yollandı, evsahibini unutmuş gibiydi. ' Duvara bitişik bir masada, ikide bir bastonuna dayanarak başını geriye atan, zayıf, yaşlıca bir adam oturuyordu. Hiç lcimse ile ilgilendiği yoktu, onunla da kimse ilgilenmiyordu. Rakısını içiyor ve bastonunu bekçi sopası gibi arada bir yere vuruyordu. Banka memuru, kapının yanında ayakta yiyip içiyor ve ikide bir omuzlannı kaldınyordu, bundan da çok konuşkan biri olduğu anlaşılıyordu. Yanındaki kısa boylu birine heyecanlı heyecanlı: Paraya bir şey olmaz, diyordu. Para paradır, nerde olsa paradır. Ben çok zengin gördüm hayatla, iflas edenleri de bilirim, ekonominin püf noktasını öğreneceksin. Garson, yeni gelen müşterinin önüne rakıyı, beyazpeyniri koyduktan sonra gene avukatın yolunu kesti, dedi ki: Çıkanm, ama beş milyon ver, desem olur mu? Avukat, elleri arkasında, bir süre tavana bakarak düşündü, sonra: Bana sormamış ol, dedi. Beş milyonu aJdın diyelim, ne yapacaksın? Garson kısık bir sesle: Köye götürürüm, dedi. Avukat patronu göstererek: O da bütün parasını Trabzon'a transfer ediyor, dedi gülümseyerek. Patron da gülümsesin, bir söz söylesin istiyordu, ama patron ona bakmıyordu bile. tki büklüm, yaşlı adam rakısını bitirdi, kalktı, iskemlenin yanına bıraktığı zembilini aldı. Zembilin içinde yeşil salata ve havuç vardı görünen, daha başka kese kâğıtları da duruyordu içinde. Kaçamak bir öfle rakısı içmiş olrnanın gizli sevincini yaşıyordu sanki, garsona Rum şivesi ile veda etti. Müfettiş işini bitirmiş, gitmişti. tşinı yaparken de sadece bir bardak çay içmişti. Avukat göğsünü kabartıp geniş bir nefes akhktan sonra, kendisini bir dinleyen varmışçasına: Ne yesem bilmem ki, dedi. Her gön bunun sıkıntısını çekiyorum. Sonra istemeye istemeye bir masaya oturdu, arkası kapıya, yüzü patrona dönüktü. Dana haşlama, dedi. Banka memuru, kapının yanındaki barda boyuna PENCERE Balıklara Masal 8 NİSAN 1988 ARADA Bffi MEVLÜT KAPLAN Emekli Eğitimci Uygar uluslar çağın teknolojik gelişmelerine paralel olarak eğitim yapariarken, ne yazık ki bizde bu uygulama tersine işletilmektedir. 1946 yılından beri Atatürk devrim ve ilkeleri içten içe aşındırılmaktadır. Köy enstitülerinin, halkevlerinin kapatılması ile başlatılan oyma hareketleri, Türk Dil Kurumu'nun, Türk Tarih Kurumu: nun kıyımları ve Türkçe'nin yozlaştırılması ile sürdürülmektedir. Laik eğitim giderek sulandırılmış, kaderci halkımız dünyevi âlemden uhrevî âleme doğru yönlendirilmiştir. Türkiyemiz, köy kökenli bir tanm ülkesidir. 1980'de tarım okulu sayısı 361 iken bugün bu sayı 16'ya indirilmiştir. Türkiyemiz, bir mevsimde dört mevsimin yaşandığı, üç yanı denizlerle çevrili, birçok geçmış uygarlıklan bağrında barındıran ilginç bir turizm ülkesidir. 1980'de 230 olan turizm okulu sayısı 219'a düşürülmüştür. Sağlık da öyle: 1980'de 93 olan sağlık okulları sayısı 91'e indirilmiştir. Endüstriyel makine ve teknik alanlarda gelişme kaydetmemiz gerekirken, kız ve erkek meslek okulları yıldan yıla tırpanlanmaktadır. Çığ gibi yetişen gençlerımize ülke kapasitesi dikkate alınmadan yön verilmektedir. Zinde beyinler boşu boşuna harcanmakta, gelecekleri karartılmaktadır. Eğitımin çarkı geriye işletilmekte, okullardaki başan oranı, her "eni yıl bir önceki yılı aratmaktadır. Okul öncesi ve yaygın eğitim alanlannda da durum bundan farklı değil. Bugün ortaöğretim istatistiklerine baktığımız zaman elde edilen randımanın % 35lerde, ilköğretimde ise % 50'lerde yürüdüğünü görürüz. Çağdaş eğitim çarprtılmaktadır. Programlar gereksiz ayrıntıları kperen kuramsal bilgilerie doldurulmuştur. Dersler ise günlük yaşama dönüştürmek için değil, sadece sınıf geçmek kaygısı ile işlenmektedir. Eğitimde karmaşa vardır. Öğretim Birliği Yasası, IIköğretim, Eğitim Yasası gözardı edilmektedir. Yörelere göre okul, öğretmen ve öğrenci dengesizliği giderek artmaktadır. Bugün ülkemizde her beş kişiden biri öğrencidir. Örgün eğitime devam eden öğrenci sayısı 12 milyonu aşmıştır. Ne var ki okulsuzluk nedeni ile yedi ile on dört yaş arasında bulunan iki milyon çocuğumuz zorunlu eğitimden yoksundur. Hükümet, okul yaptırmadığı için kusuıiu sayılmıyor, ama vatandas çocuğunu okula göndermediği zaman cezalandırılıyor Okul yapımları "DevletVatandaş İşbirliğj" adı altında üç beş zenginin, üç beş hayırseverin insafına terk edilmiştir. Eskiden devlet babaya dua edenler, şimdi hayırseverlere, varsıllara dua eder hale getirilmektedir. Dört bin yerleşim biriminde okul yoktur. Bin beş yüz okulumuz öğretmensizlik nedeni ile kapalıdır. Fırsatını bulup ilkokula giren, doktor, mühendis olmayı düşleyen her yüz öğrenciden 46'sı ortaokula, 19'u liseye, 8'i üniversiteye girebılmektedir. Üniversiteyi bitirenlerin sayısı ise % 5 dolayındadır. 28 üniversite, 400 bini aşkın üniversiteli YÖK kıskacındadır. Dengesiz dağılım nedeni ile çoğu gencimiz iş bulamamaktadır. Her düzeyde eğitim alabora edilmiştir. Güdümlüdür. Geriye dönüktür. Çağdaş bilim ve eğitime gereken önem verilmemektedir. Yasa ile belirlenen özel ıdare bütçesınin, belediye bütçesinin, köy bütçesinin ve devlet bütçesinin eğitim ödeneklerı yıldan yıla kısılmaktadır. 1980 yılında eğitime genel bütçenin % 11.6'sı ayrılmışken, 1985'ten sonra bu oran % 8'e düşürülmüştür. 1988'de ise genel bütçeden eğitime ayrılan ödeneğın geçen yıla göre artış kaydettiği görülüyorsa da ardı kesilmeyen kâğıt zamları nedeni ile devlet kitaplarına kaydırılacak, dolayısı ile eğitim, geçen yıllardan farklı olmayacaktır. Eğitimimiz ters gidişten etkilenmektedir. Türkiye Bilimsel Araştırma Kurumu, 1970 yılında 41. iken, 1986'da 46'ncılığa düşmüştür. Buna karşın imam hatip okulu sayıiarında hızlı artışlar olmuşhjr. 1950'de 4 iken, 1960'ta 12'ye, 1976'da 73'e, bugün ise 341 imam hatip lisesi ile birlikte 715'e ulaşmıştır. Öğrenci sayısı ise 562 bine çıkmıştır. Hiçbir ülkede görülmeyen ibadethane çokluğu ile karşı karşıyayız Sözgelimi, 51 bin cami, 11 bin mescit, 648 müftülüğün bulunduğu bilinmektedir. Her cami ve mescidin din görevlisi vardır. Müftüsü olmayan hiçbir il ve ilçemiz yoktur. On yıldan bu yana imam hatip çıkışlı 41 bin üniversite mezunu devlet yönetiminin ust kademelerinde görev almış, 79.500 aynı kökenden gelme genç, ortaöğrenimini tamarnlamış, üniversite kapılannı zorlamaktadır. Üniversiteye Giriş Sınavları Yönetmeliği'nde, sosyal ağırlıklı puanların fen bilimleri puanlarından daha üstün sayılacağına yer verılmiştir. Buna göre imam hatip lisesini bitiren bir gencin üniversite sınavlarını kazanma olasılığı, fen lisesini bitiren öğrenciye oranla arttırılmıştır. Her dereceli okulda din, ahlak ve kültür dersleri zorunlu hale getirilmiş, ilkokullarda dershanenin birisinin mescit yapılması, lise son sınıflara Arapça yazı dersi konması pusuda bekletilmektedir. Mescidi olmayan özel okulların açılması yasaklanmıştır. Liselerden bilimsel düşünmenin yöntemlerıni sentezleyen, analiz eden felsefe dersleri kaldınlmış, isteğe bağlı hale getirilmiştir. İster istemez insan kendi kendine soruyor: Eğitimde yolumuz nereve? Eğitimde Nereye Gidiyoruz? Yüzünde cığlık çığlığa koşan bir nisan Alnında HAKKARI selamı Dicle mi coşardı gözlerinden yoksa Fırat mı? Söyle FAZIL söyle yırtılsın bu derin şuskunluk. İMZA GÜNÜ ERDAL ATABEK Sözüm Sanadır Saat: 17.0019.00 ve FAZIL ÖZKAN (1959 1 Nisan 1988) ARKADAŞLARI VE DOSTLARI ADINA RIZA BÜLBÜL AYDIN BOYSAN Dostluk Saat: 15.0019.00 Kitaplarını "Bugün" imzalayacaklar. AKADEMİ Kitabevi Nişantaşı SATILIK LÜKS DAİRE Sahibinden yeni, net 130 ms Göztepe, Kayışdağı Yeniyol Sokak'ta Tel: 356 73 53 Ewel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal, pire pehIrvan iken, yıllardan 1961, aylardan ramazan iken, İran'da Humeyni'den önce Şah ortalığı kasıp kavururken, ben Şiraz'da Şeyh Sadi'nin mezarını görmeye gider iken, şairin nasıl ölümsüzleştiğini düşünüyordum. Sekız yüzyıl önce İran'da yasar iken kısacık hayatını bugünlere kadar uzatmak kaygısı, bir gecenin seherinde Sadi'nin yüreğine düşmüş; tanyeri ağarırken boşuna geçen günlerini düşünüyor; telef olan ömrüne acıyor; gönül sarayının taşını gözyaşının elmasıyla delerken söyleniyormuş: " Her soluk alışta, ömrumden bir soluk eksiliyor. Çevreme bakryorum, kimseler kalmamış. Be adam, elli yıldır yaşadın, hâlâ uykudasın. Hayat temmuz güneşi altında bir kardır. Erimiş bu kar, pek azı kalmış..." Bir ilkyaz günü, "gülün devletinin zamanı erişince" dostlarıyla bir bahçeye giden Sadi ne görsün: "Dallann minberterinde bülbüller hutbeler okuyor; kızıl gül yaprağı üstüne çiğden inciler düşmüş; öfkelenmiş dilberin yanağındaki ter damlalannı andırıyor bu çiğler... Gece yere baksan sanırsın ki billur taneleri saçılmış, göğe baksan sanırsın ki Ülker yıtdızı top kandil olup asılmış..." Sadi, işte o an, bu gülistanın geçici olduğunu duyumsuyor; bir "Gülistan" yaratmaya yöneliyor: Öyle bir gülistan ki sonbaharın rüzgârı onun bir yaprağına ilişemesin, öyle bir gülistan ki feleğin dönüşü onun baharını hazana çeviremesin... Ve "Gülistan"ı yazıyor Şeyh Sadi... • Şiraz'ın bir köşesinde Şeyh Sadi'nin mezarı var. Şeyh Sadi'nin kabrinden biraz ötede, bahçe içinde sekiz on basamakla inilen bir beton odacığın tabanında bir su çağlıyor; küçük bir yeraltı deresi... Tepedeki beton kafesli pencerelerden giren ışık, suyun içinde kaynaşan balıkların gümüş pullu sırtlarında kamaşıyor. Söylentiye göre, bu dere bir zamanlar bağların bahçelerin ortasından akarmış... Sadi, suyun kıyısına oturur, şiir söylermiş. öyle güzel söylermiş ki gümüş pullu balıklar dinlemeye gelirlermiş... * İşte balıkların dinledikleri bir öykü: İskenderiye'de kıtlık olmuş, öylesine kırıp geçirmiş ki ortalığı, halkın direnci kalmamış; yere karşı göğün kapılan bağlanmış, yerdekilerin feryadı göğe erişmiş... Yabani hayvanlardan, kuşlardan, balıklardan, karıncalardan, hiçbir canlı kalmamış ki feryadı göklere yükselmesin. Sadi şaşmış kalmış, nasıl oluyor da halkın yüreğinin dumanı göğe çıkıp bulut, sel gibi akan gözyaşlan da o bulutun yağmuru olmuyor? İşte böyle bir dönemde ahlaksız bir şişman varmış. Bu rezil, STtında ipekli giysilerle dolaşır, başına Mısır abanisi bağlar, şişine şişine gerdan kırar.. Birisi sormuş: Bu herifi naşerifi nasıl buluyorsun? Sadi: Altm suyuyla yazılmış çirkin bir yazıya benziyor. Şişman ahmak o kadar ahlaksız imiş ki "bir Moğol o edepsizi öldürecek olsa, kısas gerekmezmiş..." Ebu Cehil karpuzu gibi ortalıkta dolaşan bu herif, halkın açlığıyla alay eder, çoluk çocuk, kadın erkek "açız" diye bağırdıkça kuş tüyü doldurulmuş yastık gibi ortalıkta dolanır, daha da kibirlenirmiş... "Kuçük dağlan ben yaratbm" diye ortada dolaşan Ebu Cehil karpuzunun kabak olduğu, eşekten düşüp yarılınca ortaya çıkar; çekirdekleri sağa sola yayılır Kabak karpuzu kesmeden önce anlamak, ancak bu işi bilen uzmanlann harcıdır. Hizmet zincirinde yeni halka BUSEMESSCLASS ( İşadamları smıfı ) DUŞUNUYORUM ÖYLEYSE VURUN tlhan Sclçuk 15. bası 1500 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Tiirkocağı Cad 3941 Cağaloğlulstanbul İlk uygulama tarihleri ve uçuş hatları 27 Mart'tan itibaren 24 Nisan 'dan itibaren 1 Temmuz'dan itibaren İSTANBUL DUBAİ KARAÇİ DUBAİ İSTANBUL İSTANBUL ABU DHABİ KARAÇİ ABU DHABİ İSTANBUL İSTANBUL LONDRA İSTANBUL İSTANBUL CENEVRE ZÜRİH İSTANBUL İSTANBUL ZÜRİH İSTANBUL BROŞUR ISTEYIN KLjrs>anmı; Bntish CouncH tatafından onanmıştır *r«(S FelcO uyeSıdır B U İNGİUZÜSAN OKULLARI DANIŞMAMERKEZİ Cumhurıyel Cad. 173/1B Elmadağ 80230 Istanbul Hılton Otelı Karşısı tursem Tel (1)148 39 77148 79 43132 96 84 Tlx 27498 TUSMTR Fax (1)132 97 29 26 Haziran 27 Ağustos : İSTANBUL DUBAİ İSTANBUL • Şehir hava terminali Havaalanı Şehir hava terminali arasında ücretsiz yolculuk. • Havaalanlarmda ayrı bilet satış ve checkin bankoları • BusinessClass bölümünde numaralı koltuk (sigara içen ve içmeyenler için ayrı yer tahsisi) Üzerinde isim ve adres yazılı özel bagaj etiketi (Bagajlar ayrı kompartmana yüklenir) • Özel biniş kartı • Saat 04.00 ile 09.00 arasındaki seferlerde kahvalü • Parkur ve mevsim özelliklerine göre hazırlanmış iki değişik menü için tercih imkanı • Arzuya göre yerli ve yabancı içkiler • BusinessClass hediyeleri DutyFree (Gümrüksüz eşya) satış servisi SİZİN ŞARTLARINIZLA EL S1K1ŞMAK İÇİN Onlan Ristorante Rosa'da Ağırlayıa RISTORANTE ROSA BİR O V A f VEFATLAR İÇİN Yurtiçi, yurtdışı cenaze nakledilir, cenaze ilaçlama, malzeme, tabut, butun ışlemler, has$asiyecle, suratk yapılır. tşletmede ayrıca 18 ambulans mevcuttur. Cenaze ılanlarında hizmet bedeli alınmaz. E OTELCIUK VE TURİZM A Ş KURULUŞUOUR Cumhurıyet Caddesı No: 131 Elmadaglstanbul 141 28 2 BusinessCIass'ta güzel, zevkli ve daima hatırlanacak bir yolculuk yapacağımzı umarız. GRAFİKÖR... I, Ihhh! GRAFİKER... Hımmmmü 146 40 57 TÜRK HAVA YOLLARI TURKISH AIRLINES Açıklamalı bilgi ve rezervasyon için satış bürolarımız, IATA acentelerimizle temas edilmesini sayın yolcularımıza duyururuz. İSLAM CENAZE İŞLERİ 147 20 06140 68 86 1727 yaşlarında bayanlar İngıltere'de çoeuğa bak, lngilizce öğren. / 1585342 4 2136867
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle